İstanbul orta bizans dönemi KİLİseleri Atik Mustafa Paşa Camii a-yeri



Yüklə 169,26 Kb.
səhifə4/4
tarix29.10.2017
ölçüsü169,26 Kb.
#21189
1   2   3   4

IV-SONUÇ

  1. Günümüze kadar gelebilmiş olan Orta dönem yapılarının büyük çoğunluğu manastır kiliseleridir.

  2. Bu dönemdeki en yaygın plan tipi Kapalı Yunan Haçı'dır. Nitekim bu yapılardan Meryem Ana Peribleptos ve Mangana Aziz Georgios Manastırı Kiliseleri dışındakilerin plan tipleri Kapalı Yunan Haçı'dır. Bahsi geçen iki yapının da altyapı olmaları sebebiyle bunların plan tipinin Kapalı Yunan Haçı olmayıp Sekiz destekli tipte olması da ihtimal dahilindedir.

  3. İnşaat alanının özellikle bir tepe üzerinde seçildiği, Pantepoptes ve Myrelaion Manastır Kilise'lerinde olduğu gibi durumlarda kilise binası bir altyapı üzerine inşa edilmiştir. Pantepoptes'in inşaatı öncesi ya da sırasında üzerinde bulunduğu tepedeki kaymayı engellemek amacıyla tepenin eteklerinde tonozlar inşa edilmiştir. Bir örneği de Gül Camii'nde görülen altyapıların başlangıç itibariyle kesin işlevleri belirsizken zaman içerisinde bunlar sarnıç ya da mezar binaları olarak kullanılmışlardır. Dönem yapıları içerisinde yukarıda sayılanlar dışında kendileri birer altyapı olan Unkapanı sarnıcı, Ayakapı Şapeli, Sirkeci Kilisesi, Mangana Aziz Georgios ve Meryem Ana Peribleptos Kilise'lerinde de yoğun kullanımı görülen altyapı üzerine kilise inşaası dönem boyunca çokça kullanılmış bir uygulamadır. Bu uygulama sonraki yüzyıllarda Pammakaristos, Kariye, Muhliotissa gibi yapılarda da görülmüştür.

  4. İmparatorluk ailesi üyelerince inşa ettirilen kiliseler inşa kalitesi açısından en iyi olanlardır. Bu yapılardan Pantokrator , Peribleptos, Myrelaion aynı zamanda aile üyeleri tarafindan nesiller boyunca kullanılacak birer mezar binası olarak da planlanmışlardır. Bu yapıların mimari ayrıntılarında görülen büyük benzerlikler de olasılıkla bir imparatorluk inşa ekibinin bunların inşasından sorumlu olabileceği düşüncesini akla getirmektedir.

  5. Erken dönemde bemanın alt kısmında bir kilise kurucusu, bir din şehidi ya da havariye ait röliklerin muhafaza edildiği bir mekan oluşturulmuş olduğundan sonraki yüzyıllarda burası gömü amaçlı kullanılmamıştır. Bema bölümünün önemi başkente özgü bir özellik olarak apsis yarım kubbesi önünde uzatılmak suretiyle vurgulanmıştır. Bemada gömü yapılamadığından bunun yerine tercih edilen mekanlar narteksler ve nadiren de naostur. Din adamları ya da özel şahıslarca inşa edilen kiliselerde gömüler Vefa, Kalenderihane Camii ve Konstantinos Lips'de örneği görülen naos'ta gömü dışında her zaman nartekste olmuştur. Özel şahısların kilise inşaatlarındaki katkıları karşılığında kendilerine bu yapılar içerisinde gömülme ayrıcalığı verildikten sonra tercih edilen yer, yapıların kuzey ve güney cephelerine eklenen pareklesia olmuştur. Bu uygulama sonraki yüzyıllarda da devam etmiş, başlangıç itibariyle olasılıkla basit bir sundurma şeklinde inşa edilen bu kısımlar zaman içerisinde Kariye ve Pammakaristos'ta görüldüğü gibi ana binayla mimari açıdan yarışacak hale dönüşmüşlerdir.

6-Erken dönemde görülen kilise içine yapılan dev boyutlu törensel girişler
kalmadığından, Orta dönem litürjisi daha içine kapanık ve kişiye özel bir hale gelmiştir.
Bunun sonucunda da pareklesia burada yatanlar adına dua edilen küçük ibadethanelere
dönüşürken, Konstantinos Lips kilisesinin üst katında doğu yönündeki köşe odalarda
görüldüğü şekliyle küçük ibadet mekanları da ortaya çıkmıştır. Bunların yanısıra
Pantepoptes, Myrelaion, Vefa gibi yapıların nartekslerindeki derin nişler de olasılıkla bu
özel litürjik uygulamalar sonucunda yapılmışlardır.


7-Özel şahısların maddi katkısı söz konusu olduğunda bu kişilerin kendi adlarını taşıyan yeni manastır kiliseleri inşa etmelerine müsaade edilmemiş, varolan yapıları ihya etmeleri karşılığında kendilerine bu binalara gömülme ayrıcalığı verilmiştir. Bunun sonucunda yapıların güney ve kuzey cephelerine yapılan eklemeler sonucunda binalar kübik bir bina üzerindeki kubbe görünümü yerine piramidal bir görünüme sahip olmuşlardır.

8-İnşaat alanında Pantokrator ve Myrelaion gibi yapılarda görüldüğü gibi önceki dönemlerden kalan yapıların bulunması halinde bunlara ait malzeme devşirme olarak kullanılmıştır. Bu devşirme malzeme Pantokrator'da büyük taş bloklar ve Erken dönemden damgalı tuğlalarken, Myrelaion'un yakınındaki sarnıç içerisinde taş malzeme tekrar kullanılmıştır. Benzer biçimde eski bir yapıdan gelen damgalı tuğla Kalenderihane'de de kullanılmıştır.

9-Kullanılan inşa malzemesi içinde büyük kısım tuğladır. Bina inşaatlarında çok az olmakla beraber taş kullanımı da görülmektedir. Tuğla kullanımının artmasıyla beraber İstanbul kökenli ve başkentte 11.-12. yüzyıllarda kullanılmış olan gizli tuğla tekniği dönemin en önemli özelliklerindendir. Bu teknik zaman içerisinde geniş bir coğrafyada sonraki yüzyıllarda da kullanılmıştır. Yine bu dönemde şevli harç kullanımı da göze çarpan bir başka özelliktir.

10-Binaların kubbesini destekleyen mimari elemanlar ister sütun, ister paye, isterse köşe
duvarı olsun tarihleme açısından belirleyici değildirler. Destek olarak seçilen mimari elemanlar statik hesaplara, kubbenin yüksekliği ve çapa göre belirlenmişlerdir. Desteklerin sütunlu olduğu anlaşılan Vefa, Pantokrator, Trullo, Pantepoptes gibi yapıların hiçbirinde asıl Bizans devri sütunlar yerlerinde yokturlar.


11-Bu döneme ait eldeki mimari bezeme Konstantinos Lips manastın kilisesiyle sınırlıdır. Diğer yapılardaki uygulamalara ilişkin fikir sahibi olmak söz konusu değilken bu binanın mermer malzemelerinin de Kyzikos'dan getirildiği anlaşılmıştır. 6. yüzyıldan beri sütun üretmeyip eski yerleşimlerden malzeme toplayan Bizans'ta mimari bezeme için de aynı durum söz konusudur. Bunu kanıtlayan en ilginç bilgi kıyılarda içleri mermer devşirme inşa malzemesi dolu banklardır.

Sonuç olarak; Orta döneme ait yapıların büyük çoğunluğu manastır kiliseleri olup, elimizde kalan bazı yapıların üst yapıları mevcut olmaması sebebiyle kesin bir şekilde söylenememekle beraber plan tipleri Kapalı Yunan haçıdır. Kiliseleri daha önceleri örnekleri olmayan bir şekilde mezar binası ya da sarnıç olarak kullanılan altyapılar üzerine inşa edilmişlerdir. İmparatorluk ailesi tarafından inşa edildikleri bilinen yapıların inşaat kalitesindeki benzerlik bir imparatorluk inşaat ekibinin varlığını akla getirmektedir. Sivillerce inşa ya da tamir edilmiş olan kiliselerde en öne çıkan özellik bu kişilerin birkaç istisna dışında naos ya da nartekse değil ama binanın dışında kuzey ve güney cephelere eklenen pareklesiaya gömülmeleri olmuştur. Dönem yapılarının kuzey ve güney cepheleri bu sebeple en önemli kısımlar olmuşlardır. Orta dönem litürjisi adeta kişiye özel bir hal aldığından törensel giriş ve geçitler kalkmış bunun yerine kişilerin ibadetini sağlayacak çok küçük mekanlar narteks nişleri ya da üst kat şapelleri şeklinde ortaya çıkmıştır. Binaların inşaat alanında ya da yakınında bulunan eski yapılardan getirilen inşaat malzemesi devşirme olarak tekrar kullanılmıştır. İnşaat sırasında çok büyük oranda tuğla kullanılırken bunun uygulamasında da İstanbul kökenli ve şehirde 11.-12. dışında örnekleri görülmezken İsrail'den Yunanistan'a kadar dağıldığı coğrafyada sonraki yüzyıllara ait örnekleri olduğu da bilinen "gizli tuğla" tekniği kullanılmıştır. Bu teknikle beraber şevli harç da döneme özgü bir başka özelliktir. Kubbeyi destekleyen mimari elemanlar tarihleme açısından belirleyici değillerdir. Son olarak da yapıların inşa edildikleri dönemdeki mimari bezemeden geriye iz kalmamış olup bunun tek istisnası Konstantinos Lips manastırı kilisesidir.
Yüklə 169,26 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin