İZHAR 51 İZHAR
Bîr tecvîd terimi.
Sözlükte "ortaya çıkmak" anlamındaki zuhur kökünden türeyen izhâr "bir şeyi açıklamak, ortaya çıkarmak; açıktan okumak" mânalarına gelir. Tecvid ilminde "iki harfin arasını ayırma" (harfi mahrecinde okuma) demektir. Sakin nün veya tenvinden sonra harflerinden birinin gelmesi halinde sakin nün veya tenvin bu harflerin Önünde idgam, iklâb veya ihfâ edilmeden izharla okunur Burada izhar yapmaya sebep, sakin nün veya tenvinle izhar harflerinin mahreçlerinin birbirine olan uzaklığıdır. Kırâat-i aşere imamlarından Ebû Ca'fer el-Kârî hâ ve "gayn"ı ihfâ harflerinden saydığı için ona göre bu iki harften önceki sakin nûn veya tenvin de ihfâ edilerek okunur Sakin mîm de bâ ve "mîm"in dışındaki harfler önünde bulunduğunda izharla okunmuş ve buna "izhâr-ı şefevî" denmiştir Gerek sakin nûn gerekse sakin "mîm"le ilgili izhar uygulanırken gunneleri belirtilir. Harf-i ta'rif olan "lârrTdan sonra kamerî harflerden biri bulunduğunda bu lam da izhar edilir ve izharın bu türüne "izhâr-ı kameriyye" adı verilir gibi.
Bibliyografya :
Mekkîb. Ebû Tâlib, er-Rİ'âyefnşr. Ahmed Hasan Ferhat, Amman 1404/1984, s. 232, 262; Dânî. el-Teysîr {nşr. O. Pretzl). İstanbul 1930, s. 45; İbnü'l-Cezerî, en-Neşr, il, 22-23; Abdurrah-man Çetin, Kur'an Okuma Esasları, İstanbul 1987, s. 54-56.
İZHARÜ'L-ESRAR
Birgivî'nin (Ö. 981/1573) Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulan Arap nahvine dair eseri.
Müellif, daha Önce yazdığı cAvâmil adlı nahiv kitabının şerhi mahiyetindeki bu eserinde, Arap nahvinin temel konularını özlü bir şekilde ve kısa sürede öğretmeyi amaçladığından genellikle yalnız Basra dil mektebinin görüşlerine yer vermiş, ancak az da olsa farklı görüşleri belirttiği ve bazı zayıf görüşleri tercih ettiği de olmuştur. İzhârü'l-esrâr'da, 'Avâmil'de sadece adlan ve birer örneği verilen konuların tanımları yapılmış, şartları belirtilmiş, açıklamalı örnekleri çoğaltılmış, ayrıca esere bir giriş bölümü eklenmiştir. Örnekler âyetlerden ve güzel sözlerden seçilmiştir. Birgivî eserinde faydalandığı kaynaklan zikretmemişse de diğer kaynaklarla karşılaştırıldığında Ze-mahşerî'nin el-Mufaşşal'ı, İbnü'1-Hâ-cib'in el-Kâîiye's\ ve İbn Hişâm'ın Muğ-ni'1-lebîb'l gibi kitaplardan istifade ettiği anlaşılmaktadır.
İzhârü'î-esrâr çok kısa bir giriş ve üç ana bölümden oluşur. Birinci bölümde âmil konusunu işleyen müellif isim-fiil-harf üçlüsünü tarif etmiş, ardından âmili mantıkî delillerle açıkladıktan sonra âmilleri lafzî ve manevî olmak üzere iki temel kategoriye ayırmış, lafzî âmilleri semaî ve kıyasî, semaî âmilleri isimleri etkileyenler ve muzâri fiili etkileyenler şeklinde tasnif etmiştir. İsimleri etkileyen âmilleri de bir ve iki ismi etkileyenler diye gruplandırarak incelemiştir. Her grubu örneklerle açıklayan müellif bu bölümde harf-i çerler, fiile benzeyen edatlar, "leyse"ye benzeyen edatlar, fi'l-i mu-zâriyi nasbeden harfler, muzâri fiili cez-medenler olmak üzere kırk dokuz semaî, dokuz kıyası ve iki manevî âmil olmak üzere altmış âmili şematik olarak işlemiştir. İkinci bölümde mamul kavramını açıklamış, ardından bunu aslî ve tâbi kısımlarına ayırarak aslî mamulleri dokuz merfû, on üç mensup, iki mecrur, bir meczum muzâri fiil olmak üzere dört kısımda izah etmiş, tâbi mamulleri de beş grupta ele alıp mamul sayısını otuza çıkarmıştır. Üçüncü bölümde i'rab konusu i'rabın mahiyeti, yeri, türü ve özelliği itibariyle dörde ayrılarak İncelenmiştir.
Gerek konuların tasnif edilerek açıklanması gerekse bu açıklamalarda illet ve sebeplerin de belirtilerek bir anlamda dilin felsefesinin yapılmış olması İzhâ-rü'1-esrâr'm ilgi görmesine sebep olmuş, asırlarca okutulduğu Osmanlı medreselerinde üslûp ve metot açısından İbnü'l-Hâdb'in el-Kâfiye ikinci planda bırakmıştır. Bundan dolayı el-Kâfiye ile İzhâr'ı muhtevalarını birleştirerek tercüme eden müellifler İzhâr'm metodunu takip ettiği gibi sadece ei-Kd/iye'ye şerh yazanlar dahi Birgivî'nin i'rab konusundaki metodunu uygulamışlardır.52
İzhâra '1-esrâr'ın kırkı aşkın baskısı yapılmıştır. İlk olarak 1219'da (1804) İstanbul'da basılan eserin hemen bütün baskıları Birgivî'nin AvâmiN ve İbnü'l-Hâ-cib'in el-Kûfiye'sini de ihtiva eder. Bu üç eser, çeşitli şerh ve haşiyelerinden alınan açıklayıcı notlarla birlikte Nahiv Mecmuası adıyla neşredilmiştir.
Bibliyografya:
Birgivî. İzhârü'l-esrâr, İstanbul 1319; Keşfü'z-zunûn, i, 117; Şeyh Mustafa Adalı, rietâHcü't-efkâr(nşr. İbrahim Ömer Süleyman Zübeyde), Trablus 1992, neşredenin girişi, s. 7-47; Halil Esad, Hulâsatü'ş-şiirûh, İstanbul 1305, s. 9; Mahmud Tevfik. Eser-i Feyzi Hamîdî, İstanbul 1312, s. 4; Şamlı Mustafa Efendi, Bedâyİu'l-iz-hâr, İstanbul 1320, s. 3; Muhammed Lutfi. İhtârü'l-ahyâr, İzmir 1324, 1,32-38; Osmanlı Müellifleri, I, 253-256; Brockelmann, GAL SuppL, II, 656-657; Ahmet Turan Arslan, İmâm Birgiuî: Hayatı, Eserleri ue Arapça Tedrisatındaki Yeri, istanbul 1992, s. 165-172.
İZHÂRÜ'L-HAK
Rahmetullah el-Hindî'nin (ö. 1306/1888) Hıristiyanlığa reddiye olarak yazdığı eseri.
Müslümanlar tarafından Hıristiyanlığa yazılan reddiyeler arasında Önemli bir yeri olan İzhârü'î-hak, İngilizler'in Hindistan'ı işgali döneminde misyonerlerle yapılan dinî tartışmalar neticesinde ortaya çıkmıştır. Rahmetullah, Öğrenimini tamamladıktan sonra Hıristiyanlığa reddiye mahiyetinde çeşitli eserler yazmaya başlamış, ilk olarak Farsça îzâletü'l-evhâm'y kaleme almıştır. Ardından, İslâm aleyhinde Mîzânü'l'hak adıyla bir eser yazan misyoner Kari Gottlieb Pfander ile 1854 te bir ilmî tartışma yaparak ün kazanmıştır. Sipahi ayakla nmasındaki rolünden dolayı 1858'de İngilizler'in takibatına uğradığı için Mekke'ye giden Rahmetullah burada bir medrese kurmuş, bu arada Ahmed b. Zeynî Dahlân kendisinden, müslümanlarla hıristiyanlar arasında en çok tartışılan konularla ilgili olarak Urduca ve Farsça kaleme aldığı kitaplarındaki beş meseleyi Arapça'ya çevirmesini istemiştir.53 Sultan Abdülaziz de 1864'te onu İstanbul'a davet etmiş ve aynı konudaki arzusunu dile getirmiştir. Böylece Rahmetullah el-Hindî, Mekke'de başladığı eserini 1864'te İstanbul'da tamamlamıştır.
Yazar, bir mukaddime ile altı bölümden meydana gelen kitabının mukaddimesinde daha çok Protestanların Kitâb-ı Mukaddes tercüme, tefsir ve tarihiyle ilgili eserlerinden nakiller yaptığını, zira Hindistan'da onların bulunduğunu ve onlarla tartıştığını belirtir. Ayrıca Protestan-ar'ın kitaplarında çeşitli düzeltme ve ilâveler yaptıklarını söyler ve nakillerde bulunduğu eserlerin listesini verir.54 Bazı yerlerde kullandığı sert ifadeler için mazur görülmesini isteyen müellif, Hz. îsâ'nın da Yazıcılar'a ve Ferîsîler'e karşı ağır ifadeler kullanmasını, Luther'in Ka-tolikler'i tekfir etmesini, Zwingli'nin Luther'i tenkidini örnek olarak gösterir.55 Bu arada Protestan misyonerlerinin, bazı yanlışları ön plana çıkararak kendi görüşlerine aykırı fikirler taşıyan eserleri tamamıyla hatalı gibi gösterdiklerini belirtir. Vahiy ve ilhama dayanmayan eserlerde hata bulunabileceğini, Luther'in Kitâbı Mukaddes tercümesinde de pek çok yanlışın bulunduğunu, bunun hıristiyanlarca da ortaya konduğunu ifade eder. Kendisi de Pfander'in Mî-zânü'1-hakadlı eserindeki çeşitli hataları eleştirir.
Eserin birinci bölümünde Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd'i teşkil eden kitapların isimleri ve sayıları hakkında bilgi veren Rah-metullah el-Hindî, bu kitaplardan bazılarının sıhhati konusunda hıristiyanlar arasındaki farklı görüşleri nakleder. Yahudi ve hıristiyanların, Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd'i oluşturan kitaplardan hiçbirinin nisbet edildikleri yazarlara ait olduğuna dair delillerinin bulunmadığını, ayrıca bu kitapların daha sonraki nesillere intikalini gösteren sened zincirine sahip olmadığını belirtir. Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd'de tesbit ettiği 124 çelişkiyle 110 hataya işaret ederek bunların ilham mahsulü olamayacağını ileri sürer. İkinci bölüm Tevrat ve İncil'in tahrifiyle ilgilidir. Tahrifin lafzî ve manevî olmak üzere iki türlü olduğunu söyleyen Rahmetullah'a göre manevî tahrifin mevcudiyetini hıristiyanlar da kabul eder. Yazar, lafzî tahrifin ya ibarelerin yerlerini değiştirme veya ilâveler yapma yahut da bazı ibareleri çıkarma şeklinde olduğunu belirterek Tevrat ve İncil'deki lafzî tahriflerden örnekler verir. Üçüncü bölümde nesih meselesi incelenmiştir. Ahd-i Atîk'teki bazı hususların mensuh, bazı hikâyelerin gerçek dışı olduğuna dikkat çeken müellif İncil'in Tevrat'ı neshettiğine dair Pavlus'un görüşünü nakleder; Musevî ve hıristiyan şeriatlarında neshin mevcut olduğunu örnekleriyle ortaya koyar. Dördüncü bölüm teslis problemine ayrılmıştır. Burada önce aklî delillerle, daha sonra da bizzat Hz. îsâ'nın sözleriyle teslîsin mümkün olamayacağı savunulur. Beşinci bölümde Kur'an'ın Allah kelâmı ve mucize oluşu üzerinde durulur, papazların Kur'an ve hadislere yönelik tenkit ve şüpheleri reddedilir. Eserin altıncı bölümü, Hz. Muhammed'in peygamberliğiyle bu konuya dair Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd'de yer alan müjdelerle ilgilidir.
Rahmetullah el-Hindî'nin İzhârü'l-hakk klasik reddiyelerden oldukça farklıdır. Eserde, bizzat hıristiyanlarca kaleme alınan ve çeşitli farklılıklar ihtiva eden Kitâb-ı Mukaddes tercüme ve tefsirleri kaynak olarak kullanılmıştır. Diğer taraftan müellif Kitâb-ı Mukaddes apokrifle-rinden, Katolikler'le Protestanlar arasında, ayrıca bizzat Protestanların kendi içinde mevcut ihtilâflardan da haberdardır; ayrıca Kitâb-ı Mukaddesin orijinalliği ve otantikliğiyle Hıristiyanlık inançlarına şüpheyle bakan düşünürler hakkında da bilgi sahibidir. Rahmetullah, bütün bu materyalleri kullandığı gibi kendisinden önce reddiye yazanların ortaya koydukları malzemeden de faydalanmıştır.
İzhârü'1-hak, sahasında önemli bir eser olup daha sonraki reddiyeler için de kaynak teşkil etmiştir. Harputlu İshak Efendi Ziyâü'l-kulûb'da. Abdurrahman Bâçecîzâde el-Fârık beyne'î-mahlûk ve'1-hâlik adlı eserinde, Muhammed Ebû Zehre Muhâdarât fi'n-Naşrâniy-ye'de, Abdurrahman el-Cezîrî Edilîetü'l-yakîn ti'r-red calâ Kitabi Mizâni'l-hak ve ğayrihî min meta':ini'1-mübeşşirî-ne'l-Mesihıyyîn fi'1-îslöm'da, Abdül-vehhâb en-Neccâr Kaşaşü'I-enbiyâ da, M. Reşîd Rızâ Tefsîrü'l-menârda, Nebhânî Hüccetullüh hîe'î-'âlemîn'de ondan iktibaslarda bulunmuşlardır. İz-hârü'l-îıak hıristiyanlar tarafından da üzerinde durulan bir kitap olmuş, bir grup Amerikalı misyoner esere el-Hidâye adıyla bir reddiye yazmıştır (Kahire 1902). İlk defa Arapça olarak İstanbul'da yayımlanan eserin (1281) daha sonra çeşitli baskıları yapılmıştır.56
İzhârü'1-hak, II. Abdülhamid'in isteği üzerine Nüzhet Efendi ve Ömer Fehmi tarafından İbrâzü'1-hak adıyla Türkçe'ye çevrilmiş (İstanbul 1293), bu çeviri daha sonra İzhârü'1-fiak Tercümesi adıyla sadeleştirilerek neşredilmiştir (İstanbul 1972) Eser ayrıca Fransızca'ya 57 ve çeşitli Batı dillerine de çevrilmiş, bu arada Mevlânâ Şeyh Ekber Ali tarafından Urduca'ya. Şeyh Gulâm Muhammed er-Randîrî tarafından Gucerât diline tercüme edilmiştir.
Bibliyografya :
Rahmetullah el-Hİndî, khârü'l-hak (nşr. Ah-med Hicâzî es-Sekkâ), Kahire 1406/1986; Mehmet Aydın. Müslümanların Hıristiyanlığa Karşı Yazdığı Reddiyeler ue Tartışma Konulan, Konya 1989, s. 86-89; A. A. Povvel, Muslimsand Missionaries in Pre-Mutiny India, London 1994, s. 192-263; A. Jeffery, "A Collection of Anti-Christian Books and Pamphlets Found in actu-al use araong the Mohammedans of Cairo", MU/, XV (1925), s. 30; G. C. Anawatİ, "Polemi-que, apologie et dialogue islama-chretiens", Euntes Docete, XXI!, Roma 1969. s. 420-422; Azmi Özcan - Tufan Buzpmar. "Church Mis-sionary Society İstanbul'da Tanzimat, Islahat ve Misyonerlik", İstanbul Araştırmaları, sy. 1, İstanbul 1997, s. 67-69.
Dostları ilə paylaş: |