Fakat bir dünya devleti olmak için kendisine gereken önemi ve vatandaşlarına yaşama şartlarım verecek toprak genişliğine muhtaçtır. Bunun için biz Nasyonal Sosyalistler savaştan önceki dış politikamızı bir kalemde çiziyoruz. Altı yüzyıl önce nerede kalınmış ise, o noktadan başlıyoruz. Avrupa'nın güneyine ve batısına doğru Germenlerin ebedi yürüyüşünü durduruyor ve gözlerimizi doğuya çeviriyoruz. Savaştan önceki dönemin sömürge ve ticaret politikasına son verip, geleceğin toprak politikası dönemini açıyoruz. Bugün, Avrupa'da yeni topraklardan bahsediyorsak, önce Rusya'yı ve ona bağlı olan komşu ülkeleri düşünebiliriz. Kader bile bize, parmakla bunu göstermek istiyor denebilir.
Çünkü Rusya, Bolşeviklik içine batmakla, Rus ırkının, bugüne kadar devlet sıfatı ile varlığım tesis eden ve bu vazifeyi üzerine alan o aydınlar tabakasından mahrum kalmıştır. Rus Devleti'nin teşkilâtı Rusya'da Slavlığın siyasal yeteneklerinin sonu olmamış daha çok, değeri az olan bir ırk üzerinde Cermen unsurunun devletler yaralan eylem ve uygulamasının dikkate değer bir örneğini ortaya koymuştur. Yeryüzündeki güçlü devletlerin birçoğu böyle yaratılmışlardı ı. Başlarında Cermen teşkilâtçılar ve idareciler bulunan aşağı kavimler, çok kere, özel bir anda kuvvet ve kudret sahibi devletler olacak derecede kabarıp şişmişler ve devletin yaratıcı ırk nüvesi, bozulmadan muhafaza edildiği müddetçe böyle kalmışlardır. Örneğin yüzyıllardan beri Rusya, yüksek sınıflarını teşkil eden Cermen nüvesinin zararına yaşıyordu. Bugün, bu Cermen unsuru kökü kazınmış ve yok edilmiş sayılabilir. Şimdi bu nüvenin yerini Yahudi aldı. Nasıl Ruslar kendi olanakları ile Yahudi boyunduruğunu kırıp atmaya yetenekli değilseler, Yahudiler de uzun süre güçlü rolünü oynamaya başarılı olamayacaklardır. Yahudi'nin kendisi teşkilâtçı bir unsur değildir. O, bir bozulma mayasından ibarettir. Rusya'da Yahudi egemenliğinin sonu, devlet sıfatıyla Rusya'nın sonu olacaktır.
insan ırkları hakkında, ırkçı nazariyelerin isabetinin en sağlam delilim teşkil edecek bir felâkette hazır bulunmayı kader bize nasip ve ihsan etti.
Bizim işimiz, yani Nasyonal Sosyalist hareketin kutsal görevi, milletimize geleceğini iskender'in yeni bir seferinin sarhoşluk veren sona ermelerinden olmadığını; faaliyete geçecek olan kılıcın hedefinin, toprak sağlanmasından başka bir şeye ihtiyacı olmayan Alman sapanının zahmetli çalışmasında olduğunu gösterecek siyasal inanışları öğretmektir. Yahudilerin bu siyasete pek güçlü bir direniş göstermeleri tabii bir şeydir. Onlar böyle bir hareketin, kendi gelecekleri için ne anlam ifade ettiğini herkesten çok daha iyi hissederler. Yalnız bu durum bile, gerçekten milli duygulara sahip olan bütün insanlara, bu yeni yönün doğruluğunu kanıtlamaya yeter. Heyhat! Sonuç tamamen ters oldu. Yalnız milli Alman çevrelerinde değil, ırkçı çevrelerde bile, böyle bir doğu politikası düşüncesinin aleyhinde çok şiddetli bir düşmanlık gösterildi, işte bu durumlarda daima görüldüğü gibi kurulu ya da halen geçerli olan otoritelerden destek alınıyordu. Anlamsız olduğu kadar. Alman milletine son derece zararlı olan bir siyaseti savunmak için, Bismarck'ın ruhu öne sürülüyordu. Bismarck bile vaktiyle Rusya ile iyi ilişkiler sürdür meye büyük bir önem vermişti. Bu siyaset bir dereceye kadar doğrudur. Fakat aynı zamanda, onun İtalya ile de iyi ilişkiler kurmay n b fiyük bir önem verdiği ve aynı Bismarck'ın vaktiyle Avusturya'yı mağlup etmek için italya ile ittifak ettiği tamamen unutuluyor. Neden bu politikaya devam etmiyoruz? "Çünkü bugünkü İtalya o zamanki italya değildir." denilecek. Pekâlâ. Fakat o halde müsaadenizle şu itirazda bulunayım: Bugünkü Rusya da, o zamanki Rusya değildir. Bismarck'ın aklına hiçbir zaman ilke olarak sürekli ve kesin bir politika saptamak gelmemiştir. O böyle bir engel ile kendisini bağlamayacak kadar zamanın gereklerini biliyordu. Örneğin, "O zaman Bismarck ne yaptı?" sorusu sorulmamalı. Daha çok, "Bugün ne yapardı?" sorusuna cevap aranmalı. Bu soruya cevap vermek çok kolay. O hiçbir zaman, kendi siyasal akıl ve yetenekleri ile hareket ederek, yok olmaya mahkûm bir devlet ile anlaşma imzalamazdı.
Zaten Bismarck, Alman sömürge ve ticaret politikasını çeşitli duygularla düşünüp ele almıştır. Onun gözünde, en önemli şey, ilk önce yarattığı devletin ülke içinde güçlenmesi için en iyi şartları sağlamaktı. Rusya ile olan sınırın savunulmasına önem verilmesinin tek sebebi de bu olmuştur. Çünkü elleri, batıda serbest kalıyordu. Ama o zaman Almanya için yararlı olan şey, bugün zararlı olurdu. 1920-1921 senelerinden itibaren genç Nasyonal Sosyalist hareket siyasi ufuk üzerinde yavaş yavaş belirmeye ve orada burada Alman milletinin kurtuluş hareketi gibi kabul olunmaya başladığı zaman, partimizle başka milletlerin hareketleri arasında bir bağlılık tesis etmek için çeşitli yönlerden bize sokulmağa başladılar. Bu girişimler hesaba sığmaz taraftarları olan tutsak milletler topluluğu adına yapılıyordu. Çoğunluğu Balkan milletlerinden ve Mısır ile Hindistan temsilcilerinden oluşan bu kurallardaki adamlar, benden daima gerçek temeli olmayan, kendini beğenmiş gevezeler izlenimini uyandırıyordu. Gerçi, özellikle milli topluluk içinde birçok Alman görüldü ki, bu kendini beğenmiş doğulu insanlarla karşılaştığı vakit gözleri kamaştı. Nereden geldiği bilinmeyen herhangi bir Hint ya da Mısırlı öğrenciyi, Hindistan'ın ya da Mısır'm temsilcisi olarak kabul ettiler. Burada, arkalarında hiçbir geçmişleri olmayan ve özellikle hangi devletle ya da kişi ile olursa olsun bir antlaşma imzalamaya hiçbir kimse tarafından yetki verilmemiş olan adamların söz konusu olduğunu bilmiyorlardı. Bu gibi unsurlarla ortaya çıkacak bütün ilişkilerin eylemsel sonucu bir sıfırdan ibarettir. Kaybedilecek zamanın "kâr ve zarar" hanesine yazılması gerekeceği düşüncesi de caba1,ı Ben bu türlü girişimlere karşı sürekli olarak direndim. Sebebi, bu sonuç alınamayacak görüşmelerle haftalar kaybetmektense, dalı.ı başka bir işle ya da işlerle meşgul olabilmem ihtimali değildi Bu milletlerin temsilcileri yetkili olsalar bile, bende her şeyin yararsı/, hatta zararlı olabileceği düşüncesi vardı. Daha barış zamanında, Al man siyasetinin kişisel bir saldırı faaliyetini düşünmeyerek, dünya tarihi tarafından emekliye sevk edilmiş olan ihtiyar devletlerle sa vunması ile ilgili antlaşma yapmış olması, üzülecek bir olaydı Avusturya ve hatta Osmanlılarla antlaşma yapmakta hiç mutluluk duyulacak bir şey yoktu. Dünyanın en güçlü askeri ve sanayi devletleri faal bir saldırıya yönelik antlaşma yaparlarken, zayıf devlet organları toplanıyor ve yok olmaya mahkûm bu hırdavatlarla, güçlü bir dünya ittifakına karşı çıkılmak isteniyordu. Almanya bu dış siyasetinin hatalarım acı acı çekti. Fakat pek acı olan bu ceza bizi, ebedi hülyacılık hastalığımızın çabucak nüksetmesinden kurtaramadı. Çünkü, baskı altında inleyen milletler grubu ile, pek güçlü galip devletlerin silâhlarını ellerinden almaya girişmek yalnız gülünç değil, aynı zamanda çok korkunç ve uğursuz bir iştir. Böyle bir girişim milletimizi gerçek olanaklardan yeniden uzaklaştırır, hayal ve ümit içinde yüzmesine sebep olur. Bugün Alman milleti, boğulmak üzere iken bir saman çöpüne sanlan bir adama benzemektedir. Bu benzetme çok kültürlü kişiler içindir. Gerçekleşmesi ihtimali en az olan ümitlerin aldatıcı alevleri az çok görülmeye başlar başlamaz, herkes bu adamların peşlerinden koşar, birtakım hayaletleri izler. Bu; ister baskı altında inleyen milletler topluluğu olsun, ister milletler cemiyeti olsun, ya da herhangi bir ham hayal olsun, yine binlerce sadık taraftar bulacaktır.
1920-1921 yılları içinde ırkçı çevrelerde, ingiltere'nin pek yakında Hindistan'da bir bozguna uğrayacağına dair, birdenbire ortaya çıkan çocukça ve akıl ermez ümitleri hatırlıyorum. O günlerde Avrupa'da dolaşan rasgele Asyalı hokkabazlar, ya da gerçek oldukları kabul edilebilen Hindistanlı hürriyet severler, başka başka yerlerde ve tamamen aklı başında olan birtakım kişilere, Büyük Britanya Imparatorluğu'nun aslında kendisine köşe taşı hizmetini gören Hin distan'da, yok olmak üzere bulunduğu yolundaki sabit fikirlere inandırmayı başarmışlardı. Bu olaylarda da, bütün bu fikirleri yalnız kendilerindeki isteklerin doğurmakta* olduğunu fark edemedikleri gibi, ümitlerindeki anlamsızlığın da farkına yaramıyorlardı. Böylece Hindistan'da ingiliz egemenliğinin yıkılması ile, Britanya imparatorluğu'nün sonunun geleceğini düşünüyorlardı. Bu yüzden de Hindistan'ın ingiltere için çok önemli olduğu fikrine varıyorlardı.
Ama bu hayati sorun hiç kuşkusuz, yalnız Alman ırkçı peygamberlerinin bildikleri derin bir sır değildi, ingilizler de bu konuyu biliyorlardı. İngiltere'nin, Britanya imparatorluğu içinde, Hindistan'ın önemini gerçek değeri ile takdir etmediğini sanmak, çocukça bir hareket olur. Dünya Savaşı'ndan bir ders alınmaması ve ingiltere'nin en son çarelere başvurmadan Hindistan'la elinden gitmesine izin vereceğini hayal edecek kadar Anglosakson azim ve iradesinin bilinmemesi, üzüntü duyulacak bir konudur. Bu konu, Almanlar tarafından İngilizlerin bir imparatorluğa ne biçimde nüfuz edip, onu nasıl yönettiklerinin bilinmediğinin de bir kanıtıdır, ingiltere, yönetim mekanizmasında bir ırkçı dağılma ile karşı karşıya kalırsa, ya da güçlü bir düşmanın kılıcına boyun eğerse Hindistan'ı kaybedecektir. Bugün birinci görüş için Hindistan'da böyle bir ihtimal kesin olarak yoktur. Hint âsileri hiçbir zaman bunu başaramayacaktır. İngilizleri hüküm altına almanın ne kadar zor olduğunu biz Almanlar kesin derecede öğrenmişizdir. Ben, bir Cermen sıfatıyla her şeye rağmen, Hindistan'ın herhangi bir devletin hâkimiyetine girmesinden ziyade, İngiliz hâkimiyeti altında bulunmasını tercih ederim. İşte bu da başka bir konu.
Mısır'da bir isyan efsanesiyle ortaya çıkarılan ümitler de aynı derecede değersizdiler. "Cihat", bizde aptal rolü oynayanlara ve başkalarının da bizim için kanlarını dökmeye hazır olduklarını sananlara, hoş bir titreme verebilir. Doğrusu iş alanına geçemeyip yalnız açıklamak amacını güden bu düşünce, sürekli olarak bu türlü ümitlerin kaynağını oluşturur. Gerçekte bu savaş, ingiliz makineli tüfek bölüklerinin öldürücü ateşi ve parçalayıcı bomba yağmurları altında ölümlü bir sona ulaşacaktır. Çünkü gerektiği an hayatını savunmak için kanının son damlasını dökmeye hazır, güçlü bir hükümete karşı, değerleri herkesçe bilinen milletlerden kurulu bir antlaşma yaparak saldırmak olanaksızdır. (Alınanlarda, "istek fikrin babasıdır" diye bir atasözü vardır.) İnsan malzemesinin değerini tahmin için ırka dayanan bir ırkçı sıfatıyla, milletimin geleceğini, zulüm gören milletlerin geleceğine bağlamaya benim hakkım yoktur. Onların ırk yönünden ne kadar aşağı olduklarını bilirim.
Bugün Rusya'ya karşı aynı vaziyeti almamız gerekmektedir. Alman yönetici sınıfından yoksun kalmış olan şimdiki Rusya, yeni efendilerinin, yani Yahudilerin gizli niyetlerine bağlı kalmaksızın Alman milletinin kurtuluşu uğrundaki mücadelesinde bir müttefiki olamaz. Yalnız askeri yönden, batı Avrupa'ya, ya da daha ihtimal dahilinde olan bütün dünyaya karşı, Almanya ile Rusya savaş açtıklarında , durum doğrudan doğruya felâket verici bir biçimde ortaya çıkacaktır. Çünkü savaş Rus topraklarında değil, Alman topraklarında olacak ve Almanya, Rusya'dan pek az bile olsa etkili bir yardım alamayacaktır. Bugünkü Almanya'nın askeri araçları bir savaş için pek değersiz ve yetersizdir. Bu yüzden ingiltere de dahil olmak üzere Batı Avrupa'ya karşı sınırların savunulması olanak dışı kalacaktır. Alman sanayi bölgesi, düşmanlarımızın sürekli saldırılarına savunmasız kalarak uğrayacaktır. Bundan başka Rusya ile Almanya arasında tamamen Fransa'nın elinde bulunan Lehistan vardır. Rusya ile Almanya, Avrupa'nın batısına ortak savaş açtıklarında; Rusya ilk askerini bir Alman cephesine yollamadan önce, Lehistan'ı yere sermek zorunda kalacaktır. O zaman askerden ziyade tekniğe ihtiyaç duyulacaktır. Bu bakımdan Dünya Savaşı'ndaki vaziyetin daha müthiş bir şekli tekerrür edecektir. O zaman sanayiimiz müttefiklerimizin damarlarına kan vermiş ve teknik savaşı, tek başına Almanya yüklenmek zorunda kalmıştı.
Dünyanın genel motorlaşmasma biz hemen hemen karşılık veremeyeceğiz. Gelecekteki bir savaşta bu durum, daha ezici ve kesin biçimde kendini gösterecektir. Çünkü Almanya'nın kendisi bu esaslı alanda unutulacak biçimde arkada kaldıktan başka, sınırlı olan araçları ile Rusya'nın yardımına koşmak zorunda kalacaktır. Çünkü Rusya, hareket edebilen bir otomobil yapacak tek bir fabrikaya bile sahip değildir. Bu şartlar içinde böyle bir mücadele yine bir katliam biçimine dönüşecektir. Alman gençliği kanım evvelkinden daha fazla dökecektir. Çünkü, her zaman olduğu gibi savaşın büyük ağırlığı bizim üzerimize yüklenecek ve sonuç, kaçınılması olanaksız bir bozgundan başka bir şey olmayacaktır. Fakat bir mucizenin olacağı kabul edilse ve böyle bir kavga Almanya'nın çöküşüne sebep olsa bile, kanım tüketmiş olan Alman ırkı, yine eskisi gibi, büyük askeri devletlerle çevrili kalacak ve gerçek durumu hiçbir biçimde düzeltilmiş olmayacaktır. Rusya ile anlaşma yapıldığı zaman, hemen bir savaşı düşünmenin gerekmeyeceği, ya da gerektiği zaman savaş ihtimaline karşı esaslı biçimde hazırlanmanın mümkün olacağı itiraz: olarak ileri sürülmesin. Hayır! Amacı bir savaş ihtimalim de ihtiva etmeyen bir ittifak, manadan ve değerden yoksundur. Ancak bir kavga düşünülerek ittifak yapılır. Hatta anlaşma yapıldığı anda, hesap görme işi henüz uzakta bulunsa bile, savaşa, sürüklenmek ihtimali düşünülerek esaslı surette davranmak gerekir.
Herhangi bir devletin böyle bir anlaşma hakkında değişik bir fikir besleyeceği sanılmasın. Bir Alman Rus antlaşması; ya kâğıt üzerinde kalacak ve o zaman bizim için bir değer ve bir amaç ifade etmeyecektir ya da anlamsız bir sözden ibaret kalmayacak ve o zaman da bundan bütün dünya haberdar olacaktır, işte bu takdirde de ingiltere ve Fransa'nın, Almanya ile Rusya'nın savaşa teknik açıdan hazırlanmaları için on yıl bekleyeceklerine ihtimal vermek, tek kelime ile aptallıktır. Hayır, Almanya'nın üzerinde fırtına bir yıldırım hızı ile patlayacaktır.
Demek oluyor ki, Rusya ile bir anlaşma, savaşın yakın olduğunu gösterir. Sonuç Almanya'nın ortadan silinmesi olacaktır.
Bugün Rusya'yı idare edenler hiçbir zaman namuslu bir anlaşma yapmayı düşünmezler ve ona riayet de etmezler. Fakat bu konuya şunu da eklemek gerekir: 1) Bugünkü Rusya'yı yönetenler, kanlara bulanmış adi canilerden ibarettir. Burada insanlığın en aşağı bir tortusu söz konusu edilmektedir. Bunlar feci bir durumdan istifade ederek, büyük bir devlete saldırmışlar ve aydınları kanlı bir vahşetle öldürmüşler ve köklerini kazımışlardır. On yıldan beri görülmemiş istibdat hüküm sürmektedir. Şurası da unutulmamalıdır ki, bu hükümet adamları, hayvanı bir zalimliği inanılmaz derecede kuvvetli bir yalan hüneri ile birleştirmesini bilen bir millete mensupturlar. Bu millet şimdi kendisini her zamandan daha çok, kanlı zulüm ve baskısını bütün dünyaya uygulamaya Tanrı tarafından görevlendirilmiş olduğunu sanmaktadır. Bugün Rusya'da mutlak bir zorlama uygulayan uluslararası Ya hudi, Almanya'yı bir müttefik değil, aynı mukadderata mahkûm bir devlet telâkki eder. Yegâne menfaati karşısındakini mahvetmekten ibaret olan bir muhatap ile müzakereye girişilemez.
Özellikle, hiçbir antlaşmayı kutsal saymayan insanlarla görüşme masasına bile oturulamaz. Çünkü bu dünyada, Yahudiler şeref, namus ve gerçeğin temsilcileri değildirler. Onlar yalanın, hırsızlığın, haydutluğun, yağmacılığın temsilcileridirler. Bu gibi asalakların birtakım antlaşmalarla bağlanabileceklerini sanan adam, üzerindeki asalaklarla kendi lehine bir antlaşma yapmaya kalkışan ağaca benzer.
2) Rusya'yı ezmiş olan tehlike Almanya'yı da daima tehdit edecektir. Saf bir burjuva, komünizm tehlikesini atlatmış olduğu hayaline kapılabilir. Yahudi ırkında daima dünyaya tahakküm emeli, bir içgüdü olarak vardır. Yahudilerdeki bu eğilim; Anglosaksonu, yeryüzünde nüfuz ve iktidarı ele geçirmeye iten eğilim kadar doğaldır. Yahudi de, aynen Anglosakson gibi hareket eder. Anglosakson, bir yolda kendine özgü bir yöntemle ilerler ve mücadeleyi kendine özgü silâhlarla yönetir. Yahudi de, kendini milletlerin içine sokulmaya ve onların cevherlerini emmeye götüren yolu izler.
Yahudi kendisine özgü silâhlarla savaşır. Bu silâhlar yalandır, iftiradır, zehirlemedir. O, nefret ettiği milleti, kanlı bir biçimde yok edinceye kadar mücadeleyi hızlandırır.
Biz, Rus bolşevizmini yirminci asırda Yahudilerin dünya hâkimiyetini ele geçirmek için bir teşebbüsleri saymalıyız. Başka dönemlerde de Yahudiler aynı amaca ulaşmaya giriştiler. Bu eğilim Yahudilerin benliklerine pek derin biçimde kök salmıştır. Başka milletler kendi cinslerini ve güçlerini geliştiren içgüdüyü izlemekten, kendi istekleri ile vazgeçmezler. Ancak milletleri dış şartlar böyle bir şeyle karşı karşıya bırakır. Yahudi dünya diktatörlüğüne yürüyüşünü ihtiyari bir feragat ile veya ebedi emelini kendi içine atmak suretiyle kesmez. O da ancak dış kuvvetlerle yolundan döner.
Çünkü, ondaki dünya tahakkümü içgüdüsü, ancak kendisi ile birlikte sönecektir. Fakat ırkların âcizlerinin ihtiyarlık yüzünden ölmeleri, ancak kanların balistiğinden vazgeçtikleri zaman vukua gelir. Yahudi ise bu temizliği muhafaza etmek yolunu dünyada her ırktan daha iyi bilir. Demek ki, Yahudi kendi yolunda sürekli biçimde ilerleyecektir. Ta ki, karşısına başka bir kuvvet çıkıp da, gökleri kuşatmaya girişmiş olan Yahudi'yi pek büyük bir çarpışma sonunda cehenneme yollaymcaya kadar...
Almanya bugün komünizmin yakın hedefidir. Irkımızı bu canavarın kucaklamasından bir kere daha kurtarmak, kanımızın kirletilmesinin devamını durdurmak, milletimizin kurtarıcısı olan kuvvetlerimizin Alman ırkının güvenliğini sağlamasına yol açmak ve en uzak gelecekte bile son felâketlerin geri gelmesini olanaksız duruma sokmak için büyük bir fikrin bütün kuvvetine ve kutsal bir görev bilincine ihtiyaç vardır. Fakat bu amaç izlenirse, ırkımızın can düşmanına bağlı olan bir devlet ile anlaşma yapmak çılgınlık olur. Böyle bir anlaşmaya girişilirse. Alman milletini bu zehirli kucaktan kurtarmak nasıl mümkün olur?
Alman işçisine komünizmin insanlığa karşı cehennemlik bir cinayet olduğunu nasıl izah edebiliriz? Bir tarafta, halk topluluğu içinde bir adamı bazı telâkkilere karşı gösterdiği sempatilerden dolayı mahkûm ederken, diğer tarafta devletin şefleri bu fikirlerin şampiyonlarım müttefik olarak kabul edeceklerdir.
Yahudilerin dünyayı komünistleştirmek teşebbüslerine karşı mücadele, Sovyet Rusya'ya karşı açık bir vaziyete lüzum gösterir. Şeytan, Belzebuth ile kovulamaz.
Bugün Rusya ile anlaşmaya büyük istek gösteren ırkçı çevrelerin, Almanya'ya bir göz gezdirmeleri ve komünistlerin ilk günlerde burada buldukları kolaylıkları takdir etmeleri yeterlidir.
Irkçılar şimdi Marksist uluslararası basın tarafından tavsiye ve davet edilen bir hareketin Alman ırkı için kurtuluş temin edecek bir şey olduğuna mı inanıyorlar? Ne vakitten beri Yahudi kendi zırhını ırkçıya takdim etmeğe başlamıştır?
Eski Alman Reich'ı takip ettiği anlaşmalar politikasından dolayı önemli bir biçimde başlayabilirdi. Reich, o sürekli denge siyaseti, yani ne pahasına olursa olsun dünya barışını kurtarma isteği ile sakatlanan siyaseti yüzünden, devletlerle olan ilişkilerine zarar veriyordu. Onun eleştirilemeyeceği tek yanı, Rusya ile iyi ilişkilere devam etmemiş olmasıdır.
Daha savaştan önceki dönemde, Almanya'nın o anlamsız sömürge siyasetinden ve ticaret ile savaş donanmalarından vazgeçerek, Rusya'nın aleyhinde İngiltere ile anlaşmasını çok daha akla uygun kabul edebilirim. Titrek bir dünya siyaseti yerine, Avrupa kıtasında toprak ele geçirmek gibi daha çok azim isteyen bir Avrupa siyaseti uygulanabilirdi.
Panislavist Rusya'nın Almanya'ya karşı sürekli olarak izhara cesaret ettiği yüzsüzce tehditleri unutmuyorum. Tek amacı Almanya'yı vakitsiz zorlamaktan ve harekete geçirmekten ibaret olan o devamlı seferberlik manevralarını hiç aklımdan çıkarmıyorum. Savaştan önce, ırkımıza ve imparatorluğumuza karşı Rusya kamuoyunun her an kini artan hücumlarını unutmam. Rus basınının Fransa lehindeki muhabbeti ve bize karşı gayet farklı durumunu aklımdan çıkarmam. Gerçi bütün bunlara rağmen savaştan önce ikinci bir yol daha mevcut idi: Rusya'ya istinat edilebilir ve İngiltere aleyhine dönülebilirdi.
Bugün durum ve şartlar bambaşkadır. Savaştan önce her türlü duygusallıktan uzak kalınarak, Rusya ile yol arkadaşlığı yapılabilirse de bugün artık buna olanak yoktur. Tarihin saatinde yelkovan yürümüştür. Mukadderatımızın tekerrür edeceği saat çalmak üzeredir. Bugün dünya devletlerinin meşgul oldukları güçlenme işi, bizim için kendimize dönmeye, hayal dünyasından alıp acı gerçeklere götürmeye ve ihtiyar Reich'ı yeni bir çiçeklenmeye yöneltecek olan geleceğin tek yolunu göstermeye hizmet edecek en önemli bir uyarıdır.
Nasyonal Sosyalist Hareket, bütün boş hayalleri bir tarafa atar da yalnız aklı kendisine rehber edebilirse, 1918 felâketi, ırkımızın geleceği için hâlâ büyük bir nimet getirebilir. Bu yıkılma, ırkımızı dış politikada yepyeni bir istikamete sevk edebilir. Nasyonal Sosyalist Hareket, içte ahlâki yeni görüşlerle kuvvet bularak, dışta da siyasetini kesin surette tespit ederek muvaffak olabilir.
Dıştaki hareketi için Alman milletinin siyasi vasiyetnamesi ebediyen şu olmalıdır:
Hiçbir zaman Avrupa'da iki kudretli devletin teşekkülüne müsaade etmemek. Almanya sınırlarında ikinci bir kudretli askeri teşekkül girişimlerinin hepsini —bu böyle bir kuvvette görünmeye kabiliyetli bir devlet şekli altında olsa bile— Almanya'ya bir hü-ı um telâkki ediniz. Her çareye başvurarak, icabında silaha sarılarak, l>öyle bir devletin teşekkülüne mani olmayı kendiniz için yalnız bır hak değil, bir vazife biliniz.
Eğer böyle bir devlet şimdiden mevcut ise onu mahvediniz. Memleketimizin kuvvet ve kudret kaynağının sömürgelerde değil, Avrupa'da vatan topraklarında olmasına itina gösteriniz. Hiçbir zaman Reich'ı, yüzyıllar boyunca, ırkımızın zürriyetinden olan kişilere toprak payım vermediği sürece, garanti altında kabul etmeyiniz. Hiçbir zaman unutmayınız ki, bu dünyada en kutsal hak, bizzat ekilmek istenen toprak üzerindedir. Fedakarlıkların en kutsalı bu toprak uğruna dökülen kandır.
Bizim için Avrupa'da mevcut yegâne anlaşma ihtimalini bir kere daha göstermeden bu düşüncelere son vermek istemem. Almanya'nın anlaşmalarına ait bundan önceki bölümde, büyük çabalar pahasına kendilerine sıkı sıkı yaklaşmakta menfaatimiz olacak yegâne iki devlet diye ingiltere ve italya'yı işaret etmiştik. Şimdi burada böyle bir anlaşmanın askeri önemini de belirtmek isterim.
Bu anlaşmanın yapılması gerek ayrıntıda ve gerek genel anlamda askeri bakımdan Rusya ile yapılacak bir anlaşmanın neticelerine tamamen zıt sonuçlar doğuracaktır. Önce şu önemli durum vardır ki, Almanya ile italya'nın yakınlaşmaları hiçbir zaman savaş tehlikesi doğurmaz. Bu anlaşmaya karşı bir vaziyet alabilecek tek devlet olan Fransa ise, söz konusu ettiğimiz ihtimalde bu tehlikeyi göze alamaz. Oysa böyle bir anlaşma, Almanya'ya Fransa ile hesaplaşma amacı ile gerekli olan tedbirleri rahat rahat almasına olanak verir. Çünkü böyle bir anlaşmada önemli olan husus, yalnız Almanya'nın bir düşman istilâsına maruz kalmaması değil, düşmanlarımızın ittifakının ve bizim için o kadar uğursuz sonuçlar doğuran anlaşmanın, kendi kendiliğinden yıkılmasıdır. Memleketimizin can düşmanı olan Fransa, tecrit edilmiş bir hâle düşecektir. Önce, manevi bir başarı söz konusu olsa bile, bu Almanya'ya bugün hiç fikrine sahip olmadığımız bir hareket serbestisi vermeğe yetecektir.
Siyaset sahasında teşebbüs kuvveti artık Fransa'nın elinde değil, Avrupa'daki yeni Ingiliz-Alman-Italyan ittifakının elinde bulunacaktır. Bu başarının kapsamı bundan çok daha geniş olacaktır.
Almanya, birdenbire o uygun olmayan stratejik vaziyetinden kurtulacaktır. Bir taraftan yardımların en kuvvetlisi, diğer taraftan da yiyecek ve ham maddeler itibariyle iaşemizin tam surette temini: işte kudretlerin yeni tertibinin hayırlı tesiri böyle tecelli edecektir. Fakat bu tertip, teknik yönden birbirini tamamlayan devletleri ihtiva ettiği için daha çok önem taşıyacaktır. ilk defa Almanların müttefikleri bizim kendi ekonomimiz üzerinde yaşayan sülükler olmayacaklardır. Tersine, tekniğimizi geliştirmek ve zenginleştirmek için onlar da bir pay getirmeye kabiliyetli bulunacaklar ve bunu yapmaktan geri kalmayacaklardır.
Dostları ilə paylaş: |