H. Basri Erk
Xi - .BELGEADCIK KÖYÜ — Belgrad Ormanlarında Valide Bendine yakınca bir yerde bir rum köyü idi. Bu köyün, Kanunî Sultan Süleyman zamanında Belgrad Şehri ve Kalesinin zabtından sonra (Milâdî 1521) oradan tehcire tâbi tutulanlar tarafından kurulduğu söylenir; köyün adı tasgir takısı Almadan «Belgrad Köyü» diye de kullanılır.
Yeri Cennet gibidir; fakat Belgradlı muhacirleri her neden ise bu köyde çok kalmamışlar, daha onyedinci asırda Belgradcık köyü bir rum »köyü olmuştur; foağçıvanlıkla geçinen rumlar, güzel köylerine dinlenmek, eğlenmek ve avlanmak için zengin misafirlerin kendileri için mühim bir gelir kaynağı olduğunu görmüşler ve onyedinci asırdan itibaren evlerini, zengin kibar Frenkler, sefaretler erkânı ve kibar avrupalı seyyahların huzur
içinde kalabilecekleri pansiyonlar hâline koymuşlardı.
On dokuzuncu asırda bu -köye Türk zenginleri de gelmeğe baslamısdır. Köyün mükellef meyhanesinde yerli içkilerin en iyisinden başka en şöhretli avrupa şarapları, hattâ şampanya bulunduruimuşdur.
On yedinci asır ortalarında yaşamış ve İstanbul üzerine çok -kıymetli bir tarihçe - sey-yahatnâme bırakmış olan büyük bir ermeni yazarı Eremiyâ Çelebi Kömürcüyan (B.: Kö-mürciyan, Eremiyâ Çelebi) Belgrad . Köyü •hakkında şunları yazıyor:
«Kesen akçe baba ile dolu ise Belgrad Köyü ve civarında zevkli bir hayat geçirmek için bağçeler 'buluşur. (İstanbulda hastalık, bilhassa veba salgını olduğu zamanlar) rumlar ve frenkler ölümden buraya kaçarlar ve pek lâtif havasından ve suyundan bol bol istifade ederler» (H. D. Andreasyan tercemesi).
On sekizinci asır başlarında İngiliz elçisinin zevcesi olarak İstanbula gelen seçkin İngiliz kadın yazarı Lady Montague (B.: Mon-tague, Lady Marîe). 1717 yılının haziran ayını bu köyde geçirmiş ve meşhur şark mektuplarından ikisini bu köyde yazmıştır; bunlardan 17 haziran tarihli mektubda bu köyü şöyle tasvir ediyor:
«Bu yere gelişimin sebebi İstanbulun sıcakları. Yemiş ağaçlan ile dolu bir orman; ağaçlar sayısız kaynaklarla sulanıyor, suları gaayet berrak ve iyi. Yerler o kadar zarif bir yeşillikle müzeyyen ki, bana adetâ sun'î gibi görünüyor.
«Karadeniz! görüyoruz, bizi rüzgârları ile serinlendiriyor, yazın şiddetli hararetini teskin-ediyor. Bu köyde gaayet zengin bir kaç hırıstiyandan başka kimse yok (Fenerli rumlar olacaktır); her akşam, oturduğum evden kırk adım ötede bir suyun kenarına gidiyorlar, türkü söylüyorlar, oynuyorlar; kadınların güzellikleri, giyinişleri şâirlerin ve ressamların deniz perilerine dâir yaptıkları tabloları hatırıma getiriyor.
«Pazartesileri keklik avlıyorum, salıları ingilizce okuyorum, çarşambaları türkçe öğreniyorum, -türkçede şimdilik pek müterakkiyim parşembeleri klâsik müellifleri okuyorum, cumaları yazıyorum, cumartesileri dikişle meşgul oluyorum, pazarları ziyaret, musiki...» (Ahmed Refik Bey tercemesi).
Hicrî 1254 (Milâdî 1838) tarihli bir ihtisab
defterinde B.elgradcık Köylü rum bahçıvanları İstanbul piyasasına taze meyva getirenler arasında görüyoruz.
Belgradcık Köyünün İkinci Abdülhamid devrinde, Büyük Bendin tamiri sırasında, bend sularının temiz tutulması için kaldırıldığı söylenir (B.: Bendi Kebir).
Fakat, İstanbulu ve etrafını iyi bilenlerden eski belediye mektubcusu Osman Nuri Ergin 1922 de basılmış olan «MecellrUmûrı Belediye» adlı büyük eserinde (Sayfa 1232): «Elyevm kamilen rumlarla meskûn payitahtın şayanı temaşa mesîre'lermdendir» diyor ki bu kesin ifadeden bu tarihde Belgradcık Köyü nnün rumlarla meskûn olarak mevcud olduğu anlaşılır.
Bizim tahkikatımız da Osman Nuri Er-gin'in notunu teyid edici mâhiyettedir. Belgradcık Köyü rumları Lozan Muahedesinin imzasından sonra köylerini terk ederek Yu-nanistana gitmişler, »köyü de artık iskân edilemeyecek şekilde, taş taş üstünde kalmamak üzere tahrib etmişlerdir.
BELGRADCIK KÖYÜ CİNAYETİ — •Belgrad ormanı içinde halkı tamamen rum ve bilhassa aşırı zenginlerin av ve eğlence yeri olan bu köyde aşk yüzünden işlenmiş bir cinayettir.
1889 - 1890 arasında bu köyde onaltı on yedi yaşlarında Aglea adında gaayet güzel bir kız vardır. Biri 19 yaşında Milyoris adında sarışın, öbürü 22 yaşında Pidakis adında esmer ve her ikisi de güzellikde âfeti devran iki delikanlı da -bu kıza âşıkdır.
Dilber olduğu, kadar fettan Aglea birini diğerine tercih edemediği için oğlanları bir müddet kurnazca idare eder; her ikisinin içinde ümid şulesi uyandırır, tehlikeli oyunun sonunu hiç düşünmez.
1890 nisanının ilk haftasında 'bir yortu günü sabahı köyün kilisesine giden sarışın oğlan Milyoris Agleayı orada bulamayınca şaşırır, korku ve şübhe içinde kiliseden çıkar, ^ köyü sarmış olan ormanda, çıplak ayaklariyle sessizce kızı aramaya başlar ve kuytu bir yerde kendisi için tahammül edilmez sahneyi görür:
Aglea oturmuş, esmer Pidakis de başım kızın dizine koyup yatmış, kızın ellerini kok-layub öpmekde, kız da maşukuna bir şeyler anlatmaktadır.
Milyoris bıçağını çıkarır ve kızın dizinde mest bir halde yatan rakibinin üstüne atıla-. rak bıçağı tam kalbinin üstüne saplar, Pidakis o anda ölür. Aglea korku, dehşet içinde ne yapacağını şaşırır, Milyoris'in kendisini de öldüreceğini zanneder, fakat kaatil oğlan, yere serdiği rakibinin göğsünden çekdiği kanlı bıçağını kıza uzataran:
— Vur bunu göğsüme Aglea!.. Beni öldür, elinle ölmek saadetini bana tattır!., der.
Kaatil oğlan ağlamaya başlayınca Aglea kendisini toplar ve kaçar, kız gidince, Milyoris de koca ormanın karanlıklarına dalar, kaybolur. Aglea'dan cinayeti öğrenen köylü vak'ayı jandarmaya haber verir, oğlan birkaç gün sonra perişan bir halde yakalanır. Cinayet mahkemesi gene kaatili on altı sene kalebend-lik cezasına mahkûm eder.
BELGRADCIK KÖYÜ TOPLANTISI — Meşrutiyet .inkılâbı yolunda ilk adım olan bir lantıdır, altı münevver genç» «Yeni Osmanlılar» gizli cemiyetinin temelini bu toplantıda atmışlardır. Ebüzziya Tevfik B,ey «Yeni Osmanlılar» adındaki eserinde bu toplantıyı şöylece anlatıyor :
«Kemal Beyin iltihakından sonra bu beş arkadaş haziran günlerinden bir cumartesi akşamı Yeniköyde, Ahmed Bey marhumun yalısında toplanırlar ve ertesi pazar günü Belgrad Ormanında öğle yemeği yemek üzere alessabah bir iki hizmetkâr ile aşçılardan bî-. rint karadan bandlere gönderirler. Kendileri de vapurla Büyükdereye çıkarak bir gün evvel sözleşmiş oldukları «Mir'at» sahibi Refik Bey merhumu — ki, iki buçuk ay sonra koleradan vefat etmişdir— Beykozdan geçerek iskelede kendilerine muntazır bulurlar.
«İşte'muahhareri Yeni Osmanlılar nâmı ile meydana çıkan cemiyeti inkilâbiyenin esâsı, o gün mevzuu bahis ve müzâkere olur ki 1885 senei milâdiyesi haziranında bir pazar-günüdür, maatteessüf kaçıncı günü olduğu müessislerce de bilinmiyordu.
«O günkü müzâkere, idârei mutlakanın, Mârei meşrutaya tahvili için ittihaz olunacak ilk tedbirlere, yâni bir inkilâb cemiyeti -teşkiline teşebbüs hakkında cereyan eder. Refik Beyle altıya baliğ olan bu gençler beraberlerinde bir kaç da kitab götürmüşler imiş. Ezcümle Âyetullah Bey merhum (B.: Ayetullah Bey) kütübhânesinden Karbonari Cemiyeti İn-
BELGRAD KAPUSU
— 2478 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 2479
BELGRAD ORMANLARI
kilâbiyesi ile Lehistan Cemiyeti Hafiyesine müteallik iki mühim kitab getirmiş.
«Belgrad Köyünün Valide Bendine nazır olan o meşcerei bî hemtâsı altında serilmiş hasırlar üzerinde bu altı nefer vatanperver o kitapları okur iken kimbilir nasıl bir şîri ji-yânı hamiyet kesilirlerdi. Talih beni henüz bu civanmerdsm devran arasında bulundurmak saadetine nail etmemiş-di; bu kaafileye o ta-rihden beş ay sonra karışdım, cemiyete ise yine o tarihden onüç ay sonra girdim.
«O gün bu arkadaşlar bir nizâmnâme müsveddesi yapmayı Âyetullah Beye havale ederek ertesi hafta, pazar günü Yûşâ'da toplanmaya karar verirler» (Ebuzziya, Yeni Osmanlılar).
Başka memleketlerde böyle yerlere bir hatıra taşı konulur; bugün Belgradcık Köyü yoktur, fakat yerini 'bilenler vardır, bu köyün Valide Bendi/tarafındaki ormarî içine «1865 yılının haziran ayında altı Türk genci burada toplandılar, Yeni Osmanlılar Cemiyetinin temelini burada attılar, burası Türk Milletinin hürriyet mücadelesi yolunda ilk adımını attığı yerdir» diye bir plâk koymak 27 mayıs in-kilâbmm öncüsü olmuş 'münevver gençliğin yeni ve güzel bir işi olur.
KAPUSU —- (B.: Surlar). BELGRAD KAPUSU - DEMİRHANE YOLU — Sanıatyamn Kazlıçeşnıe Mahallesi yol-larındandır; sur dışında Yedikule Kapusu, Demirhane Caddesi ve Yedikule Hastahâneler Yolu kavuşakları ile Belgrad Kapusu arasında uzanır.
Yedikule Kapusundan yüründüğüne göre, evvelâ dar asfalt, sonra toprak yol olup Kazlıçeşme sahil yoluna açılan yeni asfalt yol ile birleşir ve Belgrad Kapusu önünde sona* erer; bu noktadan ötesi Silivri Kapusu yoludur.
Yedikule Kapusunun yanında bir kır kahvesi vardır; yol boyunca da, eski kale duvarları usanır, öbür kenarında da bostanlar ve Makaracılık T. A. Şirketinin iplik fabrikası
vardır (Kasım, 1960).
Hakkı Göktürk
KAPUSU YOLU — Samatya nahiyesinin Kazlıçeşme Mahallesi sokakla-rurdandır; Sur dışında, Belgrad Kapusu ile Balıklı-Kazlıçeşme yolu arasında uzanır. Belgrad, Kapusu önünden gelindiğine göre
iki arabanın geçebileceği genişlikde, on on- * beş adımlık yeri paket taşı döşeli, gerisi asfalt, sola hafif bir kavis çizer, sol kolda Balıklı Hastahânesi yolu ile bir kavuşağı vardır; bu noktadan sonra biraz dikleşir ve böylece Balıklı - Kazlıtçeşme yoluna kavuşur.
Alt başında sağ tarafda bir boştan ile Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekâletinin Göğüs Hastalıkları Hastahânesi, sol tarafta da Mâkaracılık T.A. Şirketinin iplik fabrikasının bağçesi ve Balıklı Rum Hastahânesinin avlu
duvarı vardır (Kasım 1960).
Hakkı Göktürk
BELGRAD ORMANLARI — İstranca dağlarını kaplayan ormanların doğu kısmının adıdır (B.: İstranca); ki bir ucu Karadenize bir ucu da İstanbul - Karadeniz Boğazına dayanır; Boğaziçi Örnek Orman İşletmesi sınırları içindeki ağaç topluluğudur; adını Belgradcık Köyüne nisbetle almışdır (B.: Belgradcık Köyü).
Belgrad Ormanları 5300 hektar yüzeyin-dedir. Bu ormanların sağlık, turizm, su rejimi ve millî savunma bakımından önemi bulunduğundan Bakanlar Kurulunca ayrıca «muhafaza ormanı» ilân edilmiştir; Belgrad Ormanlarında (ağaç kesme, yangına sebebiyet verme gibi) suç işleyenlerin cezası ağırdır. Bu ormanların ağaçları, suları ve avları dolayısı ile bir çok gezicisi vardır; ormanların içinde biri-birinden güzel, târihî değerleri de büyük yedi su bendi vardır (B.: Bendler). Bu barajlar İs-tanbula her gün onbin ton su verir; ki bulundukları yere İstanbullular «Bendler» adını vermigdir, kadimden beri namlı mesiredir.
Birinci Cihan Harbi sırasında ve işgal senelerinde geniş ölçüde tahribata uğrayan Belgrad Ormanlarının îmâr ve ihyasına plânlı çalışılmaktadır. Bu maksatla biri merkezde, diğer ikisi orman içerisinde üç adet fidanlık tesis edilmiş ve şimdiye kadar açıklıklara yüz binlerce fidan dikilmiştir. Bu fidanlıklardan gerek halk gerekse orman idaresinin ihtiyaçları için senede yarım milyon fidan istihsâl edilmektedir. Ayrıca orman içerisinde 350 dönümlük bir «Nebatat Bağçesi» ve 450 dönümlük de bir «Av üretme yeri» tesis olunmaktadır. Bunlar da pek yakında hizmete açılacaktır.
Belgrad Ormanında, karaca, tavşan, yaban domuzu, kurt, tilki, yaban ördeği, çulluk, tahtalı gibi av hayvanları mevcuttur. Aşırı avlanmalar neticesinde mikdarı azalan bazı kıy-
metli av neslinin muhafazası için Belgrad Or-, manı merkez av komisyonu kararıyle şimdilik beş sene müddetle «av yasağı mıntıkası» olarak ilân edilmiştir. Bu bakımdan Ormanda avlanmak yasa-ktır.
Kerim Yunt
BELGRAD ORMANLARINDA YENİÇERİ KIRIM! — Yeniçeri asker ocağının Vak'ai. Hayriye denilen kanlı bir şehir muharebesi ile ortadan kaldırılmasını anlatan tarih kaynakla-mız, bilhassa bu vak'a üzerine kaleme alınmış «Üssü Zafer» adındaki eser de dahil, yalnız İstanbul sokaklarında yapılmış muharebeden, Aksaraydaki büyük yeniçeri kışlası «Yeni Odalar» in yakılarak yıkılmasından, Şehzâde-başındaki «Eski Odalar» adındaki kışlalarının da vak'adan sonra kaldırılmasından, şuraya buraya dağılan yeniçerilerin amansız takibi ile nerede yakalanırlarsa idamlarından, hattâ gençlik hevesi, yeniçeri olmadığı halde- baldırına bâzusuna yeniçeri nişanı dövdürmüş bâzı toy delikanlıların da yeniçeridir diye öldürülmelerinden, Vak'ai Hayriyede pâdişâha sadâkat göstermiş yeniçerilerin dahi memuriyetle taşraya gönderilip arkalarından îdam fermanlarının yollandığından, yeniçeriliğe âid bütün hâtıra ve nişanların yok edildiğinden, hattâ mezarlıklarda yeniçeri kabirlerinin yeniçerilik alâmet ve nişanlarını taşıyan kabir taşlarının dahi kırıldığından bahsederler de bizim bu ansikolopedide «Belgrad Ormanlarında Yeniçeri Kırımı» adını verdiğimiz bu müdhiş vak'ayı yazmazlar.
Unutmamalıdır ki Vak'ai Hayriyede, ocaklarının kaldırıldığı sırada yeniçerilerin arasında «ski devşirmelerden tek sîmâ dahi yokdur; ekseriyeti Türk olmak üzere hepsi, devşirme kanununun kaldırılmasından sonra ocağa girip yeniçeri yazılmış imparatorluğun ayak takımı tabakasına mensub adamlar, gençlerdir, bir veya iki kuşak yeniçeri oğullan, İstantoul-da da esnaf tabakasını 'büyük bir kısmı, kabadayı ve bıçkın güruhu, zeberdest, uçarı, uy-, gusuz takınandandır.
İstanbuldaki bütün yeniçerilerin de o kanlı şehir muharebesine iştirak ettikleri iddia edilemez; yeniçerilerde ilk bozgun başlayıp Yeni Odalar Kışlasına doğru çekilirler iken, muharebeye iştirak etmiş olanların da bu kışla sarılıp ateşe verildiği âna kadar kışlada kaldıkları söylenemez. Yine unutmamalıdır ki,
İkinci Sultan Mahmud ile ocak arasındaki şehir muharebesi bidâyetde tek ce'bheli idi, yeniçerilerin arkasında kalan sokaklar, şehrin kalelerine kadar açıkdır, buralarda pâdişâh kuvvetleri yokdur ve kale kapuları da yeniçeri muhafızların elindedir; bozgun başlayınca, muharebeye iştirak etmiş olanların büyük bir kısmının da şehirden rahatça kaçdıkları muhakkakdır. Gerek muharebe sonunda kaçanlar, ••• gerekse muharebeye hiç katılmamış olanlar veya katılma fırsatını bulamayanlar; pâdişâhın zaferinden ve ocaklarının lağvından sonra bir umumî af beklerken İkinci Sultan Mahmud bütün yeniçerileri ölüm fermanlısı ilân edince, onlar da baş kaygusuna düşmüşler, İstanbul yanındaki uçsuz bucaksız Belgrad Ormanlarına dalmışlar ve orada açlıkdan ölmemek için şekavet yoluna sapmışlardır.
Bu durum bir kaç ay devam etmiştir. Sultan Mamhud yeni kurulan Asâkiri Mansûrei Muhammediyenin ilk birlikleri ile Belgrad Ormanlarında amansız bir tenkil hareketine başlamış, oradaki yeniçerileri de imha ettirmiş-dîr, ormandaki bu kırım, kanlı şehir muharebesinden çok daha., müdhiş olmuşdur.
Bize bu vak'ayı anlatan itimad .edilir kaynak, ondokuzuncu asrın namlı ingiliz müverrihi ve edîbesi Miss Julia Pardo'nun «Cons-tantinople» (İstanbul) adlı eseridir. İngiliz yazarının vak'a tafsilâtını Belgrad Ormanı içindeki Belgradcık Köyü halkından ve İngiltere sefaretine mensub kimselerden dinlediği'muhakkaktır. Halkı tamamen rum olan Belgradcık Köyü zengin ecnebi turistlerin, İstanbuldaki sefarethaneler erkânı ile itibarlı misafirlerinin gidip günlerce, haftalarca kaldıkları bir sayfiye, av yeri idi.
Aşağıdaki satırlar İstanbul'!-.Ansiklopedisinin aziz dostlarından, nâdir yetişir hakîkî aydınlardan, kıymeti, asla bilinmemiş ve 1959 yılı sonlarında İzmitde bir diyar garbi hayatı sürerken, vefat etmiş kimyager ve edîb Mu-reddin tarafından bu ansiklopedi için terce-me edümişdir :
«1823 yazına kadar Belgrad Ormanları lan kestane, gürgen, meşe, ceviz, ıhlamur, çınar ve her cins kerestelik ağaçlarla son derecede zengindi. Maalesef bu sıralarda yeniçeri katliâmında kellesini kurtarıp şehirdeki diğer ayakdaşları ile birlikde kaçanlar Belgrad ve Mudanya ormanlarına sığındılar, cürüetkârları Anadoluda ilerliyerek Bursa dağlarına yayıl-
BELGRAD ORMANLARI
2480 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
2481 —
BELGRAD ORMANLARI
dılar. Uzak görüşden mahrum olanları da Karadeniz sahilindeki sık ormanlara saklandılar. Bu asîler bir müddet meyva ve ot yiyerek geçindiler. Fakat istikbalden ümid kesince sekizer onar kişilik çeteler hâlinde yolculara
saldırarak mallarını aldılar, kanlarını akıttılar. Nihayet bütün yollar salimen geçilemez oldu. Hükümet onları tedîb etmek için müte-addid teşebbüslere girişdi, fakat asîlerin sayısı yüzlere çıkınca üzerlerine gönderilen kuv-
vetlere meydan okudular. Bir müsademede yakalanan yeniçeri, ayakdaşlarma göz dağı olmak için muhakeme edilmeden boğuldu, ce-sedil yol kenarında bir ağaca asıldı, dağılmalarına müessir olmadı. Bu hallere çok kızan
ve uğraşmadan bezen pâdişâh yeniçerilerin sığındıkları bütün ormanların yakılmasına karar verdi.
«Başda Belgrad Ormanları, muhtelif is-tikaametlerden tutuşturuldu. Civardaki tep?
ERKİNE £
&t „. S""""
Z çap tal an
x / Y . \ \ ı * y ı - -O ^ /' - î^^; 6V-^~X a , ^ f
\ y \\ı\ );/^/ !}$-—-J %->r^w,.^
•h'a/ıa/iTte \!\V/ / /| f" '-^ vh~-« /Mktt**,?
"f ı/ut: JSl-^ X. >/ ' /v <-: ) ^-/ı ı >-rV-.w,
,v--_j l *» v >*^ ' KOCA4&AÇ DAĞI '*<<. /W^ ;'^n i \ swt--«^%s •'-' :-->.- J« .-. --^ -''Z4^İ
rı .a/?/ -\ 5<"*:-^,~ •• •• ^•-^ ».V^'' ' ^rif/ *' ^^^fMİft^BUYUHDER-.E^^se/-
,toU/IW KEÇESİ »
*\~ f
$ULUMAHCs-&
\ f-^ :-R\\ •( **» -T^-- :'^V' \ ••' »
'' ' \ \ . "=• V . \ - • *
;' \ •. \ - o\\ •• /«/y c/ir//?/
i^.:'Av^w. ^
Belgrad (Harita :
Ormanı Behçet)
BELGRAD ORMAN PARKI
— 2482
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
2483
BELKİS ŞEVKET HANIM
leri askerler sardı ve ateşden -kaçmağa teşebbüs edenleri vurdular. Bu sırada alevlerin, merhametsiz ve azabil bir ölümün kuvvei ic-râiyesi olduğunu düşünmemiş olsak bu yangın manzarası kimbilir ne kadar azametli idi diyebiliriz.
«Yer yüzünde asırlardan beri heybetle duran, etrafındaki ihtiyar tepelere meydan okuyan, esrarengiz derinliklerinden yıldızları esirgeyen, kuytu yerlerine güneş ışığını sokmayan, balta girmemiş köşelerinde binlerce mahlûk saklanan muazzam orman derhal ateş çenberi ile kuşatıldı. Dev cüsseli ağaçlar, ^korkunç alevler arasında çatırdayarak sarsıldılar ve birbirleri üstüne yığıldılar, yapraksız ve kavruk kaldılar. Karadenizden esen rüzgâr bu sırada rakibine yardım etti. Boğazın med-halindeki kayaları döven dalgalar zerrin bir renge bürünürken ve Bağçeköy Sukemeri bir müddet için beyazlığını kaybedip altından oyma bir şekil alırken, o kavruk ağaç gövdeleri dehşetli gürültülerle yer.e devrildiler.
«Tahribat mükemmel cereyan etti. Alevler bir çok mil rnurabbaını kapladı. Bu esnada mütemadiyen, tüfenk seslerine insan fer-yadları karışıyordu. Belgrad Ormanlarına iltica eden yeniçerilerin hiç birisinin kaçmağa muvaffak olduğuna inanılamaz, çoğu askerlerin kurşunları ile öldü. Kaçmağa teşebbüsün, mesrur gaaliblerin elinde daha sçabuk bir ölüm olduğunu anlayan, kuvvetli ve mağrur bir mikdar yeniçeri de, sığındıkları ve içinde uzun zaman gizlendikleri ağaçlarla beraber yandılar, mahvü helak oldular».
BELGRAD ORMAN PASKI — Ziraat Vekâleti Orman Umum Müdürlüğü Bağçeköy Örnek İşletme Müdürlüğü tarafından 1956 yılında tesis edilmiştir; bu park İkinci Sultan Mah--rriud ve Valide bendleri civarından başlıyarak Kamer Suyuna kadar (B.: Kamer Suyu) devam eden sahayı işgal etmektedir. Park içerisinde 'beş çeşme vardır, hepsinin suyu içilebilir.
Parkın açılmasmdaki maksad matbu pros-pektüsünde şöyle aniatılmışdır:
«Büyük Atatürk: Ormansız bir yurd vatan değildir.
Vecizesiyle ormanların millet hayatındaki ehemmiyetini en güzel bir şekilde ifade buyurmuşlardır.
«Zengin ve medenî memleketlerin, üzerinde daima bir yeşillik denizi dalgalanır.
«Orman, hayat ve şifa kaynağı, ilhamlar ve duygular menbaıdır. İnsanlar etrafı yeşilliklerle sarılmış bir yuvada kendilerini daha rahat ve daha mesud hissederler. Bunun içindir ki, Avrupada her medenî şehrin yanı başında güzel bir ormanı vardır. Şehirlerin uğultusundan ve kalabalığın gürültüsünden bunalmış olanlar, ancak burada başlarını dinlendirebilirler.
«Tanrının sevgili istanbullunuza en güzel hediyesi olan Belgrad Ormanı da böyle bir şehir korusu olmağa namzettir.
«İşte bu maksatla Orman Umum Müdürlüğü, Belgrad orman parkım muhterem halkımızın hizmetine açmakla hem bir ihtiyacı •karşılamak ve hem de ormanı lâyık olduğu kadar sevdirmek ve benimsetmek gaayesini hedef tutmuştur.»
Yine ayni prospektüsde «Muhterem halkımızdan ricalarımız» başlığı altında şu satırlar okunmaktadır:
«Belgrad Orman Parkmdaki sundurmalar, banklar, masalar, ocaklar ve şâire sayın halkımızın istirahatı için Bağçeköy Örnek Orman İşletmesi tarafından ve bir hayli masrafla hazırlanmıştır. Bunların muhafazası sizlere düşmektedir.
«Sıralar, masalar ve levhaların çizimi e-mesi; çakı ile oyulmaması lâzımdır; çöp se petleri dururken kâğıd ve çöplerin masalar üstünde bırakılması veya yerlere atılması da yakışıksız olur.
«Ocaklardan başka yerlerde ateş yakmak yasaktır. Sigara ve kibrit söndürülmeden yere atılması da çok tehlikelidir.
«Ormanda gezerken dâima hatırda tutunuz :
Orman yangını millî bir felâkettir. Bir kaç saat içerisinde yemyeşil bir orman kül hâline gelebilir. Bir ağaçtan bir milyon kibrit çıkar, fakat bir kibrit bir milyon ağaç yakar.
«Dal koparmak, ağaçları zedelemek affedilmez bir suçdur.
«Bu gibi yakışıksız hareketleri yapanları park bekçisine veya ormanda devriye gezen jandarmalara haber vermelidir».
Biz, prospektüslerde bu yolda yazılardan ziyâde, Belgrad Orman Parkının çok ciddî bir şekilde muhafaza ve nezâret altında tutulmasını ve bilhassa orman içi gezilerin mutlaka bir bekçi veya Jandarma refakatinde yapılmasını uygun görürüz.
Yazın, İstanbul Belediyesi otobüsleri ile bu parkın şehre bağlanması, parkda bir büfe -lokanta tesisi ile ibtidâî ocak usulünün kaldırılması, park için bir duhuliye alınması, bu para ile yaz mevsimi için bekçi - gözcü sayısının çoğaltılması her halde yapılması gereken işlerdir.
BELGRAD - SİLİVRÎKAPU YOLU — Sa-
matya nahiyesinin Kazlıçeşme Mahallesi yollarından; sur dışında, Belgrad Kapusu ile Silivri Kapusu arasında uzanır, geniş, yeni asfalt yoldur; bir tarafı eski hendek ve kale duvarlarıdır, hen-değin Silivri Kapusuna yakın kısmı bostan olmuştur; sol taraf ise bir sıra bostandır, bir de oto çamurluk tamirhanesi vardır, daha ilerisi mezarlıktır (kasım 1960).
Hakkı Göktürk
BELİ BÜKÜLMEK — Halk ağzı deyim; 1) ileri yaşla 'bedenen çökme; misâl:
Çokdandır görmemişdirn, Hasan Beyin de beli bükülmüş...
2) Ağır acı ile manen çökmek, yıkılmak; misâl:
— Her çevre ve kahra tahammül ettim ama oğlumun ölümü ile belim büküldü.
BELİĞ (Kayserili) — Onsekizinci asır şâirlerinden; Mirzâzâde Salim Efendi kendi adına nishette anılan şuerâ tezkiresinde: «Karabaş Ali Efendinin oğludur, hicrî 1115 yılı sonlarında İstanbula geldi (milâdî 1704); Mahmud adında bir gence bende oldu, ömrünü onunla geçirdi» diyor ve şiirine örnek olarak şu beytini kaydediyor:
Nice serv kaclde kondu gerçi kumrui diî ey Beliğ Yine durmaz eâbecâ meyli kadî Mehmud eyler..
Bibi. : Salim Tezkiresi.
BELİNİ BÜKMEK — Halk ağzı deyim; 1) âciz bırakmak; misâl:
— Bir lâf ettin, adamın belini bükdün 2) Hakkından gelmek, başarmak; misâl: Ayak üstünde kırk işin belini büker...
BELİĞİ — Onaltıncı asırda yaşamış divan şâirlerinden bir yeniçeridir; 'hayatı hakkında kesin bilgi edinilemedi, ocakdan yetişdiğine göre İstanbula küçük yaşda bir devşirme oğlan olarak getirildiği söylenebilir; bütün ömrü seferlerde ve İstanbulda geçmiş olacaktır;
halvetiye şeyhlerinden Sarhoş Bâli Efendiye intisab etmiş (B. : Bâli Efendi, Sarhoş), tarîka-te girdikden sonra sofiyane, şiirler yazmışdır; zamanının edebî mahfillerinin seçkin sımalarından biri olmuşdur; 1588 yılı etrafında ölmüşdür.
Bibi. : Türk Ansiklopedisi.
BELİS — Fransızca «Moniteur Orientaî» ve rumca «Tahidromos» gazetesinin sahibi imtiyaz ve müdürü mes'ulü, 1901 de öldü Hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi.
BELKİS ŞEVKET HANIM — İ913 senesinde İstanbul semâsında tayyare ile uçan ilk Türk kadını .ve dolayısı ile Türkiyede, tayyare ile uçan ilk kadın; dünyaya tanıtmamız gereken bu cessur kadının adı, ne kadar yazık-dır ki «Belkis» ismi ile Türk Ansiklopedisine alınmamış; İ.A. Gövsa gibi ansiklopedik eserler yazan muharrirler de onu unutmak gafletine düşmüşlerdir.
Belkis Şevket Hanım, İkinci Mahmud devri vezirlerinden Ali Nâmık Paşanın oğlu Ata Paşanın küçük oğlu Şevket Beyin kızıdır; doğum târihini tesbit edemedik, hususî olarak çok ciddî tahsil görmüş, bilhassa Türk dil ve edebiyatında geniş bilgisi ile tanınmış, ingiüzceyi de anadili gibi öğrenmiş idi; hususî okullarda ingilizce, mûsiki ve pedagoji muallimliği yapmışdır; «Kadınlar Dünyası» mecmuasında, Türk kadınının hayatında bir_ inkılâbın zarureti, tesettürün, kadında örtünmenin ıslahı konularında, o devirler için medenî cesaret sayılan yazıları vardır; «Osmanlı Müdafaa! Hukuki Nisvan = Osmanlı Kadınlarının haklarını koruma» Cemiyetinin de kurucularından- biri idi; tayyare ile de bu ce- " miyeti temsîlen uçmuş idi.
Belkis Şevket Hanım bu tarihî uçuşu, 2 aralık 1913 pazar günü o devrin ünlü Türk pilotlarından Mülâ-zimi evvel (Üstteğ-men) Fethi Beyin kullandığı «Muaveneti Milliye» adındaki askerî tayyare ile yapmış ve uçuş-
da, pilotun Önünde Beîkis §evket Hanım
Ve pervanenin ar- (Resim: B. Seren)
•H8"" "l r"
BELLİ (Emin Beliğ)
2484 —
İSTANBUI
ANSİKLOPEDİSİ
— 2485 —
BELLİNİ (Gentile)
dında râsıd (gözcü) yerine oturmuştu; Müda-fa'ai Hu-kuuki Nisvan Cemiyetinden onaltı hanımın Yeşilköy hava meydanından temaşa ettiği bu uçuşu kendisi «Tayâran eder iken» başlıklı bir yazısında şöylece anlatıyor :
«Cessur tayyare zabitlerimiz harbde {Balkan Harbinde) ve bilhassa Çatalca muharebesinde Osmanlı adındaki tayyare ile iyice hizmetler ettiler. Tayyarecilerimizin muvaffakiyetinden sonra günlük ve haftalık gazete ve mecmualarda tayyarecilik üzerine malûmat fazlalaşdı. Efkârı umumiyedede de tayyare merakı artıyordu.
«Kadınlık bundan bigâne kalamazdı, azası olmakla iftihar duyduğum Müdafaai Hu-kuuki .Nisvan Cemiyetinde bu mesele konuşulurken ben derhal söz aldım türk ve islâm kadınlığı nâmına ilk defa uçacağımı ve şark kadınlarının garblı hemcinslerinden geri kal-mıyacaklarını arzettim, herkes alkışladı. Cemiyet adına verdiğimiz karar Birinci Kolordu Kumandan vekili Cemal Paşa nezdinde memnuniyetle karşılandı ve derhal Tayyare Mektebi Müdürü Veli Beyefendi haberdar edildi.
«Uçuş günü öğleden sonra saat* l de cemiyetimizin 'bayrağını ve azalarını hâmil ve kırmızı rozetlerle süslü otomobillerle Ayaste-fanos (Yeşilköy) deki Tayyare Mektebine gidildi.
«Uçuş esnasında şiddetle çarpan rüzgâra
mukavemet için pilot beylere mahsus tayya
reci muşambasını ve-başıma da büyük bir baş
lık giydim, gözlerimi koruyacak gözlüğü de
takdim, beni bu halde gören muhterem refi
kalarım gülüyorlardı. •
«Uçuş zamanı gelince .askerlerimiz tayyarenin etrafında muntazam dizildiler, gayyur ve cessur şehid Fethi Bey kardeşimiz mevkiine çıkdı. Âlet yerden yüksekçe olduğundan ben bir iskemleye basarak çıkdını.. Pervanenin arkasında râsıd zabite mahsus yerde, örme olarak ağaçdan yapılmış iskemleye ayaklarımı ileri uzatarak oturdum, içi kart dolu sepeti de aldı, bu kartları hâtıra olarak havadan İstanbul halkına atacakdım. Bir nefer pervaneyi Fethi Beyin kumandası üzere eliyle çeviriyordu.
«Bir anda şiddetli gürültülerle pervâno müdlıiş bir suretde dönmeğe başladı, yerinden fırlamak isteyen tayyareyi askerler etrafından tutuyordu. Pilot beyin kumandası ile neferler tayyareyi bırakınca biz otomobil gibi
yirmi, otuz metre kadar yerde gittikten sonra alkışlar arasında yavaş yavaş yükselmeye başladık.
«Hafif bir meyil ile yükelerek Makrıköy (Bakırköy) istikametini tâkib ediyorduk.
«Sür'at dakikadan dakikaya artıyor, artık uçuyor, uçuyorduk. Yeşil tarlalar, ufak köyler, derecikler ne güzel manzaralardı. İstanbu-lumuzun üstünden uçarken sepetden kartları aşağı atıyordum. Semâlara doğru nuru hidâyetle parlayan minareler şamdanların içindeki mumlara benziyordu, Harbiye Nezâreti, Yangın Kulesi, koca koca binalar çocuk oyuncakları gibiydi. Koyu mavi bir canfes gibi kıv-rıla kıvnla uzanan Boğaziçi ve iki tarafındaki zümrüd kıyılar cennetden bir köşe idi. Sevimli îstanbulumuzun gök yüzünden -kuş bakışı görünüşü hakikaten pek dilfiribdir.
«O kadar süratle uçuyorduk ki, kartları attıkça kolumu tekrar yerine getirmek için zorluk çekiyordum. Bazan pervanenin hareketini temin eden benzin, gözlüklerimin üstüne sıçrıyor, etrafımı görmek için bir taraftan da gözlük camlarını temizliyordum. Oturduğum yer makinaya pek yakındı. Vücudu muhafaza için giydiğim dört yün fanilaya rağmen üşüyordum. Başım daha çok üşüyordu.
«Hava sefinemiz semâda iniş ve çıkışlar yapıyordu, bu zamanda muvazeneyi bozmamak ehemmiyetlidir. İstanbul üstünden ayrıldıktan beş on dakika sonra karargâha vardık, fakat yere indiğimiz zaman gönlümde bir mahzunluk vardı, daha çok gezmek, uçmak istiyordum..».
BELLİ (Emin Beliğ) — Hekim, fakat şöhretini Türk sahnesinde yapmış ünlü bir aktör; İ897 de İstanbulda doğdu, tiyatroya karşı ilgisi pek küçük yaşda ramazan geceleri Ka-. ragöz seyretmekle başladı, tıbbiye talebesi iken amatör olarak sahneye çıkdı. Donanma Cemiyeti Tiyatrosunda, Yeni Sahnede ve o devrin namlı aktörü Burhaneddin Beyin (Burhaneddin Tepsi) kumpanyasında E. Beliğ Belli iki yıl kadar çalışdı (Sesim: B. Seren)
ve Benliyan kumpanyasının sahneye koyduğu «Yıldırım Bayazıd» piyesinde ilk defa olarak nazarı dikkati çekdi.
Yine tıbbiye talebesi iken 1915 de Dârül-bedâyiin açdığı bir imtihana girdi, Moliere'in «Zor Nikâh» komedisinde denendi, başarısı üzerine Dârülbedayi kadrosuna alındı.
İstikbalini sahne hayatında kurmaya kesin karar verdiği halde başladığı tıb tahsilini do yarım bırakmadı, tıb doktoru diploması aldı.
Sahne hayatı fasılasız yirmi beş yıl sürdü ve devamlı olarak Darülbedâyide, bu sanat müessesesi İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu adını aldıktan sonra yine orada çalışdı, sahneyi 25 eylül 1940 da çeyrek asırlık hâtırası için yapılan jübile gecesi terketti.
Emin Beliğ Belli Türk sinema târihinde de adı geçecek bir sanatkârdır, «Kızkulesinde bir facia», «Ateşden Gömlek», «Nurbaba», «Sözde Kızlar» gibi ilk Türk filmlerinde önemli roller almış, «Bir millet uyanıyor» ve «Ay-naros kadısı» filmlerinde de Türk beyaz perdesinin ilk yıldızları arasına girmişdir.
Sahneden ayrıldıktan sonra tamânen hekimliğe dönmüş, Haseki Hastâhanesinde doğum ihtisası yapmış ve Zonguldakda yerleşmiş-dır; orada hem hekimlik yapar, hem de haves-kâr gençleri tiyatro mesleğine yetiştirmeğe çalışırken 1941 de tifodan ölmüştür. Kabri Zonguldakda Gürcütepesi Mezarlığmdadır.
Bibi. : Türk Ansiklopedisi.
Dostları ilə paylaş: |