Kalesinde Halil Paşa Kulesi ve sahil kapusu Resim: Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,55 Mb.
səhifə30/76
tarix27.12.2018
ölçüsü5,55 Mb.
#86801
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   76

BERKİ (Ali Himmet) — Çağdaş türk hukuk âleminin güzide simalarından, hicrî 1299 (Milâdî 1881 -1882) de Elbistanda doğdu, babası Demircizâde Kadı Osman Efendidir; ailenin aslı Antalyanın Akseki kazasının Unulla köyündendir; 'babası hâkimlikle dolaşır iken ilk tahsilini Çorumda yapmış, rüşdiyeyi İbradı-da bitirmiş, 1316 da (M. 1898-1899), on yedi yaşında iken İstanbula gelerek şöhretli ulemâdan ve Fâtih dersiamlarından kayınpederi Tokadlı Kemerlizâde Şâkir Efendinin ve Kayserili Büyük Hamdi Efendinin rahleli tedrisinde bulunmuş ve 1327 de (M. 1909) icazet almışdır. Medrese derslerine devam ederken o sıralarda açılan müsabaka imtihanlarında muvaffak olarak «Mektebi Kuzât» a girmişdir, medrese derslerinden icazet aldığı yıl bu mektebi de bitirerek birincilikle şahadetname almışdır ve Fetvahane ilâmat odası mümeyyizliği .ile memuriyet hayatına girmişdir; bilgisi nazarı dikkati çekerek ilâveten Medresetül kuzât arazi kanunu muallimliği vazifesi veril-mişdir. 1330 da (M. 1912) Tokad Kadılı ile oranın Bidayet Mahkemesi İstinaf reisliğine tayin edilmiş, oradan Amasya Kadılığı ile Bidayet İstinaf reisliğine nakil olunmuş; 1336 da (M. 1917 -1918) de tekrar Tokad Kadısı ve mahkeme reisi olmuş, oradan Ankara Kadılığına tâyin edilmiş, Ankarada Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti kurulunca Şer'iye ve Evkaf Vekâletleri müşavere heyeti âzâlığina tâyin olunmuşdur; bu heyet de bulunur iken ilâve memuriyet olarak Şurayı Evkaf reisliği yapmışdır. 1922 de Temyiz Mahkemesi âzası olmuş, 1933 yılına kadar bu yüksek hukuk müessesesinin Hukuk Dâiresinde Çalışmış, 1933 den 1950 yılına kadar da Temyiz İkinci Hukuk Dâiresi reisliğini yapmış, 1950 de altmış beş yaşını ikmâl ettiği için kendi isteği ile emekliye ayrılmışdır.

Bilgisi, iffet ve istikaameti ile'türk adliyesinde temiz bir hâtıra bırakmış olan Ali Himmet Berki millî kütüphanemize de kalemi ile





A. Himmet Berki (Resim : Bülend Seren) •

hizmet etmiş, «İrs ve İntikal», «Vakıflar» (2 cild), «Miras ve tatbîkaatı», «Hukuk Mantığı ve Tefsir», «Fâtih adaleti», «İslâm Hukuku» adlarında muhalled eserler vermişdir. 'Ayrıca mecmua, gazete ve ansiklopedilerde de makaale-ler ve hukukî maddeler yazmışdır. . Ş e r ' î hükümlerde büyük otoritedir; eserlerinde yorulmak bilmeyen bir kalem sahibi ve genç hukukçulara, hâkimlere adalet yolunda ışık tutan bir mürşid olmuşdur. A. Himmet Berki, türk ruhunun ana temeli olan, cidden mukaddes kaaidelerden teşekkül eden, Osmanlı İmparatorluğunun altıyüz sene hukuk mevzuatını teşkil eden «Ahkâmı Fıkhiye» nin son meşa'lecilerinden'dir.

H. Basri Erk

BERK MÜNAKAŞASI — Geçen asır sonlarında bir tarafda Muallim Naci Efendi ile peyki Şeyh Vasfi, öbür tarafda Recâizâde Mahmud Ekrem Beyle peyki Menemenlizâde Tâbir Bey, basında ve dolayısı ile İstanbülun fikir merközi olan Bâbıâlide büyük akisler yapmış edebî kalem münakaşasının bir sahnesi «Berk = Şimşek» kelimesi üzerinde Tâhir Beyin ağır bir hezimeti olmuşdu. edebî vak'ayı o zamanlar pek gene olan Ahmed Rasim «Muharrir, Edîb, Şâir» adındaki eşsiz güzel eserinde şöyle anlatıyor :

«Menemenlizâde Tâhir Beyle Şeyh Vasfi arasında er geç bir müsademe vukuuna mun-tazır bulunuyorduk. Günün birinde gaalibâ Gayret Mecmuasında Tâhir Bey, Şeyhin mü-lâzim bulunduğu Berk (Şimşek) Mecmuasına târizen:

Gürleyip berk gibi...

«ile başlayan bir kıt'a dere etmiş. Ertesi hafta Berk gaalibâ şu beyt ile mukabele etmiş idi:



Gürlemez bizim diyarda berk.' Menemen berki aceb gürler mi T

BERKOK (İ. Hakkı)

— 2544


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 2545

BERKOL (N. Ali)




«Kıyametler kopdu idi!.. En sathî bir hâ-disei tabiiyeden gaafil bulunan Tâhir Bey şimşeği gürletiyordu, öyle ya!.. Babıâli birbirine girdi. Azîm ve seyyah bir gürültü caddeyi tuttu, sildi, süpürdü, götürdü. Bir halde kî ham-mâlanı edeb, karşıdan karşıya arkada bâdihe-vâ adam geçirir oldular.

«Gerçe bu geçici bir alâmeti cevviye idiyse de Tâhir Bey tarafına dolu yağdırıyor, şeyhim, müşekkel fahrü gurur geziniyordu. Başda Celâl bîçaresi olduğu halde Nacinin bir beyti altlı üstlü tağyir edilerek bütün tarafdâran:



Bir çıkış cakdık ki şeyhim aşkına bizler bu şeb Berka döndük neşri envâr eyledik meyhanede

«fahriyesini günlerce okuyub çekdiler. gale- , beyi bilâhare Demdeme tes'id etti.

«Hatırımda Şeyh ile Tâhir Beyin Arakel'-in dükkânı önünde karşı karşıya geldiklerini şöyle böyle gözümün önüne getiren bir levhai fersude var:

«Her ikisinin de gözleri birbirine mülâki olunca hakikaten berk gibi çakdı, fakat bu anî parlayış, derhal söndü, göz kapakları indi idi: İkisi de önlerine bakdılar. Tâhir Bey yukardan geldiği için yokuş aşağı yıldırım gibi geçdi. Şeyh yukarı çıkdığı için elinin birini kavuğuna götürerek paratoner yapar gibi oldu idi. Fakat bu tesadüfün en komik ciheti onar, yirmişer adım sonra idi. İkisinden 'her biri bu mesafe dâhilinde arkaya dönüb bakıyor, diğerinin bakdığını görür görmez kafasını sür'atle döndürüyordu.

«Ben... ah! budala ben!., bu fırsatı kaçırdım! öyle ya!., derhal koş, şeyhin elinden öp, ihtisasını,sor., onu bırak, dön, Tâhir Beyi yakala, yerle bir temennadan sonra onunkini de sor!.. Bir köşeye at!.. Şimdi gümbür gümbür yaz!..» (Ahmed Rasim, Muharrir, Edîb, Şâir).

BERKOK (General İsmail Hakkı) — Çağdaş ordumuzun olgun ve bilgin simalarından biri, kalem sahibi, mesleğinde kudretli ve fa-zîletli bir kumandan ve muallim; 1876 (H. 1293) Kafkasya muhacirlerinden bir köylü ailenin evlâdı olarak 1889 da Kayserinin Pınarbaşı Kazasının Yağlıpınar Köyünde doğdu; babasının adı Ali Ağa, anasının adı Uğurhan'dır. Ailesi Kafkasyada iken Berkuk soy adını .taşır idi, General de yıllarca İsmail m

Berkuk diye tanındı; Türkiyede soy adı kanunu çıkdığmda kadîm aile adını muhafaza etti, yalnız Türk dilinde de mânalandırmak Ber-kok'a (berk = şimşek; şimşek ok) çevirdi.

Kendisinden on oniki yaş kadar büyük ablası adım tesbit edemediğimiz bir paşanın zevcesi olan ablasının himaye ve delâleti ile terbiye ve tahsil için henüz altı yedi yaşında bir çocuk iken 1895 -1896 arasında İstanbula getirildi, ilk tahsilini, askerî rüşdiye tahsilini Büyükşehirde yapdı, Kuleli Askerî İdadisini bitirerek Mektebi Harbiyeye girdi, oradan da 1910 da Erkânıharb (kurmay) olarak ve sınıfının en ileri derecelileri arasında mezun oldu; Erkânı Harbiyei Umumiyede, Makedon-yada bir fırka erkânı harbi olarak, Balkan Harbinde, Birinci Cihan Harbinde 6. Ordu erkânıharbiyesinde, daha sonra Kafkas islâm ordularında muhtelif vazifelerde ve mühim işlerde çalışdı; kendisini öldürmek isteyen bolşeviklerin elinden tebdili kıyafetle kaçmak suretiyle kurtuldu ve Trabzona çıkarak Millî Mücadeleye katıldı. İlk günlerde An-karada açılan zabit talimgahının programlarını yapdı ve tedrisâtın idaresine deruhde etti, ki silâh arkadaşları bu hizmetinden ötürü ona «Ordunun Hocası» demişlerdir; bu işi düzenledikten sonra cebhede vazife aldı, 4. Kolordu Erkânıharbiye Reisi oldu, bu kolordu ile Kütahya ve Sakarya muharebelerine girdi. İstiklâl Harbi sonunda Cumhuriyetin ilânından sonra normal kıt'a hizmetlerinden başka İstanbul Harbiye Mektebinde, Harb Akademisinde «Tabiye ve büyük sevk ve idare» mual- • limliğini, Harb Akademisi Kurmaybaşkanlığı-m büyük bir başarı ile ifâ etti. 1946 da Askerî Temyiz âzası iken emekliye ayrıldı. 1950 seçiminde Kayseri millet vekili oldu, 1954 de tekrar mebus seçildi ve ayni yıl tedavi için gittiği İngilterede bîr kanser ameliyatı sonunda vefat etti; nâşii memlekete getirile-jî rek evvelâ asrî mezarlığa defnedildi, on bir

ay sonra da Genel Generai ismail Berkok Kurmay Başkanlığı (Kesim: Bülend Seren)

kararı ile Ankaradaki .Askerî Şehidliğe kaldırıldı.

Genel Kurmay tarafından zevcesine verilen bir belgede şunlar yazılıdır :

«Erzincanda icrayı hareket eden 1. Kuv-vei Seıeriyenin İran dâhilinde menzil kumandanlığını yaparken ehâlinin iaşesini ve istirâ-hatini fevkalâde hazakat ve hak ve adalet üzere temin ettiğinden memleketin kamilen muhabbetini kazanmıştır.

«Kafkasya ve İrak hareketlerinde gösterdiği fevkalâde yararlıktan iki sene kıdem zammı almış ve ayrıca harb madalyası ile taltif edilmişdir.

«Birin Cihan Harbinde İran, Kafkas ve Irak cebhelerine fiilen ve kahramanca iştirak etmişdiı.

«1331 (1915)de harp madalyası, 1332 (1916; de kılıçlı liyâkat madalyası, 1334 (1918) de kılıçlı gümüş imtiyaz madalyası, 1335 (1919) de kılıçlı Osmanlı madalyası, 1927 de İstiklâl Madalyası ile taltif edilmişdir.»

Hususî hayatında evvlâ şefkatli insandı, Büyük küçük, gene, ihtiyar her müracaat edene hizmet etmek, işlerini kolaylaştırmak için canla başla çalışmakdan zevk duyardı. Ordudaki hizmeti boyunca tek neferin dahi gönlünü incitmemişdi; halûk, nâzik, derin ve geniş bilgisini asîl bir tevazu altında gizlerdi. Anadili gibi fransızca ve rusca bilirdi; arabca ve almancaya da hakkiyle vâkıfdı. İmanı sağlam ve âbid bir müslümandı. Veçhen de bir güzel adamdı.

1922 de, yine 1876 Kafkas muhacirlerinden bir ailenin kızı olan Zekiye Hanım ile evlendi (B. : Berkok, Zekiye); bu hanımdan Meîımed Jebâ, Ahmed Jaber ve Hatice Janset adında üç ,evlâd sahibi olınuşdur; hepsine mükemmel .bir tahsil temin etmişdir, erkekler yüksek inşaat mühendisidir, Hatice Jamset Hanım da kuvvetli bir kaleme sâhitadir, 'babasının müsveddeler hâlinde bırakdığı «Kurtuluş Yolu» adındaki son eseri 1960 da bir hanımın himmeti ile basdırmışdır, İsmail Berkok Paşanın millî kütübhânemize verdiği en mühim eser, yirmi yıllık titiz bir çalışmanın mahsulü olan «Tarihde Kafkasya» dır.

Berkok (Zekiye) — General İsmail Ber-kok'un zevcesi, kaybettiği hayat arkadaşının hâtırasına büyük bağlılığın timsâli bir kadındır; 1876 Kafkas muhacirlerinden bir ailenin

evlâdı olarak 1907 de İstanbulda doğdu, babası uzun yıllar hâkimlik etmiş osmanlı mülkiye paşalarından Mehmed Tevfik Paşadır ki bu zât 1933 de 103 yaşında vefat etmişdir.

Zekîye Berkok Darülmuallimatdan mezun olmuş, Beşiktaşda Akaretlerdeki bir kız mektebinde muallimlik yaparken 1922 de, o tarihte binbaşı bulunan İsmail Hakkı Berkokla evlenmişdir. Sohbeti tatlı, canlı, hareketli, son derecedi samimî bir hanımdır; ve kalem sahibidir, «minelbâb ilelmihrab» tâbiri ile hatıratını yazacak olsa millî kütübhânemize cemiyet ilmi bakımından kıymetine baha biçilmez bir eser bırakacağı muhakkakdır.

BERKOL (Nureddin Ali) — Anatomi bilgini, aşağıdaki hal tercemesi Türk Ansiklopedisinden aîmdı: «1880 de İstanbulda doğmuş-dur, Mabeyin kolağalığından emekli Ali Riza Beyin oğludur, 1902 de Askerî Tıbbiyeden yüzbaşı doktor olarak çıkmış, 1903 de ayni mektebin anatomi asistanı, bir sene sonra muallim muavini olmuş, 1906 da Parise giderek iki yıl ihtisas tahsili yapmış, 1909 da bir yıl da histoloji üzerinde • çalışmış, 1910 da Bürükselde toplanan milletler arası anatomi kongresinde Türkiyeyi temsil etmiş, dönüşünde Tıb Fakültesi anatomi laboratuarı şefi olmuştur. Balkan Harbinde ve Birinci Cihan Harbinde askerî hastahânelerde çalışmış, baş-tabiblik etmiş, fakültedeki vazifesinden başka Dişçi ve Eczacı mekteblerinde de anatomi, fizyoloji ve histoloji dersleri okutmuşdur. 1924 de Tıb Fakültesi Reisi (dekanı), 1925 de Darülfünun Emini (rektör) seçilmişdir. 1925 de İstanbul mebusu olarak Büyük Millet Meclisine girmiş, Meclis reis vekili olmuş, 1931 de tekrar meslekî faaliyetine dönerek Tıb Fakültesi anatomi profesörü olmuş, 1933 de ordinaryüs profesörlüğe yükselmiş.

«Başlıca eserleri şunlardır: Hilâliahmer Hastabakıcılık Teşrih Kitabı (1915), Hazım Takımı Anatomisi (1935), B.eşduyunun Kısa Anatomisi (1936), Sistematik Anatomi (3 cild, 1939 -1941), Artistik Anatomi (1940), Diseksi-yon Tekniği (1943)» (Türk Ansiklopedisi).

Bu değerli ilim adamı muallim emekliye ayrıldıktan sonra uzunca bir zaman, hasta yatmış, ihtiyat ile kaydedelim, yarı mefluç olarak 1959 -1960 arasında vefat etmişdir; Son derecede afif ve nâzik bir zât idi.


BERKSOY (K. Cenab)

— 2546 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

2547 —

BERKSOY (K. Cenab)




Kemal_Cenab)'>BERKSOY (Kemal Cenab) — Türk tababetinin ölmez büyük isimlerinden; İstanbul Üniversitesi Tıb Fakültesinin büyük hocalarından; 1876 da Üsküdarda doğdu, Siîâhhâne, başkâtibi Hüseyin Cenab Efendinin oğludur; 1897 de Askerî Tıbbiyeden yüzbaşı rütbesi ile mezun olmuş ve hemen ayni mektebe asistan olarak tâyin edilmiş, sonra muallim muavini, daha sonra muallim olmuş, İstanbul Darülfünunu, sonra İstanbul Üniversitesi Tıb Fakültelerinde profesör ve oridnaryüs profesör olarak uzun yıllar fiziyoloji kürsüsünü geniş salâhiyet ve tam ehliyetle doldurmuşdur; 1944 de emekliye ayrılmış, yozgad millet vekili olarak Büyük Millet Meclisine girmiş, 1949 yılı kasım ayının 28/29 uncu gecesi Ankarada vefat etmişdir.

Bu büyük ilim adamının şahsiyetini belirten aşağıdaki'satırlar, onu çok yakından tanımış ve onun yanında çalışmış Prof. Dr. Sadi Irmak'ın kaleminden çikmışdır; üstadın ölümü üzerine Cumhuriyet gazetesinde intişar etmiş «Kemal Cenab Berksoy» başlıklı bir ,ma-kaaledir; bir büyük şehir kütüğünde büyü« bir adamın şahsiyetini belirten ve aynen nakli ve tesbiti gereken güzel yazıdır :

«Kemal Cenabın kaybı, yalnız tıbbımızda değil, bütün irfan hayâtımızda doldurulması güç bir boşluk bıraktı.

«Kemal Cenabın hüviyetini belirtmek için ilim hayatını, fikir mücadelelerini ve nihayet ruh bünyesini gözden geçirmek lâzımdır. Çünkü o, sadece bir ilim şubesinin mütehassısı olarak değil, aynı zamanda çaplı bir kültür ve mücadele adamı olarak da profesördü.

«Rahmetlinin ilim hüviyetini anlatmak için kırk yü devam etmiş olan fiziyoloji hocalığı esnasında yarattığı eserlerin ve ele aldığı konuların bir panaromasım çizmek lüzumludur.

«Hoca, Türkiye-de müsbet ilimlerin ve ilimde tecrübe usulünün ilk Kemal Cenab Berksoy t e m S İ l C İ l e - (Resim : Bülend Seren)

rinden birisi olduğu kadar dünya tıbbında isim yapmış müstesna hekimlerimizden birisidir.

«Şakir Paşa merhumla Türkiyeye girmeğe başlamış olan modern fiziyoloMyi bir öğretim ve araştırma şubesi olarak yerleştiren Kemal Cenabdır.

«Barsak zarının ifraz ettiği secretin maddesinin nevilerini ve tesirlerini ilk olarak inceleyenlerden birisi Kemal Cenabdır.

«Kalb adalesinin bilhassa His huzmesinin meydana getirdiği hormon tabiatle maddeye bölüp vasıflarını tarif eden Kemâl Cenabdır. Bu maddesi üzerinde kendisinden sonra araştırmaları derinleştirmiş olan Haberlandt, bizim hocanın bulduklarına dayanmıştır.

«Pawlov usuliyle yapılan mide ve salya fistüllerinin verimlerini ilk araştıranlardan birisi de odur. •

«Karaciğer vazifeleri üzerinde merkezî sinir cümlesinin tesirlerini inceleyen travay-ları vardır. Nikotinin tesirlerini en iyi incelemiş olanlardan birisi de odur.

«Bir taraftan bu orijinal eserlerini yazarken öteyandan talebenin ihtiyaçlarını karşılamak için ders laboratuar kitabları meydana getirmeyi ihmâl etmemiştir. Şakir Paşanın yazdığı ilk eserlerden sonra Kemal Cenab, modern, fiziyolojiyi talebeye öğretecek -büyük eserler meydana getirmiştir. «Fennî menafiü-lâza», «Fiziyololoji», «Fiziyoloji Ders Kitabı» müteaddid defalar basılmış ve kırk yıldanbe-ri yetişen hekimlerin tıb bilgilerine temel vazifesini görmüştür.

«Kemal Cenab, fiziyoloji öğretiminin metodu meselesiyle de yakından ilgilenmiştir. Bu husustaki düşüncelerini hem türkçe, hem fran-sızca yayınlamış ve dünya tıbbının tenkidine sunmuştur.

«Hoca, fiziyolojiyi ilk gününden itibaren bir tecrübî ilim hüviyetiyle ele almıştır. Hayvanlar üzerinde yaptığı ilmî tecrübelerde büyük bir meharet göstermiştir.

«Dünya ilmiyle sıkı bir teması vardı. Mes-lekdaşlarmı iyi tanırdı. Fakat dünya ilmi de kendisini tanırdı. Haydarpaşadaki müetvazı laboratuarında-, başka memleketlerin pahalı ve muğlâk âletlerle yaptıkları tecrübeleri bizzat meydana getirdiği basit tesislerle yapmağa uğraşır ve çok defa muvaffak olurdu.

«Hudutsuz bir öğrenme ve araştırma ih-

tirası vardı. Bugün modern tesisleri havi laboratuarlarda çalışanlar ve yarın daha mütekâmil müesseselerde çalışacak olan Türk tıb mensubları Kemal Cenabın hangi şartlar altında eserlerini meydana getirdiğini hatırlamalıdırlar. Haydarpaşada fiziyoloji enstitüsünün bütün bütçesi bir iki yüz lirayı geçmezdi. Yeni Üniversitede de hiç bir zaman iki bin lirayı aşmamıştır. Fakat hocamız, bu kadar iptidaî şartlar ve mahrumiyetler içinde asla yılmamıştır. Bu gerçekleri yakından müşahede fırsatı bulmuş olanlar onun ilim ihtirasına kahramanlık mertebesini vermekte tereddüd edemezler.

«Kemal Cenab, irfan hayatımızın bir mücadele adamı olarak da müstesna bir hüviyet taşır. Bütün dünyada olduğu gibi bizde de sadece bir ilim şubesindeki ihtisasiyle profesör olanlarla çevresinin kültür ve sosyal hayatında aktif bir unsur olan profesörler vardır. Kemal Cenab bu ikinci tip hocalardandı. Yain yalnız ilme değil irfana da sahibdi.

«İlim terimleri vesilesiyle Türk dilinin gelişmeleriyle yakın bir ilgisi vardı. Kendi şubesinin bir çok terimlerini bulmuş olan adamdır. Fakat o aynı zamanda bir sanatkâr ruhiyle bulduğu kelimeleri daima tartar, vuzuh ve ahenk bakımından d.evamlı bir kontrola tâbi tutar ve lüzumlu gördükçe rücular yapmaktan çekinmezdi.

«Onun Türk dili için istiklâl istiyen Mr dâvası vardı. İlim terimlerinin yaşıyan dillerden alınmasına karşı amansız bir savaş açmıştı. Bu yüzden en çok sevdiği insanlara çatmaktan bile geri kalmazdı. Kanaatince türk-çeye lâzım olan Garb teknik ve ilim terimleri lâtince asıllarından alınmalıydı. Bu dâvaya sonuna iadar bağlı kalmıştır.

«Âlim ve kültür adamı Kemal Cenabın yanında bir de hoca Kemal Cenab hüviyeti vardır ki bu cephesi belki en çok saygıya lâyık olan tarafıdır. Otuz sekiz -derece ateşle ve göğsünde litrelerle su toplamış bir halde derslerine girdiği görülmüştür.

«Yalnız Türkiyenin değil, belki dünya tıbbının en iyi hocalarından birisiydi. Derslerini klişe haline getirmekten koruyabilmiş bahtiyar hocalardandı. Dersinin mahiyeti, muhtevası her yıl değişirdi. Dünya ilminin ilerle-meleriyle muvazi yürüdü. Son dersine de ilk hocalık yıllarının heyecanından hiç bir şey kaybetmeden girmiştir.

«Hoca, çevresinin hareketlerine ve hadi-lerine seyirci kalan insanlardan değildi. Sön-miyen bir milliyetçilik ateşi vardı. Tıbbiye ocağında başgöstermiş millî heyecan tezahürlerinde aktif rolü vardır.

«Kemal Cenabın insan olarak hüviyeti ve serencamı da dikkate lâyıktır. Daima nahif kalmış olan vücudunun üstünde irice ve muntazam bir başı vardı. Erkenden tutulduğu tüberkülozdan kat'î bir şifaya ulaşmamış olmakla beraber şiddetli bir yaşama isteği taşımıştır. Fakat çok defa perişan eder ve ancak laboratuarında teselliye kavuşabilirdi. ,Bu yüzden aile hayatı da mesud geçmemiştir. Onun yetiştiği zamanlarda para getiren bir şubeye intisabı çok kolay ve bu suretle büyük servetler yapması mümkün iken hudutsuz feragat istiyen bir şubeyi seçmişti. Bu yüzden zaman zaman maddî sıkıntılara düşmüştür.

«Hocanın çok rakik bir kalbi vardı. Zaten bu hüviyette olan adamın başka türlü olmasına imkân yoktur.

Bu satırları yazan, Kemal Cenabın yalnız minnet besleyen binlerle talebelerinden biri değil, onun eski «müderris muavini» olarak da bir yakinidir. Bu sebeple onun kaybiyle Türk ilminin ve Türk cemiyetinin nasıl bir değerden mahrum kaldığını belki en içten duyanlardan birisidir. n

«Türkiyenin fikir tarihini yazacak olanlar skolastik ve nasçı bir zihniyetten müsbet ilimler devrine geçişimizde Kemal Cenabın rolünü tarih perspektivile daha iyi değerlendireceklerdir. O, bu rolü feragatle büyük mahrumiyetlere -katlanarak ve üstelik sinsi ve amansız bir hastalıkla yiğitçe pençeleşerek oynamıştır. Zannediyorum ki bu müşahedeler, sadece bir talebenin bir hocası için beslediği duyguların değil, belki son tıb nesillerinin ortak kanaatlerinin bir ifadesidir.» (Sadi Irmak».

Yabancı memleketlere yayınladığı, milletler arası tıb âlemine tebliğ ettiği çalışmalarının bir kısmı şunlardır:

«Contribution â l'etude de la moelle cer-vicale dans le piquûre diabetique chez le chien»; «Tranche hemautographique cardio-arterielles superposes»; «Uber Bildungesort und Schicksal deş Sekretins f ur das Pankreas im Körper»; «Etüde sur la secretine»; «Nou-velles recherches sur leş injections intra - car-diques» (1924 de Fransa tıb akademisine tebliğ); «Sur üne reflexe gastro - duodenal» (1935



BERKÜREN (Neşet)

2548


İSTANBUL


de Moskova milletler arası fiziyoloji kongresine tebliğ).

Bibi. : İ. A. Gövsa, Türk meşhurları; Türk Ansiklopedisi; Prof. Dr. Sadi Irmak, makale.



BERKÜREN (Ne§'-

et) — İstanbul Şehir Tiyatrosu aktörlerinden, 1912 de İstanbul-da doğdu, mâlî müşavirliklerde bulunmuş Necmeddin Beyin oğludur, annesinin adı Hayriye Hanımdır. Kadıköy Lisesinde, Saint-Benoît Fransız Mektebinde okudu, sahneye olan merakı 1925 de mekte'b tem Neş.et Berküren Sİllerİnde roller al- (Resim : Bülend Seren) makla başladı, 1932

de Şehir Tiyatrosuna iııtisab etti, ilk olarak «Madam Şans - Gene» de oynadı, sonra «Sarı Zeybek» operetinde bir rol aldı, büyü»k başarı göstermesi sür'atle inkişafına yol açdı; «Cürüm ve Ceza», «Ayak takımı», «Boks Şampiyonu», «Büyükşehir», «Paydos», «Jul Sezar», «O gece», «Peer Gynt», «Bir ziyaretçi», «Kıral Lear», «Yaramaz Çocuk», «Dünya malı dünyada kalır», «Tebeşir tahtası», «Yaprak dökümü», «Fırtına», «Büyük çınar», «Bu memleket satılık değil» piyeslerinde ve daha bir çok dramlarda muhtelif tipler canlandırdı. «Memişin Rüyası» ve «Memiş ile Abdi İstanbulda» isimli iki çocuk piyesi 1949 da Şehir* Tiyatrosunda sahneye kondu, yazdığı bu iki piyesin baş. rollerini de kendisi oynadı. «Gurbet», «Ma'hallenin sevgilisi», «Paydos» filmleri ile de sinema perdesinde göründü. Hususî hayatında futbolile deniz sporlarına meraklı olub amatör bir balıkçıdır.

Hakkı Göktürk

BERLITZ LİSAN MEKTEBİ — İstanbu-,1un en eski hususî lisan mekteblerinden biridir, Beyoğlunda İstiklâl Caddesindedir.

1878 de Amerikada devlet okullarında öğretmenlik yapan Berlitz adında bir zât lisan öğretiminde hazırlamış olduğu metodu kabul ettirerek metodu rağbet görmüş, teşkilâtı genişlemiş, dünyanın her tarafında Berlitz metodu ile lisan öğreten mektebler açılmışdır,

Amerikada 27, Almanyada 55, Fransada 12, İspanyada 10, İtalyada 16, İngilterede 5, Avus-turyada 3, Belçikada 3, Danimarkada 2, Fin-landiyada 3, İsveçde 2, Norveçde l, İsviçrede, 6, Brezilyada 2, Uruguayda 2, paraguayda l, İsraelde 2, Yenizellandada l, Tunusda l, Avus-turalyada l Berlitz Lisan mektebi vardır. İs-tanbuldaki mekteb 1912 yılında açılmış olub fransızca, ingilizce ve almanca ile muhasebe dershaneleri vardır. Berlitz metodu ile öğretimde bilhassa pratiğe büyük ehemmiyet verilir. Dersler öğrencinin istediği saatlerde verilir, hususî veya toplu olarak ayarlanır. Toplu dersler 8-12 kişilik gruplara ayrılmışdır. Öğrenci, bilgi derecesine göre kurlardan birine alınır. Dershane sabah saat 9 dan akşam 20,30 a •kadar açıkdır. Hususî dersler Öğrencinin arzu ettiği saatde, grup hâlindeki kurslar da öğleden evvel ve sonra verilir, dersler 55 dakika sürer. Okula gidememiş gene kızlarla vakitleri müsaid gene kadınlar için öğleden evvel ayrıca kurlar vardır, her kurda en az beş öğrenci bulunması şarttır, aşağı düşerse kur lâğvedilir.

1980 yılında ders ücretleri şöyle idî:

Kaydiye 5 lira.

Grup hâlinde haftada 2 ders : l aylık 35 lira 3 » 90 » 6 » 160 »

Grup hâlinde haftada 3 ders :

l aylık 50 lira 3 » 135 » 6 » 250 »

Bir öğrenci için hususî dersler :

12 ders 240 lira 25 » 485 ,» 50 » 960 »

1 İM öğrenci için hususî dersler :

12 ders 160 lira 25 » 325 » 50 » 645 »

Üç öğrenci için hususî dersler :

12 ders 120 lira 25 » ' 240 » 50 » 480 »



Yüklə 5,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin