Kalesinde Halil Paşa Kulesi ve sahil kapusu Resim: Sabiha Bozcalı


BEŞİRAĞA CAMİİ VE KÜLLİYESİ — (B.: Hacıbeşirağa Camii ve Külliyesi). BEŞİRAĞA ÇEŞMELERİ



Yüklə 5,55 Mb.
səhifə38/76
tarix27.12.2018
ölçüsü5,55 Mb.
#86801
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   76

BEŞİRAĞA CAMİİ VE KÜLLİYESİ — (B.: Hacıbeşirağa Camii ve Külliyesi).

BEŞİRAĞA ÇEŞMELERİ — (B. : Hafız-

j ;> a v

beşirağa Çeşmeleri).

BEŞİRAĞA ÇIKMAZI — Galatanın Ömer-avni Mahallesinde Beşaret Sokağındadır. Beş-altı adım genişliğinde meyilli daracık, küçük bir aralıktır. Sağ tarafında bir arsa, sol tarafında iki katlı bir apartmanın doğu yanı; 'bitiminde de, çukurda, dört katlı bir apartmanın avlu kapusu vardır (aralık 1960).

Hakkı Göktürk

BEŞİRAĞA KONAĞI YANGINI — 1648 de Sultan İbrahimin son sadırâzamı Hezarpâre Ahmed Paşanın kardeşi ve kâhyası, ve sarayda haremin nüfuzlu sımalarında Hobyar kadının kocası olup ayyaşlığı ile tanınmış İbrahim' . Ağanın içinde kira ile oturduğu Kadırga Limanı civarında bir konaktır. Onyedinci asır ortasında İstanbulun güzel ahşab yapılarından biri olması gerekir; konağın sahibi Beşir Ağanın kim olduğu tesbit edilemedi.

İbrahim Ağanın içki sofrası yaram erâ-zil ve hezele güruhundan kimselerdi; bir akşam konakda toplanılmış îyşünûş edilir ve avâmî zevkler ile eğlenilir iken mutbakdan yangın çıkdı ve önlenemeyüb konak tamamen yandı; İbrahim Ağa ile zevcesi Hobyar Kadının maddî kayıbları çok büyük oldu; yangın vak'ası İbrahim Ağa hakkında yeni yeni dedikoduların açılmasına da sebep oldu (B.: İbrahim Ağa, Ayyaş).

FUÂB BEY — Ondokuzuncu asır sonlarında şöhretli bir muharrir; 1832 de İstan-bulda doğdu, ilk tahsilini Fatih Rüşdiyesinde yapdı, Askerî Tıbbiyeden mezun oldu, kısa müddet ordu hizmetinde bulunduktan sonra ayrılarak hayatını kalemi ile kazanma yoluna atıldı; fransızca, almanca ve ingilizceyi çok

iyi bilirdi, «Afak», «Şems», «Güneş» mecmualarında telif ve terceme ilmî makaaleler neşretti; yazıları ele aldığı konularda sağlam bilgisini gösterir, umumî bilgisi de çok geniş idi; devrinde garb tefekkürünü Türkiyede selâ-hiyetle temsil eden bir kalem sahibi idL.Heidel-berg Üniversitesi rektörü Dr. Emil Otto'nun «La grammaire française theorique et pra-tique» adlı eserini «Bedrikai Lisânı Fransevî» ismi ile terceme etti, sonra bu eserin bir muhtasarını yapıp «Usûli Tâlim» adını verdi, ayrıca «İngilizce Muallimi», «Almanca Muallimi» isimlerinde dil öğretici kitaplar yazdı; Usûli Tâlimin mukaddimesinde Dr. E. Otto'nun metodunu överek, bir ara Giridde bulunur iken almanca ve ingilizceyi bu metodla kendi kendine öğrendiğini, almanca için altı ay zahmet çekdiğini, ingilizceye ise dört aylık emeğin kâfi geldiğini söyler. 1887 de henüz otuz beş yaşında iken boyun ve kol kırmızı kan damarlarını keserek intihar etti, bırak-dığı mektupta, soyunda bulunan deliliğin bir gün kendisine de görüneceğinden korkduğunu yazıyordu, ki bu hazin itirafı irsî cinnetin eseridir denilebilir. Türk Ansiklopedisi: «Önceden vücûduna şiringa ettiği kokainin etkisiyle intiharını, hayatla ölüm arasındaki safhaları son dakikaya kadar keydetmesi, ölmeden önce yazıp bırakadığı mektuplarda cesedinin Mektebi Tıbbiyei Askeriyeye nakladilmesini vasiyet etmekle kendisini ilmin emrine bırakması da düşünülerek zamanında, intiharına -en önemli sebeb olarak ilme hizmet duygusuna bağlılığı ileri sürülmüştür» diyor.

Sermed Muhtar Alusun bize tevdi ettiği not da Eyyubda medfun olduğu yazılıdır. -

Fransız edebiyatına hakkı ile vâkıf olan Beşir Fuadın, «Viktor Hugo» adlı, bu büyük şâiri çok iyi anlatan bir eseri vardır, «ceb kütüphanesi» serisinin 22 ve 23 üncü ki-tabları olarak yaym-lanmışdır. Fransızca, almanca ve ingilizce-den roman ve piyes tercemeleri de vardır.


Beşir Fuad Bey (Resim: Sezai, T. Meşhurları)

Bibi. : Türk Ansiklopedisi; İ. A. Gövsa, Türk Meşhurları; S. M. Alus, Not.

BEŞİR FUAD SOKAĞI

— 2602 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

2603 —

BEŞTAŞLAR MENZİLİ





Sirkecide yıkılan Beşirkemal Eczahânesi (Resim : Bülend Seren)
BEŞİRFUAD SOKAĞI — Beyoğlu İlçesi merkez nahiyesinin Kamerhâtun Mahallesi ile Kasımpaşanın Yahyakâhya Mahallesi arasında bir sınır sokaktır; Meşrûtiyet Caddesi ile Ay-nalıçeşme Caddesi arasında uzanır, Aynalıçeş-me Caddesi ve Arslan Sokağı ile bir üç yol ağzı teşkil eder.

Meşrutiyet Caddesi tarafından gelindiğine göre sağ kolda, altında bir mağaza bulunan üç katlı kagir sol kolda da altı marangoz dükkânı beş katlı bir kagir 'bina vardır. Konsoloshane duvarı önünden yüz derecelik bir kavis ile sağa döner ve tam bu kavis üzerinde Refik Saydam (Tozkoparan) Caddesi ile birleşir ve Beyoğlunun en işlek ana yollarından biri olan bu caddeyi devam ettiren geniş, asfalt bir cadde olur. Bu parçasının sağ tarafında iki adam boyuna yakın yüksek taş duvar, ingiliz kilisesinin bağçe duvarıdır; kilisenin bağçesi son derece mâmurdur. Sol tarafda da Beyoğlunun meşhur eğlence ve keyif yerlerinden Cumhuriyet Gazino-Paviyonu bulunmaktadır ve Kasımpaşanın Âşıklar Meydanına bir ba-yır-sed uzanır.

Bu cadde - sokağın Refik Saydan Caddesi ile birleşdiği yerde !bir trafik polisi noktası vardır; Beyoğlu tarafından Gazı Köprüsü (Un-kapanı Köprüsü) yolu ile nefsi İstanbula giden motorlu vâsıtalar 'bu Beşirfuad Sokağından geçerler {aralık 1960).

Hakkı Göktürk

BEŞİR GAZİ — Edirnekapusu civarında bir evin avlusunda bulunan 'bir yatırdır. Hüviyeti hakkında târih kaynaklarında en küçük bir kay de rastlanamadı; 'halk ağzında dolaşan bir rivayete göre fetihden bir müddet evvel Bizanslıların eline düşmüş gaayet güzel, şeh-baz ve şehlevend bir delikanlı imiş, Kostanti-nin sarayında bağçıvan yapmışlar, Kostanti-nin kızı. delikanlıyı görür görmez âşık olmuş, bir gece güzel oğlanın yattığı odaya giderek maşukunun koynuna girmiş, fakat afif genç, reddetmiş, »kızın aşkı kine çevrilerek 'babasına, Beşirin kendisine kötü gözle bakdığını, hattâ bir gün bahçede tasallutda bulunup elinden zor kurtulduğunu söylemiş, Kostantin de Beşiri îdam ettirmiş. Fetihden sonra, gömüldüğü yere bir taş konularak kabri bir şehid makaamı olmuş.

îdam faslı hâriç 'bu rivayetin Yusuf ile

Zeliha menkıbesinden mülhem olduğu bellidir (1943).



Mehmed Çarıklı

BEŞİEGAZİ SOKAĞI — Haliç Fenerinin Avcıbey ve Mollaaşkı mahallelerinden geçen bir sokaktır (1934 Belediye Şehir Rehberi). Avcıbey Mahallesinde Yanbolu Sokağı ile Mollaaşkı Mahallesinde Yatağan, Sun'ullah-efendi, Macarlar ve Paşahamamı sokakları ile teşkil ettiği beş yol arasında uzanır; Eğrikapu Mumhâne Caddesi ile bir dörtyol ağzı yaparak kesişir. Beşyolağzı tarafından gelindiğine göre, sola yüz dereceden fazla bir açı ile kırılır, tam bu dirseği üzerinde de Hakikizâde Sokağı ile bir kavuşağı vardır. İki araba geçebilecek genişlikde, vaktiyle kabataş döşeli iken bakım-sızlıkdan toprak yol hâlini almışdır. Eğrikapu Mumhâne Caddesi ile kesişdikden sonra oldukça dik bir yokuş olur ve böylece Yanbolu Sokağına bağlanır.

Bir kısmı bağçeli ikişer üçer katlı ahsab ve kagir evlerin sekenesi mütevazı gelirli aileler görünür (aralık 1960).

Hakkı Göktürk

BEŞİR KEMAL BEY, BEŞİRKEMAL EC-,ZAMANESİ — Namlı bir eczacımız ile kurmuş olduğu bir eczahânedir; eczahâne sirkecide Ankara (eski Babıâli) Caddesi ile Hamidiye ve Muradiye caddelerinin (Eminönü - Sultanah-med tramvay yolu) bir dörtyolağzı yaparak kesişdiği noktada, Ankara Caddesinden gelindiğine göre karşı sol köşede idi; Menderes devri istimlâkleri arasında o köşebaşı yıkılınca, yine hemen o civarda, yıkılan binanın bulunduğu adanın arkasında Dervişoğlu Sokağına nakledildi, bu sokağa cadde 'başından girildiğine göre soğ kol üzerindedir.

Beşirkemal Eczahânesi bir zamanlar yalnız Sirkeci semtinin değil, İstanbulun en büyük eczahânesi idi; müstahzarların gaayet az olup ilâçların eczahâne lâboratuvarlarmda hazırlanıp yapıldığı devirde, 'bu eczahâne son derecede dikkati, titizliği, ciddiyetiyle tanm-mışdı.

Eczahânenin kuruluş târihi ile gelişme yolunda geçirmiş olduğu safhalar ve müessi-sinin hal tercemesi ve bir resmi istenilmiş, bu talebimiz bir kaç defa tekrar edilmiş olduğu halde, müesseseyi fîlen idare edenler, bizim, bu büyük kütüğün tedvini ile İstanbul şehri-

-p

'is*


nin şânındaki hizmeliıni-zin akademik asaletini idrâk edemediklerinden mübhem vaidlerde bulunmuşlar, yalnız yıkılan binanın bir fotoğrafını vermişlerdir.

Beşir Kemal Bey merhumun Türk eczacılığında mümtaz bir mevkii vardır; İstanbulda eczacılık azınlıkların, bu arada bilhassa rumlarm elinde iken ilk Türk ec-zahânelerinden birini açan "ve mesleğinde derin vukufu ile tanınmış bir simadır. Hayatı hakkında, bugün onun kurduğu bir müessesede temini maişet edenlerin hiç Mr şey söylememesi, veya en küçük bir bilgiye sahip bulunmaması pek hazindir.

Bu eczahânenin müstahzarlarından şöhret kazanmış bir nasır ilâcı vardır (nisan 1961).

BEŞLİ (Muazzez) — 1961 yılı başında Tophane Kılıcali Mahallesinde İlyasçelebi Sokağında 14 numaralı evde oturan dar gelirli bir ailenin yirmiüç yaşında mafsal romatizmasından muzdarib hasta kızı olup İstanbulun en üstün tirajlı günlük sabah gazetesi olan «Hürriyet» gazetesinde, hastalığının çok bahalı olan ilâçlarını alabilmek için bir gözünü satılığa çıkarmış ve Büyükşehirde üzerine geniş alâka toplamış günün şöhretlerinden ol-muşdur.

Baba ölmüş, biri erkek ikisi kız üç kardeşle hasta bir anadan mürekkeb ve yıllardan beri Tophanede oturan Beşli ailesi marangozluk yapan delikanlı ile bir trikotaj atölyesinde çalışan büyük kızın kazancı ile geçinmektedir. Kızların küçüğü olan Muazzez 1938 de doğmuştur; 1955 de henüz on yedi yaşında iken bir 'bel ağrısı ile başlayan mafsal romatizmasına tutulmuş ve belden aşağısı mefluç, tahammülü güç ızdırab ile yatağa düşmüş, Şişli Çocuk Hastahânesinin bir kliniğine alınarak Dr. Tayyar Kuşçu tarafından tedavi edilmiş ve sihhate kavuşmuştur. Fakat ailenin geçim

şartları doktorun tavsiye ettiği günlük hayat programı ile rejimin tatbikine uymamış, genç kızın hastalığı altı sene sonra daha ağır şekilde tekrar başlamışdır. Evvelce tedavi edildiği kliniğe niçin müracaat etmediği üzerinde durulacak bir noktadır; hasta kız gaayet bahalı olan «Hidrokortizon» ve «Sargonal» adındaki ilâçlarını alabilmek için bir gözünü satılığa çıkartmış, bu hazin satışı da Hürriyet Gazetesi birinci sayfasında, umumî alâkayı toplayacak bir hissî mesele olarak aksettirmişim bilmiştir. Muzaffer Beşliye evvelâ halkın ferdî para yardımı başlamış, ardından da Sağlık Bakanlığının emri ile hasta kız yine Şişli Çocuk Hastahânesine ve Dr. Tayyar Kuşcu'nun kliniğine yatırılmışdır (nisan 1961).

Bibi. : Hürriyet ve Hürvatan Gazeteleri.

BEŞLİK, BEŞYILDIZ — Pırpırı, külhanı argosunda «me'bun».

BEŞTAŞLAR MENZİLİ — İstanbulda ok atıcı pehlivanların Okmeydamndaki menzillerinden biridir; «Zehkirci Menzili» ve «Lokmacı Mnezili» isimleri ile de anılırdı; ok, kıble rüzgârında Çobançeşmesine doğru atılırdı; ta menzili kuran Zehkirci Kasım Pehlivan olup bu menzilde ok atup taş dikmiş yedi pehlivan vardır:

BEŞYÜZÜNCÜ FETİH YILI

2604


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 2605 —

BEYATLI (Regad)




Gez

Zehkirci Kasım 980

B-ahtiyaroğlu Hasan Çelebi 993

Okçu Hüseyin ' 1043

Sığırcı Kasım 1074

Lokmacı Ali Bey 1093

Uncu Mustafa 1112

Hacı Süleyman 1122

BEŞYÜZÜNCÜ FETİH YILI — (B. : İs-taırbulun Beşyüzüncü fetih yıl dönümü).

BETON — İstanbulun pırpırı, külhânî argosunda: .1) — Sağlam,-sıhhatli; 2) — Tok; 3) — İçkiye mütehammil. Misaller:



  • Nasılsın?

  • Beton!...

*

— Sabah sabah üç mısır yedim, beton gi


biyim...

*

— Galoncu Ali dün gece tam beş galon


içdi, sonra beton gitti be, ulan ne herif o be...

F. Devellioğlu «Türk Argosu» adlı eserinde bu kelimeyi mektepli argosu olarak alıyor, «dersine iyi çalışmış, kendisine güvenen talebenin hâli» diye gösteriyor, ve şu misâli veriyor: «Bizim dede bugün beton gibi, on numaraya konacak».

— Fizikden beton gibiyim, istediği yer
den sorsun...

BEY AHMED ŞAH — Onaltıncı asır ortalarında güzelliği ile namlı İstanbul civanlarından, şâir Cemâli Ahmed şehrengizinde şöyle medhedilmiştir:

Bey Ahmed Şahdır anın. birisi Günesdür Zühale müşterisi Visalidir anın ikbâli kevneyn Kaası mihrabı güya kaabı kavseyn Şebi mîracdır zülfi siyahı Göğe çıksa nola uşşakm âbı

Fahri Düngelen

BEYÂNÎ ÇELEBİ — On altıncı asır şâirlerinden; adını Kastamonulu Lâtifî'nin şuerâ tezkiresinden öğrendiğimiz Beyânî Çelebi aslen Kastamonulu olub hemşehrisi müellifin meşhur şuerâ tezkiresini yazdığı sıralarda İs-tanbulda devlet kalemlerinden birinde kâtib-lik yapıyor imiş, on beş on altı yaşlarında mü-râhik bir genç ve son derece güzel, eskilerin tâbiri ile bir mahbûbi zîbâ imiş.

Genç kâtibin güzelliğinin cazibesi ve hemşehrilik gayreti ile olacaktır, Lâtifi tarafından pek coşkun bir lisan ile şöylece medhediliyor: «Yanağında tüyden eser yok iken sülüs, nesih, talik, dîvânî ve şâir yazıları yazmağa kaadir, türkçenin bütün konuşma inceliklerine vâkıfdı. O kadar kaabiliyetli bir civan idi ki her sözünde bir zerâfet, san'at vardı; konuşduğu zaman kullandığı kelimeler, yapdığı cümleler bir kaç mânâya gelir, ciddîye ve latifeye alınabilir, karşısındakini şaşırtırdı, doğrudan latifelerinde ise fuhşiyat yoluna asla sapmaz, dâima ne-zâhetini muhafaza ederdi; tatlı dili ile bütün kalbleri, arkadaşlarını teshir etmişdi; üstelik melekler misâli güzelliği ile de halkın gönül tahtında idi; başkalarının mütecâvizâne hareket ve nüktelerinden de gücenmez, kimseye haşin ve soğuk muamelede bulunmazdı».

Şiir diline örnek olan aşağıdaki iki beyit de Lâtifi Tezkiresinden alınmıştır:

Gel kûyi nigâre varalım uy bana sûfî Biinyâde sana göstereyim bağı. cinânı

*

Kakîbi keîbi gör ki hânı vasim Yavuz it gibi ne yir ne yidirir..



BEYÂTLI (Mehmed Reşad) — Emekli mülkiye kaymakamlarından, Millî Mücâdelenin istiklâl Madalyası ile taltif edilmiş mücahid-lerinden, tarih ve haltercemi (biyografi) ilimlerinde yorulmak bilmez bir araştırıcı; bilhassa İstanbul cami ve mescidleri ve mezarlıkları üzerinde uzun yıllar yerlerinde tedkik-lerde bulunmuş ve çağdaş şöhretlerin aile şecereleri hakkında hurda teferruata varınca bilgi sahibi bir yazar, bu İstanbul Ansiklopedisinin yazı ailesinden, bir gül gibi, renkli, kokulu, dikenli benzerine ender rastlanır bir kıymet; 4 temmuz 1303 (Milâdî 1887) de Üskübde doğdu, babası Nişli Hafız Mah-mu-d Paşa torunlarından ve bir aralık Üs-, küb belediye reisliğinde bulunmuş İbrahim, Naci Bey olub Yahya Kemal Beyatlınm kardeşidir (B. : Beyatlı, Yahya Kemal), ki yu- Reşad Beyatlı kandaki doğum târihi, (Resim: Bülend Seren)

Yahya Kemalin doğum târihi ile beraber İbrahim Naci Bey tarafından bir mushafı şerifin ayni sâhifesine saatleri ile kaydedilmişdir; bu mushafi şerif babalarının vefatında Reşad Be-yatlıya intikaal etmiş, Yahya Kemal Müzesi kurulur iken onun tarafından bu müzeye ve-rilmişdir, müzedeki vitrinde mezkûr doğum kayıdlarını ihtiva eden sayfası teşhir edilmektedir (B.: Beyatlı, Yahya Kemal Müzesi).

Reşad Beyatlı ilk tahsilini Üskübde sib-yan hafızlar mektebinde, müşir Ahmed Eyyub Paşanın kurduğu Mektebi Edeb'de yapdı; sonra Üsküb askerî rüşdiyesinde, Üsküb ve Selanik mülkiye idadilerinde okudu ve Selanik idadisinden şehâdetnâme aldı. Bir müddet adliyede çalışdı, Balkan Harbinden sonra Trabzon Vilâyeti evrak ve insitatistik müdürlüğünde, İzmirin Bornova nahiyesi müdürlüğünde bulundu. İzmirin Yunanlılar tarafından işgalinde nahiye müdürlüğünden istifa ederek o havaliye gelen merhum miralay Bekir Sami Beyin kumandasındaki ilk millî kuvvete gönüllü olarak katıldı, Kütahya cebhesinde bulundu, ki Gazi Mustafa Kemal Paşanın imzasını taşiyan İstiklâl Madalyası berâtında «bilfiil ateş hattında hizmet etmiş» kaydi vardır. 1926 da imtihan vererek Seferihisar kaymakamı oldu, bir sene kadar Hakkâri vali vekilliğinde, bir müddet Birinci Umumî Müfettişlik asayiş müdür muavinliğinde bulundu, daha yedi kazada kaymakamlık ettikten sonra emekliye ayrıldı ve İstanbulda yerleşdi.

Aşağıdaki satırları Reşad Ekrem Koçu'-nuır R. Beyatlı hakkında Her Gün gazetesin-•de «Velosbit Hoca» serlevhası altında intişar etmiş bir fıkrasından alıyoruz:

«Yiğit, lâkabı ile anılır.

«Kızar mı, darılır mı, umursamıyor um, korkum nazar değer endişesidir, Velosbit Hoca yetmiş iki yaşında bir delikanlının, muhterem Reşad Beyatlının lâkabıdır.

«Reşad Bey, 'büyük şâir ve müverrih Yahya Kemalin kardeşidir. Elmacık kemikleri çıkık, avurdları azıcık çökmüş, gür kırçıl kaşların altında derinden bakan gözler ve uçları kesilmiş toplu kırçıl bıyıklarla, yüzü, bilhassa neş'eli zamanlarında fevkalâde sempatikdir. Ortanın üstünde bir boyu, şişmanlıkla hiç ilgisi olmayan heybetli bir vücud yapısı vardır; müheykel adamdır.

«Babayani ve temiz giyinir; beş vakit na-

mazında, âbid kişidir; coşdu mu, dolu dizgin konuşur; hangi işe sarılırsa bütün güciyle çalışır ve muhakkak başarır. Sokakda, içi dâima evrak ile dolu ağır, şişkin bir çanta ve baston alâmeti fârikasıdır.

«Emekli bir mülkiye kaymakamı olan Reşad Beyatlıyı 1942 -1943 arasında tanıdım. İstanbul Ansiklopedisini ilk neşre başladığım zamanın en faal devresiydi, bir gün, o zamanlar akademik istiklâline sâhib olan büronun tapusundan girdi, kendini tamttı, beni tebrik etti:



  • Emekliyim, bütün günüm boştur, tek
    meşgalem ibâdetim; inzivayı, oturmayı sev
    mem, bana iş gösterin, bu büyük eserde size
    pir aşkına yardım edeyim!., dedi.

  • Beyefendi, bir demir çarık ve bir de
    mir asa tedârik edin, işte koca İstanbul, semt
    semt, sokak sokak, adım adım dolaşın ve ıbeş
    vakit namazı her gün bu büyük şehrin !bir
    başka camiinde ve mescidinde kılın, 'bana bin-
    bir minareli İstanbulmuzun camileri ve mes
    cidleri hâlen ne haldedirğ hurda teferruatı ile
    malûmat toplayın., çetin işdir, başarabilmek
    için zevk almak şarttır. Rehber olacak eserle
    rin hepsi basit birer isim cedvelinden ibaret
    tir. İstanbul cami ve mescidlerinin bir kısmı
    tamamen kaybolmuş, yerlerini dahi tesbit im
    kânsızdır, İstanbulun, bilhassa şehre katılmış
    eski sayfiyelerinde, yeni yeni cami ve mescid-
    ler yapılmışdır ki onlar da eski cedvellerde
    kaydedilmemişdir. İstanbul Ansiklopedisine
    yardımı bir tarafa bırakın, siz kendi başına"
    ölmez bir eser meydana koyabilirsiniz; bir gün
    büyük bir kaynak ve size vesilei rahmet ola
    cak bir eser!., dedim.

«Hazret o gün işe başladı ve hâlâ dolaşıyor.

«Yaz demedi, kış demedi, kızgın güneş, yağmur ve -kar altında, çomur içinde, toz için de, bir elinde bastonu, bir elinde çantası, Ley-lâsmı arayan Mecnun oldu.

«Bugün, bir enerji kaynağı olan Reşad Beyatlının tomar tomar, yığın yığın notları kıymetine bahâ biçilmez bir hazinedir. Bu notların kitab hâlinde neşri ise millî bir vazifedir; bu işi de kendisinden beklemek insafsızlık olur. Reşad Beyatlının büyük eseri için bir tâbi lâzımdır. Müdekkik müellifin göz nuru ve alın teri haklarını en asîl ölçüde ödeyerek millî kütübhânemize ölmez bir eser koymak da ayrıca şerefdir.

BEY ATLI (Yahya Kemal)

2606 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 2607

BEYATLI (Yahya Kemal)




«İstanbul Enstitüsü, Âmâları koruma Cemiyeti, Vakıflar Umum Müdürlüğü, İstanbul Belediyesi bu işi tahakkuk ettirebilirler».

Reşad Beyatlı İstanbulun 500. ve müte-âkib Fetih Yıllarını Kutlama Derneğinde, Anıd-ları Koruma ve Onarma Derneğinde çok ça-lışdı. İstanbul Belediyesinde «Târihî merkad-ları ıslah ilmî encümeni» nâmiyle bir encümenin kurulmasında âmil oldu. Ord. Prof. Mükrimin Halil'in riyasetinde Ord. Prof. Süheyl Ünver, R. Ekrem Koçu, Kadircan Kaflı ve kendisinden teşekkül eden bu encümende raportör olarak çalışan Reşad Beyatlı en yaşlı ve en faal üye oldu; encümene onun, yerlerinde tedkik ile getirdiği malûmat yüzü mütecaviz müdellel raporun yazılmasını sağladı;

Yahya Kemalin vefatından sonra başlıca vârisi sıfatı ile 'büyük şâirin bütün metrû-kâtını yeni kurulan' müzeye tevdi etti ki Yahya Kemal Müzesinde Reşad Beyatlmın hissesi çok büyüktür.

BEYATLI (Yahya Kemal) — Son asır Türk edebiyatının, dilde ve şiirde kusursuz güzellik anlayışiyle eserler veren, üstad şâiri. Klâsik ve yeni klâsik Türk şiirinin, asrımızda-ki tek ve büyük mümessili. Türk îman, kahramanlık ve medeniyet tarihinin zafer ve şeref sahifelerinden seçilmiş hâtıralarla zengin^ epik şiirleriyle, edebiyatımızda bir millî kıymetler saltanatı yaratan destan şâiri; İstan-bulu vatanımızın özü bilerek bu şehrin varlığında, edebiyatımızın en güzel İstanbul ve vatan şiirlerini söyliyen şâir; 2 Aralık 1884 salı günü, Üsküb'de doğdu. Babası, Üsküb Belediye Reisi ve Üsküb adliyesinde icra memuru İbrahim Naci Bey'dir, annesi, Leskof-çalı İsmail Paşazade Dilâver Beyin kızı Nakıye Hanımdır; gerek anne gerek baba tarafı, Sultan Üçüncü Mustafa devri sancak beylerinden Şehsüvar Paşada bileşir. Şehsüvar Paşa, her iki ailenin müşterek ceddidir. Bu ailenin Balkan topraklarında yayıldığı saha Niş, Leskofça ve Vranya bölgeleridir. Ailenin baba tarafı Vranyalıdır.

Yahya Kemalin mensup olduğu aile, Rumeli Türkleri arasında evlâd-ı fatihan (fâtih-çocuklan) diye ün kazanmış Türk âüelerin-dendir. Rumeli fâtihlerinin çocukları olmak, bu bölge Türkleri arasında haklı şeref sayılır.

Büyük şâirin asıl adı Ahmed Âgâhdır. Babası, onun doğum tarihini ve Ahmed Agâh adını, şimdi Yahya Kemal Müzesinde bulunan bir Kur'ân-ı Kerim'in ilk sahifesine şöyle yazmıştır: «Mahdumum Ahmed Âgâh'ın dünyaya geldiği tarihidir. 14 Saferül-hayr 1302, 20'Teşrinisani 1300 Salı günü saat onbir buçuk raddelerinde.»

Doğduğu ev, Üsküb'de, İshâkiyye Mahallesinde, büyük annesi Âdile Hanımın evidir. Eski saatle 11.30 sakalı zamanıdır.

1889 da, beş yaşında iken mektebe başlamış, Üsküb'de Sultan Murad Camii arkasında Yeni Mektep denilen, ıbeşyüz senelik bir vakıf mektebinde okumuşdur.

Mektebe başlayışı, an'aneye uygun bir âmin alayı ile olmuş, Ibütün Yeni Mektep çocukları, hocaları Sabri ve Gani efendilerle birlikte, ailenin, aynı evin selâmlık kısmında yeniden yaptırdıkları eve gelmişler, Yahya Kemal, Hoca Sabri Efendinin önünde diz çökmüş, Sabri Efendi, onun eline bir kamış kalem vermiş, yine elinden tutarak, yeşil bir kâğıt üzerine siyah mürekkeple bir kelime

yazdırmış, sonra kâğıdın üzerine toz şekeri dökerek bu şekerli mürekkebi Yahya Kemal'e yalatmıştır. Arkasından, duaya geçilmiş, oradakiler ve mektep çocukları ellerini havaya kaldırıp hep birden âmîn demişler, koro halinde ilâhî okumuşlardır. Alay, evden hareket etmiş, çarşıdan ve Saat Bayırından geçerek mektebe gitmişler, Yahya Kemal, Hoca Gani Efendinin dershanesinde, kulaktan öğrenme usulü ile Amme Cüz'ü okumaya başlamış fakat

1892 de, yedi yaşında iken Mekteb-i Edeb adlı, daha modern bir mektebe verilmiş, burada, mektep müdürü, Selânikli Galib Efendiden elifbayı ve okumayı öğrenmişdir. «Selânikli Galib Efendi, Üsküb çocuklarına okumayı öğreten adamdır. Ben, bu hocadan, okumayı altı ayda öğrendim.» diyen Yahya Kemalin okuduğu ilk kıraat kitabının adı «Oku» dur. Bu isim, şâirde derin iz bırakmış, nice yıllardan sonra bir gün Atatürk, mektep kelimesinin Türkçesi ne olmalıdır, diye sorduğu zaman Yahya Kemal, bu hâtıranın tedâîsiyle, okul demiş ve yeni Türkçedeki okul kelimesi "bu hatırlayıştan doğmuştur.

Yahya Kemalin millî ve dinî terbiyesi üzerinde ev hayatının, "bu arada lalasiyle annesinin derin tesiri vardır. Lalası, Leskofça muhacirlerinden Hüseyin 'adlı bir Türktür. Bu lala, Yahya Kemale, daha beş yaşlarında iken, Budin, Belgrad, Leskofça türküleri söyler, ona Battal Gâzî destanını okurdu. Battal Gâzî destamndaki epik ruhla duygulanan çocuk, çevresinin de f verdiği duygularla Türk târihinin {, zafer ve destan sahifelerine karşı jj^ içinde gizli bir yakınlık duyardı. Budin, Belgırad Türkülerini, aynı duygularla o da söylerdi. «Bu türküler bana bir nostalji verirdi. Bu türkülerde, müphem surette Macar ufuklarını görürdüm» gibi hâtıraları, onda bu ilk millî terbiyenin derin izlerini gösterir.

«Lâkin benim dinî ve millî terbiyem üzerinde daha şiddetle müessir olan, annemdir. An-

nem, çok müslüman bir kadındı. Muham-mediyye okur, bana Kur'an öğretirdi.» diyen Yahya Kemalin vicdan terbiyesi üzerinde bu çok sevilen, müslüman annenin tesiri büyük olmuştur. Annesi, sabah namazlarını kıldıktan sonra, oğluna Yazıcı-zâdeyi okur, Yunus Emre ilâhîlerini öğretirdi. Muhammediyye'nin, daha o yaşta öğrendiği, makamla söylenen mısr alarmdan:



Yüklə 5,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin