Kalesinde Halil Paşa Kulesi ve sahil kapusu Resim: Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,55 Mb.
səhifə34/76
tarix27.12.2018
ölçüsü5,55 Mb.
#86801
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   76

E."General Hakkı R. Ayyıldız

BEŞİKTAŞ ASKERÎ RÜSDİYE — 1875

3 a 3


de İstanbulda ilk açılan dokuz askerî rüşdiye mektebinden biridir, diğerleri Gülhâne, So-ğukçeşme, Fâtih, Kocamustafapaşa, Eyyub, Kasımpaşa, Üsküdar Paşakapusu, Üsküdar Toptaşı askerî rüşdiyeleridir; ilk açılışında talebe mevcudu 112 olup 6 muallimi vardı. Mektebin tarihçesi hakkında başka bilgi edinilemedi; 1908 de meşrûtiyetin ilânında bütün askerî rüşdiyeler arasında lâğvedildi.

Bibi. : Osman Nuri Ergin, Türkiye Maarif Târihi, II ve III.

BEŞİKTAŞ BÖREKÇİ FIRINI — Geçen asrın sonlarında büyük şöhret almış bir börekçi fırınıdır; son yıllara kadar da şöhretini muhafaza etmişdir. İlk defa kimin tarafından açıldığı tesbit edilemedi, fakat İstanbulda tavattun etmiş bir safranbolulu tarafından açıldığı tahmin edilebilir; 1934 deki sahibi Yörüklü Muharrem Efendi adında bir Safran-taolulu idi. Bu meşhur fırın Beşiktaşdaki 1957-1958 istimlâkinde yıkıldı.

, Bibi. : Bahâ Gökoğlu, İstanbul Etnografyası.

BEŞİKTAŞ CADDESİ — Beşiktaş merkez nahiyesinin Sinanpaşa ve Cihannümâ mahallerinden geçer. Dolmabağçe Caddesinin bi-

timi olarak tesbit edilen noktadan başlar ki bu noktada Spor Caddesi ve Hayreddin İskelesi Sokağı ile kavuşakları vardır; Cırağan Caddesinin başlangıcı olarak, tesbit edilmiş noktaya kadar uzanır, bu noktada Hasanpaşa Deresi Sokağı ile kavuşağı vardır; aslında Dolmabağçe, Beşiktaş ve Cırağan Caddeleri bir büyük ana yolun üç kısmının adlarıdır.

1934 Belediye Şehir Rehberinin 20 numaralı paftasında Beşiktaş Caddesi ile kavuşakları olan yollar şunlardır; Dolmabağçe tarafından gelindiğine göre sağ kolda: Hayreddin İskelesi Sokağı-, Beşiktaş tramvay çıkmazı, Kömür İskelesi Sokağı, Sinanpaşa Camii Soka-* ğı, Barbaros Hayreddin Caddesi, Taş İskelesi Sokağı, Çiğdem Sokağı; sol kolda: Orta-bağçe Caddesi, Sinanpaşa Camii İçi, Hasfırın Caddesi, Sivaslı Çıkmazı, Beşiktaş Garajı Sokağı. Son îmar istimlâklerinde bu sokaklardan Ortabağçe Caddesi ile kavuşağı, Hasfırın Caddesi iç tarafta kalmış, diğerleri Beşiktaş haritasından silinmitir. Barbaros Türbesinin bulunduğu saha 1938 -1939 senelerinde istimlâk edilerek Türbe meydana çıkarılmış ve etrafında bir park yapılmıştır ve bu parkın bir tarafına büyük denizcinin heykeli konmuştur.

Hayreddin İskelesi Sokağı ile Türbe arası, ve sol kolda Ortabağçe Caddesi kavuşağı ile Sinanpaşa Camii arası 1956 senesinde istimlâk edilmiştir. Bu arada, Dolmabağçe tarafından gelindiğine göre sağ kolda, Caddenin Hayreddin İskelesi ile olan kavuşağı köşesinde bulunan sanat şaheseri ve Mimar Sinan yapısı Köprü Hamamı da istimlâk edilerek yık-tırılmışdır ki yıkdıram ve yıkanı kıyamete kadar lanetle andıracakdır (Başda Menderes adı. İst. An.), Bu noktada Beşiktaş Caddesi üzerinde bir sıra da dükkânlar kaldırılmışdır ki bunlar arasında bir kolacı, bir terzi, bir berber, bir kahvehane hatırlıyoruz, hepsinin üstünde birer bekâr odacığı vardı (B.: Beşiktaş İskele Hamamı).

Beşiktaşın, bu Cadde üzerinde bulunan meşhur Hasanpaşa Karakolu, Barbaros Türbesinin önü açılır iken kaldırıldı, Türk yapı sanatında mimarî kıymet taşımayan bir bina idi; İkinci Abdülhamid devrinin keyfî idare baskısının acı hâtıralarını taşırdı.

Bu satırların yazıldığı sırada Beşiktaş Caddesinde, Dolmabağçe tarafından gelindiği-



BEŞİKTAŞ CAMİİ

2574 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 2575 —

BEŞİKTAŞDA BOSTAN VAKASI




ne göre sol kolda, Ortabağçe Caddesi ile Sinan-paşa Camii arasında üçer katlı bir kaç kagir bina ile bir şekerci dükkânı, Sümer Bank Satış Mağazası, fırancala fırını, bir kırtasiyeci -tütüncü, bir kundura boyacısı, bir saatçi, bir bakkal ve bir kahvehane ile şâir dükkânlar ve benzin istanyonu görülür ve büyük yapı olarak Tramvay Deposu vardır; sağ kolda, orta yerinde ulu bir ağaç bulunan bir meydancık, mâliye şubesi binası, Barbaros Parkı, Heykeli ve Türbesi vardır (aralık 1960).

BEŞİKTAŞ CAMİİ KEBÎRİ — B.: Sinan-

-,

paşa Camii).



BEŞİKTAŞ CAMİİKEBÎRİ KARŞISINDAKİ DÜKKÂNLAR — Biri kasab biri sütçü olmak üzere beş altı ahşab dükkândı, üstlerinde de çırakların yatdıkları bekâr odaları vardı. Sultan Abdülâzizin son yıllarında bu dükkânlara sokulacak suikasdcılarla veliahd Murad Efendi tarafdarlarınm pâdişâhı camiden çıkıp binek taşından atına binerken öl-dürtecekleri yolunda hükümete bir ihbarda bulunuldu. Gizlice tahkikat yapıldı, ihbar edilen dükkânların hakikaten yakın bir zamanda Murad Efendi ile münâsebeti olan bâzı kimseler tarafından satın alınmış olduğu anlaşıldı. Bunun üzerine dükkânlar Abdülâziz tarafından satın alındı ve hepsi kapatıldı.

İkinci Abdülhamidin otuz seneyi aşan padişahlığı zamanında da kapalı kaldılar. Ancak 1908 meşrûtiyetinden sonra açıldılar, Cumhuriyet devrinde de Beşiktaş Caddesi genişleti-lirken tamamen yıkdınlıp kaldırıldılar.

Bibi. : Tarih Encümeni Mecmuası, Abdül-hamidi Sânî'nin notları makaalesi.

VEŞİKTAŞ CEMİYETİ İLMİYESİ — İlim ve irfan tarihimizde pek mühim ve hazin bir hâtırası olan bu cemiyeti, bir asır kadar târih kaynaklarımızın içinde unutulmuş iken 1943 - 1944 yılları arasında R. E. Koçu, «Haber» gazetesine yazdığı târih sohbetlerinden birinde «Ortaköy Cemiyeti İlmiyesi» adı altında yâdetmişdir. Altı yedi yıl kadar sonra bu Cemiyet, Türk Ansiklopedisinde «Beşiktaş Camiyeti İlmiyesi» diye zikredilmişdir. Türk Ansiklopedisindeki bu isim değişikliği Ortaköyün zamanımızda Beşiktaş ilçesine bağlı olmasından dolayıdır zannederiz; aslında bu cemiyet Ortaköye nisbetle amlmalıdır. Bu kütükde, bâzı mülâhazalarla, biz de Beşiktaş

içinde yazmayı doğru bulduk, R. E. Koçunun «Haber» gazetesinde intişar etmiş yazısı şudur:

İkinci Sultan Mahmud devrinde Türk gençlerine medreselerde temin edilemiyen yüksek riyaziye, tarih ve edebiyat tarihi ile farsça ve fransızca gibi yabancı diller öğretmek üzere -devrin güzide münevverlerinden Şıkkısâlis defterdarı İsmail Ferruh Efendi, Mekke Kadılığı pâyeli ulemadan Vakanüvis Sânizâde Mehmed Atâullah Efendi, Anadolu Kazaskeri pâyeli Melekpaşazâde Abdülkadir Bey ve yaranı tarafından kurulmuş akademik bir cemiyettir. Ekseriya İsmail Ferruh Efendinin Ortaköy deki'yalısında toplanırlardı. Cemiyetin-başlıca gaayesi aile durumu tahsiline imkân vermiyen zekî, okumağa hevesli çocuklara ve gençlere yardım edip tahsilini temin etmek, onları kendi .aralarında tertip edilen ilmî toplantılarda bulundurup fikren yükseltmekti. Devrinin en kıymetli hekimle-lerinden ve bilgisi sağlam ve derin riyaziyecilerinden olan Şânîzâde yüksek riyaziye, tabiiye ve tıb dersleri verirdi.

Ferruh Efendi, bir ara Londra elçiliğinde bulunmuş, fevkalâde bir talâkat ile geniş bir tefekkür hürriyetine sahip, Cevdet Paşanın tâbiri ile dört tarafı mâmur bir zât idi, zekâ ve seciyesine güvendiği gençlere tarih ve edebiyat talim ederdi. Çocukluğundanberi Ferruh Efendi kapısından yetişmiş Fehim Efendi farsça öğretirdi. Asrın büyük islâm filozoflarından Beşiktaşlı Kethîidazâde Mehmed Arif Efendi haftada iki gün cemiyete gelir, felsefî ve edebî sohbet ve münakaşalarda bulunurdu. Tâlime kudreti olmryan, fakat liberal düşünceli bir ilim ve maarif muhibbi olan Abdülkadir Bey de cemiyetin idare işleriyle uğraşırdı. Bu cemiyeti ilmiyenin bütün masrafları da azasının vermeyi taahhüd ettikleri paralarla karşılanırdı; azalar, giriştikleri işin ulviyet ve ehemmiyetine o kadar kuvvetle inanmışlardı ki taşraya memuriyetle gidenler bile taahhütlerini muntazaman gönderirlerdi.

Ortaköy Cemiyetinin bilhassa hafta bası toplantıları pek cazip olurdu. Bir hafta türk divan şiirinden en güzel mısrâlarm toplanmasına karar vermişlerdi. Azalar, derledikleri mısraları birer kâğıda yazıp cemiyete vermişler, diğer bir toplantıda bunlar okunmuş, reye konmuş ve:



Bugün şadım ki yâr ağlar benimçün

mısraı birinciliği kazanmıştır. Millî kütüphanemizdeki «Nevâdirül Asar», Ortaköy Cemiyeti İlmiyesinde zaman zaman okunmuş şiirlerin toplanıp basılmasiyle vücuda gelmiş bir eserdir. Geçen asır sonlarının namlı şâirlerinden Safvet Efendi de bu cemiyetin himaye edip yetiştirdiği gençlerdendi.

Türkiye Maarif Tarihinde parlak bir yeri olan bu cemiyet Hekimbaşı Behçet Efendinin Şânîzâdeye olan şahsî kinine kurban olup dağıtıldı (B.: Behçet Efendi, Mustafa; Atâullah Efendi, Şânîzâde).

Behçet Efendi Şânizâdeyi hekimbaşılık mevkii için çok kuvvetli bir rakib olarak görürdü; aradaki söz taşıyıcılar da bu iki münevver adamı yekdiğerinin can düşmanı hâline getirmişlerdi.

Behçet Efendi Fransızların Mısır istilâsı üzerine yazılmış arapça bir eser tercüme etmişti; Şânîzâdenin vakanüvisliğine karşı o da bir müverrih edası takınmıştı; Şair Keçeci-zâde İzzet Molla da bir meclisde:

— Erkânı devletin hâline bakın, bir müverrihi Hekimbaşı, bir hekimi de vakanüvis

yaptılar! diye bir nükte savurmuştu. Bu

söz de halk ağzına Şânîzâdenin olarak düştü. İzzet Molla her nekadar: «O sözü ben söyledim» diye gördü ise de isnadı düzeltemedi. Bir müddet sonra, Şânîzâde ağzından: «Behçet Efendi Hekimbaşı ise ben de Başhekim!» diye bir söz daha yayılınca bunu bir hakaret telâkki eden Hekimbaşı, hükümdar üzerindeki nüfuzunu kullanarak Atâullah Efendiyi Vak'a-nüvislikten azlettirdi. Fakat hasmına vurduğu bu darbe ile de kendisini tatmin edemedi.

Yeniçeri Ocağının lağvından sonra Bek-taşiler aleyhinde şiddetli tedbirler alındığı, Bektaşi tekkelerinin kapatılarak bir çok meşhur Bektaşi şeyhlerinin müridleriyle beraber sürgüne gönderildiği sırada, Ortaköy Cemiyeti yaranma da bir Bektaşilik damgası vurdurdu.

Cemiyeti İlmiyeye, gençleri dalâlete sev-kederek ahlâklarını ifsad eden bir fisik ve fesad ocağı gibi ağır ve çirkin bir leke fırlattı. Hicrî 1241 Zilhiccesinde İsmail Ferruh Efendi Bursaya, Şânîzâde Menemene, Abdülkadir Bey de Manisaya sürülerek Ortaköy Cemiyeti ilmiyesi dağıtıldı.

İsmail Ferruh Efendi o sıralarda «Tef-

siri Mevâkib» adında meşhur eserini telîf ile meşgul • olduğundan, ulemâdan şefaatçileri çıkararak menfasını Bursadan Kadıköyüne tahvil ettirdiler. Büyük adam Şânîzâde menfasında vefat etti.

BEŞİKTAŞ ÇALGILI KAHVEHANELERİ — (B.: Çalgılı Kahvehaneler; kahvehaneler).

BEŞİKTAŞDA BOSTAN VAKASI — İkinci Abdülhamid devrinde, Beşiktaşda Viş-nezâdede oturan kenarın yosması Benli Hürmüz adında çok güzel bir kız yüzünden, bu kıza gönül vermiş fakat kızdan yüz bulamamış esnaf ve ayak takımından on delikanlının birleşerek kızın kendisine yavuklu seçdiği ve Beşiktaşda «Bağçıvan Güzeli» diye anılan bir gence dayak atmak için bir gece bu güzel oğlanın çalışdığı bostana hücumu ve bunun halk ve bilhassa pâdişâh üzerinde uyandırdığı büyük heyecandır.

Ali Suavi vakasının kahramanı olan Beşiktaş muhafızı Hasan Paşa, Beşiktaşm huzur ve asayişine son derecede dikkat ederken on gencin uyandırdığı gulguleden öylesine gazaba gelmişdir derler ki bostanı basmak üzere yürüyüşe çıkdıklarmda bir kahveci çırağının ihbarı ile yoldan çevirttiği delikanlıalrı sabaha kadar uyumayarak bizzat istintak etmiş ve hepsini falakaya yatırarak hakettikleri .dayağı da bizzat atmışdır. Delikanlılarda silâh olarak bir toplu iğne dahi bulunamamış, bu da Hasan Paşanın elinden dayakla kurtulmalarını sağlamışdı; dayakdan sonra içlerinden biri: «Paşa vallah billâh biz o bağçıvan oğlana senin bize attığın dayağın onda birini atmayacak idik» demişdi.

Gençlerin basmak istedikleri bostan, zamanımızda Ihlamur Caddesi üzerinde, Ihlamura doğru giderken sol kola rastlayan ve Beşiktaş Bağçesi diye anılan yerdir, içinde yirmiye yakın bağçıvan ve yanaşma işler gaayet mâmur bostandı, Benli Hürmüzün yavuklusu oğlan da bunlar arasında bir garib bekâr uşağı yanaşma idi.

Hasan Paşa ileride vukuu ihtimâli ..olan ikinci bir vak'ayı önlemek için aslı Doyranlı bir arnavud olan bu yanaşmayı İstanbuldan çıkarmak istemiş ve oğlana bir hafta mühlet vermişdi. Fakat vak'adan iki gün sonra sevgilisini Âdile Sultanın sahilsarayın.a kaçırmış,

BEŞİKTAŞDA BOSTAN VAKASI

— 2576 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

2577 —

BEŞİKTAŞDA ERMENİLER




kız ile oğlan bu çeşid gönül cilvelerine karşı son derece hassas ve pâdişâh üzerinde de nüfuzu olan meşhur sultanın şefkat kanadı altına sığınmışlardı. Sultan, kızın çeyizini ve düğün masrafını üzerine alarak her ikisini Çam-lıcadaki köşküne yollamış, hâdise de 'böylece kapanmışdı.

Tophane kâtiblerinden halk şâiri Üsküdarlı Âşık Râzi bu vak'amn ilk ve son safhaları üzerine bir manzume kaleme almışdır, yalnız bostan baskını teşebbüsü ile karakoldaki dayak sahnesini, şüyu bulup Hasan Paşanın kulağına gider ve başına bir iş açar endîşesi ile anlatmamışdır. Manzumedeki isimlerin hepsi vak'a kahramanlarının hakikî isimleridir, Köse Dayı dediği de Hasan Paşanın kavasıdır, bağçıvan güzeli arnavud gencine bir teveccühü olub kızı sultan yalısına kaçırmasını bu kavas tâlim etmiş. Âşık Râzinin manzumesi şudur:



Benli Hürmüz Beşiktaşın yosması Ne de açmış allı güllü basması

Vişnezâde Çıkmazmdadır evi Babası yok anasının peyrevi

Eli bayraklı Zebranın kızıdır Konu komşu ağzının sakızıdır

Yeni girmiş örtüye ol dilrübâ Gören gençler ona yakıyor aba

Yevru ceylân misâl yaş onbeşinde Semtin fetâları cümle peşinde

Manav Ahmed çıkmkcı Süleyman Koşarh uçarlı fenerci Numan

Mektebin kalfası mürâhik civan Saka Mustafa da bir servi revan

Çakır Ali Tersanede neferdir Mâcır Mehmed arabacı ejderdir

Yalın ayak yalın yüzlü hamurkâr Güzellikde melek gibi Zülfikar

Hünkâr hamlacısı Yusuf misâli Unutma tığ gibi Hallaç Cemali

Şu on taze civan oğlandan biri Olacak derlerdi kızın şevheri

Meğer çokdan seçmiş Hürmüz oynaşı Ateşde kaynarmış mercimek aşı

Anasıyla her sabah bir fırtına Kopup yeldirmeyi atar sırtına

Yavuklusu bir bağçıvan güzeli Samurkaş arnavud Doyranlı Veli

Kız bir içim sudur oğlan bir âfet Kim arar efendim kılık kıyafet

Oğlan yalın ayak kız takunyalı Ne lâzım onlara konakla yalı

Kız oğlana oğlan kıza hayrandır Âşıklara samanlık da seyrandır

Peşinde gezenler geçse de yüzü Veliden gayrisi bulmamış yüzü

Velâkin rakibler yolda dikendir Tatlı aşa tuzla biber ekendir

Allah yapar garib kuşa yuvayı Önlerine çıkar bir Köse Dayı

Hüsün âşıkıdır koca kalender Veli ateş olmuş o da semender

Kahvede oğlanı çeker köşeye Derki canım kulak ver bu köseye

At şahin başından derdü efkârı

Beşiktaşlı Benli Hürmüz (Resim: S. B.)

Yarından tezi yok kaçır nigârı

Deme ben garibim bürehne payım Kızı kaçırıb da kande varayım

Ne güne duruyor sultan sarayı Al götür oraya o mehlikaayı

Âdile Sultan o aliyyetüşşan Rûyi arz üzre o şefkate nişan

Düşün ayağına siz o sultanın Halasıdır pâdişâhı cihanın

Düşünme haneyi dernek düğünü Çamaşır esvabı hem üç öğünü

Siz iki garibe yuvayı açmak Deryâden bir avuç su alup saçmak

Ey yalın ayaklı külâı keçe Şehbâzım düğünün olur bu gece

Ne lâzımdır gayri tatvîli kelâm Muradlarma ermişlerdir vesselam

Dinleyince oğlan koca mekkârı Alır câmehâbe yosma nigârı.

Vâsıf Hiç

BEŞİKTAŞDA DÂMAD İBRAHİM PAŞA SÂHİLSARAYI — 1718 den 1730 yılma kadar oniki senelik sadırâzamlık devri târihimizde Lâle Devri diye anılan inkılâb şehidi büyük vezir Dâmâd Nevşehirli İbrahim Paşa Beşiktaşı imâr ve ihya. eden simalardan biridir. Paşanın Beşiktaştaki sâhilsarayı bağce sinde en güzel, en nâdîde lâlelerin yetiştirildiği, içinde, gece yatısı misafirliğine gelen pâdişâhı günlerce ağırlayacak bir ihtişamı olan, yaz gecelerinde peri masallarındaki sahneleri andıran çirâğan eğlencelerinin tertib edildiği, gündüzleri ilim, sanat, şiir meclislerinin kurulduğu bir kâşane idi. Yeri kesin olarak bilinmemekle beraber biz, bu meşhur sâhilsarayın zamanımızda yanık Çırağan Sarayının yerinde olması gerekdiğini tahmin ediyoruz. Sahibi olan büyük vezirin 1730 ihtilâlinde şehid edilmesinden sonra Beşiktaş-daki sâhilsarayı' hazîneye intikal etmiş ve Lâle Devrinin unutulması imkânsız hâtırası ile Çırağan Sarayı adını almış olacakdır; 1730 dan Yeniçeri Ocağının kaldırıldığı 1826 târihine kadar yüz yıl bir sultan yalısı olarak kullanılmışdır; ve «Çırağan» adını «falan sultanın Çırağan yalısı» diye muhafaza etmiş-dir (B.: Çirâğan Sarayı).

Vak'anüvis Râşid Efendi tarihinin beşinci cildinde hicrî 1132 yılı vak'aları arasında

İbrahim Paşanın pâdişâhı bu sâhilsaraya bir dâvateni şöylece anlatıyor:

«Sadırâzam ve Damad İbrahim Paşa hazretlerinin Beşiktaşda bina buyurdukları sâ-hilhânelerinde bulunan çiçek bağcelerindeki misilsiz lâleler gereği gibi açıldığından bir Çirâğan ziyafeti emrettiler, çiçek tahtaları arası çeşidli kandiller, fenerler ve şamdanlarla tezyin edildi, davet ettiği pâdişâhı ağırlamak için neler yapmak gerekirse yapıldı. Pâdişâh cemaziyelâharm onyedinci günü seher vakti (26 nisan 1720) dâirei hümâyunları halkı ve haremi hümâyûndaki sultanlarla geldi ve yalıda tam bir hafta misafir kaldı. Gündüzleri saz ve söz ve bâzı letâif, oyunlar, eğlencelerle geçdi, geceleri de lâlezârm çırâğanı temaşası ile zevkiyâb oldular. Dönerken sadı-râzam tarafından velinimeti pâdişâha ve ha-remindeki sultanlara mücevherler ve altınlar verildi, mükemmel donatılmış kıymetli atlar takdim edildi, vesâir 'sayılamaz hediyelerle kulluklarını gereği gibi gösterdiler. Pâdişâhın maiyetindeki şâir hademe ve bendegândan mevki ve sânına lâyık hediyeler almayan kalmadı, sonsuz ihsanlarla herkesin gönlü hoş oldu, cümlesi dualar ederek şad ve handan ayrıldılar. Pâdişâh oradan Eyyubdaki valide sultan yalısına gitti (B.: İbrahim Paşa, Dâmâd Nevşehirli; Ahmed III; Lâle Devri).

BEŞİKTAŞDA ERMENİLER — Beşiktaş Ermenilerine ait bizce malûm en eski vesika onyedinci asırda yaşamış büyük şair edip ve tarihçi Eremya Çelebi Kömürcüyanın (1635 -1695) 1939 da, Mesrop Başpiskopos Nişanyan (1872-1944) tarafından Kudüs'de neşredilen Ruznâmesidir. Bu mühim eserin 24 üncü sahifesinde, 23 nisan 1652 de, bir Hıdırilyas günü aile efradı ile birlikte Orta-köye ibadete gittiği ve oradan da Beşiktaşa geçip -burada kaldıkları kaydedilmiştir.

İkinci kaynak ise aynı müellifin İstanbul tarihidir. Takriben onyedinci asrın ikinci yarısında kaleme alınan bu eserde Beşiktaşın üst taraflarının az miktarda Ermenilerle meskûn olduğu ve ufak bir klişeye de mâlik oldukları bildirlmektedir.

Ünlü tarihçi ve coğrafyacı mıhitarist rahiplerinden İnciciyana göre (Onsekizinci Asırda İstanbul; İstanbul, 1956. s. 96), mezkûr ta-rihde kilise yıktırıldıktan sonra, Ermeniler günden güne dağılıp azalmışlardır. Filhakika,



BEŞİKTAŞDA ERMENİLER

— 2578 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 2579

BEŞKTAŞ İSKELE HAMAMI




İnciciyan Beşiktaş'ın, Türk, Rum ve Yahudilerle meskûn olduğunu söylerken Ermenilerin sözünü yapmamaktadır. Fakat ayni tarihlerde «İstanbul Topografyası» adlı kıymetli bir eser kaleme alan Sarkis Tıbir Sarraf -*0hannesyan (ölümü 1805 de), Türk ve Rumlardan sonra ve Musevilerden evvel Ermenileri de zikretmektedir.

1818 de, yine İnciciyan tarafından Vene-dikde neşredilen «Eğanak Püzantyan» (Bizans mevsimi) adlı salnamede, Beşiktaşda 65 Ermeni hanesi mevcut olduğu kayıtlıdır.

1838 de kilisenin tekrar inşasiyle Ermenilerin sayısının yeniden artmağa başlaması muhakkakdır. Bu artış Cumhuriyet devrine kadar devam etmiştir. Fakat bundan sonra Ermeni zenginleri Beyoğluna rağbet göster-diklerinden, yavaş yavaş Beşiktaşdaki Ermenilerin sayısı azalmıştır. Bugün Beşiktaşda 350 kadar Ermeni ailesi ikamet etmektedir.

Kilise — Kilisenin inşâ tarihini tesbit edemedik, fakat 1655 den beri mevcudiyeti Erem-ya Celebinin Ruznâmesinden anlaşılmaktadır (s. 74). Zira 1655 de Ohan adlı bir ermeni rahibinin Beşiktaşda ikameti kaydedilmektedir. Keza 7 Mayıs 1656 da, Kumkapu Surp Astvad-zadzin kilisesinde yapılan bir toplantıya, Beşiktaş kilisesinin de ruhanî ve cismanî reislerinin iştirak ettiği kaydedilmiştir.

Sarkis Tıbir Sarraf - Ohannesyana göre, ibadethane 1759 da ehemmiyetsiz bir nizâdan dolayı yıktırılmıştır.

Yedikule Ermeni Hastahânesinin eski salnamelerinde, kilisenin geçen asrın başında ahşap olarak inşâ edildiği bildirilmektedir. 1838 de ise Hassa mimarı Karabet Amira Balyan tarafından bugünkü şekilde kârgir olarak yeniden yapılmıştır.

Mezarlık •— Bugün mevcut olmayan mezarlık Yıldız: Sarayının alt tarafinda ve Be-şiktaşın üstünde bulunmaktaydı. Arsası, eskiden aynı mezarlıkta kabri bulunan rahip Gü-reğ Manuelyan sayesinde 1776 da satın alınmıştır. Kabristan 1849 da Karabet Amira Balyanın himmetiyle duvarla çevrilmiştir. 1877 de Abdülhamid tahtını Dolmabahçeden Yıldıza nakledince kabir taşlan toprakla örtülmüş, ve mezarlık metruk hale gelmiştir. Son defa Yıldız Yolunun inşasiyle mezarlığın izi tamamen kaybolmuştur. Dr. Vahram Torkom-yana göre burada Balyanlardan maada Barut-

cubaşı Dadyanların da kabirlerine tesadüf edilmekteydi.



Mektep — Kilisenin karşısında bulunan mektebin geçen asrın başından beri mevcut olması muhtemeldir. 1820 sıralarında müderris Haçadur Apikyan burada hocalık,yapmıştır. 1845 -1847 yıllarında mektep Haçatur Bardizyanın idarafsi altında iyi bir seviyede bulunmaktaydı. Bu tarihlerde Haçatur Mısak-yan (1815-1891) ve Karabet Ütücüyan (1823-1904) gibi liyakatli müderrisler burada birincisi ermenice, ikincisi de tarih dersleri vermişlerdir. 1864 senesinde yanan ahşab binanın yerine Sarkis Bey Balyan'ın himmetiyle 1866 da yeni bir kârgir bina inşa edilmiş ve refikasıt müteveffa Makruhinin hatırasına izafeten o tarihden itibaren mektep «Makruh-yan Mektebi» adını almıştır.

Cemiyetler — Değerli müdekkik rahip Eprem Bogosyan'a göre (Ermeni Kültür Cemiyetleri Tarihi, Viyana, 1957) Beşitaşda 1858 den 1922 tarihine kadar 21 muhtelif cemiyet faaliyette bulunmuştur. Bunlardan Makruh-yan Mektebinden yetişenler Derneği önce 1886 yılında ve bilâhare 1954 de yeniden tesis olunmuştur.

Beşiktaşda doğmuş kaydadeğer Ermeniler — Bunlar meyanında muhtelif kaynaklardan aşağıdaki şahısları tesbit edebildik. Doğum sırasıyle isimlerini dercediyoruz : ^

Dr. Antranik Paşa Gırcikyan (1819 -1894); Osmanlı Meclisi Mebusan âzası, meşhur hukukçu ve edip Kirkor Zo'hrab (1861-1915); müdekkik Karnik Fındlklıyan (Doğumu 1862). Minyatürist ve mimar İstepan Akayan (1870 -1937); Osmanlı Devleti nazırlarından Bedros Hallacyan (Doğumu 1871 de); edibe Evpime Avedisyan (1872 -1950); edib, şâir ve müdekkik Arsak Çobanyan (1872 -1954); edibe Mari Beyleryan (1877 -1915); şiar Heranuş Arşak-yan (1887-1905).



Beşiktaş'da ikamet eden kaydadeğer bazı Ermeniler — Edib Dr. Nahabet Rusinyan (1819 -1876); meşhur şâir Horen Başpiskopos Narbey (Kalîayan) (1832 -1892); Agop Efendi Gırcikyan (1806 -1865); Has,sa mimarı Karabet Amira Balyan; Osmanlı Devlet erkânından Artin Paşa Dadyan (1830 -1901).

Kevork Pamukciyan

BEŞİKTAŞ, DAİRELİLER — İstanbul Belediye dâireleri yangın tulumbacı teşkilâtı arasında namlı bir ekip (B.: Tulumbacılar).

BEŞİKTAŞDA LÂZ YAMAKLAR VAK'-

ÂSI — 1808 de Üçüncü Sultan Selimin pâdi-şahlıkdan çekilmeğe mecbur kalması ve Dördüncü Sultan Mustafanın tahta oturtulduğu Boğaz Yamaklarının kıyamı ile başlamış Yeniçeri İhtilâlinden sonra, Alemdar Mustafa Paşanın İstanbula gelip yeni bir saltanat darbesi ile İkinci Sultan Mahmudun padişahlığını ilân edeceği zamana kadar geçen anarşi devrinde olmuş bir vak'adır; ki o günlerde söz ayağa düşmüş, yalın ayaklı, yalın ayağı yarım papuçlu baldırı çıplak lâz yamaklarla yeniçeriler, yeniçerilik güder hayta, hezele, uygunsuz eşirrâ kabadayılık ve zorbalık, şehir şe-kaaveti yolunda birer kaldırım pâdişâhı geçinirlerdi; yağmâgerlik, alenen ırza,' namusa tecâvüz, sarhoşluk vadisinde envai kepazelik ve şenaat vekaayii âdiyeden olmuşdu.

Sultan Mustafa o yılın Regaaib Gecesinden sonra, kandil vesilesi ile. Beşiktaşda Gül-şenâbâd adı ile anılan sahilsarayında oturan kız kardeşi Esma Sultanı ziyarete gelmişdi. Gülşenâbâd Sâhilsaraymın hemen yanı başında da Beşiktaş Mevlevîhânesi vardı, ki sonraları bu sâhilsaray ile iMevlevihânenin yerine Çır ağan Sarayı inşâ edilmişdir.

O gün Mevlevîhânenin âyin günü olduğundan oraları ve bilhassa az yukarda Yahya Efendi Dergâhı, bu dergâh yanında Yahya Efendi Meydanı denilen mesire saha kadın erkek, çoluk çocukla dolu idi. Bir sıra ihtilâl zorbabaşısı Kabakçı Mustafanın baldırı çıplak askerlerinden Boğaz Kalesi yamağı iki nefer lâz zil zurna sarhoş olarak çıka geldiler ve gelir gelmez kadınlara sarkıntılık, tecâvüz ettiler; ortalık derhal karışıverdi, bir feryâdü figan yükseldi. Pâdişâhın maiyetinden bir kaç kişi halkı teskine, rezil sarhoş yamakları da oradan defetmeğe çalışdılar, fakat iki lâz hemen silâhlarına davrandılar; bunun üzerine Esma Sultan Yalısının muhafızı bostancılardan yardım istendi, bostancıların geldiğini gören yamaklar tabancalarını onların üzerine boşalttılar, bu sefer de silâh sesine o civarda dolaşmakta olan bir kaç yamak daha köşub geldi, bostancılar da silâhla mukabele edince ortalık büsbütün karışdı; halk adetâ birbirini çiğneyerek kaçmaya başladı; neticede yamak-

dan bir kaçı yaralandı, üç bostancı neferi öldü, dört bostancı da yaralandı. Lâzlar yaralılarını alub gittiler, yapdıkları şenaat ve dört bostancı neferinin kanı yanlarında kaldı, adlî takibat yapılmadı, dört garibin ölmesi ila vak'anın kapanması devrin aciz içindeki hükümetince nimet bilindi (B.: Mustafa Ağa, Kabakçı; Boğaz Yamakları; Selim III; Mustafa IV; Mustafa Paşa, Alemdar; Büyükdere Yemini; Yeniçeriler).


Yüklə 5,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin