«Galata Kulesine varmazdan evvel soldaki sokağa sapar iseniz, Saint - Pierre Mektebinin kapusunun yanı başında susuz bir çeşmenin bir köşeye gömülmüş olduğunu görürsünüz. -Zamanın ve hele insanların ne kadar darbesine
İSTANBUL
uğramış!,. Buna rağmen 'baktıkça baktıkça zarafet ve nezâketini keşfedersiniz.
«Bu çeşme Üçüncü Sultan Ahmedin meşhur çeşmesinin ne eb'âdına ne de ziynetine mâlikdir (yüksekliği takriben 4, eni de 3,75 metrodur); lâkin Bâbıhümâyunun karşısındaki, çeşmeden dört sene sonra yapılmış ve o büyük devrin bütün üslûbunu, zevki selimini, letafetini adetâ hulâsa etmişdir.
«Bu çeşmenin tarihçesi kitabeleri üzerindedir.
«Tezyinatı çiçeklerden ve meyvelerden alınmış ve bunlara muhayyel şekiller katılmış, yapısı bittiği zaman canlı renklerle boyanmış, boyalar arasına altın yaldızlar konmuş, öyle ki âbidenin cebhesi, gök yüzünün altına görünmeyen ellerle gerilmiş nakışlı sırmalı bir kumaş gibidir. Bugün ancak yapraklar üezirnde biraz renk kalmış. Saksı şekillerinde görünen bazı yaldızlı noktalar da muhteşem bir maziyi hatırlatmaktadır.
«Çeşmeyi örtmesi gereken çatı veya saçak yok olmuş, yolun kenarında görülen haznesi da yıkılmıştır.
«Çeşme mustatil şeklindedir. Yukarıda bulunan iki pervazdan birincisi pek nâzik tezyinattı, altındaki ise istalaktitlidjir. /Ayni ziynetler aşağıda ve yan taraflarda da vardır.
«İki tarafdaki çiçek saksılarının konuluş ve tertibinde ve keza cebhenin üst kısmında meyva ile dolu tabakların resminde bir tenazur var gibi görünüyorsa da bu şekilleri mermere nahteden sanatkâr teferruatda öyle değişiklikler yapmışdır ki temaşa edenlere de usanç veren tekerrürlerden, makina, kalıp ol-makdan kendisini kurtarmış dır. İlk anda yek: diğerinin eşiymiş gibi görünen bir çiçek saksısı ile karşısındakinin arasında, çiçeklerle sap ve dallarında, armudlarda, incirlerde .benzerlik yokdur; bütün teferruatda bir tenevvû görülür.
«Sanatkâr bir çiçeğin tamamı tamamına kopyasını da yapmamışdır, o çiçeğin tab'ı aslîsini, hâtırasını ihya etmek istemişdir. Meselâ güllerin yaprakları birer türer yapılmış değildir, zâten çeşmenin cebhesine uzakdan bakanlar için bunun faydası da yoktur. Fakat bu çiçeğin ve yapraklarının mâhiyeti asliyesi, saplarının istikameti o derece itinâ ile nahtedil-mişdir ki oradan geçen !bir çöpçü bile bakınca yamlmaz, «Bunlar güldür!..» der.
ANSİKLOPEDİSİ
«Çeşmenin üst kısmında içi incir dolu iki tabak vardır, incirler ortalarından yarıkdır, incir tabaklarının iki yanında da ayaklı birer yemiş tabağı içinde armudlar vardır. Yemiş tabaklarının arasındaki boşluklar da çiçeklerle kapatılmışdır.
«En aşağıda tekne 'hizasında, asıl çeşmenin musluğunu taşıyan ayna taşında ve musluğun iki yanında pek güzel iki servi ağacı ya-pılmışdır, insan kendisinin hakikî servilerin gölgesinde ve çeşmenin çağıltısını işidir gibi sanıyor» (Jos. Pinkas).
Son yıllarda yine tamir görerek Galata Kulesinin bulunduğu Kuledibi Meydancığına nakledilmiş olan Bereketzâde Çeşmesi öyle tahm in ediyoruz ki bir müddet sonra «Kuledibi Çeşmesi» diye anılacakdır.
Hakkı Göktürk
BEREKETZÂDE MAHALLESİ — Beyoğlu kazasının Galata nahiyesi mahallelerinden; Galatanm Emekyemez, Arab Camii, Yeni Cami, Müeyyedzâde ve Beyoğlu Merkez Nahiyesinin Şahkulu Mahalleleri ile çevrilmişdir, hududunu teşkil eden yollar şunlardır: Yük-sekkaldırım Caddesi, Şahkapusu Sokağı, Bü-yükhendek Caddesi, Okçu Musa Caddesi, Voyvoda Caddesi. İç sokakları da şunlardır: Ban-ger Sokağı, Bereketzâde Camii Sokağı, Bereketzâde Medresesi Sokağının bir kısmı, Câme-kân Sokağı, Eski Banka Sokağı, Felek Sokağı, Fırçacı Sokağı, Galata Kulesi Sokağı, Hoca Ali Sokağı, Horoz Sokağı, İpek Sokağı, Kabak-çiçeği Sokağı, Kartçmar Sokağı, Kule Çıkma-
BEREKETZÂDE MAHALLESİ
zı, Lakerdacı Sokağı,. Laleliçeşme Sokağı, Midilli Sokağı, Portakal Sokağı, Savcıbey Çıkmazı, Şâir Eşref Sokağı, Şâir Ziya Paşa Caddesi, Şimşir Sokağı, Tefneçiçeği Sokağı.
Mahalle Halice doğru bir yamaç üzerindedir. Târihî Galata Kulesi bu mahallenin sınırı içinde idi.
1960 senesi nüfus sayımında mahalle sekenesi 3823 can olarak tesbit edilmişdir.
1948 yılına kadar bu mahalle sekenesinin ekseriyetini mûsevî vatandaşlar teşkij ediyordu; bu tarihde İsrail Devleti ingiliz mandasından çıkıp tam istiklâline kavuşduğunda İstanbul mûsevîlerinîn aşağı tabakasından büyük bir kitle asırlar boyunca yaşadıkları vatanlarını terk ederek Filis-tine hicret etmişdi; 1948 de o hicret ayları içinde Bereketzâde Mahallesinin manzarası da şayanı dikkat olmuşdu. muharrir Kemal Sülker :bir akşam gazetesinde «Bu şehrin sesi» sütununda «Halkının yüzde yirmisinden fazlası Filistine hicret eden bir mahalle!.. Galatada mezad yerine dönen Bereketzâde sokaklarında..» başlığı altında bir yazı yayınlamışdır ki, hem bir tarih vesikası olarak hem de mahallenin durumunu tesbit ettiği için bu şehir kütüğüne naklediyoruz:
«— Akın akın gidiyorlar, aziz dostum, akın akın gidiyorlar.. Senelerdenberi hasretini çektikleri göçe kavuştular kardeşim». Asırların
BEREKETZADE MEDRESESİ
— 2538 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 2539 —
BERGAMOT ŞEKERİ
ötesinden vaadedilen toprak parçasına yüz sürmeğe koşuyorlar iki gözüm, koşuyorlar!..
«Bunları söyliyen, Galatada -Rereketzâde Mahallesinden Ayçan Pusatdı ve sözünü kes-meseydim daha da anlatacaktı.
«Bereketzâde Mahallesi halkının yüzde yirmisinden fazlası piliyi pırtıyı satıp, tası tarağı toplayıp «Ver elini Tophane rıhtımı» diyor ve yıllardanberi oturdukları yuvalarına dönüp bakmıyorlarmış bile...
«Bu mahalle Kuledibinin civarıdır, Yük-sekkaldırımı çıkarken sol tarafa düşer, tâ Meşrutiyet Caddesinin başladığı yere kadar devam eder.
«— Mahalleli nereye gidiyor böyle akın akın?
«— Musevî vatandaşlar, Filistine gidiyorlar, senin hâlâ haberin yok mu?»
«— Var amma, dedim, doğrusu Bereketzâde Mahallesinin Musevî vatandalarla meskûn olduğunu bilmiyordum. Ben onları sadece Ba-lat ve Hasköy'de sanırdım.
«Meğer büyük bir gaflet içinde imişim Kuledibi denilen yeri — ki Bereketzâde mahal--leşidir— gezmeğe gittiğimiz vakit Kuledibin-de seyyar bir mezat yeri vücuda getirilmiş gibi idi. Ortası çökmüş hasır koltuklardan, portatif karyolaya, borulu gramofona ve çamaşır teknesine kadar her şey satılıyordu. Elli lira istenen karyola, yirmi bir liraya yine bir Musevînin üstünde kaldı. Sağlam kırk tane alaturka ve alafranga plâğı ile 120 liralık yepyeni bir elektrikli pikap, Kapalıçarşınm açıkgöz alıcılarından biri tarafından otuz liraya alındı.
«Mahalle muhtarı Bay İbrahim Özarslan, mahallesinden göç eden Museviler için :
«— Hepsi de işsiz güçsüz kimselerdir gidenler ve tanınmış aileler kıllarını dahi kıpırdatmıyorlar.
«Bereketzâde mahallesi, kirli mezat yeri gibi'kirli sokaklar, çöp 'birikintileriyle sınırlanmış yollarla dolu.. Filistine göçten önce 6000 nüfusu olan mahallenin bugünkü kalabalığı muhakkak ki eskisi gibi değil. Fakat 29 sokağının 29 u da eskisinden daha loştur. Çünkü mahalle halkından hemen çoğu gider ayak, evlerinin bütün sıyrıntı ve kırıntılarını gelişigüzel sokağa döküyorlar. Bu yüzden mahalledeki çıkmazların ikisi de haftalarca süpürülse, mazotlarla dezenfekte edilse kolay kolay temizleneceğe benzemiyor.
«Galata bucak müdürü Bay Talât'ın bütün
Galatalüarın ve Galataya bağlı muhtarların anlatmakla bitiremedikleri alâkası da olmasa bu semtlerdeki on mahallenin onu da İstanbu-lun en çilekeş bölgesi haline gelecek. Bereket versin, Bay Talât, bütün mahalle ile olduğu gibi Bereketzâdeyle de ısrarla ilgileniyor ve bu taraf yürünebilir, oturulabilir hale geliyor. Meselâ şu yakınlarda kule duvarı arkasına mo-cleren bir umumî hela yapılacak. Bu suretle Yüksekkaldırımdan, Galata Kulesine doğru giden amonyak kokusundan ve daimî rutubetten kurtulacak!..
«Mahallenin birçok sokakları, bozuk kaldırımları ve eğri büğrü yolları ile hemen dikkati çekiyor. Camekân sokağı berbad, acele ta-, mir istediğini gece de göstersin diye köşeye bir hava gazi lâmbası koymuşlar. Varlığı ile yokluğu arasında pek az bir fark bulunan bir lâmba.
«Fatihin müezzinin yaptırdığı mermer bir çeşmenin dikkate değer kitabesindeki su ihtiyacı sanki bugün carî değilmiş gibi... Su yerine mermerlerden kir akıyor. İki asırdan fazla bir zaman önce bu mahalleye bağışlanan çeşmenin bugün çoğalması lâzım geldiği halde eskilerini bile devam ettiremiyecek bir durumda bulunuyor.
«Lâkerdacı sokağı teneke ve tahta bozuntusu plâklarla örtülü dükkânımsı nesnelerle dolu. Bir tarafta hela yerine kullanılan bölmeler var. Şair Eşref sokağı-ise bu büyük Türk heccav'ının yüzlerce inkıt'a ile kötüliyeceği, yerin dibine geçireceği ölçüde kötü bir durumda görülüyor. Şâir Eşref, kötü kişileri nasıl yerin dibine batırmışsa adının verildiği sokaktaki bir kalaycı da bakır kapları kalaya batırıyor. Amma kendisine de şiddetli bir hiciv lâzım!... Çünkü dükkânının dumanı yanındaki Tefneçiçeği sokağının altından yükseliyor ve sanırız ki bu sokağın altında cehennemdeki katran kazanı kaynıyor.
«Bu mahallede bîr de Midilli .sokağı mevcut... Midilli Adasının güzelliğini orayı gezenler bilir. O canım Adanın ahenkli isminin verildiği sokak dört beş tane çöp sandığı ile iğrenç bir hale gelmiş» (K. Sülker).
Hakkı Göktürk
BEREKETZÂDE MEDRESESİ SOKAĞI — Galatanm Yenîcami Mahallesi ile Bereketzâde Mahallesi sokaklarındandır; 1934 Belediye Şehir Rehberinin 15 numaralı paftasında
Camiicedid Sokağı ile Camekân Sokağı arasında uzanır gösterilmişdir, fakat, Karaköy-Azeb-kapusu yolunun genişletilmesinde Camiicedid Sokağı ile Tersane Caddesi arasındaki ada istimlâk edilerek caddeye katılmış, v.e caddeye bu istimlâkte hedmedilen bir binanın altında kalarak şehid olan yarbay Sabahaddin Evren'-in adı verilmiştir, hâlen Bereketzâde Medresesi Sokağı Yarbay Sabahaddin Evren Caddesi ile Camekân Sokağı arasında uzanır; Kömürcü Sokağı, Söğüd Sokağı, Erguvan Sokağı, Voyvoda Caddesi, Banka Sokağı, Kartçmar Sokağı, Felek Sokağı ve Horoz Sokağı ile ka-vuşakları vardır.
Yarbay Sabahaddin Evren Caddesi tarafından gelindiğine göre, iki araba geçecek ge-nişliktde, paket taşı döşelidir, evvelâ düz, sonra 14 basamak merdivenli yol, sonra yine düz; Voyvoda Caddesi ile dört yol ağzı yaparak ke-sişdikten sonra Bereketzâde Mahallesine girer, bir çift merdivenden sonra dik Mr yokuş olur.
Sokağın Voyvoda Caddesine kadar birinci kısmında sağ kolda Trans Türk Hanının yan tarafı, altında bir camcı, bir yazı ve hesab makineleri mağzası, sokağa adını veren medre-1 se; Eski Posta Hanının yan tarafı, altında Erengüller inşaat malzemesi mağazası, Arab-camii emniyet komiserliği muavinliği, Galata Emniyet Başkomiserliği; altı 'katlı Selanik Bankasının yan tarafı; sol kolda bir mefruşat mağazası, Yeni Çarşı (bu çarşının yerinde Galata Yeni Camii bulunmakda idi ki iki bina arasına sıkışmış minare kaaidesi durmaktadır), cami bakiyesi duvar önünde susuz harab 'bir halde Üçüncü Sultan Ahmed Çeşmesi; Osmanlı Bankasının yan tarafı vardır.
Voyvoda Caddesini ağdıktan sonra sokağın ikinci kısmında sağ kolda beşer katlı kagir apartımanlar, Sen-Jorj Avusturya Hasta-hânesi, Kartçmar Sokağı kavuşağmda Sen-Jorj Avusturya Mektebinin yan tarafı ve avlu duvarı, yanında Beyoğlu Belediye Hastahânesi, bu sokağı tezyin eden yapılardır.
1934 Belediye --Şehir, Rehberinde adı «Bereketzâde Medresesi Sokağı» olarak ka-yıdlı olan bu sokağın levhası 1960 yılında «Galata Medresesi Sokağı» diye yazılı idi Kasım 1960).
Hakkı Göktürk
BEREKETZÂDE MESCİDİ — Galatada Bereketzâde Mahallesinde, Galata Kulesinin hemen alt yanında bir sokakdır. Hadikatül Ce-vâmi banisinin Hacı Ali bin Hasan adında bir zât olduğunu, mescidinin yanındaki kabir taşında ismi yazılı olmadığını,, mescid civârin-da küçük bir vakfın vakfiyesinde isminin görüldüğünü, Galata fethedildiği zaman Galata Kulesine Fâtih Sultan Mehmed tarafından tâyin edilen ilk dizdarın bu zat olduğunu yazıyor.
Bereketzâde Mahallesinin eski muhtarlarından emekli subay Bay Şevket Sevencanm verdiği mûlûmata göre bu mescidin yeri, Bereketzâde Medresesi Sokağı ile Camekân Sokağı ve Hoca Ali Sokağının Bereketzâde Sokağı ile teşkil ettiği dört yol ağzında idi (B.: Bereketzâde Mahallesi); 1940 yılma kadar ibâdete açık olan Bereketzâde Mescidi bakımsızlıktan harab olmuş bu tarihte tamiri imkânları araştırılacak yerde kadro dışı bırakılmış, on yıl da bu suretle geçerek 1950 yılında çökmüş, yıkılmış ve enkaazı kaldırılmışdır. Ayni noktada, fakat Bereketzâde Medresesi Sokağı üzerinde bulunan Bereketzâde Medresesi de Mescid ile beraber yıkdırılarak kaldırılmışdır; yeri otomobil parkı olmuşdur (aralık 1960).
Hakkı Göktürk
BERGAMOT ŞEKERİ — Bergamot, narenciyeden meşhur meyva ağacı ve 'bu ağacın meyvası; Türk Ansiklopedidisi: «adı Anado-loudaki Bergama şehrine izafe edilmiştir» diyor; her neden ise yurdumuzda yetiştirilmez olmuşdur; İstanbul piyasasında hemen hiç görülmez olmuşdur; yeşil veya altın sarısı renginde, kendine has acımtırak ekşi bir lezzeti ve bilhassa lâtif bir ıtri vardır (Bergamot esansı); nitekim narenciyeden turunç da, -bergamot gibi İstanbul manavlarında arandığı zaman bulunamaz olmuştu (B.: Turunç).
Mutedil iklim ağaçlarından olub soğuğa limondan daha dayanıklıdır, yabanisine rastlanmadığı için memleketimizde tatlı limon ile turunca aşılanarak yetiştirilirdi.
Eski İstanbul şekercileri, bergamotun taze kabuğundan elde edilen yeşil renkliberga-mot esansı ile bir akîde şekeri yapardı, İstan-foula mahsus, hediyelik, gaayetle makbul bir şekerdi; o da yapılmaz olmuştur.
Bi'bl. : Türk Ansiklopedisi.
BERGAMUT SOKAĞI"
2540 —-
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 2541 —
BERKER (E.Sadi)
BERGAMUT SOKAĞI — Galatanm Arab-camii Mahallesi sokaklarından; Yarbay Saba-h-addin Evren Caddesi (eski Tersane Caddesi) ile Beyazkelebek Sokağı arasında uzanır, bir araba geçebilecek genişlikde paket taşı döşeli bir aralık sokakdır. Üzerinde börekçi, aşçı, kebabcı, tornacı, nalbur, tütüncü, kömürcü, kunduracı, berber, tuğlacı dükkânları ve iki kahvehane vardır (aralık, 1960)..
Hakkı Göktürk
BERGGREN — İkinci Abdülhamid devri sonları ile meşrûtiyetin ilk yıllarında Beyoğ-lunda fotoğrafçılık yapan isveçli bir sanatkâr, kartonlarında, «İsveç Kiralının Fotoğrafçısı» diye yazılı idi. Fotoğrafhanesi Derviş Sokağının (Şimdiki Piremeci Sokağı) başındaki binanın birinci katında, portre çekmez, yalnız peyzajcı, atölyesinde İstanbul manzaralarının, panoramalarının çeşidlerini satar.
İki dilber kızı vardı, ikisi de iffetli, edebli yegânelerden. B ey oğlunda hüsnü ânı, endam ve reftârı ile nam veren itfaiye kumandanı Macaristanlı ferik Ziçini Paşanın kızını, Madam Gouteaux'yu, madan Valastarisi dilber-likde belki de basdıranlardan.
Meşhur fotoğracı baba ile dilber kızlar ne oldular, memleketlerine mi döndüler, bilemiyoruz.
Sermed Muhtar AIus
BERK (Nurullah) -— Zamanımızın seçkin ressamlarından ve .sanat münekkidi ve yazarlarından; 1904 de İstanbulda doğdu, Sanayii Nefîse Mektebinde çalışdıkdan sonra 1924 de Parisde Güzel Sanatlar Mektebinde Ernest Laurennt'ın atölyesinde dört yıl çalışdı, İstan-bula döndüğünde resim muallimi oldu; sonra bir kaç defa daha Parise giderek Andre Lohte ve Fernan Leger'in atölyesinde çalışdı; hâlen İstanbul Güzel Sanatlar Akademisinin öğret-menlerindendir. «D Grupu» adı altındaki bir ressamlar topluluğunun kurucularındandır.
İlk eserlerinde empressiyonist olan Nurullah Berk dâima yenilik araştırmış bir sanatkârdır; artık kendine has bir yol bulmuş inşacı ve geometrik nizâmı ön başa alan bir tarzı vardır.
Sanat tenkidcisi olarak da velûd bir kaleme sâhibdir; dergilerdeki ve gazetelerdeki makaalelerinden başka kitab olarak neşrettiği eserleri şunlardır :
Modern Sanat (1935), Türkiyede Resim
(1943), Türk Heykeltraşları (1943), Sanat konuşmaları (1943), La peinture Turque (1951). Resim ve Heykel Müzesinde de desen ve yağlı boya tabloları vardır, «Üçüncü kadın», «Uyuyan» ve «İstanbul Limanı» en meşhur tabloları arasındadır 1961).
BERKAN (Abdurrahman Münib) — Çağdaş hukuk bilgini, 1886 (hicrî 1304) de Selânik-de doğdu, Selanik eşrafından Ahmed Hamdi Efendinin oğludur; rüşdiye ye .idadi tahsilini selânikde .yapdı, İstanbul Hukuk Mektebim pek iyi derecede bitirerek altın madalya ile taltif edildi. İlk adlî vazifesi Menlik mahkemesi reisliğidir; bu vazifeye 1905 de, henüz on dokuz yaşında iken tâyin edilmişdi, yaşım büyük gösterip kendisini saydırmak için sakal bırakmışdı ve ancak bu sayede ki, mahkeme reisliği gibi o devirde yaşlı adamlara has bir makaamın ehli olduğunu zahirî görünüş ile de göstermek istemişdi. Bulgar komitelerinin sık sık baskınlarına ve katliamlarına mâruz kalan Menlik ve havâlisinde mahkeme reisliği yapmanın güçlüğünü bilen adliye nezâreti bu vazifeyi A. Münibin dirayet ve faziletini tak-diren vermîşdi.
Menlikde üç sene kaldı, 1908 de (H. 1325) meslekî bilgisini genişletmek üzere Avrupaya gönderildi, Paris Hukuk Fakültesini de pek iyi derecede bitirerek Paris. adliyesinde staj gördü, 1914 de memlekete döndü; İstanbul Bidayet Mahkemesi azâlığma tâyin edildi, sonra Beyoğlu Sulh Mahkemesi reisi oldu, buradan da Adliye Nezâreti umuru hukukiye müdürlüğüne getirildi. 1916 - 1918 arasında İstanbul Ticâreti Bahriye Mahkemesi reisi, sonra İstanbul Darülfünunu Hukuku Medeniye müderrisliğine tâyin edildi.
İşgal esnasında
İstanbuldan uzak-
laşiırılmak isteni
len bu hürriyet *şı- A. Münib Berkan
ğı hukukçu Ga- (Resim : Bülend Seren)
ziayıntab Mahkemesi reisliğine tâyin edilmiş, İstanbulda kalmak isteyen Abdurrahman Münib de istifa ederek avukatlık yapmıya başla-mışdır; o tarihden ölünceye kadar avukatlık-da kalmış, zaferden sonra da, avukatlığa devam ederek Darülfünundaki kürsüsüne dön-müşdür.
Avukatlık hayatı çok parlak geçmişdir,
bilgisi, olgunluğu ve müdafaalarmdaki kud
reti ile büyük bir şöhret kazanmışdır; hukuk,
ilmine ve Türk Adliyesine de büyük hizmetde
bulunarak Türk Medenî Kanununun tercümesi
işinde tam salâhiyeti ilmiye ile çalışmışdır.
Hayatının son yıllarında poletikaya atılmış,
Demc»krat Partinin mühalefetde bulunduğu
sırada bu partinin adayı olarak 1946 seçimine
girmiş ve İstanbuldan mebus seçilmiş, 1949 da
İstanbulda bir trafik kazasının kurbanı ola
rak ölmüşdür. H. Basri Erk
BERKEL (Sabri)
— Zamanımızın ta-, nınmîş ressamlarından; 1904 de Üskübde doğdu, Belgrad Güzel
Sabri Berkel (Bir oto portresinden)
Sanatlar Akademisinde ve Floransa Güzel Sanatlar Akademisinde çalışdı, hâlen 1961, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisinin dekorasyon bölümünde öğretmendir; D Grupuna mensub-du.
İlk eserleri hemen dâima gravürler ve desenler olmuşdu, sonra non-figüratif resimlere başlamışdır.
Resim ve Heykel Müzesinde ofort ve yağlı
boya eserleri vardır. -k
BERKER (Ercümend Sadi) — Avukat, mu
sikişinas ve şâir; 1920 de İstanbulda Büyük
Çamlıcada doğdu. Babası Adliye Başkâtipli
ğinden emekli merhum Ahmet Macît Berker
ve annesi aslen Dalmaçyalı Fatma Belkis ha
nımdır. Dedesi dînî musikimizin büyük sima
larından mâruf Durakcı Hacı Nafiz Beydir (B.:
Nafiz Bey, Durakcı Hacı), kökü erzurumlu pek
çok bilgin ve kılıç eri yetiştirmiş özlü Türk
ailesinin evlâdıdır. •
İlk tahsilini Büyük Çamlıca İlkokulunda ve Sainte-Marie Fransız Kolejinde yapmış, 1935 de bu Koleji, 1941 de Haydarpaşa Lise sini, 1945 de de İstanbul Üniversitesinin Hukuk Fakültesini bitirerek İstanbul Barosuna intisapla meslek hayatına başlamıştır. Halen İstanbul Teknik Üniversitesi Hukuk Müşavirliği ile birlikte serbest meslek hayatına Bah-çekapısında Umum Sigorta Kanındaki yazıhanesinde devam etmektedir.
Küçük yaşda -güzel sanatlara karşı kuvvetli bir ilgi duyan Ercümend Berker daha çoğu aruz vezninde şiirler kaleme almış, bu şiirler peyderpey, devrin değerli bir san'at dergisi olan «Çınaraltı» mecmuasında neşredilmiştir. 'Aşağıdaki kıt "a şiir diline bir örnekdir
Mûsikî
Bir ses gezinir eski saray bahçelerinde; Bir besteyi bin ruh ile söyler de o çağdan, Bir beste ki sesler kesilir orta yerinde, Başlar bir ışık yağmuru sessizce semâdan..
Bir akrabasının sahibi bulunduğu ve devrinin en ünlü Türk Musikîsi san'atcılarımn devam ettiği hakikî bir musiki yuvası olan Büyük Çamlıca Subaşı mesiresi üstündeki evde geçen çocukluğunda kulağına dolan sesler onu Türk musikisine iten ilk kuvvet olmuş, ancak lise tahsili devamınca metodlu ve sistemli bir musiki çalışmasına imkân bulamıyan E. Berker'i talih 1940 dan itibaren en iyi hocaların eline; sevketmiştir. İlk hocası değerli musikişinas Fulya Akaydın'dan evvelâ batı musikisi tekniğine solfej ve piyano dersine başlamış ise de 1942 de büyük Müzikolog Hüseyin Sadettin Arel ile tanışmasından sonra bütün san'at faaliyetini Türk musikîsine hasretmiştir. İstanbul Konservatuarında bu üstadın tesis ve tedris ettiği beş yıllık türk musikîsi nazariyatı ve kompozisyon kurlarını hariçderi imtihana girmek suretiyle iki senede pek iyi derece ile ikmâl ederek mezun olmuştur.
Ayni zamanda teşkilâtçı karaktere sahip olup ve lise talebeliği sırasında Haydarpaşa Lisesinde ilk müzik kolu teşkilâtını kuarn Ercümend Berker üniversiteye geçince konservatuar tahsili ile mütenazır olarak 1942 de türk batı musikîsi topluluklarını ve çalışmalarını içine alan «İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Müzik Kolu» nü ve «Üniversite Korosu» nü tesis etmiş ve bu Koronun başında bir taraftan türk musikîsi nazariyatı ve solfej bilgi-
BERKER (E.Sadi)
— 2542 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 2543 —
BERK MÜNAKAŞASI
-p**j~ ı j j^f-ty'' t=
Ercümeııd Sadi Berkerin bir saz semaîsi
sini Üniversite içinde yayarken diğer taraftan türk musikîsi tarihinde ilk defa batı tekniği ile tertip ve idare ettiği 80-90 kişilik koro ve refakat, saz orkestrası ile, ekserisi didaktik ve biyografik türk musikisi konserleri vermiştir.
Bu konserlerdeki takdim şekli, türk musikîsinin toplu icrasında ;Mr dönüm noktası teşkil etmiştir.
Bilâhare Üniversite içindeki müzik faaliyetini daha köklü ve devamlı bir hale getirmek için Hüseyin Sadettin Arel, Ord. Prof. Salih Murad Uzdilek, Ord. Prof. Muammer Raşid Sevig, Prof. Ragıp Sarıca, Prof. Hıfzı Timur, Prof. Orhan Ünsaç ve merhum Dr. Ne-şat Halil Öztan ve Abdulkadir Karamürsel ile birlikte «Üniversiteliler Müzik Derneği» ni kurmuştur.
1947 de İstanbul Konservatuarı Türk Musikîsi İcra Heyeti şefliğine ve nazariyat hocalığına getirilmiş, 1948 de ilmî Kurul Başkam Hüseyin Arel,'in ayrılması üzerine istifa ederek bu vazifeden ayrılmış ve serbest Avukatlık hayatına başlamıştır.
1954 -1959 seneleri arasında, Vatan ve Tercüman gazetelerinde neşrettiği muzikoloji ve tenkid mevzuundaki yazılariyle san'at faaliyetine devam etmiştir.
1961 de hâlen İstanbul Radyosu Türk Musikisi San'at Kurulu üyesi bulunuyordu.
Türk dizisi üzerinde Türk makamlarının hangi perdelere transpoze (nakil) edilebileceğini kolaylıkla gösteren bir sürgülü cetvel icad etmiş, cetvele soy adına izafeten «Ber-ker Oedveli» adı verilmiştir.
Beste vadisindeki denemelerine numune olarak bir Zirgüleli Hicaz Saz Semaîsinin notasını kendi el yazısı ile veriyoruz.
Andre Cide'den «La Senfoni Pastoral» adında neşredilmiş bir tercümesiyle, P i e r r e Benoit'dan «Königsmark» adında ve George Cohendy'-den «Müdafaa San'a-ti» adında henüz neşredilmemiş iki tercümesi, Fatih devri adalet hayatına ait bir E sâdi Berker etüdü, Eugene Borrel (Resim : Bülend Seren)
tarafından kaleme alman «La Musique» isimli büyük müzik Ansiklopedisindeki «Türk Musikisi) bölümünün tenkidi baskısı ve muhtelif muzikoloji makaleleri vardır.
Türk müzikolojosini ana hatlariyle tanzim ve tesbit eden «Türk Musikisinin Umumî Esasları adı altında büyük bir eser üzerinde çalışmaktadır.
Dostları ilə paylaş: