Vahdeti Yaşayanlar
ALINTI(khanbel @ Oct 9 2010, 03:54 AM)
onu söylerlerse tekfir edileceklerini bilirler. fakat onu diyeni savunurlar. ve laf ettirmezler. sıkısınca herkesin dediğini derler. onlar bunları sofilerin sarhoşluk ve sekr halindeyken değil uyanıkken derler.
dünya güzeli bir kıza aşık olan bir kişi ki leylaya aşık mecnunu bilirsin leylanın aşkından aklı dengesi bozuldu diye mecnun dediler. ve belki kıssasını okumuşsundur Leyla, leyla bağırarak yollarda gezerdi. son halinde ise dili sürçtü leylanın ismini bırakıp
Mevlâ ismini söylemeye başlıyor ve leyla gelince de git leyla ben artık mevlamı buldum diyor.
içinden dünya sevgisi çıkıyor Hz. ALLAH’ın sevgisi giriyor ve velilik mertebesine kavuşuyor.
Bahsi geçen kıssa da bir gerçek var dünya sevgisi olan eş evlat aşkı insanları ne hale getirir o aşk ile
ne hale geliyorlar hele onlardan ayrı kalmak ne kadar zor gurbete çıkmışsan bilirsin.
Hasretliği canına tak demiş bir kişi sevdiğine kavuştuğu zaman ne hallere girer elinde olmadan
gözleri sulanır kendinden geçer. Ya kainatın yaratıcısının aşkı nasıldır bilir misin Onun aşkı ve muhabbetine
kavuşan ne hale gelir bilir misin tarif edilmez bir hale gelir işte o anda kendinden geçer mest olur.
Vücudunda toprak hakimse aşktan bağırır o bağırma esnasında da ne dediğini bilmez.
Eğer vücudunda su hakimse cezbe hali geldiği zaman sessizce ağlar.
Bu abin bunları yaşadı yaşayanları gördü.
Riya yapanı da gördü. o gibi kimseler kendi kendilerini aldatırlar.
O gibi kimselerin yüzünden hakk aşıklarının yolu yanlış anlaşılıyor.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
mesela sen onların sözlerini nakletmişin:
oysa ALLAH cc. kendisinden başka varlıkları yarattığını Kur’an’da söylüyor. onlarla konuşuyor. onun yarattığı mahlukat sonradan olmasına rağmen netice vardır. fakat ALLAH cc. den başka varlık olmadığını inanana göre; Hz. muhammed (s.a.v) resuller melekler ruhlar insanlar cinler alemler gökyüzündeki ve yerdekiler arşın kendisi dahi yoktur mevcut değildir veya hariçte yoktur.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
khanbel senin gibi birisi orada ki gerçeği nasıl anlamaz.
Kardeşim, O kişi dünyada Hz. ALLAH’tan başka kimse yok derken varlıkları inkar etmiyor ki sevgilerini içinden
atıyor kasede bile bir şey yüklemeden evvel kaset boşaltılır ki yenisi kopya edilsin.-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
mesela sen böyle inanan birinin yanına gelsen ona göre sen hariçte mevcut değilsin. kendisi de mevcut değildir. yanına gelen gidilen hepsi tek mevcut olan ALLAH (c.c)'dir, derler. yani aklı başından gittiği için sarhoş olup kafa uçup bunu söyleseler özürlüdür dersin. bunlar bunu uyanık halde iken söyleyip islâma muhalif olduğunu da bildikleri ve hatta söyledikleri halde kitaplar yazmışlar ve felsefesini üretmişler.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
khanbel ben o kişini halini bildiğim için bana tuhaf gelmez.
Beyazidi bestami Hz. . sekir halinde iken söylediği sözleri bir talebesi ona tuhaf sözler söylüyorsun deyince
Eğer benim böyle sözler söylediğimi duyduğunuz anda bana iğne batırın aklım başıma gelsin dediğinde
o hale girdiğinde iğne batırıyorlar kılı kıpırdamıyor.----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
kimisi bu sapık görüşü daha ilerletmiş, onların uçuk kaçık sözlerini birileri yazsa şok olup utanıyorsanız, vahdeti vücud diye bir şeyi kim başlattı diye kızarsınız.
söylediğiniz sözlerin nereye gideceğini ,neleri kapsadığını ve cümlelerin anlamını tartmak istemiyorsunuz. insan söylediği sözlerin islam inançlarına ters mi değil mi diye araştırmaz mı.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
khanbel; bizim yolumuzda ve kitaplarda akla fikre ters bir kelime bulamazsın.
Geçenlerde bu sitede Mevlana mesnevide yazılı olan sözleri kastediyorsan onları anlamak Mevlana gibi
mübarek bir zatın o sözleri söylemesi aklın ve hafzalanın alacağı şeyler değil.
Okuduğum zaman şoke oldum.
Kanaatimce bu nakli yapan kişilerin içinde islam düşmanı tasavvuf düşmanı casuslar olmalı ve o söylemiş gibi iğrenç ilaveler yapılmıştır. kesinlikle de böyle olmalı. Aksisine kesinlikle katılmıyorum.-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
tevhit, vahdeti vücud değildir. çünkü tevhit yaratanla yaratılanı ayırmak, ALLAH cc. onlara ilah kabul etmektir. ALLAH cc. kelamında kendini mahlukatından ayırmıştır. kendisi sonradan yaratılanlara da mekan değildir. Kur’an’da insan ve cine sesleniyor kendi kendine değil. Alemlerin Rabbi deniliyor. Alemler ondan ayrı onun mahluku. ve varlığı ALLAH cc. bir değil.
onların farklı görüşleri de vardır.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
khanbel Ah be kardeşim, Vahdeti vücudu yaşıyanlar Tevhidin özünü yaşıyorlar.
Biz tehvide zikrini çekerken başımızı hafif şekilde sağa sola çeviririz.
Belki bilirsin de nedenini tarif edeyim.
Başımızı kalbimizin önüne getirip Lâilahe derken heye gelince yarabbi senin sevginden başka
sevdiklerimi kalbimden atıyorum diye düşünürüz.
Başımızı kalp hizamıza getirdiğimiz zaman da ALLAH’ım kalbime senin muhabbetini koy
diye zikir yaparız bu beş yüz dokuz kere tekrar edilir.
Biz bu zikri yaparken dünyayı ve içindekileri mı inkar etmişiz yoksa Hz. ALLAH’A perde olanlardan
kurtulup ilahi sevgiye kavuşmak için mi yapıyoruz. var şimdi sen tefekkür et kardeşim.
Lâ, Mabuda İllALLAH derken ALLAH’tan başka taptığım yok.
Lâ Mevcuda İllALLAH derken de ALLAH’tan başka mevcud yok. (yalnız ALLAH’a taparım manası taşır )
Lâ, Maksuda İllALLAH derken de Tek maksadım sensin ALLAH’ım deriz.
Ve Hz. ALLAH’ın muhabbetini gönlümüze nakşetmeye gayret ederiz.
Bu yapılanlara karşı gelenleri Hz. ALLAH nasıl değerlendirir nasıl cezalandırır onu kendisi bilir biz bilmeyiz.
Açık ve net konuşuyorum bu yapılan zikirden ancak şeytan ve ona hizmet edenler rahatsızlık duyar
ve karşı çıkar.
Kalpten iman
Vakit Ve Kalp
İnsan için en mühim en kıymetli iki şey vardır.
Vakit ve kalp:
İnsanın üç saati vardır.
Birisi geçmiştir, diğeri de gelecek saattir.
Onun da gelip gelmiyeceği nasıl geçeceği belli değildir.
Üçüncü saat ise, kişinin yaşadığı saattir.
Kula düşen içinde bulunduğu saati en güzel şekilde
değerlendirmeye çalışmaktır.
Bir sonraki saate yetişirse, onu da aynı şekilde değerlendirmelidir.
İçinde bulunduğu anı ömrünün sonu olduğunu kabul ederek
ona göre çalışmalıdır.
Böyle yaparsa artık ölümden de çekinmez.
Muhafaza edilen vakitler vakitlerin en faziletlisidir.
Çok iyi bilelim ki nefeslerimiz sayı iledir.
Vakitlerimizi boşa harcayıp öldürmeyelim.
Vakitler öldürülür kalp de faydasız işlerle meşgul olursa
saadeti ebedîye nasıl kazanılacak?
Hazreti ALLAH (c.c) insanın kalbine bakar.
Ayeti kerimesinde buyuruyor ki:
O gün ki ne mal fayda verir ne de oğullar...
Meğerki ALLAH’a tamamen salim ve temiz bir kalp
gelenler ola.( Şuara 88–89)
Kalbi selimin hasıl olabilmesi için, kişinin sözünde ve işinde
ihlas sahibi olması gerekir.
Hazreti ALLAH’ın hoşnutluğu, nefsine daima muhalefet,
güzel ahlak ve takva ile kazanılır.
İnsanı hazreti ALLAH’tan uzaklaştıran her türlü iş ve muhabbet
bir kir mesabesindedir.
Bu kir ve pisliklerden temizlenmeye çalışmak lâzımdır.
Kalp temiz olursa, o ağızdan iyi ve hikmetli sözler çıkar.
Bu çalışma yolunun önderleri evliyaullah hazaratıdır.
Onlar kalplerini nefislerini temizlemek suretiyle ALLAH’u Tealâya
yakınlık kazanmışlardır.
Onlar için hiç bir korku yoktur.
Hazreti ALLAH (c.c) başta peygamber (s.a.v) Efendimiz ve Onun izinden
gidenlerin yolundan yürümeyi cümlemize nasip etsin İnşaALLAH.
Hatemi veli Hz. Vakit ve kalp
İnsan için en mühim en kıymetli iki şey vardır.
Vakit ve kalp:
İnsanın üç saati vardır.
Birisi geçmiştir, diğeri de gelecek saattir.
Onun da gelip gelmiyeceği nasıl geçeceği belli değildir.
Üçüncü saat ise, kişinin yaşadığı saattir.
Kula düşen içinde bulunduğu saati en güzel şekilde
değerlendirmeye çalışmaktır.
Bir sonraki saate yetişirse, onu da aynı şekilde değerlendirmelidir.
İçinde bulunduğu anı ömrünün sonu olduğunu kabul ederek
ona göre çalışmalıdır.
Böyle yaparsa artık ölümden de çekinmez.
Muhafaza edilen vakitler vakitlerin en faziletlisidir.
Çok iyi bilelim ki nefeslerimiz sayı iledir.
Vakitlerimizi boşa harcayıp öldürmeyelim.
Vakitler öldürülür kalp de faydasız işlerle meşgul olursa
saadeti ebedîye nasıl kazanılacak?
Hazreti ALLAH (c.c) insanın kalbine bakar.
Ayeti kerimesinde buyuruyor ki:
O gün ki ne mal fayda verir ne de oğullar...
Meğerki ALLAH’a tamamen salim ve temiz bir kalp
gelenler ola.( Şuara 88–89)
Kalbi selimin hasıl olabilmesi için, kişinin sözünde ve işinde
ihlas sahibi olması gerekir.
Hazreti ALLAH’ın hoşnutluğu, nefsine daima muhalefet,
güzel ahlak ve takva ile kazanılır.
İnsanı hazreti ALLAH’tan uzaklaştıran her türlü iş ve muhabbet
bir kir mesabesindedir.
Bu kir ve pisliklerden temizlenmeye çalışmak lâzımdır.
Kalp temiz olursa, o ağızdan iyi ve hikmetli sözler çıkar.
Bu çalışma yolunun önderleri evliyaullah hazaratıdır.
Onlar kalplerini nefislerini temizlemek suretiyle ALLAH’u Tealâya
yakınlık kazanmışlardır.
Onlar için hiç bir korku yoktur.
Hazreti ALLAH (c.c) başta peygamber (s.a.v) Efendimiz ve Onun izinden
gidenlerin yolundan yürümeyi cümlemize nasip etsin İnşaALLAH.
Hatemi veli Hz.
VALLAHİ ALLAH SEVDİĞİ KULUNU CEHENNEME ATMAZ. ( Münâvi )
Resulullah (s.a.v) Hadisi şerifinde, yemin ederek hazreti ALLAH’ın sevdiği kulunu
cehenneme atmayacağını bizlere müjdeliyor.
Bu müjdeye layık olmak için ateşte yanmamak için hazreti ALLAH’a kendimizi sevdirmemiz lâzım.
O'nun koyduğu kuralları bozmadıkça O'na kendimizi sevdiririz
Hem bu dünyada hem ebedi ahiret hayatımızda selâmette oluruz.
Hazreti ALLAH’a kendini sevdiren O'nun koruması altına girer.
Nasıl koruma derseniz? korktuğumuz her tehlikelerden muhafaza eder.
En güzeli de, günaha girmekten korur yaptığın yanlışlığı sana rüya yolu ile duyurur.
Size bir sırrımızı arz edelim şöyle ki!
Televizyonda haber saati geldi kanal değiştirirken şabanın oynadığı filim karşımıza çıktı.
Çok komik bir sahneydi gözümüz kaydı elimizde olmadan seyrettik ve güldük bu kadar.
Fakat gece uykuya yattığımızda biz şöyle seslenildi.
Size şabanın bahçesinde dolaşmak yakışmadı buyurdular.
Uyandım bu hadiseye üzüldüm biraz da sevindik,
Sevinmemizin sebebi bizimle ilgilenmeleriydi.
Hazreti ALLAH’ın yolunda hata yapılmayacağını biliyorduk ikaz edilmemiz
bizi mutlu etti bundan sonra biraz daha dikkatli olacağız inşaALLAH.
Hazreti ALLAH (c.c) sevdiği kullarını kontrol altında tutuyor günaha girmelerini
engelliyor durum bundan ibaret kardeşlerimiz.
Biz ibret olsun diye her yaşadığımız hadiseleri sizlere duyuruyoruz istifade edin
inşaALLAH. Selâmı Aleyküm
Kalpteniman
Vasiyet
İşlediğin hiç bir ameli hakir görme; çünkü Hz. ALLAH (c.c) bu ameli yaratırken ve bizim üzerimize vacip kılarken küçümsememiştir.
O bir işi teklif etmişse bu Ona gösterilen itina ve inayetin bir göstergesidir ki, Onun katında en büyük mertebeye sahip olan sana bunu emretmiştir.
Sen Onun sana teklif ettiği amellerin mahallisin.
Resulullah (s.a.v) Efendimiz de mizah yapardı fakat doğrudan başka türlü kırıcı söz söylemezdi. Ve şöyle derdi, insanların dillerinin hasadından başka onların burunlarını sürten ne var ki ?
Filozoflardan biri şöyle demiştir; dilden başka uzun süre zindanda tutulmayı hak eden başka bir şey yoktur.
Hz. ALLAH (c.c) onu iki dudağın ve dişlerin arkasında yarattığı halde yine de kapıyı açar uzun uzun fuzuli yere konuşur.
Hastaları ziyaret et hastalık ibret alınacak bir manzaradır.
Çünkü kul hastalandığı zaman Hz. ALLAH (c.c) onun yanındadır.
Hiç hasta görmedin mi ALLAH’tan başka kimseden bir şey istediği, ALLAH’tan başka kimseyi andığı vaki midir?
Onun dilinden Hakk konuşur. Kalbinde Ona iltica etmiştir. Hasta her zaman Hz. ALLAH ile beraberdir.
Diğer bir ifadeyle Hz. ALLAH’ın yanında hazır olmasından dolayı hastadır.
Dilenciye yedir içir, çünkü o senden dilenmesi sebebiyle seni kullarına yediren içiren Hakkın menziline çıkarmıştır ki,
Hakk ihtiyacından arta kalanı infak etmeni emretmiştir.
Dilenciyi boş çevirme, onu sevindirecek gönlünü hoş tutacak tatlı bir söz güler bir yüz dahi olsa Ondan esirgeme.
HZ. Hasan ve hüseyinden bir dilenci bir şey istediği zaman, derhal bağışta bulunmaya koşar ve şöyle derlerdi.
Hoş geldin vALLAHi sefalar getirdin, azığımızı ahirete taşıyacaksın.
Kullara zulmetmekten sakın, Çünkü zulüm kıyamette karanlıklara dönüşür. Kullara zulmetmek Hz. ALLAH’ın verilmesini vacip kıldığı haklarını vermemendir.
İlmiyle amel etmeyen bir alim gördüğün zaman ,onun ilmiyle sen amel et ki, ilmin hakkı Yerine gelmiş olsun.
Sakın o alimi kötüleme, çünkü sahip olduğu ilmin Hz. ALLAH (c.c) katında derecesi vardır.
Süslenmeye güzel görünmeye dikkat et çünkü bu başlı başına sır ibadettir. Yüce ALLAH (c.c) şöyle buyurmuştur: HUZU ZİNETEKÜM ,Güzel elbiselerinizi giyin .(Araf 31)
Bir adam Resulullah (s.a.v) Efendimize, ayakkabımın ve elbisemin güzel olmasını seviyorum dedi. Resulullah (s.a.v) Efendimiz ona şu karşılığı verdi;
ALLAH güzeldir güzeli sever
Bir diğer hadisi şerifte ise: Hz. ALLAH kendisi için süslenmene herkesten daha çok layıktır.
Senden aldığı ve sana verdiği şeylerde Hz. ALLAH’ı daima gözet, çünkü senden bir şey almışsa bu senin sabretmen dolaysı ile seni seni sevmesi içindir çünkü Hz. ALLAH sabredenleri sever seni sevdiği zaman sevenin sevgilisine yaptığı muameleyi sana yapar.
Yitirdiğin her şeyin yerini dolduracak bir karşılığı vardır ALLAH (c.c) hariç.
Senden ayrıldığı zaman her şeyin bir karşılığı var ama Hz. ALLAH (c.c) senden ayrıldığında Onun yerine Koyacağın bir şeyin yok.
Aynı durum sana bağışta bulunduğu zaman da da geçerlidir. Onun sana verdikleri arasında senden aldığı şeylere karşı sabretmen de vardır.
Ayrıca sana şükretmeyi de vermiştir. Ve O şükredenleri sever. Hz. Musa (a.s), şükür nedir diye sormuş Yüce ALLAH (c.c) şöyle buyurmuştur.
Bütün nimetlerin benden olduğunu bildiğin zaman şükretmiş sayılırsın.
Hz. ALLAH’ın hakları içinde en vacip olanı eda et, o da Ona hiç bir şeyi ortak koşmamandır.
Vaz edilmiş sebeplere güvenme kalben onlara meyletme ki gizli şirke düşmeyesin.
Bu müminlerin başına gelen en büyük dini felakettir. Nitekim şu Ayeti kerimede buna işaret edilmiştir;
ONLARIN ÇOĞU ORTAK KOŞMADAN ALLAH’A İMAN ETMEZLER,(Yusuf 106)
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur; HZ. ALLAH (c.c) kulları üzerindeki hakkı nedir bilir misiniz?
Ona ibadet etmeleri Ona hiç bir şeyi ortak koşmamalarıdır.
Buna gizli şirk ile islamı kesip ortadan kaldırmak demek olan açık şirk dahildir. Ardından Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur.
Kullar Hz. ALLAH’ın bu hakkını eda ettikleri zaman onların Hz. ALLAH üzerindeki hakları nedir bilir misiniz.
Hz. ALLAH’ın onlara azap etmemesidir.
Yani sadece Hz. ALLAH’a yönelmek gerekir.
İnsanlar sebeplere dayandıkları sırada ALLAH onlara azap eder.
Çünkü sebepler her zaman yitip gidebilecek olgulardır sebepler mevcutken onların kaybolacakları Vehmiyle azap eder.
Sebepler ortada yok iken bu sefer de yokluklarıyla onlara azap eder.
Dolaysıyla Hz. ALLAH’ı bırakıp sebeplere dayanıp güvenenler daima azap içindedirler.
Fakat sebeplere güvenip ortak koşmayanlar daima huzur içindedirler. Sebeplerin yitip gitmesi ile de herhangi bir acı duymazlar.
Muhyiddin ibni Arabi hazretleri VASİYET
İşlediğin hiç bir ameli hakir görme; çünkü Hz. ALLAH (c.c) bu ameli yaratırken ve bizim üzerimize vacip kılarken küçümsememiştir.
O bir işi teklif etmişse bu Ona gösterilen itina ve inayetin bir göstergesidir ki, Onun katında en büyük mertebeye sahip olan sana bunu emretmiştir.
Sen Onun sana teklif ettiği amellerin mahallisin.
Resulullah (s.a.v) Efendimiz de mizah yapardı fakat doğrudan başka türlü kırıcı söz söylemezdi. Ve şöyle derdi, insanların dillerinin hasadından başka onların burunlarını sürten ne var ki ?
Filozoflardan biri şöyle demiştir; dilden başka uzun süre zindanda tutulmayı hak eden başka bir şey yoktur.
Hz. ALLAH (c.c) onu iki dudağın ve dişlerin arkasında yarattığı halde yine de kapıyı açar uzun uzun fuzuli yere konuşur.
Hastaları ziyaret et hastalık ibret alınacak bir manzaradır.
Çünkü kul hastalandığı zaman Hz. ALLAH (c.c) onun yanındadır.
Hiç hasta görmedin mi ALLAH’tan başka kimseden bir şey istediği, ALLAH’tan başka kimseyi andığı vaki midir?
Onun dilinden Hakk konuşur. Kalbinde Ona iltica etmiştir. Hasta her zaman Hz. ALLAH ile beraberdir.
Diğer bir ifadeyle Hz. ALLAH’ın yanında hazır olmasından dolayı hastadır.
Dilenciye yedir içir, çünkü o senden dilenmesi sebebiyle seni kullarına yediren içiren Hakkın menziline çıkarmıştır ki,
Hakk ihtiyacından arta kalanı infak etmeni emretmiştir.
Dilenciyi boş çevirme, onu sevindirecek gönlünü hoş tutacak tatlı bir söz güler bir yüz dahi olsa Ondan esirgeme.
HZ. Hasan ve hüseyinden bir dilenci bir şey istediği zaman, derhal bağışta bulunmaya koşar ve şöyle derlerdi.
Hoş geldin vALLAHi sefalar getirdin, azığımızı ahirete taşıyacaksın.
Kullara zulmetmekten sakın, Çünkü zulüm kıyamette karanlıklara dönüşür. Kullara zulmetmek Hz. ALLAH’ın verilmesini vacip kıldığı haklarını vermemendir.
İlmiyle amel etmeyen bir alim gördüğün zaman ,onun ilmiyle sen amel et ki, ilmin hakkı Yerine gelmiş olsun.
Sakın o alimi kötüleme, çünkü sahip olduğu ilmin Hz. ALLAH (c.c) katında derecesi vardır.
Süslenmeye güzel görünmeye dikkat et çünkü bu başlı başına sır ibadettir. Yüce ALLAH (c.c) şöyle buyurmuştur: HUZU ZİNETEKÜM ,Güzel elbiselerinizi giyin .(Araf 31)
Bir adam Resulullah (s.a.v) Efendimize, ayakkabımın ve elbisemin güzel olmasını seviyorum dedi. Resulullah (s.a.v) Efendimiz ona şu karşılığı verdi;
ALLAH güzeldir güzeli sever
Bir diğer hadisi şerifte ise: Hz. ALLAH kendisi için süslenmene herkesten daha çok layıktır.
Senden aldığı ve sana verdiği şeylerde Hz. ALLAH’ı daima gözet, çünkü senden bir şey almışsa bu senin sabretmen dolaysı ile seni seni sevmesi içindir çünkü Hz. ALLAH sabredenleri sever seni sevdiği zaman sevenin sevgilisine yaptığı muameleyi sana yapar.
Yitirdiğin her şeyin yerini dolduracak bir karşılığı vardır ALLAH (c.c) hariç.
Senden ayrıldığı zaman her şeyin bir karşılığı var ama Hz. ALLAH (c.c) senden ayrıldığında Onun yerine Koyacağın bir şeyin yok.
Aynı durum sana bağışta bulunduğu zaman da da geçerlidir. Onun sana verdikleri arasında senden aldığı şeylere karşı sabretmen de vardır.
Ayrıca sana şükretmeyi de vermiştir. Ve O şükredenleri sever. Hz. Musa (a.s), şükür nedir diye sormuş Yüce ALLAH (c.c) şöyle buyurmuştur.
Bütün nimetlerin benden olduğunu bildiğin zaman şükretmiş sayılırsın.
Hz. ALLAH’ın hakları içinde en vacip olanı eda et, o da Ona hiç bir şeyi ortak koşmamandır.
Vaz edilmiş sebeplere güvenme kalben onlara meyletme ki gizli şirke düşmeyesin.
Bu müminlerin başına gelen en büyük dini felakettir. Nitekim şu Ayeti kerimede buna işaret edilmiştir;
ONLARIN ÇOĞU ORTAK KOŞMADAN ALLAH’A İMAN ETMEZLER,(Yusuf 106)
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur; HZ. ALLAH (c.c) kulları üzerindeki hakkı nedir bilir misiniz?
Ona ibadet etmeleri Ona hiç bir şeyi ortak koşmamalarıdır.
Buna gizli şirk ile islamı kesip ortadan kaldırmak demek olan açık şirk dahildir. Ardından Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur.
Kullar Hz. ALLAH’ın bu hakkını eda ettikleri zaman onların Hz. ALLAH üzerindeki hakları nedir bilir misiniz.
Hz. ALLAH’ın onlara azap etmemesidir.
Yani sadece Hz. ALLAH’a yönelmek gerekir.
İnsanlar sebeplere dayandıkları sırada ALLAH onlara azap eder.
Çünkü sebepler her zaman yitip gidebilecek olgulardır sebepler mevcutken onların kaybolacakları Vehmiyle azap eder.
Sebepler ortada yok iken bu sefer de yokluklarıyla onlara azap eder.
Dolaysıyla Hz. ALLAH’ı bırakıp sebeplere dayanıp güvenenler daima azap içindedirler.
Fakat sebeplere güvenip ortak koşmayanlar daima huzur içindedirler. Sebeplerin yitip gitmesi ile de herhangi bir acı duymazlar.
Muhyiddin ibni Arabi hazretleri
Vesile Ve Tevessül
Vesile ve sebepleri inkâr edenlerle tartışma.
Sual:
Evliya da olsa, Peygamber de olsa, ölüden şefaat, yardım veya başka şey istemek şirktir.
Hele “kiralık eve ihtiyacım var, kızımın nasibi çıkmadı, Bize imdat eyle” demek şirkin daniskasıdır.
Eğer peygamber ve evliya yardım edebiliyorsa, ne diye Irak’a, Filistin’e, Bosna’ya, Keşmir’e ve Müslümanların ezildiği diğer ülkelere yardım etmiyor?
Eğer enbiya ve evliyanın yardım etmeye gücü yetseydi, Müslümanlar dünyada böyle perişan olmazdı. Sizce de ölüden yardım istemek şirk değil midir?
CEVAP
Siz Enbiya ve evliyanın gücünden şüpheleniyorsunuz ki böyle soruyorsunuz.
Biz ALLAH’ü Teâlâ’nın gücünün sonsuz olduğuna ve Onun peygamberlerine ve evliyasına verdiği güçlerden hiç şüphe etmiyoruz.
Size aynı şekilde soruyoruz:
ALLAH’ü Teâlâ, her şeye gücü yettiği hâlde, niye Müslümanlara yardım etmiyor? Müslümanlar dünyada niye hep öyle perişan? Buna cevap olarak, (ALLAH’ın gücü yetseydi, Müslümanlar perişan olmazdı) diyemeyeceğinize göre, ALLAH’ın yardım etmeyişinin de elbette sebepleri vardır.
Evliyanın, peygamberin yardım etmesi de ancak ALLAH’ın izni ile olur.
O izin vermezse nasıl yardım edebilir? O izin verince de kim mani olabilir?
Evliya, enbiya yaratıcı değildir.
ALLAH’ü Teâlâ istenilen şeyi onların hürmetine yaratır.
Yani onlar vesiledir, sebeptir.
Cenab-ı Hak, her şeyi yoktan yarattığı hâlde, yaratmasına bazı şeyleri sebep kıldı.
Mesela Âdem aleyhisselâmı ana babasız yarattı; fakat çamuru vesile kıldı.
Bütün çocukları yaratan da ALLAH’tır. Ama çocukların yaratılması için, ana babayı vesile kıldı.
Hz. Âdem’i yarattığı gibi, herkesi de ana babasız yaratabilirdi. Fakat ana babayı vesile kıldı. Onun adeti böyledir.
Âdem aleyhisselam, çok dua etti ise de kabul olmadı. Resulullah efendimizi vesile ederek, Onun hürmeti için dua edince duası kabul oldu. ALLAH’ü Teâlâ buyurdu ki:
(Ya Âdem, habibimin ismi ile her ne isteseydin kabul ederdim, O olmasaydı seni yaratmazdım.) [Hakim, Beyhekî]
Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçının meali de şöyledir:
(Ya Rabbi, senden isteyip de, verdiğin zatların hatırı için, senden istiyorum.) [İbni Mace]
(Çölde yalnız kalan kimse, bir şey kaybederse, "Ey ALLAH’ın kulları bana yardım edin" desin; çünkü ALLAH’ü Teâlâ’nın, sizin göremediğiniz kulları vardır.) [Taberânî]
(Hayvanı kaçan, "Ey ALLAH’ın kulları bana yardım edin, ALLAH da size acısın" desin!) [Hısn-ül hasin]
(Halil-ür-rahman gibi kırk kişi her zaman bulunur. Onların bereketiyle yağmur yağar, yardım görülür ve zafere kavuşulur. Onların yerine yeni birisi gelmedikçe, içlerinden biri ölmez.) [Taberani]
(Herhangi bir işinizde, sıkışıp şaşırınca, kabirdekilerden yardım isteyin!) [Hadis-i erbain]
(Kabirdekiler olmasa, yeryüzündekiler yanardı.) [Deylemi]
Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
İnsan ölürken ruhunun ölmediğini ayetler ve hadisler açıkça bildiriyor.
Ruhun şuur sahibi olduğu, ziyaret edenleri ve onların yaptıklarını anladıkları da bildiriliyor.
Evliyanın ruhları, diri iken olduğu gibi, öldükten sonra da, yüksek mertebededir.
ALLAH’ü Teâlâ’ya manevî olarak yakındır. Evliyanın, öldükten sonra da kerameti olur.
Keramet sahibi olan, ruhlardır.
Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez.
Kerameti yapan, yaratan, yalnız ALLAH’tır.
Her şey Onun kudreti ile olmaktadır.
Her insan, Onun kudreti karşısında, diri iken de, ölü iken de hiçtir.
Bunun için, ALLAH’ü Teâlâ’nın, dostlarından biri vasıtası ile bir kuluna ihsanda bulunması şaşılacak bir şey değildir.
Diriler vasıtası ile çok şey yaratıp verdiğini, herkes, her zaman görmektedir.
İnsan diri iken de, ölü iken de bir şey yaratamaz.
Ancak ALLAH’ü Teâlâ’nın yaratmasına vasıta, sebep olmaktadır. (Mişkat)
Bekara 154. ve Al-i İmran 169. ayet-i kerimelerinde ALLAH yolunda ölenlerin [şehitlerin] ölü olmadığı, diri olduğu bildiriliyor.
(Peygamberlerin vücudunu toprak çürütemez.)
(Ben öldükten sonra da, diri iken olduğu gibi anlarım.)
(Buharî)deki (Siz beni kâfir ölülerinden daha iyi işitemezsiniz.) hadis-i şerifleri, mümin ve gayr-ı Müslim her ölünün işittiğini açıkça bildirmektedir.
ALLAH’ü Teâlâ, (Ölüye işittiremezsin.) buyuruyor.
Bu ayet-i kerimede, diri olup, gözü, kulağı ve beyni olan kâfirler ölülere benzetilmektedir.
Yani (Ölü kalpleri [Kâfirleri] imana kavuşturamazsın.) demektir. ALLAH’ü Teâlâ, (Ölülere, sağırlara işittiremezsin.) buyurduktan sonra, ancak iman eden Müslümanlara işittirebileceğini bildiriyor. (Rum 52,53)
(Fatır) suresinin (Diri ile ölü [Mümin ile kâfir] bir olmaz.) ALLAH dilediğine işittirir. Sen kabirdekilere [inatçı kâfirlere] işittiremezsin. [İmana kavuşturamazsın] mealindeki 22. ayet-i kerimesinde de kâfirler ölülere benzetilmiştir.
(Hac) suresinin 46. ayet-i kerimesinde mealen, (Kâfirlerin gözleri değil, göğüslerindeki kalpleri kördür) buyurularak, hakkı görmedikleri için kâfirlere kör denildiği bildiriliyor.
(Bekara 18), (Maide 71), (Araf 64) ve daha birçok ayet-i kerimelerde, kâfirler ölülere benzetilmiş; onların kör, sağır ve dilsiz oldukları yani hakkı görmedikleri, işitmedikleri, söylemedikleri, yani hidayete kavuşmadıkları, bildirilmektedir.
Bu ayet-i kerimelerde geçen işitmek, kabul etmek demek olduğu (Beydavi) ve diğer tefsirlerde bildirilmektedir.
(Hadika)da (Ölülerden, ruhlardan bir şeyi isterken, yani sebeplere yapışırken bu işleri sebeplerin değil, ALLAH’ü Teâlâ’nın yaptığına inanmalı) buyuruluyor.
Sebebe yapışan kimse, dileğini ALLAH’ü Teâlâ’dan bekliyor.
ALLAH’ü Teâlâ’dan çocuk isteyen kimsenin, sebeplere yapışması, evlenmesi gerekir.
Evlenmeden (Ya Rabbi bana çocuk ver) demek, doğru değildir. Sebeplere yapışarak dua etmelidir!
Bizde yazılarımızın ekrana aksettirmesi için bilgisayarı vesile
ediyoruz.
Fakat aklını şeytana kaptırana bu hakikati duyurmak mümkün olmuyor.
Kalpteniman.
Dostları ilə paylaş: |