Kamelya şiirsel Bir Sosyal Tarih KÂMİle biLGİÇ Derleme ve Yorum meriÇ BİLGİÇ Önsöz serpiL Çakir



Yüklə 353,71 Kb.
səhifə3/7
tarix17.08.2018
ölçüsü353,71 Kb.
#71800
1   2   3   4   5   6   7

15. MERHUM RIZA TEVFİK BEY’E

Sakalın göğüs değil beline de uzansa

Kalbin yine gençliğin ateşi ile yanacak

Kollarıma bir gelin teli gibi dolansa

Seninle konuşanlar genç bir aşık sanacak
Neredesin bilmiyorum ve arıyorum hâlâ

Seni her eserinde buluyor görüyorum

Bir noksanlık var bende, veremiyorum mana

Sana aşka inanmaz bir gönül veriyorum


Saçlarımı rüzgarın kucağına bıraktım

Seni okyanus gördüm nehir olarak aktım

Ben tertemiz bir ruhtum taştan sert kardan aktım

Ey kevserin yolcusu beni kime bıraktın


Yalnız eserlerinde baş başa kalıyorum

Nafile varlığınla hayale dalıyorum

Hiç görmedim diyerek yanıyor yanıyorum

Seni toprakta değil kalbimde sanıyorum

Çocukken, 1940 başları, babası eve gene maaşını alamadan dönünce, merdivende, oturduğu yerde bir saat oturup bu şiiri yazmış Kâmile. Devlet geleneğimizin en önemli niteliklerinden biri de değerleri takdir ve liyakate göre değil, plütokratik gücün (bürokrat ve tüccar sınıfının) gerektirdiği kayırmacılığa göre, utanmadan bir de güya vatan için dağıtmasıdır. Ne garip bir çelişkidir ki, Osmanlı’dan geriye kalan bu topraklarda en büyük vatan hainleri hep devletler olmuştur ve bu yüzden devlet, vatandaşlarına vatan haini muamelesi yapar. İşte bu vatanı tüm sülalesinin canı, kanıyla kurtaran ve bu devleti kuran komutanlardan birinin ailesi, karşı karşıya kaldığı nankörlüğün adını koyamıyor ve Kurtuluş Savaşı’nın yüceliğine denk bu son derece acıklı çelişkiyi devletlerine laf söyleyemeden içlerine çekiyorlar. O dedenin torunu olarak benim bunları söylüyor olmam nesil farkından değil, tarihsel gerçekliği dillendirmeye çalışan taraf olmamdandır. Aşağıdaki şiirde duyguların yüceliği ilerideki nesillerin kaybettiği ve geri kazandırılması gereken, bir vatana sahip olmanın, bu vatana nasıl sahip olunduğunun, T.C. vatandaşı olmanın en temel duygularını da verir bize. Her satırı ayrı ayrı önemli olan bu şiirde babasının ağzından evlatların açlık ve eğitim eksikliği sıkıntılarından, gurur kırıklıklarından söz edebilmesi çok erken yaşta kendini aşmış olduğunu, bir yaratıcı sanatçı kimliğine ulaştığını da gösteriyor.


16. EMEKLİ SUBAYLARIN DERDİ
Sırf vatanın istikbali idi ki amâlimiz

Bî payan aşkımız vatan buydu ruhu âlimiz

Kanımızda asil akış fedaiyiz demekti

Gençliğimin otuz yılı bu şekilde emekti

Kış demedik kar demedik hep cephede savaştık

Yıkılmayan azmimizle üç madalya takmıştık

Dört yılımız geçti Şark’ta kar üstü çadır altı

Hem açtık hem de çıplak, geçirmedik bunaltı

Ev ocak aile evlat göze görünmüyordu

Analarımız vatan için bizi kurban doğurdu

Vatan için ölmek dedik bize ne büyük şeref

Bu azimle çalışarak daim olduk müşerref

Bu azimle yıkılmayan kuvvetleri yıktık biz

Ayrı çıplak haki bedenlerimize serhaddimiz

Güzel yurdu kurtarırken kopardık çok kıyamet

Başta Gazi hepimizde iman dolu göğüs mert

Çok çalıştık çok yorulduk bittik de vatan için

Bugün takdir edilmiyor yanarız için için

Ya Rabbim sen merhamet ver bizde mecal kalmamış

Şehkalarımız kimsenin kulağına varmamış

Neyse bizim talihimiz zelil zebil gidiyor

Bu hadisat yavruları eziyor kemiriyor

Hiç açmadan solan buket buket çiçeklerimiz var

Doğmak üzre yıldızlarımız doğmadan sönüyorlar

Ne tahsilde ne gıdada ne maddi ne manevi

Mahrumuzdur her bir şeyden ızdıraplar her nevi

Cumhuriyet hükümeti adalet tesisinde

Vicdanına sığdırmamış bizim dertlerimizi

Asıl biziz bu devletin babası ve evladı

Ya hürmeten ya şevkaten bizlere de bakmalı

Belki on seneden fazla bize müjde verilir

Artacak maaşlarınız bareme göre denir

Muhal vakitlerle ümit ve heves taşıyoruz

Hayal olan hülyalarla bir zaman yaşıyoruz

Hakikate çıkmıyor hiç hepsinin sonu serap

İzzeti nefisler daha fazla oluyor harap

İçimizden çıkan varlık sanki bir üvey ana

Sanki bizler çalışmadık kazanmadık vatana

Çok ağladık çok yalvardık bakmadılar figana

Kalbiniz taş mı kesildi ana bize baksana

Emekli subayız diye bu kadar mı hakiriz

Hamal bizden daha iyi biz ondan da fakiriz

Meclise giren davamız orada kayboluyor

Adalet kürsüsü bilmem nerelere yolluyor

Dünyanın en güç kararı gibi hep boğuluyor

Çelimsizler haklı haksız her yerden kovuluyor

Çok uzun bir yola gitmiş kararımız çıkmıyor

Kahrolası ölüm kurdu bizlere acıkmıyor

Eğer biz bu hükümete mikropsak mazarratsak

Denize atsalar bizi ya buradan uzaklaşsak


Yirmi iki yaşında artık genç bir kadın olan Kâmile toplumsal cinsiyetinin getirdiği yapısal koşulları tanıdıkça dışına çıkamadığı topluma ve toplumu bu hale getiren tüm erkeksi dinamiklere kendi düşüncesinin içindeki toplumda başkaldırır. Çaresizliğinin son noktasında artık isyanı feminist slogan çığlıklarına dönüşmüştür. Yazabileceği en çılgın sözlerle haykırmaktadır:

“Tanrıya isyan ettim, niçin kadındır adım!”


17. TEESSÜRLERİMDEN 25.02.1948
Objektif nazarlarla bakıp da yanıyorum

Hayat bir şımarık çocuktur sanıyorum

Pembe rüyalarına dalıp da kanıyorum

Sahte tebessümünü görüp aldanıyorum

(…)

Aldandığımı bildim gene ayrılamadım



Bu hayat tablosunun derinlerine vardım

Aczimi ve zaafımı bir dahacık anladım

Tanrıya isyan ettim “niçin kadındır adım”

Babasının filozof kızının gönlünü pilot olmak süslüyordu. Ama bu ideal ile arasına ilk giren engel yokluk yılları ve zatürre hastalığı oldu. Müdafa-ı Hukuk İlkokulu’ndan sonra kız enstitüsüne başladı. Annesi onun bir meslek öğrenmesini ve beceri kazanmasını istiyordu ve hiç olmazsa kendi elbiselerini diker diyerek bu enstitüye gönderilmişti. Enstitüde özellikle Fransızca derslerine önem verdi ve hocalarını, Cumhuriyet’in öncü idealist kadınlarını büyük bir dikkatle izledi ve öğrendiklerine hayat boyu sahip çıktı. Her ne kadar ev kadınıyım dese de uzun yıllar dikiş dikti, yaptığı elbiselerin çoğunun tasarımı kendine aitti. İzmir’de balolara katıldığı yıllarda “Evet az kıyafetimiz vardı ama her şeyimiz takımdı. Elbiselerimizi ona uygun eldivenler ve şapkalar tamamlardı. Ayakkabılar bile aynı kumaştan yapılırdı. Aksesuarlarımı da elbiseleri de kendim yapardım. Eldiven, çanta, ayakkabı ve şapka çok önemliydi. Önceleri her kıyafetin rengine uygun eldiven giyerken ilerleyen yıllarda siyah ve beyaz eldiven giymeye başladım” diye özetler estetiğini.


İlk çalışmaya başlaması ve ilk kendi parasını kazanmaya başlaması da enstitü ile birlikte başladı. Önce basma kumaşından yazlık elbiseler dikmeye başladı. “Diğerleri 2 kuruşa yapıyorlarsa ben 3 kuruşa dikiyordum, nedenini soranlara da ‘ben enstitülüyüm’ diyordum. O basma elbiselerle o kadar çok uğraştım ki sonunda sadece özel kumaşlar üzerinde çalışmaya karar verdim.”
Artık genç bir hanımdır o. İzmir’in ön planda duran genç çevresinde, arkadaşları birer birer “hayırlı” denen kısmetlerle evlenirken, o “hayırlı” kavramının ikiyüzlülüğüne “hayır!” ile cevap vermekte ve kendini hakikaten “hayırlı” olan işlere adamaktadır. İdealizm kimimizin genlerine kadar işlemiştir. Kâmile hanım, İzmir Verem Savaş Derneği ve İzmir Yardımsevenler Derneği’nin etkin üyesidir. “Kadın” Dergisi’nin tahminen Mart sayısında, 11 Şubat 1949’daki Yardımsevenler Derneği yıllık balosunun haberini yazar:
(...) Duvarlarda romantik, pastoral, satirik resimler, ressamın bütün sanatını elinden almış daima mütebessüm, tavan denen şey semada yağan karların donmuş manzarasını andırmakta. Alımlı genç hanımlarımız ışıl ışıl orijinal tuvaletleriyle kat kat güzelleşmiş, erkekler resmi elbiseleri ile ayrıca şeref vermişlerdi. (...) Dinlenmek istemeyen halk, bu ılık ve temiz samimiyet havasının eğlencelerini pistte, büfede, piyangoda saatlerce yaşadıktan sonra fecrin ışıklarına bağlanarak ayrıldılar.”
Bir de şiir yazar balo için. Fakat bundan sonra sadece yaşamından değil, şiirlerinden de “ben” ögesini silmeye başlar. Ne adı vardır ne imzası şiirlerinin. Bir kısmını sonradan adlandırır. Şiir sanat, söz imge değildir; yazdıkları çerçevelenmemiş, yaşamın akışından koparılmamış, şiir diye yazılmamıştır, kendi kendine yaşanan, nefes almak gibi iç gerçekliğin ta kendisidir. Bu nedenle Kâmile Bilgiç’in şiirleri bulunduğu toplumun, coğrafyanın ve tarihin en derinlemesine, en gerçekçi kesitini verir bize. Sözlü tarihin başarısı buradadır. İşte konuyla ilgili şiiri:
18.

Tavafla parladı gözümde ihtişamı nur

Gene başladı cinsime karşı olan onur

Bu bir fazilet bu bir insiyet kaynağıdır

Balomuz her yıl pür neşe ve şerefli olur
Münevver kadınların yarattığı eser bu

Hatveler çeşit çeşit meziyetlerin yolu

Tamam on bir yıl olmuş cemiyet kurulduğu

Her zat fahri çalışma ünsiyetiyle dolu


Kadın ruhunun inceliğine timsaldir bu

Çalışmanın şan ve şerefine misaldir bu

Ne mutludur taşıyana böyle bir onuru

Muhyi şahsiyetlere kutsi vazifedir bu


O gece sinem nura gark oldu gitti

Elemlerim emel ruhum azat oldu gitti

Tefekkürler başımda dembedem zarp oldu gitti

Şiirim aşk kalbim ona bir zarf oldu gitti


Elbette aşk duyguları idealist bir insanda çok daha güçlü ve çok daha özeldir. Onun evleneceği kişide aradığı koşul ise sadece çok kültürlü ve kibar olmasıdır. Bu yüzden o, zengin taliplerine rağmen daha Avrupa’dan yeni gelmiş, sadece çok kültürlü ve kibar olan İbrahim beyle, onun deyişiyle Mon cher ile karşılaşır ve 28.11.1950’de evlenirler. Nedenini sorunca şöyle yanıtlar: “Mon cher hem akıllı, hem kültürlüydü, birçok dil biliyordu ve çok kibar bir adamdı, sanırım en çok da buna önem verdim.” Bundan sonra Kâmile hanımın hikayesi Kâmile ve İbrahim Bilgiç’in hikayesine, Kamelya ile Mon cher’in hikayesine dönüşür. İkisi de filmlerden fırlamış gibi çok çarpıcı insanlardır. O kadar mutludurlar ki bu süre içinde şiir bile sığmaz aralarına. Fakat ilk bebeğini kaybetmek acı gelir.
19. DOĞMADAN ÖLEN YAVRUMA 12.04.1952
Allah seni benden fazla sevmiş almış cennetine

Bak sende arkanda bıraktığın bu yetime

Kimse bilmiyor ah fakat ne ısdırap duyuyorum

Mezarsız bir ölü gibi yatağımda uyuyorum

Hüsranınla o küçük hayaline dalıyorken

Bana darıldın mı diye düşünerek kalıyorum

İbrahim bey, Stalin’in Sovyetlerinde okumuş, çift diplomalı, bir tıp doktoru ve bir diş hekimidir. II. Dünya Savaşı’nı tam ortasında ve tüm şiddetiyle yaşamış ve değil diplomalarını, o akıldışı hikayesinin sonunda Alman ve İtalyanlardan ancak canını kurtarabilmiştir. Evlendikten üç yıl sonra İbrahim bey Almanya’ya, (sonra Türkiye’de tanımlayamayacakları) ikinci diş hekimi diplomasını almaya gider. 1953 – 1956 arası bu dönem yeniden şiirlerin başlamasını sağlar; fakat artık Mon cher ile Kamelya’nın aşk hikayesi çok acıklıdır. Ayrılıktan daha büyük bir acı olur mu! Bu dönemde her biri kadınlık duyarlılığını, o dönem kadınının aşkı duyumsayışını, evrensel aşk motiflerini, aşkın sorunsal noktalarını, farklı karakterlerini sergilediği sayısız şiir yazmıştır. Bu tür nitelikleri açısından bir kısmını kitaba aldık. Kâmile Bilgiç’in anısına saygı gereği kendi eserlerinin akışındaki bütünlüğü sağlamak için de bu özel şiirlerin sadece bir kaçını burada kullanmakla yetindik. İşte, abisinin düğünü için kocasının Almanya’dan geleceğini umduğu şiir:
20. DÜĞÜN GÜNÜNDE

Gelin olacak sandım kendimi de

Çok bekledim Mon cher seni o gece

Dans edecektim senin kollarında

Çözülecekti o müthiş bilmece
Uçacaktık pistte kelebekler gibi

Yırtılacaktı ıstırap perdesi

Olacaktı aşkım bin ömre bedel

Uğramayacaktı bize keder (...)


21. TANGO 1
Seni yıllarca bekledim

Dertlerime dert ekledim

Hep bu yerde bekledim

Bir gün geleceksin diye


Aşkınla döndüm deliye

Bir ileriye bir geriye

Atıldım ve geriledim

Gelince göreyim diye (...)


22. TANGO 2
Neler söyleyeceğim gel

Gel güzel sevdiceğim gel

Yollarını gece gündüz

Daim bekleyeceğim gel


Fazla kalma gurbet elde

Sürprizlerim var sen gel de

Benim için her emelde

Başta geliyorsun sen gel (...)



23.
Gönderdiğim mektuplar eline geçmedi mi

Mazinin rüzgarları başından esmedi mi

Acep seni Kamelyan hiç mesut etmedi mi

Sadakat dolu diye hoşuna gitmedi mi

Mon cher’ciğim yaptığın bu azap yetmedi mi

Candan feragat etsem aşkımdan etmem asla

Seni hep seveceğim ölsem bile bu aşkla

Dünya güzeli gelse etmem bile temaşa

Ömrümde erkek diye sırf seni göreceğim

Sana kavuşup senin yanında öleceğim



24.


Yüklə 353,71 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin