Ben hep bir hoşum, gülsem de gülmesem de
Aşk kelimesi çıldırtıyor beni
Vuslata ersem de ermesem de
Çünkü bilirim ki aşk yalan
Aşk var aşıklar var
Ama hepsi yalan
Mecnun bile kavuşsaydı aşkına
Aşk olurdu yalan
Annem çok zaman, erkeklik gururu incinmesin diye terzilik mesleğini babamdan gizli yapardı. Terzilik bir iş olmaktan öte öncelikle onun sanatıydı. Öğrenmek için senelerini verdiği sanatını aşkı için terk etmedi. Çünkü sanat, meslek kişiliğimizin bir parçasıdır. Kocalar eşlerinin mesleklerini bırakmalarını isterken kısmen kişiliksizleşmelerini de istemiş olurlar. Kâmile hanım şiir sanatında yaratıcı olduğu kadar terzilik sanatında da üretken ve yaratıcıydı. İşte, bir terzinin şiiri de böyle olur:
46. 19.01.1994
Yemenimin oyası
Sarı kara boyası
Ne yapmış sağ olası
Havasıyla titreşir
Beni al der, bekleşir
Salkım salkım turası (…)
Kâmile hanımın günümüz dünyasında bize yabancı bir estetiği vardı. Onun güzellik veya zarafet ideasının iki temel niteliği “gizli ve hakiki bir alçakgönüllülük ve diğerkamlık”tır; başkalarının nasıl göründüğü ve yaşadığı veya kendinin başkalarına nasıl ve ne kadar göründüğü değil.
47. (Tevazu ) 24.01.1994
Hava atmaya değil
Gönül yapmaya geldim
Bu dünya bir pazardır
İyilik satmaya geldim (…)
Ben günahkar kem kulum
Yok havam yok gururum
Ziynetim tevazudur
Onu tartmaya geldim
-
12.09.1999
Çok göklere çıkarma
Bir gün kafana dank eder
Kendini belli etmez
Her zaman egoistler
Herkes biraz egoist
Böyle oluyor beşer
Ölçülü olamazsan
Pişmanlıklar kol gezer
Mutlu olmak istersen
Kadere de gül geç sen
Herkese çok güvenme
Mutlu olmak istersen
49. 9.11.1995
Benim şansım bana gülmez
Ben şansıma gülmeliyim
Herkese var bana vermez
Ben ona şans vermeliyim
Subay kızı çocuklarını askerlik hizmetine uğurlarken duygulanır. Oysa onun bildiği askerlik ile çocuklarının gittiği askerlik arasında üç çeyrek asırlık bir fark vardır.
50. 29.08.1994
On dört Ağustos Meriç
Yirmi sekizde Bahri
Bin dokuz yüz doksan dört
Asker oldu ikisi
Kutsal vazife diye
Memnundum durumdan ben
Nedense iki damla yaş
Akmıştı gözlerimden
Oğlum da şaşırmıştı
Neden ağladın diye
Sevinçten oğlum dedim
Geldin bu boya diye
Elimi de öpmedi
Sevmezmiş böyle şeyi
Okula gider gibi
Hoşça kal deyip gitti (…)
“Dostluk” Kâmile hanımın hayatındaki en başat erdemlerden biridir. Hayatı boyunca dost peşinden koşsa da dostları tarafından aranmamak ve çevresindeki rastlantısal ilişkilerde de onun dostluğunu değerlendirebilmekten uzak düşen cahillik ve yüzeysellik onu her zaman hayal kırıklığına itmiştir. Fakat o her şeye rağmen sevgiye, dostluğa açık, umut ışığı gibi bir mum yakmayı başarabilmiştir yüreğinde. Onun sevgi ve dostluk özlemi, ışığı hiç sönmedi ve onu anımsayan herkeste onun ışığı yeniden ve yeniden yanmaya devam ediyor.
51. SEVGİNİN BÖYLESİ 16.07.1995
Ekmek istemem aş istemem
Bir yudum sevgi dostluk umarım
Gücüm oldukça koşup gittiklerim
Uzaktan uzağa suya hasret gibi sizi yudumlarım
Yalnızlık kader ömür hep heder
Bu benim en büyük kumarım
Ömrüm oldukça iyileşirsem gene koşarım
Karşılıksız sevgi benim asıl şiarım
Enayilik hep güllük gülistanım
Size kıyamam küsmem yalnız umarım
Yonca bitince kuvvetlenirsem gene koşarım
52. SEVDİKLERİME 31.08.1993
Ben ağlarım ben yazarım
Avare gibi gezerim
Sizleri pek çok özlerim
Yolarınızı beklerim
Budur ki benim inancım
Sırf sevgiye ihtiyacım
Her gün hastayım ben fakat
Sevgidir benim ilacım
Hava su gibi o lazım
Bir şeye yok itirazım
Verdiğiniz zehir de olsa
Kabuldür ederim hazım
Çok ağladım çok incindim
Daima yalnız gezindim
Siz benim olmadınız ya
Ben ilelebet sizindim
Annem tam bir Atatürkçüydü ve bizi de birer Atatürk çocuğu olarak yetiştirdi. Ne var ki sonradan çevresinde türeyen “çok bilmiş” müslüman cemaatler annemin sahip olduğu gibi katıksız din duygularını bile ezmeye kalktı. O da çevresindeki cahil dindarların Atatürk’e ettiği hakaretlere kırıldı ve kızgınlıkla şu şiiri yazdı:
53. 06.04.1994
Haşa o piç dediğin
Kurtardı piçlikten hepimizi
Haşa o piç dediğin
Kurtardı hiçlikten hepimizi
Bilmemiz lazım
Onun sayesinde kıymetimizi
Eğer bir hatası olmuşsa, sevmediğin bir işe amil
Onun kahramanlıkları, bütün faziletlere Şamil
Bir kurtarıcı olarak medyunuz ona
Düşünebiliyorsan bakma ona buna
Kimin araştırsan yüz yıllık mazisini
Bir yüz karası çıkar seçsen en âlisini
Nankör olmayalım bize hayıflar
Yetmez mi yaptığımız bunca ayıplar
O öğretti bize vatanı sevmemizi
O öğretti bize milleti sevmemizi
Kimimiz sessizce ağlayıp inliyoruz
Kimimiz ölülerimizin etini çiğniyoruz
Şarl Rodrik – veya Şahin- (Sanskritçe adı ile Şankar) çok yakışıklı ve çok kültürlü, çok sevgili bir genç, bir baba, bir eşti. Şarl insanlardan ve insanlıktan ümidini kesip yemeyi terk etmesi ardından öldü. Onun ölümü bile büyük bir dersti. Kâmile hanım, Şarl’ın annesi Beki hanımı Feriköy’deki evinde ziyaret etmişti. İkisinin de çocukları İstanbul’da bir Yoga Derneği’nin üyeleriydi. Onun ölümü sonra Aktüel dergisinde de konu oldu. Bir ilginç nokta ise, Kâmile hanımın Yoga’yı bir yanlış öğreti olarak suçlamasıdır. Benzer bir suçlama Orhun Abideleri’nde vezir Tonyukuk’un Bilge Kaan’a yaptığı uyarıda da bulunur: Örneğin, Taoculuğun Wu-Wien (eylemsizlik) ilkesi ustaca uygulanamazsa yaşam savaşını kaybettirebilir insanlara.
54. 22. 09 1995
Ne ana ne evlat ne hayat gördü
Bile bile seçti sanki ölümü
Bu genç mühendise çok yazık oldu
Onu yetiştirmek kolay mı? Zordu
Babası bebekken onu terk etti
Anne, sessiz sakin, o güzel Beki
Babasız büyüttü bir ömür verdi
Oğluydu dünyada onun tek derdi
O da yavaş yavaş terk etti onu
Bu muydu olacak bu aşkın sonu
Beki perişandı bu ayrılıktan
Kendi eseriydi Beki’yi yıkan
Şahin’i harcadı Yoga
Şahin Yoga’da harcandı
Çok sevdiği ve hemcinsi olarak özel bir ilgi duyduğu ilk torunu Mine Feyza’dan sonra ikinci torunudur Hakan. O, her geleni şiirlerle karşıladı, her gideni şiirlerle uğurladı, her kutlaması şiirleydi, her yasını da şiirle tuttu. İşte torunu Hakan’ı da şiirlerle karşıladı.
55. HAKAN İÇİN 20.08.1992
O bir ışık, o bir duygu, o bir nur
Yetiştikçe insana verir onur
O hayata bağlar anne babayı
O sevdirir onlara yaşamayı
Evlattır hep insanların bekası
Her canlıdan üstün onun zekası
Anne baba evladın kurbanıdır
O var iken an en güzel anıdır
Evladını cihanlara değişmez
Hiçbir zaman ondan şikayet etmez
Her annenin yavrusu üstün zeka
Kabul etmez olsa da onda hata
Hakan’dan sonra üçüncü torunu Bertan doğar.
58. 30.05.1995
Bir bebek bekliyoruz
Uzaklardan geliyor
Bize cennet kokusu
Muhabbet getiriyor
Hakan’a kardeştir o
Güzellere eştir o
Vatanında doğacak
Belki bir güneştir o
Artık gün geceye dönmekte, kardeşler yavaş yavaş ufka doğru göç etmektedirler. Fethiye ablasının ölümünün ardından bu dizeler dökülür:
Dostları ilə paylaş: |