Kamelya şiirsel Bir Sosyal Tarih KÂMİle biLGİÇ Derleme ve Yorum meriÇ BİLGİÇ Önsöz serpiL Çakir



Yüklə 353,71 Kb.
səhifə4/7
tarix17.08.2018
ölçüsü353,71 Kb.
#71800
1   2   3   4   5   6   7

Gurbete gittiysen unutma beni


Asırlar geçse de unutmam seni

Ben gülüm günahtır kurutma beni


Asırlar geçse de unutmam seni

Yaprak ol istersen kurutmam seni


Zehirlidir güneş zehirlidir ay

Sensiz gecen günlerimi bir an say

Arzularım olsa birer kırık yay
Asırlar geçse de unutmam seni

Yaprak ol istersen kurutmam seni


Gönlümü hicranla zulmet sarınca

Gözüme görünür herkes karınca

Aşk frensiz, tutamam kararınca
Asırlar geçse de unutmam seni

Yaprak ol istersen kurutmam seni


Sen orada ben burada ne zalim felek

Yaptırdım kendime ateşten yelek

Kavuşmak olmadı ah şimdiye dek
Asırlar geçse de unutmam seni

Yaprak ol istersen kurutmam seni


Hicran var olmasın ihtiyarlıkta

Kırışmasın yüzüm hüzün sarıp ta

Müstefit olmak yok böyle yarlıkta
Asırlar geçse de unutmam seni

Yaprak ol istersen kurutmam seni



25. İçimde yanan şu garip volkanı

Bir parça kanatıp durmak isterim

Lavları başımı aşıyor bakın

Onları biraz durdurmak isterim



Aşkın şarabını içmedim amma


Cananın yanında olmak isterim

Ziyafet çekerken ona dostları

Onun kadehine dolmak isterim
İçim dışım yanıyor alev alev

Bilmem daha nasıl nolmak isterim

Canana bakıp ta görmezsem eğer

Güzel gözlerimi oymak isterim


Firkatin beni bu kadar çok yakan

Yanmak değil ben kavrulmak isterim

Beni de seven var yoluma bakan

Mesudum muzdarip olmak isterim


Şu karşı yamaçta grup zamanı

Ona rabi şerbet sunmak isterim

Bu şerbet değildir aşk iksiridir

Karşılıklı mecnun olmak isterim


Sabahleyin fecrin ilk ışığıyla

Şua olup yara varmak isterim

Bitmiyor akıyor kalemden sözler

Durdurmak için kahrolmak isterim


26.
Ati hülya mazi hayal hal olmuş bir canavar

Sanırım ki bu dünyada bana sırf ağlamak var

Yar yar diyen kalp duruyor ne haldesin sen de yar

Sanırım ki bu dünyada bana sırf ağlamak var


Bilmiyorum hakikati gizliyorsan benden sen

Şu bulanık gözlerinde hayalin yapar desen

Hiç olmazsa rüyalarda canım ağlama desen

Sanırım ki bu dünyada bana sırf ağlamak var


Artık avutmuyor beni hiç bir yer hiç bir dernek

Sadakatime aşkıma dünyada yoktur örnek

Sevmek. Ayrı iken belli oluyor ah şu sevmek

Sanırım ki bu dünyada bana sırf ağlamak var



27.
Şair aşkıdır boş ver benden kağıda geçer

Nedim gibi de değil Fuzuli’den yok eser

Anlatması muamma şair aşkıdır boş ver

Izdırabın rüzgarı gönüllerde mi eser


Hayat yoludur biter bin bir aşk olsa yeter

Sevgilimden ayrılsam mıknatısım var çeker

Her köşede bir sevdik onun menendi biter

Gül eğlen uzak olsun senden dünyada keder


Hepsi ram olur bana şu halime baksana

Hepsine bir ben flört aşkları kalbimde blöf

Hepsine bir şiir at nüktedan ol ve aldat

Şair aşkıdır boş ver benden kağıda geçer


Yazarsam kurtulurum yazmazsam mahvolurum

Hepsine bir taht kur elinde ise kurtul

Biriyle içim dolar ağlarsam rengim solar

Şair aşkıdır boş ver benden kağıda geçer


Ahular elimdedir kalbin derinindedir

Aşkı melalin defi benim kalemimdedir

Kalp boşalır kalp dolar benim için o solar

Şair aşkıdır boş ver benden kağıda geçer


Bu zorlu döneminde Kâmile hanım toplumla paylaşamadığı, hatta topluma karşı savaşmasını gerektiren yakıcı yalnızlığını ve özlemini annesiyle bile değil, ancak doğayla paylaşabilmiştir. Toplumsal acıların çaresi kaynağa, doğaya geri dönmek ve doğayla sanatsal ve felsefi bir ilişkiye girerek toplumsal yıkımlardan arınmaktır.


28.
Ey göklerin en sadık sahipleri

Yolunu şaşıran sizden yol ister

Daha çok parlayın çekin gözleri

Nerdesin Süreyya güzelim Ülker


Göstersin kendini güzel nazenler

Ay gibi gururlu olmayın sakın

Güzelse olamaz sizden de güzel

Vefadan güzeli olmaz ahlakın


Fazilet sahibi sizin gibidir

Herkese yardıma lazımdır koşmak

Hepiniz nurlu bir gelin gibidir

Bu güzellik varken neye mi coşmak


Ey çoban yıldızı sende gül eğlen

Senin neşene de lazım mı kaval

Onlar seni bekler karşında halen

Dinle bir bak ne garip sesleri var


Aşağıdaki şiire ilk rastladığımızda, heyecanla “işte sonunda annemin de, sadece düşünce dünyasında bile olsa insanca bir zayıflığını yakaladım” diye düşünmüştüm, fakat bu sıkı kişilik yapısının korunduğuna bir daha tanık oldum. “Yeşil gözlü deniz” gerçekten de sadece bildiğimiz denizmiş.

29.

Bir an ben de hayal perisi idim

Baktım gözlerine yemyeşil, engin

Dedim ki acaba bu mudur dengim


Deniz gibi içinde çalkanan var

Baktım ateşi aşkıyla yanan var

Dedim amma değilim ben hiç zengin
Ah o gözler bana ne işve yaptı

Kanayan kalbimi daha kanattı

Eridim, eridim de oldum ergin
Çılgınca koynuna atıldım denizin

Denizin timsali gözlerinizin

Yazık ki kalmama vermedi izin

Çekemedi beni kıskanç kirpiğin


Hayallerine daldım derin denizin

Hepsini kaybettim kaldı kederin


Aşkımın bir menendi olsun diye

Yeşil renge taptım aldım ciddiye

Ardından süründüm hep o gözlerin
30.
Bu havuz ne büyük bir deniz gibi

Neylüferle dolu görünmez dibi


Ne güzel ne latif ne hoş ahengi

Ruhumu okşayan bembeyaz rengi


Kokusu taşıyor çok ziyaretçi

Bin bir yerden geliyor ona elçi

Diyor ki yaşayamam buradan uzak

Maksadım bir koku gemisi olmak


Beyaz bir gemiyim bu denizde ben

Şu beyaz böcekler hepside maren

İstemem kimseyi tamamdır tayfam

Akılda istemem yerinde kafam


Babam İbrahim bey 1956’da yeni dişçi diplomasıyla Almanya’dan döner. O dönem herkes bir yerlere göç ediyor. Memurlar Anadolu’ya, dişçiler İstanbul’a. Ailemizin İzmir’den İstanbul’a göçüşünün ilk basamağı babamın 1958 yılında muayenehane açmak için İstanbul’a gitmesidir. Kâmile hanım gene ayrılık şiirleri yazar. Burada eşine “baba” diye seslenir:


31. 09.02.1958

(…)


Etrafımı saran kara bulut mu

Bilmem her yer karanlık mı soğuk mu

Kadınların benizleri soğuk mu

Çok hastayım baba ora gelemem


Ateşim var amma çok üşüyorum

Ciğerlerim sağlam öksürüyorum

Sana bir ağlayıp bir gülüyorum

Dalıp coşuyorum ummanlar gibi (…)

Gerçek yaşamda aşkın olanaksızlaştığı noktalarda aşk düşünsel bir yapıya bürünür. Ulusçu ve aydınlanmacı bir anlayıştan gelmesine rağmen ben’i varlığın, ötekinin ve hatta yücenin içinde eritilmiştir. Diğer bir deyişle, aşkı eros değil, agapeik bir değer olarak görür. Soyutlaşan aşkı, içinde sokratik bir geleneğin devamı şeklinde episteme ve telos – bilim ve tanrı aşkını da taşımaktadır. Günümüzdeki siyasal İslam’ın yaşadığı ve ülkeye de yaşattığı suni hazım sorunlarına karşın, Cumhuriyet’in başında İslam, ulusçuluk ve aydınlanmacılığın nasıl başarılı bir sentez oluşturduğu şaşırtıcıdır; ki o dönemin insanı, bugünküler gibi taklitçi değil, dinsel ve ulusal değerlerin asıl kaynağıdır, asıl taşıyıcısıdır ve kendilerine çağdaş bir yol seçmekte zorlanmamışlardır. Günümüzün İslamcı akımları dini köktenci bir tarzda yeniden kurmaya çalışırken, bunun “yeni bir kurmaca” olduğunu ve kurdukları yapıyı Allah’ın değil “kendilerinin kurduklarını” farkedemediler. Marksizmden aldıkları devrimci anlayışı ve Amerikan kapitalizminden aldıkları pragmatizmi geçici bir savaş taktiği gibi uygularlarken ulaştıkları sentez İslamcıların farketmeden kalıcı kimliğini haline geldi. Marksizm ile pragmatizm de sentezlenir mi demeyin, zaten Marksist görünenlerin hemen tamamı pragmatisttir, hatta kötü pragmatisttir, işi çıkarcılığa, fırsatçılığa kadar vardırırlar. Zaten şu an izlemekte olduğumuz İslamcı uygulamaların felsefi formülünü bu şekilde verebiliriz: Marksizm taklidi ile pragmatizmin sentezi neo-liberalizmi verir. Elbet Cumhuriyetin ilk yıllarındaki müslüman Türkler neo-liberalist köktenci İslamcı değillerdi, onlar çağdaşlaşmakla gelenekten kopmamış, kökten müslümanlardı. Ve işte evrensel aşk:
32. AŞK
Dünyaya gelip de aşık olmayan kim

Üç harfli kelime dünyaya hakim (…)

Aşkın yükü çok ağır olsa gerek

Kimse demez vazgeçip çekmeyelim

Beşer olmuş bununla hem var hem helak

Biz gene bu üç harfi sevelim

Allah aşkı, vatan aşkı, yar aşkı

İlim aşkı, sanat aşkı, fen aşkı

Kervan gibi sıralanıp giderken

Biz de ondan gene bir yol seçelim


Kâmile hanım siyasal kin ve askeri vahşetten nefret eder. Bir subay kızı olarak savaşın da etik bir boyutu olduğunu iyi bilir. Siyasal sorunlara karşın halklar kardeş olmalıdır. Örneğin aşağıdaki siyasal şiirine rağmen onu bir Rum kilisesinde bildiği Rumca bir şarkı söylerken de görebilirdiniz. Halkların düşmanlığı ise dayanılmaz bir acıdır. İşte siyasal tarihin bir ev kadınına yansıyışı. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı.


33. KIBRIS HİKAYESİ
1571 de II. Selim Venediklilerden aldı

Magosa şehitlerle epey kana bulandı

Onların hakkı için Osmanlı idaresi

307 yıl seni güzel yönetti

Ondan sonra zavallı kör olası sultanlar

Gafilce İngiliz’e seni kiraladılar

Yıllar yılı İngiliz idaresinde kaldın

Yunanlının elinde ezildin hırpalandın

İngilizler epeyce senden yararlanmıştı

Yunanlıyı kalleşçe içeriye salmıştı

Böylece göç başladı ana vatana doğru

Yunanlının, yerleşti ana, kız, gelin, oğlu

Onlar benimsediler, bizimkiler çekildi

Böylelikle adaya Rum tohumu ekildi

Birinci Cihan Harbi olurken apar topar

İngilizler demişti “kopar ipleri kopar”

Yavaş yavaş araya demir bir perde girdi

Gavurların elinde Kıbrıs Türkü eridi

931’de EOKA’nın isyanı

İngiliz’i de attı oradan kapı dışarı

Adayı ilhak için planlar düzenledi

İngilizlerden sonra sıra Türklere geldi

951’de bir teşkilat kuruldu

EOKA teşkilatının nüvesi PEON’du

Bunu kuran Grivas ile Makarios’tu.

Papagos da bunları resmen destekliyordu

9 Kasım 954’te gizlice

Grivas çıktı Baf’a çetesiyle o gece

31 Mart – 1 Nisan 955’te

Gece tethiş başladı Makarios emriyle

Din adamı sayılan bu kanlı başpiskopos

Dünya canilerinden daha cani bir domuz

Menderes hükümeti “eh, artık yeter” dedi

“Kıbrıs bizim değilse olmalı hürriyeti”

Menderes, Fazıl Küçük, Mac Millan, Makarios,

Karamanlis yollandı Zürih’te anlaşmaya

959, 19 Şubat günü

Anlaşma imzalandı, çözdük bu kördüğümü

1960’ta, 16 Ağustos’ta

Kıbrıs Cumhuriyeti ilan oldu dünyaya

Törenle girmişti Türk alayı Magosa’ya

Uygundu bu hareket elbet anayasaya

1960 yılı 30 Kasım’da

Makarios Türkiye’ye gönderdi bir muhtıra

Anayasa bozulsun, benim gönlümce olsun

Diyordu kara papaz, kör olası kahrolsun

16 Aralık’ta ret cevabını verdik

Anayasa bozulmaz, bunu iyi bil dedik

Aralık’ta başladı gene kanlı katliam

Bulmadı 63’ten beri bu hal bir hitam

Dertleri hep Türkleri canlarından bezdirmek

Büyük küçük demeyip öldürmek ve ezdirmek

Katliama başladı Rumlar Türklere karşı

Rumların oldu bütün tarla, bağ, pazar, çarşı

Grivas öldü gitti ama teşkilatı var

Yetiştirdi dünyaya milyonlarca canavar

1974 Temmuz 15’inde

Enosis için girdi EOKA gene işe

Makarios’a karşı güya hücum edildi

Hükümet darbesinde papaz öldü denildi

Amerika’ya gitti o kara kanlı papaz

Öldürmek azdır, ona ne yapılsa az

Hemen yerine geldi daha kanlı bir katil

Amerika onlara veriyormuş hep fitil

Bizim kara oğlumuz, aslan Bülent Ecevit

Bu böyle olmaz dedi, haddini bil ulan it

Gel anlaşalım dedi, her an biz karşındayız

Oldu bitti olamaz, ulan biz kül yutmayız

Birleşmiş Milletler’e başvuruldu, fakat onun

Yunan milleti ile Enosis’ti niyeti

Beş gün sabrettik durduk, netice almayınca

Girne’den yaptık hemen indirme ve çıkarma

Hiç beklemiyorlarmış, dünya da şaşmış buna

Çıkacağız sanmışlar biz Akdeniz turuna

Hem taktir hem hak vererek bizlere

Anlaşalım dediler gene durduk boş yere

Onlar bir türlü ateşkesi dinlemediler

Mehmetçikten kaçarak halka hücum ettiler

Öldürdüler, kestiler makineyle biçtiler

Manzaraya bakarak zevkle içki içtiler

Atlılar, Murat ağa, Dohni olaylarını

Dünyanın gözü kör mü görmüyor bir an bile

İngiliz’e sığınan temiz ırkdaşlarımız

Sanki mülteci değil, esir veya esire

Bitmez bu hikaye geçse de asırlar

Kalbimizde dolu derin acılı sırlar


Annem mutfak bütçesinden ayırdığı mini birikimleri ile bir kütüphane oluşturmuştu. Araştırmacı ve edebiyatçı kimliği ile ev kadınlığının iç içeliği şaşırtıcıdır. Herhangi bir ev kadını kadar çileli bir yaşam ile üst bir entelektüel etkinliğin aynı süreçte beraber varolması, Eski Yunan filozofların elle iş yapmayı kölelere yakıştırmaları ile garip bir çelişki gösteriyor. O bazen yaptığı yemeğe, yıkadığı çamaşıra bile şiir yazdı. Öyle ki, çok iyi anımsıyorum, bazen bir elinde kepçe bir elinde kalem olurdu. İşte İstanbul’un meşhur su kesilmelerine yazılmış bir şiir:


34. 31 .07. 1962
Çamaşır yuğmaya kalkmak istesem

Bir de bakarım ki sular kesilir

Canana varmaya kalkmak istesem

Bir de bakarım ki yollar kesilir

Bir işe el atsam yapmak istesem

Ansızın bende bir derman kesilir

Biraz neşelensem de caka satsam

Cezalısın diye ferman kesilir



35. 08. 01. 1991
Birkaç kırık dökük kitap

Ama büyük bir aşk gibi

Onları çok seviyorum

Bir ekmeğe muhtaç gibi (…)


Aklıma bir şey takılsa

Hemen arar ve bulurum

Gençliğimi hatırlayıp

Ölsem kalkar doğrulurum


Geçmişteki hazinemdir

Şimdi hatıra da olsa

Sevenlerime dağıtın

Eğer beni ecel bulsa

Bir yanda Kıbrıs gibi olaylarda kine duyulan nefret dile getirilirken diğer yandan da insanlık sevgisi, kardeşlik öne çıkarılır. Hem vatanseverlik hem de hümanizm beraber işler, vatanseverlik milliyetçi bir ideolojiye dönüşmez. Ve sevginin temeli, kaynağını aileden alır.
36. 29. 04. 1980


Yüklə 353,71 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin