MÜSLÜMAN–ERMENİ KATLİAMLARI ARTIYOR
Ermeni Katliamı ve Gaspı
Bu günlerde, köyümüzden bizim hısımlardan Tufan Bey, Ermeni köyü olan Pirveli köyünden odun almış getirip yapı yapacak. Kendi oğlu Kurban, hizmetkârı Şevket, Osman ve İdris; dört tane genç delikanlı, dört çift öküz, dört araba ile odunu oradan alıp (gelecekler).
Ermeniler adamları öldürüp öküzlerle arabayı götürmüşler. Akşama kadar gözledik gelmediler, hâlâ da gidiyorlar.
Artık her tarafta Ermeni–Müslüman birbirini vurup öldürüyorlar.
Ermenilerin Bir Kısmını Kurtarabildik
Bir gün hazırlanıyorum, İncedere köyüne gideceğim. Ata bindim, silah sesleri gelmeye başladı.
Atı sürdüm: Köyün kenarında birkaç Ermeni. Rezâyini (yiğitler) Ermenileri vuruyorlar.86 “Aman vurmayın!” dedimse de üç Ermeni ölmüş, biri yaralı, biri de Kızılcakcak’a kaçıyor. Dört tanesi sağ.
Hemen yolun üstünden bunları toplayıp köyüme götürdüm. Sağları kayınım Alaaddin’in evine, esir olarak mahpus ettim.
Ölenleri köyün içinde bir kıyıya (çukura) gömdürdüm. Arabalarını, (daha önce) Pirveli’den, giden (el konulan) arabaların ve ölenlerin çocuk ve sahiplerine verdik.
Kızılcakcak’tan bir jandarma köyün kenarına gelip beni soruyordu.
Dedim ki, “(Öldürenler) burada yoktur.”
“Bu Ermenilerin ölümüne sebep olan Koçköy’ünden Nazlıoğlu Bekir Ağa ile arkadaşı Han Ahmet imiş.” dediler.
O gece (Koçköylüleri) bizim köyde misafir idiler. Şahnalar köyü ile bizim ara sekiz kilometre yoldur. Kars şosesi gidiyor ki iki tarafı kayalık ve taşlar ile bağlıdır. Bir Kars Çayı, bir de şose vardır.
Köylerine giderken, bu arada (bu) Ermenilere rastlıyorlar, birini kama ile başından yaralıyorlar.87
Hemen koşup, geriye gelip köylülere:
“Beni Ermeniler öldürüyordu, zor kaçtım.” diye bağırıyor.
Halbuki Ermeniler fakir adamlar, ... köylerden (azıcık) arpa getiriyorlar. Arpa Çayı’nın öbür tarafında açlık devam ediyor.
Kızılcakcak’a haber gidiyor.
Müslüman - Ermeni Çatışması
Jandarması ve köylüsü, hep bizim üstümüze hücuma geliyor.
Ben de köyümüzde ne kadar silahlı var ise toplayıp Tepe mevkiine çıktım. Birkaç tane (adamımızı) Rus Erginesi köyüne karşı bıraktım.
Hemen mezkûr mevkide muharebe başladı. O zaman Arpaçay köylerinden iki tane Kürt çocuğu orada bulundu. Çok cesur ve kahraman yiğitler. Benim elimde tabanca kumanda ediyorum. Ama harp usulünü bilmiyorum. “Allah Allah” deyip bağırıyorum.
Rus Ergine Ermenileri imdada geliyorlar. Fakat, bizim köyün kenarındaki … kulada (koruda) olan Alâaddin, Maksud ve Kerim’e hemen ateş ediyorlar, bırakmıyorlar tepeye çıkmaya.
Muharebe bir müddet devam ettikten sonra Allah bizlere yardım edince Ermeniler bozuldu. Birkaç tane Ermeni vurulmuş. Köylerine çekildiler. Biz de nöbetçi koyup köye çekildik.88
ARDAHAN’DAN GÖÇ (MUHÂCERET) İZNİNİN ALINMASI
Birkaç gün sonra İncedere köyüne gittim. Emin Ağa ile Ardahan’a gitme meselesini görüştük. Tiknis köyüne de haber gönderdik.
Hulasa her üç köyden on beş atlı olup yola çıktık. Arpaçayı’ndan Çıldır’a çıktık. Bir gece Börk (Böruk-Börüt) köyünde Kâmil Ağa’da kaldık. Orada, Ardahan beylerinden Celal Bey ile görüşeceğiz. Sonra İbrahim Kadımoğlu’na gideceğiz.
Değirmenliköy’e gidip Celal Bey’i gördük. Hâlimizi arz ettik:
“Biz Ermeni içinde kaldık. Üç köyüz, bize yardım et, buradan göçlerimizi Türk toprağına atlat.”
Bu adam dedi ki;
“Şimdi Türkler haraç, maraç içindedirler. Sizler orada aç kalırsınız.”
Baktık bu adamın millîyetçilikle işi yok.
Oradan gelip, Olçak (Orçuk) köyünde arkadaşlarımızı koyup, Emin Ağa ile ikimiz Ardahan şehrine gidip Hükûmet konaklarına çıktık.
“İbrahim Bey’e haber verin, iki Müslüman görüşecek.”89
Hemen kendisi kapıya çıktı, bizi görüp;
“Buyrun,” dedi.
Daireye aldı. Zaten Emin eskiden tanıyordu. Ben de, çıkarıp Ermeni Hükûmeti’nin kâğıdını verdim.
Meseleyi anladı:
“Bugün misafirim olun, yarın iki jandarma vereyim. Hangi Rum köylerini (istersiniz?), üç köyü size vereyim (gidip görün).”
Baktım, “çok iyi ve temiz bir adam,” dedim:
“Ey Bey! Sen de Müslüman’sın, biz de. Doğrusu, bizler gelip buradan Türk tarafına gideceğiz.”
Dedi ki, “...teklifleriniz gözüm üstüne. Bugün her ne kadar Ermeni Hükûmeti’nde isem de kanım Müslüman kanıdır. Türk tarafından haberim vardır.” dedi. O kâğıdı imza edip verdi.
Artık köyleri gezmeye hacet kalmadı:
“Bu günden (geci yok), gidip göçlerimizi getirelim.”
Müsaade aldıktan sonra, o gün arkadaşlarımızın yanına gelip meseleyi anlattık. Doğru köylerimize geldik.
Bugün, yarın diyerek köy halkımız razı olmadı.
Amerika Elçisinin Elbise Yardımının Engellenişi
H. Abbasoğlu Mehmet Bey’in teşkilâtı var. Şahnalar yolundan gidip geliyorum.
Bir gün Vartanlı köyüne gittim. İslâm köyü ve hudut olduğundan Mehmet Bey orada kalırdı.90
Bir de dediler ki; “Bir Amerika elçisi geliyor.” karşı çıktık
Baktım çok temiz bir adam. Bir de, bir tercümanı var idi.
Mehmet Bey’den sordu ki:
“Maksadınız nedir? Padişahlık mı, yoksa cumhuriyet mi?”
Mehmet Bey:
“Öyle bir fikrim yoktur. Ancak milletimi zalim Ermenilerden müdafaa etmektir. Çünkü Ermeni milleti vahşi, katil millettir.” dedi.91
Amerikalı:
“Öyle ise, bana araba gönder, un, elbise göndereyim. Hem de birkaç defa gönderiniz, Gümrü şehrinden vereceğim.” dedi.
Bir defa gidip getirdiler. İkinci defa (giden) Kımılı köyünün arabacılarını vurdular. Birtakımları kaçıp geldiler.
Kar ve Şiddetli Soğukta Nöbet
Bir daha Gümrü şehrine, İslâmlardan kimse gidemiyordu. Zaten Gümrü İslâmları Şahnalar köyünde idiler ki Ermeniler oraya “Dâreddanyel” yani “Çanakkale” ismini koymuştular. Ali Asker Ağa ile İncedere köyünde Koçanoğlu Emin Ağa’yı orada, Mehmet Bey, Ermeni-Müslüman davalarını görmeleri için komisyon olarak koymuştu.92
Artık sonbahar gelmişti. Kar yağmaya başladı. Kar yağana kadar, her tarafta Müslümanları vurup öldürüyorlardı.
O sene, çok katı kar yağdı. Şiddetli kış oldu. Ermeni’nin talimli askeri var. Rus cephaneleri ellerinde, top ve tüfekleri çok.
Artık beni, çok düşünceler alıyordu. Gece gidip Mehmet Bey ile görüşüyordum. Dedi ki, “Sizin köye biraz silahlı göndereyim.”
Şahnalar tarikiyle (yoluyla), hemen otuz tane Akbaba İslâmlarından gönderdi. Zaten Tepe mevkiinde bir göz nöbetçi damı yaptırmıştım. Her gece on on beş silahlı bekliyordu. Köyün en mühim yeri idi. Her tarafımız Ermeni köyleri idi. Bir tek Şahnalar yolu (açık) idi. Kar çok olduğundan geceleri köyün öküzünü-malını bıraktırıp yolu açtırıyordum.93
“EVVELA TEDBİR, SONRA TAKDİRE HAVÂLE”
Daha kar yağmadan önce, ev eşyasından birazını Koçköy’üne göndermiştim. Ve köy halkına dahi söylemiştim. Sözüme bakanlar hâlâ duâ ediyorlar.
“Evvela tedbirini al, sonra takdire havâle et.”
İleride arz edileceği gibi, Balkan Harbinde Osmanlı Hükûmeti sıkıldığı (sıkıştırıldığı) zaman Şeyhülislâm, “Ey Müslümanlar, duâ edin.” diye buyurdu.
Gazeteler ilan ettiler.
Kırım’da Türkçe çıkan Tercüman Gazetesi yazdı: “Şeyhülislâm Hazretleri, ‘... şu kadar ... milyon Müslüman, daima duâ etmektedir (demektedir).’ Hazreti Peygamber muharebeye giderken, zıh giydi, kılıç kalkan aldı. Şimdi siz de topa karşı top, mitralyöze karşı mitralyöz koyun. Sonra duâ edelim. Yoksa boşuna duâyı Allah kabul etmez,” diye, gazete ile ilan etti.
Hakikatte böyleyiz ve ben de bu fikirdeyim. Çünkü Peygamber’imiz Hazretleri on üç sene Mekke’de peygamberlik etti de Beytullah’tan putları temizleyemedi.
Sonra Medine’de silahlandı, kuvvet buldu, gelip Mekke’yi fethedip putları temizledi. Çünkü hadîs-i şerifte, “el-Harbu xhıydet”94 buyurmuştur. Sonra, silahla atıp vurmaktır. Halbuki Peygamber Hazretleri bize “ilmi, sanayiyi” emrediyor. Bu da, bizde yok.
Sultan Hamit devrinde bizlere hocalar geliyordu: “Hocalar askerlikten muaftırlar.” diye söylüyorlardı.
Hemen başına bir parça bez sarıp, bir de sakal koydu mu, haydi milletin önüne. Biraz da şeyhliğe döndü (şeyhlik kıyafetine büründü) mü, “Filan hoca kerâmete ermiş, elini ayağını öpelim ki insanları tutup cennete götürüyor.”
Halbuki dinin, imanın, ırz ve namusun, mukaddes mekânların, mukaddes kitabımızın sahibi askerliktir.
Bir harp zamanı, bir müslüman veya bir hoca malıyla veyahut canıyla harbe yardım etmezse onun peşinde namaz kılınmaz, ölse dahi namazı kılınmaz.
Hadîs-i şerifte, “Harestü leyleten fi sebilillahi efdalü min elfi leyletin yukâmü leylehâ ve yusâmü nehâruhâ / Bir gece düşman önünde Allah için nöbet beklemek bin gece namaz kılmadan ve gündüz oruç tutmadan efdaldır.”95 buyruluyor.
Nice buna (benzer), böyle hadisler buyrulmuştur.
* * *
Ey kardeşlerim bendeniz bunları tecrübe ettim. Biraz da Arabî ders okudum.96 Bayburt’ta muhâcir idim. Yunan Harbi oluyor. (Cihat zamanıydı).
O zaman, Şeyh Sait isminde birisi çıkmıştı.
Her gün söylüyorlardı:
“Şeriat geliyor.”
Yahu şeriat nedir? “Şeyh geliyor...” Kardeşlerim, bu milleti öyle şeyh falan kurtaramaz!
Şarkta Ermeniler, Garpta Yunanlılar! İtilâf devletleri de onlara yardım ediyorlardı.
Bunlar ile uğraşmaya kahraman ister. Bu dertlere artık, nihayet verelim.
ERMENİ SALDIRILARI YOĞUNLAŞIYOR
Kürek Köyüne Ermeni Baskını
Bir gün ata binip İncedere köyüne, Şeydanlı Ovası’na -kar vardı- gittim.
O günlerde Ermeniler Kars’tan bir-iki alay asker, topuyla, mitralyözüyle İslâm köyü olan, Kürek (Kürekçete) köyüne gece, birdenbire baskın yaptılar. Şiddetli top ateşine tutup, asker hücum ediyor. Köy halkı kahramanca müdâfaada bulunuyor ise, hiçbir taraftan imdat olmadığından, yakın köylerden birkaç atlı geliyor ise de bir kıymeti olmuyor. Birkaç adam şehit olduktan sonra çoluk çocuk birbirine karışıp kaçıyorlar.97
Arpaçay Köylerinde Ermeni Zulmü
Artık Ermeni, birer birer Arpaçay köylerine ateşe başlıyorlar.98
Emin Ağa ile Arpaçay köylerine ben de gittim.
Akşamüzeri Meydancık köyüne gittik ki, Cidere köyünün atlısı orada toplanmış nöbet bekliyorlar, Kamil Bey de kumandanlar (da).
Ve o günde Zaruşat (Zehrab, Zerşad; Susuz bucağı ve Arpaçay merkez bucağı) köylerinde çok şiddetli muharebe oluyor.
Hemen bir atlı geliyor. Kamil Bey’e bir kâğıt verdi. Kamil Bey;
“Ula, ula! Hele gelin, bu kağıdı okuyun!” diye seslendi.
Gelip, kâğıt okundu. Zaruşat (Zehrab/Arpaçay) köylerinden aşiret reisi Mehmet Hasan Ağa, “Buraya acele imdat gönder. Ağa babamız. ...” diye yazıyor.
Kamil Bey;
“Ahmak, babanın körünü! Biz burayı bekliyoruz. Gece vakti, oraya kim gidecek...” dedi.
Arkadaşım Emin’e dedim:
“Böyle kimselerden bizlere bir imdat olmaz.”
Oradan Cidere köyüne geldik.
Esat Bey’in odasına, o sırada Koçköylü Nazlıoğlu Bekir ile bir de, aynı köyden Han Ahmet’i getirdiler. Harpte yaralanmış, hemen orada vefat etti. Allah rahmet eylesin.
Zaruşat (Zerşat, Arpaçay), Güvercin köylerini Ermeniler almış, bizim atlı bozulmuş. Köylerde otları ateşe vermişler yanıyor, herkes kaçıyor.
Oradan atlarımıza binip, geri köyümüze geliyoruz.99
Ermenilerden “Teslim olun” Teklifi
Aynı gece şiddetli soğuk var, kar çok, Geçit köyüne geldik.
Bizim köyden Şevket Ağa evini, o köye götürmüş. Orada biraz ısındık. Şafak atıyordu. Oradan da binip Şahnalar köyüne geldik ki, Şahnalar köyü kaçıyor.100
O sırada bir tren geldi. Alalık köyünden Meşhedî Samd, Ermeni dolu olan trenden indi. Benimle görüştü:
“Gelin, Ermeni generali Paldıran köyünde, ordusuyla orada. Gelin, gidelim teslim olun,” dedi.
Emin Ağa ile dedik ki;
“Gidip köyümüzden birkaç adam, arkadaş alıp yarın gelerek teslim olacağız. Zaten bizler de, o fikirde idik.”
Meşhedî Samd trene atlayıp gitti.
ERGİNE TAŞINIYOR
Emin Ağa da, köyleri yakın olduğundan gidip köy halkını çıkarmaya başladı.
Ben de İbişli Deli Cebbar isminde olan, -hali hazır da hayattadır- ona, bir de Türkiye’den gelme Ramazan isminde birisine dedim ki, “Siz gidip, bu akşam bizim köy halkına söyleyin, ‘Çıksınlar!’ Şayet bu akşam çıkmazlarsa (bir) daha çıkamazlar, Ermeni’nin elinde kalacaklar.”101
Atımı dahi verip gönderdim. Ben de, birkaç adamla Kurtepesi’nde yolu bekliyoruz ki, yol Ermeniler tarafından kesilmesin.
Önce Karahan Köyü’ne
Kar çok, şiddetli soğuk var idi. Arkadaşlar, herkes evine gitti. Ben yalnız kaldım. Ben de, bir tek orada ne yapabilirim. Yaya olarak Karahan köyüne çıktım. Orada Kürt Şamil Ağa’nın evine gittim.
Gece bana çok hürmet edip “yatak serelim, yat” dedi.
“Yahu ben nasıl yatarım. Köyümüz halkı çıkmadı. Ben yola gidip bakacağım.”
Hemen kalkıp köyün kenarına indim. Biraz bekledim. Biraz sonra baktım, sesler geliyor. Dikkatle dinledim, baktım geliyorlar.
Sevinip Şamil Ağa’nın evine gittim: “Şamil Ağa, göçler geliyor.” dedim.
“Yer yok, ne olacak?”
Hemen emretti, ... odalarını boşalttırdı.
Ben gittim, arabaların önüne. Bir araba gelince, dükkâncı, hemen dükkânını boşalttı.
Artık her kimin çoluk çocuğu gelir ise hemen (odalara) doldurdum. Kış günü, kar çok.
1335 (1919) Kânûn-i Sanî (Ocak), yirmi beşinci günü.102
Möküz Köyü Topa Tutuluyor
Sabahtan arabaları koşup Möküz köyüne çıktık.
Köyde biraz da H. Abbasoğlu Mehmet Bey’in atlısı var. O gece Möküz’de rahat ettik.
Ertesi günü, tezden Ermeniler Möküz köyünü topa tuttular.
Üç köyün erkeği ve kadını hep o köyde.103 Bizim de cesur atlımız var ama top yok, topa karşı tüfek ne eder.
Öğleden sonrasına kadar, top ile dövdü, evler yıkıldı, köyün camisi yıkıldı. Artık köyde durulamayacak bir dereceye geldi.
Çoluk çocuk durmayıp yollara döküldü. Bir bozgunluk düştü ki, kimse kimseye bakmıyor.104
İki araba (furkun/öküz arabası) eşyayı Şahmurat’ın evine doldurmuştum; bir tane (cübbe, giyecek), bir şey alamadık. İki sandık kitabım var idi, hâlâ yanarım.
Ata binip, (arkama) iki çocuk aldım, sardım.
Fakat o gün, kuzeyden gelen bir tipi var ki, arkadan düşman, önden tipi, boran esiyor. Yollarda çocuğunu atanın hesabı yok.
Hacıpîrî köyüne götürüp çocukları koydum.
Bir daha döndüm, köyümüzden İrfan’ın oğlu Naci’nin anası ağlayıp;
“Aman, bu çocuğun soğuktan eli ayağı dondu. Allah aşkına, müslüman yok mu?” dedi.
O çocuğu da, atın boynuna koydum, götürüp koyun avlusuna, “kollayın.” dedim.
Şimdi çoluk çocuk sahibi olmuştur.
Möküz Köyü’nde Anam Kalmış
Bir de hemşirem (eşim) ağlıyor ki;
“Anamız kaldı.” 105
Yine atın başını tutturdum:
“Acaba, Möküz köyüne Ermeni doldu mu?”
Hemen “Allah” çağırıp (diye nida edip), atı sürdüm.
Hacıpîri köyünün mezarlığına çıktım.
Yolun boyunca çoluk (çocuk), aile geliyor. Kuzey (Şimal ulu) rüzgârı şiddetli esiyor, kar savuruyor.106 Bir kadın mezar taşına sarılmış ağlıyor.
Giden kadınlara dedim ki;
“Ey bacı, onun da elinden tutup götürün. Ey kardeş! … Bebe çatlıyor, uşak doğuruyor.”
Ben (atı) sürdüm. Biraz ileri gittim. Üç dört kadın başlarına bir çoban keçesi almış, altına dolmuşlar. Şiddetli tipi esiyor.
Onlardan biraz önde, bir kadın yorulmuş, kardan, boradan gelemiyor. Attan inip onu dahi getirip o kadınların yanına koydum.
Atı sürdüm, Şehmurat’ın kapusuna (evine) indim. Atı bağladım, yamçıyı üzerine atıp içeri girdim.
“Ana!” dedim.
“CAN OĞUL! Beni kâfir elinde koyma!” dedi. Anam ağladı, ben de ağladım.
Hemen anamı alıp bir parça ... giyeceğim ile dışarı çıktım.
Atın üstünden yamacı götürmüşler. Şükrettim ki, atı götürmemişler.
Hemen sürüp, akşamüzeri Hacıpîri köyüne gittim. Anamı götürüp hemşiremin yanına koydum.
Akşam oldu, çocuklar ekmek istiyorlar. Hiçbir şey yok.
Kayınım Alaaddin’e dedim ki, “Bir araba koşun, gidip Möküz’e biraz eşya getirin.”107
KAYNAKLAR
Badem, Candan, Çarlık Rusyası Yönetiminde Kars Vilâyeti, İst. 2010.
Cihangiroğlu, İbrahim, Cenûb-i Garbî Kafkas Hükû-meti (El Yazması Hatırat), Malta, 1919.
Celal Erdağı, Dursun Erdağı (Mustafaoğlu)’nın torunu (doğumu 1942, vefatı 26.08.2007).
Dursun Erdağı, Anılar (Suretler).
Erdoğan, Fahrettin, Türk Ellerinde Hatıralarım, Ank. 1954.
Gökdemir, Ahmet Ender, Cenub-i Garbî Kafkas Hükûmeti, Ank.1990.
Kazım Karabekir, Birinci Kafkas Kolordusu’nun 1918 Yılındaki Hareketleri, Erzurum, 1919
Kırzıoğlu, M. Fahrettin, Edebiyatımızda Kars, II. Kitap. İst. 1958.
Kırzıoğlu, M. Fahrettin, Kars Tarihi, İst. 1953.
Kırzıoğlu, M. Fahrettin, Kars İli ve Çevresinde Ermeni Mezalimi, İst. 1971.
Mehmet Arif, (93 Harbi) Başımıza Gelenler, İst. 1910.
Merdan Erdağı, Dursun Erdağı (Mustafaoğlu)’nın oğlu.
TDV Yayını, İslâm Ansiklopedisi, c. 24. Kars Maddesi. İst. 2001.
NURETTİN SEZEN
Gerede’de 1940 yılında doğan Nurettin Sezen Ankara Üniversitesi İlâhiyat ve Hukuk fakültelerinden mezun oldu.
30 yıl çeşitli okullarda öğretmenlik yaptıktan ve 17 sene Ankara Barosu’na bağlı serbest avukat olarak çalıştıktan sonra, hukuk müşaviri ve avukat olarak 6 sene hizmet verdiği Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığından emekliye ayrılarak, tekrar avukatlığa döndü.
Eğitimciler Birliği Sendikası ve Memur Sendikaları Konfederasyonu’nun kurucuları arasında yer alan Nurettin Sezen 8 sene genel yönetim kurulu üyeliklerinde bulunmuştur.
Çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanan pek çok makalenin yanında Nurettin Sezen’in Memur Sendikalarının Geleceği, Etkin Yönetim ve Etkinlikte Başarı, Mehmet Akif İnan (hatırat), Geredeli Yunus Fehmi, Gönüllerin Şifası-Mesnevî’den Hikmetler, Seferîlik, Hac gibi eğitim ve biyografi konularında eserleri yayınlanmıştır.
Dostları ilə paylaş: |