2081
1983
Daha sonra, bu risale aynı sene içinde, Isparta'da teksir edilmiş, Üstad ona
"Nurun İlk Kapısı" ismini vermiş, ona bir mukaddeme de yazmıştı. Bu
mukaddeme içinde, Barla'ya şu öndokuz sene sonraki geliş hadisesinin
verdiği mezkûr halet-i ruhiyesinden de kısaca bahsetmişti. Mukaddemede
Hazret-i Üstad şöyle diyordu:
"Gayet acib ve garib ve beni gayet hayrette bırakan bir hadise-i Nuriyeyi
beyan edeceğim:
Risale-i Nurun birinci medresesi ve tarlası olan Barla karyesine yirmibeş
senelik bir müfarakattan sonra; Aynen meskat-ı re'sim "Nurs" karyesine
karşı olan sıla-i rahimden daha ziyade bir saikle geldim, gördüm ki: Aynen
Nurs köyü vaziyetindeki o eski medresem gibi ve Nurs'taki babamın aynı
hanesi gibi; ve hakiki meskat-ı re'sim Nurs'a gelmişim gibi, gayet hazin ve
lezzetli bir haleti hissettim. Birden ruhuma baktım ki; Eski Said 'in ve Yeni
Said'in tarz-ı hayatını ve tarik-ı hakikattaki tarz-ı hareketlerini: ve Risale-i
Nurun te'lif olunan merkezlerini bilmek için, Risale-i Nurun te'lifine merkez
ve dershane olmuş olan yerleri gezdim. Sonra gayet zevkli ve neşeli bir
halet içinde iken, sekiz sene hiç gücendirmeden mükemmel bana hizmet
eden Sıddık Süleyman bana bir kitap getirdi..!(29)"
2082
1974
İKAMET MERKEZİ ARTIK ISPARTA
Üstad Hazretleri 1953 Ağustosundan itibaren artık ikamet merkezi olarak
Isparta'da hayatını sürdürdü. İkamet için Isparta merkez olmakla birlikte,
aynı tarihten itibaren aşağı yukarı her hafta Isparta'dan Barla'ya gider, bir
iki gün kalır dönerdi. Her ayda bir de Isparta’dan Emirdağ ve Eskişehir
arasında ufak bir teneffüs seyahati yapmaktaydı.
Isparta'dan Emirdağ ve Eskişehir'e ilk seyahatini 12.10.1953'te yaptı. Bu
seyahatinde Eskişehir'e geldiği zaman, Nur talebeleri, Afyon Mahkemesine
elli bir imzalı bir dilekçe vermişlerdi. Hazret-i Üstad da bu dilekçeye
hizmetçilerinin imzasıyla bir not ilâve etti. Ve bu dilekçe 14.10.1953'de
lâhika olarak neşredildi. İstid'anın bir kısmı şöyledir:
Afyon Ağır Ceza Mahkemesi reisliğine!
Biz Nur talebeleri ve Risale-i Nurun fahri avukatları ve Risale-i Nurdan
imanını kurtaran yüzbinler Müslümanların namına bu mahkemeden
soruyoruz ki. dört mahkeme beraatine karar verdikleri ve temyiz de dört
defa beraeti tasdik ettikleri ve dört emniyet dairesi de aynen iade ettikleri
ve yirmidört mahkemenin "Risale-i Nurda suç bulamıyoruz" dedikleri
halde, dört senedenberi dörtyüz mübarek Risalelerimizi mahzende çürütüp
hapsetmek ve bahanelerle dört senedir dörtyüz alâkadar Nur talebelerine
gelip gitmek, soruşturmak için- fakr-ı halleriyle masraf ettirmek veya
paralarıyla aldıkları Risaleleri müsadere etmek ve bahanelerle evham verip
altıyüz bin nüshaları neşrolunan, hiç bir yerde zarar vermiyen ve dahil ve
hariçte yüzbinler şhidin tasdikiyle imanı kuvvetlendirip, âbüyük menfaatler
temin eden Risale-i Nura karşı okutmamak için olan bu vaziyet bir
musibet-i umumiye olacağından cidden korkuyoruz ve size de ihtar
ediyoruz. 14.10.1953
Elli bir Nur talebesi namına
Hüsrev, Nazif, Feyzi, Zübeyr"
Üstad'ın ilâve ettirdiği not ve haşiye:
"Mahkeme-i temyiz dört defa Risale-i Nur lehinde karar verip beraeti
tasdik ve bir mahkemenin aleyhinde kararını da reddettiğinden, yüksek bir
adaleti nurlara gösterdiği için; şimdi bir küçük mesele vesilesiyle temyizin
şimdiki kararına uyup uymadığını çok hasta Üstad'ımızdan Emirdağ sorgu
hâkimi ve müdde-i umumisi geldiler sordular O da musırrane dedi:
2083
"Ben adaletli temyizin kendi kendini tekzib etmesine bir emare olan bu
kararına razı değilim. Çünki mahkeme-i temyiz kendi dört defa lehdeki
kararını tekzib etmek hükmüne geçer. Ben o mahkemeye bu hür
2084
1985
metsizliğe vesile olmıyacağım onun için musırrane "Razı olmam, bu defaki
soruşturmasına cevab vermem" dedi.
Üstad'ımız şimdilik Eskişehir'dedir.
Zübeyr(30)"
Böylece Hazret-i Üstad 1953 yılı ortalarından itibaren, ta 1959 Aralığına
kadar Isparta-Barla ve Isparta-Emirdağ arasında ve bazen de gelip
geçerken Afyon ve Eskişehire uğramasından gayri, hiç bir yere gitmedi. Bu
seyahatleri de ilk başta ta 1956'nın ortalarına kadar devam eden Afyon
mahkemesi dolayısıyla; daha sonraları ise yalnız teneffüs kasdıyla
yapmaktaydı.
1956'dan sonraki seyahatlerinde vaki olmuş bazı hadiseler
BİRİNCİSİ: Eğridir kaymakamının keyfî müdahale hadisesidir. Bu
hadisede, Hazret-i Üstad 15.8.1957 günü Eğridir'deki kiralanmış evine
arabasıyla gelmiş, evinin önünde durur-durmaz kaymakam Mustafa Atak
gelmiş ve Üstad'ın arabasının geri Isparta'ya dönmesini âmirane söylemiştir.
Bu hadisenin tafsilatı, "DP'yi ikaz" bölümünde geçtiği için tekrarlanmadı.
İKİNCİSİ: Eskişehir'de vaki olan durumdur.
Üstad Hazretleri ber-mutad yaptığı aylık Isparta-Emirdağ teneffüs
seyahatlerinden birinde yine Emirdağ'a, buradan da Isparta'ya gitmek üzere
Eskişehir'e uğramış. Fakat acib bir durumla karşılaşmıştı. Şöyle ki:
27 Kasım/ 95 7 Çarşamba günü, saat on sıralarında Hazret-i Üstad
Eskişehir'e gelerek, Yıldız Oteline geldiğinde, çok kalabalık bir polis
grubunun otelin etrafını sardıklarını, hatta ikamet edeceği odasının kapısı
önünde bazı sivil polislerin beklediğini görmüş. Hadiseye hayret eden
Üstad, alâkalı emniyet mensubları âmirini yanına çağırarak; Eskişehir'e
neden geldiğini anlatmak istemişse de, Birinci Şu'be şefi muavini kabaca
hareketlerde bulunmuş ve Üstad'la konuşmayı reddetmiş ve men'etmiştir.
Bu hadiseden sonra, hem Eskişehir halkı, hem de Emirdağ'lılar durumu
DP'lere ihtar ve hükûmetine şikâyet yollu bildirmişlerdir. Bu şikâyet
dilekçeleri de kısmen "DP'yi İkaz" bölümünde tafsilâtla geçmiştir. Zamanın
İçişleri Bakanı ve İzmir Milletvekili Namık Gedik 1954'den sonraki
senelerde Üstad'a karşı tutumu uygunsuz, evhamlı ve titrek olduğu gibi, bu
hadise de yine onun evhamından ve korkaklığından gelmişti. Bu adam CHP
zihniyeti doğrultusunda hareket ederek 17.5.1954'den 1960 ihtilâline kadar
2085
iç işleri bakanı olarak" aynı uygulamayı sürdürmüştür. Bu adam bilhassa
1957'den sonraki Bakanlığı döneminde çok garip bir tutum içerisine girdi.
(30) Emirdağ-2 Müntehap dosya sıra no: 100
2086
1986
EMİRDAĞ'DA VAKİ OLAN DURUM
Emirdağ'da 23 Kasım 1957'de Eskişehir'deki durum ile ilgili olarak şikâyet
dilekçeleri yazıldığı gibi, 1958'de de Emirdağ Kaymakamının kanunsuz
müdahaleleri üzerine, Doktor Tâhir Barçın'ın raporu ve aynı hadise ile ilgili
yazılan istid'a ve saireler de, yine "DP'yi İkaz" bölümünde kaydedilmiş
olmasından tekrarına hacet görülmedi. Tafsilât müntehap dosyamız sıra no:
121'dedir.
İşte bütün bu hadiseler gösteriyorlar ki; 1957 seçiminden evvel ve
sonrasında, ta Üstad'ın vefatına kadar CHP'nin tertip ve tuzakları ile ve
durmadan DP'yi evhamlandırmaları, yahut da DP içindeki CHP
zihniyetlilerin kasıd, yahut da evham içinde bocalayan titrek bazı Bakan ve
saire gibi bazı kimselerin plânlarıyla yer yer Nur talebelerine iliştikleri gibi,
zaman zaman Hazret-i Üstad'a da benzeri ilişme hadiseleri olmuştur. Sebeb
ise malûmdur; DP'nin zaif düştüğü 1957'den sonra CHP onu dindarlara
baskı yapıyor dedirtmek için kullanması.
DP hükûmeti CHP'den titriye titriye za'afiyet gösterdikçe ve Üstad'ın söz
ve hareketlerine karşı titrek, evhamlı vaziyet aldıkça; Hazret-i Üstad
seyahatlerini biraz daha sıklaştırıyordu.
MENDERES’İN EMİRDAĞ İLÇE TEŞKİLATINI LAĞVETMESİ
Emirdağlı Mehmet Çalışkan ve Hamze Emeğin bu husustaki ifadelerinin
müşterek beyanları şöyledir:
“Menderesin 1958 de Emirdağa gelmesinden sonra,Zübeyr Gündüzalp
dilekçe gibi bir yazı yazmıştı(*) Yazı, 25.4.1958 tarihlidir.Bu istid’anın
yazılışından bir müddet önce; 1957 seçiminde za’fiyet kaydeden DP ye
dindar adamlar yerleştirme fikri meydana çıkmıştı.Emirdağ da beni ve
Hamza Emeği tavsiye etmişlerdi. Üstadımıza danıştık,uygun gördü.İkimiz
parti teşkilatında yer aldık.
Yukarıda adı geçen istidayı, Emirdağ parti teşkilatı olarak bizde mühür ve
imza koyduk.Dilekçeyi hususî tutuyorduk.Bazı Bakanlara verilmek üzere
yazı Ankaraya gitti.Yazının bir sureti S. Özdemirin eline geçmiş.
S.Özdemir istişaresiz olarak yazıyı teksir ederek herkese vermiş. Bu arada
yazının bir sureti Akis dergisi sahibi Metin Tokerinde (İ.inönünün damadı )
eline geçmiş. Akis dergisi DP. aleyhine neşriyat yaptı.İnönü hücuma geçti.
A.Menderes buna sinirlendi ve bildiği halde, Emirdağ teşkilatını feshetti.
Bu haberi Anadolu ajansı Radyo ile bildirdi.
2087
İkinci günü üstadımıza gittik. Üstad hiddetli idi ve:“Bu ahmak; kuvvetini
nereden aldığını bilmiyor” dedikten sonra biraz düşündü, başını kaldır
2088
1987
dı:“Bende onu Başvekillikten azlediyorum(2)” dedi.Mehmet Çalışkanın
rivayetinde: “ fakat biraz daha kalması lazım, ortalık çok karışık” diye
buyurmuşlardı.
TUGAY CAMİİ'NİN TEMELİ
(Son Şahitler-4,sh.60 ve 261)
Hazret-i Üstad, 1957 Nisanında, Isparta askerî tugay camiinin yapılmasına
başlandığı günlerde, yani 12 Nisan 1957'de, camiin temelini atmak için
Tugay Komutanından kendisine davetiye gelmiş, Üstad bu daveti
reddetmemiş, camiin temelinin harcını atmıştır.
O sıra Antalya'da çıkan "İleri" gazetesi bu haberi şöyle veriyordu:
"Üstad Bediüzzaman'ın nurlu elleriyle yeni bir camiin temeli atıldı. Üstad
Bediüzzaman Said-i Nursi üçüncü eğitim tümeni câmiine harç koydu"
başlığıyla haberi böyle veriyordu:
"Isparta'nın geçen yıllarda teşekkül etmiş bulunan Üçüncü Eğitim Tümeni
için yaptırılmasına karar verilen camiin temeli, tertip edilen muazzam bir
merasimle atılmış ve bu törene Isparta'da bulunan Risale-i Nur müellifi
Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri da'vet olunmuştur. Büyük bir
alâka ile karşılanan Üstad, törenden sonra, uğurlu elleriyle temele ilk harcı
koymuşlar ve dualarda bulunmuşlardı.”
Üstadın askeriye camiinin temeline harc koyma hadisesini de zamanın sol
basını yaygaralarla vermeye başlamış ve yine mes'uliyeti Demokratlara
vermek istemişti.
Üstad'ın bu hadisedeki da'vet edilmesi hakkındaki tafsilât Son Şahitler'de
ve Bayram Ağabeyin hatıralarında daha da izahı vardır. Burada bu
kadarıyla iktifa ediyoruz.
2089
1988
2090
1989
MÜTEFERRİK HADİSELER -1
VEDA' SEYAHATLERİ
Üstad'ın veda' seyahatleri 2 Aralık 1959'dan itibaren başlar. Bu tarihe kadar
ise, Hazret-i Üstad belli bir hat üzerinde, Isparta,Afyon, Emirdağ ve bazen
de Eskişehir'e uğrıyarak gelip giderlerdi. Isparta’dan Eğridire ve Barla'ya
da sık sık giderlerdi. Bu tarihe kadar bu belli noktalardan başka hiç bir yere
gitmiş değildi. Fakat 2 Aralık 1959'da Hazret-i Üstad Emirdağdan
Ankara'ya kadar uzanmıştı. Bu seyahatin zahirî ve maddî sebebleri, oradaki
talebeleri tarafından ısrarla davet olunması idi.
Üstad Ankara’da Beyrut Palas oteline indi. Sadece bir gece kaldı,talebe ve
dostlarıyla görüştü. Sabahleyin 3 Aralık 1959 günü Ankara'dan ayrılarak
yine Emirdağ'a döndü. Emirdağ'dan da Isparta'ya gitti ve on beş gün sonra
yine Isparta dan Emirdağ'a geldi.
KONYA'YA GİDİŞİ
Hazret-i Üstad maddî sebep olarak, Ankara Nur talebelerinin da'vetleri
üzerine Ankara'ya kadar gitme hadisesinden sonra, Konya'daki Nur
talebeleri de Hazret-i Üstad'ı ısrarla Konya'ya davet ettiler. Bu davete
Hazret-i Üstad 19 Aralık 1959 günü Emirdağ'dan Konya'ya gitmekle icabet
etti. Konya halkı ve Nur talebelerinden müteşekkil büyük bir kalabalık
Üstad'ı Konya girişinde karşıladılar. Günlerden pazar olduğu için,
Mevlânâ'nın türbesi kapalı bulunmaktaydı. Fakat Hazret-i Üstad onu
ziyaret etmek istedi. Hususî şekildeki rica ve girişim üzerine, Müze
müdürü türbeyi açtırdı. Üstad Mevlânâ Hazretlerinin türbesine ziyarete
gitti. Dış kapısından itibaren ayakkabısını hürmet ve ta’zim ifadesi olarak
çıkardı, yalın ayak içeri girdi. Ve o vaziyetiyle Mevlânâyı ziyaret etti, fatiha
okudu ve müzeyi gezdi.
Fakat Üstad Mevlânâ'nın şimdiki vaziyetiyle türbesinin şeklini beğenmedi.
İslâmî bir türbe niteliğinde bulmadı. Hatta bazı zatlardan duyduğum
kadarıyla; -Hâşâ Mevlânâ'nın değil- türbeyi mevcud hale getirenlerin
hareketlerine canı sıkıldı ve "Bunlar burayı bir nevi puthaneye
çevirmişlerdir" dedi.
Üstad türbeyi gezerken, takibe gelen bir gurub polis de etrafında
dolaşıyordu. Üstad polislerin başındaki yetkili şahsı çağırarak nasihat etti.
Onları okşadı ve taltif etti.. Ve "Siz maddî asayiş işini, biz de manevî
asayişi muhafaza ediyoruz. Sizi kendimize arkadaş biliyoruz." mealinde
polisleri okşamıştı.
2091
1990
TEKRAR KONYA'YA
Hazret-i Üstad 19 Aralık 1959 pazar günü Konya'yı ve Mevlânâ'yı ziyaret
ettikten sonra, aynı gün Isparta'ya hareket etti. Konya hoşuna gittiği için
mi, yoksa kardeşini iyice görüp konuşamadığı için mi bilemiyoruz. Birgün
sonra yani 20 Aralık 1959 günü Isparta dan tekrar Konya’ya geldi.
Isparta’dan geceleyin çıkmıştı. Sabah saat 0.4 de Konya'ya gelmiş ve
küçük kardeşi Molla Abdülmecid'in evine inmiş, biraz görüşüp sabah
namazını orada kıldıktan sonra Konya'dan ayrılmıştı. Fakat Konya’dan bu
defa ayrılan Hazret-i Üstad'ın, geri Isparta'ya mı, yoksa Emirdağ'a mı
gittiği hakkında bir bilgi elimizde mevcut değildir.
İKİNCİ ANKARA SEYAHATİ
Ankara'lı ve orada toplanan Nur talebeleri tarafından yine çok ısrarlı
şekilde Üstad da'vet edilmekte idi.Ankaraya gitmek için zahiri sebebi, bu
da'vetlerdi. Amma hakikatta ise, Hazret-i Üstad çok fazla rahatsız olduğu
için, teneffüse ihtiyacından dolayı adeta bu son günlerinde yerinde
duramıyordu. Hem bu seyahatlarının en büyük manevî sebebleri, Hazret-i
Üstad'ın veda’ ziyaretlerini yapması idi. Üstad'ın Ankara'ya bu ikinci gelişi,
31 Aralık 1959 günü saat onbir sıralarında olmuştu. Üstad'ın bu seferki
gelişi gazetelerde çeşitli yorum ve manşetlerle haber verildi. Kimi
gazeteler: iki DP Milletvekilinin da'vetlisi.. Kimisi onu üç DP Milletvekili
da'vet etti... kimisi beş kişilik bir DP grubu tarafından karşılandı ve ziyaret
edildi diye yazdılar.
Hazret-i Üstad yine Beyrut Palas'a inmişti. O günü de yılbaşı gecesiydi.
Üstad bu geceyi Ankara'da geçirdi ve sabahleyin İstanbul'a hareket etti.
ÜSTAD İSTANBUL'DA
Hazret-i Üstad Ankara'ya bu ikinci kez geldiği gün, İstanbul'daki talebeleri
de onu çok nevaziş ve minnetlerle İstanbul'a da'vet etmişlerdi. Ankara'ya
kadar gelmişken, İstanbul'daki talebe ve dostlarının da hatırlarını kıramadı
ve İstanbul'a hareket etti. Üstad Ankara'da iken onun hizmetkârları
Üstad'ın İstanbul'a gidiş arzusunu öğrendikten sonra, Ankara'dan
İstanbul'a, Süleymaniye'deki Nur talebelerine, bilhassa Ahmet Aytimur'a
haber etmek istemişler. Ta ki Üstad'a bir otelde yer hazırlasınlar diye...
2092
1991
BU SEYAHATLE İLGİLİ BİR HATIRA
Bediüzzaman'ın hizmetkârı ve o sıra hususi şoförü Hüsnü Bayramoğlu
anlatıyor:
(Bu hatırayı bir çok defa Hüsnü abiden şahsen dinlediğimiz gibi, hususiyle
3 Haziran 1986 günü Urfa'da Ahmet Aytimur'un da hazır bulunduğu bir
mecliste tekraren detaylarıyla anlatmıştı.)
"Hazret-i Üstad ile birlikte 1959 yılının son ayının son gününde Ankara'ya
geldik. Aynı günde biz Ankara'dan İstanbul'un, Süleymaniye dershanesini
telefonla aradık. Ahmet Aytimur'u aradık. Bir otelde yer ayırmak için haber
vermek istedik. O anda Ahmet Aytimur bulunmamıştı. Sonra Avukat Bekir
Bey ve sairleri Ahmet Aytimur'a haber vermeden, Piyerloti Otelinde yer
ayırmışlar.Bu zatlar bizi İstanbul’un girişinde karşıladılar. Bunlar bizi
karşılamaya gelirken, yine Ahmet Aytimur'a haber vermeden gelmişlerdi.
Hazret-i Üstad karşılamaya gelenlerin içinde Ahmet Aytimur'u görmeyince,
hiddetli bir şekilde "Hani Ahmet Aydemir, hani Ahmet Aydemir?.. Niye
gelmedi?.." diye soruyordu. Onlar da "Efendim bulamadık, mulamadık"
gibi lâflarla geçiştirmek istemişlerdi.”
Hüsnü Ağabey diyor: "Mehmet Fırıncı'nın hatırasında:
"Hazret-i Üstad kendisini ve Bekir Berk'i arabasına aldı" gibi bir şey
görmedim, bilmiyorum ve öyle bir şey de olmadı. Çünki şoför ben idim.”
Piyerloti Oteline indik. Üstadımız hiddetliydi. Bir ders yapmak istiyordu.
Ahmet Aytimur burada da yoktu. Hazret-i Üstad yine "Hani Ahmet
Aydemir?" diye onu istiyordu. O gelmeyinceye kadar da ders yapmadı. Bu
arada Mehmet Fırıncı alelacele gitti, Ahmet Aytimur'u buldu, getirdi. Üstad
da ondan sonra ders yaptı. Ders esnasında oradakilerin hepsine: "Siz
Ahmed'in yardımcılarısınız. talebelerisiniz. Ben sizi ona yardımcı
veriyorum" mealinde beyanlarda bulunmuştu.”
2093
1992
2094
1993
İSTANBUL'DAN HİDDET İÇİNDE AYRILDI
Hazret-i Üstad İstanbul'a bu gelişinde niyeti bir kaç gün kalmak iken;
gazetecilerin ve polislerin, otelin etrafını ve içini sarmaları ve onun namaz
tahiyyatında iken fotoğraflarını çekmeleri ve Ahmet Aytimur'un (üstte
bahsi geçmiş şekilde) ilk başta bulunmayışı hadisesi gibi sebeblerden canı
sıkıldı. İstanbul'da sadece iki gün kalabildi ve 3 Ocak 1960 günü
akşamleyin İstanbul'dan ayrıldı.
Üstad'ın bu seyahatinde, İstanbul'a giderken araba içinde olduğu halde
şapkadan dolayı bazı emniyetçiler tarafından rahatsız edilmişti. Üstad'ın
hizmetkârları da bu mevzû'da bir yazı kaleme alarak, ilgili yerlere
gönderdiler. Yazı aynen şöyledir:
"Üstad'ımız diyor ki:
"Ben-elli altmış senedir küfr-ü mutlaka karşı imana hizmet etmek ve küfr-ü
mutlakın neticesi olan anarşilikten milleti kurtarmak için, bütün kuvvetimle
iman hizmetindeki ihlâsın neticesi olan asayişi muhafaza ile, bir canî
yüzünden on masumu zulümden kurtarmak için rahatımı, şerefimi,
haysiyetimi, hatta lüzum olsa hayatımı feda etmeye, her bir tazyikata,
manasız lüzumsuz şeylere karşı sabır ve tahammül ettim. İşte benim otuz
kırk senedir bu hizmet-i imaniye için benim hakkımda habbeyi kubbe yapıp,
bir bardak suda fırtına çıkarıp, beni ta'ciz ettikleri halde, sırf hizmet-i
imaniyenin bir neticesi olan asayiş için sabır ve tahammül ettim.
Bir misali: Beş mahkeme huzurunda hiç benim kıyafetime ilişilmediği halde
ve mütemadiyen gezdiğim halde ve hatta İstanbul'da mahkememde
yüzyirmi polis bulunduğu halde, hiç kıyafetime ilişmediler.. Ve iki ay
İstanbul'da yaya gezdiğim halde mümanaat etmediler ve ilişmeye hiç
kimsenin hakkı yok. Çünki hem münzevî, hem de camiye gitmiyor ve
çarşıda kalabalık yerlerde gezmiyor, yalnız otomobiliyle çıkıyor. İnsanlarla
zaruret olmadan konuşmıyan, yalnız teneffüs için dağlar başında ve hâli
yerlerde geziyor... Şimdi ehl-i dünyanın hiç bir hakkı yoktur ki, vaziyetime,
halime ilişsinler"
Bir seyahat münasebetiyle ve otomobili içinde İstanbul'a en mühim bir
mes'ele-i imaniye için gitmesinden; şimdi İstanbul'un bazı resmî adamları
yirmi cihette kanunsuz bir tarzda kanun namına Üstad'ımıza bir bardak
suda fırtına koparmak nev'inden, milyonlar fedakâr talebeleri bulunan bir
adama sinek kanadı kadar bir ehemmiyeti olmıyan bir mese'le için, resmî
2095
adamları yanına göndermek olan yüz cihette ehemmiyetsiz, manasız ve bir
habbeyi yüz kubbe yapmak gibi bu şeye karşı Üstad'ımız diyor:
2096
1994
"Ben madem imanın hizmetinde ihlâs-ı etemme ile anarşiliği durdurmakla,
asayişi muhafaza etmekle sabır ve tahammül gerektir. Ben de bunun için
rahatımı haysiyetimi feda ediyorum. Onları da helâl ediyorum.”
Üstad'ımızın bu defa İstanbul'a gitmesi münasebetiyle İstanbul müdde-i
umumiliğince ifadesinin alınması için yanına gelen iki memura Üstadımız
dedi:
"Ben daha evvel bu mesele için mahkemede ifade vermiştim. Ve mahkeme
tahkikat yapmış, neticede beraet vermiş. Başka diyeceğim yok.” diyerek
Samsun mahkemesine giden ve İstanbul mahkemesinde okuduğu ifadatını
tekrar söyledi. hem eskiden aldığı bir kaç rapor var ki, hastalığı dolayısıyla
başını sarmağa mecburdur ve şiddetli nezleden ve hastalıklardan dolayı
istirahata ve tebdil-i havaya ihtiyacı vardır. Daimi bir yerde kalması
sıhhatine münafidir. Daha lüzum da olmadığı için bu raporları göstermeye
tenezzül etmiyordu. Lüzum görmüyordu.
Hizmetinde bulunan Nur talebeleri
Tahiri, Zübeyr, Sungur, Hüsnü, Bayram (31)”
Üstad'ın İstanbul'a olan bu normal seyahati sol basında ve CHP cenahında
bir çok yorumlara ve iftiralara vesile ittihaz edildi. İnönü bu hususta bizzat
beyanat verdi. Sol basın 1 Ocak 1960 günü "Nurcular çalışma alanlarını
genişletti. Said-i Nursî İstanbul’a geldi.(32)" diye manşet attı. İsmet İnönü 4
Ocak 1960’da “DP Said-i Nursi’yi seçim kampanyası için
görevlendirdi.(33)”şeklinde beyanat verdi.
(31) Emirdağ-2 S:168
(32) Türkiyede Çok partili politikanın açıklamalı kronolojisi S: 68
(33) Elli yılın tutanağı S: 178
2097
1995
ÜSTAD ANKARA'YA DÖNDÜ
3 Ocak 1960 Cumartesi günü akşamı İstanbul'dan ayrılan Üstad, gece
Ankaray’a geldi ve yine Beyrut Palas'a indi. Gazeteciler adım adım Üstad'ı
takib etmekteydiler. Üstad’ın bu defa Ankara’ya uğramasıyla da velveleli
manşetleri daha da çok kabarmıştı. Hatta Ankara'da bulunan Times
muhabirinin Üstad'la uzun uzun mülakat yaptığını da yazıyorlardı.
Hazret-i Üstad bu defa Ankara'da üç gün kaldı. Gazetelerin yaygaraları,
neşriyatları ve CHP'nin perde altında sinsi dolaplarının umumî ahvala
verdiği kargaşalıktan Üstad çok tedirgindi. Talebelerine burada son ve
umumî bir veda' vasiyeti mahiyetinde bir ders vermek arzu ediyordu. Hatta
Diyarbekir'de bulunan o zamanlar hizmet başında muvaffakiyetli bir
talebesi olan "Mehmet Kayalar da bu derste bulunsaydı" diye bir arzusunu
2098
1996
ima etmişti. Üstad'ın bu arzusu Mehmet Kayalar'a hemen telgrafla
bildirildi. O da aynı gün uçakla Ankara'ya geldi.
Ben de(A.Kadir Badıllı) o sıra Ankara'da askerdim. Pazar günü olduğu için
şehre inmiş, Üstad'ı görmek için otele gittimse de nasip olmamıştı. Üstad
benim Ankara'da olduğumu ve ziyaretine gidip kendisini göremediğimi
duymuştu. O umumî derste benim de bulunmamı istemişti. Ancak öğleden
sonra otele yine asker elbisesiyle gittiğim için, polisler beni otele çıkmaya
bırakmadılar. Dolayısıyla Üstad'ın bu son veda' hutbesi mahiyetindeki
dersinde bulunamadım.
A.B.
Hazret-i Üstad'ın bu son dersi bir veda’ hutbesi veyahut veda' dersi
mahiyetindedir ve son derece mühimdir. Nur talebelerinin bilhassa içtimaî
hususlarda her zaman rehber ittihaz etmeleri gereken bir hakikat dersidir.
Bu derste Hazret-i Üstad temel esaslardan çok mühim altı hususa temas
ederek ders vermektedir:
Dostları ilə paylaş: |