M. Pickthall (English)
|
And as for the wall, it belonged to two orphan boys in the city, and there was beneath it a treasure belonging to them and their father had been righteous, and thy Lord intended that they should come to their full strength and should bring forth their treasure as a mercy from their Lord; and I did it not upon my own command. Such is the interpretation of that wherewith thou couldst not bear.
|
Kehf Suresi
83
وَيَسْأَلُونَكَ
sana soruyorlar
|
عَنْ ذِي الْقَرْنَيْنِۖ
Zu'l-Karneyn'den
|
قُلْ
de ki
|
سَأَتْلُو
okuyacağım
|
عَلَيْكُمْ
size
|
مِنْهُ
ondan
|
ذِكْرًا
bir hatıra
|
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Veyes-elûneke ‘an żî-lkarneyn(i)(s) kul seetlû ‘aleykum minhu żikrâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar. De ki: 'Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.
|
Edip Yüksel Meali
|
Sana, iki nesil kadar yönetime sahip olan kişiden sorarlar. De ki, "Size ondan bir öğüt ve hatırlatma aktaracağım."
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Bir de sana Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım.
|
Süleyman Ateş Meali
|
(Ey Muhammed), sana Zu'l-Karneyn'den soruyorlar. De ki: "Size ondan bir anı okuyacağım." *
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Sana Zülkarneyn'den de sorarlar: De ki: "Size ondan bir hatıra okuyacağım."
|
Yusuf Ali (English)
|
They ask thee concerning Dhu al Qarnayn.(2428) Say, "I will rehearse to you something of his story." *
|
M. Pickthall (English)
|
They will ask thee of Dhul-Qarneyn. Say: I shall recite unto you a remembrance of him.
|
Kehf Suresi
84
إِنَّا
biz
|
مَكَّنَّا
güçlü kıldık
|
لَهُ
onu
|
فِي الْأَرْضِ
yeryüzünde
|
وَآتَيْنَاهُ
ve ona verdik
|
مِنْ كُلِّ شَيْءٍ
herşeyden
|
سَبَبًا
bir sebep
|
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
İnnâ mekkennâ lehu fî-l-ardi veâteynâhu min kulli şey-in sebebâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
Gerçekten, biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.
|
Edip Yüksel Meali
|
Biz ona yeryüzünde yönetim gücünü ve her türlü imkanı verdik
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Gerçekten biz onu (Zülkarneyn'i) yeryüzünde iktidar sahibi yaptık ve ona ulaşmak istediği her şeyi elde etmesinin bir yolunu verdik.
|
Süleyman Ateş Meali
|
Biz onu yeryüzünde güçlü kıldık ve ona herşeyden bir sebep (istediği herşeye ulaşmanın yolunu, aracını) verdik.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Biz onun için yeryüzünde güç ve saltanat hazırladık ve ona her şeyden bir sebep verdik.
|
Yusuf Ali (English)
|
Verily We established his power on earth, and We gave him the ways and the means to all ends.(2429) *
|
M. Pickthall (English)
|
Lo! We made him strong in the land and gave unto every thing a road.
|
Kehf Suresi
85
فَأَتْبَعَ
o da tuttu
|
سَبَبًا
bir yol
|
Türkçe Transcript (*)
|
Feetbe’a sebebâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
O da, bir yol tuttu.
|
Edip Yüksel Meali
|
Nitekim, o bir yol izledi
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Derken o da bu yollardan birini tutup gitti.
|
Süleyman Ateş Meali
|
O da (kendisini batı ülkelerine ulaştıracak) bir yol tuttu.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
O da bir sebebi izledi.
|
Yusuf Ali (English)
|
One (such) way he followed,
|
M. Pickthall (English)
|
And he followed a road
|
Kehf Suresi
86
حَتَّىٰ
nihayet
|
إِذَا بَلَغَ
ulaşınca
|
مَغْرِبَ
battığı yere
|
الشَّمْسِ
güneşin
|
وَجَدَهَا
onu buldu
|
تَغْرُبُ
batar
|
فِي عَيْنٍ
bir gözede
|
حَمِئَةٍ
kara balçıklı
|
وَوَجَدَ
ve buldu
|
عِنْدَهَا
onun yanında da
|
قَوْمًاۗ
bir kavim
|
قُلْنَا
dedik ki
|
يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ
Ey Zu'l-Karneyn
|
إِمَّا
ya
|
أَنْ تُعَذِّبَ
azâb edersin
|
وَإِمَّا
veya
|
أَنْ تَتَّخِذَ
davranırsın
|
فِيهِمْ
kendilerine
|
حُسْنًا
güzel
|
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Hattâ iżâ beleġa maġribe-şşemsi vecedehâ taġrubu fî ‘aynin hami-etin vevecede ‘indehâ kavmâ(en)(k) kulnâ yâżâ-lkarneyni immâ en tu’ażżibe ve-immâ en tetteḣiże fîhim husnâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: 'Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.'
|
Edip Yüksel Meali
|
Uzak batıya varınca güneşi büyük bir okyanusta batar buldu ve orada bir topluluk ile karşılaştı. "Ey İki Nesil Sahibi, dilersen onları cezalandır, dilersen onlara iyi davran," dedik.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: "Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın."
|
Süleyman Ateş Meali
|
Nihayet güneşin battığı yere ulaşınca onu, kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında da bir kavim buldu. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (onlara) ya azab edersin veya kendilerine güzel davranırsın (onları güzellikle yola getirirsin. Nasıl istersen öyle yaparsın)." *
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Nihayet, Güneş'in battığı yere varınca onu kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında bir de kavim buldu. Dedik ki: "Ey Zülkarneyn, ya bunlara azap edersin ya da haklarında güzel bir tavrı esas alırsın."
|
Yusuf Ali (English)
|
Until, when he reached the setting of the sun,(2430) he found it set in a spring of murky water: Near it he found a People: We said: "O Zul-qarnain! (thou hast authority,) either to punish them, or to treat them with kindness."(2431) *
|
M. Pickthall (English)
|
Till, when he reached the setting place of the sun, he found it setting in a muddy spring, and found a people thereabout: We said: O Dhul-Qarneyn! Either punish or show them kindness.
|
Kehf Suresi
87
قَالَ
dedi ki
|
أَمَّا مَنْ
kim
|
ظَلَمَ
haksızlık ederse
|
فَسَوْفَ نُعَذِّبُهُ
ona azab edeceğiz
|
ثُمَّ
sonra
|
يُرَدُّ
döndürülecektir
|
إِلَىٰ رَبِّهِ
Rabbine
|
فَيُعَذِّبُهُ
O da ona azab edecektir
|
عَذَابًا
bir azapla
|
نُكْرًا
görülmemiş
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Kâle emmâ men zaleme fesevfe nu’ażżibuhu śümme yuraddu ilâ rabbihi feyu’ażżibuhu ‘ażâben nukrâ(n)
|
Ali Bulaç Meali
|
Dedi ki: 'Kim zulmederse biz onu azablandıracağız, sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azabla azablandırır.'
|
Edip Yüksel Meali
|
Dedi ki, "Kim haksızlık ederse onu cezalandıracağız, Rabbine döndürülünce de onu görülmemiş bir cezaya çarpacaktır."
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
O da demişti ki: "Kim haksızlık ederse muhakkak ona azab edeceğiz; Sonra Rabbine geri döndürülecek, O da onu görülmemiş bir azabla cezalandırır."
|
Süleyman Ateş Meali
|
Dedi: "Kim haksızlık ederse, ona azab edeceğiz, sonra o, Rabbine döndürülecektir. O da ona görülmemiş bir azab edecektir."
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Dedi: "Zulmedene azap edeceğiz; sonra Rabbine döndürülecek; O da onu görülmedik bir azaba çeker."
|
Yusuf Ali (English)
|
He said: "Whoever doth wrong, him shall we punish; then shall he be sent back(2432) to his Lord; and He will punish him with a punishment unheard-of (before). *
|
M. Pickthall (English)
|
He said: As for him who doeth wrong, we shall punish him, and then he will be brought back unto, his Lord, who will punish him with awful punishment!
|
Kehf Suresi
88
وَأَمَّا مَنْ
kimseye de
|
آمَنَ
inanıp
|
وَعَمِلَ
yapan
|
صَالِحًا
iyi işler
|
فَلَهُ
vardır
|
جَزَاءً
mükafat
|
الْحُسْنَىٰۖ
en güzel
|
وَسَنَقُولُ لَهُ
ona söyleyeceğiz
|
مِنْ أَمْرِنَا
buyruğumuzdan
|
يُسْرًا
kolay olanı
|
|
|
Dostları ilə paylaş: |