SEYYİD ŞERİF CÜRCANİ (740-816/1340-1413) Kimlik
Seyyid Şerif Cürcani 740/1340 yılında İran'da Cürcan'ın Taku nahiyesinde peygamber'imizin soyuna mensup bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Asıl adı Muhammed b. Ali olup, hem ana hem de baba tarafından Hz. Peygamber'in soyuna mensup olduğundan Seyyid Şerif unvanı ile meşhur olmuştur. Onun aynı zamanda Hz. Peygamber'in torunları olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'e dayanan bir soy kütüğüne sahip olduğu söylenir. Hz. Hasan'dan gelen kola şerif, Hz. Hüseyin'den gelen kola ise seyyid denilmekte olduğundan Cürcani, her iki unvanı taşımaktadır.
Keskin bir zeka ve üstün bir yeteneğe sahip Muhammed b. Ali'nin ilk tahsilinden sonra, yirmi yaşlarında iken akli ilimlerle meşgul olduğu kaydedilmektedir.446
Herat'ta Kutbuddin Razi'den, kendisine ait Şevhu'ş-Şemsiyye ve Şenhu'l-Metali adlı eserleri okuduktan sonra, Kutbuddin'in tavsiyesi üzerine, Mısır'da Mübarek Şah el-Mantıki'nin yanına gitti. Mısır'a giderken Anadolu'ya, Karaman'a uğradı. Anadolu'da Şemseddin Muhammed Fenari (834/1430) ile tanıştı, birlikte Mısır'a gittiler. Mısır'da Mübarek Şah'tan akli, Ekmeleddin Baberti'den de şer'i ilimleri tahsil etti. On yıl Mısır'da kaldıktan sonra Anadolu üzerinden, Bursa'ya da uğrayarak ülkesine döndü ve Şiraz'da müderrisliğe başladı.
Sa'duddin Taftazani, Cürcani'yi devrin hükümdarı Şah Şuca'a (ö.1787/1385) takdim eder. Şiraz'da on yıllık tedris, talim ve telif hayatından sonra Timur'un (ö.807/1405) daveti üzerine Semerkant'a giden Cürcani, Timur’un sarayında pek çok ilmi müzakere, mübahese ve münakaşalara katılmış, hepsinde üstünlüğünü, ilminin derinlik ve genişliğini ortaya koymuştur. Semerkant'ta onsekiz yıl kalan, yazdığı eserler ve yetiştirdiği talebeler ile büyük şöhret sahibi olan Cürcani, Timur'un büyük iltifatına mazhar olmuş, hatta Timur'un huzurunda yapılan bir ilmi münazarada Taftezani'ye üstün geldiği ilan edilmiştir. Timur, bu iki bilgin hakkında "Bu iki alimin fazilet ve irfanda eşit olduklarını kabul etsek bile, Seyyid'in nesep üstünlüğü vardır" diyerek Cürcani'ye eğilim göstermiştir.
S. Şerif Cürcani, Timur'un ölümünden sonra tekrar Şiraz'a dönmüş ve orada 816/1413 yılında vefat etmiştir.447
Kişilik
Taftazani, İbn Haldun ve Şemseddin el-Fenari vb. ilim adamlarıyla çağdaş olan Cürcani, devrin ilim müesseselerinde okutulan bilim dallarından, başta Kelâm olmak üzere Mantık, Arap Dili ve Edebiyatı ve Münazara gibi disiplinlerde geniş bilgi sahibiydi. Onun zeki, çalışkan derin anlayışlı, güzel ve makul konuşan birisi olduğu hakkında fikir birliği vardır.448
Çocuk yaşta iken eser yazmaya başlayan Cürcani'nin ilmi şöhreti, kısa zamanda, hayatta iken, İran ve Anadolu'da yayılmıştır. O, ilmi kişiliği ile kendisinden sonraki asırlara en fazla etki yapan alimlerden birisidir. Bıraktığı eserler, Şark İslam medreselerinde ve ilim kurumlarında bugüne kadar okutula gelmiştir.
Cürcani hakkında ilim çevreleri şöyle bir kanaate sahiptir, O yeni bir dönemin habercisidir, onunla yeni bir ilmi anlayış başlar. Sa'duddin Taftazani bütün İslami ilimlerde Mütakaddimun alimlerinin sonuncusu olurken, S. Şerif Cürcani, yine bütün İslami ilimler sözkonusu olduğunda Müteahhirun alimlerinin ilkidir.
Hayatı, kitap yazmak ve talebe yetiştirmekle geçen Cürcani, ölüm döşeğinde iken bile telifle meşgul olmuş, bitiremediği son eserini oğlu Nureddin Muhammad (ö. 838/1389) tamamlamıştır.449 S. Ş Cürcani, İslami İlimlerin bütün dallarında ölmez eserler bırakmış, bilhassa Kelâm'da Şerhu'l-Mevakif’i ile bir İslam ilimleri terimleri sözlüğü mahiyetindeki Tarifat'ı, çok itibar görmüştür.
Cürcani'nin tasavvufla da ilgilendiği, Şeyh Bahaaddîn Nakşibendi'nin (ö.791/1389) halifelerinden Hace Alaaddin Attar'dan (ö.1802/1400) tasavvuf dersleri aldığı, rivayet edilmektedir.
İlmi münazaraları ve onların daha sonraki etki ve yankıları ile büyük şöhret sahibi olan Cürcani'nin, Osmanlı ilim dünyası üzerinde de büyük tesirleri vardır. Onun, Timur'un huzurunda Taftazani ile yaptığı münazaralar, asırlar boyu ilim adamlarım meşgul etmiş, değişik risalelerin yazılmasına sebep olmuş, hatta Osmanlı ulemasının, Taftazanici ve Cürcanici dîye iki gruba ayrıldığı görülmüştür. 450
Hanefi olduğu nakledilen Cürcani'nin, Taftazani gibi, Eş'ari mi yoksa Maturidi mi olduğu konusu tam açık değildir. Ancak Şerhu’l-Mevakıf’ta Eş'ari bilginlerinden sıkça sözeder.451
Devrindeki ilim disiplinlerinin hemen hepsinde eser vermiş olan Cürcani'nin, büyüklü-küçüklü 101 eseri vardır. S. Şerif’in Tefsir bilim dalında; Haşiye ala'l-Keşşaf’ı, Haşiye ala Tefsiri'l-Beydavi'si, Tercümanu'l-Kuran'ı. Hadis bilim dalında; Haşiye ala Mişkatil-Beydavi'si, el-Muhtasaru'1-Cami li Marifeti'l-Hadis'i, mevcuttur. O Fıkıh ve Üsul-i Fıkıh alanında, Haşiye ala Şerhi Muhtasari'l-Münteha, Haşiye ala't-Telvih, Talika ala't-Tasdik, Şerhu'l-Feraidi's-Secavendi veya Şerhu's-Siraciye, Haşiye ala'l-Hidaye, adlı eserleri kaleme almıştır.
O, Kelâm bilim dalında ise, Haşiye ala Şerhi't-Tecrid'i yazmış, bu eser Osmanlı medreselerinde Haşiye-yi Tecrid adıyla büyük değer kazanmıştır. Nasıruddin Tusi'nin (ö.672/1273) Tecridü'l-Kelâm'ının Şemseddin el-Isfahani (ö.746/1345) tarafından yapılan şerhinin haşiyesi olan bu eser, uzun zaman Osmanlı medreselerinde okutulmuştur. Hatta bu eseri okutan ilim adamlarına da özel ödenek verildiği bildirilir.452 Cürcani, Kadı Beydavi'nin (ö.749/1348) Metaliu'l-Envar'ına şerh yazan Ebû's-Sena el-İsfahani'nin (ö.1685/1286) Tevaliu’l-Envar'ına bir haşiye yapmıştır. Onun kader, kulların fiilleri, Tevhid, el-Esmau'1-Hüsna, ve diğer bazı Kelâmı konulara dair irili-ufaklı risale türünde eserleri de vardır. Onun hiç şüphesiz Kelâmla ilgili en önemli eseri, Şerhu'1-Mevakıf’tır. O bu eserinin ilahiyat bahsine Haşiye bile yapmıştır.
Şerhu'l-Mevakıf, Adududdin İci'nin Kelâm ilmiyle ilgili el-Mevakıf’ının şerhidir. Cürcani bu eserini, Taftazani'nin aynı türdeki Şerhu'l-Makasıd adlı eserine bir nazire olarak Semerkant'ta kaleme almış, ancak Şiraz'a dönünce Şiraz sultanı Pir Muhammed İskender'e ithaf etmiştir. S. Şerif’i büyük bir şöhret sahibi yapan söz konusu eser, el-Mevakıf’ın en güzel şerhi durumundadır. Bütün İslam ülkelerinin ve özellikle Osmanlı ilim adamlarının büyük rağbetine mazhar olan Şerhu'l-Mevakıf, Şerhu'l-Makasıd'la birlikte, bazan ona tercih edilmiştir. İstanbul, Luknav, Bulak, Delhi ve Leipzig'de defalarca basılmış olan Şerhu'l-Mevakıf’ta S. Şerif Kelâm ve Felsefeye dair görüşlerini ayrıntılı bir biçimde sunmaktadır.
S. Şerif Cürcani'nin Tasavvufla ilgili er-Risaletü'1-Bahaiyye'si, Talika ala Avarifi'l-Maarif’i mevcuttur.
O, felsefeyle ilgili olarak da Haşiye ala Şerhi Hıkmeti'1-Ayn, Haşiye ala Şerhi Hidayeti'l-Hıkme, Risale fı'1-Vücud, Risale fi Meratibi'l-Mevcudat adlı eserleri ile Mantık alanında ise Haşiye ala Şerhi Metalii'l-Envar, Haşiye ala Şerhi'ş-Şemsiyye, Isagoci, ve başka pek çok eserin sahibidir. O da Hey'et, Astronomi, Hendese, Geometri, Mübahasa ve münazara adabına dair eserler de kaleme almıştır. Sarf ve Nahiv alanında Arap Dil ve Edebiyatına dair de pek çok risale ve kitabın yazarı olan S. Şerif Cürcani, Tarifat adıyla bir ilim ıstılahları sözlüğü de meydana getirmiştir. Hacim itibariyle küçük ancak, muhteva itibarıyla zengin ve tatmin edici olan bu eser, araştırıcıların müracaat el kitabı durumundadır ve bugün bile büyük değer ifade etmektedir.453
Görüşleri
Bilgi
Bilgi, hüküm veya idrak, algılama olarak kabul edilirse, nisbet vukubulsun veya bulmasın, bu takdirde bilgi, tasdikten ibarettir, yoksa tasavvur halinde kalır. Bilgi, ya tam, sade tasavvurdur, ya da, kendisiyle tasdikin birlikte bulunduğu tasavvurdur. Tasdik'i, bilginin bir kısmı saymak doğru değildir. Zira tasdik ve tasavvur, birbirlerinden zat itibariyle iki türdürler.454
Hadis, sonradan oluşan ilim; sorunlu ve kazanılmış olarak ikiye ayrılır. Allah'ın ilmi ise kadim olup ne zaruret ve ne de kesb ile nitelenmez.455
Alem-Varlık
Varlık, vücud tasavvuru, bedihidir, küçük çocuklar bile kesin olarak vücutlarını tasavvur edebilirler.
Varlık, vacip ve mümkün diye ikiye ayrılır. Ayrıca varlık, cevher ve araz diye de kısımlara ayrılır.
Yokluktan varlığa geçen bütün varlıkların, yokluğu muhal olan bir varlığa ihtiyaç duymaları gerekir. 456
İmkan, vücuddan önceki durumdur. Eşyanın kendi nefsinde varolmasının imkanı, onun bir başkası tarafından varlık haline getirilmesidir.
Mümkün, müessire ve müreccihe muhtaçdır. Bütün hadisler de bir müessirin eseridir.
Cisim, ya bileşiktir veya basittir. Cisim, bir takım cüzlerden oluşmuştur. Ve bu cisimler sonradan meydana gelmişlerdir.457
Allah
Cevher ve arazdan oluşan alemin, bu iki nesnesi, imkan ve hüdus yoluyla Allah'ın varlığını isbat eder. Çeşitli yollarla varlığı isbat edilen Allah'ın varlığı, diğer varlıklara benzemez. O, bir cihette olmadığı gibi, mekanda da değildir. O, bir zamanda da değildir, O'nun vücudu, zaman kaydının dışındadır.
Allah'ın, zatına zaid kadim sıfatları vardır. 458 O, bir ilimle alim olup, yine bir kudretle kadirdir. O'nun kudreti, bütün mümkün varlıklara taalluk eder. O'nun ilminin genişliği ve yüceliği, bütün varlıklarda kendini göstermektedir. Allah'ın ilmi, bütün mefhumları kapsar ve kudretten daha geneldir. Kadim bir iradenin sahibi olan Allah, Diridir. Semi ve Basir olan Allah, Kelâm sıfatıyla muttasıftır. O'nun Kelâm sıfatına bütün Peygamberler şehadet etmektedir.
Müminler ahirette Allah'ı göreceklerdir.459
İnsan
Kulların ihtiyari fiilleri, Allah'ın kudretiyle meydana gelir, insanların bu fiillerde bir etkisi yoktur. Ancak Allah, insanlarda kudret ve ihtiyar yaratmak suretiyle adetini yürürlüğe kor. Meydana gelen fiil, Allah için yaratık, kul için ise, kesb olur. 460 İnsanın iradesi ve kudreti vardır. Ancak kulun fiillerinden, dilediği olur, dilemediği olmaz.
Tevfik ve hidayet, Taate gücün yaratılmasıdır. Hidayetin yaratılması, imandan başka bir şey değildir.
Rızık, ister beslenme, ister başka bir şey olsun, canlının kendisinden yararlandığı şeydir. Bu, mubah da, haram da olabilir.
Ecelin de takdimi veya tehiri tasavvur olunamaz.
Allah'ın dilediği olur, dilemediği olmaz. Bu genel kuraldır. Ancak insanın fiili sözkonusu olduğunda, Allah kulun farz fiilinin vukubulmasını dilerken, onun terkini istemez. Haram fiil için ise, durum bunun aksidir. Allah, gerçekte, bütün oluşumların dileyenidir. O, kafirden küfrü diler, ancak kafirin imana gelmiyeceğini bilir.461
Eşyanın ve fiillerin güzelliği ve çirkinliği Şer'i olup akli değildir. Onların sevaba ve azaba sebep oluşlan; kanun koyucu Allah'ın emri veya yasağı oluşlarından dolayıdır. Allah'tan başka hakim, hüküm koyucu yoktur. O dilediği hükmü, eşya ve fiiller hakkında verir. O'na cücub gerekmez, ayrıca akıl, asla hakim hüküm koyucu değildir.462
Nübüvvet; Allah'ın iradesine bağlı bir rahmettir ve bağıştır.
Nübüvvetin dünya ve ahiret nizamı için ilahi inayete icabettiğini söyleyenler, filozoflar olmuştur.
Mucize, nübüvvet iddiasında bulunanın doğru olduğunu isbata yarar. Onun da şartlan, meydana geliş şekilleri ve nübüvvete delil oluşu ayrı ayrı konulardır. Cürcani, Mevakıf’i takiben bu konulan Şerh'inde açıklığa kavuşturur.463
Nübüvvet, imkan dahilinde olan bir keyfiyettir.
Hz. Muhammed'in nübüvvetine delil; peygamber olduğunu ilan ederek mucize göstermesidir. Onun peygamberliği, tevatüren ve açıkça müşahede olunmuş, ayrıca Kur'an ve diğer mucizelerini bırakmıştır. Kur’an'ın mucize oluşu, meydan okuması ve buna karşı konulamaması ile sabittir.
Hz. Muhammed'in peygamberliğinin sabit oluşuyla ilgili geçmiş bilginler, fevkalade önemli araştırmalar yapıp pek çok gerçekler tesbit etmişlerdir.
Peygamberler masumdurlar, onlarla ilgili günah konusunda çeşitli görüşler vardır.464
Ahiret
Yok olan tekrar yaratılacaktır. Cismani haşr, vukubulacaktır. Çünkü yok olan (Ma'dum), daha önce var olmuştur. Var olduktan sonra yok olanın tekrar var olması, kolaydır, ilk varoluşundan daha kolay şekilde var olur.
Varlığın, dağılmış, çeşitli, farklı parçaları biraraya gelerek "iade" vakubulacaktır. Çünkü Allah Teala; bütün bu parçaların hangi bedenlere ait olduğunu bilir ve onları biraraya getirerek tekrar yaratmaya kadirdir.
Cennet ve Cehennemin şu anda varolduklarına delil; Hz. Adem ile Hz. Havva'nın cennette bulundukları ve daha sonra oradan çıkmaları ile Kuran'da onların hazır olduklarını beyan eden ilahi ifadelerdir.
Ahiret hallerinden Sırat, Mizan, Hesap, amel Defterleri, Havz ve organların şehadette bulunmaları, haktır. Bu konudaki haberler doğrudur.465
İman-İslam
İman, Şeriat'te özel bir tasdiktir. İmanın yeri kalptir. Amel imana dahil değildir. Farzları yerine getirmek, dindir. Din ise, İslamdır. O halde dini vecibeleri yerine getirmek, imandır.
Küfür, imanın hilafıdır.
Büyük günah işleyen, mümindir.
Ehl-i Kıble, tekfir olunamaz.466
İmamet
Akaid esaslarından olmayan imameti Şiiler, dini esaslardan saymışlardır. Ancak îmam'i belirlemek, ümmete dinen düşen bir görevdir. İmam, dinin uygulanmasında Hz. Peygambere halifelik yapan şahıstır. İmametin kendisine özgü şartlan vardır. Cürcani geniş bir şekilde, Adudiddin İci'nin el-Mevakıf’ının şerhinde konuyu işlemektedir. O, Kelâm'ın ana konularını, sözkonusu kitabın son sayfalannda ele almakta, özlü bilgiler sunmaktadır. Adudiddin İci, temel konularda açıkça Eş’ari bir yol izlediğinden, Cürcani de aynı çizgiyi takip ederek Şerhu'l-Mevakıf’ta Eş'ari bir Cürcani gözlenmektedir.467
Dostları ilə paylaş: |