MAHMUDH
258
259
MAHMUDH
F. Dubois'mn II. Mahmud'u selamlık alayında gösteren yağlıboya tablosu. İstanbul Resim Heykel Müzesi
Lewis'in çizgileriyle II. Mahmud'un bir cuma selamlığı. Leuıis'slllustrations of Constantinople, Londra, 1838
ğu saptandı. Kentteki miri zahire ambarlarından da fırınlara mısır, dan, çavdar verildi. Ancak bunlar, uzun zamandır depolanmış olduğundan çürümüş ve kurtlanmıştı. Buna rağmen öğütülüp ekmek yapıldı. İstanbullulara, sabah akşam ve adam başı hesabıyla taş gibi sert, esmer ekmekler dağıtılmaya başlandı. Sıkıntıyı azaltmak için İstanbul'a yakın zamanda gelmiş bulunan 4.000 bekâr uşağı memleketlerine gönderildi. Rusların Kırkkilise'yi (Kırklareli) işgal ettikleri haberi İstanbul'da panik nedeni oldu. Eskiden beri askerlikten muaf olan İstanbulluların gerektiğinde kentin savunmasında görev almaları için yeni bir sayımla 12-40 yaş arası Müslüman erkekler yazıldı. Bunlardan seçilenlere askerlik talimleri yaptırıldı. Bir kısmı Karaburun'a gönderildi. 4.000-5.000 kadarı da İstanbul'un savunmasıyla görevlendirildi. İstanbul'a ulaşan yenilgi haberleri üzerine, bir kez daha halkın silahlandırılması gündeme geldi. Fakat, bunun sakıncaları görülerek yeniden silah taşıma yasağı kondu. Kentte türlü dedikodular yaygındı. Yönetim ve ordu aleyhine konuşulanları önlemek için 20 kişi kentin kalabalık noktalarında idam edildi. Buna karşın Rusya ordusunun İstanbul'a gireceği, yeniçeriliğin yeniden kurulacağı yine de konuşulmaktaydı. Bir Yahudinin idamı infazını yapan bir cellat, gelenek gereği dükkânları dolaşıp "hamaliye" toplarken para vermek istemeyen bir başka Yahudi ile kavga etti. Kaçan Yahudiyi gören Mahmutpaşa esnafı, yeniçerilerin ortaya çıkıp ayaklandıklarını sandılar. Herkes dükkânını kapatıp kaçmaya başladı. Ortalık güçlükle yatıştırıldı. Serasker Hüs-rev Paşa, her gün kol gezerek olası eylemleri önlediği gibi, esnaf kethüdalarından bazılarını da gözdağı için şurada burada idam ettirdi.
II. Mahmud, Tersane önünde gemiye binip Tekfurdağı'na (Tekirdağ) kadar gidip döndü. Büyükçekmece palangasını inceledi ve göl kıyısındaki balıkçılara, göldeki on binlerce kuşu göstererek kuş avcılığı da yapmalarını önerdi. İstanbul'a dönünce 3 Şubat 1829'da, yemlenen Selimiye Kışlası'mn(->) açılış törenine katıldı. 3 Mart 1829'da yayımladığı bir fermanla da kavuk ve sarığı yasakladı. Ancak ilmiye sınıfından olanların sarık ve biniş (cüppe) giyebileceklerini, tüm kamu görevlilerinin ve ordu mensuplarının ise fes, harvanı, setre pantolon ve kaput giyebileceklerini duyurdu. Bu fermana bağlı olarak bir de nizamname çıkarıldı. Kendisi de bu fermana ve nizamnameye uygun kıyafet benimsedi ve ordu birliklerinin, kamu görevlilerinin, halkın giyimlerini denetlemeye başladı. İstanbul bir anda alışık olmadığı bir kıyafet değişikliği ile şaşkına döndü. Ayrıca herkes, savaş koşullan gereği, giyim kuşamdan çok, 60 dirhemlik arpa, buğday unu karışımından yapılma 4 paraya satılan ekmeğin peşindeydi. Bir başka fermanla çekirdek kahve satışı yasaklandı. Bundan amaç, tahmishanede kavrulup öğütülen kahveden alınan ihtisap vergisindeki düşüşü önlemekti.
13 Nisan 1829'da Kalender'de yeni bir ordugâh kuran II. Mahmud, Rami Kışlası' ndan buraya geçti ve bir "liva-i şerif' de buraya dikildi. Yanındaki süvarileri için Boyar Bibika'nın yalısı tahsis edildiği gibi kendisi de Kalender'deki yeni yalıya yerleşti. Ertesi gün Boğaz kalelerini denetledi. O yılın Kurban Bayramı muayedesi de Bü-yükdere Çayın'nda yapıldı. Temmuz ayında Büyükdere'deki Divan-ı Âli toplantısına çağrılan İngiltere büyükelçisi ile II. Mahmud da görüştü. O yaz, İngiltere ve F-ransa elçileri, elçilik gemilerinde düzenledikleri balolara Osmanlı devlet erkânını
da davet ettiler. Rusya elçisinin, bindiği gemiden toplar attırarak İstanbul Boğazı'na girişi ise halkı korkuttu. Rusların Edirne' ye girdikleri haberinin gelmesi üzerine II. Mahmud yeniden Rami Kışlası'na döndü ve buradaki çalışmalar yoğunlaştırıldı. Bir çare olur umuduyla eylül ayında Eyüp' e çağrılan dervişler, şeyhler, Eyüb Sultan Camii'ndeki tevhid-i şerif dualarına katıldılar. Her hafta başka bir şeyh ve tarikat grubu benzeri dualara iştirak ettiler. Edirne'yi istila eden Rus ordularının başkomutanı General Orlof, Rami'ye gelerek II. Mahmud'la görüştü.
Kırklareli, Lüleburgaz, Tekirdağ, İpsala ve Enez'in düşmesi, Rus kazak birliklerinin Trakya'ya yayılmalarına karşın II. Mahmud'un, manevi korumasına sığındığı sancak-ı şerifle Rami'den ayrılmaması ve gösterdiği soğukkanlılık halkı ve İstanbul'daki yabancı elçileri hayran bıraktı. 14 Eylül 1829'da imzalanan antlaşma ile Ruslar, işgal ettikleri topraklardan çekilmeye başlayınca, İstanbul, tarihinin en ciddi tehlikelerinden birini daha atlatmış oldu. II. Mahmud yıl sonuna doğru birkaç kez Büyükçekmece'ye avlanmaya gitti. Bindiği gemide ilk kez Batı tarzı marşlar çaldırttı. Kasaba ve köylere giderek halkla görüştü ve onlara ihsanlarda bulundu. 10 Şubat 1830'da Abdülaziz'in doğumu nedeniyle İstanbul'da şenlikler yapıldı. O yıl, Fransa elçisinin ricası üzerine İstanbul'dan sürülmüş bulunan Katolik Ermenilerin tekrar İstanbul'a dönmelerine ve ayrı bir statü tanınmasına izin veren II. Mahmud 1831'de de Takvim-i Vekayi'nin yayımlanması için bir ferman çıkardı. Baba Cafer 2indam'ndaki(->) kadınlar hapishanesi kapatılarak buraya bir karakol kuruldu ve kadın mahkûmlar için de Ahme-diye Meydanı'ndaki Tabhane ayrıldı. Bir başka fermanla da ilk karantina(->) uygulaması başlatıldı.
3 Şubat 1832'de yürürlüğe giren narhlarla İstanbul'da l okka şehriye 68, l okka un 40, l okka zeytinyağı 96, l okka sabun 100, l okka yağ mumu 158, l yumurta da 5 paradan satılmaya başlandı. Kente su ulaştıran isale şebekeleri, bentler ve havuzlar bakıma alındı. Yeni bir bent yapıldı ve İstanbullular daha bol ve temiz suya kavuştular. Fakat giderek ciddiyet kazanan Mısır sorunu ve Kavalalı ordularının Kütahya'ya kadar gelmesi üzerine II. Mahmud, Rusya'nın yardım önerisini kabul etti. 8 savaş gemisiyle 11 taburluk bir Rus kuvveti Boğaziçi'ne geldi. İstanbul halkı 20 Şubat 1833'te Visamiral Lazaref'in komutasındaki güçlü ve gösterişli Rus filosunun Boğaziçi'ne girişini izledi. Gemiler Büyükdere açığında demirledi. Askerler ise Hünkâr îskelesi'ne yakın Servibur-nu'nda kurulan çadırlı ordugâha yerleştiler. Kütahya'da ve İstanbul'da yoğun diplomatik girişimler sürerken kentte de yeni bir pahalılık yaşandı ve karaborsa başladı. II. Mahmud, Hünkâr İskelesi Antlaşması^) ile İstanbul'a gelen Rus askerlerinin resmi geçidini olabileceğince memnun gözükerek Büyükdere'de izledi. İstanbullu Rumlar ise bu "kurtarıcı ve dost" din-
daşlarını büyük paskalya şenliklerinde yanlarında görmekten memnun oldular, alkışladılar. İstanbul sanki Rusların istilasına uğramıştı. Fakat bir süre sonra, varılan antlaşma gereği İstanbul'dan ayrıldılar.
II. Mahmud o yıl yaz mevsimini geçirmek üzere, yapımı tamamlanan Beylerbeyi Sarayı'na geçti. 11 Eylül 1833'te çıkan Saraçhane yangınında Saraçhane, Kavafha-ne çarşıları tamamen yandı. Fatih semti büyük zarar gördü. 15 Mayıs 1834'te II. Mahmud'un kız kardeşi Saliha Sultan Tophane Müşiri Halil Rıfat Paşa ile evlendi ve görkemli bir düğün yapıldı. Aynı yıl içinde padişahın isteğiyle Kasımpaşa, Üsküdar, Galata mevlevîhaneleri, Sünbül Efendi Tekkesi onarıldığı gibi, son yangında harap olan cami ve mescitler de yenilendi. İstanbul-İzmit posta yolunun açılması ve kilometre taşlarının konması, İstanbul'daki ilk postanenin tesisi de bu yıl içindedir. Mekteb-i Harbiye'nin(->) açılış törenine II. Mahmud'da katıldı 1835'te, İstanbul'daki tüm sahabe kabirleri onarıma alındı. Hasköy'deki Fişekhane'nin infilak etmesi ile burada çalışanların çoğu öldü. Sırp Prensi Miloş, "çar" saydığı II. Mahmud'un davetine uyarak 1835'te İstanbul'a geldi ve padişaha değerli hediyeler sundu. 29 Nisan-5 Mayıs 1836 tarihleri arasında II. Mahmud'un büyük kızı Mihrimah Sultan ile Damat Said Paşa'nın, bundan bir hafta sonra da şehzadelerin sünnet düğünleri pek parlak oldu. II. Mahmud bir irade yayımlayarak devlet dairelerine kendi resminin asılmasını istedi. Padişahın resminin dairelere asılması münasebetiyle dualı törenler yapıldı. Babıâli'deki tören sırasında Sütlüce Sa'dî Tekkesi Şeyhi Hasırcızade Süleyman Sıdkî Efendi dua etti. Gerici kesimler ise, II. Mahmud'un bunu yapmakla kâfir olduğunu gizli olarak yaymaya başladılar. Halk arasında ise hem giyim kuşamı hem de resmini astırması yüzünden II. Mahmud'a "gâvur padişah" denmekteydi. Dairelere asılan resimleri 1839'da ölümünden sonra sorun olmuş, indirilememiş fakat üzerlerine birer örtü örtülmüştür. II. Mahmud, tüm girişimlerinde, artık sadece Müslümanların padişahı olmadığını, sırtındaki mavi pelerini, siyah çizmeleri, başındaki sorguçtu ve fırdolayı püsküllü fesi ile Hıristiyanların da dostu ve hükümdarı olduğu fikrini yaymak amacındaydı.
19 Ağustos 1836'da Beyazıt'ta Kâğıtçılar Çarşısı'nda çıkan yangında tülbentçi, mü-rekkepçi dükkânları tamamen yandı. İlk kez padişahın doğum yıldönümü şenliği yapılması da 17 Eylül 1836'da gerçekleşti ve gündüz, gece donanmalar şenlikler düzenlendi. Bu âdet sonraki yıllarda da İstanbul'un geleneksel kutlamaları arasında yer aldı. Babıâli memurlarına perşembe gününün tatil olarak konması da bu yıl başladı. "Hayratiye" adıyla Azapkapı-Un-kapanı arasındaki ilk köprünün açılış töreni 18 Ekim 1836'da II. Mahmud tarafından yapıldı. Bu törende padişah, köprüyü saltanat arabasıyla geçerken devlet erkânı da iki yanında ve arkasında yaya yürüdüler. Padişah, kendisi ile sınırlı bir ay-
rıcalık olan kent içinde atlı arabaya binmeyi yaygınlaştırdı ve İstanbul'da fayton modası başladı. Ancak bunun için bir nizamname yayımlayarak kimlerin ne tip arabalara binecekleri belirlendi. Halkın yargı işlerinin kolaylaştırılması için de İstanbul'daki tüm şer'iye mahkemeleri şeyhülislamlıkta toplandı. 1836-1837'de İstanbul başka yeniliklerle de tanıştı. Geleneksel ramazan mahyaları, minarelerden başka limandaki gemilerde, resmi dairelerin cephelerinde de yakılmaya başlandı. Kent nüfusu bir kez daha sayıldı ve karantina usulü yaygınlaştırıldı. Halk sağlığı için önlemler alındı. İstanbul'un ilk planının hazırlıkları ve haritasının yapılması gündeme geldi.
21 Ocak 1837'de II. Mahmud tarafından kabul edilen Moltke, Beşiktaş Sarayı ve padişahın buradaki yaşamı konusunda önemli bilgiler verir. Mabeyne girdiğinde ilkin bir soytarının kendisiyle dalga geçtiğini anlatır. Beşiktaş Sarayı'mn, Avrupalı sıradan bir zenginin evinden farksız olduğunu, önünde açılan perdeden bakınca padişahla karşılaşışını, onu 3 kere yere eğilerek selamladıktan sonra geri geri çekilişini, II. Mahmud'un başında kırmızı fes, arkasında mor çuhadan ve elmas bir toka ile tutturulmuş bir pelerin olduğu halde mücevherli yasemin çubukla oturuşunu, yerdeki Fransız halısını ve salonu ısıtan büyük mangalı anlatır ve aralarında geçen konuşmaları aktarır. Moltke İstanbul sokaklarında plan çizimleri yaparken kadınların ve çocukların kendisini muhallebici sandıklarına değinir. Feraceli kadınların yanaşıp resim yaptırmak istediklerini de anlatır.
Moltke'ye göre o yıllarda İstanbul'da henüz veba salgını sürmekteydi. Bu salgın daha çok Bitpazarı'ndaki eski eşyalardan yayılmaktaydı. Sokaklarda vebadan ölenler ya da can çekişenler her zaman görülebiliyordu. İstanbullu Levantenler ve gayrimüslimler ise kendilerini bir oranda bu salgından koruyabilmekteydiler. Ama, hastalığı -kapan yabancılar ve Levantenler, Müslümanlardan daha çabuk ölmekteydiler.
Moltke, II. Mahmud'un 29 Nisan 1837'
de Varna'ya yaptığı geziyi de anlatmıştır. Mesudiye firkateyni ile çıktığı bu gezide padişah, altın kordonlu kırmızı husar üniformasını, ayaklarına da siyah kadife çizmelerini giymişti. II. Mahmud bu gezi dönüşünde aleyhine bir komplonun ortaya çıkarılmasının ardından birçok zanlının idamını emrettiği gibi, devlet yapısında ikinci olarak da eğitim alanında pek çok yeniliği birbiri ardınca gündeme getirdi. Babıâli'nin Batı ölçülerine göre bir hükümet merkezi olması için yeni meclisler ve nezaretler kurdu. Son iki yılı bu çalışmalarla geçti. Meclis-i Valâ-i Ahkâm-ı Adliye, Meclis-i Tophane-i Âmire, Meclis-i Umur-ı Nâfia, Mekatib-i Rüşdiye Nezareti, Meclis-i Şûra, Meclis-i Sıhhiye, Dâr-ı Şûra-yı Askeri, Umur-ı Hariciye Nezareti, Umur-ı Maliye Nezareti, Umur-ı Mülkiye Nezareti vb merkezi örgütler, II. Mahmud'un son yıllarında kuruldu. Saltanat işlerini ise "Ma-beyn-i Hümayun" adı altında sarayın özel yaşamından tamamen ayırdı.
Verem olan II. Mahmud, kız kardeşi Esma Sultan'ın Çamlıca'daki köşkünde l Temmuz 1839'da öldü. Sağlığında türbesi için saptadığı yerde çok şiddetli yağmur altında gömüldü ve üzerine büyük bir çadır kuruldu. Daha sonra buraya büyük türbesi yapıldı.
31 yıl süren saltanatı boyunca Sırbistan'da, Eflâk'ta, Boğdan'da, Mora'da silaha sarılanlar, Vehhabilerin başkaldırısı, Rusya'nın giderek artan baskısı, Rumeli, Vidin, Bağdat, Trabzon, Akkâ, Şam, Halep, Lazki-ye, Yanya, Mısır paşalarının ayaklanmaları, başkentteki yeniçerilerin zorbalıkları karşısında direncini yitirmeyen II. Mahmud, ülke genelinde ve özellikle de İstanbul'da büyük işler başarmıştır. Osmanlı padişahları arasında kendisinden en çok söz edilen ve izlediği siyasetin etkileri günümüze kadar ulaşanlar arasında yer alır.
II. Mahmud'a kadar saray hareminde-ki kadınların feraceleri bile yokken, onlara yeni birtakım özgürlükleri II. Mahmud tanımış ve gezilere çıkabilmeleri için feraceler diktirmiştir. Bunu tepkiyle karşılayan yobazlar "Harem-i padişahîde olan cevâri setr-i avret olacak don telebbüs et-
Dostları ilə paylaş: |