MASONLUK
İstanbul'da ilk masonların belirmesi bir efsane bulutu içinde kaybolmaktadır. Kurumun yandaşlarının bütün ünlüleri, karşıtlarının ise bütün sevmediklerini listeye sokmaları işi karıştırmıştır. 1856 öncesine ait az sayıdaki belgeden masonluğun önce, Galata-Pera bölgesinde yaşayan Avrupalı tüccarlar ve diplomatlar arasında görüldüğü anlaşılıyor. Hattâ, simgesel masonluğun 1720'lerde ingiltere'de belirmesinden önce, Fransız tüccarlarının mensup olduğu bir tarikatın istanbul'da da bir kürsüsü bulunduğu ileri sürülmüştür. Bunların Türk dervişlerle dostça ilişkileri olduğu, Hollandalı tüccarların şikâyeti üzerine işe el koyan kadının bu dostlukta sakıncalı bir husus görmediği belgelenmiştir. Onlardan şikâyet gelmedikçe gayrimüslim cemaatlerin iç işlerine karışmamayı ilke edinmiş olan Babıâli, daha çok Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin uyarıları üzerine masonlara karşı harekete geçmiştir. Avrupalı tüccarlar tabii ki ilişkide bulundukları gayrimüslimleri daha kolay yanlarına çekebiliyorlardı. 1748'de bir Fransızın düzenlediği ve İngiliz tercümanının evinde yapılan farmason buluşmasının engellenmesi ve evin yakılması emri de böyle bir isteğin sonucu olmalıdır. İngiltere elçisinin isteği üzerine karardan vazgeçilmiştir. Özellikle Rumların hedef alındığı 1785'te idam edilen Sadrazam Halil Hamid Paşa'nın ölümüne düşürülen tarihteki kayıtta görülür: Kâtib-i İstavrakifar mason-ı bed-neseb / Sadn telvis etmek için mucip oldu zillete.
Osmanlı vatandaşlarından ilk masonlar, görev ya da iş icabı Avrupalılarla yakın i-lişkide bulunan ya da Avrupa'ya seyahat e-denler arasından çıkmıştır. Lale Devri'nin ünlü isimleri Yirmisekiz Mehmed Çelebi ile ibrahim Müteferrika'mn(->) masonluğu kanıtlanmış değildir. 19. yy'm başında Tophaneli Yusuf Çelebi, Londra'da elçilik yapmış olan ismail Ferruh Efendi ile kâtibi Yusuf Efendi mason oldukları bilinen kişilerdir, ismail Ferruh'un 1820'lerde Orta-köy'deki evinde dönemin alim ve aydın kişileriyle yaptığı toplantılar ilk mason locası diye nitelenmişse de, doğru değildir (bak. Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi).
Kırım Savaşı (1853-1856) sonrasına kadar İstanbul'da örgütlü bir masonluktan bahsedilemez. 1842'ye ait bir tanıklık bunların loca açacak sayıya ulaşamadığını ve hiçbir loca bulunmadığını gösteriyor. Ünlü kişiler arasında Mustafa Reşid Paşa'yı sayabiliriz.
Kırım Savaşı'ndan Avrupa devletlerinin sultan/halife ile birleşip bir Hıristiyan devlete karşı (Rusya) savaşmaları ve Osmanlı Devleti'nin Avrupa Birliği'ne dahil edilmesi örgütlü masonluğun gelişmesini kolaylaştırmıştır. 1909'a kadar İstanbul'da en fazla 25 loca kurulduğu anlaşılmaktadır. Bunların üyeleri 50 ile 150 arasında değiştiğine göre -aynı isimlerin çeşitli localarda bulunmasını dikkate alarak- toplam en fazla 2.500 kişinin kuruma katıldığı ileri sürülebilir.
Başlangıcından itibaren localar bağlı oldukları (obediyans) ülkeden ve dilinden etkilenmişlerdir. Fransız Büyük Doğusu'na bağlı olan Boğaziçi Yıldızı (kuruluş 1858), ingiliz Obediyansı'ndaki Buhver Locası ve Büyükelçi Buhver'in Türkiye Büyük Loca-sı'nın "muhterem üstadlığı"na getirilmesi bu eğilimin işaretidir. Almanlar, Hamburg Büyük Locası'na bağlı olarak Germania'yı, İtalyanlar da İtalyanca konuşulan İtalia'yı kurmuşlardır. Rumlar Arete (1865) ve Sen Jorj (1867), Ermeniler de yalnızca kendi dillerinin konuşulduğu Ser'i kurdular. Toplumlar arası kaynaşmayı hedefleyen bir kurumun böyle ayırıcı bir nitelik taşıması dik-
katleri çektiğinden Türkçenin kullanılacağı bir loca ihtiyacı belirdi. Aslında Rumca için kurulmuş Proodos (Gelişme) Locası' nın 1868'de bunu başlatmasıyla Türklerin masonluğa ilgisi arttı. Fransız Doğu Birliği Locası'nın 1864'te 59 üyesinden sadece 3'ü Türkken bu sayı 1869'da 143'te 53'e yükselmiştir. Proodos'un 1873'teki 89 üyesinin 19'u Türk'tü. Bunlar genellikle vali, yüksek dereceli memur gibi kimselerdi. Bazıları sonra nazır hattâ sadrazam olmuşlardır.
Babıâli, özellikle Âli Paşa, kendisi mason olmadığı halde Osmanlı milleti kavramı içinde "Ittihad-ı anasır"ı güçlendireceği inancıyla masonluğa engel çıkarmamıştır. Bu yüzden basında da masonlukla ilgili haberler açıkça yer almıştır. Tepki daha çok azınlıklardan gelmiştir. Mesela 1862' de Yahudi cemaatinin içindeki bir çekişmenin sonucunda 5.000 kadar Hasköylü, hahamlarının kışkırtmasıyla Eyüp'e giden Abdülaziz'in kayığım çevirip dilekçe vermiştir. Babıâli yenilikçi ve muhafazakâr iki kanadı bağdaştırıcı bir çözümle işi tatlıya bağlamıştır.
Kısa süre sonra l Temmuz 1871'de Hasköy'de Osmanlı topraklan ve Doğu dünyasında ilk mason mabedinin temelinin açık bir törenle atılması, bu tepkinin kısa zamanda aşıldığını gösterir. Bu tören için 150 kişi büyük üniformalarını giymiş olarak Okmeydanı'ndan Hasköy'e yürümüşler, ingiltere elçiliğinin rahibi dua etmiş, fakirlere yardımda bulunulmuştur.
O yıllarda Fransa'da başlayan "evrenin yüce mimarı ve ruhun ölmezliği"ni kabul ya da red tartışması İstanbul localarını da etkiledi. Bir yandan da Mısır'da başlayan locaları siyasi amaç için kullanma eğilimi yansıdı. Veliaht Murad Efendi'nin (V.) 1872' deki tekris'ini (masonluğa kabul töreni) bu çerçevede düşünmek gerekiyor. Onu Şehzade Nureddin ve Kemaleddin efendiler izlemiştir. Namık Kemal de aynı dönemde masonluğa girdi. Böylelikle masonluk günün aktüalitesi haline geldi ve ilk Türkçe antimason yayınlar da (Pertev Paşa'nın Habname ve Labika'sî) bu dönemde yayımlandı.
Mason Cemiyeti'nin II. Meşrutiyet dönemindeki (solda) ve 1934'teki mühürleri. O. Koloğlu, ittihatçılar ve Masonlar, ist.,1991 (sol), Türkiye Millî Büyük Meşrıkı'mn 25. Yıldönümü Münasebetile Fevkalâde Celse, ist., 1934
Dostları ilə paylaş: |