KULLUKLAR
Yanlış olarak "kolluk" da denmiştir. 1826' da Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasına kadar, İstanbul semtlerinde kapıkulu, bostancı, levent, azap askerlerinin güvenlik nöbeti tuttukları karakollardı. 1826'dan sonra bunların yerini, Asâkir-i Mansure-i Muhammediye(->) erlerinin beklediği ka-ravulhaneler, 1845'te Zaptiye Nezareti'nin kurulmasından sonra ise zaptiye karakolları almıştır. Kulluklar, nöbetçi askerlerin mensup oldukları ocaklara ve sınıflara göre "yeniçeri kulluğu", "kalyoncu kulluğu", "bostancı kulluğu" vb adlarla anılıyordu. Semtlere göre ise Ayazma Kulluğu, Altmışlar Kapısı Kulluğu vb adlar veriliyordu.
İstanbul'un güvenliği açısından birinci derecede önemli olan sur kapılarındaki asıl kulluklarda, kul kethüdasının seçtiği, yaşlı ve deneyimli yeniçeriler, üçer aylık nöbetlerle oturmaktaydılar. Bu nöbete giren her sınıftan askere İstanbul cihetinde "kullukçu", Galata tarafında "kullukçu" veya "yasakçı" denmekteydi. Çok sayıdaki kulluğun nöbet değişimleri ile diğer işlemlerini kul kethüdası yapmakta; bir kulluk kâtibi de parasal işlemlere bakmaktaydı. 17. yy'da kulluk tevcihlerinde nefer başına 85 akçe tevcih resmi alınmakta, bunun 70 akçesi kul kethüdasına, 10 akçesi kethüda saracına, 5 akçesi de kulluk kâtibine düşmekteydi. Kulluk görevi alanlar ise bu ödemelerine karşılık, gece güvenliğinden sorumlu oldukları semt veya çarşı halkından para ve bahşiş almakta, bununla ulufeleri dışında ek bir gelir sağlamaktaydılar. Bunların iaşelerini de bağlı oldukları ocak temin ederdi. Orta kazanından ayrılan çorbaları, kullukçu neferler-ce alınır, başkarakullukçunun gözetiminde kulluklar dolaşılarak tevzi edilirdi.
İstanbul'da genel kent güvenliğinin bölge özelliklerine göre başka başka amirlerin sorumluluğunda olması nedeniyle, Kasımpaşa, Galata kulluklarını kaptan-ı derya, Tophane ciheti kulluklarım topçubaşı, Boğaziçi, Adalar, Üsküdar ve Kadıköy kulluklarını bostancıbaşı, İstanbul'daki kullukları ise semtlere göre, yeniçeri ağası ile ce-becibaşı denetlemekteydiler. Kulluklar, çarşı pazar yoğunluğu olan yerlerde daha sık, meskûn bölgelerin ise uzağında veya girişinde olurdu. En büyük kulluklardan biri Ağa Kapısı'nda(-+) diğeri ise Yemiş İske-lesi'ndeydi. Buradaki Çardak Kulluğu, ay-
nı zamanda suçlu yeniçerilerin idam edilmezden önceki son duraklarıydı. Buradan, kayıkla Rumeli Hisarı'na götürülüp gece boğulurlardı. Kulluk tesisinde, semt halkından ya da esnaftan gelen istekler göz önünde tutulmaktaydı. Çünkü, halk ya da esnaf, kulluğun ve neferlerinin giderlerinden bir bölümünü karşılamakla yükümlüydüler. Bunun yanında Kum Kapısı, Aya Kapısı, Yahudi Mahallesi, Balat İçerisi, Ba-lat Dışarısı, Fener İçerisi, Fener Dışarısı, Eyüp Kapısı, Edirne Kapısı gibi önemli kapı kullukları, kent güvenliği açısından zorunlu karakol noktalarıydı. Büyükkara-man, Küçükpazar, Hocapaşa kullukları ile ikincil başka bazı kulluklar ise yeniçeri yayabaşılarına, bölükbaşılanna aitti ve buralar kul kethüdasına bağlı kulluklardan ayrıydı. Yine, sekbanbaşının da biri Fatih' te Sarmaşık semtinde, diğeri Vefa'da iki gümrük kulluğu vardı. Bunlar her yıl iltizama verilir, gelirinden sekbanbaşma pay ayrılırdı.
İstanbul'da, adları suyolu haritalarından saptanabilen diğer kulluklar Edirne-kapı'da hamam karşısında, Karagümrük girişinde, Fatih Camii avlusunda (aynı yerde şimdi de karakol vardır), Atpazarı'nda, Zeyrek Camii karşısında, Saraçhanebaşı'n-da Tezgâhçılar Camii karşısında, Tavuk-pazarı'nda, Simkeşhane karşısında, Bah-çekapı'da bulunmaktaydı. Ayrıca İstanbul surlarının büyüklü küçüklü bütün kapılarında da birer kulluk vardı. Cebeali (Ci-bali), Bâb-ı Ayazma, Ayvansaray, Yenika-pı, Balıkpazarı, Ayasofya-yı Kebir, Acıçeş-me, Latifpaşa, Kapan-ı Dakik (Unkapanı), Eğrikapı, Edirnekapı, Topkapı, Bâb-ı Mevlevihane, Bab-ı Silivri, Langa Kapısı, Sa-matya Kapısı, Bâb-ı Kule-i Heft (Yedikule), Fener Kapısı, Zindan Kapısı, Çardak Kapısı, Sultanselim, Mercan, Hacılar Köşkü, Yedikule Tabakhanesi, Kocamustafapaşa, Altımermer, Yenibahçe, Avratpazarı, Ali-paşa-yı Atik, Karagümrük, Salmatomruk, Kadıçeşmesi, Saraçhane, Macuncu, Has-köy, Galata, Üsküdar, Sarıgüz, Parmakka-pı, Atpazarı, Eyyub-i Ensari, Altmışbir Kapısı, Kırkdört Kapısı, Elliiki Kapısı, Ellial-tı Kapısı, İkinci Kapı, Onüç Kapısı bunlardandı. Galata çavuşu, Galata Kulluğu'nun ve o bölgenin inzibat amiriydi. Karakullukçularla kalyoncuların disiplininden de sorumluydu. Galata, Tophane semtlerinde, kulluk askerlerine "yasakçı" ve "değenek-çi" de denmekteydi. Her kullukta başlangıçta bir veya iki nefer varken, sonradan buraların birer zorbalık ve haraç yuvası olması nedeniyle nefer sayıları da artmıştır. Her kulluğun amirine "kulluk çorbacısı", diğerlerine "kullukçu" veya "nefer" deniyordu.
Kul kethüdası, kullukçuluğu, buna istekli yeniçerilere tevcihte yetkiliydi. Kethüda saracı, kulluk tevcihlerinde aracılık yapar, ocaktan kullukçuluk isteyenleri kul kethüdası ile görüştürürdü. Kul kethüdası sefere çıktığında ise kethüda mührünü alıp ona vekâlet ederdi. Kullukçuluk tevcihinde yaşlı askerler tercih edilmekteydi. Çünkü kulluğa oturan, genç ve yaramaz askerler semt halkını her yönden rahat-
sız etmekteydiler. Bundan dolayı Acemi Ocağı yayabaşıları, yeniçeri çorbacıları İstanbul'da bulundukları sürece kulluk bekleyemezlerdi. Ancak bütün yeniçeriler sefer için İstanbul'dan ayrıldıklarında, yeter sayıda yaşlı çorbacı bulunamadığı için, Acemi Ocağı yayabaşılarına da kullukçuluk verilirdi. Ayrıca, bayram günlerinde izinli olan acemilerin kent içindeki taşkın-' lıklarım ve verebilecekleri zararları önlemek için, acemi yayabaşıları kullukçu yeniçerilerle inzibat denetimine çıkarlardı. Doğrudan acemi yayabaşılarının kulluk bekledikleri semtler ise, yine inzibatlık görevleriyle ilgili olarak Galata cihetinde Kalafatyeri, İstanbul tarafında da Güm-rükönü ve Odun Kapısı kulluklarıydı.
Kullukçulara, gece devriye gezdikleri için "karakullukçu" da denmekteydi. Kapı kulluklarında oturanlara ise daha çok "yasakçı" denirdi. Bunlar, kapıları sabah açıp akşam kapamakla, girenleri de denetlemekle görevliydiler. Kefilsiz ve izinsiz kente ve semtlere girmek yasaktı. Semtlerde ve kapı çevrelerinde çıkan kavgalara da kullukçular müdahale ederdi. Suçluları yakalayıp çorbacıya götürmek, suçuna göre değnek vurdurtmak da yasakçı ve kulluk-çuların görevlerindendi. Kol gezmede(->) sadrazam, yeniçeri ağası, kaptan-ı derya; tebdil gezmede(->) padişah, kullukların durumuna da bakarlar, disiplinsiz buldukları kullukçuları yeniçeri ağasına bildirip cezaya çarptırtırlar, iyi davranışlarını saptadıklarını da ödüllendirirlerdi.
Bir gelenek olarak kulluğun önünden ulemadan bir zat ya da tanınan sayılı birisi geçerken kulluk çorbacısı ve neferleri hürmetle selam verirlerdi. Oysa eski kulluk düzeninin ve Yeniçeri Ocağı geleneklerinin bozulmasından sonra bu gelenek bırakıldığı gibi kullukların önünde kürsü iskemle, hasır üstünde saygısızca oturan, yatan kullukçular, sabahtan akşama kadar tambura çalıp mani destan okurlar, geçenlerle alay ederler, daha kötüsü akşam karanlığına kalan ve kulluk önünden geçme cesaretini gösterenleri çevirip "Senden şüphelendik, buralarda bu vakitte işin ne?" deyip içeriye alırlar, üstünü aramak bahanesiyle saat, kese, köstek neyi varsa so-yarlardı. Giderek daha da bozulan kulluklarda türlü yolsuzluklar ve cinayetler işlenmeye başlandı. Semtlerin Müslüman ve gayrimüslim zenginlerinden haraçlar alınır olmuştu. Katiller ise sığındıkları kulluklarda kulluk çorbacısına para verip "Bu bizim yoldaşımızdır. Öldürülenin diyet akçesini orta sandığından öderiz" dedirtirler, davacılar ise korkularından kadıya gidemezlerdi. Paskalya ve yortularda ise zengin gayrimüslimlerin önlerine çıkıp izzet ve ikram etmek vaadiyle bunları kulluğa alırlar, zorla rakı ve şarap içirtirler, kendileri de Hz İsa'nın aşkına kadeh devirirler, sonra iyice sarhoş olan bezirganın önüne bahşiş tabağını uzatıp üzerinde ne kadar parası varsa alırlardı.
Kullukçuların subayları tören günlerinde ocak urbası, diğer günlerde ise başlarına kalafat denen astarsız kavuk, sırtlarına önü açık, dar yenli kaftan, bunun al-
Dostları ilə paylaş: |