MAHYACILIK
Ramazan ve bayram gecelerinde çift minareli camilerde iki minare arasına gerili iplere kandiller asarak (günümüzde elektrik ampulleri asılır) yazı yazma ya da şekil yapma sanatı.
Bu gelenek, İslam dünyasında yalnızca Türklere mahsus olup, özellikle İstanbul'da geliştirilmiş bir sanattır. Yalnızca ramazan ayında geçici bir süre için kurulduğundan "aylık" anlamına gelen "mahiye" kelimesinden gelmektedir.
Rivayete göre l6l4'te Fatih Camii müezzinlerinden Hattat Hafız Ahmed Kefe-vî'nin işlediği iki minare ve mahyaya benzer şekiller içeren bir çevreyi, I. Ahmed (hd 1603-1617) çok beğenmiş ve böyle yazı ve şekillerin dini adaba uygun olması şartıyla ramazanlarda minareler arasına kurulmasını istemiştir. Ramazan, kandil ve bayram gecelerinde minarelerin ve tekkelerin kandillerle donatılması eski bir gelenek olmakla birlikte İstanbul'da ilk mahya 1617'de yapımı biten Sultan Ahmed Camii'nde, ikincisi l683'te Süleyma-niye Camii ve Yeni Cami'de, üçüncüsü ise 1755'te Atik Valide Camii'nde kurulmuştur. Bugüne kadar gelen yerli rivayet böyle olmakla birlikte, 1578'de İstanbul'a gelen Salomon Schweigger'in seyahatnamesin-deki bir çizimde minareler arasına asılmış kandiller açıkça görülmektedir.
III. Ahmed (hd 1703-1730) 1723 ramazanında geceleri yakılıp bayram gecelerinde söndürülen minare kandillerinin bayramlarda da yakılmasını emretmiştir. Aynı dönemde Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın yalnız iki minareli selatin camilerinde mahya kurulabileceğini emretmesiyle Ayasofya, Fatih, Bayezid, Sultan Selim, Şehzade gibi büyük camilerde mahya kurulmasına başlanmıştır. E-yüb Sultan Camii'nin mahya kurulamayacak kadar kısa olan Fatih döneminden kalma minareleri yıktırılmış, bunların yerine ikişer şerefeli ve daha uzun minareler yaptırılmıştır. Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Camii tek minareli olduğu için mahya kurulamadığından halkın isteği üzerine bir minare daha yapılmıştır. II. Ab-dülhamid döneminde (1876-1909) mahyada da sansür uygulanmış, ramazanın on beşinde padişahların Topkapı Sarayı'na gelirken görmeye alışık oldukları "Padişahım Çok Yaşa" mahyasının yerine başka bir mahya görülmesi üzerine Zaptiye Nazırı Şefik Paşa, bütün mahyacıları sor-gulamıştır. Cumhuriyet'ten sonraki yıllarda elektrik kullanımının yaygınlaşmasıyla gerek yazı ve şekillerin biçim ve içeriğinde, gerekse bunların tekniğinde birtakım değişiklikler görülmüştür.
Çifte minareli camilerin minarelerinin arasına "dış mahya"; Ayasofya, Sultan Ahmed, Süleymaniye, Nuruosmamiye camilerinin içine de "iç mahya" kurulmuştur. İç mahyalar bir de dış mahya kurulamayan tek minareli camilerde kurulmuştur. Mahyaların en çok maharet isteyen çeşidi "gezdirme mahya" denilenidir. Bu tür mahyada örneğin, altta balıklar, ortada Unkapanı Köprüsü ve Azapkapı Camii, üstte ise araba resimleri yapılır; mahya iplerinin değişik şekillerde hareket ettirilmesiyle üst ve alt taraftaki resimler, minareler arasında gidip gelir, bu manzara, seyredenleri şaşırttığı kadar neşelendirirdi. II. Mahmud döneminin (1808-1839) meşhur mahyacısı Abdüllâtif Efendi (ö. 1876), bu cins mahyanın en meşhur kurucularındandı.
Yalnız kadir gecelerinde minarelerin külahlarından şerefelerin alt kısımlarına kadar aydınlatılmasına "kaftan giydirmek" denilir ve bu süsleme özellikle Bekir Paşa, Davud Paşa, Koca Mustafa Paşa camilerinde gerçekleştirilirdi. Teravihten sonra kandil ipinin şerefeden cami avlusuna gönderilmesiyle "kandil uçurtma" yapılır, "uçurtmacı"nın salıverdiği iplere şekerlemeler konarak yukarıya hediyeler gönderilirdi. Kandil uçurtma tek minareli camilerde, minare ile avlu arasında ya da birbirine çok yakın camilerin minareleri arasında da olurdu.
Her sene şaban ayının on beşinden itibaren camilerde kandil yağları, balmum-lan hazırlanırdı. Bir mahya için tahmini o-larak 7-8 kg yağ harcanırdı. Mahya takımına "bocurgat", kandillerin sıralanmasına ve düzenlenmesine yarayan araçlara da "boncuk" adı verilirdi.
Mahya kurulmadan önce kareli bir kâğıt üzerine kalıbı hazırlanarak kandillerin yerleri belirlenir, yukarıdan aşağıya doğru bir hizaya düşen kandillere göre sıra sıra ipler hazırlanırdı. İki minare arasına bir ana ip gerilerek bunun üzerine bağlanan başka ipler aşağıya sallandırılırdı. Tahta kutular içinde bulunan cam kandiller, yazıdaki sıraya göre bu sarkıtılan iplere bağlanır, sonra bu takımın hepsi aşağıya indirilir arkasından ip çekilerek ve boşlukta ilerletilerek iki minare arasına sıralanır,
böylece mahya kurulmuş olurdu. Her akşam değiştirilen yazılara ait ana ipler, gündüz takımıyla alınarak şerefelere çıkartılır, mahyanın kurulacağı akşam namazından sonra yerinden birer birer alınarak kandillere takılırdı. Mahyaların iplerini, takımlarını düzenlemek ve kurmak özel bir yetenek istediğinden her büyük caminin bir mahyacısı olur ve bunlar güzel ve görülmemiş mahyalar kurmada birbirleriyle rekabet içinde bulunurlardı.
Mahyalarda ramazanın on beşine kadar yazılar, on beşinden sonra ise değişik resimler asmak âdetti. Yazıların birçoğu dini içerikli olduğu gibi özlü sözler de seçilirdi. Ramazanın ilk gününden itibaren, "İnna fetahnâleke fethan mübina", "Hoş Geldin Ey Şehr-i Ramazan", "Merhaba" daha sonra da "Ya Allah", "Ya Rahman", "Ya Ganî", "Ya Kerim", "Ya Sübhan", "Maşallah", "Tebâvekâllatı" vb yazılır; on beşinden sonra ise gemi, kayık, balık, köşk, karanfil, lale, Kız Kulesi, iki minareli cami, fıskiye, köprü vb resimler asılırdı. Son gece ramazandan ayrılmanın üzüntüsü "el-Fi-rak" ya da "Elveda" yazılı mahyalarla ifade edilirdi. Balkan Savaşı ve L Dünya Savaşı yıllarında dönemin durumuna uygun olarak "Hilâl-i Ahmeri Unutma", "Hubbü'1-Va-tan Mine'1-İman", "Muhacirlere Yardım Ediniz", "Muhacirleri Unutma"; Kurtuluş Savaşı'nı izleyen dönemde ve Cumhuriyet'ten sonra ise "Yaşasın İstiklâl", "Yaşasın Gazimiz", "Hakimiyet Milletindir", "Tayyareye Yardım", "Yetimleri Unutma" gibi sözler yazılmıştır.
Günümüzün mahyalarında ramazanla ilgili eski sözlere devam edildiği gibi "On Bir Ayın Sultanı", "Zekât Malı Artırır", "İçki Kötülüklerin Anasıdır" sözleri de yazılmakta; İstanbul'un fetih günü olan 29 Mayıs'ta ve Vakıf Haftası'nda da günlerin anlamına uygun mahyalar asıldığı görülmektedir.
Mahyanın kandillerle kurulmasında yazılar peyderpey oluştuğundan seyircilerin kandillerin titreşimleri arasında çıkacak yazıları tahmine çalışmaları da ayrı bir eğlence olurdu. Arap harflerinin kullanıldığı dönemde yazılar genellikle celi sülüs olur, nadir olarak talik de görülürdü.
1578'de istanbul'a gelen
Schweigger'in seyahatnamesinde yer alan mahya resmi. S. Schweigger, Ein newe Reyssbeschreibung auss Teutscbland nach
Constantinopel undjerusalem, Nürnberg, 1608 Galeri Alfa
Dostları ilə paylaş: |