MELEK HATUN MESCİDİ
386
387 MELLING, ANTOINE-IGNACE
Melling'in çiziminde Hatice Sultan Sarayı, karakalem ve suluboya, 34x40 cm. Necla Arslan arşivi
tümler, şallar, kemerler; sarayda kullanılmak üzere gümüşten sofra ve yemek takımları, mobilyalar tasarladı.
Melling'in Hatice Sultan Sahilsarayı'ndaki çalışmalarından çok etkilenen III. Selim onu kendi saray mimarı yaparak yaz aylarının büyük bölümünü geçirdiği Beşiktaş Sarayı'nm(-t) genişletilmesi ve yemden düzenlenmesi işiyle görevlendirdi. Çok geniş bir arazi üzerine denize paralel olarak kurulan sarayın hasoda ile Çinili Köşk(->) arasında kalan bölümü Melling'in eseridir. Özellikle İyonik başlıklı altı mermer sütun tarafından taşınan valide sultan dairesi, iki katlı bahçe duvarı ve galeri ile mermer korkuluklu rıhtım, sanatçının Hatice Sultan Sahilsarayı'ndaki uygulamaları ile büyük bir benzerlik göstermektedir.
III. Selim 1790'lı yılların sonlarında Melling'i Topkapı Sarayı'mn sahil bölümünde yeni bir saray yapımıyla görevlendirdi. Melling, plan şeması, malzeme, dekorasyon ve bahçe düzenlemesi açısından
ve Abdülbâki Dede (ö. 1935), Galata Mev-levîhanesi Postnişini Ahmed Celaleddin Dede (ö. 1946) ve Bahariye Mevlevîhanesi Postnişini Hüseyin Fahreddin Dede(-0 bulunmaktadır. Abdülkadir Belhî'nin vefatından sonra oğlu Ahmed Muhtar Efendi (ö. 1933), tarikat çevrelerince kutup olarak tanınmış ve kendisi Cumhuriyet'in ilk yıllarında kısa bir süre Melamî/Hamzavî tasavvuf anlayışının sözcülüğünü yapmıştır.
19. yy'ın ikinci yarısında Rumeli'nin çeşitli vilayetlerinde yaygın şekilde bulunan Nakşibendîler arasında Seyyid Muham-med Nur tarafından sistemleştirilen farklı bir Melamîlik anlayışı yaygınlaşmaya başlar. Daha sonra üçüncü devre Melamîliği olarak adlandırılacak bu tasavvuf hareketine, kurucusundan ötürü Nurîlik de denilmiştir.
Üçüncü devre Melamîliğinin temellerini atan Seyyid Muhammed Nur (ö. 1887), aslen Arap olup Mısır'da doğmuştur. Babası Kudüslü Seyyid İbrahim'dir. Tasavvuf eğitimini ailesinden almış, Camiü'1-Ez-her'de Şeyh Hasan Kuveysî'nin derslerine devam etmiştir. Bu sırada Şeyh Yusuf Efendi aracılığıyla Nakşibendîliğe bağlanır. Bir süre sonra hocası Şeyh Hasan Ku-veysî tarafından Anadolu'ya gönderilmiş ise de burada fazla kalmamış, Rumeli'ye geçerek Selanik ve Serez'deki Nakşî-Mela-mî zümreleriyle ilişkiye girmiştir. 1833'te Koçine'de müderrislik yapmış ve adını ulema kesiminde duyurmuştur. 1839'da Üs-küp'e gelen Muhammed Nur, bölgenin tanınmış mutasavvıflarından Kazanlı Abdül-hâlik Efendi'ye intisap ederek halifesi Trabzonlu Mustafa Efendi'den ikinci defa olmak üzere Nakşîlik icazeti alır.
1839-1870 dönemi, Muhammed Nur' un Rumeli Nakşîliği ile Melamîlik arasında bir tasavvuf sistemi kurmaya çalıştığı zaman kesitidir. Bu süre zarfında. Rumeli' nin çeşitli şehirlerinde görev yapan Osmanlı asker-sivil bürokratlarını kendi etrafına toplamayı başarabilmiş ve bu zümre, üçüncü devre Melamîliğinin çekirdeğini meydana getirmiştir. Bu dönemin bir diğer özelliği de, Muhammed Nur'un kısa aralıklarla istanbul'a yaptığı ziyaretler ve bunların sonucunda şehrin gündelik hayatında kendi tasavvuf anlayışını yaygmlaş-tırmasıdır.
Muhammed Nur'un etrafında şekillenmeye başlayan Nakşî-Melamî zümrenin ilk üyeleri, Üsküp Valisi Hıfzı Paşa ile aynı görevi daha sonra üstlenen Selim Paşa' dır (ö. 1872). Daha sonra bu gruba 1852'de Müşir İsmail Paşa, Topal Osman Paşa (ö. 1874) ve Zaptiye Müşiri Hüsnü Paşa gibi üst tabaka bürokratlar da katılmışlardır. Muhammed Nur, bu müritlerinin daveti üzerine 1839-1870 arasında birkaç defa İstanbul'a gelmiştir.
Nakşîliğin yamsıra Halvetî, Ekberî ve Üveysîliğe de mensup bulunan Muhammed Nur'un bu tarikatlara ait silsilesi bilinmekle beraber Melamîliği konusunda aynı açıklık yoktur. 1870'te Tikveş'te iken kendisine "kutbiyet" verildiğini açıklamış ve bu tarihten itibaren üçüncü devre Melamîliğinin resmen kurucusu sayılmıştır.
1871'de aslen Bektaşîliğe mensup bulunan Şeyhülislam Ahmed Muhtar Efendi'nin (ö. 1882) daveti üzerine İstanbul'a gelerek a-ralarında Mürefteli Abdullah Hulusî Efendi. Evkaf Müfettişi Hacı Tevfik Efendi, Mısır Mollası Kâmil Efendi, Pazar Tekkesi Şeyhi Ahmed Safî Efendi, Tarsus Tekkesi Şeyhi Abdülkerim Efendi ile Harirîza-de Kemaleddin Efendi'nin de bulunduğu aydın bir zümreyi kurduğu tarikata kabul etmiştir. Bu zümre daha sonra İstanbul'daki üçüncü devre Melamî faaliyetlerinin odak noktasını oluşturmuş, Muhammed Nur'un ikinci kuşak halifeleri bu grubun içinden çıkmıştır.
Diğer yandan 1877'de Şeyh Murad Tekkesi postnişini olan ve ikinci devre Melamîliğim temsil eden Abdülkadir Belhî ile ilişki kurmak isteyen Muhammed Nur, birkaç defa İstanbul'a gelerek bu ünlü Melamî/Hamzavî kutbuyla görüşmüştür. Abdülkadir Belhî'yi kendisine bağlayarak Melamîliğin tek temsilcisi olmayı arzulayan Muhammed Nur'un bu amacı, Belhî tarafından reddedilmiş ve böylece Bayra-mî Melamîliği bağımsız çizgisini korumuştur. Bunun sonucunda 1880'lerden itibaren İstanbul'da iki ayrı Melamî zümresinin faaliyetine tanık olunmaktadır. İkinci devreye mensup Bayramı Melamîleri daha çok esnaf tabaka arasında güçlü bir organizasyona dayanırlarken, üçüncü devre Melamîleri de Nurîlik adıyla aydın çevrelerde rağbet görmüşlerdir.
Üçüncü devre Melamîliğini İstanbul'un gündelik hayatında yaygınlaştıranlar, Muhammed Nur'un halifeleridir. Şehremini' deki Pazar Tekkesi ile Mevlanakapı'daki Tarsus Tekkesi, aslen birer Rıfaî merkezi oldukları halde Muhammed Nur'a intisap eden Ahmed Safî Efendi ile Abdülkerim Efendi tarafından üçüncü devre Melamîliğine bağlanmış ve tarikatın İstanbul'daki en etkin faaliyet odaklarını meydana getirmişlerdir. Bunların dışında Muhammed Nur'un halifesi Abdurrahim Fedaî'ye (ö. 1885) intisap eden Bayezid Camii vaizi Hafız Abdürrauf Efendi (ö. 1921), Mürefteli Abdullah Hulusî Efendi (ö. 1884), Ba-lat Tekkesi Şeyhi Kemal Efendi (ö. 1913), Kamer Hatun Camii İmamı Vehbî Efendi (ö. 1905), Tarsus Tekkesi Şeyhi Abdülkerim Efendi'nin halifelerinden Kantarcı Aziz Baba (ö. 1925), Terlikçi Salih (ö. 1922) ve bundan hilafet alan Şair Ahmed Bey (ö. 1916) ile Tarsus Tekkesi müntesiplerinden Manastırlı Seyyah Ahmed Baba (ö. 1890), Muhammed Nur'un oğlu Şerif Efendi'ye bağlanan Mehmed Bey (ö. 1924), Osman Sadî Efendi (ö. 1919) ve Kaymakam Ahmed Bey (ö. 1922) İstanbul'daki üçüncü devre Melamîlerinin önde gelen temsilcileridir. Ayrıca tarikat Osmanlı aydınları arasında da geniş taraftar bulmuş, Tib-yân adlı eseriyle tanınan Harirîzade Mehmed Kemaleddin Efendi (ö. 1881) ile Os-manlı Müellifleri'nin yazan Bursalı Mehmed Tahir Bey (ö. 1925), üçüncü devre Melamîlerinin önde gelen isimleri olmuşlardır.
Nakşibendîliğin yamsıra Halvetîlik bünyesinde de taraftar bulan üçüncü devre
Melamîliğinin bu zümre içindeki izlerine Fatih Türbedarı lakabıyla tanınan Ahmed Amiş Efendi'de (ö. 1920) rastlanmaktadır. Kuşadalı İbrahim Efendi'nin(->) halifelerinden Ömer Halvetî'ye mensup bulunan Amiş Efendi, Bosnavî Tevfik Efendi'den icazet alarak ayrıca Muhammed Nur'a da bağlanmıştır. Fakat Amiş Efendi'nin Melamîliği, Muhammed Nur'dan çok, Kuşadalı İbrahim Efendi (ö. 1845) tarafından temsil edilen Halvetî-Melamî mistisizmine dayanır. Amiş Efendi'nin etrafına toplanan Bursalı Mehmed Tahir, Babazade Ahmed Naim, İsmail Fennî (Ertuğrul), Ahmed Av-ni (Konuk) ve Balıkesirli Abdülaziz Mec-dî'den (Tolun) meydana gelen Osmanlı aydın zümresi, aynı zamanda Melamî meşrep Halvetîlik ile Nurîlik arasındaki ilişkiyi sağlamada önemli rol üstlenmişlerdir. Üçüncü devre Melamîliği Cumhuriyet döneminde Muhammed Nur'un halifelerinden Hulusî Maksud Efendi (ö. 1929) ile oğlu Mahmut Sadettin Bilginer (ö. 1983) tarafından sürdürülmüştür.
Bibi. CSR, Dosya/62, 188, 229; Müstakimzade, Menâkıb-ı Melâmiye-i Şuttariye-i Bayramiye, Süleymaniye Ktp, Abdurrahman Nafiz Paşa, no. 1164; Müstakimzade, Tuhfe, 280-281; Huc-virî, Kesfü'l-Mahcûb, ist., 1982, s. 281 vd; Ku-şeyrî, Risale, İst., 1981, s. 142-143; Seyyid Şerif Cürcanî, Ta'rifât, ist., 1300, s. 156; La'lîzade Abdülbâki, Sergüzeşt, İst., ty; Lâmîî, Nefehât, 20; Mahmud Cemaleddin el-Hulvî, Lemezât, ist., 1993, s. 591-593, 599-601; Sarı Abdullah, Semerâtü'l-Fuâd, ist., 1288; Kâtib Çelebi, Fezleke, II, İst., 1268, s. 373-374; Ataî, Hadaiku'l-Hakaik, I, 65; Şeyhî, Vekayiu'l-Fuzalâ, I, 553; Uşşakizade, Zeyl-i Şakaik, 346-347; Vicdanî, Tomar-Melâmilik; Vassaf, Sefine, II, 227-230; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 41-48; (Ergin), Mecelle, I, 552-556; R. Hartmann, "Sülemî'nin Ri-sâletü'l-Melâmetiyyesi", Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası, IH/2 (1340), s. 291-314; Gölpınarlı, Melamilik; A. Gölpınarlı, Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatler, îst., 1969, s. 246-269; ay, Tasavvuf, İst., 1985, s. 110-132; ay, Kaygusuz Vizeli Alaeddin, İst., 1932; F. Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, İst., 1966, s. 297-299; O. Nuri Ergin, Balıkesirli Abdülaziz Mecdi Tolun Hayatı ve Şahsiyeti, İst., 1942; Ö. Rıza Doğrul, islâm Tarihinde İlkMe-lâmet, İst., 1950; S. Ateş, Sülemîve Tasavvu-fî Tesiri, İst., 1969, s. 67-68; C. Sunar, Melâmîlik ve Bektaşîlik, Ankara, 1975; Y. Ziya İnan, Islâmda Melamîliğin Tarihi Gelişimi, İst., 1978; A. Cerrahoğlu, Dünkü ve Bugünkü Melâmiler, ist., 1984; Sabrı F. Ülgener, Zihniyet ve Din, İst., 1981, s. 80-87; H. J. Kissling, "Zur Geschichte deş Derwishordens der Bajrâmij-je", Dissertationes Orientales et Balcanicae Collectae: I. Das Derıvischtum, Münih, 1986, s. 237-268; M. Kara, "Melâmetiye", Prof. Dr. Sah-riF. Ülgener Armağanı, 43/1-4 (1987), s. 561-598; A. Yaşar Ocak, "Kanuni Sultan Süleyman Devrinde Osmanlı Resmî Düşüncesine Karşı Bir Tepki Hareketi: Oğlan Şeyh İsmail-i Ma-şûkî", OA, X (1990), 49-58; M. Tatçı, "Hayatı,' Hatıratı ve Mektuplarıyla Çağdaş Bir Melamî: Mahmut Sadettin Bilginer", Dergâh, 111/29 (1992), s. 17-18.
EKREM IŞIN
Dostları ilə paylaş: |