KirkçEŞme tesisleri



Yüklə 8,39 Mb.
səhifə612/889
tarix09.01.2022
ölçüsü8,39 Mb.
#91610
1   ...   608   609   610   611   612   613   614   615   ...   889
Şehbal, S. 7 (Temmuz 1909) Nuri Akbayar arşivi

ve Vizeli Alaeddin (ö. 1562), daha sonraki kuşağın temsilcilerinden Gazanfer Efendi (ö. 1566) ile Osman Haşimî Efendi'nin (ö. 1594) yetişmesini sağlayan mutasavvıflar olarak tanınırlar. Şah Ali, 17. yy'ın ünlü Melamî/Halvetî şeyhlerinden İbrahim Efendi'nin dedesi olup hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Vizeli Alaeddin ise Melamî edebiyatının önde gelen isimlerinde-ndir. Ahmed Sarbân'ın ikinci kuşak halifelerinden Gazanfer Efendi'yi yetiştirmiş ve Rumeli Melamîliği, bu mutasavvıfa intisap eden Osman Haşimî Efendi aracılığıyla İstanbul'da güçlü bir örgütlenme ve tekke organizasyonu kurmuştur.

İstanbul'un gündelik hayatı, 16. yy'ın ortalarında Helvaî Tekkesi'nde odaklanan Anadolu Melamîliğinin ardından bu yüzyılın sonlarına doğru Rumeli Melamîliği ile de tanışır. Hareketin temsilcisi Osman Haşimî Efendi olup faaliyetlerinin merkezi Kasımpaşa'da kendi lakabıyla anılan Saçlı Emir Tekkesi'dir(-0. Osman Haşimî Efendi, İstanbul'da devam ettiği Sahn-ı Seman Medresesi'ni yarıda bırakarak Vize'ye gitmiş ve burada Ahmed Sarbân'ın halifelerinden Alaeddin Efendi ile tanışmıştır. Bu tanışma, Rumeli Melamîliğinin İstanbul'da temsili yolunda atılmış en önemli adımlardan birisidir. Vizeli Alaeddin'in halifesi Gazanfer Efendi'den hilafet alarak ona damat olması ise, tıpkı Helvaî Tekkesi Postnişini Yakub Efendi'nin Pir Ali Aksarayî ile kurduğu aile bağlarıyla güçlendirilmiş tarikat ilişkisine benzemektedir. Böylece Anadolu ve Rumeli Melamîliği, 16. yy'dan itibaren zincirleme olarak önce Helvaî Tekkesi, ardından da Saçlı Emir Tekkesi' nde iki ayrı şeyh ailesi tarafından temsil edilebilme şansına kavuşmuştur.

Kendisini dışarıya karşı Bayramî şeyhi olarak gösteren Osman Haşimî Efendi, Kasımpaşa Kulaksız'da kurduğu tekkesini kısa sürede Rumeli Melamîlerinin merkezi durumuna getirmiş ve gerek buradaki faaliyetleri, gerekse "Haşimî" mah-lasıyla -yazdığı tasavvufi şiirlerindeki Batınî düşüncelerinden dolayı ulema zümresini karşısına almıştır. 1561'de Melamî Kutbu Hamza Bâlî'nin İstanbul'da katle-dilmesiyle zaten tarikat üzerinde var olan baskı böylece daha da artmış ve Osman Haşimî Efendi aynı akıbete uğramak korkusuyla dönemin nüfuzlu Halveti şeyhlerinden Filibeli Nureddinzade'ye (ö. 1573) sığınarak üzerindeki kuşkuları dağıtmaya çalışmıştır. Bayramîliğinin yanısıra Halve-tî olarak da tanınması, bu intisap nedeniyledir.

Saçlı Emir Tekkesi'nde 1594-1700 arasında devam eden Rumeli Melamîliğinin meşihat dönemi, Osman Haşimî Efendi ailesine mensup şeyhler tarafından yürütülür. 1644'te Helvaî Tekkesi'nde son bulan Melamî meşihatının ardından Saçlı Emir Tekkesi, İstanbul'daki tek Melamî merkezi olma özelliğini 18. yy'a kadar korumuş, sırasıyla Cafer Efendi (ö. 1630), Tavîl İbrahim Efendi (ö. 1687) ve Gazanfer-i Sânî (ö. 1700) bu tasavvuf anlayışının sözcülüğünü yapmışlardır. İstanbul'un gündelik hayatı üzerinde önce Ahmed Sarbân'ın

dolaylı etkisiyle başlayıp ardından Osman Haşimî Efendi aracılığıyla kurumlaştırı-lan Rumeli Melamîliği, Saçlı Emir Tekke-si'nden sonra Kasımpaşa'daki Paşmakçı Tekkesi'ni de içine alan bir toplumsal ilişki ağı oluşturmuş, fakat en ilginç ve kapsamlı örgütlenmesini Lale Devri'ndeG-») Topkapı Sarayı Helvacı Ocağı'nda gerçekleştirmiştir.

İkinci devre Melamîliği, 17. yy'ın başına kadar Anadolu ve Rumeli kökenli tasavvuf geleneklerini İstanbul'daki iki ayrı tekkede yaşatırken, tarikatın merkezi idaresi şehir dışında faaliyet gösteren kutupların karizmatik kişiliklerinde somutlaşmaktadır. Tarikat bu dönemde tam anlamıyla merkeziyetçi bir yapıya sahip bulunmakta, özellikle İstanbul'daki örgütlenme şekli diğer tarikatlarda da görülen klasik tekke organizasyonuna dayalı bir idari yapılanmayı esas almaktadır. Söz konusu bu dönemde Ahmed Sarbân'ın yönetim geleneğini izleyen Hüsameddin Ankaravî (ö. 1556), Hamza Bâlî (ö. 1561) ve Hasan Kabadûz (ö. 1601) gibi Melamî kutupları, tarikatı İstanbul dışından idare etmişler, Saçlı Emir Tekkesi postnişinleri de meşihat dönemleri boyunca bu dış merkeze bağlı birer temsilci şeklinde faaliyet göstermişlerdir.

Ahmed Sarbân'dan sonra yerine kutup olarak Hüsameddin Ankaravî geçer. Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Ankara'da yaşamış, Kutlu Han'da düzenlediği sohbet meclisleri nedeniyle saray tarafından sürekli izlenmiş ve sonunda hapsedildiği Ankara Kalesi'nde vefat etmiştir. Kendisinin yerine geçen Hamza Bâlî ise, Melamîlik tarihinde özel bir öneme sahiptir. Hüsameddin Ankaravî'nin halifelerinden olan Hamza Bâlî, mürşidinin vefatından sonra kutup ilan edilmiş ve tarikat faaliyetlerini memleketi Bosna'da sürdürmüştür. Aşırı vahdet-i vücutçu fikirlerinden dolayı Bosna kadısı tarafından saraya yapılan şikâyet üzerine yakalanıp İstanbul'a getirilen Hamza Bâlî, Şeyhülislam Ebussuud Efendi'nin verdiği fetva gereğince Sü-leymaniye'deki Deveoğlu Yokuşu'nda müritleriyle birlikte idam edilmiştir. Hamza Bâlî'nin katlinden sonra Melamîlik, onun tarikat içindeki nüfuzu nedeniyle adına izafeten Hamzavîlik olarak da tanınmıştır. 17. yy'ın başında Melamîliği temsil eden bir diğer kutup, Hamza Bâlî'nin makamına getirilen Bursalı Hasan Kabâ-dûz'dur. Terzilik mesleğini icra ettiği için "Kabadûz" lakabıyla tanınmıştır. Hamza Bâlî'nin katlinden sonra meydana gelen karmaşık siyasi ortam nedeniyle kendini ve Melamîliği gizleyen bir politika yürütmüş, daha çok yetiştirdiği halifeleri aracılığıyla İstanbul'un tasavvuf hayatı üzerinde etkili olmuştur.

Hasan Kabâdûz'un iki önemli halifesi vardır. Bunlardan Abdullah Bosnavî (ö. 1644), "Füsûs sarihi" olarak tanınır. Döneminin tanınmış Halvetî şeyhlerinden Ab-dülmecid Sivasî'ye(->) de intisabı bulunan Abdullah Bosnavî'nin Melamîlik adına yürüttüğü faaliyetleri daha çok İstanbul dışında gerçekleşmiştir. İkinci halifesi Hüse-

yin Lâmekânî (ö. 1624) ise, İstanbul'un mistik hayatında derin bir iz bırakmıştır. Mutasavvıf kişiliğinin yanısıra Melamîliği toplumun üst tabakasında yaygınlaştırması, onun aynı zamanda, nüfuzlu bir şeyh olduğunu da kanıtlamaktadır. Davutpaşa' daki Şah Sultan Camii'ni, İstanbul'un sayılı Melamî merkezlerinden birisi haline getiren Hüseyin Lâmekânî, başta III. Meh-med'in (hd 1595-1603) sadrazamlarından Ferhad Paşa'yı kendine bağlamış ve aralarında dönemin ünlü şairlerinin de bulunduğu seçkin bir çevre oluşturmuştur. Melamîlik, Lâmekânî'nin çabalarıyla genişleyen bu aydın çevrede özellikle 17. yy'dan itibaren hızla yaygınlaşacak, pek çok tanınmış şair, yazar ve tarihçinin katılımıyla aydın zümrenin rağbet ettiği bir tarikata dönüşecektir. Yetiştirdiği en önemli halifesi "Olanlar Şeyhi" lakabıyla da tanınan İbrahim Efendi'dir(->). Aziz Mahmud Hü-daî(-0 ve Abdülahad Nurî(-) gibi 17. yy'ın tanınmış mutasavvıflarından feyz alan İbrahim Efendi (ö. 1655), asıl kişiliğini Lâmekânî'ye intisap ettikten sonra bulmuş ve Ahmed Sarbân halifelerinden olan dedesi Tap Tap Şah Ali'nin Melamî mirasına sahip çıkmıştır. İbrahim Efendi, Melamîlik ile Halvetîlik arasındaki başlıca köprülerden birisi sayılmaktadır. Kendisinden önce Filibeli Nureddinzade bu ilişkinin başlıca kilit isimlerinden olup 17. yy'ın sonlarında da Sarı Abdullah'ın müritlerinden Hüseyin Dede, Halvetîlik bünyesindeki Melamî neşeyi temsil edecektir. İbrahim Efendi'nin en tanınmış halifesi şair Sunullah Gaybî'dir. 1649-1655 arasında İbrahim Efendi'nin Aksaray'daki Gavsî Tekkesi'nde (bak. Oğlanlar Tekkesi) düzenlediği sohbetlere katılan Gaybî, kaleme aldığı Sohbetname adlı eserinde bu çevreyi ayrıntılarıyla anlatır. İbrahim Efendi'den başka Hüseyin Lâmekânî'nin müritleri arasındaki şairlerden Va'dî (ö. 1649), Husamî ve Hâdî'nin adlarım da burada belirtmek, Melamîliğin bu dönemdeki sosyal topografyasını netleştirmek açısından gereklidir.

17. yy'ın başında vefat eden Hasan Kabâdûz'un ardından İdris-i Muhtefî(->) kutup olarak tanınmıştır. Çevresinde Hacı Ali Bey adıyla bilinen İdris-i Muhtefî'yi (ö. 16İ5) ikinci devre Melamîliğin yatay örgütlenme modeline göre yeniden düzenleyen kişi olarak değerlendirmek mümkündür. Muhtefî, aynı zamanda İstanbul' da faaliyet gösteren ilk Melamî kutbu özelliğini taşıması bakımından da ayrı bir öneme sahiptir. İdris-i Muhtefî'den önceki Melamî örgütlenmesi, daha çok İstanbul dışındaki tarikat kutbuna bağlı şekilde faaliyet göstermeyi esas alıp kan bağına dayalı meşihat modelini benimserken, bu özellik onun tarafından büyük ölçüde değişikliğe uğratılmıştır. Melâmîliğin Muhtefî' ye gelinceye kadar idari açıdan İstanbul dışında merkezileşmesi, bir bakıma İsmail Maşukî ve Hamza Bâlî gibi kutupların katledilmeleriyle yakından ilgilidir. Ancak idari merkezin şehir dışında oluşması, kutba ait yetkilerin büyük ölçüde İstanbul'da faaliyet gösteren Melamî ileri ge-


Yüklə 8,39 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   608   609   610   611   612   613   614   615   ...   889




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin