KirkçEŞme tesisleri



Yüklə 8,39 Mb.
səhifə684/889
tarix09.01.2022
ölçüsü8,39 Mb.
#91610
1   ...   680   681   682   683   684   685   686   687   ...   889
MEZAR TAŞLARI

Mezarların baş ve ayak uçlarına dikilen, üzerlerinde ait olduğu kişinin toplumsal sınıf, aile, meslek, cins, din vb gibi özelliklerini yansıtan yazı ve semboller bulunan, belirli bir estetik forma sahip taşlar.

istanbul'un mezarlık ve hazirelerinde-ki mezar taşları, şehir tarihine birinci derecede kaynaklık eden belgelerdir. Osmanlı toplumunda insanlara ait kayıt tutma geleneği 19. yy'a kadar tam anlamıyla yerleşmediği için, mezar taşları bu konudaki boşluğu dolduran, ayrıca ait oldukları dönemin toplumsal kimliğini günümüze taşıyan kültür objeleridir. Yapıldıkları tarihsel dönemin inanç, gelenek, sanat zevki ve iktisadi koşullarının ortak bir ürünü olan bu estetik eserleri, toplumsal hayatın gerçek tanıkları saymak mümkündür.

Türk kültür coğrafyasında önce Göktürk balbalları şeklinde ortaya çıkan, Anadolu'da Selçuklu ve beylikler döneminde, gerek içerik gerekse form açısından zenginleşen mezar taşları, 15. yy'da Osmanlı etkisiyle klasik çizgilerini kazanmaya başlamışlardır. Fetihten sonraki döneme ait çok az sayıdaki mezar taşında, Bursa üslubu olarak adlandırılan bu klasik formun hâkim çizgilerini görmek mümkündür. Bunlardan üzerleri kaş kemerli form ile kenarları sütunçeli prizmatik taşlar, 18. yy'a kadar gelebilmiştir. Ancak istanbul mezar taşlarının altın çağı, 18. yy'dır. Bu yüzyı-

işçiliğinde heykel sanatına özgü uygulamalar ön plana çıkmıştır.

istanbul mezar taşları, gündelik hayatın geleneksel dokusunda şekillenen kültürel sembolizmin somut örnekleridir. Geleneksel hayatın temelini oluşturan cemaat kültürü, bu taşlara folklorik açıdan yansımıştır.

Galatasaray'da tipik bir meyhane: Panayot.

Gül Gülbahar, 1992

Ayrıca toplumu oluşturan insanların mensubu bulundukları kültür çevrelerinin sembolleri de bu taşlarda ait olduğu kişinin kimliğini netleştiren öğeler şeklinde yer alırlar. Tulumbacı mezar taşlarına işlenmiş bir tulumba sandığı ya da bir kemankeş taşındaki ok ve yay, bu kimlik belirleyen kültür sembolizminin tipik örnekleridir. Diğer yandan mezar taşı başlıklarında görülen çeşitlilik de, kaynağım geleneksel toplumun farklı tabaka ve zümrelerinde bulan bir özelliktir. Diğer yandan mezar taşlarındaki kitabeler, kültürel sembolizmi tarih, edebiyat ve folklor açısından tamamlayan öğelerdir. Mezar taşı kitabeleri basit anlamda kişinin künyesi olabileceği gibi, şiir sanatının bütün imkânlarından yararlanan bir edebiyat eseri de olabilir. Böyle bir mezar taşında din folklorunun ve toplumsal hicvin en başarılı örneklerine rastlamak ve ait bulundukları tarihsel dönemin duygu ve düşünce dünyasını kavramak mümkündür.

Ebced ile tarih düşürme sanatı, mezar taşlarından gelişmiştir. Şiirle doğrudan ilgisi bulunan bu sanat, bir bakıma ölümden sonra yaşanmış hayatın veciz bir şifresi olarak mezar taşlarına kazınmıştır, istanbul mezar taşlarını eşsiz birer kültür eserine dönüştüren ise, hat sanatıdır. Sülüs ve ta'lik hattın celi şekliyle yazılan bu kitabeler, 18-19- yy'larda en başarılı örneklerini veren bu sanatın somut belgeleridirler. Mustafa Rakım hattıyla yazılmış Ya-

Mezar taşı başlıkları: Enderun mensuplarının mezar taşlarındaki zerrin külah (solda) ve Hacegân-ı Divan-ı Hümayun mensuplarına ait kafesi destarlı başlık. Ekrem Işm, 1994

zıcı Münif Efendi'nin 1227/1812 tarihli mezar taşı bunun en başarılı örneğidir.

istanbul'daki Osmanlı dönemi mezar taşları, sahip bulundukları form ve kültürel özellikler açısından değişik şekillerde sınıflandırılabilir. En genel sınıflandırma ise, temel nitelikleri bakımından erkek ve kadın mezar taşları arasındadır.

Erkeklere ait taşlar, genellikle mensubu bulundukları toplumsal sınıfın kullandığı başlık tipi ile tanınırlar. Kadın taşlan ise başlıksız ve dekoratif süslemelerle bezenmiştir. Fakat, bu sınıflandırma bir noktada yetersiz kalmakta, her iki grup içinde de kendi tipolojisine aykırı örneklere rast-lanabilmektedir. Nitekim, erkek taşlarının önemli bölümü başlıksız, silindirik ya da prizmatik bir kütle olarak karşımıza çıkarken, kadın taşlarında da başlık taşıyanlara rastlanabilmektedir. Örneğin, Karaca-ahmet'teki 1060/1650 tarihli Hazinedar Hacı Mustafa Ağa'nın kızı Ayşe Hanım'ın mezarı ile Üsküdar Şemsi Paşa Camii hazi-resindeki 1230/1814 tarihli mezar, başlıklı kadın taşlarının kendi türlerindeki eşsiz belgeleridir. Diğer bir sınıflandırma biçimi, taşların kütlelerine göre yapılabilir. Silindirik, prizmatik ve dekoratif olmak üzere üç ana grupta toplayabileceğimiz bu sınıflandırmada da gene bir öncekinde olduğu gibi, ana kurala uymayan örnekler çıkabilecektir.

Bugüne kadar yapılan çalışmalarda dikkate alınan temel sınıflandırma ölçütleri, taşların başlıklarına göre düzenlenmiştir. Kuşkusuz bu yöntem de yeterli değildir. Fakat, mezar taşlarının toplumsal sınıflara göre tanımlanmasını belli ölçüde sağlayabilir. Söz konusu sosyolojik yöntem, Osmanlı toplumundaki tüm sınıf ya da grupların kendilerine özgü bir kıyafet ve başlık biçimi olduğundan hareket ederek bu belirgin formların mezar taşlarındaki yansımaları üzerinde durur. Hemen belirtelim ki, bu yöntem de kesin sonuç almaktan uzaktır. Çünkü, istanbul mezarlıklarında yapılacak detaylı bir alan araştırması, farklı sosyal grup ve statülerin aynı başlık altında sembolize edildiklerim ortaya çıkaracaktır. Gene de bu yöntem, Osmanlı toplum yapısındaki askeri, mülki sınıflar ile tarikat mensupları arasındaki ayrımı temel alarak iki farklı mezar taşı grubunu incelemekte başarılı sonuçlar vermiştir.

İstanbul mezarlıklarında mevcut en eski taşlar, fetih sonrasına ait olup, bir kısmı daha sonraki yüzyıllarda yenilendiği için otantik özelliklerini kaybetmişlerdir.

Bu ilk dönem örnekleri iki gruba ayrılabilir: a) başlıksız taşlar; b) başlıklı taşlar.

Başlıksız taşlar, levha biçiminde ve taç kısımları kemerlidir. -Bu genel form bazı değişiklikler göstererek tarih içindeki gelişimini sürdürmüş ve 18. yy'dan itibaren kenarları dalgalı bir şekil alarak barok süsleme elemanlarıyla işaretlenmişlerdir. II. Mehmed (Fatih) dönemi (1451-1481) başlıksız taş örneklerinin en güzellerine Kum-kapı Nişancı Camii ve Üsküdar Rum Mehmed Paşa Camii hazirelerinde rastlanmaktadır. Birinci nazirede bulunan Sadrazam Karamanî Mehmed Paşa'mn mezar taşı, iki

tarafı sütunçelerle (kum saatleri) süslü bir mihraba sahiptir ve Arapça kitabesi bu kısımdadır. Mihrabın üzerini kuşatan taç ise, rumî tezyinatla işlenmiştir. Taşın tarihi yoktur ve kitabesi dönemin genel eğilimine göre sülüs hatla Arapça yazılmıştır. Bu döneme ait başlıklı taş örnekleri ise sayıca azdır. Eyüp'te Derviş Mehmed'e ait 918/1512 tarihli kavuklu taş her ne kadar 16. yy'a ait sayılabilirse de tipoloji açısından erken Osmanlı dönemine uzanan Bursa üslubunun ana çizgilerini taşımaktadır. Gövde, prizmatik ve sütunçelidir. Kavuk ile gövdeyi birleştiren stalaktitler hem Bursa üslubunda, hem de 18. yy Osmanlı taş işçiliğinde oldukça bol örneklerine rastladığımız bir bağlantı öğesidir.

Bürokratik sınıflara ait başlıksız taşların 15. yy'dan sonraki gelişmesi, daha önce belirtilen levha tipi dışında silindirik ve prizmatik olmak üzere iki ana doğrultuda oluşmuştur. Silindirik taşlar, yaygın bir grup meydana getirirler. Tüm silindirik ya da konik bir sütundan ibarettirler. Bazılarının tepe kısmında kuşların su içmesi için yapılmış küçük bir oyuk vardır. Silindirik taşlar, üzerlerine uzun kitabelerin yazılmasına olanak veren geniş bir yüzeye de sahiptirler. Çift sıra kartuş içine yerleştirilmiş ve böylece yüzeyin yaklaşık üçte ikisini kaplayan kitabeleriyle hem ölen kişiyi yücelten edebi metinlere, hem de bu metinleri uzaktan rahatça okuyabilme olanağı sağlayan sülüs celisi hattın girift uygulamalarına elverişli bir zemin işlevi üstlenmişlerdir. Silindirik taşlar, 18. yy'dan itibaren dönemin estetiğine uygun bir tasarımla kabartma akantus yapraklarıyla süslenmiş ve tepe kısımlarına stilize motifler yerleştirilmiştir.

Başlıksız taşların ikinci ana grubunu prizmatik yapıdakiler oluşturur. En çok rastlanan örnekleri altıgen ve sekizgen prizma şeklindekilerdir. Bunlar da lahîtli ve la-hitsiz olmak üzere iki gruba ayrılırlar.

Lahte bağlı prizmatik taşların üzerinde genellikle kitabe yoktur. Taşın sekizgen yapısı, bir yüzey daralmasına yol açtığından, bu tipteki örneklerin kitabeleri lah-tin ön yüzünde yer alırlar ve uzunluklarına göre diğer yüzeyleri de kaplayabilirler. Süsleme için en elverişli alan da lahit yüzleridir. 17. yy'da lahte bağlı prizmatik taş-

Mezar taşı başlıkları: Kethüda kavuğu (solda) ile kâtibi kavuk. Ekrem Işın, J991

larla kullanılan süsleme öğeleri, simetrik bir düzenleme içinde stilize edilen servi motifleridir, iki servi motifi arasına genellikle bir Mühr-i Süleyman yerleştirilir.

Prizmatik taşların lahitsiz olan türünde ise, kitabe yazılacak yüzeyi genişletmek suretiyle karakteristik yapı üzerinde değişiklik yapılmıştır. Bu amaçla taşın ayak kısmı dar tutulmuş, yukarıya doğru genişleyen yüzey öne bir levha gibi çıkacak şekilde düzenlenmiştir. Böylece sağlanan yüzey genişliği kitabe yazılmaya elverişli duruma getirilerek, taşın karakteristiğini veren prizmatik gövde geriye alınarak kitabeyi destekleyen bir payanda konumuna indirgenmiştir. Fatma Sultan'ın kethüdası Mehmed Ağa'nın Karacaahmet'teki 1138/ 1725 tarihli mezar taşı bu türün günümüze gelebilmiş en güzel örneğidir. Şair Nedim'in 1143/1730 tarihli taşı da aynı tipte olup', boyutları daha küçük ve süsleme açısından daha yalındır. Başlıksız prizmatik taşlar Osmanlı bürokrasisinin çeşitli kademelerinde görev yapmış kişiler için dikilmişlerdir; belli bir gruba ait oldukları kesinlikle söylenemez. Bu türün tarihsel süreç içinde değişime uğramış örnekleri de vardır. Özellikle II. Meşrutiyet sonrası askeri erkânı için yapılanları tam bir piramit şeklindedir. Kitabeleri de bazı örneklerinde kabartma değil, gömmedir. Yazı türü olarak rık'a kullanımı yaygındır.

Askeri ve mülki sınıflar ile saray hizmetinde bulunan kişilerin başlıklı mezar taşlan kendi aralarında büyük bir grup meydana getirirler, idari mekanizmanın başında bulunan sadrazamdan en küçük rütbeli memura kadar giderek genişleyen sosyal statü pramidinin kapsamına giren toplum katmalarının çeşitliliği göz önüne alınırsa, bu kalabalık kadronun giyimkuşamlarını düzenleyen ilkelerin mezar taşlarında ne oranda bir başlık zenginliğine ulaşacağını kestirmek güç olmasa gerektir. Fakat, gündelik hayatta toplumun çeşitli kesimleri tarafından giyilen başlıkların, bütünüyle mezar taşlarında da kullanıldığına ilişkin geleneksel yargı tamamıyla doğruyu yansıtmamaktadır. Geleneksel yargı mezar taşlarındaki başlıkların ait olduğu kişinin toplumsal statüsünü, dolayısıyla mesleğini ilk bakışta yansıttığı varsayımına daya-


Yüklə 8,39 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   680   681   682   683   684   685   686   687   ...   889




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin