Bibi. H. Y. Şehsuvaroğlu, "Sultan Beşinci Murat", Resimli Tarih Mecmuası, Yeni Seri, s. 1-12; Ahmed Saib, Tarih-i S ultan Murad-ı Hamiş, ist., 1326; î. H. Uzunçarşılı, "Murad V", ÎA, VIII, 647-651; ay, "Beşinci Murad ile Oğlu Selahaddin Efendiyi Kaçırmak için Kadın Kıyafetinde Çırağana Girmek isteyen Şahıslar", S. 32; ay, "Beşinci Murad'ı Avrupa'ya Kaçırma Teşebbüsü", Belletten, VIII, S. 29; ay "Beşinci Murad'ı Tekrar Padişah Yapmak İsteyen Cleanthe Scalieri-Aziz Bey Komitesi, Belleten, S. 30; ay, Midhat Paşa ve Yıldız Mahkemesi, Ankara, 1967; A. F. Türkgeldi, Görüp işittiklerim, Ankara, 1987, s. 272-273; Mahmud Celaleddin Paşa, Mir'at-ıHakikat, I-III, ist., 1326-1327; Mehmed Memduh (Paşa), Mir'at-ı Şuûnat, İzmir, 1328; Ahmed Midhat, Üss-i İnkılâb, II, ist., 1295; Süleyman Paşa, Hiss-i Inkilâb, İst., 1326; Cevdet, Tezâkir; 1. H. Uzunçarşılı "Beşinci Murad'ın Tedavisine ve Ölümüne Ait Rapor ve Mektuplar", Belleten, S. 38 (1946), s. 349 vd; Danişmend, Kronoloji, IV, 251-347.
NECDET SAKAOĞLU
MURAD V TÜRBESİ
bak. YENİ CAMİ KÜLLİYESİ
MURADBUHARÎ
(1645/1646, Keşmir veya Kabil - 23 Şubat 1720, istanbul) Nakşibendîliğin Mü-ceddidî kolunu İstanbul'da ilk olarak yayan, kendisine Muradî adında tali bir kolun nispet edildiği mutasavvıf.
Aslen Keşmirli ya da Kâbilli olan Şeyh Seyyid Mehmed Buharî tahsilini tamamladıktan sonra hacca gitmiş, dönüşte Hindistan'a yerleşerek Nakşibendî-Müceddi-dî şeyhlerinin ileri gelenlerinden Muham-med Masum Efendi'ye intisap etmiş ve kendisinden hilafet almıştır. İki kez daha hacca gittikten ve çeşitli şehirlerde (Mekke, Buhara, Belli, Semerkant, Bağdat, Kahire, Şam) ikamet ettikten sonra ilk olarak 1681'de İstanbul'a gelmiştir. 5 yıl kadar Eyüp'te oturduktan sonra Şam'a gitmiş, buradan iki kez daha hacca gidip birer yıl "mücavir" kaldıktan sonra 1708'de
ikinci defa İstanbul'a gelerek Sultan Selim Camii yakınında "Bıçakçı Efendi Men-zili'nde" ikamete başlamıştır. Halkın kendisine aşırı teveccüh göstermesinden rahatsız olan Sadrazam Çorlulu Ali Paşa'mn (ö. 1711), sabık kethüdası Kaptan-ı Derya İbrahim Paşa'ya şeyh efendinin yine hacca gitmek istediğini söylemesi üzerine do-nanma-i hümayun ile yola koyulmuş, Alanya'da sahile çıkartılıp Konya ve Kütahya üzerinden Bursa'ya götürülerek burada ikamete mecbur edilmiştir.
A. Gölpınarlı, Mevlânâ'dan Sonra Mevlevîlik adlı eserinde, La'lîzade Abdül-baki Efendi'den(->) naklen Murad Buha-rî'nin Bayramî-Melamî (Hamzavî) kutuplarından Şeyhülislam Paşmakçızade Seyyid Ali Efendi'ye (ö. 1712) müntesip bulunduğu ve "cümleden ziyade tarikat-ı aliy-ye-i Melâmiyye-i Bayramiyye sohbetinin zat-ı şeriflerine münhasır olduğu" bildirilmekte, buna karşılık aynı müellifin Melâmilik ve Melâmiler başlıklı eserinde Paş-makçızade'nin Murad Buharî'nin müridi olduğu belirtilmektedir. Bu çelişkili ifadelere rağmen Murad Buharî ile Paşmakçızade arasında manevi bir bağın mevcut olduğu, şeyh efendinin, Nakşibendîliğin ya-nısıra Bayramı Melamîliğine de mensup bulunduğu anlaşılmakta, dönemin Mela-mî kutbu olan Paşmakçızade'ye Murad Buharî'nin intisap etmiş olması daha akla yakın gelmektedir. İstanbul'a ikinci gelişinde bir tekke yerine bir evde misafir kalması, mazhar olduğu büyük ilginin devlet ricalini rahatsız etmesi de muhtemelen, yönetim ile arası açık olan Melamî zümresine yakınlığı ile açıklanabilir.
Son olarak 1717'de İstanbul'a gelen Murad Buharî, Eyüp civarında önce Hüseyin Efendizade Bahçesi'nde, sonra Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa'mn (ö. 1758) babası "reisü'l-ettibâ" Nuh Efendi'nin yalısında ağırlanmıştır. Şeyhülislam Damadza-de Ebü'1-hayr Ahmed Efendi'nin (ö. 1742) kendisi için tekkeye dönüştürdüğü medresede (Murad Buharî TekkesiH) postni-şin olmuş, 12 Rebiülevvel 1132/1720'de vefat edince cenaze namazı Eyüb Sultan Camii'nde eda edilmiş ve sabık medresenin mescit-dershanesine gömülmüştür. H. Al-gar vefat tarihini 1729 olarak verir. Ayvan-sarayî'nin Hadîkatü'l-Cevâmi ve Mec-mua-i Tevârih adlı eserlerinde vefatına söylenmiş çeşitli tarihler yer alır.
Murad Buharî'nin ilim ve irfan sahibi bir zat olduğu, hafızasında 10.000'den fazla hadis bulunduğu rivayet edilir. Kendisinden sonra halifelerinden Kilisli Şeyh Ali Efendi (ö. 1734) tekkesine postnişin olmuştur. Sicill-i Osmanî'de, muhtemelen Bursa'daki ikameti sırasında yetiştirdiği halifelerinden Karababazade İbrahim Efendi (ö. 1722) ile Attâr-ı Sani Mustafa Efendi'nin (ö. 1751) adları verilmektedir. Ayrıca A. Gölpınarlı, Murad Buharî'nin Mesnevîşânhi olduğunu iddia etmekte ancak müellifin Murad Buharî ile aynı tarikata mensup ve aynı adı taşıyan, Çarşam-ba'daki Murad Molla Tekkesi'nin üçüncü postnişini, yine aynı semtteki Mesnevî-hane Tekkesi'nin(-») banisi Şeyh el-hac
MURAD BUHARÎ TEKKESİ 514
515
MURAD BUHARÎ TEKKESİ
T~rTTTTTT~rT :"T T II I
Murad Buharî Tekkesi'nin kuzeyden görünüşü: Türbe (eski mescit-dershane) ve derviş hücreleri.
MSÜAt-şivi
Hafız Mehmed Murad Efendi'yi (ö. 1848) karıştırdığı anlaşılmaktadır. Bibi. Ayvansarayî, Radika, I, 292-293; Ayvan-sarayî, Mecmuâ-i Tevârih, 224; Sicill-i Osma-nî, IV, 357-358; Gölpınarlı, Melâmilik, 164; Gölpınarlı, Mevlevilik, 144, 320-321: H. Algar, "A Brief History of the Naqshbandî Order", Varta Turcica, Naqshbandis, XVIII, İst., 1990, S. 27-28, Haskan, Eyüp Tarihi. I, 280-281.
M. BAHA TANMAN
MURAD BUHARI TEKKESİ
Eyüp İlçesi'nde, Nişanca Mahallesi'nde (E-yüp Nişancası'nda), Davut Ağa Caddesi ile Nişancı Mustafa Paşa Caddesi'nin kavşağında yer almaktadır.
Şeyhülislam Minkârîzade Yahya Efen-di'nin (ö. 1678) damadı Anadolu Kazaskeri Çankmlı Damat Mustafa Efendi (ö. 1684) tarafından 17. yy'm ortalarında medrese olarak tesis edilmiş, 1715'te baninin oğlu Şeyhülislam Damadzade Ebü'1-hayr Ahmed Efendi (ö. 1742) tarafından, Nakşibendîliğin^) Müceddidî kolunu ilk olarak istanbul'da yayan, kendisine de Mu-radî adında tali bir kolun nispet edildiği Şeyh Seyyid Mehmed Murad Buharî(->) adına tekkeye dönüştürülmüştür. Murad Buharı vefat ettiğinde sabık medresenin, mescit-tevhidhane olarak kullanılan mes-cit-dershanesine gömülmüş, böylece türbeye dönüşen bu mekâna kendisinden sonraki postnişinlerden de gömülen olmuştur. Arsanın güneydoğu köşesindeki bağımsız mescit-tevhidhanenin Şeyhülislam Hacı Veliyeddin Efendi (ö. 1768) tarafından bunun üzerine inşa edildiği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, medresenin tekkeye dönüştürülmesinin ardından harem ve selamlık daireleri eklenmiş, talebe hücrelerinden bazıları kahve ocağı, taam-hane gibi birtakım yeni fonksiyonlara tahsis edilerek geriye kalanlar derviş hücresi olarak kullanılmıştır.
Kuruluşunu izleyen yüzyıllarda Murad Buharı Tekkesi'nin bazı eklerle donatıldığı, mevcut yapılarının da çeşitli onarımlar geçirdiği bilinmektedir. Bu meyanda,>IV. Mehmed'in kızı Hatice Sultan'm (ö. 1743) kethüdası ve Tersane Emini Mehmed Efendi 1143/1730'da tekkeye şadırvan ve çeşme yaptırmış, Sadrazam Bahir (Maktul) Mustafa Paşa (ö. 1757) ikinci sadareti (l Nisan 1756-11 Ocak 1757) sırasında mes-cit-tevhidhaneye minber koydurarak vaizlik vazifesini Edirnekapı dışında inşa ettirdiği tekkesinin (Mustafa Paşa Tekkesi!-»]), vakfından tayin ettirmiş, Sadrazam Mehmed Said Paşa (ö. 1761) 18. yy'm ortalarında Nişancı Mustafa Paşa Caddesi'nin kuzey yakasına Kuşluk (Peştemalcılar) Ha-mamı'nı inşa ettirerek tekkeye ilhak ettirmiştir. Tekkeye eklenen yapılar arasında, ünlü hattatlardan Şeyhülislam Hacı Veliyeddin Efendi'nin türbesi de zikredilebilir. Böylece 18. yy'm son çeyreğinde tekke bir tarikat külliyesi niteliği kazanmıştır. Ayrıca Reisülkurra Şeyh Hafız Feyzul-lah Efendi'nin meşihatı (1844-1867) sırasında 1272/1855'te, vaktiyle türbeye dönüştürülmüş olan mescit-tevhidhaneye bitişik yeni bir mescit-tevhidhane inşa et-
tirilmiş, aynı yıllarda selamlık ve harem bölümleri de yenilenmiştir. BOA'da bulunan bazı belgeler tekkenin 1315/1897 ve 1325/1907'de Evkaf Nezareti'nce tamir ettirildiğini kanıtlamaktadır.
Tekkelerin kapatıldığı 1925'ten sonra kaderine terk edilen Murad Buharî Tekkesi, özellikle çevresinde sanayileşmenin hız kazandığı 1950'lerden sonra gecekonduların istilasına uğramış, bu arada derviş hücreleri ile önlerindeki revağın bir kısmı yok edilmiş, geriye kalanlar tahrip edilmiş, 2. mescit-tevhidhanenin çatısı çökmüş, şadırvan ile çeşme tamamen ortadan kalkmış, türbenin içindeki ahşap sandukalar ile diğer türbe eşyası çürümüş, haziredeki mezar taşlarının önemli bir kısmı kırılmış, 1. mescit-tevhidhane ile Feyzullah Efendi Türbesi büyük ölçüde yıpranmış, son olarak 1977'de ahşap harem ile selamlık binaları çevre sakinlerince yakacak temini maksadıyla imha edilmiştir. Bu arada hamamın da tarihe karıştığı anlaşılmaktadır. Neden sonra 1980'lerde Vakıflar İdaresi şadırvan avlusunu ve derviş hücrelerinin kalıntılarını işgal eden gecekonduları kaldırarak külliyenin onarımını başlatmış, oldukça gelişigüzel biçimde gerçekleştirilen bu onarım da yarım kalmıştır. Son yıllarda (1. mescit-tevhidhane ile günümüze u-laşmayan selamlık ve harem bölümleri dışında) Hakyol Vakfı tarafından aslına uygun biçimde tamir ettirilen ve bakımı yapılan Murad Buharî Tekkesi günümüzde çeşitli kültür faaliyetlerine tahsis edilmiş bulunmaktadır.
Murad Buharî Tekkesi kuruluşundan kapatılışına kadar bağlı kaldığı Nakşibendîliğin yanısıra, gerek ilk postnişini Murad Buharî'nin, gerekse de 13. postnişini Ab-dülkadir Belhî'nin(->) aynı zamanda Bay-ramî Melamîliğine (Hamzavîlik) mensup olmalarından ötürü bu meşrebin de temsil edildiği bir merkez olagelmiştir. Ayrıca tekkenin, Abdülkadir Belhî ile olan yakınlıklarından ötürü son dönem Mevlevîle-rinin ve Bektaşîlerinin de uğrağı olduğu, hemen her hafta, zikir halkasının ortasında semazenlerin sema ettikleri bilinmektedir. Her ne kadar-Murad Buharî Tekkesi İstanbul'daki Özbek tekkeleri gibi, özellikle Türkistanlı seyyah dervişleri barındırmak
A. Süheyl
Ünver'in
Murad Buharî -j
Tekkesi
restitüsyonu,
1964 (cümle
kapısının
sağındaki
Mehmed
Kethüda
Çeşmesi
unutulmuştur).
A- S- Ünver aıyın
amacıyla tesis edilmemiş ise de postnişin-lerinin çoğunlukla Orta Asya kökenli olmasından ötürü bu bölgeden İstanbul'a gelen tarikat ehlinin ziyaret ettiği, icabında da barındığı bir kuruluş olarak da görev yapmıştır. Ayin günü, Süleymaniye Kü-tüphanesi'nde bulunan ve 19. yy'm ikinci çeyreğine tarihlenen Hankaİmame'de, Âsitâne'de (1840) ve Mecmua-i Cevâ-mi'de (1886) pazar; Mecmua-i Tekâyâ'dz (1889) ise cuma olarak verilmektedir. Dahiliye Nezareti'nin R. 1301/1885 tarihli istatistik cetvelinde tekkede 16 erkek ile 14 kadının ikamet ettiği, burasının İstanbul'daki en kalabalık tekkelerden olduğu görülmektedir.
"Şeyh Murad, Şeyh Murad Nakşibendî, Şeyh Murad Efendi, Hazret-i Şeyh Murad Efendi" gibi adlarla da anılan tekkenin postuna geçenler şu kimselerdir: 1) Şeyh Mehmed Murad Buharî (ö. 1720), 2) M. Buharî'nin halifesi Kilisli Şeyh Ali Efendi (ö. 1734), 3) Şeyh Sırrı Ali Efendi (ö. 1755), 4) Gelibolulu Şeyh Mustafa Efendi (ö. 1762), 5) Çanakhisarlı (Çanakkaleli) Şeyh el-Hac Hafız Mehmed Efendi (ö. 1784), 6) Şeyh Mehmed Efendi (ö. 1793), 7) Meşihatı 1208/1793'te ref edilen (kaldırılan) Şeyh Hasan Efendi, 8) Meşihatı ref edilen Şeyh Mehmed Efendi, 9) Hisarlı Şeyh Hüseyin Efendi (ö. 1821), 10) Hüseyin Efendi'nin damadı Şeyh Mehmed Esad Efendi (ö. 1844), 11) M. Esad Efendi'nin oğlu Reisülkurra Şeyh Hafız Feyzullah Efendi (ö. 1867), 12) Şeyh Seyyid Süleyman Belhî (ö. 1877), 3) Süleyman Belhî'nin oğlu Şeyh Seyyid Abdülkadir Belhî (ö. 1923).
Murad Buharî Tekkesi, Osmanlı döneminde, havasının ve manzarasının güzelliği ile ünlü, bağlar ve bahçelerle kaplı bir mesire olan Eyüp Nişancası'nın merkezini oluşturan tepede, altı adet ulaşım ekseninin kesiştiği meydancığın batı kıyısında, geniş bir arazi içinde inşa edilmiştir. Kuzeyde Nişancı Mustafa Paşa Caddesi, doğuda Davut Ağa Caddesi, diğer yönlerde komşu parsellerle çevrili olan arsası, doğu ve güney sınırları boyunca istinat duvarları inşa edilmek suretiyle tesviye edilmiş, bir platform haline getirilmiştir. Son onarımlarda büyük ölçüde yemlenen çevre duvarları farklı kesimlerinde değişik
malzeme ve tasarım özellikleri sergiler. Duvarın, Nişancı Mustafa Paşa Caddesi üzerinde, türbeye bitişik olan 7 m'lik kesiminde türbe duvarındaki almaşık örgü (bir sıra kaba yontulu küfeki taşı, iki sıra tuğla) devam etmekte, bu kesimde, dikdörtgen açık-lıklı, kesme küfeki söveli ve demir parmaklıklı dört adet pencere sıralanmaktadır. Duvarın, kuzey kolunun geriye kalan kesimi ile arsanın kuzeydoğu köşesindeki pahta ise çok sık aralıklarla yerleştirilmiş kesme küfekiden dikmeler sıralanmakta, bunların altında aynı malzemeden bir korkuluk duvarı, üstünde de çift meyilli bir harpuşta uzanmaktadır. Mimar Koca Sinan tarafından daha önce Edirne'deki Selimiye Camii'nin çevre duvarlarında uygulanışına tanık olunan bu ayrıntı âdeta "modern" görünümüyle dikkati çeker.
Arsanın doğu sınırında, kaba yontulu küfeki taşı ile örülmüş duvar parçaları arasında cümle kapısı ile bunun sağında, günümüzde mevcut olmayan Mehmed Kethüda Çeşmesi yer alır. Mermerden söveler-le ve basık bir kemerle çerçevelenmiş olan cümle kapısının üzengi taşlarında, III. Selim ya da II. Mahmud döneminde yenilendiğini kanıtlayan ay-yıldız kabartmaları vardır. Kilit taşında da küçük bir rozet kabartması bulunan kemerin üzerinde, inşa kitabesinin yuvası Encümen Arşivi'ndeki 1949 tarihli fotoğraflarda seçilebilmektedir. Aynı şekilde ancak eski fotoğraflarda görülebilen Mehmed Kethüda Çeşmesi'nde cephe bütünüyle mermer kaplanmış, ayna-taşı çiçekli dal kıvrımları ile çerçevelenmiş ve mukarnaslı bir silme ile taçlandırılmış -tır. Kemerin içi ışınsal bir bezeme ile doldurulmuş, musluğun üzerine, palmetle son bulan bir kırık kaş kemer oturtulmuştur. Mukarnaslı silme ile rumîli .alınlığın arasında, 1143/1730 tarihli, ta'lik hatlı manzum kitabe yer alır.
Arsanın güneydoğu köşesini işgal eden ve l. mescit-tevhidhane olarak adlandırdığımız yapı kare bir alan (10x10 m) üzerine almaşık örgülü duvarlarla inşa edilmiş, içeriden sivri kemerli tromplara, dışarıdan sekiz köşeli kasnağa oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Zamanında kubbenin kurşun kaplı olduğu, girişin yer aldığı kuzey cephesinin önünde de bir ahşap sundurma-
nın bulunduğu söylenebilir. Her duvarda ikişer pencere açılmış, batı duvarmdaki-ler sonradan örülmüş, kuzey duvarının batı ucuna giriş, güney duvarının eksenine de yarım sekizgen planlı mihrap yerleştirilmiştir. Kapı ve pencere açıklıkları tuğladan basık kemerlerle geçilmiş, kesme küfekiden sövelerle ve demir parmaklıklarla donatılmış, sivri hafifletme kemerleri ile taç-landırılmıştır. Mihrapta kavsara bölümünün barok üsluba özgü dalgalı bir yatay silme ile bunun üzerindeki dilimlerden oluşması bu mimari öğenin 18. yy'm ikinci yarısında ya da 19. yy'm ilk çeyreğinde elden geçirildiğim kanıtlar. Asıl bu mekânda şaşırtıcı olan, batı duvarının güney kesiminde, sonradan örülmüş bulunan bir ocağın varlığıdır. Söz konusu mekânda, muhtemelen 19. yy'm sonlarına ait kalem işi bezemelerin izleri dikkati çeker. Mihrabın kavsarası farklı tonlarda, somaki görünümü veren boyamalarla renklendirilmiş, mihrap nişinin yüzlerine de şablonla, eklektik zevke uygun bezemeler yapılmıştır. Ayrıca tromp kemerleri ile duvarlardaki sağır kemerlerin alınlıklarında ve kubbe eteğindeki küçük pandantiflerde yine şablonla yapılmış olan uçuk renkli süslemeler görülür. Batı duvarındaki sağır kemerin aynasında, geç dönem Osmanlı mimari süslemesinde tekrar revaç bulan çiçekli kufi hatla bir besmele ve makılî hatla yazılmış ayetler bulunmaktadır.
Derviş hücrelerini, türbeyi (sabık mes-cit-dershaneyi) ve sonradan eklenen 2. mescit-tevhidhaneyi barındıran ana bina arsanın ortasında, sırtını Nişancı Mustafa Paşa Caddesi'ne vermiş olarak yer alır. Karnı doğuya bakan "U" biçiminde bir kitle oluşturan yapı iki aşamada bugünkü şeklini almıştır. Başlangıçta medrese olarak tasarlandığında 11 adet talebe hücresi ile bir mescit-dershaneden meydana gelmekteydi. "U"nun 8,90 m'lik güney kolunda 2, 30,25 m'lik batı kolunda 6, 23,07 m'lik kuzey kolunda ise 3 hücre ile sonradan türbeye dönüşen mescit-dershane bulunmaktadır. Duvarlarda almaşık örgü görülmekte, kapılar ve pencereler kesme küfekiden sövelerle çerçevelenmiş ve tuğladan hafifletme kemerleri ile donatılmış bulunmaktadır. Farklı boyutlardaki kare planlı
hücreler pandantifti kubbelerle örtülmüş, "U"nun güneybatı köşesindeki hücrenin yeri helalara tahsis edilmiştir. Kuzeybatı köşesindeki hücre, dikdörtgen planı ve aynalı tonoz örtüsü ile diğerlerinden ayrılır. Tonozun merkezinde bir havalandırma fenerinin bulunduğu kalıntılardan anlaşılmaktadır. Tekkenin taamhanesi olarak kullanılan bu mekânın sağır olan batı duvarında, arkasındaki mutfak ile servis bağlantısını sağlayan bir dönme dolap vardır. Kuzey kanadındakiler hariç dışarıya kapalı olan hücreler birer kapı ve pencere ile avluya açılır. Taamhane ile bunun sırasındaki hücrelerin ise caddeye bakan birer penceresi vardır. Söz konusu mekân birimleri birer ocakla ve dolap nişi ile donatılmış, tuğladan örülmüş olan yuvarlak ocak kemerleri kesme küfekiden konsollara oturtulmuştur.
Hücrelerin önünde uzanan 19 birimli revağın aslında 20 birimi içerdiği, 2. mes-cit-tevhidhanenin-eklenmesi sırasında bunlardan birinirnptal edildiği anlaşılmaktadır. Revak birimleri, sivri kemerlere oturan 18 adet pandantifti kubbe ve l adet tekne tonoz ile örtülmüştür. Sütunları birbirine bağlayan kemerler ile bunların arasında kalan üçgen yüzeyler kesme küfeki ile, sütunları hücrelerin duvarına bağlayan kemerler ile üst yapı ise tuğlayla örülmüştür. Daire kesitli sütunlar ile baklavalı başlıklar mermerden yontulmuş, taamhane ile bunun güneyindeki hücrenin arasına, mutfak ve harem bölümlerinin bulunduğu batı yönüne açılan, üstü iki kubbecikle örtülü bir geçit yerleştirilmiştir. Söz konusu revak, baklavalı başlık ve sivri kemer gibi klasik üslup öğelerinin kullanıldığı, ancak oranlarda birtakım farklılıklar arz eden 17. yy. üslubunu sergiler. Nitekim burada, klasik Osmanlı mimarisindeki uygulamalardan farklı olarak, her hücreye bir revak birimi tekabül ettirilmemiş, böylece sayıları artan ve boyutları küçülen revak birimlerinin sivri kemerleri, klasik üsluba uymayan ve gotik mimariyi hatırlatan bir düşeylik kazanmıştır.
Türbeye dönüşmüş olan mescit-dershane kareye yakın dikdörtgen (5,62x5,23 m) bir plana sahiptir. Avlu yönünde hücrelerden ileri doğru taşan mekânın batı du-
MURAD MOIIA TEKKESİ
516
517
MOLLA TEKKESİ
varında 2 dolap nişi, kuzey duvarında 2, doğru duvarında da 3 adet pencere vardır. Yarım sekizgen planlı mihrabın bulunduğu güney duvarında, yanlarda yer alan ve aslında birisinin kapı, diğerinin pencere olduğu tahmin edilebilen açıklıklar bu mekânın türbeye dönüştürülmesi sırasında tadil edilmiş, her ikisi de kapı haline getirilen bu açıklıklar, mukarnaslı ve palmet-li küçük takozlara sahip söve dikmeleri ve basık kemer biçiminde söve başlıkları ile çerçevelenmiş, başlıklara, velilerin tanımını yapan ayetler yazılmıştır. Pandantifli bir kubbe ile örtülü olan türbede Murad Buharî ile kendisinden sonraki bazı tekke şeyhlerine ait, oymalı ahşap parmaklıklarla kuşatılmış ahşap sandukalar bulunmaktaydı. Eski fotoğraflarda yan duvarların üçgen alınlıklarla (fronton) yükseltildiği, kubbenin, kiremit örtülü bir beşik çatı altında gizlendiği görülmektedir. Binanın özgün tasarımına yabancı düşen ve ampir üslubuna bağlanan bu tadilatın, türbenin önüne 1272/1855'te yeni bir mescit tevhidhanenin eklenmesi sırasında yapıldığı kesindir.
Sonradan eklenen 2. mescit-tevhidha-ne 11,70x7,85 m boyutlarında, kagir duvarlı, kırma çatılı bir mekândır. Moloz taş örgülü duvarlar köşelerde kesme taş örgüsü ve demir gergilerle takviye edilmiş, doğu ve batı duvarlarına birer giriş açılmış, mekân toplam 9 adet pencere ile aydınlatılmıştır. Pencerelerden ikisine, muhtemelen 1. mescit-tevhidhanenin batı duvarında iptal edilen 2 pencereden arta kalan klasik üsluptaki demir parmaklıklar yerleştirilmiş ve herhalde bu yüzden söz konusu pencereler dikdörtgen açıklıklı olarak tasarlanmıştır. Diğer pencereler ise yuvarlak kemerli olup ampir üslubunda-ki demir parmaklıklara örtülüdür. Güney duvarının ekseninde mihrap nişi yer almaktadır. Tekkenin cümle kapısının bulunduğu doğu yönüne açılan kapının, cemaatin kullandığı esas giriş, hücreler ile harem dairesinin yer aldığı batı yönündeki diğer kapının ise tekke sakinlerince kullanılan tali bir giriş olduğu söylenebilir. Esas girişteki kemerin aynasına, dış yüzde bu bölümün inşa tarihini (1272) veren ve "Rüşdî" imzasını taşıyan bir hadis levhası, iç yüzde de aynı tarihin görüldüğü bir
Murad Buharî
Tekkesi'nin
2. mescit-
tevhidhanesi
ile derviş
hücrelerinin
avludan
görünüşü.
M. Baha Tanman,
1980
ayet levhası yerleştirilmiştir. Mermerden olan her iki levha da sülüs hatlıdır. Bu mekânla türbeye komşu olan hücre arasında doğrudan bağlantı kurulmuş ve büyük bir ihtimalle bu hücre yeni mescit-tevhidhanenin şerbethanesi olarak kullanılmıştır.
Ana binanın kıble yönünde bulunan şadırvandan geriye sekizgen biçimindeki tabanının izleri ile barok üslupta, köşeleri volütlü bir sütun başlığı kalabilmiştir. Bu arada, günümüzde hazire duvarı üzerine konmuş olan, şadırvanla bağlantılı olması muhtemel ilginç bir öğe dikkati çekmektedir. Mermerden, kare biçimindeki bir bloğun yüzeyine helezon! bir suyolu oyulmuş, merkeze de suyun akması için bir delik açılmıştır.
Şeyhülislam Veliyeddin Efendi'nin, dikdörtgen bir alanı (7x4,50 m) kaplayan türbesi kesme taş örgülü ve harpuştalı duvarlarla kuşatılmış, üstü açık bırakılmıştır. Avluya bakan kuzey cephesinde basık kemerli giriş ile bunun solunda dikdörtgen
Murad Buharî Tekkesi'nde
1. mescit-tevhidhanenin mihrabı.
M. Baha Tanman, 1980
açıklıklı ve demir parmaklıklı 3 adet pencere sıralanır. Üç parçaya ayrılmış olan ha-zirede, tasarımları ve bezemeleri ile dikkati çeken mezar taşları vardır.
Harem ve selamlık bölümleri, kagir olan diğer bölümlerden bağımsız, ahşap yapılardır. Veliyeddin Efendi Türbesi ile derviş hücreleri arasındaki dikdörtgen planlı (98x 7 m), iki katlı selamlıklıkta, her katta, küçük birer sofanın çevresinde dörder odanın bulunduğu, selamlığa komşu olan hücrenin, konumundan ötürü kahve ocağına dönüştürüldüğü bilinmektedir. Arsanın batı kesiminde, geniş bir bahçe içinde bulunan harem ise 15x14 m boyutlarında, üç katlı bir konak yavrusudur. Nişancı Mustafa Paşa Caddesi üzerindeki zemin kat duvarları kagirdir. Almaşık örgülü bir duvarın ekseninde, zemin katın "zülvec-heyn" sofasına açılan esas harem girişi bulunmakta, sofanın batısında harem mutfağı ile buna bitişik bir su haznesi, doğusunda da ana binadaki taamhane ile bağlantılı esas tekke mutfağı yer almaktadır. 1. ve 2. katlarda da orta sofalı (karnıyarık) plan şeması uygulanmış, yapıyı boydan boya kat eden sofaların yanlarına, yüklüklerle donatılmış, geleneksel düzende odalar ve hela-abdestlik birimleri yerleştirilmiştir. Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, l, 292-294; Ayvan-sarayî, Mecmua-i Tevârih, 224; Kut, Dergehna-me, 235, no. 90; Çetin, Tekkeler, 588; Aynur, Saliha Sultan, 38, no. 182; Âsttâne, 6; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 6-7, no. 15; Mü-nib, Mecmua-i Tekâyâ, 5; Sicill-i Osmanî, IV, 357-358; İhsaiyatlI, 19; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 56; Vassaf, Sefine, II, 227-230; Gölpınarlı, Melâmilik, 164, 181-186, 239, 320; Tanışık, istanbul Çeşmeleri, I, 140; Ergun, Türk Şairleri, I, 229-233; inal, Son Hattatlar, 487-489, 517-521, 522-523, 582-583; Öz, İstanbul Camileri, I, 142; R. C. Ulunay, "Harabeler", Milliyet, 31 Ocak 1966; İnal, Türk Şairleri, I, 7-8, 181-183; Gölpınarlı, Mevlevilik, 144-188, 320-321; A. Gölpınarlı, "İşte Türkiye'nin Açık Müzeleri", Milliyet, 12 Kasım 1977; ay, "Dününü Bilmeyen Yaşayan Bir Ölüdür Ancak", ae, 19 Ekim 1977; M. H. Şenalp, "Eyüpsultan'da Şeyh Murad Külliyesi", Lâle, l (Temmuz 1982), s. 22-26; K. Krei-ser, "İzzî Süleyman Efendi und seine Stiftung für den Konvent deş Şeyh Murad: Anmerkun-gen zum Istanbuler Grundstücksmarkt im 18. Jahrhundert auf Grand Zweier Privater Defters", Comite International d'Etudes Pre-ottomanes et Ottomanes, Vlth Symposium. Cambridge, (yay. J. L. Bacque-Grammont-E. van Donzel), ist., 1986, s. 215-221; Th. Zarcone, "Histoire et croyances deş derviches turkestanais et in-diens a istanbul", Anatolia Moderna, II (1991), s. 144-145; Haskan, Eyüp Tarihi, I, 89-92, 280-286, II, 42, 87, 124-125; İ. Erünsal, Türk Kütüphaneleri Tarihi, Ankara, 1988, II, 126; J. von Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, ist., 1989, XV, 114; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, ist., 1993, s. 568; M. Özdamar, Dersa-âdetDergâhları, ist., 1994, s. 41-43; BOA, İrade Evkaf, no. 1365/15 (27 Cemaziyelahir 1315), no. 547/7 (14 Rebiyülevel 1316), no. 488/2 (3 Rebiyülevvel 1325).
M. BAHA TANMAN
Dostları ilə paylaş: |