KirkçEŞme tesisleri



Yüklə 8,15 Mb.
səhifə1/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,15 Mb.
#87838
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   140

KIRKÇEŞME TESİSLERİ

Roma döneminde Konstantinopolis'e su getiren ilk isale hattının Hadrianus zamanında (117-138) yapıldığı bilinir. I. Cons-tantinus zamanında (324-337) ise Istranca-lar'dan gelen çok uzun isale hattının bir bölümü veya tamamı yapılarak tarihi yanmada bol suya kavuşmuştu. Belgrad Orma-nı'nda bugünkü Kırkçeşme isale hattının bulunduğu yerdeki isale hattı ile sukemer-lerinin, L Theodosius (hd 379-395) tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir.

Geç Roma döneminde İstanbul'a su getiren isale hatlarının hepsi şehri kuşatan kavimler tarafından 7. yy'dan itibaren yıkılmıştır. Bizans döneminde bunların bir bölümü onarıldı ise de sonra hepsi harap • oldu. Bizans döneminde şehir surlarının dışında çok sayıda sarnıç yapıldı. 1204'te-ki Latin istilasından sonra şehir şebekesi de tahrip edilince eski suyolları bir daha onanlamadı. istanbul'un fethine kadar ge-• çen süre zarfında, birkaç önemsiz isale hattının dışında, yeni bir isale hattı yapılmadı, şehrin suyu sarnıçlardan sağlandı. II. Meh-med (Fatih) (hd 1451-1481), İstanbul'un fethinden hemen sonra şehre temiz su sağlamak amacıyla, eski suyollarının onarılmasını, genişletilmesini ve yeni suyollarının yapılmasını emretmişti. Fethi takip e-den yıllarda Fatih tarafından Fatih, Turunç-luk, Şadırvan suyolları ile Beylik Suyolu ve bunların dağıtım şebekeleri yaptırıldı. Ayrıca Bizans döneminde I. Theodosius tarafından yaptırıldığı sanılan ve tamamen yıkılmış olan isale hattının Cebeciköy kolundan Bozdoğan Kemeri(->) altındaki, yine Fatih tarafından yaptırılan sıra çeşmeler arasındaki bölümü yeniden yapılır gibi onarıldı ve Cebeciköy kolu ile Balıklıha-vuz'un suyu bu çeşmelere akıtıldı. Daha sonra Mahmud Paşa, Bayezid ve Koca Mustafa Paşa tarafından yeni suyolları yapılarak şehrin su ihtiyacı karşılandı.

I. Süleyman (Kanuni) döneminde (1520-1566) Osmanlı Devleti'nin sınırları üç kıtaya yayıldı ve alanı çok genişledi. Şehirde su kıtlığı başladı. Atlara yüklenen su tulumla-n ile satılan sular çok pahalandı. Kanuni su kıtlığına kesin bir çare bulmak istiyordu. Bir gün av amacıyla Kâğıthane Deresi civarlarında gezinirken eski bir suyolundan sızan suları görünce buradaki suları istanbul'a getirmenin mümkün olup olmadığını araştırmak için bir komisyon kurdu, ayrıca Mimar Sinan'ı da bu işi incelemekle görevlendirdi. Sinan'ın Belgrad Ormam'n-dan Bizans döneminde gelen suları inceledikten sonra, bunların istanbul'a akı-tılmasının mümkün olabileceğini, fakat çok para sarf etmek gerektiğini bildirmesi üzerine Kanuni derhal inşaata başlanmasını emretti.

Devrin sadrazamı Rüstem Paşa ile bazı ileri gelenler bu suların istanbul'a getirilmesine muhalefet ettiler. Rüstem Paşa, Sinan'ın emrine verilen su uzmanı Kiriz (Gürz) Nikola'yı hapsettirdi. Rüstem Paşa' nın İstanbul'a bol su getirildiği takdirde Osmanlı Devleti'nin çeşitli yerlerinden insanların İstanbul'a gelerek şehrin kalaba-lıklaşacağım, iskân ve beslenme zorluk

narak söylentilere son verdi ve inşaatı devam ettirdi.

Kırkçeşme Tesisleri'nin inşası hakkında Tezkiretü 'l-Bünyan ve Tezkiretü 'l-Ebniye adlı, Sâî tarafından Sinan'dan naklen yazılan eserlerde, ayrıntılı bilgiler vardır. Ayrıca Eyyubî'nin Menakıb-ı Sultân Süleyman Hân veya Risâle-i Padişahname adlı eserinde 1563'te yıkılan kemerlerden sonraki onarımlar hakkında 58 sayfalık bilgi verilmiştir. Tezkirelerin yazıldığı sırada Sinan 90 yaşının üzerinde olduğu için bazı kemerlerin kat sayılarını karıştırmıştı. Şehir şebekesi ve dağıtım kollan hakkında ise Sinan'ın yazdığı Tevzi Defteri'nde ayrıntılı bilgiler vardır. Kırkçeşme Tesisleri'nin isale hatları yapılırken, Bizans döneminde yapılmış ve tamamen yıkılmış olan bölümler yol gösterici olarak kullanılmış, yalnız iki kemerde eskilerin temelleri kullanılmıştı. Ayrıca yeni kollar eklenmiş, dağıtım kubbeleri, su terazileri, dağıtım kolları, çeşmeleri ile devrinin en gelişmiş ve teknik yönden kusursuz olan bir su sistemi meydana getirilmiştir. 1554'te başlayan inşaat 1563'te bitirilerek şehre su verilmiştir. 20 Eylül 1563' te İstanbul'a o güne kadar görülmemiş şiddette 24 saat sürekli yağmur yağmış, Mağ-

lova Kemeri ile Kurt Kemeri tamamen, Uzun Kemer'in ise 16 gözü yıkılmış, Kovuk Kemer ile Güzelcekemer'in ayakları temele kadar uyulmuştur. Bu sırada iskender Çelebi Çiftliği'nde avlanan Kanuni de boğulma tehlikesi geçirmiştir. Yıkılan kemerler onarılarak 1564'te tesis tekrar hizmete girmiştir. Batılı kaynaklarda Mağlova Ke-meri'ne lustinianos Kemeri denmesi hatalıdır. 1563'te yıkılan Mağlova Kemeri de Sinan yapısıdır, L lustinianos ile hiçbir ilgisi yoktur. O. Dalman bu Mağlova Kemeri' nin bir tek taşının dahi Bizans döneminden kalmadığını yazar.

Kırkçeşme Tesisleri'nin isale hatları istanbul'un 25 km kadar kuzeyindeki Bel-grad Ormanı'ndan gelir, dereleri birçok

kemer üzerinden geçerek şehir sularının dışında Eğrikapı Maksemi'ne ulaşır. Burada debi ölçümleri yapıldıktan sonra şehre iki galeri ile su verilir. Ana galeri Bozdoğan Kemeri'nin altında, Tezgâhçılar Camii karşısındaki Tezgâhçılar Maksemi'ne girer, oradan bir kol Tahtakale'ye, diğeri Gedikpaşa üzerinden Sultanahmet Mey-dam'ndaki Ayasofya Kubbesi'ne ulaşır. Eğrikapı Maksemi'nden çıkan ikinci galeri Sulukule üzerinden, Haseki Hastanesi civarından Yedikule'ye gider.

Kırkçeşme Tesisleri, şehrin 34 m'den daha alçakta olan bölgelerini, Halkalı suları ise yüksek yerleri besler. Topkapı Sarayı 34 m'den daha yüksekte bulunduğundan, bugünkü bilet gişelerinin arkasında bulunan biri 22 m, diğeri 26 m derinliğinde, çapları 5,6 m ve 6,50 m olan iki kuyuya su verilir. Kuyular alt taraftan birbiri ile bağlantılıdır. 5,20 m çapındaki kuyunun içerisine bir merdiven ile inilir. Buradaki dolaplar ile su çekildiği için tesise "dolap" adı verilmiştir. 1715'te yapılan dağıtım şemasına göre dolaplara günde 357,5 m3 su verilir. Kırkçeşme Tesisleri su alma tertibatı, çökeltme havuzlan 55 km'lik galeri şeklindeki isale hatları, debi ölçme tertibatı, dağıtım kubbeleri, dağıtım şebekesi, su terazileri, çeşmeleri ile komple bir su getirme ve dağıtma tesisidir.

Ayrıca Kırkçeşme Tesisleri, Mimar Sinan' in yaptığı, gerek hacim ve gerekse masraf bakımından da en büyük yapıdır. Aynı zamanda yapılan Süleymaniye Camii tesisleri ile beraber 35.000.000 akçeye, Kırkçeşme Tesisleri ise 50.000.000 akçeye mal olmuştur. Teknik yönden de tesis mükemmeldir. Bilhassa bu tesis içerisindeki Mağlova Kemeri mimarlık ve mühendislik yönünden bir şaheserdir. Bugüne kadar teknik mükemmeliyet ile mimari mükemmeliyeti meze eden böyle bir sukemeri yapılmamıştır.

Kırkçeşme Tesisleri'nin yapımında bütün teknik sorumluluk Sinan'ın üzerindedir. Aynı yıllarda Süleymaniye Camii dahil daha birçok inşaat yine Sinan tarafından yürütülmüştür. Kırkçeşme'nin yapımında bazı kaynaklarda adı geçen Kiriz Nikola'mn, Sinan'ın yanında çalışan bir uzman veya bir kalfa olmaktan ileri gitmediği açıktır.

İsale Hattı: Kırkçeşme Tesisleri'nin isale hattı, esas itibariyle iki koldan teşekkül eder. Bunlardan suyu bol olanı Kâğıthane Deresi'nin kollarından Kirazlı, Topuz ve Paşa derelerinden su alan doğu kolu, diğeri yine Kâğıthane Deresi'nin biraz daha memba tarafında bulunan Ayvat Deresi, Or-tadere ve Bakraçdere'den su alan batı koludur. Bu iki koldan gelen sular Kemerburgaz'ın güneybatısındaki Başhavuz'da birleşir ve ana isale galerisine girerek Mağlova Kemeri yardımı ile Alibeyköy Deresi' ni geçtikten sonra, Cebeciköy Deresi'nden gelen bir kolu da alarak güneye doğru devam eder. Balıklıhavuz'un alt tarafında batıdan gelen bir koldan da su alır. Bu kol battaldır ve halen hiç su gelmemektedir, isale hattı baştan itibaren çok sayıda büyük ve küçük kemer ve delmelerden geçerek Eğrikapı Maksemi'ne ulaşır, isale

Nakkaş Osman'ın Tarih-i Sultan Süleyman'da yer alan minyatüründe Kırkçeşme isale hattı, 16. yy. Çeçen, Taksim-Hamidiye

ların katıldığı anlatılmakta ve sonunda "bir büyük kemerin altında Kırkçeşme itti" diye yazılmakta ve bu ifadeden Bozdoğan Kemeri'nin kuzeyinde bulunan Kırkçeşme adıyla anılan sıra çeşmelerin de Fatih tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Fatih tarafından yaptırılan ve tamir edilen isale hattına gelince; Topkapı Sarayı Müzesi'n-de Sinan tarafından yapıldığı sanılan krokide Cebeciköy Deresi'nin sağ sahilinden gelen kolun başına "Kırkçeşme Başı", diğerlerine ise Kâğıthane Suyu ve "Resü'l Kâ-riz" diye yazılmıştır.

Tezkiretü 'l-Bünyarida. Kırıkçeşme'nin yapımına başlanmadan evvel Stanbula çekilip suya kıllet/'Azaldı Kırkçeşme yaşı gayet, beyti ile Kırkçeşme Suyu'nun 1554'te aktığı anlaşılmakta, ayrıca Chester Betty Dublin Kütüphanesi'nde bulunan Süley-manname'deki (1579) Kırkçeşme krokisinde Cebeciköy ile Eğrikapı Maksemi a-rasındaki bütün sukemerlerine "Kemer-i Atik" denmesi, fakat diğerlerinin adlarının yazılması, Sinan'ın padişaha yarım günlük yere kadar suyollarının hazır olduğunu söylemesi, Cebeciköy ile Bozdoğan arasındaki sukemerlerinin ve galerilerinin Fatih tarafından yeniden yaptırıldığını ispatlamaktadır.

hattının üzeri hiçbir yerde açık değildir, su daima üstü kapalı kanal veya galerilerden geçer. Kemerlerde de kanalın üstü çatı şeklinde sal taşları ile kapatılmıştır.

Kırkçeşme Tesisleri'nde irili ufaklı 33 adet sukemeri yapılmıştır. Bunların çoğu küçük ve bir gözlüdür. 5 tanesi ise abide yapılardandır. Sonradan yapılan bentler ise doğu kolu üzerindeki Karanlık Bent, Büyük Bent ve Kirazlı Bent ile batı kolu üzerindeki Ayvat Bendi'dir (bak. Ayvat Bendi; Büyük Bent; Karanlık Bent, Kirazlı Bent).

Kırkçeşme isalesindeki abide sukemer-leri, doğu kolunda Kovuk Kemer, Paşa Kemeri; batı kolunda Uzun Kemer, iki kol birleştikten sonra yani Başhavuz'dan sonra Mağlova Kemeri ile Güzelcekemer'dir.

Kırkçeşme isale galerilerinin boyutları, yer yer, çok az farkla değişmektedir. Hepsinin aynı elden çıktığı zemin cinsine göre büyük veya küçük yapıldığı, belki de bir bölümünün eski suyolu olduğu kabul edilebilir.

Tursun Bey'in Tarih-iEbü'lFetb adlı kitabında fetihten sonra Fatih'in yaptırdığı suyolları hakkında bilgi verdiği bölümde eskiden yapılmış sukemerlerinin hepsinin yıkılmış olduğu, bunların Fatih tarafından yeniden yaptırıldığı, isaleye yeni memba-

Sinan'ın Kırkçeşme isale hattında yaptığı galeriler normal inşa debisinin çok ü-zerindeki debileri de geçebilecek kapasitede inşa edilmiştir. Şahıslar tarafından sonradan bulunan membalar, teker teker veya birçok memba bir isale kolu ile ana galeriye bağlanmak suretiyle isalenin debisi ve dolayısıyla isale hattının toplam uzunluğu da zamanla artmıştır. Bu şekilde sonradan bağlanan sulara "katma" adı verilir. Katmanın debisinden belirli bir miktarı "hak-k-ı mecra" yani kanal hakkı olarak bırakılarak diğer bölümü katmayı yapan şahsın şehirdeki vakfına, evine, hamamına veya bahçesine tahsis edilirdi. 1925'te isalenin tüm debisi 210 lüle (10.900 m3/ gün) olarak verilmiş ise de Vakıf Sular Defteri'nde tahsis edilen su miktarı 334 lüledir (17.413 m'/gün). O halde aradaki bu fark, katmaların zamanla ortadan kalkmasından ileri gelmiştir veya 334 Melik debi, suyun daha bol olduğu devrelere aittir.

Kırkçeşme Tesisleri'nin isale hatlarının surlar dışında kalan bölümü 431 yıldan beri sürekli çalışmaktadır. Çeşitli yıllarda yapılan tadilat ve tamirlerle bazı yerlerin orijinal şekli bozulmuştur.'Tesis 1564'te nihai olarak çalışmaya başladıktan sonra, a-na galeriye bağlanan katmalar dolayısıyla,



KIRKLAMA

KISffiLI

19l6'da


Kısıklı'dan bir

görünüm.


Sertaç

Kayserilioğlu

mud (hd 1808-1839), Sürurâbâd Kasrı denen bu köşkü sık sdî ziyaret ederdi. 31 yıl süren iktidardan sonra yaşamı da bu kasırda sona ermişti. II. Mahmud döneminde yapılan ıslahatlar sonucu şehir güvenliğinin sağlanması, ulaşımda öküz ve at koşulu arabaların kullanımının yaygınlaşması, Kısıklı ve Çamlıca gibi nispeten uzak bölgelerin yerleşime açılmasında etkili olmuştu. 19. yy'ın başlarında Kısıklı, Osmanlı bürokratları ve Müslüman burjuvazinin tercih ettiği bir sayfiye ve mesire yeriydi. Kısıklı'ya ilgi, Abdülmecid (hd 1839-1861) ve Abdülaziz (hd 1861-1876) dönemlerinde de devam etti. Tanzimat döneminde buradaki köşk ve kasırlarda siyasi ve edebi nitelikli toplantılar düzenlendiği bilinmektedir.

Kısıklı civarındaki kasırların çoğu II. Mahmud'un gözdelerinden Tiryal Hanım için yaptırılan binalar kompleksinden ayrılmadır. Büyükcamlıca'nın Sefa Tepesi'ne kadar uzanan büyük korusuyla Yusuf Iz-zeddin Efendi Köşkü ve köşkün solundaki set üzerindeki Camlı Köşk de bu kompleksin birer parçasıdır.

tesisin debisi çok artmış fakat zamanla bu 570'ten fazla katmadan ancak birkaç tanesi çalışır halde kalmış, diğerleri harap olmuş, çoğunun izi dahi kalmamıştır. 1620' den 1818'e kadar isale kollarının başına toplam 4 bent inşa edilerek derelerin sulan yağışlı mevsimlerde toplanmış ve şehre verilen debi bu suretle artırılmıştır.

îsale hattı hakkında elimizde bulunan belgeler arasında en önemlisi ve en eskisi Topkapı Sarayı Müzesi III. Ahmed Kütüp-hanesi'nde yer alan 1815 no'lu krokidir. Krokinin kimin tarafından ve hangi tarihte yapıldığı belli değildir. Sinan tarafından yapılmış olması ihtimali büyüktür.

Diğer belgeler Tezkiretü'l-Bünyan, Tezkiretü'l-Ebniye, Fransız su şirketinin yaptığı harita, Galip Ata, Sadi Nirven ve Osman Nuri'nin yazdığı kitaplardır. Dağıtım şebekesi üzerine ise Sinan'ın Tevzi Defteri, 1715 tarihli dağıtım krokisi, ismail Remzi'nin yaptığı şebeke planı en önemli belgelerdir. Katma isalelerinin bağlantıları hesaba katılmayacak olursa Sinan tarafından Savaklar'a (Eğrikapı Maksemi) kadar yapılan tüm isale galerilerinin uzunluğu, doğu kolu galerileri 13.992 m; batı kolu galerileri 11.592 m; Cebeci kolu galerileri 4.490 m; Başhavuz'dan Savaklar'a kadar olan galeriler ve Küçükköy'deki (Yahudi Katması) ile beraber 25.300 m olmak üzere toplam 55.374 m'dir.

KırkçeşmeTesisleri'nin galerileri her yerde yaklaşık 55x175 cm boyutundadır. Galerilerin üzerleri tuğla veya taşla yarım daire şeklindeki tonozlarla kapatılmıştır. 20-40 m arasında muayene bacaları yapılmıştır.

İsale hattında 55.374 m uzunluğundaki galerilerin dışında 570 adet katmaya ait i-sale kolları ile şehir içi galerileri ve dağıtım şebekesi bu hesaba dahil değildir.



Abide Kemerler: Kırkçeşme Tesisleri i-çerisinde iki veya 3 katlı ve çok gözlü kemerler vardır. Bunların arasında gerek mühendislik ve gerekse mimarlık bakımından en önemli olanı şüphesiz Mağlova Keme-ri(->) veya Muallak Kemer'dir. Uzun Ke-mer(->), Paşa Kemeri(->) Güzelcekemer(-») (Cebeciköy Kemeri) gibi, Kovuk Kemer(->) de abide kemerlerdendir ve bu sonuncunun bir bölümü Bizans döneminden kalmıştır, iki katlı kemerlerden Paşa Kemeri' nin daha sonra yapılmış olduğu ve Sinan ile hiçbir ilişkisi olmayabileceği düşünülürse de Sinan tarafından 1563-1564'te yapıldığı kesindir. Bu kemerlerin haricinde abide sayılamayacak fakat tek katlı, çok gözlü önemli kemerler şunlardır: 62,60 m u-zunluğundaki Develioğlu Kemeri, 32,5 m uzunluğundaki Alacahamam Kemeri, 44,70 m uzunluğundaki Çeşnigir Kemeri, 61,20 m uzunluğundaki Kara Kemer, 125 m u-zunluğundaki Balıklı Kemer ve 28,80 m u-zunluğundaki Valide Kemeri.

Şehir Şebekesi: istanbul'un yüksekteki semtlerinin içme suyunu Halkalı suları temin ederken, Kırkçeşme Eyüp semti ile surlar içerisindeki bölgenin daha alçakta o-lan, 34 m kotunun altındaki yerlerini besler. Kırkçeşme'nin tamamlanmasından sonra geçen 430 yıl zarfında meydana gelen yangınlarla şehrin çehresi epeyce değişmiş ise

de, II. Dünya Savaşı'ndan sonra yeni açılan yollar ve yapılan binalarla şehir büsbütün tanınmaz hale gelmiştir. Çeşmeler, suları akmadığı için, fonksiyonlarını kaybetmişler, yapılan binalar ve açılan yeni yollarla da birçoğu ortadan kalkmış, bu yüzden şehir içi şebekesinin yerinde tespit edilmesi hemen hemen imkânsız hale gelmiştir. Ana Dağıtım Kubbeleri ve Şebeke: Bunların en önemlisi Eğrikapı Maksemi' dir(-»). Eyüp'teki yerlere su vermek için sonradan Eyüp Kubbesi de yapılmıştır. Eğrikapı Kubbesi'ne gelen ana galerinin bir kolu Tezgâhçılar Kubbesi'ne, diğeri Sulukule Kubbesi üzerinden Haseki ve Yedikule'ye gider. Tezgâhçılar Kubbesi'nde galeri yine iki kola ayıdır, biri Tahtakale'ye, diğeri Ge-dikpaşa, Sultanahmet'ten Ayasofya Kubbesi'ne ulaşır. Ana galeriden ve sondaki kubbelerden künklerle şehre su dağıtılır. Bu arada küçük taksim yerleri, su kuleleri ve kuyular ile 580 çeşmeye su verilir. Sinan döneminde Kırkçeşme Tesisleri'nden beslenen çeşmelerin sayısı 300 kadardır (bak. Tablo).



Bibi. R. Anhegger, "Eyyubî'nin Menâkıb-ı Sultan Süleyman'ı", TD, I (1949); Çeçen, Su Tesisleri, 1974; K. Çeçen, "istanbul'da XVI. yy'da-ki Su Tesisleri", //. Uluslararası Türk-lslâm Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi, III, 1986, s. 105-122; Çeçen, Kırkçeşme Tesisleri; O. Dalman, Der Valens Aquadukt in Konstantinopel, Bamberg, 1933; Galip Ata, "istanbul Evkaf Suları", Sıhhiye Mecmuası, S. 16 (1922); Kuran, Mimar Sinan; Meriç, Mimar Sinan; Sâî Mustafa Çelebi, Tezküretü'l-Bünyan, ist., 1315; Tursun Bey, Tarih-i EbülFeth, ist., 1977; Kırkçeşme ve Kâğıthane Suyunun Hicri 976 (1568-69) Senesinde Mimar Sinan Tarafından istanbul'a Ait Tevzi Defteri, Atıf Efendi Kütüphanesi, no. 173.

KAZIM ÇEÇEN



KIRKLAMA

Doğumun 40. günü anne ve çocuğu hastalık ve diğer kötülüklerden korumak amacıyla evde ya da hamamda yapılan geleneksel işlemlere verilen ad.

Doğum yapan lohusa kadın 40 gün müddetle sokağa çıkarılmaz, doğumlarından itibaren 40 gün geçmemiş olan çocukların ve lohusalarrn karşılaşmamasına dikkat e-dilir, iki lohusamn karşılaşması halinde çocuklardan birini kırk basacağına inanılırdı. Kırk basması çocuğun büyüyememesi, cılız kalması demektir. Doğumun üzerinden henüz 40 gün geçmemiş lohusaların birbirlerini ziyaret etmemeleri bu yüzdendir.

Eskiden istanbul'da doğumları üzerinden 40 gün geçmemiş çocukların mecburiyet halinde bir yerde bulunmaları durumunda "kırkları karışmış!' denilerek çocuklar sırt sırta getirilir, lohusalardan her biri, diğerinin çocuğunu alır ve bu suretle çocuklar değiştirilerek kırk basmasının önüne geçilmiş sayılırdı. Ayrıca anneler birbirlerine topluiğne verirlerdi.

istanbul'da eskiden kırk hamamına(->) gidildiğinde çocuğu burada kırklama âdeti vardı. Çocuk ve lohusamn kırklanmasıy-la dışarıdan gelebilecek her türlü tehlikenin önüne geçildiği kabul edilir ve bu nedenle doğumun 40. günü kırk hamamında veya evde, kırklama yapılırdı.

Kırk hamamında iki lohusamn karşdaş-maması esastı. Bu nedenle ya önceden hamamcı haberdar edilerek bir başka lohusamn hamama alınmaması temin edilir veya hamama girilmeden hamam içerisinde başka bir lohusamn bulunup bulunmadığına dikkat edilirdi. Durundan elverişli o-lan aileler kırk hamamı münasebetiyle hamamı tuttukları için böyle bir endişe duyulmazdı.

Kırk hamamında kırklama şu şekillerde yapdmaktaydi: Hamama götürülen çocuk temizlendikten sonra kurna boşaltılır, sıcak ve soğuk muslukların her ikisi birden açılarak kurnaya su akıtdırken çocuğun annesi sağ elini suyun içerisine sokar, 40'a kadar saymak suretiyle suyu eliyle dalgalan-dırırdı. Bu su, 40 tas olmak üzere çocuğun vücuduna dökülürdü.

Kaplumbağa kabuğunun içine miras kalmış altın konulur; kaplumbağa kabuğu de altın, 41 kere suya batırılır, kabuğun içerisindeki su çocuğun başından dökülürdü. Hamam tası yüzüstü kapatdarak çocuk üzerine oturtulur, su kalmış olmasın diye kulağı emilir ve tütsülenirdi.

Kırk hamamında ebe, çocuğu şöyle kırklardı: Taze bir ördek yumurtası bir tasın i-çerisinde çalkalanır, çocuk yumuşak ve sabunlanmış bir tülbentle sdinip ydcandık-tan sonra bu yumurta çocuğun vücuduna sürülürdü. Bu işlem çocuğu ördek gibi suya alıştırmak amacıyla yapılırdı. Biraz sonra ebe rubiye altınını kurnanın musluğundan akan suya çarpa çarpa üç îhlas, bir Fatiha okuyarak kırklama suyunu kurnaya akıtır, çocuk bu su ile yıkanırdı. Kırklamada esas, işlemin kırk sayılarak yapılmasıydı.

istanbul'da eskiden başta arpacık ve göze inen perde olmak üzere birtakım hastalıkların iydeştirilmesi amacıyla "kırklama" adıyla başka büyüsel işlemler de yapıldığı bilinmektedir.



Bibi. M. Z. Ora], "istanbul'da Doğum ve Çocuk Hakkında Âdetler ve inanışlar", HBH, S. 23-24 (Mayıs 1933), s. 251-257; M. H.^Bayrı, "istanbul'da Doğum ve Çocukla ilgili Âdetler ve inanmalar", HBH, X, S. 113 (Mart 1941), s. 97-103; ay, İstanbul Folkloru, 1972, s. 108; K. İlgaz, "istanbul'da Doğum ve Çocukla ilgili Âdetler ve inanmalar", TFA, IV, S. 84, 93 (Temmuz 1956, Nisan 1957), s. 1338-1339, 1481-1482; Ali Rıza, Bir Zamanlar, 110-114; Paka-lın, Tarih Deyimleri, III, 269; Musahibzade, istanbul Yaşayışı, 1992, 35.

AYNUR KARATAŞ



KISIKLI

Üsküdar İlçesi'ne bağlı semt ve aynı adı taşıyan mahalle.

İstanbul'un tarihi yerleşmelerinden o-lan Kısıklı, Büyük ve Küçük Çamlıca tepeleri arasında yer alan vadi içi ile, tepelerin Üsküdar'a bakan batı yönündeki tatlı e-ğimli yamaçlara yayılmıştır. Bununla birlikte aynı adı taşıyan semt Kısıklı çevresindeki mahallelerin bazı bölümlerini de kapsar. Günümüzde Kısıklı Mahallesi, Altuniza-de'deki(->) Millet Bahçesi'nin bitiminden başlayıp Ümraniye Telefon Santralı binalarına kadar uzanmaktadır. Kısıklı Mahallesi, güneyde Bulgurlu ve Cumhuriyet, güney-

batı ve batıda Altunizade, kuzeybatıda Emniyet, kuzeyde Yavuztürk ve Ferah mahalleleri ve Darıcılar Deresi'yle, doğuda ise Ümraniye İlçesi ile çevrilidir. Kısıklı'nın ana ulaşım yollarını, Bağlarbaşı'ndan gelerek I. Çevre Yolu'nu aşan Kısıklı (eski Tophanelioğlu) Caddesi ve bunun devamı Alemdağ Caddesi oluşturur. Kısddı Meyda-nı'ndan Büyükçamlıca Tepesi'ne doğru yönelen Kısddı-Büyükçamlıca Caddesi, tepeyi sarmalayarak Kısıklı'ya ulaşan Çamlıca Caddesi, Alemdağ Caddesi'nden ayrdarak Ferah Mahallesi'ne yönelen Ferah Caddesi ve Nato Yolu Caddesi ile Kısıklı Mey-danı'ndan güneye yönelen Bulgurlu ve Kü-çükçamlıca caddeleri diğer önemli ulaşım arterleridir.

Kısıklı isminin çevrede bulunan çok sayıda su kaynağıyla dişkisi olduğu söylenir. Buna göre, Kısıklı Türklerin dar kaya oyuklarından çıkan kaynak sularına verdikleri addan gelmedir. Ahmed Vefik Paşa(-0, Lehçe-i Osmanî'de bu kelime ile ilgili olarak "kayadan çır çır akan çeşme" demektedir. "Kısdc" aynı zamanda "vadderin dik ya-maçlı, dar kesimi" anlamına gelir. Hadîka-tü'l-Cevâmi'jQ göre, burası iki tepe arasında kaldığından Kısıklı denmiştir.

Kısıklı ve çevresinin Osmanlılar öncesinde de şehrin sayfiye alanlarından biri olarak kullanıldığı düşünülebilir. Bizans döneminde Damatris denen bu yörenin Bizans imparatorlarının avlağı olduğu bilinmektedir. Öte yandan Kısıklı'nın şehirden uzak uygun konumu nedeniyle burada manastır benzeri dini yapıların bulunması da akla yatkın görülmektedir. IV. Meh-med'in (hd 1648-1687) Büyükcamlıca'nın batı eteklerinde yaptırdığı saray ve çeşmenin daha önceden ayazma olması bu olasılığı güçlendirmektedir.

Kısıklı ve civarı, 14. yy'rn ortalarında Osmanlı topraklarına katıldıysa da, bir süre daha el değiştirmeye devam etti. Nihayet L Mehmed (Çelebi) (hd 1413-1421) tarafından 1420'de kesinlikle fethedildi. Bu dönemde, Kısıklı çevresinin avlak olarak kul-landmaya devam ettiği görülür. Büyükçamlıca Tepesi'nde gömülü olan ivaz Fakih'in bir tür avcı kuş olan laçin yetiştiricüiği ile uğraşmasından anlaşıldığına göre Kısık-lı'da saray için avcı kuş yetiştiriliyordu.

Kısddı'daki en eski köşk Sadrazam Öküz Mehmed Paşa'ya (ö. 1621) ait olup, Kısıklı Camii'nin (->) üst tarafındaydı. Bununla beraber yörenin asd iskânı IV. Murad döneminde (1623-1640) başladı, IV. Mehmed (Avcı) döneminde (1648-1687) devam etti. Bu dönemde Aziz Mahnıud Hüdaî'nin(-t) bir süre Bulgurlu'ya yerleşmesi, yörede Cel-vetî tekkelerinin kurulmasına yol açmış, 17. yy'm sonlarında Büyükcamlıca'nın Kı-sddı'ya bakan yamaçlarında Bektaşî tarikatına ait Tahir Baba Tekkesi'nin kuruluşuyla, civardaki tekke sayısında artış görülmüştü. Daha sonra, III. Selim'in (hd 1789-1807) annesi Mihrişah Sultan'ın Sarıkaya mevkiinde bir saray yaptırması ve kasrın sonradan I. Abdülhamid'in (hd 1774-1789) kızı Esma Sultan(->) tarafından yenilenmesiyle Kısıklı'ya yerleşmek bir moda halini aldı. Esma Sultan'ın kardeşi II. Mah-

Kısıklı'nın en ünlü konaklarından biri de Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa'ya (ö. 1876) aitti. Millet Bahçesi'nin önünden geçen yolun üzerinde bulunan Mustafa Fazıl Paşa Köşkü'nde siyasi ve edebi toplantılar yapılır, maskeli balolar düzenlenirdi. Bugünkü Kısıklı Caddesi'nin üzerindeki görkemli köşk ve kasırlar arasında Hazine-i Hümayun Nazırı Mustafa İzzeddin Efendi'nin, Viyana Sefiri Galib Bey'in, Edirne Valisi Memduh Paşa'nın, Gureba Hastanesi Başhekimi Ahmed Paşa'nın, Topçu Kumandanı Mehmed Said Paşa'nın, Deli Fuad Paşa' nm, Hacı Arif Bey'in, Şehzade Abdürra-him Efendi'nin, Amasya Valisi İsmail Hakkı Paşa'nın, Tunuslu Mehmed Paşa'nın, Yemen Valisi Cemil Paşa'nın, Şeyhü'1-etib-ba Nafiz Paşa'nın, Ramiz Paşa'nın, Mısırlı Ahmed Paşa'nın, Sami Paşa'nın ve Şehzade Seyfeddin Efendi'nin köşkleri, Yusuf İzzeddin Efendi Köşkü'nün yakınlarında Abdülhak Molla'nın köşkü, Kısıklı'dan Bul-gurlu'ya doğru Rıza Paşa'nın köşkü vardı.

Kısıklı'daki en önemli dini yapı, Kısıklı Meydanı'ndaki Kısıklı Camii'dir. Selami Tekkesi Sokağı'na adını veren ünlü tekke

Kısıklı'da tramvay hatlannın kaldırılarak yeni yol yapımını gösteren 1967 tarihli bir fotoğraf.

Sertaç Kayserilioğlu koleksiyonu


Yüklə 8,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin