Bibi. Ayyansarayî, Hadîka, I, 290-291; Ay-vansarayî, Mecmua-i Tevârih, iyi; Çetin, Tekkeler, 588; Aynur, Saliba Sultan, 32, no. 32; Âsitâne, 7; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, 116-117, no. 170; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 15; İhsaiyatlI, 19; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 52-53; Öz, istanbul Camileri, I, 109; Akakuş, Eyyûb Sultan, 313; Haskan, Eyüp Tarihi, I, 70-73; M. Özdamar, DersaadetDergâhları, İst., 1994, s. 47; BOA, Irade-Evkaf, no. 782/6 (6 Rebiyülâhır 1311) ve no. 1671/22 (23 Recep 1324).
M. BAHA TANMAN
MUSTAFA PAŞA TÜRBESİ
Şehzade Camii'nin avlusunda, caddeye paralel batı duvarına bitişik olarak yer alır.
Banisi olan ve "Destarî" lakabı ile tanınan Mustafa Paşa'nın 1023/l6l4'te katledilip Şehzade Camii avlusundaki türbesine gömüldüğü, kaynaklarda belirtilmektedir. Dolayısıyla yapı bu tarihten hemen önceye tarihlendirilebilir.
Avlu duvarının kesilmesi ile buraya paralel olarak yerleştirilen türbe kesme küfeki taşından inşa edilmiş olup dikdörtgen planlıdır. İçte iki sivri kemerle üç birime bölünen yapı ortada pandantiflerle geçişi sağlanan dıştan sekizgen kasnaklı kubbe, yanlarda ise birer aynalı tonoz ile örtülmüştür.
Avlu duvarı üzerindeki kapının hemen solunda türbenin kısa kenarı önünde iki yanda zemini yükseltilmiş, biri paye, üçü baklavalı başlıklı mermer sütun ile taşınan sivri kemerli sakıf yer almaktadır. Cadde-
MUSTAFA RAKIM
566
567 MUSTAFA REŞİD PAŞA TÜRBESİ
ye bakan yönde, solda dikdörtgen açıklık-lı bir pencereye sahip olan sakıf, köşede duvara gömülü, biri sütuna, diğerleri konsollara oturan sivri kemerlerle yapıya bağlanmıştır. Sakıfta orta kemer diğerlerine göre daha geniş ve yüksek ele alınmış olup kilit taşında bir küçük, kemer köşe dolgularında ise birer iri rozet ile cephesi süslenmiştir. Ayrıca üstte cadde yönü hariç diğer iki cephede baklavalı bir friz bulunmaktadır.
Cephe ortasında basık kemerli bir kapı yer almaktadır. Kapı kemeri üzerinde üç satır halinde sülüs hat ile yazılı 6 beyit-lik bir kitabe vardır. Caddeye bakan cephede sakıfa açılan pencerenin alınlığında beş satır halinde sülüs hat ile yazılı olan 10 beyitlik bir kitabe bulunmaktadır.
içte kapının iki yanında birer tane dolap nişi, karşı duvarda ise bir dolap nişi ile dikdörtgen açıklıklı bir pencere vardır. Yapının caddeye ve cami avlusuna bakan uzun kenarlarında çift sıra pencere düzeni mevcuttur. Alt sıra pencereler içten ve dıştan mermer söveli, dikdörtgen açıklıklı, üst sıra pencereler ise sivri kemerlidir. Saçak altında rumî palmetli bir frizin varlığı yer yer belli olmaktadır.
Türbe içinde kapının bulunduğu duvar hariç diğer üç duvarda pencere aralarındaki duvarlar panolar halinde sıraltı tekniğinde çinilerle kaplanmıştır. Devrinin kaliteli örneklerinden uzak olan bu çi-nilerdeki desenlerde üslubun bozulmaya başladığı görülür. Çoğunlukla beyaz zemin üzerine mavi, yeşil, firuze ve kiremit kırmızısı renkler kullanılmıştır. Kompozisyonlarda hatayiler, nar çiçekleri, rozet çiçekleri, laleler, tomurcuklar, yapraklar, ru-mîler, palnıetler ve cin bulutu motifleri görülmektedir. Yer yer alt kısımlarda dökülmüş olan çinilerin bir kısmı çivilerle tutturulmuş, dökülen yerler de sıvanmıştır.
Türbede Destarî Mustafa Paşa ve hanımına ait olan iki ahşap sandukadan başka iki kız ve bir oğluna ait olan üç mermer lahit bulunmaktadır. Lahitlerde rumî, pal-met, karanfil, rozet çiçeklerinden oluşan süslemeler vardır. Boyalı olan bu mermer lahitlerin üzerinde kumaş taklidi kalem işi süslemenin yapılmış olması dikkat çekicidir. Erkek çocuğa ait kavuklu lahitte kemere takılı olarak hançer tasvir edilmiştir.
Şehzadebaşı Camii'nin avlusunda, cadde duvarına bitişik bulunan Mustafa Paşa Türbesi. A. Vefa Çobanoğlu, 1987
Bibi. Ayvansarayî, Vefeyât-ı Selâtîn, 16; Ay-vansarayî, Hadîka, I, 16; Unsal, Türbeler, 79-80; Ş. Yetkin, "Destan Mustafa Paşa Türbe-si'ndeki Boyalı Lahitler", Sanat Tarihinde Doğudan Batıya-Ünsal Yücel Anısına Sempozyum Bildirilen, İst., 1989, s. 103-106.
AHMET VEFA ÇOBANOĞLU
MUSTAFA RAKIM
(l 757, Ünye - 25Mart 1826, İstanbul) Hattat.
Mehmed Kaptan adında birinin oğludur. Tanınmış hattat ismail Zühdi'nin kardeşidir. Ağabeyi gibi genç yaşında İstanbul'a geldi. Medrese eğitimi sırasında Derviş Ali ile ağabeyi İsmail Zühdi'den ders
19. yy'ın güçlü
hattatı Mustafa
Rakım'ın
celi müsenna
kompozisyonu.
Rado,
Hattatlar
gördü ve on iki yaşındayken icazetname aldı. Yazıda ilerledikten sonra ileri gelenlerin çocuklarına ders verdi. Resme de kabiliyeti vardı. III. Selim tahta çıktığında (1789) yaptığı resmini takdim etmiş, padişah da ona müderrislik payesini vermişti. Bu şekilde saraya yakın olunca Şehzade Mahmud'a (II) yazı dersleri verdi. Onun padişahlığı sırasında tuğrasını tertip etti, bastırdığı paranın resmini yaptı ve büyük iltifatlara mazhar oldu. 1809'da molla payesini kazandı ve İzmir kadısı oldu. 1814'-te Edirne, 1816'da Mekke, 1818'de İstanbul, 1820'de de Anadolu kazaskeri payesini aldı. 1823'te de fiilen Anadolu kazaskerliğine getirildi.
Mustafa Rakım önceleri ağabeyinin üslubunda yazdı ise de, 1806'da onun vefatından sonra kendine mahsus bir yol tuttu. Kendinden öncekilerin eksiklerini tamamladı; kompozisyonu güzelleştirdi. Osmanlı tuğrasına son derece ölçülü bir güzellik kazandırdı. Ayrıca celi sülüs yazısını sülüs güzelliğinde yazmayı başardı ve ona son güzelliğini vererek kendi adıyla anılan ekolün kurucusu oldu. Bugün bütün hattatlar onun yolunda yürümektedirler.
Eserleri çoktur. Nusretiye Camii ile Nakşıdil Sultan Türbesi'ndeki yazıları bugün hattatlar için paha biçilmez yazı örnekleridir. Bu büyük hattat, talik yazı ile fazla uğraşmadı. Bu yazı ile yazdığı Zey-neb Sultan Camii arkasındaki çeşmenin
kitabesi ile Miskinler Tekkesi kitabesi elimizdedir.
Mustafa Rakım aklâm-ı sittede Hafız Osman, talikte İran ekolüne bağlıdır.
Bibi. Habib, HatveHattatân, İst., 1306, s. 165-166; C. Huart, Leş calligraphes et le miniattu-ristes de l'orientMusulman, Paris, 1908, s. 191; inal, Son Hattatlar, 269-285; İ. Hakkı Baltacı-oğlu, Türklerde Yazı Sanatı, Ankara, 1958, s. 50-58; U. Derman. Türk Hat Sanatının Şaheserleri, ist., 1982, 22 ve 30. levhalar; U. Derman, İslam Kültür Mirasında Hat Sanatı, İst., 1992, 90, 92, 93, 94, 97 no'lu levhalar (s, 204-206); Rado, Hattatlar, 196-199; A. Alparslan, Önlü Türk Hattatları, Ankara, 1992, s. 84-101. ALİ ALPARSLAN
MUSTAFA RAKIM EFENDİ TÜRBESİ VE MEDRESESİ
Fatih İlçesi'nde, Karagümrük'te, Fevzi Paşa Caddesi ile Hasan Fehmi Paşa Caddesi arasında kalan türbe ve medrese, Atik Ali Paşa (Zincirlikuyu) Camii avlusunun batı kapısına bitişik olarak yapılmıştır; girişi Hattat Rakım Efendi Sokağı üzerindedir. 19. Asır İstanbul Haritası hda Zincirlikuyu Caddesi'ne (Hasan Fehmi Paşa Caddesi) yakın konumda olan türbe o yönden bakılacağı ve ulaşılacağı düşünülerek ta-Sarlanmışsa da, Fevzi Paşa Caddesi'nin açılmasıyla durum değişmiştir. Zincirlikuyu Caddesi eski önemini kaybettiğinden türbe ve medrese geri planda kalmış, buna karşılık, herhangi bir cephe düzenine sahip olmayan medrese arka duvarı cadde üzerine çıkmıştır. Türbe ve medrese, 19- yy'm ünlü hattatlarından Mustafa Rakım Efendi adına ölümünden sonra yaptırılmıştır.
Türbe: Türbe ve medrese düzgün olmayan bir arsa üzerinde yer almaktadır. Batıdaki dar, sivri uçlu bölüme giriş ve türbe yerleştirilmiş, avlu ve medrese hücrelerinin geniş olan doğu kısımda gelişmesine olanak sağlanmıştır. Rakım Efendi'nin dörtgen planlı (457x477 cm) türbesinin girişi güneybatı cephesindeki yuvarlak kemerli kapıdan sağlanmaktadır. Avlu yönündeki cepheler sokak cephesine göre daha mütevazı teknik ve malzemeyle yapılmıştır; duvarlar bir sıra taş, iki sıra tuğla almaşık örgülüdür. Giriş önünde koruyucu bir saçak bulunmamaktadır. Dönemin eğilimlerine uygun olarak kilit taşı sarkık olarak yapılan kemerli kapının iki yanında dikdörtgen çerçeveli birer pencere vardır. Pencere üstü seviyesinde, yalnız kapı ve pencerelerin üstünü örten ince bir damlalık silmesi uzanmaktadır. Prizmatik alt yapı en üstte bir düz şerit ile bir kaval silmeden oluşan ince bir kornişle sonlan-makta; kubbe kasnaksız olarak duvarlara oturmaktadır.
Mustafa Rakım Efendi'nin kimliğine yaraşır biçimde özenle yapılan türbenin kuzeydoğu cephesinde celi sülüsle yazılmış, görkemli bir mermer kitabe bulunmaktadır. Sanatçının ölüm tarihim veren kitabenin metni ("Sabıka sadr-ı Anadolu ve hazini kelamül rabani hattat Mustafa Rakım Efendi ruhiçün fatiha 1241/1826 Kete-behu Mustafa Rakım") sanki kendisi tarafından yazılmış gibi bir izlenim veri-
Mustafa Rakım Efendi Türbesi
Ertan Uca, 1994 / TETTV Arşivi
yorsa da onun ölümünden sonra öğrencisi Haşim Efendi tarafından yazıldığı ileri sürülmektedir. Türbenin kesme taştan yapılan sokak cephesinin köşeleri yuvarlatılmış, ayrıca yatay korniş ve pilastrlarla cephe zenginleştirilmiştir. İlk korniş pencere alt seviyesinden binayı dolaşmaktadır. Pencere kemerlerinin üst seviyesinde yer alan ikinci kornişin üstünde üç pencerenin üstünü örtecek biçimde, yanları "S" kıvrımlı öğelerle sınırlanan kitabe levhası bulunmaktadır. Yazıt, simetri ekseni üstünde yerleştirilen bir madalyon ve bir çelenk-le taçlandırılmışım Sokak kapısının üstündeki kalkan duvar kuzey cephesinin ne-oklasik eğilimli görüntüsüne barok esintiler taşıyan dalgalı siluetiyle katılmaktadır. Türbe kütlesinden aşağıya doğru eğrisel bir hareketle alçalan kapı 18. yy'da birçok çeşme vb yapıdaki (Nuruosmaniye Sebili, Dülgeroğlu ve Yusuf Efendi çeşmeleri, Nakşıdil Sultan Türbesi) yüksek-alçak kütle bağlantılarını anımsatmaktadır.
İçeride Mustafa Rakım Efendi'nin sandukasının yanında kitabeyi yazan öğrencisi Haşim Efendi'ye ait 126İ/1845 tarihli mezar yer almaktadır. Duvarlar, tonoz bingiler ve kubbe beyaz badanalıdır; eskiden nakışlar olduğuna ilişkin izler sezilmektedir; kuzeybatı duvarındaki nişin yanında silik bir madalyon içinde dört halifeden "Osman" okunabilmektedir. Türbenin doğu yönünde bugün tuğla bloklarla örülerek kapatılmış olan kemerli bir hacet penceresi vardır.
Medrese: Medresenin dershane ve hüce-releri bugün mevcut değildir. 1929 tarihli Pervititch haritasında kuzey ve doğu duvarları boyunca sıralandığı görülen hücre ve revaklar muhtemelen ahşaptan yapıldıkları için kısa sürede yok olmuşlardır. 1914 tespitlerine göre medresenin ahşap olan 10 odası ve dar bir avlusu bulunduğu
belirtilmiş, dershaneden söz edilmemiştir. O sırada harap durumda bulunan yapının çevresinin evlerle sarılmış olması nedeniyle yeniden yapılması uygun görülmemiştir.
1918'de yangın sonucu evsiz kalanlar-ca işgal edilen yapının bakımsızlık sonucu ancak dış duvarları ayakta kalabilmiştir. Bugün medrese avlusunda türbe yanında yeni yapıldığı belli olan bir bekçi evi bulunmaktadır. Avludan bakıldığında duvarlar üzerinde hücrelerin yerleri hakkında fikir veren kemerli ocak nişleri ve dörtgen söveli pencereler görülmektedir. Bu izlere dayanarak doğu duvarında 4, kuzey duvarında 2 hücre bulunduğu ileri sürülebilir. Avlunun güneydoğu köşesine yakın bir konumda bir kuyu bileziği bulunmaktadır.
Medresenin bir sıra taş, iki sıra tuğla almaşık örgülü olan avlu duvarları bir düz, bir içbükey şeritten oluşan saçak kornişi ile sonlanmaktadır. Hücrelerin bacalarına ait bir iz kalmamıştır.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 63; Ayverdi, istanbul Haritası, D 5; SiciU-i Osmant, II, 365-366; İnal, Son Hattatlar, 269-275; Kütükoğlu, istanbul Medreseleri, 369-370; Kütükoğlu, Da-rü'l-Hilafe, 149; Fatih Camileri, 240-356.
ZEYNEP AHUNBAY
MUSTAFA REŞİD PAŞA TÜRBESİ
Bayezid Camii'nin düzensiz bir plan veren haziresinin güney köşesinde bulunmaktadır. Hazire alanının dışında batı cephesi Beyazıt Meydanı'na, güney cephesi ise Yeniçeriler Caddesi'ne bakmaktadır. Sadrazam Mustafa Reşid Paşa'nın 1858'de-ki ölümü üzerine, Gaspare Fossati'nin(->) tasarladığı değişik öneriler arasından seçilerek uygulanmıştır. Çokgen ve haç planlı diğer önerilere göre uygulanan proje daha az gösterişlidir.
Kabaca 6 m'lik dış kenar ölçülerine sahip kare planlı prizma biçiminde bir gövde ile geçiş elemanı olarak pandantiflerin kullanıldığı bir kubbe kütleyi belirlemektedir. Hazire sınırları içinde önemli bir kot farkı olmaksızın türbeye yaklaşılabilirken, mekânı sınırlayan duvarlar, hazire duvarı dışında kalan iki cephede yaklaşık 2 m'lik bir podyum üzerine oturur durumdadır. Her dört cephe de birbirinden farklı anlayış ve özenle ele alınmıştır. Tek pencereli batı cephesinin 1960 öncesinde gerçekleştirilen yıkımlara kadar bitişik düzendeki yapılaşmanın gerisinde kaldığı belirtilmektedir. Doğuda bulunan giriş, saçağını kısmen iki serbest sütunun, kısmen de doğu duvarının taşıdığı küçük bir por-tiko ile vurgulanmıştır. Kuzey cephesinde de büyük bir pencere açıklığı bulunmaktadır. Güney yönündeki "esas cephe"de ise malzeme ve bezeme yoğunlaşmasına bağlı bir özen ve vurguyla karşılaşılmaktadır. Yapı genelinde inşaat malzemesi olarak küfeki taşı kullanılmışken, burası için mermer seçilmiştir. Saçak altındaki yazıt şeritlerinin seviyesine kadar yükselen üç büyük pencere, güney cephesinin oluşumunu belirlemektedir.
Cephe şeması, kemerleri taşıyan çerce-
FİT
MUSTAFA ŞÜKRÜ
568
veli ayak parçalan, bitkisel bezemenin karakteri, akantus yapraklan, rozetler ve silmeler ile yapıya genelde (ve özelde, güney cephesiyle) klasisist bir anlayış egemendir. Seçmeci yaklaşımın diğer bileşenleri ise, mukarnaslı başlıklar, mukarnas ve palmet bezemeli saçak friziyle Osmanlı re-vivalizmi, ayrıca pencerelerdeki at nalı biçimli kemerlerle oryantalizme ilişkin düzen elemanlarıdır. Kubbenin iç yüzeyinin de ana hatlarıyla, merkezden eteğe inen ışınsal şeritler, kemerler ve etekte oval madalyonlardan oluşan bir kalem işi bezeme programı ile değerlendirilmiş olduğu belli olmaktadır. Ancak bozulmadan dolayı burada sadece, rengi ve düzeni re-konstrüksiyona ihtiyaç gösteren bir kalıntı söz konusudur.
Türbede Mustafa Reşid Paşa'nın yanı-sıra oğullan Mehmed Cemil Paşa, Ali Ga-lib Paşa ve Salih Bey gömülü bulunmaktadır. Yapının kuzey cephesine bitişik durumdaki demir şebekeli açık mezar da Reşid Paşa'nın eşi Âdile Hanım'a aittir.
Bibi. C. Can, "istanbul'da 19. Yüzyıl Batılı ve Levanten Mimarların Yapılan ve Koruma Sorunları", (Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, basılmamış doktora tezi), 1993, s. 142, resim 123-124; G. Paksoy, "İstanbul Rical Türbeleri", (istanbul Üniversitesi Edebiyat Fak., basılmamış tez), 1979, s. 114-115.
TURGUT SANER
Mustafa Reşid Paşa Türbesi
Ertan Uca, 1994 / TETTV Arşivi
MUSTAFA ŞÜKRÜ (Eyüplü)
(19. yy sonu - 20. yy) Destancı âşık.
Hayatı hakkında bir şey bilinmiyor, istanbul'da destan yazıp tek yaprak halinde bastırarak satmayı meslek edinmiş destancı âşıklar arasında Eyüplü Mustafa Şükrü'nün ayrı bir yeri vardır.
II. Meşrutiyet'ten (1908) sonra destan-cılık(-») geleneğinde de değişmeler olmuş, birbirini izleyen savaşlar dönemin destancılarından Mehmed Kemâlî(->) ile birlikte Eyüplü Mustafa Şükrü'nün eserlerinde ele alınmıştır.
Mustafa Şükrü, kendisini "Eyüplü" olarak tanıtır. Destanlarının alt kısmına koyduğu beyzi mühürde yer alan Nâzım-ı destan / Der Eyüb Sultan ibaresi ile "Mahall-i füruhtu"nu (satış yeri) gösterirken "Necm-i İstikbal Matbaası'nda Destancı Eyüblü Mustafa Şükrü Efendi" notu onun kimliğine ilişkin tek bilgidir.
Destanlarıyla halkı bilgilendirmeye, duygularına hitap etmeye çalışan Mustafa Şükrü, Balkan, Çanakkale, I. Dünya ve Kurtuluş savaşlarına; savaşlar sonundaki antlaşmalara destanlar, şarkılar yazmış; destanlarına sıra numarası vererek bir süreklilik imajı yaratmaya çalışmıştır. Destanlarına "toptan ve perakende" satış yapıldığına ilişkin notlar ekleyen, baskı tarihi 1918 olması kuvvetle muhtemel olan bir des-
tanda "Önümüzdeki kânumsaninin birinci günü haftada bir defa olmak üzere gayet eğlenceli destan mecmuası neşr olunacaktır, abone kaydedilir" açıklaması koyan Mustafa Şükrü destancılığa yeni bir boyut getirmiştir. Destan yapraklarında 11 heceli asıl destan metninden önce konuyla ilgili 8 heceli şarkılara da yer veren Mustafa Şükrü'nün tek yaprak halinde hamasi marşlar ve eğlenceli yeni şarkılar, kantolar da bastırıp sattığı eldeki örneklerden anlaşılmaktadır.
Destancılık geleneğinde 1928'deki harf devriminden sonraki aşamanın, eski konulan sürdürmek ve yeni yeni ortaya çıkan toplumsal olayları destan dünyasında canlandırmak biçiminde ortaya çıkışıyla birlikte Mustafa Şükrü'nün de yeni harflerle iki kez basılmış bir destanı görülmektedir: "Şanlı Ordumuzun Şehit Yavrularının Millî Manzumesi" (1934, 1935).
Eyüplü Mustafa Şükrü'nün saptanabi-len 20 kadar destanından bazılarının başlıkları şöyledir:
"Edirne-Kırkkilise-Mustafa Paşa Fütuhat Destanı", "Dördüncü Ordu Kahramanlarının Destanı" (Balkan Savaşları, 1912-1913), "Çanakkale Bombardımanı ve Şanlı Askerler Destanı", "Çanakkale Kabatepe Muzaf-feriyât Destanı", "Alman Tahtelbahirlerinin Faaliyetleri Destanı", "Çanakkale Şarkısı" (Çanakkale Savaşları, 1915-1916), "Des-tan-ı Şanlı Asker", "Kafaların Muamması Harb-i Umumiyi Kim Kazanacak", "Kahraman Osmanlıların Harp Destanı", "Mısır ve Süveyş ve Kafkas Muzafferiyât-ı Islamiye Destanı" (I. Dünya Savaşı, 1914-1918), "Moskoflarla Mütareke ve Sulh Destanı" (1917); "Sulh Destanı", "Mütareke ve Sulh Destanı" (1918).
Bibi. M. S. Özeğe, Eski Harflerle Basılmış Türkçe Eserler Katalogu, I-V, ist., 1971-1979; T. Acaroğlu-F. Ozan, "Türk Halk Ozanları ve Destanları Kaynakçası (1928-1973)", Folklora Doğru-Özel Sayı, S. 47-48-49 (1978), s. 139-140; A. Yalçın, "19. Asır Türk Edebiyatında Destan", III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirilen, II, Ankara, 1986, s. 428-429, 439; A. Oy, "Eyüplü Mustafa Şükrü'nün Ortak Başlıklı İki Destanı", Türk Folkloru Araştırmaları, 1988/1, Ankara, 1988, s. 11-19.
M. SABRI KOZ
Dostları ilə paylaş: |