KirkçEŞme tesisleri



Yüklə 8,15 Mb.
səhifə136/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,15 Mb.
#87838
1   ...   132   133   134   135   136   137   138   139   140

MUSTAFA EH

550

55-Z


MUSTAFA m

Beykoz süfehâ meskeni oldu. Dedikodular artınca III. Mustafa gösteri dükkânlarını yıktırdı. Tahir Çelebi'nin ise talihi döndü. Önce Ayasofya'daki konağı, sonra Ye-şillioğlu'ndaki yalısı yandı. En son Paşa-bahçe ve Beykoz'daki yalıları "tahir ve ta-hir ahvali bahir" oldu. Aradan 3 yıl geçince, 60 keseye yapılmış yalılar 4 keseye zor satıldı.

1763'te piyasadaki paralara el atıldı. Ayarları ve ağırlıkları aynı olan fındık altını ile Venedik yaldız altım arasında ayar ve ağırlık farkı olduğu şayiasını halk arasına yayan Yahudi ve Hıristiyan sarraflar, yaldız altınının fiyatının artmasına, fındık altını fiyatının da düşmesine neden olmuşlardı. Bunlar, piyasadan ucuza topladıkları fındık altınlarını İstanbul'dan Avrupa'ya götürüp yaldız altını ile değiştirmekte ve büyük kazanç sağlamaktaydılar. III. Mustafa, resmen vezin ve ayar kontrolü yaptırdıktan sonra her iki altın için de 155 akçe rayiç verdirdi. Bu kez, hilekârlar, altın tör-püleme yolunu tuttular. Önceleri l "buğday" kadar törpülenen altınlardan giderek 4 "çekirdek"e kadar çalınır oldu. Bu yüzden alım satımlarda kavgalar olmaya baş-

nu'ndan izledi. I. Mahmud'a(->) Iran hükümdarı Nadir Şah'ın armağanı olan fakat onun öldürülmesinden sonra Bağdat'ta bekletilen "taht-ı tavus", nisan ayında İstanbul'a getirilip saray hazinesine konuldu. Daha önce iki kez gündeme gelen fakat gerçekleştirilemeyen Sapanca Gölü'nün İzmit Körfezi'ne bağlanması tasarısı, İstanbul'un odun ve kereste gereksiniminin karşılanamaması nedeniyle üçüncü kez etüt edildi. 1759'da bölgeye giden Hezarfen Mustafa Ağa, mühendis Giridî Ahmed Efendi ile suyolcu ve lağımcılar, Anadolu'dan sevk edilen tımar ehli çalışmalara başladılar. Fakat kış yaklaşınca iş bırakıldı. "Bu kadar eşhas-ı muhtelifenin padişahın yakınına getirilmesinde" sakıncalar görüldüğü ve bu hususun hazineye büyük yük getireceği gibi gerekçelerle padişah caydırıldı. Oysa, III. Ahmed döneminde (1703-1730) odunun çekisi 8 paradan 12 paraya, I. Mahmud döneminde (1730-1754) 14-15 paraya, kış şiddetli ise 17'ye, III. Osman döneminde de (1754-1757) 40-46 paraya, denizlerin donduğu 1755 kışında ise 50-60 paraya kadar çıkmıştı. Tarihçi Şemdanizade "III. Mustafa, bir cami inşasına 4-5 bin kese harcıyor, imaretinden 70-80 kişi faydalanıyor ve bu kamu hizmeti sayılıyor. Oysa bu kanal açılsa İstanbul'un 400.000 nüfusu, 50-60 yıl bundan istifade edecekti" diye tarihine not düşmüş ve bu projenin Koca Ragıb Paşa tarafından engellendiğini eklemiştir.

Ağustos 1759'da iki yalancı tanık halka ibret olsun diye eşeklere ters bindirilip yüzlerine pekmezli aşıboyası sürüldükten sonra, çevrelerinde 200 kadar çocuk, Yahudi, kefere olduğu halde tellallar da "yalancı şahidin hali budur!" diye bağırarak anayollarda, mahkeme önlerinde dolaştırıldı. Ekim ayında galebe divanı için vezirler saraya giderlerken Kubbealtı'nda yangın çıktı. Vezir kethüdası ile sekban-başı gelip binaya zarar vermeksizin yangım söndürdüler. Fakat sekbanbaşı ile mimarbaşı damdan düşerek ağır yaralandılar.

III. Mustafa yasak dinlemeyen İstanbul kadınlarını yola getirmek için bir ferman daha yayımladı. Lale Devri'nden beri "müş-tehâ libas giyinüb men' olundukça avrete siyaset yok, deyip üç günden ziyade fermana imtisal etmeyüb fahiş libaslar ve fâcir edalar ile" sokaklarda gezen İstanbul hanımları bir kez daha uyarıldılar. Tarihçi Şemdanizade, altı ay dahi geçerli olmayan bu yasak fermam için "biri, Anadolu kapu-suzları ve biri İstanbul avretleri, haklarında yılda iki kez ferman çıkmadıkça" yasakların geçerli olamayacağını yazmıştır.

Bu yılların İstanbul'ca maruf bir siması Defterdar Halimi Paşa ise sarayındaki gayri ahlaki yaşam biçimi ile ünlenmişti. "Hanesine her nev'i puştları, yani Ermeni, Rum ve muslini evladından paşalı ve kalyoncu ve berber ve kalpaklı on kadar taze ve kart oğlan" almıştı. Şehzadebaşı'ndaki sarayında biri hareme, biri de bu oğlanlara mahsus iki hamamı vardı. Kethüdası Vanî Hüseyin Efendi ise "ilm-i cifr ile meşgul olup" hayli zenginleşmişti. Bunlarla ilgili dedikodular III. Mustafa'nın da kula-

III. Mustafa'nın Young albümünde yer alan bir portresi, 1815.



TETTV Arşivi

gına gidince Halimi Paşa, vezirliği kaldırılarak Limni'ye sürüldü, mallarına da el konuldu. Hapsedilen Hüseyin Efendi'nin malları da satılıp efendisinin borçlarına yatırıldı.

Çoğu hekimlik ve sarraflık yapan Fenerli Rumların vazgeçemedikleri bir iş, devlet aleyhine casusluk olduğundan, III. Mustafa tebdil gezmelerinde bunların neler çevirdiklerim de saptamaya çalışıyordu. Bir seferinde Fenerli bir tercümanın kıyafet değiştirip rical ve kibar konaklarına gittiğini, "nakl-i kelam" (casusluk) ettiğini bizzat saptadı. Adamı, Yalı Köşkü'nde huzuruna getirtip boynunu vurdurdu.

1760'ta Ortaköy'de çıkan yangında çok sayıda ev yandı. 5 Nisan 1760'ta ise III. Mustafa'nın da hazır bulunuşu ile Laleli Külli-yesi'nin temeli atıldı. Padişahın, annesi Mihrişah adına Üsküdar Ayazma'da yaptırdığı cami-i şerif ise Ocak 176l'de ibadete açıldı. Ayazma Cami-i adı verilen camide, görkemli bir cuma selamlığı düzenlendi.

Ağustos 176l'de mazlumların ahım almış İstanbul kadılarından Karahalilzade Abdurrahim Molla öldü. Bu kadı "halk bana poh poh desün" diyerek çarşılarda hava atan, çekindiği ocaklının kılına dokunmayan, ama yoksullara, güçsüzlere en ağır cezalan uygulayan, örneğin 80 değnekten fazlası seran caiz değilken, kimilerine sokak ortasında 100-120 değnek vurduran bir adamdı. Bir gün, Şehzadebaşı'nda 80 yaşında bir zimmi ekmekçiyi eski bir seccade üzerinde oturmuş görünce, Müslümanların secdegâhına oturmasını suç sayıp çamura yatırttı ve 85 değnek vurdurttu. Yoğurt çanaklarını kırdırdı. Karahalilza-de'nin şir-i pençeye yakalandığı duyulunca halk sevindi, fakat arası çok geçmeden iyüeştiği öğrenildi. Sonunda diline felç geldi, oğlu ve kızı öldü. Ölümünden sonra ise

yalısı ve eşyası satıldı. Ağustos ayında İstanbul'a şiddetli yağmurlar yağdı ve yıldırımlar düştü. Eminönü'ndeki Yeni Cami'-nin bir minaresi yıkıldı.

III. Mustafa'nın kız kardeşi ile eşi Sinek Mustafa Paşa'mn ısrarı sonucu hakkında idam fermam çıkan Konya Valisi Sarı Ab-durrahman Paşa ayaklandı. "Padişah tuğlarımı ref eder, lakin ruhuma bana halikım verdi, muhafazasına memurum, hatun sözü, sinek sözü ile vermem!" diyerek 2.000 kişiyle Gerede'ye ve Bolu'ya yürüdü. İstanbul'da korku başladı. Gürcü Abdünnebi Olayı'nın(->) bir benzerinin yaşanacağı konuşulmakta iken padişah Abdurrah-man Paşa'yı bağışlamak zorunda kaldı.

20 Ekim 1761'de İstanbul kadısı olan Damatzade Mehmed Murad Efendi, tarihçi Şemdanizade Fındıklık Süleyman Efen-di'yi Balkapanı eminliğine atadı. 24 Aralık 176l'de III. Mustafa'nın ilk oğlu olan Se-lim'in (III) doğumu, kentte ve ülkede günlerce süren şenliklerle kutlandı. Şemdanizade, kendisinin de bu vesileyle Balkapa-nı'm süslediğini, tarihinde yazmaktadır.

Nisan 1702'de İstanbul'un renkli simalarından şair, hazırcevap, ehl-i meclis, Ragıb Paşa'mn "enîs ü celîs"i ve musahibi Haşmet "istihza ve zemm ve ilan-ı fısk, âdeti olduğundan" Bursa'ya sürüldü. 22 Mayıs 1762'de Destereciler'de yangın çıktı. 30 saat süren bu yangında Vezir Hanı'ndan Lanğa Kapısı'na kadar semtler zarar gördü. Eylül 1762'de, kendisini satan esircinin karısını bıçaklayarak öldüren bir cariye Esir Pazarı'nda asılarak idam edildi. 28 Eylül 1762'de Beyoğlu'nda çıkan yangında, caddenin iki yanındaki "balyos ve efrenc bezirganları konakları", Sicilyateyn, Rusya ve Felemenk elçilikleri, 40 kadar dükkân ve birçok ev yandı. Ekim ayındaki şiddetli yağmurda yıldırımlar düştü, seller oldu.

Şubat. 1763'te III. Mustafa, Köpıülüzade Sarayı ile Silahşor Hüseyin Ağa evini satın

III. Mustafa'nın tuğrası.

S. Umur, Osmanlı Padişah Tuğraları, ist.,

alıp aynı yerdeki Yeşillioğlu Sarayı'nı ve biniş mahallini genişletti. Yine, Çengelköy ile İstavroz Köyü arasında kalan, padişahların vişne ve kiraz mevsiminde bir süre oturageldikleri eski saray da yıktırılıp enkazı Yeşillioğlu Sarayı'na taşındı. Arsasına ise III. Mustafa'nın iki kızı için çifte saray inşa edildi. Aşırı tutumlu olan padişah yıkılan sarayın eşsiz güzellikteki vitraylarını, "muhallâ şakırlarını" ve ahşap, taş malzemelerini bu yeni saraylarda değerlendirdi.

Mart 1763'te 25 yıldan beri İstanbul gümrükçüsü olan İshak Ağa öldü. Bu a-dam, kimi ne zaman kollayacağım bilir, kızdığına iyilikte bulunur, gözden düşmüş devletlilere hediyeler gönderir, onlar bir gün göreve döndüğünde de her birinden çıkar sağlardı. Sarayla ve elçiliklerle de ilişkisi eksik değildi. Elçilerle kurduğu dostluklarla sır götürüp sır getirir; Avrupa tüccarları ile dostluğunu sürdürürken "saraydan isteniyor" diyerek onlara uzak ülkelerden türlü güzel şeyler getirtir, sırası düştükçe de bu güzel şeyleri saraya gönderirdi. İstanbullu zengin gayrimüslimlerin aracılığını yapardı. "Memduh-ı enam, lakin veled-i zina, rahmana secdesi olmayan, sekran gezen, fuhşiyat ve kelimat-ı küfrü seven" ilginç bir tipti. Tersane kalyonlarında görevli kalyoncuların ve reislerin İstanbul'a gümrüksüz mal getirip pazarlamaları âdet iken bunlardan da gümrük alınması için ferman çıkarttırmış; işleri denizcilikten çok esnaflık olan sözde kalyoncular da bu yüzden gemileri terk etmeye başlamışlardı. Yine, önceleri Mısır malım, ağır hareket eden büyük kalyonlar getirirken, İshak Ağa bunların mal yüklü olarak İstanbul'a gelişlerinin zaman aldığını ve tüccar malının heder olduğunu gerekçe gösterip Avrupa gemileri ile Mısır malı taşınmasına olanak sağlamıştı. Bu sayede gümrük gelirleri arttığı gibi, İstanbul'a sevk edilen mal ve zahire de bollaştı. Eskiden 40-50 kalyon bu işi görürken Avrupa gemilerinin sayısı kısa zamanda 200'ü bulmuştu. Ancak bu kez de Avrupa gemileri, yükledikleri malları ve pirinci İstanbul'a getirmeyip başka iskelelerde satmaya başladılar. Bu yüzden başkentte pirincin okkası 40 paradan 80-120 paraya kadar çıktı.

İstanbul'da Koska'da bir külliye yaptıran Sadrazam Koca Ragıb Paşa 8 Nisan 1763'te öldü. Ragıb Paşa, salt iyi bir devlet adamı olarak değil, hazırcevaplığı, okuryazarlığı, zengin kitaplığı, hukuk bilgisi, ozanlığı ve sohbetleri ile de İstanbul kimliğine katkıda bulunmuştur. Fakat, Acem Ali, Hindî Hasan, Kazar vb kişiler, Ragıb Paşa'ya rüşvet aracılığı yapmaktaydılar. Hayli zenginleşen, büyük saraylar ve yalılar edinen Acem Ali'nin boynu vuruldu, Kazar asıldı.

Ramazan 1176/Mart-Nisan 1763'te III. Mustafa'nın önünde huzur dersleri verilirken Tatar Ali ve Abdülmümin adlı iki müderrisin kavgaya tutuşmaları bir skandal oldu ve padişah, Ali Efendi'yi sürgüne yolladı. Dönemin ünlü kişilerinden olan Bedesten hacegîsi ve kuyumcubaşı Seyyid Tahir Çelebi, III. Mustafa'nın ceh-

III. Mustafa'nın hatt-ı

hümayunlu

fermanı,

10 Temmuz

1760.

Fuat Bayramoğlu arşivi/

Kültür ve Sanat, S. 4 (Haziran 1976)

ver tutkusundan dolayı her gün saraya gelmekte ve cevherdarlık etmekteydi. Çok zengin olan Tahir Çelebi, padişah için Beykoz'da Sultaniye'de bir yazlık saray ve divan toplantıları için de bir paşakapısı yaptırmıştı. Beykoz'daki boş kıyı arsalarına da dönemin devlet erkânı yeni yalılar inşa ettirdiler. Tahir Çelebi kendi yalısı için de 150 kese harcadı. "Mümtaz reftarlı kırk elli civan içoğlanı ile mümtaz ve müştehâ reftarlu cariyeler" edindi. Yalısını özenle donattı. Her türlü saz, söz ve zevk olanağını hazırladı. Beykoz'da ve Boğaz'da yalı merakı, kısa zamanda herkese yayıldı. Kente uzaklığına bakılmadan yapılan yalılarla Beykoz, kentin en güzel sayfiyesi oldu. Bir çarşı kuruldu, cami ve hamam inşa edildi. Dükkânlar geceleri bile açılmakta "şehrayin üzre mumlar ve kandiller" yakılmaktaydı. "Esnaf-ı sazende ve ahbab-ı na-zende, hayalbaz, hokkabaz, canbaz, zor-baz ve hürde reftarlu rakkaslar, şirin-ze-ban, bârık-miyan, afet-i can, fitne-i cihan köçekler" gösterilere başladılar. Bunları haber alan İstanbullular, geceleri "kayık kayığa bir iki bin kayık, kimi serhoş kimi ayık" Beykoz'a gitmeyi âdet edindiler.



MUSTAFA m

552


553

MUSTAFA m

ladı. III. Mustafa bir başka fermanla vezni noksan altınların sürümünü yasakladı. Piyasada mevcut fındık altını, İstanbul zincirli altım, zer-i mahbub, Mısır zincirlisi, Mısır tuğralısı, yaldız Venedik ve Macar altını türlerinden vezni noksan olanların Darphane tarafından toplanması gerçekleştirildi. Marbaş denen gümüş kuruş da 12 akçe olarak ıslah edildi.

Ekim 1763'te ölen mimarbaşı Kara Mimar'in yerine, hendese fennini bilen Meh-med Tahir Ağa(-») getirildi, l Kasım 1763' te de Hamza Paşa azledilerek Halep Valisi Mustafa Paşa sadrazamlığa atandı.

5 Mart 1764'te yapımı tamamlanan, Laleli Külliyesi'nin açılışı yapıldı. III. Mustafa buraya cuma selamlığına geldi. Başlangıçta tek minareli olan camiye ikinci minaresi 7 yıl sonra eklenmiştir.

Fatih'te Paşmakçızade Sarayı'nın yanması ve yangının çevreye yayılmaması dedikodulara neden oldu. Halk bu sarayı "ta-ife-i cinniyân"ın yaktığına inandı. Temmuz ayında çoğu Eğinli olan İstanbul sarraflarının şikâyeti üzerine Eğin nakibi kısasen idam edildi. Nakibin İstanbul'a gelen yakınları, kentteki seyitleri çevrelerine toplayıp kazasker kapısında gösteri yaptılar. Sarrafların katlini istediler. Kazaskeri ve şeyhülislamı korkuttular. Şeyhülislam Dür-rizade Mustafa Efendi, bir fitne çıkabilir kaygısıyla dört sarrafın katli için fetva verdi. Suçlular Bâb-ı Hümayun önünde katledildiler. Aralık 1764'te hizmetkâr ve esnaf sınıfından kimselerin vaşak kürk, çiçekli kaftan ve entari, kemerbend şal kuşak kullanmamaları için bir ferman daha yayımlandı ama bu da öncekiler gibi yürümedi. İstanbul Kadısı Ebubekir Fazıl E-fendi, İstanbul'a gelen şekerin tevziinden çıkan ihtilaf nedeniyle azledildi. Ebubekir Efendi'ye gelesiye İstanbul'a getirilen şekeri önce "Mısır Çarşulular" denen aktarlar almakta, Yeni Cami vakfına yılda 7.000 akçe ödeyip şekeri de esnafa ve şekercilere muayyen bir kârla satmaktaydılar. Fakat şeker getiren bezirganlar Mısır Çar-şısı'na vermeden doğrudan şekercilere mal satmaya başlayınca uyuşmazlık doğmuştu. Ebubekir Efendi'den önce bu davaya defalarca bakılmış, fakat çözüm bulunamamıştı. Ebubekir Efendi ise sekercileri aktarlara hissedar ederek çözüm buldu. 28 Aralık 1764'te, sarayın Kafes Kasn'n-da hapis tutulan şehzadelerden Numan öldü ve cenaze alayı düzenlenerek Yeni Cami Türbesi'ne gömüldü.

Kethüdası Ahmed Efendi'nin bazı yolsuzluklarına ortaklığı ortaya çıkan Sadrazam Köse Bahir Mustafa Paşa, 28 Mart 1765' te azledilip iki gün Kapıarası'nda tutuklu kaldı. Daha sonra Midilli'ye sürgün, bir ay geçince de idam edildi. Muhsinzade Meh-med Paşa sadrazam oldu. Mart ayında Tophane'de ve Boğazkesen'de etkili olan yangın 15 saat sürdü. Firuz Ağa Mahallesi'ne kadar olan yerler yandı. Nisan ayında, bölgesinde yaptığı zulümlerden dolayı idam edilen Bozok Mustassarrıfı Çapanoğlu Ahmed Paşa'nın kesik başı İstanbul'a getirilerek Bâb-ı Hümayun önünde teşhir edildi. 29 Haziran 1765'te III. Mustafa'nın da-

vetlisi olarak İstanbul'a gelen Kırım Hanı Selim Giray onuruna törenler, gösteriler ve ziyafetler düzenlendi.

Muhsinzade Mehmed Paşa, Selim Gi-ray'ı Davutpaşa'da karşıladı. Buradan Topkapı'ya kadar karşılıklı sıralanan yeniçeri, topçu, cebeci, arabacı ve kalyoncu sınıfları hanı selamladılar. Konuk için Ka-basakal'da bir konak hazırlandı. Dolma-bahçe'de, Küçüksu'da ve Kâğıthane'de verilen ziyafetler görkemliydi. Selim Giray padişahın katına da çıktı ve İstanbul'daki misafirliği 29 gün sürdü.

İhaneti saptanan Eflâk voyvodasının kapı kethüdası Stavrakioğlu, Eylül 1765'te idam edilerek ölüsü Akıntıburnu'ndaki yalısının önüne asıldı. Müsadere edilen mallan ve nakit parası mavnalarla taşındı.

8 Mart 1766'da ramazanın 26. gününde başlatılan bayramlaşma törenleri bayramın üçüncü gününe kadar sürdü. III. Mustafa bu günler boyunca Yalı Köşkü'nde, Gülhane'de, şenlikleri, bamyacı-lahanacı müsabakalarını(->) izledi. Toplam 10 fasıl olmak üzere bayramın 3 günü boyunca Saraybumu, Tophane, Tersane, Kurşunlu Mahzen, Kızkulesi ve Yedikule'den, ayrıca çektirilerden toplar atıldı. Kentte kandiller yakıldı. O yılın Kurban Bayramı da benzer biçimde kutlandıktan sonra bayramın 4. günü 22 Mayıs 1766'da, tarihe "zel-zele-i azim" diye geçen, büyük deprem oldu. 2 dakika kadar süren bu korkunç depremde hasar görmeyen yapı kalmadı. Kagir binaların çoğu yıkıldı. İstanbul toz duman içinde kaldı. Bayezid ve Mihrimah Sultan camileri, Şeherciler Hanı, Kapalıçar-şı'da Dua Meydanı, Kalpakçılar, Bedesten, Esir Pazarı, hanlar, camiler büyük hasar görürken Fatih Camii tamemen çöktü. Top-kapı Sarayı'nda yıkıntılar ve çatlaklar meydana geldi.

Surlarda yer yer büyük gedikler açıldı. Halk şaşkına döndü. Herkes evini terk edip cami avlularında, meydanlarda toplandı. Ertesi cuma günü, III. Mustafa, ahaliye moral vermek için Sultan Ahmed Ca-mii'ne selamlığa çıktı. Padişah camide iken öncekinden hafif bir deprem daha oldu. İlkinden 75 gün sonra şiddetli bir sarsıntı daha yaşandı. Bu kez Galata, Üsküdar, İzmit'e kadar olan yerler hasar gördü.

31 Ocak 1767'de akşamdan sonra çok şiddetli bir deprem daha oldu. Böylece 8 ayda dört büyük deprem İstanbul'u harabeye çevirdiği gibi halkta da güven duygusu ve yaşama isteği kalmadı. Herkes, kırlara, bahçelere çadırlar ve çergeler kurarak kent yaşamım bıraktı. III. Mustafa İstanbul'un bir an önce onarılması için hazine olanaklarını seferber etti. Kapalıçarşı ile çevresinin onarımı işine Tıflî Efendi, surların onarımına Mehmed Ağa, Baruthane'ye Yenişehirli Osman Efendi, Saraçhane ve Arasta'ya Âtıfzade Ömer Efendi, Enderun-ı Hümayun binalarına şehremini, yeniçeri kışlalarına Haseki Mustafa Ağa, Yediku-le'ye Hezarfen Kara Mustafa Ağa, Tophane'nin onarımına Mahmud Bey, Fatih Camii ile türbesinin yeniden yapımına da Hamiş Bey bina emini tayin edildiler. Kentin tahrip olan toprak altı suyolları da ona-

nma alındı. 8 Ocak 1767'de Tersane önünde bir kalyonda çıkan yangın, Kalafayte-ri'ndeki demirli gemileri de tutuşturdu. Ateş alan tekneler rüzgârın ve akıntıların etkisiyle başıboş dolaşırken Cibali yahud-haneleri ve çarşısı, Aynalıkavak Sarayı, Ha-lıcıoğlu İskelesi yandı. Kül olan Aynalıkavak Sarayı'nın çok değerli aynaları ve bir kısım eşyası güçlükle kurtarıldı. Bu olay nedeniyle Kaptan-ı Derya Tosun Mehmed Paşa ile Tersane Emini İzzet Ahmed azledildiler. Kumkapı'daki Ermeni kilisesinin etrafına, satın alınan arsalara keşiş odaları, mutfak ve bimarhane eklendiğini çevredeki Müslümanlar istanbul kadısına şikâyet ettiler. Eklentiler yıktırıldı. Ayrıca Kaşıkçı-lar'daki bir kahvehanede topladığı yalancı şahitler ve şerirlerle şirretlikler planlayan ve günahsız insanları suçlu duruma sokup haraç alan bir Ermeniyi de işlettiği kahvehanenin önünde astırdı.

16 Haziran 1767'de Karaağaç'tan Evha-düddin (Ayvat Deresi) denen yere giden III. Mustafa, yaptırdığı Ayvat Bendi'ni(->) ve burada toplanan suyu gördü. 30 Temmuz 1767'de ise yeni Fatih Camii'nin temeli atıldı. Depremde yıkılmış olan Beşiktaş Sarayı'nın yapımı da bu yıl tamamlandı. İçi çinilerle kaplı bu yeni kasrı III. Mustafa pek beğendi. 27 Eylül 1767'de Be-yoğlu'nda bir Frenk terzihanesinde başlayan yangın, elçiliklerle birçok evin 1762 yangınında olduğu gibi birkaç kez yanmasına neden oldu. Bu yangın Dörtyolağzı denen yerde kendiliğinden söndü.

13 Ocak 1768'de Hocapaşa Çarşısı ile Paşakapısı arasında bulunan Bostancıba-şızade Konağı'nda başlayan yangında ise Aydınzade Tekkesi'nin hücreleri, Kapu-ağası Medresesi ve bu havalideki evler yandı. Saraya bitişik muhzır ağa binaları da yangını kesmek için yıkıldı.

1768 kışında zatülcenp olan III. Mustafa 20 Şubat 1768'de düzenlenen muayede törenine, Bâbüssaade önünde kurulan tahtın çevresi perdelerle kapatılmak suretiyle katılabildi. Bayram namazına da gidemedi.

7 Ağustos 1768'de Muhsinzade Mehmed Paşa azledilerek Silahdar Hamza Mahir Paşa sadrazam atandı. Rusya'ya savaş açılması nedeniyle de İstanbul'daki elçi Obreskoff tutuklanıp Yedikule'ye kapatıldı. 20 Ekim 1768'de sadaret bir kez daha el değiştirip Yağlıkçızade Hacı Mehmed Emin Paşa sadrazamlığa getirildi. 17 Mart 1769' da Paşakapısı önüne tuğlar dikildikten sonra Arzodası'nda kürsü şeyhleri de hazırken dua edildi. Tuğlar ve otağ-ı hümayun, törenle Davutpaşa'ya götürüldü. İzleyen günlerde ordu alayı, yeniçeri alayı, cebeci, topçu alayları, sancak-ı şerif alayı düzenlendi. Bu hareketli ve heyecanlı günlerde "fitne-i müteseyyidin" denen bir olay yaşandı. Bedesten tellallarından Hüseyin adlı düzmece seyit, bir beygire binip "bugün bizim hizmet günümüzdür" diyerek gördüğü her yeşil sarıklıyı etrafına toplamaya başladı. Gelmeyen emirleri zorla yanına aldı. Sayı 700-800'e ulaşınca "iki yanımızda Yahudi, ya nasrani olmasun" diye bağırıp uzaktan geçen gayrimüslimleri yakalatıp

üstlerinde başlarında ne varsa gasp etmeye koyuldu. Bazılarını öldürdü. Bu gözü dönmüş kalabalık Edirnekapı'dan çıkınca tarlalarda çalışan gayrimüslim köylüleri daha acımasızca soyup öldürmeye başladı. Eyüp kadısı tarafından kendi bölgesinde 28 ceset, 200 soyulmuş insan saptandı.

27 Mart 17ö9'da Davutpaşa'da toplanan ordu, Serdar-ı Ekrem ve Sadrazam Hacı Mehmed Emin Paşa'nın komutasında 8 Nisan günü cepheye hareket etti.

l Mayıs 1769'da Hotin zaferi haberinin ve düşmandan alınan bayrakların İstanbul'a ulaşması sevinç uyandırdı. Üzerlerinde haçlar bulunan büyük çuha bayraklar Paşakapısı'nda sergilendi. Camilerde ordu için dualar edildi. Sıbyan mektepleri "feryad-ı âmin"e çıkartıldı. 12 Ağustos'ta-ki ikinci Hotin zaferinden sonra III. Mustafa "gazi" sanını aldı. Mehmed Emin Paşa azledilip Moldovancı Ali Paşa sadrazam ve serdar-ı ekrem atandı.

10 Temmuz 1769'da Valide Hamamı yakınında çıkan yangında Atmeydanı, Mehterhane, Defterdar Kapısı, Şengül Hamamı, Ciğalazade Sarayı, bunların çevresindeki dükkânlar ve evler yandı.

12 Aralık 1769'da Moldovancı Ali Paşa


da cephede azledilerek İvazzade Halil Pa
şa sadrazam ve serdar-ı ekrem oldu.

13 Nisan 1770'te Fındıklı'da Çöpçü Lima-


nı'nda çıkan yangın Fındıklı'ya kadar yayıl
dı ve beş saat sürdü. Cihangir Camii'nden
kıyıya kadar bütün semt boş arsa haline
geldi. 7 Temmuz 1770'te Çeşme'de donan
manın yakılması, cephe savaşlarında ise
Kartal ve Bender bozgunları, İstanbul'daki
yaşamı etkiledi ve fiyatlar birden yükseldi.
25 Ekim 1770'te İvazzade Halil Paşa da az
ledilip Bosna Valisi Silahdar Mehmed Paşa
sadrazam ve serdar-ı ekrem oldu.

7 Ocak 1771'de Boğaziçi'nde küçük bir yerleşim yeri olan Yeniköy tamamen yandı. 25 Ocak günü ise III. Ahmed'in oğlu ve III. Mustafa'nın kardeşi, "ekber-i şehzade-gân" Bayezid öldü ve Yeni Cami türbesine gömüldü. 26 Nisan 1771'de 5 yıldır yapımı devam eden ve temelden yenilenen Fatih Camii ibadete açıldı. Diğer yandan Rusya cephesindeki savaşlar kayıplarla sonuçlanırken ağır masraflar da III. Mustafa'nın çok önem verdiği hazineyi eritti. 24 Haziran 1771'de Kırım'ın Rus işgaline uğraması üzerine kaçan Selim Giray İstanbul'a geldi. Büyükdere'de Damatzade Mehmed Murad Efendi Sahilhanesi'nde konuk edildi. Hazineden kendisine tahsis edilen 300 kese paranın hesabını veremedi. Suçlu görülerek Silivri'deki çiftliğinde oturmasına müsaade edildi. Öncekiler gibi başarısız olan Silahdar Mehmed Paşa da görevden alınıp 11 Aralık 1771'de Muhsinzade Mehmed Paşa ikinci kez sadrazamlığa getirildi.

İstanbul'a bağlı kadılıklardan olan Eyüp Kadılığı Aralık 1771'de "devriye" düzeyinden mahreç düzeyine yükseltildi ve Uzun-caova ile Hasköy de buraya bağlandı. Ağa Kapısı'mn(->) tamamen yanması herkeste hayretler uyandırdı. Çünkü içinde yüzlerce nöbetçi, bekçi asker bulunduğu gibi yanındaki yangın köşkünde de bekçiler bulunuyordu.

25-27 Şubat arasında "Galata Vak'ası" denen ilginç bir olay yaşandı. Kalyoncuların Galata'da bir kahveciyi öldürüp dükkânını yağma etmeleri sonucu kalyoncularla Galata kulluğu neferleri arasında çıkan tartışma giderek büyüdü. İki tarafın yoldaşları, kalyoncu-Tersane neferatı ile 64. ve 25. yeniçeri ortaları, bunlara katılan serseriler, aylaklar, yağmacı ve kavgacı kalabalıkları, Galata İskelesi'ndeki gemilerden toplar çıkartıp Kürkçü Kapı-sı'ndan Galata Kulesi'ne ve Sandıkçılar'a kadar siperler, metrisler hazırlayarak cenge başladılar. Savaşa katılanlar 4-5.000 dolayındaydı. Üç gün üç gece top ve tüfek sesleri eksilmedi. Kalyoncular, Arnavut pergendelerinden, yeniçeriler Laz gemilerinden karşılıklı kurşun ve top attılar. Kurşunlu Mahzen'den İstanbul'a üç gün boyunca tek insan geçemedi. İki taraf hayli kayıp verdikten sonra sadaret kaymakamı ile sekbanbaşı Çardak'a gelip seslerini karşı tarafa duyurmaya çalıştılar. Fakat geçmeye cesaret edemediler. Ahali ve Topçu Ocağı ile üzerlerine "nefir-i âmm olunacağını" duyurdular. Kavgacıları yatıştırmak için de bir yeniçeriyi öldürmüş olan pergendi filikacısı zimmi idam edildi. Olay güçlükle yatıştırıldıktan sonra dağılıp kaçan tahrikçiler birer-ikişer yakalanıp cezalandırıldı.

29 Nisan 1772'de İstanbul'da, öncekiler kadar şiddetli olmayan bir deprem daha oldu.

Paraya, hazinenin altın ve gümüşle doldurulmasına düşkünlüğü ile tanınan III. Mustafa, saltanatının ilk 10 yılında topladıklarını, son 6 yılda Rusya Savaşı, Çeşme faciası, İstanbul depremleri gibi büyük harcamalar gerektiren olaylar yüzünden sarf etmek zorunda kaldı. 1773 sonlarına doğru hastalıkları giderek arttığından 1774' e ağır hasta girdi. Hepsi de ölümcül olan rahatsızlıkların ihtilali sonunda 21 Ocak 1774 Cuma günü ilginç bir rastlantı ile öğle ezanı okuyan müezzinlerin "hayye ale'l-felâh" (kurtuluşa koşun) dedikleri anda öldü. Laleli'deki türbesine gömüldü.

Döneminin tarihçilerince her ne kadar "İskender-i Zülkarneyn-i Sani" gibi bir unvana layık görülmüşse de III. Mustafa sıradan bir hükümdardı. Fakat İstanbul'a hizmet bakımından önceki büyük birçok padişahtan daha önde gelir. Kentin imarıyla yakından ilgilenmiş, temel sorunlardan olan yiyecek yetersizliğini kalıcı çözümlerle gidermeye çalışmıştır. Bu amaçla büyük zahire depoları yaptırdığı bilinmektedir. Anadolu'daki güvensizlik ve üretim azlığı nedeniyle İstanbul'a en çok göçlerin olduğu yıllar, III. Mustafa'nın saltanatına rastlamıştır. Pahalılığı ve lüks tüketimi önlemek, ithalatı kısmak, rumî denen değerli kumaşların, kürklerin tüketimini azaltmak, Venedik dibası taklidi kumaş üretimi için yerli tezgâhları faaliyete geçirmek, büyük ticaret hanları yaptırmak, para piyasasını karmaşadan ve hilelerden arındırmak gibi akılcı ve yararlı girişimleri olmuştur. El attığı bir diğer alan, ordunun teknik eğitim olanaklarına kavuşturulmasıydı. Bu amaçla Baron de Tott'dan istifade etmiştir. Kâ-

ğıthane'de yaptırdığı kışlada seçme askerlere Avrupa usulünde atışlar ve savaş eğitimleri verdirmiş, Süratçiyan Ocağı denen hafif topçu birliğini kurdurmuştur. 1773'te Mühendishane-i Bahri-i Hümayun'u(-») açtırması, eğitim alanında başlıbaşına bir dönüm noktası kabul edilmiştir. III. Mustafa'nın bu tür girişimlerini izleyen Batılılar onun için "en büyük, fakat en talihsiz Osmanlı padişahı" demişlerdir. İstanbul'un imarına harcadığı para 11.000.000 akçe olarak hesaplanmıştır. Kente akıtılan suyun çoğaltılması için yeni bir tesis yaptırdığı gibi eski suyollarını da onartmış, ayrıca su tüketimini azaltmak için yeni hamam yapımını yasaklamıştır. Avrupa ile ilişkilere önem vermiş, Paris'e, Berlin'e, Vi-yana'ya ve Varşova'ya elçiler göndermiştir. Elçilerin ve maiyetlerindeki diplomatların İstanbul'a pek çok yenilikler getirdikleri ve başkentin sosyal yaşamını etkiledikleri bilinir. Örneğin, İstanbul'da yabancı elçilerin aileleriyle devlet ricali eşleri arasında ilk ziyaretler ve tanışmalar III. Mustafa zamanındadır. Çağdaşı ulema düzeyinde din bilgisine ve genel kültüre sahip olan III. Mustafa bilginleri toplayarak huzurunda çeşitli konulan tartıştırırdı. İlm-i nücuma düşkünlüğü ve bununla her şeyi çözümlemek ve yorumlamak istemesi onun bir zaafı sayılmıştır. Fransa'dan astroloji kitapları getirttiği gibi, Prusya Kralı II. Friedrich'ten uzman müneccimler istemesi de meşhurdur. Kahvecibaşısı Kastamonulu Mustafa Nakşi Efendi'ye tutturduğu ruzname, Vekayi-i Sultanî Tarih-i Nakşı adını taşımaktadır. "Cihangir" mahlası ile şiirleri olan III. Mustafa'nın, döneminin yöneticilerini ve genel durumunu eleştiren ünlü dörtlüğü Yıkılubdur bu cihan sanma ki bizde düzele/Devleti çarh-ı denî verdi kamu mübtezele/Şimdi ebvab-ı saadetle gezen hep hezele / İşimiz kaldı heman merhemet-i lem-yezele başta Koca Ragıb Paşa olmak üzere şairlerce tanzir edilmiştir.

Önceki padişahlardan farklı bir giyim ve başlık formu benimseyen III. Mustafa, ulema örfünü andıran fakat yüzeyi düz bir kavuk biçimi seçmiş, bunun tepesine de pırlantalı bir tuğ ile süslü uzun bir sorguç takmıştır. Resmi törenlere mahsus bu kavuk dışında diğer günlerde paşalı kavuk kullandığı bilinmektedir. Yaz aylarını Beşiktaş'ta ve Karaağaç'ta geçiren III. Mustafa'nın bir tutkusu tebdil gezmekti. Çoğu kez kahvecibaşısı Mustafa Nakşî Efendi ile ve tebdil hasekisi kıyafetinde sokağa çıkan padişah, sabah namazını Ayasofya'da kıldıktan sonra İstanbul'un hemen her semtine gider, denetimler yapar, tebdil geleneğinin bir gereği olarak da ya bir ödüllendirme veya siyaseten katlettirme uyguladıktan sonra saraya dönerdi. Bazen de binişe(->) çıkar veya donanmayı, askerlerin eğitimlerim denetlerdi.

Kadınlara düşkün olan III. Mustafa saray dışında da "sevgili" edinen ilginç bir gönül adamıydı. Rıfat Kadın'la saray dışındaki ilişkisi, daha sonra onu haremine aldırtması ile ilgili hatt-ı hümayunları ve mektupları Topkapı Sarayı Müzesi Arşi-



Yüklə 8,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   132   133   134   135   136   137   138   139   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin