KİLİM VE DÜZ DOKUMA YAYGILAR MÜZESİ
bak. HALI MÜZESİ
KİLİSELER
Yunanca "toplantı" anlamına gelen "ekle-sia" sözcüğünden türeyen kilise kavramı, Hıristiyanlığın doğuşu ile başlamış, ancak İstanbul'a ulaşması 4. yy'ın başını bulmuştur. Filistin'deki Yahudi topluluğu içinde bir akım olarak doğan Hıristiyanlık, Hz İsa' nm yaşamını, kişiliğini ve tanrısal görevini esas olarak alan bir din halini almaya başladığında, İstanbul paganizm dönemini yaşıyordu.
Dünya tarihinin en büyük imparatorluklarından biri olan Roma İmparatorluğu, etnik, kültürel ve sosyal nedenlerle ayrı düşen Latin Batı ve Helenistik Doğu ikilemi içinde 4. yy'a kadar birlikte yaşamıştı. Fakat esasen daha 1. yy'da dahi birleş-tirilemeyen iki dünya görüşüne sahip o-lan Roma İmparatorluğu'ndaki ikilem ö-zellikle Hıristiyanlığın yayılmasında da kendini göstermiştir.
Hıristiyanlığı ve Hz İsa'nın öğretilerini kabul eden bir kısım Romalı özellikle komünyon ve vaftiz ayinlerini uygulamaya başladı. Ruhani yetkinin kaynağı olarak benimsenen Havari Petrus ve diğer havariler ile onların temsilcileri Hıristiyan topluluğunun ilk piskoposları olarak, kilise örgütlenmesinin temelini attılar. Aziz Pa-ulus etkinlikleri Roma İmparatorluğu'nun bazı putperest halk gruplarınca da benimsenmeye başladı. Sayılarının artmasına rağmen dinleri meşru olmayan Hıristiyanlara devlet tarafından ellerinden zorla alınan
topraklan ve diğer hakları ilk olarak Milano'da 311'de ve daha sonra diğer kentlerde de 313'te geri verildi.
Çok dağınık ve büyük alanlara yayılmış olan Roma İmparatorluğu'nun bu dönemlerde yönetimin kolaylaştırılması amacı ile düşünülmüş olan Dörtler Saltanatı (Tetrarkhia) ile yönetimi de çok uzun sürmedi. 305'te tekrar başlayan iç karışıklıklardan, 313'te Hıristiyanlığı kabul ettiği bilinen I. Constantinus(-») galip çıkarak 324' te Roma'nın tek imparatoru oldu.
Bu dönemde inşa edilen ve bazilika(->) olarak adlandırılan Roma mabetleri yeni din anlayışına çok uyuyordu. Burada, hem Romalı işadamları, hem de yargı kurulu toplanabiliyordu. Yapıya verilen bazilika ismi bu yargı kurulunun kralın otoritesini, yani "basileus"u temsil etmesindendir.
İstanbul'da bilinen ilk kiliseler Havari-yun Kilisesi(->), Ayasofya(->) ile Aya İrini' dir(->) ve I. Constantinus tarafından yaptırılmıştır. İlk Ayasofya 5. yy'da yanmış ve II. Teodosios döneminde onarılmıştır. Bugün her iki kilisenin yerlerinde sonraki tarihlerde yapılanları mevcuttur.
I. Constantinus 337'de öldükten sonra, diğer iki kardeşiyle çarpışan oğlu Constan-tius döneminde de (337-361) putperestler ile Hıristiyanlar arasında anlaşmazlıklar devam etti. Hıristiyanlar kesin zaferlerine ancak 3ö3'te ulaşabildiler.
381 tarihli ikinci konsil, I. Theodosius döneminde (379-395) Aya İrini'de toplandı. Şehrin sınırlarını genişleten ve yeni halkların şehre yerleşmesini sağlayan I. Theodosius pagan mabetlerini tamamen yıktırdı ve Bakırköy'de Ayios İoannes Kilisesi (bak. İoannes Prodromos en to Hebdo-mo), Kadıköy Yeldeğirmeni'nde Ayia Eu-femia Kilisesi(-t) gibi kiliselerin yapımını destekledi. Bugün her iki kiliseden de hiçbir iz kalmamıştır.
Kuramsal olarak birlik halinde kalmalarına rağmen, bir daha fiilen hiçbir zaman Batı ile birleşemeyecek olan Doğu Roma, yani Bizans İmparatorluğu, tarih sahnesine 395'te çıktı. Bizans döneminde kilise, devletin ve özellikle imparatorluğun egemenliği altına girdi ve imparator aynı zamanda kilisenin başı oldu.
Batı'da ise, papalık kendi başına gelişen bir kilise devleti biçiminde idi. Bizans bu gelişmeyi imparatorluğa karşı siyasal bir başkaldırma olarak görüyordu.
Alemdar Yokuşu'nda Osmanlı döneminde Acem Ağa Mescidi'ne(->) dönüştürülmüş Teotokos Halkoprateia Kilisesi bu ortamda ve II. 'Teodosios döneminde (480-450) yapılmış önemli bir kilisedir.
451 tarihli Halkedon Konsili'nce saptanan İsa ile ilgili dogmaların reddi Nestori-on'un mesih hakkında geliştirdiği ve 431 tarihli Ephesus (Efes) Konsili'nde reddedilen görüşlerin kabulü ve daha sonraları 1054'te Roma Katolik kilisesi ile inanç birliğinin kopması bu dönemlerde Doğu kiliseleri arasından üç ayrı kilise grubunun ortaya çıkmasına sebep oldu: Nesturi kilisesi, Monofizit kilisesi, Ortodoks kilisesi. 1596 Brest Birliği'nden sonra bu değişik kiliselerin mensupları ayin düzenlerini ve ö-
zel geleneklerini korumak koşulu ile Roma' da Katolik kiliseler grubunu oluşturdular.
428'de II. Teodosios tarafından Kons-tantinopolis patrikliğine getirilen Nestori-on'un öğretisi, Sasani İmparatorluğu topraklarında yaşayan bazı Hıristiyan cemaatle-rince kabul edildi ve böylece kurulan Nesturi kilisesi, Anadolu ve Suriye'de gelişti. İsa'nın iki doğasının birbirinden ayrı kaldığı ve aslında iki ayrı kişiliğinin olduğu öğretisine dayanan Nesturilik, Ephesus Konsili'nde Ortodoksluk ile ilişkisini kestikten sonra, Halkedon Konsili'ne katılmaması sebebi ile Halkedon karşıtı olarak da anılır. Günümüzde Nesturilik yaklaşık 170.000 üyesi ile genellikle Irak, Suriye ve İran'da yaşamaktadır.
İmparator Markianos (hd 450-457) tarafından İskenderiyeli Dioskorion'a karşı toplanan Halkedon Konsili'nde kabul edilen ve İsa'nın varlığında tanrılık ile insanlığın tek ve aynı öz halinde birleştiği görüşünü paylaşan Monofizit mezhebi; Kopt, Süryani ve Ermeni kiliselerini içermektedir.
Markianos döneminde bugün mevcut olmayan ve Eski Saray içinde bulunan Ho-degetria Kilisesi ve Blahernai Kilisesi(->) yapılmıştır. Cibali civarında Şeyh Murad Mescidi olarak bilinen St. Laurent Kilisesi ise harap olmuş ve daha sonra tekke haline getirilmiştir. 918'de yanan binanın bugün yeri dahi belli değildir. Aynı dönemin bir diğer kilisesi olan Kadırga'daki Ayios Anastasios Kilisesi'nin de yerinde bugün Sokollu Mehmed Paşa Camii (1571) vardır. Caminin kitabesinde kilisenin varlığından söz edilir.
Cibali'de Osmanlı döneminde Parmak-kapı (ya da Pürkuyu) Mescidi haline çevrilen ve bugün mevcut olmayan kilise de Markianos döneminin bir diğer yapıtı idi. Kurumsal olarak ilk Hıristiyan kiliseleri ile kesintisiz bir süreklilik içinde olan ve aynı kutsal ayinleri benimseyen Ortodoks kilisesi Batı Hıristiyanlığı ile ilahiyat alanındaki anlaşmazlıklardan çok, siyasal ve kültürel nedenlerle diğer mezheplerden ayrı düşmüştür. Bu ayrılık Latincenin egemen dil olduğu Batı Roma ile yazı dilinin Yunanca olduğu Doğu Roma imparatorlukları a-rasındaki bölünmenin de uzantısıdır.
Konstantinopolis patriği, Ortodoks mezhebinde kilisenin başı olmakla birlikte tüm yetkileri elinde tutan imparator karşısında hiçbir zaman papanınkine benzer bir bağımsızlık kazanamadı. Ortodoks kilisesi ilk 7 konsilin belirlediği öğreti ve uygulamalara bağlıydı ve I. İustinianos'un (hd 527-565) düzenlemelerine dayanıyordu.
Bu dönemde I. Leon zamanında (457-474) yapıldığı sanılan kiliseler vardır. Bunlardan 458'de Kalvios ile Kanditos tarafından yapıldığı ve Aziz Petros ve Markos Kilisesi olduğu ileri sürülen Ayvansaray'da-ki yapı, II. Bayezid döneminde (1481-1512) Sadrazam Koca Mustafa Paşa tarafından camiye çevrilmiştir. Bugün Atik Mustafa Paşa Camü(->) olarak tanınır.
Yedikule'deki Ayios İoannes Prodromos Kilisesi de bu dönemde yapılmıştır. Osmanlılarca İmrahor Camii'ne(->) dönüştürülen kilise bugün harap durumdadır.
Karaköy
Kemeraltı
Caddesi'ndeki
Saint Benoît
Kilisesi.
Banu Kutun/
Obscura, 1994
Panayia Kilisesi, Silivrikapı dışındaydı ve yakınındaki ünlü ayazmadaki balıklardan dolayı, Balıklı Ayazması(-») olarak da anılır.
Kilise-devlet münasebetleri tarihinde I. İustinianos dönemi, kilise hayatı üzerinde imparatorluk etkisinin zirvede olduğu dönem olmakla dikkat çeker. İustinianos döneminde Bizans devleti bütün kuvvetlerini kullanarak toprak genişliği bakımından bir defa daha bütün Akdeniz dünyasını kapsamak sureti ile yüksek bir noktaya u-laştı. Ancak bu büyük başarılarından sonra İustinianos, ardıllarına iktisadi yönden tamamıyla sarsılmış bir devlet bıraktı.
İustinianos döneminde kiliselerin planında büyük bir değişiklik olmamakla beraber, Bizans mimarisi, Yunan veya Roma mimarisinden çatı örtü sistemi ile ayrılır. Tahrip edici yangınlara karşı tavanların ahşap yerine tonoz örtü şeklinde yapılmasına başlanmıştır. Mozaik süsleme sanatı bir gereklilik halini bu dönemde almıştır. Bu anlayış 6. yy'dan 8. yy'a kadar sürer.
Bizans sanatının ve Doğu kiliselerinin en büyük eseri olan Ayasofya, I. İustinianos döneminde 532'deki yangından sonra 3. kez yeniden inşa edildi.
Kadırga Limanı'nda bulunan Sergios ve Bakhos Kilisesi 527'de yapıldı. Kilise II. Bayezid zamanında Hüseyin Ağa tarafından 1505'te camiye çevrildi (bak. Küçük Ayasofya Camii). Hora Manastırı'nın ilk inşasının da bu döneme rastladığı sanılmaktadır (bak. Kariye Camii). Ayvansaray'da sur yakınında yapıldığı bilinen Aya Tek-la Kilisesi de günümüze ulaşamamıştır. Ancak bu yapının Atik Mustafa Paşa Camii ya da Toklu İbrahim Dede Mescidi olduğu yolunda görüşler de vardır.
İkinci Aya İrini Kilisesi, 532 tarihli Ni-ka ayaklanması sırasında birincisinin yanmasından sonra yeniden inşa edilmiştir. Çok önemli sanatsal bir kimliği yoktur.
1964'te başlayan Saraçhane kazılarında gün ışığına çıkarılmış olan Ayios Polieuk-tos Kilisesi'nin de yapımı gene 5. yy'm başına rastlar. 10. yy'ın sonuna kadar kullanıldığı tahmin edilen kilise bugün harabe halindedir. Başlıklar, payeler gibi birçok kıymetli parça Latin istilaları sırasında Venedik'teki San Marco Kilisesi'ne götürülmüştür.
Mavrikios döneminde (582-602) inşa e-dildiği öne sürülen Meryem Kriotissa Kilisesi'nin 9- yy'da varlığı bilinen Akatalep-tos Manastırı Kilisesi ile karıştırılarak II. Mehmed (Fatih) döneminde (1451-1481) kiliseden camiye çevrilip Kalenderhane Camii(->) adını aldığı görüşü oldukça yaygındır.
Mavrikios'tan II. İustinianos dönemine (685-695) kadar kayda değer bir kilise inşası söz konusu olmamakla beraber, Ana-dolukavağı'nda bir kilisenin inşa ettirildiği söylenir. Galata'da 13- yy'da Cenevizliler tarafından gotik üslupta yapılan San Pa-olo Kilisesi fetihten sonra II. Mehmed (Fatih) döneminde camiye çevrilmiştir (bak. Arap Camii).
726'da Doğu Hıristiyan âleminde baş gösteren ve 9- yy'm ortalarına değin süren dinsel tasvir karşıtı hareket olan İko-noklazma(->), birçok sanat eserinin tahribine yol açtı. Özellikle III. Leon (hd 717-741) ikonalara karşı açıkça tavır aldı.
Bizans kilise mimarisinde 8. yy'dan 15. yy'a kadar yeni bir mimari akım sürmüştür. Bu dönemde yapılan kiliselerde, kubbe ve bu kubbede ikiz pencereler bulunmakta, ayrıca hem içinde hem de dışında süslemeler ve freskler dikkat çekmektedir. Bu mimari anlayışın altın çağı 9. ve 11. yy'lardır.
II. Bayezid döneminde (1481-1512) camiye çevrilen Ayios Andreas Kilisesi'nin i-se ne zaman inşa edildiği kesin olarak bilinmemekle birlikte 8. yy'da yapıldığına dair bilgiler vardır, (bak. Koca Mustafa Paşa Camii).
İkona kırıcıları ile mücadele, IV. Leon zamanında da (775-780) sürmüştür. 797-802 arasında İrene'nin hükümdarlığı sırasında Büyükada'da Aya İrini Manastın yaptırılmıştır. Haksız yere öldürülen Teodo-sia'nın adının azizler arasına karışması nedeni ile Ayia Teodosia adının verildiği kilise Osmanlı döneminde camiye çevrildi (bak. Gül Camii).
VII. Konstantinos döneminin (913-959) önemli bir kilisesi ise Osmanlı döneminde Mesih Paşa tarafından camiye çevrilen ve altında bulunan yüksek bir bodrum yüzünden Bodrum Camii(->) adı ile anılan Mirelaion Kilisesi'dir.
KİLİSELER
20
21
KİLİSELERİN BİRLEŞMESİ
11. yy'ın başına kadar kilise inşaatı İstanbul'da çok aşama kaydetmedi. Osmanlılarca Ermenilere verilen Samatya'daki Pe-rivleptos Kilisesi (ya da Ayia Panayia Kilisesi), 1031'deIII. Romanos (hd 1028-1034) tarafından yaptırıldı. Sanat bakımından çok zengin olduğu tahmin edilen kilisenin birçok kıymetli eşyasının, Latin istilaları sırasında Venediklilerce ganimet olarak -alındığı bilinir (bak. Surp Kevork Kilisesi).
Çeşitli salgın hastalıkların görüldüğü 11. yy'da yapılmış önemli kiliseler; Fatih-Çarşamba'da Pammakaristos Kilisesi, Fa-tih-Sarıgüzel'de Pantepoptes Kilisesi, Aksaray'da Lips Kilisesi, Topkapı Sarayı alanı içindeki Mangana Kilisesi, Vefa'da Ayi-os Teodoros Kilisesi'dir. Bugün bunlardan Osmanlı döneminde Fethiye Camii'ne(->) çevrilen Pammakaristos Kilisesi daha sonra yapılan ilaveleri ile birlikte müze ve cami olarak kullanılmaktadır. Kilise, camiye çevrilene kadar Rum Patrikhanesi işlevini görmüştür. Osmanlı döneminde Fena-rî Isa Camii(->) haline getirilen Lips Kilisesi, 1918'de büyük bir yangın geçirdi. Uzun yıllar kapalı kalan yapı 19ö7'de tekrar cami olarak ibadete açıldı.
LX. Konstantinos döneminde (1042-1055) yapılan Ayios Yeoryios Mangana Kilisesi 13. yy'm sonlarında yıkıldı. Saray mutfaklarının doğusuna ve denize yakın bir yerde bulunuyordu. Ayios Teodoros Kilisesi, Şeyhülislam Molla Gürani tarafından camiye dönüştürülmüştür ve Vefa Kilise Ca-mii(->) olarak bugün de kullanılmaktadır.
L Aleksios Komnenos döneminde (1081-1118) Haçlı Seferleri ile Doğu-Batı ikilemi İstanbul'da tekrar kendini göstermiştir. Venedik ile anlaşma yapılarak Cenevizlilerin Galata'ya yerleşmelerine izin verilmiştir. Bu dönemde Fatih'in Haliç tarafında inşa edilen Pantepoptes Manastırı'nın kilisesi Osmanlı döneminde Eski İmaret Camii(->) adını almıştır.
II. İoannes Komnenos'un(hd 1118-1143) eşi İmparatoriçe İrene tarafından Zeyrek' te yaptırılan Pantokrator Manastırı ve Ki-lisesi'nin inşa tarihi 1130'dur. Bugünkü halini 13. yy'da aldığı söylenen yapının altında ayrıca büyük bir sarnıç mevcuttur.
Kurtuluş'taki Ayios Dimitrios Rum Kilisesi Turgut Erkişi/'Obscura, 1994
Tepebaşı Aynalı Çeşme Sokağı'ndaki Alman
Protestan Kilisesi'nin ön cephesinden bir
görünüm.
Banu Kutun/Obscura, 1994
1204-1261 arasındaki Latin istilası altında kalan Konstantinopolis'te mevcudiyeti bilinen bir başka kilise, Latin hükümdarı Ro-bert döneminde (1219-1228), bazı tarihçilere göre Papa X. Gregorius'un Girolamo d'Ascoli ve bazılarına göre de Francois d'Assise tarafından inşa edildiği iddia edilen, l696'da yanan ve bugünkü Yeni Ca-mi'nin yerinde bulunan St. Francesco Kilisesi'dir.
Tarihte yapıldığından beri hep kilise olarak bırakılmış olan Panayia Muhliotis-sa Kilisesi'nin(-0 de 13. yy yapısı olduğu tahmin edilmektedir. Kanlı Kilise olarak da anılır. Osmanlı döneminde Rum Ortodoks Patrikhanesi İstanbul'da muhtelif manastır ve kiliselerde görevine devam etmiş ve 1601'den itibaren Fener'deki Ayios Yeoryios Kilisesi'ne taşınmıştır.
Bu dönemde Galata ve civarındaki di-
ger kiliseler şunlardır: Yeni Cami civarında ve yangında yok olan Ste. Atına Kilisesi, Karaköy'de bugün mevcut olmayan Havyar Hanı'nın(-t) yerinde St. Michele Kilisesi, Dominiken rahiplerince l642'ye kadar kullanılan ve 1660'ta yanan St. Jean Baptiste Kilisesi, şimdiki St. George Kilisesi yanında bulunduğu sanılan St. trene Kilisesi, Tophane civarında veya Beyoğ-lu'nda bulunduğu tahmin edilen ve 1660' ta yanan St. Sebastian Kilisesi, gene bir yangında yok olan Ste. Clair Manastır ve Kilisesi, 1882'den itibaren Avusturya Hastanesi olarak kullanılan, bugün halen mevcut olan Sankt. Georg Kilisesi, 1660 yangınında yandığı bilinen, Dominikenler tarafından tekrar inşa edilen ve daha sonra Ermeni-Katolik kilisesi olan St. Pierre Kilisesi. St. Pierre Kilisesi 1730'da tekrar yandı ve 1732'de yeniden inşa oldu.
1304'te inşa edilmeye başlanan Galata surları içinde kalan bu bölgede bulunan diğer bir kilise ve manastır da St. Benoît' dir. 1362-1370 arasında Papa V. Urbanus zamanında, Kemeraltı Caddesi'nde inşa edilmiştir. Birkaç defa yanan kilise 1731' de bugünkü halini almıştır.
Galata'da, bugün mevcut olmayan sahil ve kara surlarının içinde kalan bölgedeki kiliseler, Türklerin İstanbul'u almasından çok önceleri yapılmıştı. Buna karşılık Beyoğlu kiliseleri 16. yy'ın sonlarında elçilik binaları çevrelerinde oluşmaya başlamıştır. Beyoğlu'ndaki kiliselerin çoğu 19. yy' da yapılmıştır. İstanbul'un fethi sıralarında Galata'da yaklaşık onar adet Ortodoks ve Latin kilisesinin bulunduğu söylenir. Bu kiliselerin ancak bir bölümü bugüne ulaşabilmiştir.
Galata'da bugün de varlığım sürdüren kiliselerin çoğu Karaköy ile Tophane arasındaki bölgededir.
En önemli Ermeni kiliseleri Surp Kri-kor Lusavoriç ve Surp Pırgiç Ermeni Katolik kiliseleridir. Kırım'ın Kefe Limanı'ndan gelen bir Ermeni tüccar tarafından 136l'de yaptırıldığı söylenen Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi İstanbul'daki en eski Ermeni ki-lisesidir. 1950'li yılların imar hareketleri sırasında eskisinin biraz ilerisinde yeniden yapılmıştır.
İoannes Prodromos Kilisesi, Ayios Ni-kolaos Kilisesi, bir diğer İoannes Prodromos Kilisesi, Türk-Ortodoks Patrikhanesi olan Panayia Kilisesi ve Rus Kilisesi, Ga-lata'mn diğer eski kiliseleridir.
Beyoğlu'nun en önemli kiliseleri İstiklal Caddesi üzerinde ve Tünel-Galatasaray civarında bulunmaktadır. Başlıcaları Fran-sisken rahiplerinin Ste. Maria Draperis Kilisesi, St. Antoine de Padoue Kilisesi, bugün tadilat dolayısıyla kapalı olan Latin İtalyan Kilisesi, Balyoz ve Kallavi sokakları arasında kalan bölgede Ermeni-Katolik Surp Yerrortutyun Kilisesi ve Gregoryen Surp Yerrortutyun Kilisesi'dir.
Bunlardan Ste. Marie Draperis Kilisesi' nin tarihi 1584'e uzanır. Clara Bartola Draperis adındaki bir kadın tarafından Fran-sisken tarikatına bağışlanan evde kurulan bu kilise 1678'de yandıktan sonra şimdiki yerinde yenilenerek 1904'te tekrar açılmış-
tır. Mimarı G. Semprini'dir. Mimar Kampa-naki'nin eseri olan Taksim'deki en önemli Rum Ortodoks kilisesi olan Trias (Aya Tri-ada) Kilisesi, 1880'de ibadete açılmıştır.
St. Antoine Kilisesi, G. Mongeri'nin eseri olarak 1905-1908 arasında yapılmıştır. Elçilik binaları yakınında inşa edilen Hollanda Elçiliği Kilisesi, Fransız Sefareti'nde ilki 1581'de, son hali 1831'de yapüan St. Lo-uis Kilisesi, Fransiskenler tarafından 1670' te ilki, 1871'de bugünkü hali yapılan Ter-re-Sainte İspanyol Kilisesi ve İngiliz Elçiliği Kilisesi de Katolik kiliseleri olarak ayrı bir yer tutarlar.
Beyoğlu yakasında söylenmesi gereken diğer kiliseler şunlardır: Taksim'de Surp Harutyun Ermeni Kilisesi ve Surp Hovhan Vosgeperan Ermeni Katolik Kilisesi; Pan-galtı'da Surp Hagop Şapeli, St. Esprit Katolik Kilisesi ve Rus Kilisesi; Kurtuluş'ta Ayios Dimitrios ve Feriköy'deki Dodeka Apostoli Rum kiliseleri ve yine Feriköy'de Surp Vartanantz Ermeni Kilisesi; Tepeba-şı'nda Alman Protestan Kilisesi; Tarlaba-şı'nda Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi; Bomonti'de Nötre Dame de Lourdes Kilisesi; Ortaköy'de Surp Asdvadzadzin Kilisesi ve Ağa Camii Sokağı'nda Katolik Ermenilerin eskiden patrikhanesi, şimdi ise
episkoposluk makamı olan yine aynı isimdeki kilise ve Kırım Kilisesi'dir.
Türkiye'deki Ortodoks Bulgarlar ise, 1872'de Rum Patrikhanesi'nden ayrıldılar ve Fener'de sahilde, daha önce bulunduğu tahmin edilen ahşap kilisenin yerine, parçalan Avusturya'da yapılan demir kiliseyi inşa ettiler (bak. Sveti Stefan Kilisesi).
Bunların dışında 19. yy'da Rum, Ermeni ve Avrupalı Hıristiyanların o dönemde İstanbul'un sayfiye ve henüz küçük olan yerleşim bölgelerinde yaşayanları buralarda kendilerine ait birer kilise inşa ettirmişlerdir. Örneğin Bebek Rum Ortodoks Ayios Haralambos Kilisesi, Ortaköy Rum Ortodoks Ayios Fokas Kilisesi, Moda'da İngiliz Anglikan ve Fransız Meryem Ana Kiliseleri (Eglise de l'Assomption), Kuzguncuk'ta Rum Ortodoks Ayios Pantaleynıon Kilisesi, Kadıköy'de Rum Ortodoks Ayia Eufemia ve Ermeni Gregoryen Surp Taka-vor kiliseleri, Bahariye'de Surp Levon Kilisesi, Mühürdar'da İtalyan Kilisesi (Ayrıca bak. Bizans sanatı; Ermeni kiliseleri; Protestan kiliseleri; Rum Ortodoks kiliseleri). Bibi. F. Dvornik, Konsiller Tarihi İznik'ten II. Vatikan'a, Ankara, 1990; Ostrogorsky, Bizans; S. Eyice, "istanbul'un Camiye Çevrilen Kiliseleri", TAÇ, S. 2 (1986); Pulgher, Eglises
Kocamustafa-
paşa'daki
Surp Agop
Ermeni
Kilisesi.
Cengiz Kahraman,
1994
Byzantines; M. Maclagan, The City of Constantinople, Londra, 1968; Eyice, istanbul; D. T. Rice, Constantinople-Byzantium-İstanbul, Londra, 1965; P. Konstantius, "Geçmiş Zaman Haliyle İstanbul", Hayat Tarih Mecmuası, S. 4 (1979); S. izzet, l'Histoire de Constantinop-le et de ses monuments, ist., 1929; R. Ziyaoğ-lu, Yorumlu istanbul Kütüğü, ist., 1985; Celal Esad (Arseven), Eski Istanbul-Abidat ve Me-banisi, ist., 1328; ay, Eski Galata ve Binaları, ist., 1329; C. Diehl, Constantinople, Paris, 1924; E. Barth, Constantinople, Paris, 1903; în-ciciyan, İstanbul; C. C. Carbognano, 18, Yüzyılın Sonunda istanbul, İst., 1993; P. A. Dethi-er, Boğaziçi ve İstanbul (l 9. Yüzyıl Sonu), ist, 1993; Cezar, Beyoğlu; S. Eyice, "istanbul'un Bizans Su Tesisleri", Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi, S. 5 (1985); R. Serhatoğlu, Büyük istanbul Albümü, ist., 1955.
MEHMET YENEN
KİLİSELERİN BİRLEŞMESİ
9-13. yy'lar arasında, Katolik Roma ve Ortodoks Bizans kiliselerini birleştirme çabalarını anlatan terim.
Roma ve Bizans arasında, dinsel doktrinler, kilise disiplini ve ayin usullerine ilişkin konularda yaşanan kutuplaşmalar Hıristiyanlık tarihinin ilk bin yılında yavaş yavaş bir hizipleşme doğurmuş, çatışma, 9. yy'ın başlarında, politik ve kültürel fark-lılıkların eklenmesiyle kalıcı hal almıştı.
4. yy'dan itibaren Bizans'ın Hıristiyanlaşması ve kendini Yeni Roma olarak tanımlamasıyla başlayan süreç, 451 Halke-don Konsili'nde(-») Bizans patriği ile papanın görünüşte de olsa eşit statülere sahip kılınmasıyla ve 553 Konstantinopolis Kon-sili'nden sonra, papalığın itirazlarına rağmen Bizans patriğinin kendini ökümenik (birleştirici) patrik olarak tanımlamasıyla belirginleşmişti. 726-843 arasındaki İko-noklazma(->) döneminde Bizans İmpara-torluğu'nun Batı'daki topraklar üzerindeki talepleri, papalıkla ilişkilerin daha da bozulmasına neden oldu, fakat kiliseler arasındaki ayrılığın ilk aşaması, Patrik Fotios' un(->) başlattığı 867 tarihli bölünmedir. I. Basileios'un(->) (hd 867-886) Fotios sorununu halletmek üzere topladığı 869-870 Konsili'nde Fotios azledilmiş ve 864'te Hı-ristiyanlaştırılan Bulgaristan'ın Konstantinopolis piskoposluk makamına bağlanmasıyla papalığın evrensellik iddialarına da büyük bir darbe vurulmuştu. Bu olay iki kilise arasındaki ilk önemli kopuşu simgelemektedir.
Ruhani amaçlardan ziyade politik amaçlar güden IX. Leon'un papalık makamına gelmesi (1049-1054), çatışmaya yeni bir ivme kazandırdı. Bu dönemdeki Konstantinopolis Patriği I. Mihael Kerularios' un(->) bir yandan imparatora, bir yandan da papalığa meydan okuyan tavrı, 1054'te Kerularios'un aforozu ile sonuçlandı. Bizans ve Roma arasındaki ikinci önemli kopuşu simgeleyen bu olay gene de kiliselerin kesin ayrılığının başlangıcı değildir. Bu süreçte en belirleyici olay 1204-1261 a-rasında, Haçlı Seferleri(->) sonucu Konstantinopolis'te kurulan Latin İmparatorlu-ğu'dur(->). Bu dönemde başkentteki pek çok kilisenin yağmalanması, kutsal emanetlerin Batı'ya kaçırılması ve kiliselerin Katolik kilisesine dönüştürülmesi, Bizans
KİLİSELERİN BİRLEŞMESİ
22
23
KİLİT HANI
ve Roma arasındaki çatışmayı, fetih yoluyla Roma'nın lehine halletmiş görünüyordu. Bu olay Konstantinopolis halkının ve ruhanilerinin Roma'ya olan nefretini daha da artırdı.
Katolikler ve Ortodokslar arasındaki çatışmaların görünürdeki yanını, papalığın üstünlüğü ve kilise ayinlerinde uyulacak u-suller, ölümden sonraki yaşam ve Filioque doktrini ile ilgili karmaşık sorunlar oluşturur.
Papalığın Hıristiyan dünyasındaki diğer dört piskoposluğa (Konstantinopolis, Aleksandreia, Antiokheia ve Kudüs piskoposlukları) karşı üstünlüğüne ilişkin doktrin, 5. yy'da Bizans'ta yaşanan Akakios(~») bölünmesi sırasında Papa I. Leon ve I. Ge-lasius tarafından formülleştirilmişti. Bu formülasyonun temel dayanağı, Roma kilisesinin, havarilerden Petrus ve Paulus tarafından kurulduğu, papanın ise Petrus'un halefi olduğu şeklindeki dogma idi. 8. yy' dan itibaren papalar, başta Bizans imparatorluğu, sonra da Germen kralları üzerindeki üstünlük iddialarını, politik bir içerik kazandırarak yaygınlaştırmaya çalıştılar. 6. ve 7. yy'larda Konstantinopolis patriklerinin ökümenik patrik unvanını kullanmaya başlamaları, 9. yy'da Papa I. Ni-colaus ile Patrik Fotios arasındaki çatışma ve 11. yy'dan itibaren Bizans patriklerinin Roma'dan bağımsızlığı vurgulamaları, papalığın üstünlüğü doktrinine vurulan önemli darbelerdi.
Kiliseler arasında tartışma yaratan ikinci konu, Filioque doktrinidir. "Ve oğuldan" anlamına gelen bu Latince kelime, 325 iznik Konsili amentülerine, 589'da gerçekleşen Toledo Konsili'nde eklendi ve sürekli tartışma konusu oldu. isa'nın kutsal ruhunun yalnızca onun "baba" niteliğinden değil aynı zamanda "oğul" niteliğinden de kaynaklandığını vurgulayan bu dogma ile ilgili tartışmalar 9. yy'da Bulgaristan'da faaliyet gösteren Batılı misyonerler tarafından yeniden başlatılmıştı. 879-880 Konsili'nde Konstantinopolis Patriği Fotios'un doktrinine ilişkin itirazlarını formülleştiren bir karar onaylandıysa da, 10l4'te papalık Filioque doktrinini kabul ettiğini resmen açıklayınca çatışmayı yeniden alevlendirdi. Doktrin 1274 Lyon ve 1438-1439 Ferre-ra-Floransa konsillerinde tekrar onaylandı ama Bizans ve diğer Doğu kiliselerince hiçbir zaman kabul edilmedi.
İki kilisenin ayrıldığı diğer konu, Ermeni ve Latin kiliselerinin ekmek ve şarap ayinlerinde mayasız ekmek, Ortodoksların ise mayalı ekmek kullanmaları idi. İlk kez 591'de Grek ve Emıeni kilisesi arasında çıkan tartışmalar, 1054'te Patrik Kerularios' un azledilmesi sırasında yeniden alevlendi. Bu konudaki tarihsel argümanlar Yeni Ahit'teki "Son Yemek"ten söz eden metinde Grekçede "mayasız ekmek" için kullanılan "azimos" sözcüğünün mü, yoksa "mayalı ekmek" demek olan "artos" sözcüğünün mü geçtiği şeklindeydi. Buradaki "maya", sembolik olarak vücuda yaşam veren ruh misali, ekmeğe can veren bir unsur olarak kabul ediliyor ve İsa'da bir insan ruhunun bulunmasının olanaksızlığını
savlayan Latin ve Ermeni kiliseleri tarafından reddediliyordu.
Kiliselerin ayrıldığı bir diğer konu, ö-lümden sonra geçici olarak günahların çekildiği yere (îslamiyette Araf adı verilen yer) ilişkindi. Bizans ve diğer Doğu kiliseleri, cennetle cehennem arasında bir üçüncü yerin olduğu fikrine daima karşı çıkmışlardır. 1231'de Bizanslı G. Bardanes ile Fran-sisken tarikatından Baıtholomaeus arasında başlayan tartışma, bir dönem için Bizans kilisesini daha tutucu bir konuma getirdiyse de, bu konu 1274 Lyon ve 1438-1439 Ferrera-Floransa konsillerinde değinilmeden geçildi ve ortada bırakıldı.
Kiliselerin birleştirilmesi çabaları Kom-nenosvePaleologos hanedanları döneminde yaşanmıştır. Fakat bu yaklaşımın temeli teolojik olmaktan çok politiktir. Haçlı Seferleri'nin Bizans'a zarar vermeden sa-vuşturulmasım sağlamak isteyen I. Alek-sios Komnenos (hd 1081-1118), Selçuklular ve Peçeneklere karşı yardım talep etmek üzere 1089'da Papa II. Urbanus'a bir mektup yazdı. Fakat ricalar karşılanmadığı gibi, 1096'da bir Haçlı ordusu başkent çevresini yağmalayarak Anadolu'ya geçti. Daha sonra, imparatorluğu ciddi biçimde tehdit eden Haçlılardan korunmak a-macıyla, Aleksios'un oğlu II. İoannes Komnenos 1141'de Papa II. İnnocentius'a bir mektup yazdı. Dünyada iki kılıç olduğundan söz ederek bunlardan dünyevi olanın kendisi, ruhani olanın ise papa olduğunu belirten İoannes, mektubunda tek bir Roma imparatorluğu kurmak için her iki kılıcın da kullanılması gerektiğini belirtiyordu. Ancak Bizans, Normanların saldırısı yüzünden italya Yarımadası'nı terk etmek zorunda kaldığından, birlik hayalleri de suya düştü.
1204-1261 arasında İznik'e yerleşen Bizans imparatorlarından III. İoannes Dukas Vatatzes (hd 1222-1254), Papa IV. İnnocentius'a başvurarak yeni bir birleşme önerisinde bulunmuştu. III. İoannes birleşmek için papalığın Konstantinopolis'te-ki Latin İmparatorluğu'nu gözden çıkarmasını, papalık ise Bizans kilisesinin bağımsızlık iddiasından vazgeçmesini istiyordu. Ama Latin İmparatorluğu'nun yıkılmak üzere oluşu, her iki tarafın da verilecek tavizlerin beklenen karşılığa değmeyeceğini düşünmesine yol açtı ve birleşme gerçekleşmedi.
Kiliselerin birleşmesi konusundaki en önemli girişim Paleologos Hanedanı döneminde, 7 Mayıs-l6 Temmuz 1274 arasında toplanan Lyon Konsili'dir. Bizans İmparatoru VIII. Mihael Paleologos(->), Sicilya Krallığı'nın Bizans'ı ele geçirme planlarını engellemek amacıyla, Papa X. Grego-rios'u yaklaşık 10 yıldır birlik vaatleriyle oyalıyordu. VIII. MihaePi sıkıştırmak isteyen papa, Konstantinopolis'i işgal etmeye hazırlanan Anjou-'lu Charles'ı artık durduramayacağını söyleyerek kapalı biçimde tehdit edince Mihael, Bizanslı ruhanilerin yoğun itirazlarına rağmen, papalık ile anlaştı ve bir kısım ruhani lidere birlik düşüncesini kabul ettirdi. 6 Temmuz 1274'te imzalanan anlaşmadan sonra,
Charles ve müttefiki Venedikliler, Bizans'la mütareke yapmaya razı edildiler. Fakat bu anlaşma, Konstantinopolis'teki çeşitli çevrelerin Mihael ile ilişkisini bozdu. Miha-el'in birlik aleyhtarlarına karşı yürüttüğü acımasız tasfiye politikası, imparatorluk dışında da sorunlar yarattı. İmparatorun kız kardeşi İrene, Bulgaristan'ı imparatora karşı mücadelenin merkezi haline getirdi. Yunanistan toprakları ise Bizans prensleri tarafından neredeyse Charles'ın eline teslim edildi, Teselya Prensi İoannes, Ortodoks Greklerin başına geçerek imparatoru sapkın ilan eden bir de konsil topladı (1278).
1281'de, IV. Martinus'un papa olmasıyla birlikte, birlik anlaşması tehlikeye düştü. Martinus'un, daha önceki papanın aksine iki merkez arasında bir denge sağlamak yerine Anjou'lu Charles'tan yana tavır almasıyla Mihael'in birlik politikası iflas etmiş oldu. Bizans çevreleri ancak II. Andronikos (hd 1282-1328), Lyons Konsi-li'ne katılan Bizans patriği İoannes Bek-kos'u azlederek birlikten ayrıldığını ilan e-dince kendini toparlamaya başladı.
İmparatorluğu dört bir yandan saran Osmanlı tehlikesine karşı koymak için Batı'mn yardımına ihtiyaç olduğunu fark edenV. İoannes Paleologos (hd 1341-1391) papaya bir mektup yazarak askeri yardım karşılığı küçük oğlu Manuel'i papaya rehin vermeyi önermişti. Mektubun ciddiye alınmaması üzerine imparator 1366'da bizzat Avrupa'ya gitti ve kişisel olarak Katolikliği kabul etti. Bu tavizlere rağmen birlik düşüncesi gene hayata geçmedi.
Birlik arayışları VIII. İoannes döneminde (1425-1448) yeniden gündeme geldi. Her bunalımlı dönemde olduğu gibi 1420' lerdeki Osmanlı akınları sırasında da birlik yandaşları güçlenmişti. 1422'de, Kons-tantinopolis'in Osmanlılarca kuşatılması sırasında İoannes henüz veliaht iken Avrupa saraylarına gitmiş, 1431'den itibaren de birlik görüşmelerine başlanmıştı. Bu görüşmeler 1438-1439'da yapılan Ferrera-Floransa Konsili'nde sonuçlandı. Bizans imparatoru, 1438'de Ferrera'da başlayan fakat veba söylentileri yüzünden Floran-sa'ya nakledilen konsile bizzat geniş bir delegasyonla katılmıştı. Heyette bulunan Markos Eugenikos'un ateşli karşı çıkışlarına ve imzalamayı reddetmesine karşın birlik yanlıları zafer kazandı. Konsilin sonuç belgesinde her ne kadar papalığın üstünlüğü hakkında belirsiz tanımlamalar yapılarak, Greklerin kilise âdetlerini korumalarına izin verildiyse de tüm konuların Roma'mn istediği gibi formüle edilmesi Bizans halkının şiddetli tepkisine neden oldu. Öte yandan Bizans'ı Osmanlılardan korumak amacıyla gönderilen Haçlı ordusunun 1444'te Varna'da yenilgiye uğramasıyla konsilin en önemli vaadi de yerine gelmeyince birlik hayalleri bir kez daha suya düştü.
Birlik konusundaki son girişim, XI. Kons-tantinos (hd 1449-1453) tarafından yapıldı. Papalık temsilcisi Kievli İsidorosG-*) 12 Aralık 1452'de Konstantinopolis'e geldiğinde Ayasofya'da birliği ilan etmiş, Roma
usulü bir de ayin yapmıştı. Fakat bunalımın doruk noktasında bile, başkent halkı birliğe yeniden karşı çıkıyor, hattâ bir yüksek görevli "Latin papazlarının ayin taçlan yerine Türk sarığı görmeyi" yeğleyeceğini söylüyordu. Konstantinopolis'in Osmanlılarca alınması ve böylece Bizans devletinin tarihe karışması (1453) ile birlikte kiliselerin ayrılığı ve birleşmesi sorunu da esas itibariyle gündemden kalkmış oldu.
Dostları ilə paylaş: |