Bibi. S. Runciman, The Eastern Schism, Ox-ford, 1955; F. Dvornik, Byzantium and the Roman Primacy, New York, 1966; D. M. Nicol, "Byzantine Requests for an Oecumenical Co-uncil in the Fourteenth Century", Annuari-um histariae conciliorum, S. l (1969), s. 69-95; J. H. Erickson, "Leavened and Unleavened: So-me Theological Implications of the Schism of 1054", St. Vladimir's Theological Quarterly, S. 14 (1970), s. 155-176; H. Evert-Kappeso-va,"La societe byzantine et l'Union de Lyon", Byzantinoslavica, S. 10 (1949), s. 128-141; D. M. Nicol, "The Byzantine Reaction to the Se-cond Council of Lyons 1274", Studies in Church History, S. 7 (1971), s. 113-146; D. J. Geanakoplos, "The Council of Florence (l438-1439) and the Problem of Union Between the Greek and Latin Churches", Church History, S. 24 (1955), s. 324-346.
AYŞE HÜR
KİLİT HANI
Eminönü'nde, Uzunçarşı Caddesi üzerinde, Tacirhane Sokağı ile Nargileci Sokağı arasındaki ada üzerinde, dar cephesiyle Uzunçarşı Caddesi'ne intibak eder şekilde inşa edilmiştir.
Yerindeki tespitler sonucu Kilit Hanı' nın daha önceki mevcut bir yapının kalıntıları üzerine yeni mimari zevki yansıtır şekilde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Yapının bulunduğu alan Bizans dönemi yapılaşmasının izlerinin yer yer ortaya çıktığı bir alandır. Kilit Hanı'mn zemin katındaki bazı tonoz örtülü tuğla-derz dokulu hacimlerin varlığı ve zemin seviyesindeki tuğla-derz doku, önceki bir yapının kalıntıları ü-zerine inşa edildiğini ortaya koymaktadır.
Dikdörtgen plan kuruluşuyla yapı (ana cepheye bitişik yan cephelerde hafif çarpıklık olsa bile) bulunduğu alana intibak ettirilmiştir. Etrafındaki revak sırasıyla yamuk şekilli avlu, kısa kenarı 30 m, uzun kenarı 34 m ve genişliği 17 m olan bir alanı kaplamakta, revaklann gerisindeki mekânlar revak altına birer kapıyla açılmaktadırlar. Geçirdiği onarımlarla zemin kat revaklarında kemer şeklinde belirsizleş-mişse de üst kat revaklarmın örme taş payeler üzerinde tuğla-derz dokulu sivri kaş kemerli titiz bir işçiliğin ürünü olarak görülürler. Paye üzerinde başlayan bu kemer sistemi dıştan taşkın tek tuğla şeritle plastik bir ifade kazanmış, oralardaki yüzeylerde de muntazam kesme taş sıralar üç sıra tuğla ve derz dokulu hatıllarla avlu cephelerine renkli bir ifade kazandırılmıştır. Kalıntılar, avlu cephesinin tuğla kirpi saçak bordürü ile üstten sınırlandığını gösterir. Üst kat mekânları revak altına birer kapı ve pencere ile açılır.
Kilit Hanı, bulunduğu alanda üç cephesiyle bitişik nizamlıdır, bu nedenle ya-
KilitHam
Yavuz Çelenk, 1994
pı sadece Uzunçarşı Caddesi'ne açılan cephesiyle tanınmaktadır. Cephe ortasındaki kapı taştan yuvarlak kemerli olup, iki yanda dükkânlar yer alır. Cephenin üst kısmında ise, üst kat mekânlarının birer penceresi özgün durumlarını kaybetmiş olarak yer alır. Giriş kapısı beşik tonoz örtülü bir geçit mekânıyla avluya açılır, özgün durumunu kaybetmiş merdivenlerle de üst kata bağlanır.
Kilit Hanı bulunduğu alan göz önüne alınarak değerlendirildiğinde, farklı dönemlerde yapılaşmış olan bu alanda fonksiyonunu devam ettiren yapı özelliğini korumuş, bugünkü çok değişmiş görünüşüyle de olsa, ticari alanın sürekli bir yapısı olmuştur.
Bibi. G. Cantay, "16. Yüzyıl Külliyelerinin Şehirlerin Tarihî Topografyasını Belirlemesi", Prof. Dr. Yılmaz Önge Armağanı, Konya, 1993, s. 75-85; Güran, İstanbul Hanları, 126-127.
GÖNÜL CANTAY
KİLYOS
İstanbul îli'nin Rumeli kesiminde Karadeniz kıyısında, Sarıyer İlçesi'ne bağlı köy. Adı resmen Kumköy biçiminde değiştiril-mişse de günümüzde yaygın olarak Kilyos adıyla anılmaktadır.
Sarıyer çarşısına yaklaşık 10 km uzaklıktaki köy, Rumelifeneri'nin 5 km kadar batısında yer alır. İstanbul Boğazı'nın Karadeniz çıkışındaki Rumeli Feneri ile Kilyos arasında bulunan kıyı hemen hemen tümüyle falezli ve kayalıktır. Köyün önünde bu kayalıklar sona erer ve kumsal başlar. Kumsal kıyı boyunca Kısırkaya üzerinden pek fazla kesintiye uğramaksızın Karaburun'a kadar uzanır. Köy yerleşmesi bu kumsalın ardında yükselen sırtta ve onun gerisindeki alanda yayılmış durumdadır.
Kilyos'un eskiden Rumların yaşadığı küçük bir balıkçı köyü olduğu söylenir. Kilyos, 1950'lere değin bu özelliğini bü-
yük ölçüde korudu. Turizm Bankası'nın 1956'da bir otel ve turistik tesisler kurması, bu küçük köyün kaderini önemli ölçüde değiştirdi. Daha sonra burada özel kesim de bazı turistik yatırımlar yaptı. Köyün hemen önünde kabirdi ve kafeteryalı büyük bir plaj açıldı. Köyün doğu ve güneyinde bazı askeri alanlar yer alıyordu.
Kilyos Plajı'nın en önemli özelliği denizinin sığ oluşudur. Kuzey rüzgârlarına açık olan bu kıyıda dalgalar çok açıkta kırılmaya başlar. Rüzgârlı havalarda kırılıp köpürerek kıyıya ulaşan deniz suları geriye çekilirken sonraki kırılan dalgalarla karşılaşarak anaforlar oluşmasına yol açar. Şiddetli anaforlar sığ dip kumullarında yer yer çukurluklar oluşturur.
Kilyos Plajı rüzgârlı havalarda bembeyaz köpüren dalgalarıyla çok çekici bir manzara sergiler. Yazın sıcaktan bunalanlar Kilyos'a gelerek bu sığ sularda serinlerler. Ama her yerin sığ olduğunu sanarak açığa doğru gidenlerden bazıları anaforlu çukurluklara düşerek geri dönmeyebilirler. Eskiden beri Kilyos Plajı'nda, özellikle dalgalı havalarda böyle kazalara sık sık rastlanır.
Kilyos, İstanbul Boğazı ve Marmara Denizi kıyılarından denize girmenin güçleşmeye başladığı 1970'lerden itibaren önem kazandı. Bir yandan hızlı nüfus artışı, bir yandan Marmara ve Boğaz'daki deniz kirlenmesi, yazın İstanbulluların denize girecek yeni kıyılar aramasına yol açtı. Kirlenmenin yoğunlaşmasıyla birlikte Marmara kıyılarındaki plajların teker teker kapanmaya başlaması da bu döneme rastlar. Ulaşım olanaklarının kolaylaşması ve özel otomobil edinmenin yaygınlaşması, temiz bir çevre arayanların Karadeniz kıyılarına olan ilgisini artırdı.
Önceleri yalnızca yazın hafta sonlarında denize girmek ve piknik yapmak isteyenler Kilyos'a giderdi. Daha sonra birçok motel ve lokanta açılması, eğlenceye düş-
KINEGION
24
25
KİREÇBURNU
Kilyos sahillerinden bir görünüm. Tahsin Aydoğmu}, 1992
kün olanların her mevsim tercih ettikleri bir yer haline gelmesine yol açtı.
1990'da yapılan son sayım sonuçlarına göre Kilyos'un nüfusu 902 erkek, 764 kadın olmak üzere 1.666'dır. Köyün nüfusu yazın birkaç kat artar. İstanbul'dan Kil-yos'a Bahçeköy ve Sarıyer üzerinden oldukça düzgün bir asfalt yolla ulaşılır. Sarıyer ile Kilyos arasındaki ulaşım minibüslerle sağlanır. Büyük teknelerin yanaşmasına elverişli olmayan kıyısında küçük bir iskelesi-vardır. Batıya doğru uzanan uçsuz bucaksız kumsalda başka plajlar da vardır. Ancak batıdaki Ağaçlı yöresinde açık işletme yöntemiyle yapılan kömür üretiminin alanı kıyıya kadar genişlemiştir. Fırtınalı havalarda dalgaların kıyıdaki kömür üretim alanında yaptığı aşındırma sonucunda zaman zaman Kilyos kıyılarında da denizin kirlendiği görülür.
ATİLLA AKSEL
KİNEGİON
Bugünkü Sarayburnu'nun 600 m güneyinde, Değirmenkapı'daki deniz duvarlarının ardında bulunduğu sanılan Bizans dönemine ait amfiteatr. 6. yy'dan önce çok gözde bir eğlence olan vahşi hayvanlarla dö-ğüşler burada yapılırdı.
Ortaçağ kaynakları Kinegion'un inşa tarihini -kendi adıyla anılan surları yaptırmış olan- İmparator Septimius Severus(->) döneminde (193-211) kabul ederler, ne var ki, bulunduğu yer, antik kent Bizan-tion'un(->) merkezinde olduğundan, yapıldığı tarihi I. Constantinus (hd 324-337) öncesi Roma dönemine götürmek de mümkündür. 425'lerde yazılmış resmi tanıtım kitabı Notüia Urbis Constantinopolitanad de, Kinegion'dan bir keresinde amfiteatr olarak, bir keresinde de büyük olanından ayırmak için "Küçük Tiyatro" diye söz e-dilmektedir.
6. yy'dan itibaren vahşi hayvanlarla doğuş yasaklandıktan sonra, Kinegion infaz
merkezi olarak kullanıldı. 559'da paganist nitelikli kitap ve resimler burada imha e-dildi. 705'te, tahttan indirilmiş iki imparator Leontios (hd 695-698) ile II. Tiberios (hd 698-705), 718'de ise II. Anastasios (Ar-temios) (hd 713-715) Kinegion'da idam edildiler.
Harap biçimde, 1453'e kadar varlığını sürdürdüğü sanılan Kinegion'dan günümüze hiçbir iz kalmamıştır.
Bibi. Janin, Constantinople byzantine, 196-197, 376-377; A. Berger, Untersuchungen zu den Patria Konstantinupoleos, Bonn, 1988, s. 390-391; C. Mango, LeDeveloppement urba-in de Constantinople (IVe-VIIe siecle), Paris, 1990, s. 19.
ALBRECHT BERGER
KİNNAMOS, tOANNES
(12. yy'in ikinci yansı) Bizanslı tarihçi ve I. Manuel Komnenos'unG-0 (hd 1143-1180) "basiliskos grammatikos"u (saray kâtibi).
Seçkin bir ailenin oğlu olarak 1140'lar-da doğdu. L Manuel'in yanında, Avrupa' ya ve Anadolu'ya düzenlenen seferlere katıldı. Anna Komnena'nm(-») tarih kitabı Aleksiad'a devam niteliğindeki eseri 1118-1176 arasındaki dönemi anlatır. Yazar büyük olasılıkla bu dönemin son 10 yılındaki olaylara bizzat şahit olmuştur. Kinnamos' un Chronikai adını verdiği 6 ciltlik eser, Manuel'in ölümünden kısa süre sonra yayımlandı. Kitabın başlık kısmı tahrip olmuştur, son bölümü ise kayıptır. Günümüze ulaşan tek tam nüsha 13. yy'dan kalma bir elyazması olup, büyük olasılıkla aslının hasara uğramış bir kopyasıdır. Bu yazma 16. ve 17. yylarda defalarca basılmıştır. Kitapta anlatılanlar birdenbire kesildiğinden, bitirilmemiş izlenimini verir.
Sade bir dille yazılmış eserin baş kahramanı İmparator I. Manuel'dir. Onun selefi İmparator II. İoannes Komnenos'a(-0 (hd 1181-1143) yazarın yaklaşımı çağdaşı Ho-
niates'e(->) benzerse de, sonraki bölümlerde iki yazar arasında yaklaşım farkı görülür. Kinnamos, Manuel'in hayranı olarak o-nun dünya imparatorluğu düşüncesini gönülden destekliyordu. Bu nedenle, papalığa ve Haçlılara karşı Honiates kadar toleranslı değildi. İtalya Yarımadası'ndaki hükümdarların "basileus" unvanı taşımalarını tepkiyle karşılayarak, tek egemen gücün Bizans olduğunu söylüyordu. Honiates gibi ateşli bir "Grekofil" (Greksever) olmasına karşın her iki yazar da objektif ve güvenilir kabul edilirler. Öte yandan Kin-namos'un tarih felsefesi Honiates'inkinin aksine, nedenselcidir (determinist). Ona göre hiçbir şey insanoğluna ya da Tihe' ye(->) (iyi talih tanrıçası) bağlı değildir.
Aristokrasiye karşı oldukça mesafeli duran Kinnamos, buna karşın askeri tekniklere büyük ilgi duyar. Manuel'in bu a-landa yaptığı yenilikleri coşkuyla karşılar ve "Romalı savaşçılar" dediği Bizans askerlerinin Germenlerden ve Batı Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Çizme'de o-luşmuş kent devletlerinin askerlerinden çok daha iyi olduklarını düşünür.
Bibi. C. Asdracha, "L'image de l'homme oc-cidental a Byzance: le temoignage de Kinnamos et de Choniates", Byzantinoslavica, S. 44 (1983), s. 31-40; F. Hörmann, Beitrage zur Sytanx deşJohannes Kinnamos, Münih, 1938.
AYŞE HÜR
KİRA MARTA KADINLAR MANASTIRI
Bugün Fatih Külliyesi'nin(->) yükseldiği tepenin güney yamacında, bugünkü Fenarî İsa Camii(->) yakınlarında geç Bizans dönemine ait kadınlar manastın.
Kira Marta Manastırı, İmparator VIII. Mihael Paleologos'un (hd 1261-1282) kız kardeşlerinden Maria tarafından kuruldu. Maria, kendini dine adadığında Marta a-dını almıştı.
Kira Marta Manastırı'nda, aralarında Aleksandreia (İskenderiye) Patriği îoannes Eleemon'un (sadaka veren îoannes, ö. 619) lahtinin ya da Maria, Teodosia gibi a-zizelere ait eşyaların da bulunduğu birçok önemli rölik saklanıyordu.
Manastır ile Paleologos ve Kantakuze-nos hanedanları arasında sıkı bir bağ var olmuştur. 1354'te, tahttan indirilen imparator VI. îoannes Kantakuzenos'un (hd 1347-1354) karısı Eirene ve 1358'de kızı Maria burada yerleşmek zorunda kaldılar. 1342'de aynı imparatorun annesi Teodora ve 1440'ta son Bizans imparatoru XI. Kons-tantinos Paleologos'un (hd 1449-1453) yengesi Zoe buraya gömüldü.
14. ve 15. yy'larda Konstantinopolis'i ziyaret eden bir grup Rus hacının anlattıklarına göre, manastır Fatih Camii'nin güney yamacında, Lips Manastırı'na (Fenarî İsa Camii) yakın bir yerde idi.
1900'lerde M. Gedeon, Bozdoğan (Va-lens) Kemeri'ne 100 m uzaklıkta olan Sek-banbaşı Mescidi'nin Kira Marta Manastırı olduğunu ileri sürmüştür.' Bu mescit büyük olasılıkla orta Bizans dönemine ait başka bir yapıdır. Orijinal adı bilinmeyen Sek-banbaşı Mescidi, kare-haç plana sahip, ap-
sis çıkıntısı dışarıda bulunan küçük bir kiliseydi. Yapıya ait tüm kalıntılar, 1940'lar-da Atatürk Bulvarı açılırken yok olmuştur. Çarşamba semtinde bulunan ve bugün Hi-ramî Ahmed Paşa Mescidi olarak bilinen İoannes Prodromos en to Trullo Kilisesi'ne çok benzeyen bu kilisenin, Kira Marta Manastırı olması olanaksız görülmektedir. Bibi. V. Laurent, "Kyra Martha", Echos d'Ori-ent, S. 38 (1939), s. 296-320; S. Eyice, "Sekban-başı ibrahim Ağa Mescidi ve istanbul'un Tarihi Topografyası Hakkında Bir Not", Fatih ve istanbul, 2 (1954), s. 159-167; Janin, Constantinople byzantine, 324-326; G. P. Majes-ka, Russian Travelers to Constantinople in the Fourteenth and Fifteenth Centuries, Washington, 1984, s. 306-309.
ALBRECHT BERGER
KİRAZLI BENT
Belgrad Ormanı'nda Kuru Dere'ye birleşen Kirazlı Dere üzerindedir. Kirazlı Bent Kırk-çeşme Tesisleri'nin doğu kolu üzerinde bulunur ve tesisteki dört bendin en sonuna yapılanıdır.
II. Mahmud (hd 1808-1839) tarafından yaptırılarak 1818'de hizmete giren bu bent, doğrusal eksenli kagir ağırlık barajı tipin-dedir. Hidrolojik havzası 2.842 km2 olup göl hacmi 103.980 m3'tür. Kret uzunluğu 59,45 m, memba tarafında dere tabanından yüksekliği 10,28 m, hava tarafında ise 11,25 m, kret genişliği 7,15 m'dir. Sol sahilde mermer korkuluğun 30 cm aşağısında bulunan dolu savak eşiğinden taşan sular bir tünel vasıtasıyla dereye akar. Bu bendin üzerinde bulunan kitabenin metnini İzzet Molla, talik yazısını da Rakım yazmıştır. Yazı devrinin en seçkin örneklerindendir. Tarih beyti, îzzetâ bendesiyim ben de dedim tarihin / Cûlan emrine bend eyledi şah-ı devrân 1233/1818 şeklindedir.
Bendin daha fazla su toplaması için memba tarafına konan 15 cm kalınlığında, 105 cm yüksekliğindeki mermer plakalar, yine mermer payandalar ile tahkim e-dilmiştir. l adet 175 mm'lik boru üzerindeki aynı boyuttaki vana vasıtasıyla bentten su alınır. Taştan yapılmış olan ölçme san-
Kirazlı Bent
Kâzını Çeçen
dığı üzerine yerleştirilen kısa pirinç borular vasıtasıyla alınan suyun debisi ölçülür. Bilindiği gibi ekseni 96 mm su basıncı altında 26 mm iç çapındaki borudan akan suyun debisine l lüle denir, l lüle=36 it/ dak.=52 mVgündür.
Ölçme sandığı üzerine çeşidi çapta 11 tane boru yerleştirilmiştir. Bunların sayısı ve akıttıkları debiler şöyledir: 2 adet l'lik lüle; 2 adet 2'lik lüle; 4 adet 5'lik lüle; 3 adet 10'luk lüle. Toplam ölçülebilen debi 56 lüle=2.912 mVgün olur.
Kirazlı Bent'ten alınan su hemen aşağı-sındaki bir bağlama vasıtasıyla kabartılarak ızgaradan geçtikten sonra yan taraftaki galeriye girer ve aradan dairesel çökeltme havuzuna akar. Su alma ağzının hemen yanındaki muayene bacası, Kırkçeşme Te-sisleri'nde değişikliğe uğramamış, orijinal durumunu koruyan tek bacadır. Alınan su içerisindeki kumlar ve katı maddeler çö-
Kirazlı Bent'in II. Mahmud tuğralı kitabesi. Kâzım Çeçen
keltme havuzunda tutulur. 1563'te Kırkçeşme Tesisleri yapıldığı zaman Kirazlı Bent mevcut olmadığı için böyle bir sisteme ihtiyaç vardı. Halen Kirazlı Bent bütün katı maddeleri tuttuğu için, bugün çökeltme havuzu ancak bent ile havuz arasında akıma karışan katı maddeleri tutmaktadır.
Bibi. Nâzım, istanbul Vilayeti Şehremaneti-ne Evkaftan Devralan Sular, ist., 1341, s. 5; Nirven, istanbul Sulan, 172; Çeçen, Kırkçeşme, 138-141.
KÂZIM ÇEÇEN
KİREÇBURNU
Rumeli yakasında, İstanbul Boğazı'nın altıncı burnunun ve çevresinde gelişen mahallenin adı. Kuzeyinde Büyükdere Körfezi, güneyinde ise Tarabya Burnu vardır. Sarıyer İlçesi'ne bağlı olan Kireçburnu görece genç bir mahalle olup eskiden, bölgedeki asıl yerleşme daha kuzeyde, Büyük-dere'ye doğruydu ve Kefeliköy olarak bilinirdi. Kireçburnu-Kefeliköy yerleşiminin sınırlarını kuzeyde Hacı Osman Bayırı ve Bakla Deresi, batıda Cumhuriyet Mahallesi ve Araba Yolu Caddesi, güneyde Tarabya oluşturur. Yerleşimin doğu sının ise Boğaz boyunca uzanan Kireçburnu-Tarabya Caddesi ile çizilir.
Tarih boyunca zengin bitki örtüsüyle tanınmış bir sayfiye yeri olan Kireçburnu, sert kuzey rüzgârlarına açık oluşu ve elverişsiz topografyası yüzünden uzun süre iskân edilmemiştir. Antik dönemde, Ki-reçburnu'nda bulunan bir kayanın, hakkındaki bir efsaneyle ilgili olarak "Dikaia Pet-ra" (adil taş) diye anıldığı rivayet edilir. İstanbul Boğazı'nın Karadeniz girişi görülebildiği için Bizans döneminde yöreye "Karadeniz'in kilidi" anlamına gelen "Kleides kai kleithra Pontou" denmişti. Bizans döneminde burada Ayia Eufemia adına yapılmış bir kilise ve ayazmanın varlığı bilinmektedir. 18. yy yazan İnciciyan'a göre, kemeri Ermeni asıllı bir usta tarafından ye-
KİROS
26
27
KİRYAKİ KİLİSESİ
niden yapılan ayazma, ziyarete açıktı ve kilisenin kalıntıları da görülebiliyordu. Bazı kaynaklarda Ağaçaltı denen yerde Kir-yaki adlı başka bir ayazmadan daha söz edilir fakat hangi dönemden kaldığına i-lişkin bilgi yoktur. Bizans döneminde Kireçburnu'nda başka bir yerleşimin varlığı bilinmemektedir.
Osmanlı döneminde aldığı Kireçburnu adının, karşı yakadaki kireç ocaklarından ya da buradaki kireç iskelesinden geldiği yolundaki etimolojik açıklamaların doğruluğu bilinmemektedir. Öte yandan bazı kaynaklarda buraya Kerez (gürz) Burnu dendiği kaydedilir.
Kireçburnu ile Büyükdere Körfezi arasındaki Kefeliköy denen yerin Kırım'ın 1475'te Osmanlılarca fethedilmesinden sonra Kefe'den gelen göçmenlerce iskân edildiği söylenirse de bu dönemde bir Ceneviz kolonisi olan Kefe'den gelen Cenevizlilerin ve Ermenilerin şehirde iskân edildiği bilinirken Boğaz'ın bu uzak köşesine yerleştirilmiş olduklarına dair herhangi bir belge yoktur. Öte yandan İstanbul'u ziyaret eden Miss Pardoe'nin 1838'de, de Ami-cis'in de 1870'lerde Kefeliköy adını kullanmaları bu iskânın, büyük olasılıkla Kırım Savaşı'ndan (1853-1856) sonra olduğunu düşündürmektedir.
Tarabya yöresini çok seven II. Selim'in (hd 1566-1574) burada kurdurduğu servi ormanı çevreyi daha da güzelleştirmiştir. Fener beylerinin yalıları ve köşklerinin bulunduğu Tarabya civarı, IV. Murad döneminde (1623-1640) Don Kazaklarının akınları sonucu tümüyle tahrip olunca, Bü-yükdere'den Yeniköy'e kadar olan bölgenin iskânı bir süre sekteye uğramıştır. 17. yy'da Kireçburnu'na, Gümrük Emini Hasan Ağa'nın yaptırdığı görkemli bahçeden dolayı Hasan Ağa Bahçesi dendiği söylenir, izmirli Ermenilerden olan Hasan Ağa, istanbul'da hizmetine girdiği zengin efendisinin ölümü üzerine, onun eşi ile evlenerek mülk sahibi olmuş, daha sonra da padişahın gözüne girerek Hasan Ağa adını almış, 4-14 Mart l65ö'da meydana gelen Çınar Olayı(-0 sırasında suçlu bulunarak idam edilmişti. Evliya Çelebi'nin Kireçburnu dolaylarındaki, Gümrük Emini Ali Ağa' nın yaptırdığım söylediği çeşme de aslında Hasan Ağa'nın hayratlarından biri olmalıdır. 17. yy yazarı Kömürciyan'a göre, Ke-feliköy'ün hemen bitiminde Kırkağaç denen ağaçlık, ava çıkan padişahların ve daha sonra yerli ve yabancı zenginlerin sevdiği bir mesire yeriydi.
Kireçburnu'ndaki Hasan Ağa Bahçesi' ni imar ederek buraya bir de çeşme yaptıran diğer kişi, I. Mahmud döneminin (1730-1754) gümrük emini Ishak Ağa'dır. 1757'de Fransa elçisi Comte de Vergen-nes'in Büyükdere civarında yabancıların oturması için gerekli izni almasıyla birlikte başta Almanlar, Fransızlar, italyanlar ve Ruslar Tarabya-Büyükdere hattında yerleşmeye başladılarsa da Kireçburnu yöresi uzun süre bu gelişmenin dışında kalmıştır. I. Abdülhamid döneminde (1774-1789), Kireçburnu'na uzanan bir araba yolu yapılmış ve Kaptan-ı Derya Hasan Pa-
Kireçburnu'nun denizden görünümü. Banu Kutun/Obscura, 1994
şa tarafından Kefeliköy'deki çeşme onarılmıştır.
1851'de Şirket-i Hayriye'nin başlattığı vapur seferlerinin Büyükdere ve Tarabya' ya uğraması, ardından Abdülaziz döneminde (1861-1876) Zincirlikuyu-Büyükde-re yolunun, Hacı Osman Bayırı-Tarabya şoselerinin yenilenmesi bölgeye büyük canlılık getirmiştir. II. Abdülhamid dönemi (1876-1909) Kireçburnu ve civarının gerçekten parladığı yıllardır. Büyükdere Köyü ve Çayırı'na arabalarla ulaşımın kolaylaşması, Boğaz'daki tüm köylere telgraf hattının çekilmesi, sosyal yaşamı daha da canlandırmıştır.
Kireçburnu, Keçecizade Fuad Paşa'nın sadrazamlığı sırasında (1861-1863; 1863-1866) Yeniköy adıyla kurulan mahallenin 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sırasında Rumeli'den gelen göçmenlere tahsisiyle gelişti. 1914 tarihli Boğaziçi Salnamesi 'ne göre 150 kadar Müslüman, 10 kadar Rum, 5 kadar da Ermeni hanesinin bulunduğu mahallede ayrıca Kireçburnu setleri diye a-nılan iki set ile bir iptidai mektep (ilkokul) vardı. İshak Ağa Çeşmesi'nin yakınındaki Kireçburnu Camii, 1882'de, Mehmed Bey tarafından yaptırıldı. Salnameye göre Kireçburnu'nda türbe ya da kilise yoktu. 1909' da tepelere tabyalar kuruldu, bir de çeşme yapıldı. Boğaziçi Salnamesi'ne göre Kireçburnu'nda, halkın çoğu arabacılık, yoğurtçuluk, sütçülük ve çiftçilikle uğraşıyordu. Günlük vapur yolcusu sayısı ise 84' tu. Başta hamsi olmak üzere her türlü balığın avlandığı Kefeliköy'de bir dalyan ile bir de voli yeri bulunuyordu. Balıkçılar, yakın tarihlere kadar, kurutmak ve çiroz yapmak üzere iplere dizdikleri balıkları sahil boyunca asarlardı.
1940-1950 arasında Bebek-İstinye, Bü-yükdere-Bentler yollarının genişletilerek asfaltlanması, 1948'de Taksim-Sarıyer otobüs hattının açılması, Kireçburnu-Kefeli-köy yöresini şehre daha da yaklaştırdı. 1954'te nâzım plan kapsamında Tarabya-Büyükdere arasındaki sahil şeridi korumaya alındı. Bu plan uyarınca, Tarabya' dan Kireçburnu'na doğru deniz doldurularak kıyı şeridi genişletilecek, vapur iske-
lesi civarı turistik tesislere ayrılacak, yolun sol yakasındaki balıkçı mahalleri korunup geliştirilecekti. Ayrıca, Kireçburnu'na küçük bir mendirek yapılmasıyla, tabyalardan inen 30 m'lik yolun Büyükdere Fidan-hğı'nın arkasına bağlanması kararlaştırıldı.
Bu projeler uyarınca yolun genişletilmesi ancak 1980'lerin sonunda gerçekleşti. Bu tarihten sonra Büyükdere'den Sarıyer'e doğru kazıklı yolun güzergâhındaki birçok gazino, Kireçburnu'na taşındı. Günümüzde sahil lokantaları, gazinoları ile güzel bir sayfiye yeri olan Kireçburnu'nda içerilere doğru gelişen yerleşime karşın, Kefeliköy bölgesinde yerleşim yoktur.
Kireçburnu-Kefeliköy arasında sıralanan tarihi yapılar arasında Kaptan-ı Derya Uluç Hasan Paşa tarafından yaptırılan mescit, Damadzade Ebu'1-Hayr Ahmed Efen-di'nin yalısı, Muzıka-i Hümayun Reisi Miralay Mehmed Bey'in yalısı, Memduh Paşa Yalısı, Ittihad ve Terakki Fırkası'nın ileri gelenlerinden Küçük Talat Bey'in yalısı ile Şeyh'ül-Etibba Derviş Paşa'nın yalısı sayılabilir.
Bibi. İnciciyan, İstanbul, 119-120; Kömürci-yan, istanbul Tarihi, 43, 227, 266; Boğaziçi, 98; O. Erdenen, Boğaziçi Sahilhaneleri, III, ist., 1994; Öz, istanbul Camileri, II; Tanışık, İs-tanbul Çeşmeleri, II.
AYŞE HÜR
KİROS (Eparhos)
(?, Panapolis [Mısır'da] - 460'tan sonra, Konstantinopolis) Konstantinopolis belediye başkanı ve imparatorluğun doğu topraklarının valisi. Büyük 437 depreminden sonra Konstantinopolis'i yeniden kurdu (bak. depremler). Başarılı bir yönetici, yetenekli bir şair, iyi ve akıllı bir insan olarak ünü tüm Bizans tarihi boyunca sürmüştür.
Kiros'un yaşamının erken devreleri pek bilinmemekle birlikte, Grek asıllı bir ailenin oğlu olarak Bizans'ın Mısır topraklarında doğduğu sanılmaktadır, îyi bir eğitim görerek Grekçeyi ustalıkla kullanmayı öğrenen Kiros, II. Teodosios(->) döneminde (408-450) Konstantinopolis'e geldiğinde, edebi yetenekleri ile çoktan haklı bir üne
sahip olmuştu. Büyük olasılıkla kendisi gibi şair olan İmparatoriçe Atenais-Eudokia' nın(->) himayesine girdi ve onun sayesinde, 435'te Konstantinopolis'in "urban pre-fect"i (belediye başkam), 439'da ise Doğu topraklarının "praetorian prefect'i" (vali) oldu ve her iki görevi 4 yıl boyunca birlikte yürüttü.
Kiros'un asıl ünü, başkentin büyük bölümünün ve bu arada Vali Antemios' un(->) 413'te onarttığı surların da yıkılmasına neden olan 437 tarihli şiddetli depremden sonra Konstantinopolis'i yeniden kurmasından gelir. Kiros, mimariden ve güzel sanatlardan anlayan biri olarak, yıkılan sarayları, kiliseleri ve evleri yeniden inşa ettirdi, büyük caddeleri ve çeşitli dükkânları fenerlerle aydınlatarak şehri güzelleş-tirdi. 439'da Haliç ve Marmara kıyılarında yeni deniz surları yaptırdı. Bütün bu faaliyetin 2 yıl gibi kısa sürede bitirilmesi, başkent halkı arasında kendisine karşı büyük bir sevgi ve saygı yarattı.
İmparatorluğun doğu topraklarının valisi sıfatıyla Efthalites'lerle (Hun kavimlerinin Grek dilindeki genel adı) ve Ermenilerle barış antlaşmaları imzaladı. 439'da yayımladığı bir fermanla, mahkeme kararlarının Grekçe yazılmasını emretmesi, yeni kurulan Konstantinopolis Üniversitesi'n-de Grekçe öğretmenlerine, Latince öğretmenlerinden daha fazla kadro ayırması gibi girişimleri nedeniyle Bizans İmparator-luğu'nun giderek Grekleşmesinde önemli rol oynadı.
Kiros, 440'larda, antik Yunan kültürüne ve Helenizme düşkünlüğü yüzünden II. Teodosios tarafından putperestlikle suçlandı ve Kotyaion'a (bugün Kütahya) piskopos olarak sürüldü. Bu sürgünde, imparatorun Ortodoks fanatiği ablası Pulheria' nm da rolü olması muhtemeldir. Araştırmacılara göre, putperestlikle suçlanan Kiros'un, daha önce dört piskoposun katledildiği Kotyaion'a, din görevlisi olarak gönderilmesinin özel bir anlamı vardır. Fakat Kiros'un Kotyaion'a vardığında yaptığı çok kısa ama etkili bir Noel konuşmasıyla bu planı boşa çıkardığı ve halkın gözünde saygınlığını artırarak dinsel önderliğini yıllarca sürdürdüğü bilinmektedir.
Kiros'un dinsel eğilimleri her zaman tartışma konusu olmuştur. Antik Yunan kültürünü yücelten pragmatik bir Hıristiyan o-larak putperestlikle suçlanmasının en ö-nemli nedenini kimi kaynaklar İmparator II. Teodosios'un kıskançlığına bağlar. Gerçekten de, dönemin en ünlü Hıristiyan azizlerinden Daniel Stylites(-0 için methiyeler yazan, hastalanan iki kızının iyileştirilmeleri dileğiyle Daniel'e teslim edilmelerine izin veren Kiros'un, teolojik sorunlar yerine, dinin pratik uygulamaları üzerine yoğunlaşmış bir Hıristiyan Helenisti olması daha akla yakındır.
II. Teodosios'un ölümünden (450) hemen sonra başkente dönerek hukukçuluğa başlayan Kiros burada hümanist biri o-larak yoksullara yardım etmeye ve çeşitli hayır işleri yapmaya devam etti. Bu dönemde, Konstantinopolis'te, daha sonradan Kiros'un adından dolayı Kirou denilen
mahallede, Teotokos (Meryem Ana) adına bir de kilise yaptırdığı söylenir. Ölüm tarihi kesin olarak bilinmemekte, fakat Kiros'un dinsel önderi Ayios Daniel'in Konstantinopolis'e 460'ta gelmesinden hareketle, I. Leon döneminde (457-474) herhangi bir tarihte öldüğü kabul edilmektedir.
Dostları ilə paylaş: |