Kompozisyon kavraminin tanimi ve çEŞİtleri tanimi



Yüklə 2,75 Mb.
səhifə5/34
tarix27.05.2018
ölçüsü2,75 Mb.
#51867
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   34

12.DEĞERLENDİRME
Bir eseri tanıtmak, yorumlamak, olumlu ve olumsuz yönlerini belirtmek, başarı derecesini göstermek maksadıyla yazılan yazılardır. Burada “değerlendirme” kelimesi “çözümleme”, “eleştirme” ve kısmen “inceleme” kavramlarını da içine alacak kadar geniş bir mânâda kullanıyorum.

Bu tür yazıların hem yazara, hem de okuyucuya faydası vardır. Yazar, iyi bir değerlendirme sayesinde kendini tanır, başarılı veya hatalı yönlerini görür, kendine çekidüzen vermeye çalışır.

Bu noktada, değerlendirmeciye düşen görev, çok dikkatli olmak, yazarı yerden yere vurarak ümidini kırmamaktır. Bu yüzden nice kabiliyetlerin silindiği bilinmeli, ona göre davranılmalıdır. Ilımlı ve yapıcı bir yaklaşımla sanatçıyı ikaz etmek, daha mükemmele ulaşması için heveslendirmek mümkündür.

Değerlendirmeler, eserle karşı karşıya bulunan kişilere de çok şey kazandırır. Meselâ, bir edebî esere, okuyucu bakışı genellikle derinlikten mahrumdur ve pasiftir. Böyle biri için önemli olan husus, eseri ilk okuyuşta duyduğu izlenimdir. Eseri, aldığı zevke göre iyi veya kötü bulur. Halbuki böyle bir bakışta sanat eserinin güzelliklerini görmek mümkün değildir. Bu tavır, kötü bir eseri iyi, güzel bir eseri de çirkin gösterebilir. Değerlendirmeci, okuyucuya bakmayı öğretir. Hakiki güzellikleri görebilmesi için ölçüler verir. Meşhur yazarların çoğu şöhretlerini, kabiliyetlerinin yanısıra, biraz da değerlendirmecilere borçludurlar. Tenkit, tahlil ve incelemeler sonucunda, bunların gerçek kıymetleri gösterilmiş, takdir edilmeleri sağlanmıştır.

Hemen herşey, bilhassa sanat eserleri, değerlendirmeye konu olabilir. Biz burada, edebî eserlerin değerlendirilmesinden bahsedeceğiz.

Değerlendirme yazıları birçok bakımlardan makaleye benzer. Yazar, şahsî fikirlerinin yanında, daha önce tesbit edilmiş bazı ölçülere göre hareket eder. Söylediklerini delillerle ispata çalışır, başkalarının fikirlerinden faydalanır. Sanat anlayışları, edebî akımların özellikleri, umumî meyiller, hükümlerine tesir eder.

Dil ve üslûp sâde olmalı, basmakalıp, resmî, klişeleşmiş bir üslûptan kaçınılmalıdır. Gaye, ele alınan eseri göstermek olduğu için, yazının berrak olması, duru bir su gibi içindekileri göstermesi istenir.

Genellikle, yazının birinci kısmında eser özetlenir ve tanıtılır. Yazarı hakkında bilgi verilir, yazıldığı devir kısaca anlatılır. Daha sonra esas bölüme geçilir. Eserin kompozisyonu, dili, üslûbu, muhtevası, şekil ile muhteva arasındaki uyum derecesi, yazarın bakış açısı ve benzeri hususlar gösterilir. Sonuçta, eldeki verilerden hareketle, bir veya birkaç hükme varılır, eserin kıymeti takdir edilir.

Eser ile sanatkâr arasında sıkı münasebetler vardır. Yazar, eserine mutlaka kendinden bir şeyler katmıştır. Kullandığı malzeme, genellikle kendi hayatından; ailesinden, okulundan, arkadaşlarından alınmıştır. Eserde hayallerinin, hatıralarının, özleyişlerinin, duygularının izi vardır. Yazar, bazen bunları bilerek, bazen de farkında bile olmadan eserine sokar. Değerlendirmeci, durumun farkında olmalı, bunun için de yazarı tanımaya ve anlamaya çalışmalıdır.

Edebî eser, yazıldığı devri de aksettirir. Tarihi, sosyolojik, psikolojik, dinî, millî, felsefî gelişmeleri sanat eserlerinde görmek, çoğu zaman mümkündür. Eser, o devre açılan bir pencere vazifesi görür. Değerlendirmecinin bu pencereden bakabilmesi, devirle eser arasındaki gizli veya açık âlakaları anlayabilmesi için sosyal ilimler sahasında geniş bir kültüre ihtiyacı vardır.

Değerlendirme yazılırken göz önünde bulundurulacak ana unsur, şüphesiz, eserin kendisidir. Edebî eser organik bir bütündür ve bizzat güzeldir. Yazar ve devirle ilgisi belirtilmeden de onu incelemek, güzelliklerini görmek gerekir. Ondaki bütünlük ve güzellik, annesinden ve babasından tamamen ayrılmış, müstakil bir varlık haline gelmiş bir çocuğunkine benzer. Yazar, sanat eserine dikkatle eğilmeli, nazarını dağıtmamalı, mevcudu en iyi şekilde göstermeye çalışmalıdır.

Metni hareket noktası yapan, fakat kendini hayallerinin ve şahsî fikirlerinin rüzgârına kaptıran yazar, okuyucuya fazla bir şey veremez. Ona düşen görev, eser hakkında kendi kendine sualler sorarak, güzellikleri görmeye ve bazı gizli sırları anlamaya çalışmaktır.

Eser tetkik edilirken dikkat edilmesi gereken birçok nokta vardır. Bunlardan biri de, “bakış açısı”dır. Yazar konuya hangi açıdan yaklaşmıştır? Diğerlerinden farkı nedir, nasıl bir yenilik getirmiştir? Orijinalliği sağlayan unsurlar nelerdir. Bu sorularla yazarın bakış açısı, getirdiği yenilik görülmeye ve gösterilmeye çalışılır.

Bir eseri değerlendirirken, onun hangi edebî türe girdiğini tesbit etmek ve ona göre davranmak gerekir. Bir hikâyeden beklenen özellikleri, bir makalede aramamak lâzımdır.

Eseri değerlendirmek demek, sadece ondaki bilinmeyen kelimeleri, edebî sanatları, şiir ise vezni ve kafiyeyi tanıtmak demek değildir. Bunlar, nihayet birer âlettir, geri plânda bir rolleri vardır. Eserin başarısı ve güzelliği için yeterli kıstaslar değildir.

Bir eseri anlamak ve anlatmak için, tahlilin yanında mukayeseden de faydalanılır. Eser, yazarın diğer ürünleriyle veya başka eserlerle karşılaştırılır, farklar ve benzerlikler gösterilir.

Muhtevanın yeri çok önemlidir. Yazar ne anlatmak istiyor? Bunun için hangi fikir, duygu, olay ve tahlillere yer veriyor? Müdafaa edilen tez, verilmek istenen mesaj doğru mu? Tezatlar, aşırılıklar var mı? Bu ve benzeri sorularla, muhteva hakkında bir hüküm vermemize yarayacak veriler ortaya çıkarılır.

Muhtevanın şekille olan münasebetine de dikkat edilir. Aralarında bir ahenk var mı? Şekil, içindeki fikirleri ve duyguları en iyi şekilde gösterebiliyor mu? Eserin dili sade mi? Üslûp akıcı mı? Konu ile bir parelellik arzediyor mu? Bu soruları çoğaltmak mümkündür.

ileri sürülen fikirleri teyid için, değerlendirilen eserden pasajlar alınır, bunlar üzerinde yapılacak incelemelerle, eseri başarılı veya başarısız kılan sebepler gösterilir.

“Düzeltme” bölümündeki hususlar, değerlendirme için de geçerlidir. Ayrıntılar için oradan faydalanılabilir.

Usta değerlendirmeciler iyi niyetlidir, tarafsızdır, sanatın gelişmesini gaye edinmiştir. Peşin fikirleri ve muhakemesiz hükümleri yoktur. Dil ve edebiyatın yanında, sosyal ilimleri de ana hatlarıyla bilir. Kıvrak bir zeka, hassas bir kalb, sağlam idrak ve sıhhatli muhakeme sahibidir.

Başarılı yazar, hem kendi devrinin sanat anlayışını, hem de incelediği eserin yazıldığı devrin edebî zevkini bilir ve hükümlerini bu gerçeklerden hareketle verir. Edebî hareketleri takip eder, akımlardan haberdardır. Aynı zamanda şahsî duyuş ve düşünüş sahibidir. Kendine has bir üslûbu vardır.

Değerlendirme konusunda dikkat edilmesi gereken en önemli nokta şudur: Eserin sadece güzelliklerini görüp, başarısız yönlerinin farkında olmamak veya yalnız kötü taraflarını göz önüne sermek hatalı bir davranıştır. Ölçüsüz medih gibi, insafsızca kötüleme de yanlıştır. iyi bir yazar, madalyonun her iki yüzünü de görür ve gösterir. Bu hâl, tarafsızlığın ve sağlam bir muhakemenin yanında, ince bir sanat zevkinin de sonucudur.


KONUŞMA
Herhangi bir düşüncenin, olayın, isteğin... dinleyenlere sözle anlatılmasına konuşma denir. İnsan (belki de tabiatının bir gereği olarak) duygu ve düşüncelerini başkalarıyla paylaşmak, bildiklerini diğer insanlara öğretmek, herhangi bir gerçeği ifade etmek, ilgi duyduğu konuları öğrenmek... amacıyla konuşmaya ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacın en güzel biçimde, usulüne uygun olarak karşılanması, konuşmanın önemini kavramak ve güzel konuşma ilkelerine uymakla mümkündür.

GÜZEL KONUŞMA

Güzel konuşma; yerine, zamanına, kişisine uygun olarak yapılan konuşmadır. Neyi, nerede, ne zaman, kime nasıl söyleyeceğini bilen bir kişinin güzel konuşmayla ilgili önemli bir problemi yok demektir. Hazırlıklı veya hazırlıksız herhangi bir sözlü anlatımın güzel ve etkili olması, konuşma yanlışları yapılmamasına bağlıdır. Şu hâlde, güzel konuşmayı içinde konuşma yanlışlarının olmadığı sözlü anlatım şeklinde tanımlamak da mümkündür.


Güzel konuşmanın önemi

İnsanların birbirleriyle iletişimlerinde söz, yazıdan daha önce, daha etkili ve daha pratiktir. İnsanı diğer canlılardan ayıran önemli özelliklerden biri olan konuşmanın, usulüne göre yapılması hemen her alanda başarılı olmanın temel şartlarındandır. Başarılı yöneticilerin, tanınmış avukatların, liderlerin, toplum içinde saygın bir yeri olan kişilerin ayırıcı vasıflarından biri de güzel ve etkili konuşmalarıdır. Böyle insanlar düşüncelerini güzel konuşma sanatının incelikleriyle ifade ettikleri için kendilerini dinletmesini bilirler ve herkesin kalbini kazanırlar. Zira bunlar, Aristo’nun dediği gibi düşündüklerinin hepsini söylemez fakat söylediklerini düşünür de söylerler. Konuşma sanatını bilmeyen birisi ne kadar akıllı, ne kadar değerli olursa olsun, kendisini dinletemez, muhatabını inandıramaz, etrafındakileri kendisinden uzaklaştırır, konuşmaya başladığı andan itibaren kendisine zarar vermeye başlar.


Güzel konuşmanın önemini veciz olarak özetlemek için, konuyla ilgili özlü sözlerden bazıları aşağıya alınmıştır:
Söz biliyorsan konuş ibret alsınlar, bilmiyorsan sus adam sansınlar.

İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez, tatlı dilinden başka nesi var?

Dilin cismi küçük, cürmü büyüktür.  (Atasözü)

Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.  (Atasözü)

Dilim, seni dilim dilim dileyim.  (Atasözü)

Söz gümüşse sükut altındır.  (Atasözü)


Söylediklerinizi dinletmek için kimseyi kolundan tutmayın, zira insanlar sizi dinlemek istemiyorlarsa onları tutacak yerde çenenizi tutsanız daha iyi edersiniz.

(Chesterfield)

Güzel söz söyleme sanatı varsa, bir de güzel anlama ve dinleme sanatı vardır.

(Epiktetos)

Ya susun ya da susmaktan iyi şeyler söyleyin.

(Pisagor)

Konuşma, insanın aklını kullanma sanatıdır.

(Eflatun)


Dil ürünlerinin incelenmesinde, sözlü olanlardan çok yazıya geçirilenler esas alındığı için grameri ilgilendiren özellikle yazı dilidir. Ancak çok yakın bir zamanda (belki de bu kitabın baskısı bitmeden) konuşmalar bir bilgisayar programı aracılığıyla olduğu gibi yazıya aktarılabilecektir. Defalarca gözden geçirildiği hâlde kitaplarda bile zaman zaman ne kadar büyük yanlışların olduğu hatırlanırsa böyle bir ortamda sözlü anlatımlara öncekilerden daha fazla dikkat etmek gerekeceği muhakkaktır. Dolayısıyla, konuşurken yapılan yanlışlardan bir an önce kurtulmak için mümkün olduğu kadar çaba harcanmalıdır.
GÜZEL KONUŞMA KURALLARI
Sözlü anlatımda konuşmacının önünde geniş bir zaman, tekrar tekrar okuma ve düzeltme imkânı yoktur. Bu sebeple usulüne uygun etkili ve güzel bir konuşma yapmak, aynı konu hakkında yazı yazmaktan daha zordur. Güzel yazı yazan biri aynı derecede iyi bir konuşmacı olmayabilir.

Güzel ve etkili konuşmak her ne kadar kolay bir iş olmasa da yukarıda sıralanan konuşma yanlışlarından sakınmakla, bu konuyla ilgili kaynakları ve örnekleri incelemekle, biraz çaba ve dikkatle en azından öncekilerden daha iyi ve başarılı bir konuşma yapmak mümkündür. Konuşma eyleminin gerçekleştiği bir ortamda konuşmacı veya dinleyici olarak bulunuyorsanız aşağıdaki hususlara dikkat etmelisiniz.

1. Muhatabınıza önem veriniz, saygılı olunuz ve övünmeyiniz. Bu aynı zamanda kişinin kendisine olan saygısının da gereğidir. Siz muhatabınıza saygı göstermezseniz o da size saygı göstermeyecektir.

2. Dinlemesini biliniz. Siz muhatabınızı dinlemezseniz karşı tarafın sizi dinlemesini istemeye hakkınız olmayacaktır. Her kafadan bir sesin çıktığı, herkesin aynı anda konuşmaya çalıştığı, gürültülü ve ilgisiz bir ortamda güzel konuşmak mümkün değildir.

3. Samimî olunuz ve yapmacıklıktan sakınınız. Sözlerinizin ve tavırla­rınızın birbirini desteklemesi inandırıcılığınızı artıracaktır. Söylediklerinize öncelikle sizin inandığınız her hâlinizden belli olmalıdır.

4. Yere, zamana, duruma, muhataba uygun bir konu seçiniz ve boş konuşmayınız. Düşündüklerinizin hepsini söylemeyin fakat söylediklerinizi düşünüp söyleyiniz. Söyleyecek sözünüz olmadığı zaman susmasını biliniz. Sözü gereksiz yere uzatmayınız. Konuşmanın sabır taşıracak uzunlukta olma­masına dikkat ediniz. Sözün, düşünceyi tam olarak ifade etmesine özen gösteriniz.

5. Çevrenizdekilere sık sık nasihat vermeye kalkışmayınız. Sizin düşünceniz sorulursa usulüne uygun olarak karşılık veriniz.

6. Konuşurken kelime seçimine, bunları doğru söylemeye ve üslûbu­nuza özen gösteriniz. Söz varlığınızı genişletmeye çalışınız. Sınırlı bir dille, tekrarlanan kelimelerle konuşmayınız. Anlamını tam bilmediğiniz kelimeleri kullanmaktan sakınınız ve kelimeleri doğru telaffuz ediniz. Kelimelerin söylenişine ağız özelliklerini yansıtmayınız. Edebî dille, kültür diliyle konuşmaya çalışınız. Yakın anlamlı kelimeler arasındaki anlam inceliğine dikkat ediniz. Konuşma­nızda kaba sözlere ve argoya yer vermeyiniz.

7. Mümkün olduğu kadar sağlam cümleler kurmaya çalışınız. Uzun cümlelere hâkim olamıyorsanız kısa cümleleri tercih ediniz.

8. Sesin insanın kişiliğini yansıtan önemli bir unsur olduğunu unutma­yınız. Dalgınlık, yorgunluk, hastalık, korkaklık, zayıflık, çekingenlik, kendini beğenmişlik gibi nitelikleri konuşmaya yansıtmamaya özen gösteriniz. Pürüzlü, kaba, sert, çok ince, hım hım, genizden gelen sesin dinleyenler üzerinde olumlu etki bırakmayacağını unutmayınız.

9. Sesinizin tonunu duygu ve düşüncenizin özelliğine göre ayarlayınız. Tek düze ses tonuyla konuşmayınız, gerektiği yerde ses tonunuzu değiştiriniz. Vurgulara dikkat ediniz.

10. Konuşmada jest ve mimiklerden aşırılığa kaçmadan, gerektiği ölçüde söz ve düşüncenin ahengine uygun olarak yararlanınız.

11. Bir sunuş konuşması yapmanız gerektiği zaman (konuyu ne kadar iyi bilirseniz bilin) mutlaka hazırlık yapınız, en azından konuşma plânınızla ilgili kısa notlar alınız.

12. Dinleyicilerinizle göz irtibatını kesmeyiniz. Konuşma sırasında bir noktaya, bir yere veya bir kişiye değil, dinleyicilerinizin hepsine ve her tarafa bakarak konuşunuz.

13. Konuşma sırasında doğruyu güzel bir üslûpla ifade etmeye özen gösteriniz. Kendinize ait bir üslûp geliştirmeye çalışınız. Yeri geldikçe benzetmelerden, mecazlardan, tezatlardan, kişileştirmelerden, özlü sözlerden, fıkralardan yararlanınız.
İYİ BİR KONUŞMANIN ÖZELLİKLERİ
- Konuşma, konuya yeni ve özgün bir yaklaşım getirmelidir. Panel, açık oturum gibi çok konuşmacının yer aldığı bir toplantıda konuşuluyorsa, bir öncekinin söylediklerini aynen tekrar etmemeye dikkat edilmeli, paylaşılan görüşlerde ayrıntılara dikkat çekilmelidir.

- Konu belirli bir ana düşünce çevresinde toplanmalıdır.

- Neden-sonuç, soru-yanıt, sav(iddia)-kanıt ilişkisi gözetilmelidir.

- İnandırıcılık esas alınmalıdır. Bunun için sav, kanıtlara, tanıklara, belgelere dayandırılmalıdır.

- Tekrarlardan, konuyu dağıtacak sapmalardan kaçınılmalı; konuşma süresince odak nokta gözden kaçırılmamalıdır.

- Konuşmacı konusuna hakim, alanında bilgili bir kişi olduğunu dinleyicisine hissettirmelidir.

- Konuşmaya yapıcı, güvenilir bir hava hakim olmalıdır.

- Uzun cümlelerden kaçınılmalı; anlaşılır, kısa cümleler kurulmalıdır.

- Soyut ifadeler, aşırı teknik terimler kullanılmamalıdır.

- Kitap ifadelerinden, yapmacıklıktan, “edebiyat parçalamaktan” uzak durulmalıdır.

- Topluluğu galeyana getirecek, çatışma ve kargaşa yaratacak üsluptan sakınılmalıdır.

- Doğal, rahat, sakin bir tavırla konuşulmalıdır.

- Konunun ilgi çekici, özgün yanları vurgulanmalıdır.

- Tekdüzelikten kaçınılmalı, konu ilginç örneklerle renklendirilmelidir.

- Konuşma sırasında görsel, işitsel, yazılı araçlar etkin ve işlevsel bir şekilde kullanılmalı, dinleyicinin dikkati uyanık tutulmalıdır.

- Ne tür bir konuşma yapılacağına bağlı olarak konuşma süresi 15 dakika ile 60 dakika arasında tutulmalı, süre aşılmamalıdır. Süre iyi ve doğru kullanılmalıdır.

- Dinleyicilere soru sorma şansı ve zamanı tanınmalıdır.

- Jest ve mimiklere dikkat edilmelidir.

- Vurgu ve tonlama hatalarından kaçınılmalıdır.

- Diksiyon ve telaffuz hataları yapılmamalıdır.

- Açık, düzgün, sağlam bir Türkçeyle topluluğa hitap edilmelidir.

- Yazım ve noktalama kurallarına uygun bir konuşma metni hazırlanmalıdır. Böylelikle konuşmadaki vurgu ve duraklar belirlenmelidir.



İYİ BİR KONUŞMACININ İLKELERİ
İyi konuşma, güzel konuşma; her şeyden önce iyi ve sağlıklı düşünmeyle ilgilidir. İyi ve sağlıklı düşünmeyse, kişinin yeteneği yanında, doğuştan itibaren edindiği bilgi, beceri birikimine ve gördüğü eğitime bağlıdır.

Ancak her konuda olduğu gibi konuşmada da yetenek, tek başına belirleyici etken değildir. Yetenek ancak bilgi ve deneyimle birleşirse bir anlam taşır.Ayrıca burada ele alacağımız konuşma türlerinin çoğu için özel bir yeteneğe gerek yoktur. Bunlar, belli bir eğitimle herkesin başarabileceği türden konuşmalardır.

İyi bir konuşmacının başlıca ilkeleri şunlardır :

1.Yapıcılık : Toplumun değer yargılarına, inançlarına, gelenek ve göreneklerine ters düşen, onları yok sayan söz ve davranışlardan kaçınılmalıdır.

2.İnandırıcılık : Konuşmacı ; sözleriyle, davranışlarıyla, yargılarıyla, konuya hakimiyetiyle dinleyicide güven duygusu yaratmalıdır.

3.Amaca dayanma : Konuşmacı, niçin konuştuğunu bilmeli ve dinleyici üzerinde bu amaca yönelik bir etki bırakabilmelidir.

4.İlginçlik : Konuşma konusu, gerek konuşmacı, gerekse dinleyici yönlerinden ilgi çekici olmalıdır. İyi bir konuşmacı, pek ilginç olmayan, hatta sıkıcı sayılan bir konuda dahi ilgi yaratmayı bilmelidir.

5.Bilgi sağlamlığı : İyi bir konuşma, sağlam bilgi ve belgelere dayanmalıdır.

6.Ön çalışma :Konuşmanın hazırlanmasında; konu, dinleyici, konuşma süresi göz önünde bulundurulmalıdır.

7.Yöntem : İyi bir konuşmada yöntem önceden belirlenmelidir ; “birlikte düşünme ve tartışma”, “öğretme”, “duygulandırma” yöntemlerinden hangilerinin seçileceği bilinmelidir.

8.Konuşmayı destekleyen öğeler : Konuşma, söz yanında bir takım el, yüz hareketleri ( jest, mimik ) ve iyi bir tonlama ile desteklenmelidir.

9.Dil ve üslup : İyi bir konuşma elbette ki iyi bir dil ve üslup becerisi gerektirir. Kelimelerin seçimine, cümledeki yerlerine, kültür dilindeki biçimleriyle kullanılmalarına özen gösterilmelidir.

KONUŞMA ÇEŞİTLERİ
A) HAZIRLIKSIZ KONUŞMALAR
Söylenecek sözlerin plânını yapmak için zamanın bulunmadığı, ansızın yapılan konuşmalar, hazırlıksız konuşmalardır. Öğretmenin, öğrenciye yönelik sorduğu soruların cevaplanması sırasında yapılan konuşma hazırlıksız konuşmaya örnektir. Ayrıca, toplumsal ilişkilerde ihtiyaç doğduğunda yapılması gereken konuşmalar da hazırlıksız konuşmalardır.

Hazırlıksız konuşma için, önceden bilgi ve deneyim gerekmektedir. Eğer konuyla, olayla vb. durumlarla ilgili önceden bulunması gereken bilgi ve gözlemler yoksa, hazırlıksız konuşma yapılamaz.

Yetersiz hazırlık, kendine güvenmeme, heyecanlanma gibi birtakım sebeplerle bazı kişiler toplum karşısında bir sunuş konuşması yapmak istemezler. Fakat bu arada günlük konuşmaları sırasında devirdikleri çamların, kırdıkları kalplerin farkına bile varmazlar. Kişilerin kılık kıyafetleriyle karşılanıp düşünceleriyle, konuşmalarıyla uğurlandıklarını çoğu zaman unuturlar.

Kişi konuşmaya başladığı andan itibaren terbiyesi, görgüsü, bilgisi, dünya görüşü, ahlâkı, kelime hazinesi, sosyal çevresi, bölgesi...hakkında muha­tabına ipucu vermeye başlar. Bu sebeple kuşlar ayaklarıyla insanlar dilleriyle yakalanırlar. “Dilim, seni dilim dilim edeyim.” atasözünde de bu incelik vardır. Hatta bazen, susmak, konuşmaktan daha iyi bir etki bırakabilir. “Söz biliyorsan konuş ibret alsınlar, bilmiyorsan sus, adam sansınlar.” Sözü bunu veciz olarak ifade eder. Aşağıdaki nükte de bu duruma bir başka örnektir:

Mehmet Âkif hastayken kendisini ziyarete gelenler arasında kılığıyla kıyafetiyle büyük bir adam izlenimini veren birisi içeriye girince üstat, edebin­den dolayı yatağında toplanma ihtiyacı hisseder. Geçmiş olsun dileklerinden sonra bu heybetli şahıs, Âkif’e şöyle bir soru yöneltir:

Gök kuşağının altından erkek geçerse kız, kız geçerse erkek olurmuş. Peki hünsa geçerse ne olur?



Âkif’in karşılığı şu olur:

Böyle bir sorudan sonra ayağımı dilediğim kadar uzatabilirim.

Herhangi bir hazırlığa ihtiyaç duymadan yapılan karşılıklı konuşmalarda da içtenlik, inandırıcılık, tatlı dillilik, doğruluk, dürüstlük ve saygı ön plândadır.

Hazırlıksız konuşmalardan bazılarını örnekleyelim:

 ADRES SORMA, YER TARİFİ

Bir adres veya yer sorulduğunda sorulan yer kesin olarak bilinmiyorsa, soranı yanıltmamak ve zaman kaybını önlemek için adresin tam olarak bilinmediği açıkça söylenmelidir. Birtakım tahminlerde bulunarak yanlış yönlendirme­den sakınmak gerekir. Adres tarif edilirken mümkün olduğu kadar sade bir tarif yapılmalı, dolambaçlı yollar tercih edilmemelidir. Sorulan yerin yakınlarında hemen herkesçe bilinen (anıt, istasyon, park, stadyum gibi) bir yapı, bir mekân varsa kişiye önce burayı bilip bilmediği sorulmalı; biliniyorsa tarif buradan itibaren yapılmalıdır. Mesafe için isabetli tahmin yapılamıyorsa ölçü vermekten sakınmalıdır.


 FIKRA ANLATMA
Herhangi bir konuşma sırasında yeri gelir de bir fıkra anlatmak gerekirse fıkrayı anlatmaya başlamadan önce dinleyecekler süratle gözden geçirilmeli; anlatılacak fıkradan kendine pay çıkaracaklar veya alınacaklar varsa bu fıkrayı anlatmaktan vazgeçmelidir. Fıkra; yerine, zamanına ve kişisine uygun ise anlatılmadır.

Fıkrayı anlatan herkesten önce gülerse veya  kesik kesik gülmelerle fıkrayı kesintiye uğratırsa ya da fıkranın asıl espriyi taşıyan unsurunu uygun yerde ve şekilde anlatamazsa fıkranın bütün güzelliği kaybolur. Dinleyicilerin kültür seviyesi anlatılacak fıkrayı kavrayamayacak seviyedeyse bu fıkrayı anlatmamak daha uygundur.

Anlatılan fıkra önceden biliniyor olabilir. Bu durumda anlatana müdahale edilmez ve nezaketen dinlenir.
 KUTLAMA

İstenen bir sonucu almak, beklenen bir işi başarmak gibi sebeplerle yapılan kutlamalarda, duyulan sevinç ve memnuniyet; yapmacıklığa düşmeden, abartıya kaçmadan samimî bir üslûpla yapılmalıdır. Tebrik edilen kişi de tevazu göstermeli ve karşı tarafa teşekkür etmelidir:

Piyeste rolünüzü çok güzel oynadınız. Tebrik eder, başarılarınızın devamını dilerim.

Teşekkür ederim.


 

ÖZÜR DİLEME

İnsan, yaratılışı gereği bazen kusurlu davranışlarda bulunabilir, hatalar yapabilir. Bu normaldir. Fakat kişi hatasını fark ettikten sonra bu olumsuz durumu ortadan kaldırmak için en kısa zamanda özür dilemiyorsa, bu durumda birincisinden daha büyük bir yanlışı yapmış olur. Öncelikle özür dilemeyi gerektirecek sözler söylememeye ve özür dilemeyi gerektirecek davranışlarda bulunmamaya gayret edilmelidir. Dalgınlık, dikkatsizlik... gibi çeşitli sebeplerle özür dilemek gerekirse zaman geçirmeden, samimî bir üslûpla özür dilenmelidir. Özür dilemenin korkaklığın, pısırıklığın, sünepeliğin bir ifadesi değil, insan olmanın bir gereği olduğu unutulmamalıdır. Zira özür dileyen kişi yaptığı hatayı fark etmiş, bunun yanlışlığına inanmış ve bunu bir daha yapmayacağını karşı tarafa içtenlikle beyan ederek insanlığın gereğini yerine getirmiştir. Kendisinden samimiyetle özür dilenen kişi de affetmesini bilmelidir.

Hiç gerek olmadığı hâlde söze özür dileyerek başlamak da uygun değildir.

 

SOHBET ETMEK

Topluluk hâlinde yaşayan insanlar çevresindekilere duyduklarını, bil­diklerini, anlayışlarını anlatmak; onlarla ortak konuları paylaşmak isterler. Bizim kültürümüzde sohbet etmenin özellikle temel ihtiyaçlar gibi ayrıcalıklı bir yeri vardır. Arkadaşlıklar, dostluklar, hayat arkadaşlıkları çoğunlukla soh­betle kurulur, sohbetle pekişir.

Karşılıklı saygının, anlayışın, nezaketin, samimiyetin, dürüstlüğün olduğu; dedikodunun, yalanın, kaba sözlerin ve argonun bulunmadığı bir sohbet ortamı, kalıcı dostluklar için zemin hazırlayacaktır.


  SORU SORMA – CEVAP VERME

Ulaşımın çok geliştiği günümüzde, her an kendimizi yabancı bir çevrede, yabancı insanlarla karşı karşıya bulabilir, onlara soru sormak yada onların sorularına cevap vermek durumuyla karşılaşabiliriz. Böyle durumlarda sorular yada cevaplar açık ve kısa olmalıdır.

Konuşma sırasında, duruma göre, “affedersiniz”, “bakar mısınız?”, yetişkinler için “hanımefendi”, gençler ve çocuklar için “kardeşim”, “yavrum...?” gibi hitaplar kullanılmalı; “hey!, hişt!, baksana!...” gibi ünlemler, “birader, dayı, babalık...” gibi sözler kullanılmamalıdır. Tanımadığımız ve yaşını kestiremediğimiz kişilere “amca, teyze...” gibi sözlerle hitap etmek de yanlıştır.
Herhangi bir şeyi öğrenmek amacıyla soru sorulacağı zaman önce izin istenmeli, sorunun karşılığı alındıktan sonra da teşekkür edilmelidir. Kendisine soru yöneltilen kişi cevabı bilmiyorsa yalan yanlış bir şeyler söyleyerek muhatabını yanıltmamalı, özür dileyerek bilmediğini ifade etmelidir.

Bir arkadaş grubunda veya bir toplantıda kişiye yöneltilen soru, gruptan bir başkasının uzmanlık alanına giriyorsa tereciye tere satma durumuna düşme­mek için soru, uygun bir üslûpla uzmanına yönlendirilmelidir:

Word programıyla yazdığım tezime bir fotoğraf eklemek istiyorum. Bunu nasıl yapabilirim acaba?

Tuğrul, programın özelliklerini daha iyi biliyor. İsterseniz bu soru­nun cevabını ondan öğrenelim.

 TANIŞMA VE TANIŞTIRMALAR

Birbirini tanımayan, fakat çeşitli sebeplerle bir arada bulunan kişiler birbirleriyle tanışmak gereğini duyabilirler. Esasen selâmdan sonra kelâma geçmeden muhatap tanınmalı, konuşma ona göre sürdürülmelidir. Tanışmada kişiler önce adlarını birbirlerine söylerler, ardından tanıştıklarına memnun olduklarını ifade ederler. Tanışmalarının nedeni olan konuya daha sonra geçerler.

Tanıştırmada tanıyan, birbirlerini tanımayanları belli kurallara göre adlarını söyleyerek tanıştırır. Bu kurallar şöyledir: Yaşı, ünü, makamı küçük olanlar büyüklere; erkekler kadınlara; misafirlikte sonra gelenler öncekilere adı ve kim olduğu kısaca söylenerek tanıştırılır. Toplu tanıştırmalarda ise isimler tek tek söylenir. El sıkışmada büyükler küçüklere, kadınlar da erkeklere ellerini önce uzatırlar.

 


Yüklə 2,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin