Mu: Muharrem, Sa: Safer, RE: Rebîulewel, RA: Rebîülâhir, CE: Cemâziyelevvel, CA: Cema-ziyelâhir, Re: Receb. $&: Saban. Ra: Ramazan. Se: Şevval. ZK: Zilkade, ZH: Zilhicce
I: Ocak, II: Şubat, lll: Mart. IV: Misan.V: Mayıs. VI: Haziran, Vll: Temmuz, VIII: Ağustos. IX: Eylül, X: Ekim, XI: Kasım, XII: Aralık
162
HEKİMBAŞI
nır, padişahın hal'edilmesi veya başka sebeplerle tahttan ayrılması halinde yerinde bırakılırdı. Önceleri ehliyetli kişilerin hekimbaşı olmasına özen gösterilirken XVIII. yüzyılın sonlarında bu makama Dâ-rüssaâde ağalarının etkisiyle tayinler yapılmış, bu arada yeteneksiz hekimler de iş başına getirilmiştir.
İlmiye sınıfına mensup olmaları sebebiyle hekimbaşılar Anadolu ve Rumeli kazaskerliğine kadar yükselebilir, ayrıca müderrislik ve kadılık gibi görevlere de tayin edilebilirlerdi. Has Odalılar'dan başla-laya tâbi olan silâhdar ağanın maiyetinde idiler ve XIX. yüzyıla kadar Tbpkapı Sara-yı'nın "başlala kulesi" denilen ve hekimbaşı dairesi / eczahane olarak kullanılan yerde otururlardı. Padişah ve yakınlarının ilâçları buradaki eczahanede hekim-başının tarifine göre, onunla başlala kul-lukçusunun ve zülüflü baltacının gözleri önünde eczacıbaşı tarafından hazırlanır, daha sonra kâse, hokka veya kutuya konulup üzerine târifnâmesi yazılarak başlala ve hekimbaşı tarafından mühürle-nirdi.
Hekimbaşının XVI. yüzyılda aylığı 2360 akçe idi ve hazîne-i âmireden ödenirdi; son devirlerde bu miktar 6500 akçeye kadar çıkmış. 1837'den İtibaren de Mansû-re Hazinesi'nden karşılanmıştır. Hekimbaşı ulufelerini de aylık olarak alır ve ken-
disine tahsis edilen Altıntaş malikânesinde otururdu. Ayrıca 600 kuruş gelirli Tek-furdağı (Tekirdağ) arpalığı hekimbaşılara ayrılmıştı, buna zaman zaman Aydın ve Gelibolu arpalıkları da eklenirdi. Bunlardan başka kendilerine hazîne-i âmireden kışlık ve "bahâriyye avâidi" adı altında kumaş verilirdi. Hekimbaşılar, zaman zaman padişahın emriyle hasta devlet adamlarının tedavisine gider, onlardan
da ücret ve çeşitli hediyeler alırlardı. He-kimbaşılann hizmetinde muhzırlar, hünkâr kapıcısı, yeniçeri çuhadarı, baltacılar ve 100 kadar iç hademesi bulunmaktaydı.
Hekimbaşıların, başta padişah ve hanedan mensuplarının sağlığıyla ilgilenme işi olmak üzere sarayın içinde ve dışında çeşitli görevleri vardı. Özellikle padişahın hasta olmamasına dikkat ederler, yemeklerde dahi yanından ayrılmaz, her nereye giderse beraberinde bulunurlardı; sefere katıldıklarında da menzil tayinatı alırlardı. Aynı zamanda padişaha sağlık konularında danışmanlık yapan hekim-başılar ilâçların dışında onlara kuvvet verici, iştah açıcı çeşitli şuruplar da hazırlarlardı. Hekimbaşılar her sene nevruzda (21 Mart) amber, afyon hulâsası ve birçok baharattan yapılan kırmızı renkli kokulu, "nevrûziyye" adında bir macunu, porselen kaplar içinde ve değerli kumaşlara sarılı bir halde padişah, şehzade ve sultanlara, kadinefendilere. sadrazama ve sarayın diğer ileri gelen devlet adamlarına merasimle takdim ederlerdi. Mü-neccimbaşının da yeni yılın takvimini sunduğu bu törende kendilerine kürk giydirilir ve çeşitli hediyeler verilirdi.
Saraydaki hastahane ve eczahaneleri yöneten hekimbaşı etıbbâ-i hâssa, cerrâ-hîn-i hâssa, kehhâlîn-i hâssa ve müneccimlerin de reisiydi: bu kişilerin seçimini yapar, onları tayin ve azlederdi. Saray dışında da ülkenin her yerindeki sağlık işleri onun denetimi altında bulunurdu. Osmanlı Devleti sınırları içindeki bütün sağlık kurumlarında görevli tabiplerin, cerrahların, kehhâllerin ve eczacıların ta-
163
HEKİMBAŞI
yini, ayrıca ordu tabiplerinin belirlenmesi onun tarafından yapılırdı. Tabip ve cerrahların özellikle İstanbul'da muayenehane açabilmeleri için hekimbaşının mührünü taşıyan bir çalışma izin belgesi almaları gerekiyordu. Hekimbaşı zaman zaman İstanbul'daki müslüman ve gayri müslim tabip, cerrah, kehhâl ve artarları cerrahbaşı ve kehhâlbaşı İle birlikte teftiş ve imtihan eder. icazeti bulunmayan ehliyetsiz kişilerin dükkânlarını kapattırır ve onları meslekten menederdi. Saray içinde ve dışındaki tıp eğitim ve öğretimiyle de doğrudan ilgiliydi; nitekim XIX. yüzyılda özellikle Hekimbaşı Behçet Mustafa Efendi çağdaş tıp eğitiminin başlatılmasında Öncü olmuştur (bk. beh-
CET MUSTAFA EFENDİ).
1837'de Bâb-ı Seraskerî Harbiye Nezâ-reti'nde Sıhhiye Dairesi'nin oluşturulmasıyla hekimbaşının yetkileri kısıtlandı. He-kimbaşılar 1840'ta Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne'de kurulan Meclis-i Umûr-ı Tıbbiy-ye'ye de 1850 yılına kadar başkanlık ettiler. 17 Nisan 18S0'de Tıbbiye Nezâreti'-nin ihdası ve hekimbaşının sağlık teşkilâtının tamamını kapsayan yetkilerinin kaldırılması üzerine görevleri saray başhekimliği ile (sertabâbet-i hazret-i şehriyârî) sınırlandırıldı; makam unvanı ise Mekteb-i Tıbbiyye nezâretine çevrildi. Son hekimbaşı, Sultan Abdülmecid döneminde üçüncü defa görev yapan Abdülhak Mol-la'dır. Elde bulunan belgelere göre kırk hekim hekimbaşılık görevini yürütmüş, bunların bazıları iki veya üç defa iş başına getirilmiştir.
BİBLİYOGRAFYA:
BA. MD, nr. 23, s. 22, 45; nr. 25, s. 18; nr. 62, s. 1; nr. 70, s. 155; BA, Cevdet-Sıhhıye, nr. 8, 135; BA, Cevdet-Saray, nr. 408, 7072; BA. A.
RSK. nr. 1469, s. 19; nr. 1472, s. 244; nr. 1497, s. 28; nr. 1516, s. 9; nr. 1518, s. 28; BA, MAD, nr. 7118, s. 8 vd.; Evliya Çelebi. Seyahatname, 1, 530; Akif Mehmed. Târlh-i Cülûs-i Sultan Mustafâ-yı Sâlis, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2108, vr. 115", 204», 205»; Silahdar. Târih, I!, 578-579; Cevdet. Târih, VII, 262-265; Ali Şeydi Bey, Teşrifat ve Teşkilâtımız, İstanbul, ts., s. 119-123; Osman Şevki Uludağ. Beş Buçuk Asırlık Türk Tababeti Târihi, İstanbul 1341, tür.yer.; Kumbaracızâde Osküplü İzzet. Hekimbaşı Odası, İlk Eczane, Baş-Lala Kulesi, İstanbul 1933; Feridun Nafiz Uzluk. Hekimbaşı Mustafa Behçet, Ankara 1954, s. 26; Uzunçarşılı. Merkez-Bahrİye, s. 46-47; a. mlf.. Osmanlı Tarihi, II, 642; Iİ1/2, s. 509; a.mlf.. Saray Teşkilâtı, s. 364-368; a.mlf.. İlmiye Teşkilâtı, s. 35, 47, 50, 141; Halil İnalcık. Fatih Devri Üzerine Tetkikler ve Vesikalar i, Ankara 1954, s. 143; Bedi N. Şehsuvaroğlu v.dğr.. Türk Tıp Tarihi, Bursa 1984, s. 63-68, ayrıca bk. tür.yer.; A. Süheyl Ünver. "Eski Hekimbaşılar Listesi (Hekim Hayrullah Efendi'ye göre)", Türk Tıp Tarihi Ar-kivi, V/17, İstanbul 1940, s. 8; C. Ceyhun. "He-kîmbaşılar", Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, IX/3, İzmir 1970, s. 557-559; Nil Akdeniz San, "Osmanlılarda Tiphanenin Kuruluşuna Kadar Tıp Eğitimi". 7DA, sy. 22(1983), s. 152-182; a.mlf.. "Hekimbaşılık". DBİsLA, IV, 42; Sabahattin Türkoğlu, "Topkapı Sarayı'nda
Hekimbaşı Odası ve Hekimbaşılık", Sandoz Bülteni, V/17, İstanbul 1985, s. 13-18; Aslan Terzioğlu. '•Osmanlı Yükseliş Devrinin Ünlü Hekimbaşısi: Ahi Çelebi", Bifaskop, sy. 11, İstanbul 1983, s. 13-18; Ali Haydar Bayat, "Osmanlı Devleti'nde Hekimbaşılık Kurumu ve Hekimbaşılar", Kayseri Üniversitesi Gevher İYesibe Bilim Haftası ve Tıp Günleri: 11-13 Mart 1982, Ankara, ts., s. 610-623; a.mlf.. "Osmanlı İmparatorluğu'nda Hekimbaşı ve Hekimbaşılık". TDA, sy. 59 (] 989]. s. 56-60; a.mlf., "Kaynakların Işığında Hekimbaşılar ve Listeleri Hakkında Yeni Bir Değerlendirme". III. Türk Tıp Tarihi Kongresi: 20-22 Eylül 1993, Bildiri Özetleri, İstanbul 1993, s. 8; Neriman Sınar, "Başlala Kulesi, Hekimbaşı Odası ve tik Eczane", Sanat Dünyamız, XlV/38, İstanbul 1989, s. 36-40; H. Reindl-Kiel."Von Hekimbas-chis Ârzten und Quacksalbern bei den alten Osmanen", Deutsch-Türklsche Gesellschaft E. V. Bonn, sy. 112(Dezember 1989), s. 38-47; G. A. Russell. "Physicians at the Ottoman Court", Medical History, XXXIV/3. London 1990, s. 243-267; Ayten Altıntaş, "Osmanlı İmparatorluğunda HekLmbaşılığın Lağvı Meselesi", Tıp Tarihi Araştırmaları, sy. 5, İstanbul 1993, s. 52-58; Pakalın. I, 795-796; M. Tayyib Gökbilgİn. "Hekim-Basjır, 02(İng.), 111,339-340.
m Nil Sari
HEKİMBAŞI ÖMER EFENDİ KÜLLİYESİ
HEKİMBAŞI ÖMER EFENDİ KÜLLİYESİ
İstanbul Çapa civarında XVIII. yüzyıl başlarında inşa edilen
ve yakın geçmişte ortadan kaldırılan külliye.
""
J
1079 Ramazanında (Şubat 1669) İstanbul'da doğan, ilmiyeden yetişerek çeşitli yerlerde kadılık yaptıktan sonra reîsüle-tıbbâlığa yükselen Kazasker Ömer Efendi tarafından 1127(1715) yılında inşa ettirilen külliye, Çapa'da Aksaray'dan Top-kapı'ya uzanan caddenin sağ tarafında yer almaktaydı. Medrese, sebil, çeşme ve sıbyan mektebinden oluşan bu küçük külliyenin yakınında, vakfına gelir temini için yaptırılmış Şifâ Hamamı denilen bir de hamam vardı. Hekimbaşı Ömer Efendi, sekiz yıldan fazla süren bu görevinin sonunda Cemâziyelâhir 1136'da (Mart 1724) vefat ederek buradaki hazîreye gömülmüştür. Damadı, tarihçi ve şeyhülislâm Küçük Çelebizâde Âsim Efendi de bu hazîreye defnedilmiştir.
13 Rebîülevvel 1136 (11 Aralık 1723) tarihli vakfiyesinde Kıblelizâde Mehmed Bey'den satın alınan konakla bahçeye komşu olduğu kaydedilen medrese, 1251'de (1835) Şeyhülislâm Mekkîzâde Mustafa Âsim Efendi tarafından tamir ettirilmiştir. Vakıf kaydında ve İstanbul'daki medreselerle ilgili olarak 1914yılın-da hazırlanan raporda medresenin bir dershane-mescidden başka dokuz hücresi olduğu, helaları, su haznesi, çamaşır-
Hekimbası Ömer Efendi Külliyesi'nin planı
hane ve gusülhanesi de bulunduğu bildirilmiştir. 1914'te iki harap baraka ile çok rutubetli ve karanlık dokuz hücreden oluşan medresenin içinde yaşanmaz durumda olduğu belirtilmiş, yerinin havadar ve arsasının geniş olduğu göz önünde tutularak burada yeni bir medrese yapılması teklif edilmişse de 1918 yangınının ardından bina tamamen harap olmaya bırakılmıştır. Bu yıllardan itibaren yangında evleri yanan ailelerin barındığı medrese Çok bakımsız halde uzun süre ayakta kalmış, 1956 yılında cadde genişletilirken hiçbir iz kalmayacak şekilde yıktırılmıştır. Bu arada naziresinde uzun süre dağınık halde kalan mezar taşlarından bir kısmı caddenin karşı tarafındaki Molla Gürânî Camii naziresine taşınmıştır.
Âli Saim Ülgen ve Ahmet Süheyl Ünver medresenin içinden ve dışından bazı fotoğraflarını çekmişlerdi. Dârüşşafaka Lisesi resim öğretmenlerinden Agâh Bey medrese ve sebilin bir tablosunu yaparak 1940'ta Galatasaray'da açılan resim sergisinde sergilemiş ve Ünver bunun bir kopyasını çıkararak yayımlamıştır. Eski bir fotoğrafından, şimdi adı Vatan caddesi olan Bayrampaşa deresi vadisine inen yamaçta, taş tuğla tekniğindeki yüksek cephesiyle heybetli bir görünüme sahip olduğu anlaşılan medresenin altında pencereli mekânlar bulunmaktaydı. Bina temiz bir işçilikle taş ve tuğla dizilen halinde yapılmış, avlusunun etrafı mermer sütunlara dayanan kubbeli revaklarla çevrilmişti.
Caddeden demir parmaklıklı pencereli, kesme taştan bir duvarla ayrılan medrese, önündeki cadde yüzünden yamuk bir hat üzerinde uzanıyordu. Ortada ise medrese avlusuna geçit sağlayan yayvan kemerli yüksek bir kapı vardı. Ünver'in, Hekimbaşı Ömer Efendi'ye dair küçük kitabında yayımlanan ve tarafımızdan da bazı düzeltmeler yapılan medresenin planı tam doğru olmamalıdır. Burada hücre sayısı fazla gösterilen eser tamamıyla yok edildiğinden bu hususta artık gerçeği tesbit çok zorlaşmıştır.
Avlu girişinin sol tarafında türbe ile ha-zîre. sağında sebil bulunuyordu. Agâh Bey'in tablosunda, medresenin yıkılmasından çok daha önce harap bir halde bulunan bu kubbeli ve geniş saçaklı sebili görmek mümkündür. Sebilin 1934'te çekilen fotoğrafta yeri boştur. Girişin solunda, hazîrenin cadde duvarına bitişik olan çeşme hakkında da fazla bilgi yoktur. İb-
Hekimbası Ömer Efendi Medresesi'nin avlu revakı ile şadırvanını gösteren eski bir fotoğraf (Eyice. rs 4)
rahim Hilmi Tanışık, tarihinin 1127(1715) olduğunu ve kitabesinde "sâhibü'l-hay-rât seretıbbâ Ömer Efendi" ibaresinin bulunduğunu bildirir. Çok karanlık ve kötü resminden anlaşıldığı kadarı ile çeşme sanat değeri taşımıyordu.
Ayvansarâyî'nin eserinde adı geçen sıbyan mektebi pek çok benzerinde olduğu gibi medrese ile birleşikti ve muhtemelen köşelerden birinde, belki de sebilin üstünde bulunuyordu. Sıbyan mekteplerine dair 1923-1924yıllarında hazırlanan listede sadece adı ve yeri belirtilmiştir.
Avlunun. Topkapı tarafındaki ucunda hazîrenin duvardaki pencerelerden çok daha büyük ve yarım yuvarlak kemerli, demir şebekeli penceresi vardı. Bunun yanında çeşme bulunuyordu. Yok edilen mezar taşlarından sadece caddenin karşı tarafına taşınanların bir kısmının kimlere ait olduğu Ünver tarafından kaydedilmiştir: Şeyhülislâm Çelebizâde İsmail Âsim Efendi, torunu Şeyhülislâm Çelebizâde Hafîdi diye bilinen Zeynelâbidîn Efendi, onun oğlu Üsküdar Kadısı Seyyid Mehmed Arif Molla. Anadolu muhasebecisi Çelebizâde Ali Efendi, dersiam Da-ğıstânî İbrahim Efendi, Çelebizâde Âsim Efendi'nin kız kardeşi. Âsim Efendi'nin kızı Hibetullah Hanım ile oğlu Mehmed Arif Efendi, Âsim Efendi'nin torunu müderris Mehmed Efendi. Eğriboz muhafızı tezkireci İbrahim Paşa'nın kızı Fatma Hanım, Seyyid Mehmed Emin Ağa. Şeyhülislâm Seyyid Mehmed Zeynelâbidîn Efendi'nin kızı ve Hekimbaşı Ömer Efendi.
Hekimbaşı Ömer Efendi Külliyesi, şehrin kuzey rüzgârlarını aldığı İçin beğenilen bir bölgesinde kurulmuştu. Çevresinde ileri gelenlerin konakları bulunuyordu. Ancak kuzey rüzgârlarına açık olması
165
HEKİMBAŞI ÖMER EFENDİ KÜLLİYESİ
r
L
HEKİMOĞLU ALİ PAŞA
(ö. 1171/1758)
Osmanlı sadrazamı.
~l
J
Hekimbaşı Ömer Efendi Sebili'nin Süheyl Ünver tarafından yapılan resmi (A. Süheyl Önuer'in Istanbulu [haz. İ. Kara - S. Puleu], İstanbul 1996, s. 63]
yangınların kolayca yayılmasına yol açıyordu. Derviş Paşa'nın 1918 yangınında yok oian ve daha sonra yerine Çapa Kız Enstitüsü yapılan muazzam konağı da külliyenin az ilerisindeydi.
Külliyeye gelir sağlamak üzere yapılan Şifâ Hamamı'nın izi bile tesbit edilememiştir. A. Süheyl Ünver, 1942 yılında bu hamamın başka bir ad altında mevcut olabileceğini yazmıştır f VD, II [ 1942], s. 249).
BİBLİYOGRAFYA :
Ayvansarâyî, Hadîkatü'l-cevâmİ',1,207-208; Sicill-i Osman'ı, III, 590; İzzet Kumbaracılar. İstanbul Sebilleri, İstanbul 1938, s. 35; Tanışık. İstanbul Çeşmeleri, 1,112, nr. 114 (resmi s. 113-te); A. Süheyl Ünver, Hekimbaşı ÖmerEfendi, Hayatı ue Eserleri, İstanbul 1955; a.mlf., "İstanbul Yedinci Tepe Hamamlarına Dair Notlar", VD, II (1942), s. 249; Behçet Unsal. "İstanbul'un İman ve Eski Eser Kaybı", Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve incelemeleri, İstanbul 1969, 11, 14; Affan Egemen, istanbul'un Çeşme ue Sebilleri, İstanbul 1993, s. 685; Ömer Faruk Şerifoğ-lu. Su Güzeli: İstanbul Sebilleri, İstanbul 1995, s. 104; Hatice Aynur-Hakan Karateke. AçBes-meleyle İç Suyu-Han Ahmed'e Eyle Dua, III. Ahmed Devri Çeşmeleri, İstanbul 1995, s. 129-130;MübahatS. Kütükoğlu. "1869'da Faal İstanbul Medreseleri", 7£D,VII-VIJI(İ977). s. 61-62; a.mlf., "Dârü'l-HÜâfeti'l-'Aiiyye Medresesi ve Kuruluşu Arefesinde İstanbul Medreseleri", İTED, VII 11978), s. 167-168; A. Turgut Kut, "İstanbul Sibyan Mektepleriyle İlgili Bir Vesika", JTS, II (1978). s. 61 (nr 132, 141); Semavi Eyice, "Les quartiers de Molla Gürânî et de Piri Paşa et leurs trois monuments dispa-rus-Topographie historique de quartier", Ana-tolia Moderna: YeniAnadolu.V, Paris 1994, s. 243-247; a.mlf., "Hekimbaşı Ömer Efendi Medresesi", DBlst.A, IV, 41. ı—ı
İRİ Semavi Eyice
15 Şaban 1100 (4 Haziran 1689) tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası aslen Giritli olan Hekimbaşı Nuh Efendi'dir. Çocukluğunda ve gençliğinde iyi bir tahsil gördü. Kabiliyeti sayesinde III. Ahmed döneminde (1703-1730) silâhşorlukla saraya girdi ve dergâh-ı âlî kapıcıbaşılığına yükseldi. 1127'de (1715) bu sıfatla Kızlar Ağası Süleyman Ağa'nın öldürülmesi ve metrûkâtının ele geçirilmesiyle görevlendirildi. Şehid Ali Paşa'nın sadrazamlığı zamanında Zile kazası voyvodalığı ile İstanbul'dan uzaklaştırıldı. Nevşehirli Damad İbrahim Paşa döneminde Türkmen ağalığı ile taltif edildi. 1722 yılında mîr-i mî-rânlık pâyesiyle Adana valiliğine getirildi. Bu görevde iken Adana ve Kilis dolaylarının asayişini sağlamaya çalıştı. Bölgedeki bazı Türkmen aşiretlerini itaat altına aldı. 1137Saferinde (Ekim-Kasım 1724) Yeni İl voyvodalığı üzerinde kalmak şartıyla Halep valisi olarak Köprülüzâde Abdullah Paşa'nın maiyetinde İran seferine gitti.
Tebriz'in fethi sırasındaki başarılarından dolayı 3 Saf er 1138'de {11 Ekim 1725) vezirlikle Anadolu beylerbeyiliğine getirilen Ali Paşa ertesi yıl, hastalanan Abdullah Paşa'nın yerine Şark seraskeri ve Tebriz muhafızı oldu. 1727'de Afgan Şahı Eşref Han'a karşı Rusya'dan gelecekyardım meselesiyle ilgili olarak Rus Generali Dul-goroki ile görüştü ve Hemedan müsâla-hasmda {4 Ekim) büyük gayreti görüldü. Fakat başta kethüdası olmak üzere bazı adamlarının halka zulmetmesi yüzünden buradan uzaklaştırılarak önce Şehrizol, hemen ardından da Sivas valiliğine tayin edildi. Nâdir Şah zamanında İran savaşlarının tekrar başlaması üzerine Diyar-bekir valiliğine nakledildi. Şevval 1142'de (Nisan 1730) Bağdat Valisi Ahmed Paşa'nın maiyetinde Hemedan muhafızlığı ile görevlendirildi. Fakat bu sırada İstanbul'da çıkan Patrona İsyanı yüzünden devlet Şark seferiyle yeterince ilgilenemediği için Tebriz tekrar İranlılar'a geçti; Ali Paşa da Erzurum valiliğiyle Revan bölgesi seraskerliğine getirildi (Aralık 1730).
Önce Rûmiye'yi (Urmiye), ardından da 1S Cemâziyelevvel 1144'te {15 Kasım 1731) boşaltılan Tebriz'i alan Ali Paşa, Dârüssa-âde Ağası Hacı Beşir Ağa'nın girişimiyle başarılarının mükâfatı olarak sadrazam-
lığa getirildi (15 Ramazan 1144/12 Mart 1732). I. Mahmud da bu zafer üzerine gazi unvanını almıştır. Üç yılı aşan bu ilk sadrazamlığı sırasında özellikle Avrupa'-daki gelişmeleri yakından takip etti. Lehistan veraset savaşları dolayısıyla Rus tehdidinin artması üzerine, Bağdat, Van ve Revan taraflarını baskı altında tutan ve Hint seferine çıkmak için hazırlık yapan Nâdir Şah'm barış teklifini olumlu karşıladı. Avusturya ile ortak hareket eden Rusya ile savaşın kaçınılmaz olduğunu düşündüğü için doğu cephesinden emin olmak istiyordu. İran'la barış yapılmasına karşı çıkan doğu cephesi seraskeri Köprülüzâde Abdullah Paşa'nın etkisiyle bu isteğini gerçekleştiremediği gibi tahmin ettiği üzere Avusturya ve Rusya müttefik güçlerine karşı 1736'da başlayacak olan savaştan önce İran meselesi yüzünden sadrazamlıktan azledildi ve mecburi ikametle Midilli adasına gönderildi (23 Safer 1148/15 Temmuz 1735}. Ertesi yıl Kandiye muhafızı ve ardından Bosna valisi oldu. Üç yıl kadar süren bu valiliği sırasında Ruslar'la birleşerek savaşa giren Avusturyalılar'a karşı başarılı mücadeleler yaptı ve büyük şöhret kazandı. Belgrad'ın işgalden kurtarılmasında yararlılık gösterdi; Belgrad'ın Osmanhlar'a iadesiyle sonuçlanan Belgrad Antlaşması (1739) görüşmelerine bizzat katıldı. 1740'ta Mısır'da KÖlemenler'in olay çıkarmaları ve Mısır hazinesini göndermemeleri üzerine Mısır valiliğine tayin edildi. Bir yıl içinde Mısır'ı kontrol altına aldı.
1741 yılında kısa sürelerle Adana ve Anadolu valiliklerine getirilen Hekimoğlu Ali Paşa, 1S Safer 1155'te (21 Nisan 1742) ikinci defa sadrazam oldu. Bir buçuk yıla yakın süren bu dönem Kerkük, Musul, Diyarbekir, Rakka, Azerbaycan ve Kars taraflarında İran savaşları hazırlıkları içinde geçti. Sadrazamın tam yetkiyle bizzat sefere çıkma isteği, bunun için Nâdir Şah'ın faaliyetlerine göre uygun bir mevsim beklenmesi amacıyla sefer hazırlıklarını uzatması. Diyarbekir seraskerine zamanında gerekli yardımı yapmaması I. Mahmud'un kızgınlığına yol açtı. 4 Şaban 1156'da (23 Eylül 1743) sadâretten alınarak Midilli'ye sürüldü. İki ay kadar sonra Girit, 1157 Ramazanında (Ekim 1744) Bosna valiliğine getirildi. İran savaşları sırasında Halep, ardından Anadolu valiliği ve Kars ciheti seraskeri oldu. 1746'da imzalanan barış antlaşmasından sonra şark seferleri sırasında başkaldı-ran levent eşkıyasının te'dibiyle meşgul oldu; bunların elebaşılarını öldürttü. Ay-
'ı 66
hekimoClu ali pasa
m yıl içinde tekrar Bosna valiliğine tayin edildi (14 Zilkade 1159/28 Kasım 1746) ve Hersek'in idaresi de ona bağlandı. Daha yüksek bir görev bekleyen Ali Paşa buraya gitmek istemediyse de Sadrazam Tiryâkî Mehmed Paşa'nın kıskançlığını üzerine çektiğinden zorla yeni görev yerine gönderildi. Şahsî düşmanı olduğu anlaşılan Tiryakı Mehmed Paşa'nın sadâreti döneminde birkaç defa idam edilmekis-tendiyse de I. Mahmud buna daima karşı çıkmış ve hatta Mehmed Paşa'yı azlederken onun devlete büyük hizmeti dokunmuş Ali Paşa İle "iddiâ-yı akrâniy-yet" peşine düştüğünü belirtmiştir.
Ali Paşa 116 i 'de (1748) Tırhala sancak beyiiiği, Bender muhafızlığı ve Özİ valiliği yaptı; Silistre ve dolaylarında eşkıya te'di-biyle meşgul oldu. 1163'te (1750) Vidin muhafızlığına nakledildi; Niğbolu ve İlba-san sancakları kendisine dirlik olarak verildi. Ertesi yıl Trabzon ve yöresinde ayan ve derebeylerinin ıslahı ile uğraştı. 111. Osman'ın cülusundan sonra 1755'te tekrar Anadolu beylerbeyi, bir ay sonra da üçüncü defa sadrazam oldu (3 Cemâziyelev-vei 1168/15 Şubat 1755). I. Mahmud döneminde serbest olarak idare etmeye alışmış olan Ali Paşa kendisine yapılan muamelelere ve müdahalelere karşı çıktı. Bazı sözleri mübalağalı şekilde III. Osman'a aktarıldı ve asabi mizaçlı padişahın kızgınlığına yol açtı. Hatta padişah onu huzuruna çağırarak tehdit etmiş. Ali Paşa da buna karşı çıkarak sert sözler söylemiş ve padişahı daha da kızdırmıştı. Bu tartışmadan sonra üç ay kalabildiği sadâretten azledildi (6 Şaban 1168/18 Mayıs 1755). Bu azilde, Silâhdar Bıyıklı Ali Ağa'nın rolü bulunduğu; ayrıca Ayvan-saray'da çıkan bir yangından padişahtan önce dönmesinin ve şehzadeleri öldürtmek İsteyen III. Osman'a karşı çıkmasının etkili olduğu belirtilir.
Katledilmek üzere Kızkulesi'ne hapsedilen Ali Paşa valide sultanın araya girmesiyle ölümden kurtuldu, fakat Kıbrıs'a sürüldü. Ada halkı tarafından iyi karşılandı: burada iken gerek konsoloslar gerekse himaye ettiği vezir ve devlet adamlarından pek çok hediye ve para yardımı aldı; toplanan paralarla Kıbrıs fukarasına üç ayda 100.000 kuruştan fazla sadaka dağıttı. Beş ay kadar sonra Rodos'a nakle-dildiyse de çok geçmeden rakibi Silâhdar Ali Paşa'nın sadâretten uzaklaştırılmasından sonra üçüncü defa Mısır valiliğine. Safer 1171'de (Ekim 1757) beşinci defa Anadolu valiliğine getirildi. Bu sırada Ay-
Hekimoğlu Ali Paşa'nın türbesiyle yapının kitabesi
dın'da güvenliği sağladı. Kendi yetiştirdiği Koca Râgıb Paşa'nın sadrazamlığı döneminde nisbeten serbest hareket edip eyaleti bir süre İzmir'den yönettiyse de daha sonra tekrar Kütahya'ya döndü. 9 Zilhicce 1171 (14 Ağustos 1758) tarihinde burada vefat etti. Dilâverzâde adamları tarafından zehirlendiğini öne sürerse de (Zeyl-i Hadîka, s. 51) oğlu İsmail Ziyâed-din Bey'e göre mesane hastalığından ölmüştür (7T£M,XVl/93. s. 205). Naaşı önce geçici olarak Kütahya'da defnedildi, daha sonra vasiyeti ve ailesinin müracaatı üzerine İstanbul'a götürülerek ilk sadrazamlığı sırasında yaptırdığı caminin yanındaki türbesine gömüldü.
Ali Paşa Batı kaynaklarında son derece nazik, diplomasinin inceliklerini çok iyi bilen: Osmanlı kaynaklarında ise hak ve adalete riayet eden bilgili, cömert, dürüst, iş bilir, hayır sever bir kişi, fakat gerektiğinde devletin menfaati için kan dö-kebilen. haika karşı yapılan zulmü affetmeyen ciddi bir devlet adamı olarak tanıtılır. I. Mahmud ile çok iyi anlaşan ve onun daima takdirine mazhar olan Ati Paşa III. Osman ile pek geçinememiş, padişahın isteklerine karşı çıkmış, hayatının en sıkıntılı döneminin üçüncü defaki sadâreti olduğunu söylemiştir (a.g.e.,XVl/ 93, s. 200). Kendisini öldürtmeyi dahi düşünen 111. Osman bile onun devlet tecrübesi ve görgüsüne hayranlığını ifade etmiştir. Ali Paşa, başta Koca Râgıb Paşa olmak üzere, yetişmelerini sağladığı, çoğu vezirlik makamına kadar yükselen devlet adamlarından daima saygı görmüştür.
Uzak görüşlü bir devlet adamı olan He-kimoğlu Aii Paşa, özellikle ilk sadâreti ve daha sonraki Bosna valiliği sırasında Avrupa ahvalini yakından takip etmiştir. 1736 savaşı öncesinde Leh veraset savaşlarını dikkatle takip ederek, Rusya ve Avusturya'ya karşı Fransa siyasetine taraftar bir politika oluşturmuş, Fransız elçisi Mar-quis de Viileneuve ile sık sık görüşerek Avrupa meseleleri hakkında bilgi almış, Fransız asıllı Humbaracı Ahmed Paşa'-dan da (Alexandre de Bonneval) istifade etmiş, onu himayesi altına alıp Humbaracı Ocağı'nm faaliyete geçmesini sağladığı gibi kendisinden Avrupa siyasetiyle ilgili raporlar da istemiştir (Cassels, s. 84-85,90-92). İdareciliğinin yanı sıra İyi bir asker olduğunu İran ve özellikle Bosna cephelerinde göstermiş, 1739 antlaşmasının akdi esnasında usta bir diplomat olarak ön plana çıkmıştır. Kısa süreli sadâretleri dolayısıyla çok önem verdiği Avrupa'ya yönelik siyasetini etkili ve sistemli bir şekilde sürdürememiş; İran meselesi, iç bunalım, iktidar çekişmeleri onu oldukça meşgul etmiştir. Eyaletlerdeki valilikleri sırasında ise en çok önem verdiği husus asayişin temini olmuştur. Ali Paşa'nın Âlî mahlası İle şiir yazdığı da bilinmektedir.
Dostları ilə paylaş: |