Konusu: İmam’ın (r a) Başlattığı Hareketin, Evrensel Düzlemde Bir Dine Dönüş Çağına Başlangıç Teşkil Ettiğinin Beyanında


Üçüncü Dünya Ülkeleri ve Batının Önerdiği Düzeni Kabullenmemek



Yüklə 1,65 Mb.
səhifə50/89
tarix17.11.2018
ölçüsü1,65 Mb.
#83124
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   89

Üçüncü Dünya Ülkeleri ve Batının Önerdiği Düzeni Kabullenmemek


Amerikalı meşhur teoriysen, bazı doğulu ülkelerin batı medeniyetinin mahiyetini tanıma hususunda yaptığı tarihi hatanın köklerini açıklarken şu açıklamada bulunmuştur: “Batılı ülkeler, Komünizme karşı koymak, doğu blokunu ve Varşova Askeri Paktını dağıtmak için büyük bir propaganda başlatmışlardır ve de doğu Avrupa ülkelerindeki halkların gözünde yalancı bir ortam vücuda getirmişlerdir. Öyle ki doğu bloku ülkelerinin halkları, batıda insanların tam bir refah içinde ve her türlü özgürlükten istifade eder bir halde yaşamakta olduğuna inanmaktaydı. Onların düşüncesine göre batı işsizlik problemini de halletmiş ve de herkes kendi kabiliyetleri esasınca gelişme ve kalkınma içine girebilecek bütün imkanlara sahip bulunmaktaydı. Ama durum asla böyle değildi.”2

Söz konusu teoriysen daha sonra konuşmasını şöyle devam ettirmektedir: “Ama bugün batı dünyasının çehresinden hile ve aldatma perdesinin düşmesiyle artık üçüncü dünya ülkeleri, Amerika ve batı Avrupa ülkeleri tarafından kendilerine sunulmuş olan sistemi kabul etmeye asla razı değillerdir.”3



Batılı Olmayan Ülkelerin Yeni Bir Yol Arayışı


Bugün batılı yeni medeniyet putu üçüncü dünya ülkeleri için kırılmış haldedir ve artık çağdaş dünya, batı tarafından önerilen formüllerin kendi iktisadi ve siyasi dertlerini tedavi etme hususunda yegane reçete olduğu fikrini kabul etmemektedirler.

Amerika Birleşik Devletlerinin istihbarat teşkilatı CIA’nın dış siyaset işlerindeki seçkin teorisyenlerinden olan Graham Fuller, bu gerçeğe işaret ederek şöyle yazmaktadır: “Batı dünyası tarafından serbest piyasa, laiklik, demokrasi ve insan hakları kalıbında hazırlanmış ve dünya ülkelerine sunulmuş olan model biz batılıların iddia ettiğinin tam tersine bütün beşeri toplumlar için şifa verici bir reçete konumunda değildir. Bu husus her ne kadar bizler için acı ve dert verici olsa da itiraf etmek gerekir ki batılı olmayan toplumlar, şimdi kendi gelecekleri için yeni bir ideoloji arayışı içine girmişlerdir.”1



Batı Medeniyetinin Yenilgisi ve Liberalizmin Batışı


Bu bölümün sonunda şu hususu belirtmek gerekir ki, insanların gözünde batılı medeniyet modelinin değerden düşmesiyle birlikte, maddeci batı kültürünün iktisadi, siyasi, kültürel ve fikirsel öğretilerinin temel varsayımı olan liberalizm panoraması, oldukça ümitsiz edici bir durumdadır.

Anthony R. Blaster, “İktisadi ve siyasi toplumsal yaygın görüşler ortamında tümüyle tecrübeye dayalı köklü varsayımlar, Hıristiyan, feodal, sosyalist veya anarşist olmadan önce esasen liberalisttir” ve “geçen dört asır boyunca liberalizm, batı medeniyetinin seçkin öğretilerinden biri olmuştur”1 konusunu beyan ederek şöyle yazmaktadır: “Yirminci yüzyılın bu son yıllarında kapitalizm, kendi tarihi doğum yeri olan batılı toplumlarda muhasara altında bulunmaktadır ve liberal siyasi partiler, gelişmekten mahrum kalmışlardır. Şu andaki durum ve dünya genelinde liberalist panorama bundan daha da ümitsiz bir durumdadır.”2

Şu anda liberalizm ve liberalizmden kaynaklanan kalkınma modelinin yenilgiye uğradığı ve çıkmaza sürüklendiği konusu yaygın bir görüş haline gelmiştir. Öyle ki üçüncü dünya ülkelerinin önderlerinden bazıları açık bir şekilde şöyle ilan etmişlerdir: “Liberalizm, dünyanın sorunlarını halletmemekle kalmamış, hatta sorunları artırmıştır. Ülkeleri, aniden bir işsizliğe, fakirliğin artışına, siyasi ve iç savaşlara sürüklemiştir.”

Onların inancına göre, “Dünya genelinde fakirlik, açlık ve adaletsizlik yaygınlaşmıştır ve liberalizm, başarısız olduğunu ispat etmiştir.”3

Velhasıl, artık şu hakikati kabul etme zamanı gelmiştir ki tarihin gerçek akımının mutlak batılı liberal demokrasinin dünya üzerindeki egemenliğinin son bulduğu görüşünün yaygınlaşmasıyla4, batılı teorisyenlere göre, dünyadaki sorgusuz sualsiz egemenliği sağlama açısından sermaye ve kudret dünyasının merkezlerinin yapacağı programlarda etkisi ve kökleri bulunmaktadır.” Aslında bir çok araştırmacılar şu gerçeğe inanmışlardır: “Liberalizmden Marksizme kadar bütün batılı modellerin yenilgiye uğramasıyla İslami rönesansa şahit olacağız.”1

9-Batı Medeniyetinin Çöküş Örneği Amerika

Batı medeniyetinin dünya toplumlarını düzene koyma hususundaki acizliğini ABD’nin siyasi, kültürel, içtimai mahiyetine eleştirel bir yaklaşımla daha fazla incelemeye çalışacağız. Zira, “açık toplumsal düzene sahip olan ülkeler arasında ABD hepsinden daha önemlidir ve diğer tüm açık toplumların kaderi de ABD’ye bağlıdır.”1

Basiret sahibi önderimizin ifadesiyle, “kültürel ve şahsi kimlik bunalımına düşen ve ahlaki temelleri yıkıldığı için de içerden dağılma halinde olan”2 Amerika toplumunun gizli ve açık gerçeklerini detaylı bir incelemeyle batılı medeniyetin hastalığını teşhis etmek mümkündür. Zira Amerika sadece bir batılı ülke olmakla kalmamıştır, aynı zamanda, “Medeni toplumun ve tanınmış kurumlarının batı medeniyetinde çöküşünün açık bir örneği olmuştur.”3
1-Amerika İmparatorluğunun Çöküşü

ABD, mevcut gerçeklerin tanıklığı ve siyasi ve kültürel şahsiyetlerin itirafları esasınca, büyük karmaşık sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır ve bu da ülkenin geleceğini karartmaktadır.

Batılı meşhur yazar ve Nobel edebiyat ödülü sahibi Octav Jupaz, “Demokrasi imparatorluğu (Amerika) çökmek üzere”4 adlı makalesinde şöyle yazmaktadır: “Amerika panoraması, asla mutlu ve sakin bir imaj çizmemektedir.”

Hakeza şöyle demektedir: “Amerikalılar, halklarının kaderi ve gelecekleri hakkında eskiden sahip oldukları güveni kaybetmişlerdir.”1

Yaklaşık kırk yıldır ABD’deki iç değişimleri yakından inceleyen bazı yorumcular şuna inanmaktadır ki, “ikinci dünya savaşından bugüne kadar Amerika’nın kültürel, iktisadi, siyasi ve toplumsal sorunları asla bu kadar ciddi boyutlarda olmamıştı.”2

Elbette ABD’nin siyasi düzeni ve toplumunda kalıcı bir istikrarın olduğunu ispat etmek için, bu ülkedeki iktisadi, siyasi ve teknolojik ilerlemeler alanında rölatif güce dayanan kimseler, şu hakikati göz önünde bulundurmalıdır ki, “İmparatorlukların çöküşü ani değildir. Tarih boyunca büyük güçler, sürekli yavaş bir şekilde gerileme sürecine girmişlerdir ve Amerika da bu kaidenin bir istisnası değildir.”3

Büyük buhranlar, tehlikeli hareketler, batılı medeni toplumun siyasi, ahlaki ve kültürel öğretilerinin çöküşü ve liberalizmin vaad edilmiş cennetinin boş olduğunun ortaya çıkışı öyle şartlar oluşturmuştur ki, “Amerika İmparatorluğunun çöküşü, yıllardan beri görüş sahiplerinin ve düşünürlerin dikkatini çekmeye başlamıştır.”4

Hakeza, “Çeşitli delillerin de gösterdiği gibi, bu imparatorluk türeten cumhuriyet, zirveye ulaştıktan sonra çöküşe doğru gitmektedir.”1

Amerikalı bazı seçkin görüş sahipleri de, “Amerika, tarihinin çok önemli bir noktasında bulunmaktadır.”2 hususunu beyan ederek, “Amerika İmparatorluğu çöküş ve dağılma halindedir.”3 konusuna da vurguda bulunmaktadırlar.

Amerikan toplumunun gerçekleri şu hususu teyit etmektedir ki, “Amerika Birleşik Devletlerinde son elli yılda görülen (1912-1963) çöküş belirtileri, önceki 137 yıldan daha fazla göze çarpmaktadır ve bu etkiler geçen yirmi yılda, son elli yıldan daha fazla artış kaydetmiştir.”4

Dikkat edilmesi gereken bir husus da şudur ki, materyalist inançlar üzere gelişip kalkınmakta olan bir medeniyet ve imparatorluğun çöküşü, “iktisadi, siyasi ve askeri çöküşten çok, toplumsal, ailevi, ahlaki ve manevi kopukluğa bağlı bulunmaktadır.”5

Cinayet ve şiddetin yıkıcı dalgaları, uyuşturucu madde kullanma alışkanlığı, ahlaki çöküş, aile kurumunun dağılışı, “Maddi hırs ve tamah, manevi ilkelerin çöküşü, rüşvet, fesat, Nihilizm, bencillik ve hepsinden de ötesi manevi bir kudret ve merkezin olmayışı, ABD’yi siyasi ve toplumsal buhranlara maruz bırakmıştır.”1

ABD’nin ilerlemiş teknolojisi, büyük askeri gücü ve büyük serveti, asla günümüzdeki Amerika toplumunun hastalıklarına deva olmamıştır ve Amerika’nın sınır ötesi diplomasisinde askeri alanda görüş sahibi olanlardan bir çoğuna göre de bütün bunlar, batı süper gücünün çöküşünün bir nişanesidir. Amerikan toplumunun büyük buhranlarını örtme aracıdır. İçte ve dışta kamuoyunu yanıltma amacını taşımaktadır ve de bu konular, inkar edilemez gerçekler olarak bilinmektedir. Hakikatte, “Amerika’nın 11 Eylül olayına karşı gösterdiği tavır, bu ülkenin gücünün yok olmaya doğru yüz tuttuğunu göstermektedir.”2 Esasen bazı yorumcuların da inandığı gibi, “Asıl mesele Amerika’nın çöküp çökmediği değildir. Burada sorulan soru şudur ki Amerika, haysiyetli bir şekilde mi çökmektedir yoksa inatçı ve tutucu direnişiyle ani bir yokluğa mı sürüklenmektedir.”3
2-Amerikalı Şahsiyetlerin Ülkedeki Sorunları İtiraf Edişi

Elbette, Amerika’nın dünyanın en zengin ülkesi olduğu gerçeği inkar edilemez. Ama açık olduğu üzere, dünyanın bu en zengin ülkesi, manevi fakirlik tuzağına düştüğü için1 bugün ülkedeki kültürel, toplumsal ve siyasi büyük sorunları halletmekten aciz kalmıştır.

Amerika eski Cumhurbaşkanı Richard Nixon bu nükteye işaret ederek şöyle yazmaktadır: “Acaba dünyanın en zengin ülkesi olan ABD, dünyanın en çok sağlık harcaması yapan ülkesi olduğu halde, bu ülke insanlarından 38 milyonunun, parası olmadığı için gerekli sağlık ve tedavi şartlarından mahrum bulunduğu gerçeğini kabul etmeyecek mi?

Dünyanın en zengin ülkesi Amerika, dünya nüfusunun yirmide birini teşkil ettiği halde bu ülkede uyuşturucu maddeye ve yasak olan şeylere harcanan paranın, diğer ülkelerin masraflarının tümüne denk olduğu gerçeğini kabul etmeyecek mi?

Dünyanın en zengin ülkesi olan ABD, bugün dünyada en çok cinayet işlenen ülkelerden biri haline geldiğini, hatta Körfez Savaşı müddetinde cinayete kurban giden Amerikalıların sayısının savaş meydanlarında öldürülenlerin sayısından yirmi kat daha fazla olduğu gerçeğini kabul etmeyecek mi?

Dünyanın en zengin ülkesinin halkı olan ABD halkı da, toplumda sürekli bir mahrum sınıfın ortaya çıktığını, bu sebeple de bir çok şehirlerde güvenliğin ortadan kalktığını ve geriye yaşamak için bir alan kalmadığı gerçeğini kabul etmeyecek mi? Bugün bir çok şehirlerin durumu, büyük toplum modelini öneren Cumhurbaşkanı Johnson’ın zamanından daha kötü hale gelmiştir.”1

Amerika Harvard Üniversitesi üstadı Cornel West de, Washington’daki Milli Pluralizm kurumunun onüçüncü yıllık konferansında yaptığı bir konuşmada, Amerika milletinin manevi fakirliğini itiraf ederek ve de Beyaz Saray yöneticilerinin kültürel alandaki yanlışlıklarına itirazda bulunarak şöyle demiştir: “ Bir millet, iktisadi ve askeri açıdan dünyayı fethettiği halde kendi ruhunu kaybetmişse neye yarar?”

West, Beyaz Saray’ın ve Wall Street’in zafer çığlıklarının aldatıcı olduğunu beyan ederek şöyle demiştir: “Bu çığlıklar, bana hiçbir güvenlik, ilerleme ve mutluluğun olmadığı birinci dünya savaşından önceki Avrupa’yı hatırlatmaktadır.

Biz burada (Amerika’da) herkesin pazarını büyülemekte ve Amerika’nın sihirli güçleri varmış gibi göstermekteyiz. Bu sebeple de Amerika eski Cumhurbaşkanı Bill Clinton, büyük bir küstahlık içinde milletin karşısına çıkarak zamanın çok parlak bir zaman olduğunu söyleyebilmektedir.

Ama topluma daha derin bir şekilde bakacak olursak, gün gittikçe manevi bir başı boşluğa ve ahlaki çöküşe sürüklendiğimizi çok rahat anlayabiliriz. Toplumda gün gittikçe intiharlar artmakta, ocaklar sönmekte ve de kürtajlar artış kaydetmektedir ve bunlar da bizim manevi fakirliğimizin apaçık bir kanıtıdır.”

West aynı zamanda servet bölüştürmesi ve ırk eşitliği hakkında da Amerika’nın devlet adamlarına itirazda bulunarak şöyle demektedir: “Federal bütçe milliyet ve ırk esası üzerine tayin edildiği halde, ırkçılık hakkında diyalog ve uzlaşma içinde olunduğunun söylenmesi çok riyakarca bir tavırdır.”2
3-Kriz içindeki Amerika Toplumu

Mevcut raporlar da, Amerikan toplumundaki düşünürlerin bu konudaki endişelerini teyit etmektedir ve de bu ülkede, toplumsal durumun giderek vahimleştiğini göstermektedir. ABD’nin toplumsal yapısı hakkında yapılacak kısa bir araştırma, ABD toplumundaki derin uçurumları açık bir şekilde görebilmeyi mümkün kılacaktır.

“1995 yılında 4.9 milyon Amerikalı mahkemelik olmuştur. Bunlardan 2.8 milyon kişinin cezası ertelenmiş ve 671 bin kişi ise şartlı olarak salıverilmiştir. 958.704 kişi devlet hapishanelerinde, 95.034 kişi ise Federal zindanlarda mahkum durumdadır. 446.000 kişi ise yerel hapishanelerde bulunmaktadır. Bu rakamlar, şu manayı ifade etmektedir ki, her 189 kişiden bir kişi hapishanelerde bulunmaktadır ve bu da yapılan istatistikler esasınca dörtyüzseksen kişiden birinin hapiste olduğu 1980 yılından bu yana gözle görülür bir artış kaydettiğini göstermektedir. O zamandan beri de bu rakam sürekli olarak artış kaydetmektedir. Öyleki 1997 yılında Amerika’daki suçluların sayısı 5.5 milyon kişiye ulaşmıştır. Amerikalılar bu yüzden artık bu daimi belanın boyutlarından yani 8 milyon küçük hırsızlık olayından, 3 milyon silahlı soygundan, 1.6 milyon araba hırsızlığından, 1 milyon silahlı saldırıdan, 639 bin sahtekarlık olayından, 102 bin tecavüz olayından ve 23 bin cinayetten asla şaşkınlığa düşmemektedir. Bu rakamlar, büyük şehirlerde ve özellikle de eskiden güvenlik içinde olan küçük şehirlerde suç oranının her yıl %6 ila %10 oranında arttığını göstermektedir. Amerikan Federal polisi FBI, her 22 dakikada bir cinayet, her 5 dakikada bir tecavüz, her 49 saniyede bir hırsızlık, her 30 saniyede bir silahlı saldırı, her 2 saniyede bir silahlı soygun olayını rapor etmektedir. 1987 yılında sınırlı bir kara sahip olan uyuşturucu madde kaçakçılığı da şu anda en karlı iş haline dönüşmüştür.1

“Son otuz yılda, yaklaşık seksen milyon kişi, Amerikan nüfusuna eklenmiş bulunmaktadır ve bunlardan %20’sini Asya, Latin Amerika ve Afrika’dan bu ülkeye göçen kimseler teşkil etmektedir.

Bu müddet boyunca yaklaşık 300 milyonluk Amerika toplumu arasında cinayetler 4 kat fazlalaşmıştır. Farklı sınıflar ve bireyler arasında şiddet olayları 10 kat artış kaydetmiştir. Ailelerde boşanma olayı %30’dan %70’e yükselmiştir. Meşru olmayan çocukların sayısı 12 kat artış kaydetmiştir.

Uyuşturucu madde ticareti Amerikalı gençler arasında bir gelenek haline gelmiştir. Amerika’da iç güvenlik, ilkokul ve ortaokul düzeyinde bile buhranlı bir duruma ulaşmış bulunmaktadır.

Son otuz yılda hapiste olanların sayısı 100,000 kişi civarındayken şimdi 1,000,000 kişiden bile fazla bir rakama ulaşmış bulunmaktadır. Yeni rakamlar esasınca Amerikalı erkeklerin %70’i, eşlerine sadık kalmadıklarını itiraf etmişlerdir.

Bugün her zamandan daha fazla Amerikan toplumu, siyasi önderlerinin ahlaki ve kanuni suçlarına göz yummaya hazırdır. Zira bu tür olaylara duyulan hassasiyet, Amerika toplumunda ortadan kalkmış bulunmaktadır.

Önceki yıl Washington belediye başkanı, kanuni suçlar, uyuşturucu madde kullanımı ve satımı sebebiyle hapse mahkum edildiği halde, son seçimlerde yeniden bu makama seçilmiş bulunmaktadır!2

Bu tür raporlar, bizlere şu hakikati ifade etmektedir ki, Amerika medeniyetindeki gerçekleri tanımada ve yorumlamada yüzeysel düşünmekten ve bakmaktan sakınmak gerekir. Zira, “Amerikalı siyasetçilerin Amerika rüyası olarak dış dünyaya yatsıtmaya çalıştığı güzel tabloya rağmen bu rüya, bu ülke halkının büyük bir çoğunluğu için büyük bir kabus haline dönüşmüştür.”1 Aslında, “Pazar ekonomisine tapınma esasınca vücuda gelen bir düzen, şüphesiz şiddet, cinayet, uyuşturucu madde, kaçış, beyin yıkama ve her türlü kültür ve medeniyeti ortadan kaldırma sebebidir.”2


4-Adaletsizlik, Fakirlik ve Aile Kurumunun Değersiz Hale Gelişi

Mevcut raporların da bildirdiği üzere Amerika Birleşik Devletlerinin yaptığı reklamların tersine, bu ülkede insanların temel hakları çiğnenmektedir. Öyleki, “Amerikalı milyonlarca kişi kendi ailelerinin uzun dönemde güvenliğini sağlama korkusu içinde yaşamaktadır ve halkın büyük bir kesimi de fakirlik ve ümitsizlik içinde yaşamaktadır.”3

Üçüncü milenyumun eşiğinde “Amerika toplumunda ırkçılık henüz ortadan kalkmış değildir.” ve “Adam öldürme ve cinayet, bu toplumun bütün kesimlerinde korkunç boyutlara ulaşmış bulunmaktadır.”4

Hakeza: “Adam öldürme, tecavüz, cinsel sömürü, çocukları ve eşleri kullanma, tüyler ürpertici bir boyuta ulaşmış bulunmaktadır.”5

Çok önemli bir yere sahip olan aile kurumunun bu toplumda sarsıntıya uğraması ve dağılmasıyla birlikte, “Bugün, ideal aile örneği -tabi eğer hala varsa!- büyük bir baskı altında idare edilmektedir. Aileler dağılmakta ve bu artık toplumda sıradan bir mesele haline gelmiş bulunmaktadır.”1 Bundan da öte, “yaşlıların çoğu -tabi eğer zengin değillerse- sadece diğerlerinin, varlıklarına tahammül etmelerini arzu etmektedirler.”2

Aile kurumunun zayıflamasıyla birlikte, “artık çoğu baba, ailede azametli bir çehreye sahip değildir, televizyon programlarında da çoğu zaman baba bir soytarı haline dönüştürülmüştür ve annelerin güvenilir ve saygın bir şekilde çocuklarını terbiye ettikleri düşüncesi her geçen gün daha da azalmaktadır.”3


5-Amerikan Medyası ve Suç ve Cinayetin Yaygınlaşması

Medya, Amerika toplumunda çöküş hareketini şiddetlendiren ve güçlendiren önemli bir etken haline gelmiştir. Oysa, “televizyon ve filmler, güzel programlarıyla izleyicilerin karşısına çıkabilecekken, Amerika medyası çoğu zaman düşük seviyeli ve şiddet dolu programlara yönelmektedir.” 4

“Televizyonda yayımlanan Amerikan filmlerinde, şiddet doruk noktasına ulaşmış bulunmaktadır. Bu filmler, gençlerin ruhunu bozmakta; silah, çatışma, dövüşme, bomba patlatma ve yangınlarla dolup taşmaktadır. Bu filmler, gençlerin ve çocukların zihinlerini saptırmaktan başka bir işe yaramamaktadır.”5

“Amerikan kültürü, sinemalar, kitaplar, şiirler ve televizyon erkeklere kendilerini cani olarak görmelerini öğretmektedir.”1

Amerika Boston Üniversitesi üstatlarından Johns Lones, “Acaba Amerika kurtulabilir mi?” adlı kitabında –ki Almanya’da yayımlanmış ve benzeri görülmemiş bir satış yapmıştır- bu konuda şöyle yazmaktadır: “16 yaşındaki Amerikalı bir çocuk, bu yaşa gelinceye kadar 18 bin cinayet ve 8 bin cinsel tecavüz olayını televizyondan izlemektedir.”2

Amerika’nın rezalete sürüklenmiş toplumunda televizyon ve sinemalardaki sapıklıklar karşısında asla ciddi önlemler alınmamaktadır. Öyle ki, “Her türlü şiddet, vahşet ve cinsel sapıklıkları övmeye karşı yapılan itiraz, medeni hukuk taraftarlarının sansürü reddeden açıklamalarıyla karşı karşıya gelmektedir ve adeta tek mesele sansürmüş gibi gösterilmeye çalışılmaktadır!”3

Bazı Amerikalı görüş sahibi kimseler de medyanın çöküşü ve rezaleti hakkında şuna inanmaktadırlar ki, “Şu anda bilgilerinin çoğunu televizyon kanallarından elde eden Amerikan halkı, aldatıcı ve kasıtlı programlar sebebiyle kendilerini kaybetmiş bulunmaktadırlar. Öyleki Amerikalılardan çoğu, artık hakikat ile saçmalıkların ayırımını yapacak güce sahip bulunmamaktadır.”4
6-Amerikalı Genç Neslin Etkilenmesi

ABD’nin genç nesli, Amerika’nın materyalist ve rezil kültür yatağında bir çok zararlara tahammül etmek zorunda kalmaktadır.”Anne babaları birbirinden ayrılmış ailede yetişen çocuklar, bu çocukların kalabalık okullara gönderilmesi ve şiddet içeren televizyon programlarını izleme hususunda kontrol edilememesi bir çok cinayetlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.”1

Bugün Amerika toplumunun zehirli atmosferinde, “her çocuk ortalama olarak daha ilkokulu bitirmeden, medyada yaklaşık olarak sekiz bin cinayet sahnesi seyretmektedir.”2

Uzmanlar, Amerikan toplumundaki genç neslin gerçeklerini inceleyerek şu inanca varmışlardır ki, “Amerika’daki genç neslin uyumsuzlukları ve iç çatışmaları, Amerikan toplumunun yirmibirinci asırdaki toplumsal güvenliğini ve istikrarını tehdit etmektedir.”3

Zira mevcut belgeler esasınca da, “Amerikan milletinin toplumsal tarihinin hiçbir döneminde, on ila ondört yaş grubu bu kadar geniş ve yoğun tehlikelerle karşı karşıya kalmamıştır.

Amerika’daki onüç yaşındaki çocukların üçte biri, en azından bir defa uyuştucu madde kullandıklarını itiraf etmişlerdir. Ayrıca Amerika’da 1364 (1995) ila 1371 (2002) yılları arasında, ondört yaşındaki çocuklar kategorisinde intihar olayları iki kat artmış bulunmaktadır. Bu çocuklar arasında 1359 (1990) ila 1371 (2001) yıllarında şiddet ve suç oranı da iki kat artmış bulunmaktadır. Amerika’da on ila ondört yaş arasındaki çocuklardan her beş kişiden biri, sadece annesiyle veya babasıyla yaşamaktadır. Sekizinci sınıfta okuyan çocuklar arasında 1370 (1991) ila 1373 (1993) yılları arasında, sigara tüketimi % 30 oranında artış kaydetmiştir ve de 18. 6’ya ulaşmıştır.”4

Amerikan Noristern Üniversitesi de bu konuda yapmış olduğu kapsamlı araştırmalarının sonuçlarını ilan ederek şöyle demiştir: “1985 ila 1991 yılları arasında cinayete bulaşan onyedi yaşındaki Amerikalı gençlerin sayısı da % 121 artış kaydetmiştir. Aynı zamanda Amerikalı onüç yaşındaki katillerin sayısı da bu zaman müddetince % 158 oranında yükselmiştir. Amerikalı onbeş yaşındaki gençler arasında suç ve cinayet işleme oranı ise, yaklaşık olarak % 127 oranında artış kaydetmiştir.”1

“Amerikan Adliye Bakanının yayımladığı rakamlara göre, işledikleri bir takım suçlar sebebiyle hapise atılan onsekiz yaşından küçük gençlerin sayısı, 1985 ila 1997 yılları arasında iki katına ulaşmış bulunmaktadır.”2




Yüklə 1,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin