Korku ve üMİT 2 İslâm’ın Ölçülü Olmaya Çağrısı ve Aşırılığa Karşı Uyarısı 6


İslâm’ın Ölçülü Olmaya Çağrısı ve Aşırılığa Karşı Uyarısı



Yüklə 144,29 Kb.
səhifə2/3
tarix15.09.2018
ölçüsü144,29 Kb.
#82096
1   2   3

İslâm’ın Ölçülü Olmaya Çağrısı ve Aşırılığa Karşı Uyarısı

İslâm, her şeyde bir orta yoldur; düşüncede, inançta, kullukta, ibâdette, ahlâkta, yaşayışta, muâmelâtta ve nihayet ana ilkelerde.

Bu yol Allah’ın “doğru yol” diye adlandırdığı yoldur. Bu yol, “gazaba uğramışların” yani İslâm’ın dışındaki din ve felsefe sahiplerinin yollarından apayrı özelliklere sahip bir yoldur. Bu yol aynı şekilde sapmışların sınır tanımaz ve aşırı yollarından da tamamen farklı bir yoldur. Orta yol; İslâm’ın başta gelen özelliklerinden biridir. “Böylece sizi orta bir ümmet kıldık; insanlara şahitlik etmeniz için” 57 âyeti uyarınca Allah’ın bu ümmeti başkalarından ayırmak için koyduğu temel işaretlerden biridir. Ve o İslâm toplumu ki tam anlamı ile bir adâlet ve denge unsurudur. Dünyada ve âhirette dosdoğru orta çizgiden tüm sağa ve sola sapmalara tanıklık eden, edecek olan bir İslâm toplumu. İslâmî naslar (Kur’an ve sünnet) insanı dengeli olmaya çağırırken, ayrıca aşırılığa karşı da uyarıyor. O aşırılık ki, din dilinde çeşitli lafızlarla tanımlanmaktadır. Sınır tanımazlık, ileri gitmek, şiddet göstermek bunlardan bazılarıdır. 58

Dinde aşırılıktan sakınınız. Çünkü sizden öncekiler dinde kendilerini zorlayarak aşırılığa gittikleri için helâk olmuşlardır.” 59

İslâm, ifrat (haddi aşma), tefrit (eksiltme ve kısaltma) yönünden haddi aşmayı yasaklamıştır. Çünkü Rabbimiz şöyle buyuruyor:

Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman inanmış bir kadın ve erkeğe o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” 60

Bunlar, Allah’ın (koyduğu) hudutları, sınırlarıdır. Kim Allah ve peygamberlerine itaat ederse, Allah onu zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Orada devamlı kalıcıdırlar. İşte büyük kurtuluş budur. Kim de Allah ve Peygamberine karşı isyan eder ve (koymuş olduğu) sınırlarını aşarsa Allah onu devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır.” 61

Abdullah İbn Mes’ud (r.a.)’dan; Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

Taşkınlar, aşırı gidenler (ince eleyip sık dokuyanlar helâk oldu.” Bunu Rasûlullah (s.a.s.) üç defa söyledi. 62 Müslümanlar İslâm’ın koymuş olduğu ölçülere uymalıdır, asla gevşek davranmamalı ve aşırıya gitmemelidir.

Allah sınırı (haddi) aşanları sevmez.” 63

Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor:

“Üç kişi Rasûlullah (s.a.s.)’in hanımlarının evlerine geldi de, Rasûlullah (s.a.s.)’in ibâdetinden soruyorlardı. Bunlara Rasûlullah (s.a.s.)’in ibâdeti haber verilince kendileri bu ibâdeti azımsadılar ve:

‘Biz nerede, Rasûlullah (s.a.s.) nerede? Muhakkak ki Allah Rasûlünün geçmiş olan ve gelecekte işlemesi muhtemel bulunan bütün günahlarını mağfiret etmiştir’ dediler. İçlerinden biri:

‘Bana gelince, ben geceleri daima namaz kılacağım’ dedi. Diğeri de:

‘Ben, her zaman oruç tutacağım ve oruçsuz olmayacağım’ dedi. Üçüncüsü de:

‘Ben de kadınlardan ayrı yaşayacağım, hiç evlenmeyeceğim’ dedi. Onlar bu sözleri söylerken Rasûlullah (s.a.s.) onların yanlarına çıkageldi de:

Sizler şöyle şöyle söyleyen kimselersiniz. Dikkat edin! Allah’a yemin ederim ki ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve en çok takvâlı olanınız bulunuyorum. Bununla beraber ben, oruç tutarım, oruçsuz da bulunurum, nâfile namaz kılarım (gecenin bir kısmında) uyurum, kadınlarla da evlenirim (işte benim sünnetim,hayat yolum budur). Her kim benim sünnetimden (yaşam biçimimden) yüz çevirirse, o benden değildir ” buyurdu. 64

Hadiste de görüldüğü gibi aşırılık, haddi aşma yasaklanmıştır. İslâm, kolaylığı getirmiştir, zorluğu değil. Dolayısıyla, zor olanı değil, doğru olanı yapmak esastır.



İslâm Dini Kolaydır.

İslâm, insan fıtratına uygun hükümler getirmiştir. “Allah (ağır yükleri) sizden hafifletmek ister. Çünkü insan zayıf olarak yaratılmıştır.” 65

Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.” 66 Allah Teâlâ insanlara zorluk dileseydi, insanlar kolay bir şekilde yaşayamazlardı. Kâinat bu kadar denge içerisinde olmasaydı yaşantımız zor olurdu. Meselâ havalar devamlı sıcak olsa, sıcağa dayanmada güçlük çekerdik veya havalar devamlı çok soğuk olsa soğuğa dayanmada güçlük çekerdik. Beslenmek için yediğimiz sebzeler, meyveler bu kadar lezzetli ve tatları bu kadar güzel olmasaydı bunları yemekte güçlük çekerdik. İçtiğimiz su acı olabilirdi, içerken güçlük çekerdik. Veya, insan bu kadar iyi bir şekilde yaratılmamış olsaydı, yine ihtiyaçlarını rahat bir şekilde yerine getiremez, çok zorlanırdı. Meselâ, rahat yürüyemez, elini, kolunu rahat oynatamaz, rahat göremez, duyamaz, konuşamaz ve yaşamı çok zor olabilirdi. Bunun gibi misaller arttırılabilir. “(Çünkü) Allah sizin (insanlar) için kolaylık ister, zorluk istemez.”

Allah’ın insanlara vermiş olduğu kulluk görevleri (emir ve yasakları da) kolaydır. “Allah kimseye (ibâdet ve itaatte) gücünün yettiğinin dışında teklif etmez.” 67

Din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi.” 68 İslâm’da insanların tabiatına aykırı düşen, fıtratını zorlaştıran hiçbir güçlük yoktur. İbâdet ve yükümlülükler de bir azîmet (normal şartlardaki genel hüküm) yanında bir de ruhsat yani mazereti sebebiyle kolaylık vardır. Ayrıca günahlar için tevbe, keffâret vb. kurtuluş ve arınma yolları açık tutulmuştur. 69 Dolayısıyla İslâm dini Allah tarafından kolaylaştırılmıştır ve bunu iyi bir şekilde anlatmak gerekir.

Allah, insan daha hayata adım atarken, onun yolunu kolaylaştırmış, anasının karnından kolayca çıkmasını sağlamıştır. 70 Dünyada rahat etmemiz, kolayca yaşayabilmemiz için sayısız nimetler ve imkâlar vermiştir. Fıtrata uygun yaşamak, aslında hayatı kolaylaştırmak demektir. Dünya hayatına, insanları, cahiliye düzenleri ve cahiller zorlaştırmıştır. Bu konuda çözüm, takvâya sarılmaktır. Takvâ, hem âhiret hem dünya işlerimizin kolaylaşması için, anahtar görevi yapar. Din ve dünya işlerimizin Allah tarafından kolaylaştırılmasını istiyorsak, takvâ sahibi olmalı, Allah’tan hakkıyla korkmalıyız. 71 “Andolsun Biz Kur’an’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp, öğüt alan yok mudur?” 72

Kulluk kitabımız olan Kur’ân-ı Kerim’i okuyup anlamak ve gereğini yerine getirmek zor değil, gayet kolaydır. Yeter ki gereği yapılmak istensin.

Rasûlullah (s.a.s.) de dinin kolay olduğunu beyan etmiştir:



Şüphesiz ki o din kolaylıktır. Her kim (kolay olan) bu dini zorlaştırırsa altında kalır. Onun için orta bir yol tutun ve dini en uygun biçimde uygulayın.” 73

Allah, koyduğu yasaklara uyulmasını sevdiği gibi, koyduğu kolaylıkların uygulanmasını da sever.” 74 Hz. Aişe (r.a.) şöyle diyor:

“Rasûlullah (s.a.s.), biri zor biri kolay iki seçenekle karşılaştığında günah değilse, muhakkak en kolay olanını tercih ederdi.”75 Çünkü İslâm’da ruhbanlık yoktur, tabiî ki, İslâm’ın emirlerini yerine getirmede gevşeklik, umursamazlık da yoktur.

Rasûlullah (s.a.s.):

Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın, zorlaştırmayın” 76 buyurmaktadır. Bu hadis; sadece tebliğ usûlüyle alâkalı olmayıp tüm yaşantımıza da hitap etmektedir. Bir mü’min ne ile emrolunmuşsa, onu yerine getirmelidir.

Çünkü Rabbimiz şöyle buyuruyor:

Emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Beraberinde bulunan putperestliğe tevbe etmiş (müslüman olmuş) kimseler de doğru hareket etsinler. Aşırı gitmeyin. Doğrusu Allah yaptıklarınızı görür.77

Rabbimiz Allah’tır deyip de sonra (kulluk görevlerinde) dosdoğru olanlara, işte onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır. İşte onlar cennet ehlidir. Yapmış olduklarına karşılık orada ebedî kalacaklardır.” 78

“Ya Rasûlullah (s.a.s.) İslâm hakkında bana öyle bir söz söyle ki onu senden sonra hiç kimseye sormayayım.” diye soran Süfyan b. Abdullah es-Sakafi’ye Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle cevap verdi:

Allah’a iman ettim de, ondan sonra dosdoğru ol.” 79

Abdullah b. Mes’ud (r.a.) Peygamberimiz (s.a.s.)’den şunu naklediyor:

Hz. Peygamber bir gün yere düz bir çizgi çizdi ve ‘Bu Allah yoludur’ dedi. Daha sonra bu çizginin sağına ve soluna başka çizgiler çizerek ‘Bunlar ise diğer yollardır, her biri üzerinde yanlışa dâvet eden birtakım şeytanlar vardır’ buyurdu. Arkasından da şu âyeti okudu:

Bu benim dosdoğru olan yolumdur. Şu hâlde ona uyun. Sizi, onun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın.” 8081

Doğru olunuz, kurtuluşa erersiniz.” 82

Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk, hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir.”83 Mü’min, doğru dürüst olmalı, yaşantısının her alanında doğruluktan adaletten ayrılmamalıdır. “Şüphesiz Allah size emânetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor.”84 “Allah adaletli olanı (âdil davrananı) sever.” 85

İslâm’ın prensipleri zor değil, gayet kolaydır. Fakat İslâm’ın gereklerini yerine getirmek istemeyenlere tabiî ki, İslâm’ın kurallarına uymak zor gelir, çünkü İslâm’ı yaşamaya gayretleri yoktur. İslâm’ı yaşamaya gayret edenler için, gereğini yapmak kolaylaşır. “İslâm çok zor, yaşanmaz” demek, İslâm’a en büyük iftiradır ve kişiyi küfre götürür.

Vabisa (r.a.)’dan: Rasûlullah (s.a.s.) şölye buyurdu: “Her ne kadar müftüler sana fetva verseler de sen kalbine danış.86 Yani, ‘doğru ne ise ona göre hareket et’ denmektedir.

Rasûlullah (s.a.s.), “Amellerin Allah’a en sevimlisi az da olsa devamlı olarak yapılanıdır” 87 buyurmuştur. İslâm dini kolaydır, zorlaştırılmamalıdır. Bid’at ve hurâfelerden sakınmalıdır. İslâm, sadece takvâ sahibi elitlerin, âlim ve mücâhit savaşçıların dini değil; aynı zamanda bedevilerin, ihtiyar kadınların, ortalama kültür ve bilgiye sahip yığınların da dinidir.

Saçı başı dağınık bedevi bir müslüman, Rasûlullah (s.a.s.)’e gelerek, Allah’ın kendini yükümlü tuttuğu ibâdetleri sormuştu. Peygamberimiz (s.a.s.) de “Şehadet kelimesi ve farz olan beş vakit namaz, ramazan orucu, her yıl zekât ve ömründe bir kere hac” konusunu saymıştı. Adam:

“Sana ikramda bulunan Allah’a yemin olsun ki, bu söylediklerinden fazla bir şey de yapmam, eksik de bırakmam’ diyerek çekip gitmişti. Peygamberimiz (s.a.s.) de “şayet dediğini yaparsa bu adam kurtulmuştur. (Cennete girer). 88 buyurdu.

Dinin bütün hükümleri, beşerî ve askerî yapıda emirler ve yasaklar sıralaması halinde değildir. Farz, vacip, sünnet, müstehap, mubah sıralaması ve haram, tahrimen mekruh, tenzihen mekruh, müfsid gibi merdiven vardır.

Yine, azîmet ve ruhsat tercihi söz konusudur. Ruhsatlar İslâm’ın her şart ve ortamda kolaylıkla yaşanabilmesi, yükümlülüklerden ağır yüklerin kaldırılması ve İslâmî hükümlere henüz yeterince bağlı olmayanları onlara alıştırmak için başvurulan kolaylıklardır. Müslümanlar hayatın akışı içerisinde çeşitli zorluklarla karşılaşırlar. İbadetlerini yerine getirirken, kendilerinden kaynaklanmayan zarûret durumuyla karşı karşıya gelirler. Bu gibi durumlarda ruhsatlar onların önünü açabilir. İhtiyaç olduğu zaman ruhsatlardan herkes yararlanabilir. Bu konuda ruhsat gündeme gelirse mü’minler azimetle amel etmeye zorlanamaz. Dileyen azimetle, dileyen ruhsatla amel eder. Ruhsat ve kolaylığı kullanma da Yaratıcı’nın kullarına verdiği bir hak olduğuna göre, bu haktan yararlanıp yararlanmama meselesi, kulun tamamen serbest seçimine bırakılmıştır.

Nâfile ibâdetler, sünnet olan sınır aşılmamak sûretiyle istenildiği kadar yapılabilir ama başkalarına emredilemez. Bunlar dinin, olmazsa olmazları arasına sokulamaz.

Tebliğ ve tavsiyede önceliği alamaz. Tevhidî hususlardan ve farzlardan daha önemli gibi gösterilemez. Aksi takdirde din zorlaştırılmış, ölçü kaçırılıp ifrâta gidilmiş olur.” 89

Kur’an ve sünnet çizgisinden sapma, Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından her bid’atın dalalet/sapıklık olduğunun belirtilmesine rağmen bazı bid’atlerin “hasene/güzel” olduğu anlayışı ve bu düşüncenin sonucu “tamamlanmış din”e ilâveler, dini zorlaştırma çizgisini başlatmıştır. Fazilet ve tavsiyeler farz gibi görülmeye başlanmış, din ortalama insanın kaldıramayacağı zorluklarla dolmuştur. Sakal bırakmanın bir müslüman için şart, kesmenin ise haram olduğunu, müslüman kadının ev dışında mutlaka çarşaf giymesi gerektiğini, başka türlü tesettür olmayacağını iddia etmek, dini zorlaştırmanın geleneksel ve güncel örneklerindendir. 90

Aynı şekilde günümüzde yapılan yanlışlardan biri de şöyledir: “Bazı müslümanlar, herhangi bir cemaate körü körüne bağlanarak taassup sergilemektedirler. Cemaatin başındaki lider yanlış bir şey söylese dahi o cemaate bağlı kişiler akıllarına yatmasa da ‘bir hikmeti vardır’ diyerek ‘doğru mu, yanlış mı?’ diye düşünmeden, söyleneni yapmaya çalışırlar. O kişilere ‘size yapılması söylenen şeyler yanlış’ denildiğinde onlar da ‘bize ne söylenirse biz ona itaat ederiz, onu yaparız. Eğer yaptığımız şey yanlışsa günahı bize değildir’ derler.”

Yanlışlığı emredenler, kendileri günah kazandığı gibi, ona uyanlar da günah kazanmaktadır.“Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenemez.” 91

Ve siz mutlaka (dünyada) yaptığınız şeylerden sorumlu tutulacaksınız.” 92

Buna göre emir ve tavsiye edilen sözler din açısından meşrû, akıl açısından doğru ise yapmalı, yanlış ise kesinlikle terk edilmelidir. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

Allah’a isyan konusunda hiç kimseye itaat yoktur. İtaat ancak meşrû (olan bir şey) hususundadır.” 93 İslâm’a aykırı yanlış şeylerde kimseye itaat edilmemelidir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

Onlara ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ dense ‘hayır biz atalarımızı (büyüklerimizi) üzerinde bulduğumuz yola uyarız’ derler. Ya ataları bir şey anlamamış (yanlış düşünüyorlar)sa, doğruyu da bulamamış idiyseler (atalarının yanlış yoluna mı uyacaklar)?” 94

Herhangi bir konuda, yanlış yapmış veya haktan ayrılmış liderlerin yolundan gidenlerin âhiretteki pişmanlıkları şu şekilde belirtilmektedir: “Ey Rabbimiz biz liderimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi (doğru) yoldan saptırdılar, derler. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov.” 95 diyerek halk, saptıran kimselere karşı kızgınlığını dile getirecektir. Ayet-i kerimeden açıkça anlaşılmaktadır ki, eğer liderler, atalar yanlış yolda iseler veya herhangi bir yanlış şeyin yapılmasını istediklerinde onlara uyulmaması gerekir. “Onlar (mü’minler) ki, sözü dinlerler ve onun en güzeline (doğrusuna) uyarlar.” 96 Dinlediğimiz sözlerin en güzeline, en doğrusuna uymalıyız. Dinlediğimiz şeyler Kur’an ve sünnete aykırı ise ve insanlara fayda değil; zarar getirecekse bu sözü söyleyen, cemaatin lideri de olsa; kim olursa olsun kesinlikle ona uyulmaması gerektiğini âyet ve hadisler açıkça göstermektedir.

Tabiî ki, yapılacak şeyler doğruysa, o yapılır. Fakat yanlışsa yapılmamalıdır.

Yine doğru olmayan ve dini zorlaştıran bir davranış biçimi de şudur: Tarikata bağlı bazı kişiler, tarikata girmemiş müslümanların hemen tarikata girmeleri için Beyazıd-ı Bestami’ye ait olan: “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır.”97sözünü hadis olmadığı halde bu sözün “hadis” olduğunu söyleyerek mutlaka bir an önce “bir şeyhe bağlanmak lâzım” derler. Bir tarikata, bir şeyhe bağlanılması için bu sözün hadis olarak delil gösterilmesi, çok yanlış ve cahilce bir davranıştır.

Halil Gönenç hoca, Fetvalar kitabında, şeyhe bağlanmak konusunda şunları söylemektedir:

“Herkesin (her müslümanın) mutlaka bir şeyhe intisab etmesi gerekir.” diye bir şart yoktur. Böyle olsaydı mutlaka Kur’an ve sünnet bunu kesin olarak açıklar ve bu, İslâm’ın farzlarından biri kabul edilirdi. 98

Dolayısıyla mutlaka her müslümanın “bir tarikata, bir şeyhe bağlanmak lâzım, başka kurtuluş yolu yoktur” diyenler câhilce bir davranış içerisindedirler ve dini zorlaştırmaktadırlar. Yaratılış gayemiz Allah’a iyi kul olmaktır. Onun için de İslâm’ı doğru bir şekilde öğrenip hayatımıza aktarmalıyız. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Eğer bilmiyorsanız ilim ehlinden (bilenden) sorun.” 99 Tabiî ki, İslâm’ı doğru bir şekilde öğrenmek için ilim ehli, Kur’an ve sünnete bağlı sâlih kişilerin ilminden sohbetlerinden, nasihatlerinden ve kitaplarından istifâde edilmelidir. Fakat “tarikata, şeyhe bağlanmadan İslâm’ı öğrenmek ve yaşamak mümkün olmaz” demek câhilce bir davranıştır, dini zorlaştırmak ve aşırı gitmektir. “Allah sınırı (haddi) aşanları sevmez.” 100




Yüklə 144,29 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin