|
|
səhifə | 6/62 | tarix | 18.08.2018 | ölçüsü | 1,74 Mb. | | #72164 |
| KUREYŞ SURESİ (106/29)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
-
Kureyş’i alıştırıp ısındırdığı için,
-
Onları kış ve yaz yolculuğuna alıştırdığı için,
-
Bu evin Rabbine ibadet etsinler.
-
O ki, onları doyurup kurtardı açlıktan ve kendilerini güvene çıkardı korkudan.
KAARİA SURESİ (101/30)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
-
O Kaaria, o şiddetli ses çıkararak çarpan.
-
Nedir Kaaria?
-
Kaaria’nın ne olduğunu sana bildiren nedir?
-
O gün insanlar, çırpınarak yayılmış pervaneler gibi olurlar.
-
Dağlar, didilmiş renkli yün gibi olur.
-
İşte o gün tartıları ağır basan kişi,
-
Evet o kişi, hoşnutluk verici bir yaşayış içindedir.
-
Tartıları hafif çekeninse,
-
Anası, Haviye’dir.
-
Onun ne olduğunu sana bildiren nedir?
-
Kızışmış bir ateştir o.
KIYAMET SURESİ (75/31)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
-
Hayır, öyle değil! Kıyamet gününe yemin ederim ki,
-
Öyle değil. Kendisini kınayan benliğe de yemin ederim.
-
İnsan, kendisinin kemiklerini asla biraraya toplamayacağımızı mı sanıyor?
-
Hayır, sandığı gibi değil. Biz onun parmak uçlarını da tam bir biçimde düzenlemeye gücü yetenleriz.
-
Fakat insan kendi önünde rezillik sergilemeyi ister.
-
“Kıyamet günü nerede / ne zaman” diye sorar.
-
Göz şimşek çaktığında,
-
Ay tutulduğunda,
-
Ve Güneş’le Ay biraraya getirildiğinde,
-
Der ki insan o gün: “Kaçılacak yer nerede?”
-
Hayır, yok sığınacak yer.
-
Varılıp durulacak yer Rabbinin huzurudur o gün.
-
Haber verilir insana o gün önden gönderdiği de arkaya bıraktığı da.
-
Gerçek şu ki insan, öz benliği üzerine yönelmiş keskin ve derin bir bakıştır;
-
Dökse de ortaya tüm mazeretlerini.
-
Onu hemen okuyasın diye dilini hareket ettirme.
-
Onu toplamak ve okumak bize düşer.
-
O halde biz onu okuduğumuzda, sen onun okunuşunu izle.
-
Sonra onu açıklamak da bizim işimiz olacaktır.
-
Hayır, hayır! Siz hemencecik geleni seversiniz.
-
Ve sonradan geleceği terk edersiniz.
-
Yüzler vardır o gün parıltılı,
-
Rabbine doğru bakan.
-
Ve yüzler vardır o gün, asık / buruk,
-
Kendisine, bel kıracak bir hesap yöneleceğini sezinler.
-
İş onların sandığı gibi değil. Can, köprücüklere dayandığında,
-
Kim var “okuyup üflenecek” denilir!
-
Sezinlemiştir ki odur ayrılık.
-
Dolaşmıştır el-ayak / kol-bacak.
-
Rabbine doğrudur o gün sevkiyat.
-
Ne tasdik etti ne yakardı / ne sadaka verdi ne namaz kıldı.
-
Tam aksine, yalanladı, gerisin geri döndü.
-
Sonra da çalım sata sata ailesine gitti.
-
Çok uygundur sana bu bela, çok uygun!
-
Evet çok uygundur sana bu bela, çok uygun!
-
İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanıyor?
-
O, dökülen meniden bir sperm değil miydi?
-
Sonra o, bir çiğnem et oldu da Allah onu yarattı, ardından düzgün bir şekle ulaştırdı.
-
Nihayet ondan iki çifti, erkeği ve dişiyi vücuda getirdi.
-
Peki bunu yapan, ölüyü diriltmeye güç yetiremez mi?
HÜMEZE SURESİ (104/32)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
-
Yuh olsun arkadan çekiştirenlerin, kaş göz işareti yapıp alay edenlerin tümüne;
-
O ki, mal biriktirdi, onu saydı da saydı.
-
Sanır ki, malı sonsuzlaştıracaktır kendisini.
-
Hayır, iş, sandığı gibi değil. Yemin olsun ki fırlatılıp atılacaktır o kırıp geçirene, yalayıp yutana / Hutame’ye.
-
Hutame’nin ne olduğunu sana öğreten nedir?
-
Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir o,
-
Ki tırmanıp işler yüreklere.
-
O, onların üzerine kilitlenecektir.
-
Uzatılmış sütunlar arasında.
MÜRSELAT SURESİ (77/33)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
-
Andolsun o ardarda gönderilenlere / meleklere / rüzgarlara / vahyin bölümlerine / kalplere inen doğuşlara,
-
Esip de büküp devirenlere,
-
Dağıtıp yayanlara / diriltip harekete getirenlere,
-
Gerektiği şekilde ayıranlara,
-
Öğüt ulaştıranlara / Kur’an’ı ulaştıranlara,
-
Özür yahut uyarı için.
-
Ki size duyurulmuş olan mutlaka gerçekleşecektir.
-
Yıldızlar silinip süpürüldüğünde,
-
Gök yarıldığında,
-
Dağlar un-ufak edilip savurulduğunda,
-
Resuller vakte bağlandığında.
-
Hangi gün için vakte bağlandılar?
-
Ayrım ve hüküm günü için.
-
Ayrım ve hüküm gününü sana bildiren nedir?
-
Yalanlayanların vay haline o gün!
-
Öncekileri helak etmedik mi?
-
Sonra, geriden gelenleri de onların peşlerine takarız.
-
Biz suçlulara işte böyle yaparız.
-
Yalanlayanların o gün vay haline.
-
Sizi basit bir sudan yaratmadık mı?
-
Onu dayanıklı karargahta tuttuk.
-
Bilinen bir ölçüye / süreye kadar.
-
Bir ölçüyle yaptık. Ne güzel ölçü koyanlarız biz!
-
Vay başına o gün, yalanlayanların!
-
Yeri bir toplanma zemini yapmadık mı?
-
Diriler bakımından da ölüler bakımından da.
-
Orada oturaklı, başını yücelere kaldırmış dağlar oluşturduk. Ve size tatlı bir su içirdik.
-
Vay haline o gün, yalanlayanların!
-
Haydi, yalanlamakta olduğunuz şeye gidin.
-
Haydi üç çatallı gölgeye gidin.
-
Ne gölgelendirir ne alevden korur.
-
Gerçekten o, köşk gibi kıvılcımlar saçar.
-
O kıvılcım sanki sarımtırak bir halat / bir deve kervanı / bakırdan bir ip gibidir.
-
Vay haline o gün, yalanlayanların!
-
Konuşamayacakları gündür bu.
-
İzin verilmez ki onlara özür dilesinler.
-
Vay haline o gün, yalanlayanların!
-
Ayırma günüdür bu. Sizinle öncekileri bir yere topladık.
-
Eğer bir hileniz / bir tuzağınız varsa, hadi hile yapıp tuzak kurun bana!
-
Vay haline o gün, yalanlayanların!
-
Takvaya sarılanlar gölgeler altında, su kaynaklarındadır.
-
Canlarının çektiği meyvalarla yanyanadırlar.
-
“Yapıp ürettiklerinize karşılık olarak afiyetle yiyin için.”
-
İşte böyle ödüllendiririz biz, güzellikler sergileyenleri!
-
Vay haline o gün, yalanlayanların.
-
Yiyin ve birazcık nimetlenin. Suçlularsınız siz.
-
Vay haline o gün, yalanlayanların!
-
Onlara, “rüku’ edin” dendiğinde rüku’ etmezler.
-
Vay haline o gün, yalanlayanların.
-
Artık bundan sonra hangi hadise / söze iman edecekler?
Dostları ilə paylaş: |
|
|