Kur’an-i kerim allah’i nasil tanitiyor


- Kalbî ve Hissî Tarafa Verilen Önem



Yüklə 1,65 Mb.
səhifə30/40
tarix17.01.2019
ölçüsü1,65 Mb.
#98439
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   40

5- Kalbî ve Hissî Tarafa Verilen Önem

Kuran bütün insanlığa gönderilmiş bir hidayet rehberi ol­duğu için insanların her sınıfı onun muhatabıdır. Ancak şu da bir gerçektir ki, insanlar içerisinde orta seviyede ve orta kültür­de bulunanlar daha çoktur.1425 Beşer nüfûsunun ekseriyetini bunlar teşkil ederler. Bu tabakadaki insanlarda ise duygu ciheti galibtir. Kur'ân'ın hitablannda da kalbî ve hissî tarafa daha çok ağırlık verilmiştir. Duyguların insan üzerindeki tesiri fikrin tesi­rinden daha kuvvetlidir.1426

Kur'ân sadece kuru aklı hedef almaz. Öyle olsaydı hitap sahası çok daralırdı. Bu itibarla Kur'ân, beşerî eserlerde görü­len bu çeşit darlıklardan münezzehtir. Her seviyede insanın te­mayüllerine uygun gelmekle birlikte, beşer çoğunluğunu teşkil eden orta tabaka insanların, bilhassa fıtrî vicdanına, hislerine, gönüllerine, insaflarına, sağduyularına hitap eder. İnsan ruhu­nun Allah'a inanma kabiliyet ve istîdadına sahip bulunduğunu, tebliğ ve davetinin temeli kabul eder.

Bütün ruhların ezelde Allah'a iman ettikleri ve bu imanla doğdukları prensibiyle, insanların cibilliyet, hilkat ve fıtratlarına seslenir. Onların içlerinde esasen taşıdıkları Allah'a iman etme istîdadını açığa çıkarır.1427 Kendi güzel gölgelerinden sıyrılmış yalın ifade şekilleri, yalnız zihne ve akla hitab eder. Kur'ân'ın metodu olan tasvirî İfade şeklinde mânâlar, daha ziyade hisse ve vicdana hitab eder, ruha çeşitli yollardan girerler. Kur'ân'da akıl, ruha açılan yegâne pencere değil, bir çok pencerelerden biridir.1428 Bu itibarla Kur'ân'da his ve telkin ciheti daha ağırba­sar.

Kur'ân açık seçik bedahetlerden hareketle, hem akla, hem kalbe, hem hisse hitab ederek,1429 insanın bütün latifelerini do­yurur. Çünkü Kur'ân'ın maksadı cedel değil, insanları irşad, hakkı izhârdır. Meselâ Kur'ân, gökleri, yerleri yaratan Allah'ın varlığından hiç şüphe edilir mi (ibrahim, ıo) derken, kelâm-cılar; âlem hadistir, her hadisin bir muhdisi vardır, o halde âlemin de bir muhdisi vardır şeklinde konuşurlar.

Kur'ân'ın mânâlarındaki derûnîlik ve hârukulâdelik tercümelerinde bile kendini göstermektedir. Kur'ân'ın edebî güzelli­ğini araplar anladığı halde, mânâ yönünden üstünlüğünü her millet anlıyor. Bu durum onun lafzındaki fesahat ve belagat ya­nında mânâ bakımından da mucize olduğunu gösterir.1430 En meşhur edebî eserler, ve mesela, Harîrî'nin "Hikayeler"], bile ancak bir iki defa lezzetle okunabilir; fakat insan bunlardan ça­buk usanır. Kur'ân, akıl ve ruhun ihtiyacına birlikte tekabül etti­ği için, tekrar tekrar, usanç vermeden okunur, dinlenir. Bunu kalplerinde iman nuru olanlar bilirler.1431

Kur'ân, ana fikri o şekilde her yere dağıtmıştır ki, aynı fikri değişik ifadelerle tekrarlamış ilgiyi çekmiş, usanç ve bıkkınlık vermemiş, aralıklarla tekrarı sağlamıştır. İnsan onu okuyup, dinlerken bir bahçeden bir bahçeye, bir şehirden bir şehire, bir yemekten bir yemeğe geçiyor gibi olur. Böylece o her anda ve her yerde lezzetle anafikri duyurur.1432

Kur'ân Allah'ı tanıtırken kâinatı bir vitrin, hayatı bir sergi yapar, orada ulûhiyet gerçeğini seyrettirir. Böylece idrâk sahibi insan, varlığın her yanını bu gerçeğin doldurduğunu görür. İşte bu metod Allah'ın varlığını O'nunla mücadele eden bir mesele yapmaz. Çünkü ilâhî varlık, Kur'ânî bakış, gerçek sahneleriyle görüldüğünden, bu gerçek etrafında tartışmaya zemin kal­maz.1433 Zaten iman, mü'minlerin zi'1-yedlerindedir, inanma­yanlar, inkârlarını isbata çabalamahdırlar. Zira mü'minler iman-larıyla huzurludurlar. Bundan sıkıntıya düşenler inkarcılardır.

Kur'ân'ın mukaddimeleri kısa ve apaçık gerçeklerdir, kolay anlaşılır. Bazan da mukaddimelerden birini hazfeder. Gazâlî buna örnek Âl-i İmrân, 59-60. âyetlerini göstermiştir. Kıssalar­la da Kuran, ikna ve tesire bir yol tutar.1434 Aklı, kalbi ve hissi, göklerdeki ve yerdekileri düşünmeye sevk etmek, bir Kur'ânî metoddur. Böylece insanların duran nabzını yeniden attırarak harekete geçirir, verilen ses dalgalarını yeniden aldırmaya çalı­şır.1435 Kur'ân'da bu fıtratı uyarıcı, hissî tarafa önem veren pek çok âyet vardır.1436

6- Kur'ân'ın Ifadesindeki Haşmet

Kur'ân'da hiç bir beşer üslûbunun ulaşamayacağı büyük sözler vardır. Bu kâinatta, göklere, yerlere, canlılara, cansızlara sahip çıkan bir Zat vardır, Kur'ân'da. Onda bütün varlıkların o Zatın mülkünde ve hükmünde olduğu anlatılır. "Şüphesiz gök­lerin ve yerin mülk (ve saltanatı) Allah'ındır. O hem diriltir, hem öldürür (...)" (Tevbe, ne). "O gökleri ve yeri yoktan var edendir (...)" (Enam, iod. "O'nun işi, bir şeyin olmasını istedi mi, ona sadece "ol" demektir, hemen oluverir" (Yâsîn. 82). "Şüphesiz Allah taneleri ve çekirdekleri yarandır {..:)" (Enam, 95). "Sizin yaratılışınız ve diriltilişiniz bir kişinin (yaratılıp di­riltilmesi) gibidir" (Lokman, 28). "Göklerde ne var, yerde ne var­sa (hepsi) Allah'ı teşbih (tenzih) etmektedirler. Mülk O'nun, hamd O'nun, O her şeye hakkıyla kadirdir" (Tegabun, i). "Her şeyin mülk ve tasarrufu (ve kudreti) kendi elinde bulunan (Allah) in sânı ne kadar yücedir, münezzehdir. Siz ancak O'na döndürülüp götürüleceksiniz" (Yasin, 83). "O gün sema bulutlar parçalanacak, melekler indirilecek. O gün mülk çok esirgeyen (Rabbin) indir. Kafirler için ise pek yaman bir gün olmuştur" (Hırkan, 26-271. "(...) Bugün mülk kimindir? Bir olan, kahhar olan Allah'ındır" (Mümin. 16). "O gün biz kitabla-rın sahifesini dürüp büker gibi semayı düreceğiz, ilk yaratı­şa nasıl başladıksa, üzerimizde hak bir ua'd olarak, yine onu iade edeceğiz. Hakikatte failler Biziz" (Enbiya. 104). "Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Halbuki kıyamet günü (kürre'i) arz O'nun avucu içindedir, gökler de O'nun sağ elinde dürülmüştür (...)" (Zümer. 67).

Böyle şeyleri beşer söyleyemez. Nitekim söyleyememiştir. Hiç bir kimse bu varlığa sahip çıkamamıştır. Kur'ân'da tüm kâ­inata sahip çıkan bir yüce Zât vardır. Bu kadar büyük söz an­cak uluhiyet pınarından fışkırır. Alışkanlıklar arasında perdele­nen harikuladelikleri gösterip çıkarmak için, Kur'ân işte böyle gök gürleyişleriyle gaflet uykusunu dağıtır. Onun defi ve âni il­ham olunuyor tavrı vardır.1437 Kur'ân'ı işittin mi, derhal yücelik, kuvvet, satvet, kudret, hikmet ve rahmet edasıyla seslenen ilahî bir zâtiyyet karşısında kalırsın. O rahmetten bahsettiği yerlerde bile zafiyet göstermez. Allah, Kur'ân'in bütün sûre ve âyetlerin­de Kadir, Cebbar, Muntakim, Adil, Hakim, Rahîm isimleriyle birarada ferğib ve terhib zimamını elinde tutan mutlak hâkim bir Zattır.1438

Bu üslûb azameti, kendisine cevamiu'l-kelim verilen Hz. Muhammed (sav)'de bile yoktur. Nitekim el-İbriz kitabında Şeyh Abdülaziz ed-Debbağ, insan, peygamber ve Kur'ân kelamının farkını şöyle anlatır: Kışın soğuk havada bir kimse konuşurken nasıl ağzından buhar çıkarsa, Kur'ân ve hadis okununca da öyle nurlar çıkar. Ancak ulûhiyyet nuru ile nübüvvet nuru farklı­dır. Onun için Kur'ân'ın nuru ile hadisin nuru da birbirinden farklıdır. Diğer insanların sözünde bir nur yoktur. Bir gaz lâm­basının gazı çok konunca ışığı artıp, azalınca zayıfladığı gibi, arifler de hadis ve Kur'ân işitince nurları kuvvet bulur, marifeti artar. "Her akıllı olan ve Kur'ân'a kulak veren ve diğer ke­lamları da dinleyen, şüphesiz aradaki farkı anlar. Sahabe (r.anhüm), insanların en akıllıları idiler. Bunlar atalarının din­lerini ancak, Cenab-ı Hakk'ın kelamını vuzuh ile görüp bil­dikleri için terk ettiler. Eğer Rasûlullah (sauye Kur'ân değil de hadis-i kudsîlere benzer şeyler inseydi, insanlardan hiç kimse iman etmezdi. Lakin boyunları eğdiren , Rab Teâ-la'nın kelamı olan Kur'ân-ı Aziz oldu."1439

Kur'ân'ın üslûbu yeni bir üslûptur. Onu düşünen ve dinle­yen arap, kelam ve üslûblarında onun bir benzerini bulamaz.1440 Bir kelimesi çıkarılsa sözün yapısı bozulur. Çünkü Kur'ân birbi­rine kenetli bir nûrânî bina gibidir. Onlardan birisi olmazsa. sanki Kur'ân âyetlerinin tayflarından parlak bir şuâ sönmüş gi­bi, bir parçası eksik kalır.1441

Kur'ân insanların zihnini başka şeylerden tahliye edip dik­katleri çekmek için, sûre başlarında huruf-u mukatta'a gibi, bü­yük tabiat hadiselerine yemin gibi metodlar kullanmış ve en üs­tün edebî üslûpla onlara hitab etmiştir. Bunu Velid b. Muğire itiraf eder, Hz. Ömer (ra) müslüman olur1442 (En'âm, 20; Abese, ıs-20; Ta­nk, 3-4; Kâna, ıı-i2; Yunus, 32-33; Nebe1. i)1443 Kur'ân'ın telkin ve tesir gücünü bildikleri için, müşrikler onu dinletmemeye çalışmışlardır. (Fussüet, 26). Buna karşı Kur'ân en çekici üslûpları kullanarak onla­ra kendisini dinletmiştir. Bütün bunları söz mucizesi ile başar­mıştır.

İşte Kur'ân, bu yenilmez, yetişilmez söz ve mânâ gücüyle, Allah'ı bize tanıtan en büyük vesika olarak ortada durmaktadır. Bütün kudret ve şerefin Allah'a ait olduğunu haykırmaktadır ve kıyamete kadar da haykıracaktır (Nisa. 139).1444


Yüklə 1,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin