Müşrik Allah'ın yarattıklarından herhangi bir şeyi Allah'a ortak koşan kimsedir. Kuran , inkar amilleri kısmında da yazdığımız sebeplerle bir cemiyete hakim olan şirk alışkanlığının, şirk tanrılarında vehmedilen unsurların hepsini ortaya dökerek şirkin bütün mahiyetini açığa çıkarır. Onları birer birer çürüterek şirkin hiç bir dayanağını bırakmaz. En makul delilleri serde-derek, müşriklerin beynine ve kalbine çöreklenmiş olan örümcek ağını parçalar. İnsanları kula kul olmaktan ve kul yapısı eşyanın esaretinden hürriyete kavuşturur; gerçek ilah olan bir Allah'a yöneltir.
Müşriklerin Allah'tan başka tanrılar tutmaları için hiç bir aklî ve naklî delilleri yoktur. "Onlar Allah'ı bırakıp da kendisine bir delil indirilmeyen ve hakkında kendileri için, bir bilgi bulunmayan şeylere ibadet ediyorlar. O zalimler için hiç bir yardımcı yoktur" (Hacc. 71). Bu ayette sultan ile naklî delil, bilgi ile de aklî delil kastedilir.1470 "Yoksa Allah'tan başka ilahlar mı edindiler? De ki: "Delilinizi getirin. İşte benimle beraber olanların kitabı (Kur'ân) ve benden evvelki ümmetlerin kitabı. (Bunlarda şirk yoktur). Doğrusu onlar hakkı bilmezler de onun için yüz çevirirler" (Enbiya. 24). "(...) Yine de insanlardan kimi var ki ne bilgisi, ne yol göstereni ve ne de aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışır (durur)." (Lokman, 20). "Onlar sizin ve babalarınızın, (tanrı) diye isimlendirdiğiniz (boş, kavramsız) isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiç bir delil indirmemiştir. O (putlara ta-pa)nlar, zanna ve nefislerinin alçak hevesine uyuyorlar, halbuki onlara Rabları tarafından yol gösterici gelmiştir" (Necm, 23). Putlara tapanlar zanna ve hevaya tâbi olan kimselerdir. Çünkü müşriklerin putlarda görmek istedikleri hiç bir vasıf onlarda yoktur.
Her şeyden evvel putların hakîkî varlıkları yoktur. (Ra!d, 33]. Boş isimlerden ibarettirler (A'râf, 76; Yusuf, 4o; Enbiya, 43). Hiç bir fayda ve zarar veremez acizlerdir (Enam, 7i; Maide. 76). Canlı bile değildirler (A'raf, 193-195). Yaratamazlar (Yunus. 34), diriltemezler (Nahi, 3), rızık-landıramazlar (Rûm, 40). Duaya cevab veremezler (Furkan. 77). Hüküm selahiyetleri yoktur (Mümin, 20), hidayet edemezler (Yunus, 35). Gaybı bilemezler (Nahi, 21). Büyük felaket sırasında kaybolurlar (k-ra, 67), kendilerine tapanları savunamazlar (Yasin, 23). Şefaat edemezler (Zümer. 43), hatta kendilerine tapanları bile reddederler (Furkan. 17-19), aralarında çekişmektedirler (Zumer, 29).
Kur'ân bu gerçekçi tahlil ve tesbitlerle şirkin bütün evham kulelerini yıkmıştır. Bir daha belini doğrultamaz hale gelmiştir.
Kur'ân, kitap ehline de en makul ölçüler içerisinde hitab etmiş, davetini onlara da ulaştırmıştır. Ehl-i Kitab, müşrikler gibi değildi. Onların da bir ulûhiyet inançları vardı. Ancak zaman içerisinde bazı noktalarda sapmalar olmuştu. îşte Kur'ân, onlardan Hz. Muhammed (savjî ve onun risaletinin tanıttığı şekilde Allah'ı tanımalarını istedi. "(Yahudi ve Hristiyanîardan) düşmanlıkta ileri gidenler müstesna olmak üzere ehl-i kitabla en güzel şekilde mücadele edin. Bir de deyin ki; "(Biz) hem size indirilene, hem de size indirilene iman ettik. Bizim ilahımız ve sizin ilahınız birdir. Biz yalnız ona itaat ederiz" (An-kebut 46). Ehl-i Kitabla mücadele hususunda bu âyet adeta bir umumi düstur vermektedir. O da yumuşak ve güzel bir mücadele1471 ve adeta bütün münzel kitapları kaplayıcı bir iman çer-çevesidir. Bu metod, çerçeveyi ve irşad halkasını geniş tutmanın da güzel bir örneğidir. Bize ve size indirilene iman ettik demenin bir telkin yönü de şudur: Davetçi, kitap ehlinin de aynı insafla mukabelesine mazhar olursa, mükâleme iman ile neticelenmiş olacaktır. Görüldüğü gibi bu üslûp ne kadar makul, ne kadar müessir ve ne kadar birleştirici bir davet üslûbudur. "Hem iyilikle kötülük müsavi olmaz. Sen kötülüğü, en güzel olan iyi hareketle sav. O vakit bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan, yakın bir dost gibi olmuştur" (fussi-iet, 34|. Bu âyette de güzel bir davet metodu ortaya konmuştur.
"De ki: "Ey kitab ehli! Bizimle sizin aranızda müsavi bir söze gelin. Şöyle ki, Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım, Allah'ı bırakıp da birbirimizi
Rabbler edinmeyelim." Eğer kitab ehli bu sözden yüz çevirirlerse (O halde) şöyle deyin: "Şahid olun, biz gerçek Müslümanlarız.(Âl-İİmran, 64).
Kur'ân'ın, ehl-i kitaba ulûhiyeti tanıtmasında ki tutumu başlangıçta, ihtilaf noktalarından ziyade, müşterek temel inançları ortaya koyarak, onların "müşterek söz" e kolayca gelmelerini temin etmek gayesine yönelmişti. Onlar olumlu bir tutuma gir-meyip, üstelik mücadele edince, Kur'ân da, onlarla "en güzel bir şekilde mücadele" ederek dalâlete düştükleri hususları saymış, İnançlarını düzeltmeleri gerektiğini kuvvetle ifade etmiştir. Hakk katından gelen bu son tebliğe inanmamaları, artık ilim geldikten sonra nevalarına tabi olmalarından başka bir şey değildi (Âi-i imrân, 19). Bile bile inkar etmişlerdir (âi-i imrân, 70).
Yahudiler Kur'ân'ın ulûhiyet davetine Hristiyanlardan daha katı davranmışlardır. "Andolsun ki Yahudilerle müşrikleri Müzminlere düşmanlık bakımından insanların en şiddetlisi bulacaksın. Sevgi bakımından Mü'minlere en yakın olanlarını da "Biz Hristiyanîanz", diyenleri bulacaksın. Bunun sebebi şu: Çünkü onların içinde bilgin keşişler ve dünyayı ter-keden rahibler vardır. Hakikaten onlar, Hakkı kabul hususunda büyüklenmez ve kibretmezler. Peygamberlere indirileni (Kur'ân'ı), Hristiyanların anlayışlıları, dinledikleri zaman hakkı anladıklarından ötürü gözlerinin yaşla dolup boşandığını görürsün. Onlar şöyle derler: "Ey Rabbimiz! İman ettik, şimdi bizi şehadet getirenlerle beraber yaz" (Maide. 82-83).
Görüldüğü gibi kitap ehli denilen yahudi ve hristiyanlar, bu gerçek, insaflı, makul ve rıfk ile olan hitaplar karşısında, kitap bilgisine sahip bir milletten beklenen gerekli davranışı göstermemişlerdir. Bu yüzden onlardan iman edenler az olmuştur. Çoğu ilimsiz, delilsiz, haksızlıkla gerçeğe, bilerek karşı çıkmışlardır.
Kur'ân-ı Kerîm'in bu gerçek hitap ve davetleri bugün insanlığa karşı geçerliliğini korumaktadır. Ehl-i kitab ve tüm insanlık, kıyamete kadar bu hakk davete muhatab olmaya devam edeceklerdir. Çünkü Kur'ân yeni çağların kitabıdır. Zira insanlar, uluhiyeti, ancak Kur'ân'ın davetini kabul etmekle, hakiki manâsıyla tanıyabileceklerdir. Zira gerçek budur. Haktan ötede ise sapıklıktan başka bir şey yoktur (Yunus. 32).1472
Dostları ilə paylaş: |