KUR'AN NEDİR ?
Kur'an inandığımız Allah'ın nasıl bir Allah olduğunu, O'na nasıl inanacağımızı ve inancımızı nasıl yaşayacağımızı; öncelikle Allaha karşı, kendimize karşı ve yaşadığımız hayata karşı sorumluluklarımızın neler olduğunu ve bunları nasıl yerine getireceğimizi bildiren, Allah'ın elçi seçtiği Hz. Muhammed (sav) aracılığı ile biz kullarına gönderdiği kitabın adıdır.
Kur'an, bu dünyanın ve bu hayatın kitabıdır. Kulların hayatlarını, yaşam biçimlerini, toplumsal sistemlerini ve düzenlerini O'na göre düzenlesinler diye, Allah tarafindan gönderilen Kur'an; insanları kurtuluşa, hidayete, hakka ve en doğru yola götürendir. Müslümanların rehberi olan Kur'an, kendisine rehberlik etme hakkı sağlanmadığı için, hayatımızın kitabı olmaktan çıkıp, kuru bir inancın, pratiği olmayan bir teorinin kitabı haline dönüştü. İşi bittigi için rafa kaldırılan herhangi bir eşya gibi, süslenmiş bez kılıflar içinde duvarlara asılan/ kaldırılan Kur'an, Ölülerin kitabı haline getirildi.
Yaşadıkları bireysel ve toplumsal hayatı kendisine göre düzenlesinler diye gönderilen Müslümanların siyasal, ekonomik, ahlakî, hukukî, sosyal yapılarını düzenlemede ana kaynak alınması gereken Kur'an, topluma rehberlik ve hayata kaynaklık etmekten alınarak, kutsanma adına bid'at ve hurafelere kaynak yapıldı.
Kur'an nedir?' diye bir soru olabilir mi hiç? 'Kur'-an'ın ne olduğunu bilmeyenmi var?' denilebilir. Müslümanim diyenlerin tercihlerine, yaşadıkları hayata ve Kur'an'ın hayattaki yerine baktığımızda Müslüman olduğunu söyleyen büyük bir çoğunluğun Kur'an'ın ne olduğunu ya bilmediğini yada yanlış bildiğini görmekteyiz.
Kur'an'ın hayatımızda yeniden yer etmesi, kendisine tabi olanları kurtuluşun yoluna erdirmesi, insanlığın kurtuluşuna öncülük etmesi, kulu hidayete kavuşturması için,ne olduğunun bilinmesi zorunludur. Çünkü, Kur'an'm ne olduğu anlaşılmadan, içindekilerinin doğru anlaşılması mümkün değildir, içindekileri doğru anlaşılmadan da, O'na göre inanmak ve yaşamak mümkün değildir.
Anlayışları Kur'an'ca olmayanlar, Kur'an'a göre oluşmuş bir hayatı yaşayarak, Allah'a kul olunacağını idrak edemezler. Kulluğu 'Allah'a has' kılmak isteyen bir insanın, bunu gerçekleştirebilmesi Kur'an'ı doğru anlamasına bağlıdır.
Evet, Kur'an'ın ne olduğu doğru tanımlanmadan, içindekiler doğru anlaşılmaz. Doğru anlaşılmamış Kuranın ise, bağlısını doğru yola iletmesi mümkün değildir.
Zaten Kur'an'dan sapmanın gerçek nedeni de Kur'an'ın ne olduğunun anlaşılmamağından kaynaklanmaktadır.
Kim Kur'an'a ne anlam veriyorsa, yani onu nasıl tanımlıyorsa içindekilerini de bu tanımlamaya göre değerlendirmektedir. Dolayısıyla, Kur'an'ın ne olduğunu doğru tanımlayanlar,içindekilerin! de doğru anlamakta; tanımı, yanlış olanlar, içindekilerini de yanlış anlamaktadırlar. Böyle olunca da
Kur'an'm yerine kendi yanlış tanımlanna uymaktadırlar, Müslümanlarla Kuran arasında derin uçurumlann oluşmasının gerçek nedeni budur, Öyle ya, baş ağrısı için yapılmış ilaç. romatizma için kullanılır mı?
Kullanılsa bile yararı olur mu? Tıpkı bunun gibi, Kuran da hangi amaç için gönderilmişse, o amaç doğrultusunda yararlanılmazsa hiçbir fayda sağlamaz, önemli olan Kuranın gönderiliş amacını bilmektir. Yani, ilacın hangi ağrı için olduğunu bilirsek ona göre kullanabiliriz. Sadece bunu bilmek de yetmez. Onu nasıl kullanacağımızı da bilmek zorundayız.
Yoksa fayda yerine zarar verir. Evet? Kur'an'ın ne olduğunu ve niçin gönderildiğini bilmek ve ona göre yaşamak temel şarttır,Diğer yandan, Kur'an, kendisine hiçbir şey ilave edilmeden ve eksiltilmeden tâbi olunacak kitaptır.
Kimilerinin, sanki Allah'ın Kitabında bir eksiklik varmış gibi, dine kendi yanından bir takım şeyleri ilave etmeye kalkışmaları veya fazlalık varmışcasına dinde bir takım eksiltmeler yapmaya çalışmalarıda Kur'an'dan sapmanın başka bir şekli. Doğrusu, Allah'ın koyduğu Ölçüyü değiştirmeye kalkmak, apaçık sapıklıktan başka bir şey değildir.
Allah tarafından din adına konulmuş hükümlere,ilave veya çıkarma yapmaya kimsenin hakkı yoktur. Her iki tutum da sapıklıktır, dinden sapmadır. Böylesi sapıklıklara düşenler Kür'an'ı gereğince anlamamış olanlardır.
Sormak gerekir; Kur'an Ölüye okunsun diye mi? - Kutsal gün ve gecelerde sevap kazanmak için okunsun diye mi? -Hastaya şifa olsun diye mi? - Yaldızlı bez kılıflar içinde duvarlara asılsın diye mi? - Bilim kitabı veya tarih kitabı olsun diye mi? - Sadece ibadet içerikli kuralları belirleyen bir kitap olsun diye mi indirildi? Yoksa Hak ile batılı ayırmak - Hakkı hayata hakim kılmak. - Müslüman/Mü'min ile kafîr/müşrik olanların kimlisini belirlemek kendisine uyanların Mü'min/Müslüman, uymayanların da kafir/müşrik olduklarını hükme bağlamak, - Müslümanların toplumsal, siyasal, sosyal, ekonomik, kültüre! ve ahlakî yaşamlarım, yani doğumları ile ölümleri arasındaki hayatlarını bütün yönleri ile kendisine göre düzenlemeleri ve islam'ın dışında kalan bütün sistem ve düzenleri reddederek, yalnızca O'nun hükümlerine uymak için mi gönderildi?
Evet hangisi? "Elif, Lam, RA. Bu Kitap, hakim ve haberdar olan Allah tarafından, Allah'tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayetleri kesin kılınmış, sonra da onu uzun- uzadıya açıklanmış bir Kitap'tır. Ben size, O'nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim." (Hud - 1,2)
Allah'tan başkasına kul olmamak, sadece O'nun Kitabnın koyduğu yasalara uymakla mümkündür.
Kur'an'dan başka 'hükmüne uyulan'ı olanlar, hükmüne uydukları şeyin kulu/kölesi olurlar. Kur'an'a eş veya ondan daha üstün kitabı olan olabilir mi? Ya da daha doğru ve iyi olanı? Olamaz diyorsak, ne diye hayatımızı başka kitaplara göre düzenliyoruz.
Evet diyorsak, hayatımızı ona göre düzenlememiz gerekmez mi? En üstün ve en doğru kitap varken; yalnız bu dünyanın kurtuluşu değil, Ona uymanın sonucu olarak öte dünyayı da kazanmanın teminatı olan Kur'an varken, nasıl oluyor da Ondan başka (sahibi insanlar olan, hayatımızı düzenleyen ilkeleri belirleyen) kitaplara uyabiliyoruz? Yoksa, onlar Allah'ın Kitabından daha mı dogru ve üstün?
'Elbette hayır' diyorsanız, o zaman onların öngördüğü hayatı ne diye yaşıyorsunuz?
Andolsun eğer insanlar ve cinler şu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplanmalar ve birbirlerine destek olup yardım etseler, yine de onun benzerini getiremezler." (Isra - 88) demiyor mu Rabb'imiz? Hangi kitabın yolunu izleyeceğiz? Hangi kitap daha üstün? Hangi kitap daha doğru? Allah'ın Kitabı mı?
Yoksa başka bitaplar mı? Sahibi üstün olanın, kitabı da üstün olmaz mı? O halde Allah mı üstün, diğer varlıklar mı? Elbette ki Allah'ın Kitabı diğer kitaplarından daha üstündür. Ne Allah'ın Kitabından başka bir kitap ne de Allah'ın Kitab'ı ile birlikte bir kitap.-Yalnız ve yalnız Allah'ın Kitab'ı yaşadığımız hayatın ana kaynağı, anayasası (yasaların temeli) olmalıdır.
Ondan başka kitapların egemenliğini kabul edenler veya O'nun Kitabı ile birlikte başka kitapları da kendileri için anayasa olarak öngörenler kendi heva ve heveslerini ilah edinmektedirler.
"En doğru yola ileten kitap Kuran'dır..." (lsra-9) insanlığı kurtuluşa götürecek, hak ve doğru olana iletecek, izzetli ve şerefli kılacak gerçek özgürlüğe kavuşmasını sağlayacak, "Karanlıklardan aydınlığa çıkaracak, doğru yola iletecek" (Maide-16)
Kılavuz Kur'an'dır, Kur'an'dan daha güzel kılavuzu olan kim vardır? O halde ya, Kur'an'ın kılavuzluğu ya da başka kılavuzlar! Dileyen dilediği kılavuzu seçsin. Dikkat ediniz! Ya Kur'an, ya da başka kılavuzlar, Kur'an'dan başka veya Kur'an'la birlikte başka bir kılavuz seçme hakkımız yok. Çünkü, böylesi bir seçim, sahibini 'müşrik' yapar. Kitaplaştırılmamış hiç bir fikir; düşünce, sistem, düzen ve dünya görüşü (ideoloji) yoktur. Her düşünce/görüş bir/birkaç kitaba dayanmaktadır, insanlar yaşamlarını seçtikleri kitaplara göre düzenlerler.
Her kitabın, ana ilkeleri ve değiştirilemez sabitleri vardır. Her kitabın, dayandığı kaynağı ve sahibi/sahipleri vardır. Kim hangi kitab'ın dinin görüşüne göre inanıyor ve yaşıyorsa, o kitabın dininden sayılır. Tıpkı sahibi Allah, kaynağı vahiy olan kitabın dinine göre inanıp yaşayana Müslüman dendiği gibi.
Müslümanlığın ana ilkesi Tevhiddir, Yani, Allah'a ve O'nun dinine hiçbir şeyi eş ve ortak koşmamaktır. Kişi seçtiği kitabın dinindendir. İslam'ın kitabını seçenler islam dinine, diğer kitapları seçenler de seçtikleri kitabın dinine girerler Bu gerçeğe rağmen insanların kendi yanlarından uydurdukları, heva ve heveslerine dayalı kitapların dinine uydukları halde kendilerini Müslüman olarak görüyor olmaları, gerçekten hiç birşey ifade etmez. Onlar sadece zanlarma uymaktadırlar.
Çünkü Müslüman olmanın şartı sadece Allah'ın kitabını esas almaktır. Zira, Rabb'imiz; "Rabbinizden size İndirilen Kitab'a uyun. O'dan başka dostlar edinerek onlara uymayın. Ne kadar az düşünüyorsunuz?" (A'raf 3} buyurmaktadır, Şu bir gerçektir ki; karmaşık, çarpık ve 'hakla', 'batılın içice olduğu bir hayatı yaşıyoruz.
Beşeri ideolojilerin temel alındığı, Islamın kitabı'na mevcut rejimin müsade ettiği oranda yer verildiği (ve o da halkı aldatmak amacına dayanmaktadır) adına demokratik, laik düzen denilen bir hayatı benimseyenlerin, bu seçimlerine rağmen kendilerini Müslüman olarak nitelemeleri, hangi haklı gerekçeye dayanmaktadır? Bu çelişkinin sahipleri kendilerini Allah'a karşı nasıl savunacaklar?
Allah'a, 'Biz Senin kitabını beğenmedik 'mi diyecekler, yoksa Senin kitabında bir takım eksikler ve yanlışlar olduğu için onunla birlikte başka kitaplara da uymak zorunda kaldık mı diyecekler? "...inananlara doğruyu gösteren bir kılavuz/ rehber ve rahmet gelmişken" (Yunus - 57)
Çağrısı apaçık ve anlaşılır bir çağrı iken, Allah'ın kitabı yanında başka kitaplara da uyanlar, bu tutumları ile Allah'a karşı yalan uydurmaktadırlar. Ve sonları hüsrandır; "De ki: Allah'a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler". (Yunus - 69) "Bu Kur'an, onunla uyarılmaları, Allah'ın tek ilah olduğunu bilmeleri ve akıl sahiplerinin öğüt alması için insanlara bir tebliğdir." (ibrahim - 52)
"O içinizden doğru yola yönelmek isteyen kimseler için öğüttür." (Tekvir - 27,28)
"Doğrusu Kur'an inananlara yol gösterici ve rahmettir." (Nemi - 77)
"Sana bu mübarek Kitap'ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt atsınlar diye indirdik." (Sad-29)
"Andolsıın ki Biz Öğüt alsınlar diye, bu Kur'-an'da insanlara her türlü örneği verdik." (Zümer-27)
Yukarıdaki ayetler ve buna benzer bir çok ayet,bize Kuranın niçin gönderildiğini açıkça ifade ederken; yaşanmak için gönderilen bir kitabın, sadece yüzünden ve o da ne dediği anlaşılmadan okunmakla yetinilen bir kitap haline dönüştürülmesi, O'nu hayatımızdan, hayatımızı da Ondan uzak tutmaya neden olmaktadır Yukarıdaki ayetler bir kez daha ve aklederek okunursa, Kur'an'ın ne olduğu, Kur'an'ın kendisinden öğrenilmiş olunur.
İnsanoğlu başıboş bırakıldığını mı sanmaktadır? Ki dilediği gibi kendisine bir yol tutsun ve tuttuğu yoldan sorumlu olmasın. Dileyen dilediği yolu tutacaktır elbet. Fakat sonucuna da katlanmak zorundadır. Allah'ın kitabı mı, yoksa başka bir kitap mı? Evet, seçim, kitaplar'arası bir seçimdir.
Din, Kitaplarda kayıtlı olandır. Ve kim hangi kitabı seçerse o kitabın dinindendir, iyiyi ve kötüyü ne belirliyorsa,Helâli ve haramı ne tesbit ediyorsa, Doğruyu ve yanlışı ne ayırıyorsa, Güzeli ve çirkini kim tanımlıyorsa, Faydalı ve zararlıya kim karar veriyorsa; işte Din (kitap) odur.
Evet yukarıda sayılan şeyler neye göre belirleniyorsa, bunların 'kendisine göre belirlendiği' şey Dindır. Ve bütün dinlerin kitaplarında bunlar kendi doğrularına/değerlerine göre) hükme baglamıstır. Önemli olan kitaplardan hangi kitabın doğru olduğuna karar vermektir.
Yani, hangi kitaba bunları belirleyecegimizdir. Veya hangi kitabın uyacağız? Kur'an'ın mı, diğer kitapların mı? Ancak, 'Kur'an'ın hükmü ne' demekle herşey bitmiyor. Çünkü asıl sorun, Kuranı gereğince anlayamamış ve Kuran yerine, Kur'an adına uydurulmuş şeyleri kendisine kitap edinmiş olmakta yatıyor. Kur'an gereğince anlaşılamazsa bu sorunda çözülemez.
Kur'an'ı Gereğince Anlamanın Önündeki Engeller
Kur'an'ı gereğince anlamanın önünde önemli olarak gördüğümüz engelleri şu şekilde sıralayabiliriz:
1- Kur'an'ın gönderilme amacını kavrayamamış olmak.
2- Örnekleri, kıssaları ve bilimsel açıklamaları yanlış değerlendirmek.
3- Kur'an'a 'bütüncül' değil, 'parçacı' anlayışla yaklaşmak.
4- Kur'an'ı, başka kaynaklarla açıklamak.
5- Alimlerin görüş ve düşüncelerini ölçü almak.
6- Geleneksel kültür.
7- Allah ile kul arasındaki aracılar.
8- Peygamberi ve peygamberliği yanlış anlamak.
9- 'Kur'an'ı anlayamayız' anlayışı
10- Kur'an'ın anlatım üslubu,
11- Muhkem ve müteşabih konusu.
12- Ayetlerin yalın anlamları.
13- Tevhidi düşünceyi gereğince kavrayamamış olmak.
14- Kavramların önemi.
Şimdi sırasıyla, bu engelleri açıklamaya çalışalım: sol linklerden Kur'an ne için Gönderildi tıklayın.
Kur an niçin gönderildi ?
Kur'an, bu dünyanın ve bu hayatın kitabıdır. Ve o, insanlar, inançlarım ve yaşadıkları hayatı kendisine göre düzenlesinler diye gönderildi. O, belirli amaçlar (bazı gün ve gecelerde, ölüye vs.) için okunsun diye değil, koyduğu ilkelere göre yaşansın diye gönderildi Bu ilkelerin içinde belli gün ve gecelerde okuma, Ölüye okuma, sevap kazanmak için okuma yoktur. Zira, o diriler için gönderilmiştir.
“Diri olanlari uyarsın ve kafirler cezayı hak etsinler diye“ (Yasin 70)
Ve O, sevap kazanmak amacıyla degil, yaşanmak için okunmalıdır, Kur'an;
"Korunanlara yol göstermek" (2/2)
"İnsanlara yol göstermek, doğruyu, yanlışı birbirinden ayırmak" (2/185)
"Karanlıklardan aydınlığa çıkarmak ve doğru yola iletmek“(5/16)
"Her şeyi açıklamak, mü'minler için yol göstermek" (12/111)
"İnsanları aziz ve hamid olan Allah'ın yoluna çıkarmak" (14/1),
"Akıl sahiplerinin öğüt almaları için insanlara bir mesaj olmak" (14/52),
"En doğru yola iletmek“ (17/9), "Hakkı gerçekleştirmek' (177 105)
"Hakkı batıldan ayırmak" (25/1)
"Yaşayan dirileri uyarmak" (36/70),
"insanlara öğüt vermek" (39/27),
"İnsanları uyarmak" (39741)
"Zalimleri uyarmak, güzel davrananları müjdelemek" (467/12)
ve "herkes uyarılsın, kimsenin mazereti kalmasın" (77/5,6,7) diye gönderilmiş.,
"anlaşılır" (41/ 44), "apaçık Kitap' tır," (43/2).
Kuran'ın niçin gönderildiğini bilmeden, O'nu anlamak mümkün mü?
Kuranın ne olduğunu ve niçin gönderildiğini idrak edememiş birisi, yaşadığı hayatî islam'a göre düzenleyemez. Bu konuyu web sayfamızdaki 'Kur'an nedir bölümü ile birlikte değerlendirmek gerekir
Çünkü,
'Kur'an nedir?' sorusuna verilecek cevap aynı zamanda 'Kur'an'ın niçin gönderildiğinide kapsamaktadır. Kur'an, Allah tarafından belirlenmiş insanlık kanunu olup; 'O' nun düzeninin kitabıdır. Onu bu yönü ile anlamayanlar; kendilerini 'yaşayan ölüye' Kur 'an ı da vicdanlara hapsederek, 'yaşayan ölülerin kitabına dönüştürdüler.
Kur'an, sahibi Allah tarafından korunduğundan,
'Doğrusu Zikri Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz" (Hicr-9)
onun aslını değiştirmeye güç yetiremeyenler, onu kendi anlayışlarına uydurarak, ondan sapmışlardır. Böylece din 'ruhbanlaştırılmıştır.' Kitap'tan anlaşılması gereken şey, yanlış anlaşıldığından, bu yanlışlığa paralel olarak "; islami düşünce ve hayatta dejenere olmuştur.
Kuran Yeterince Açık mıdır?
Kur'an'ı anlamada bugün en büyük problemlerden biri; onun herkes tarafından anlaşılamayacağı, ancak özel kişilerin anlayışı, kavrayışı ve aracılığı ile anlamanın mümkün olabileceği, aksinin ise kişiyi sapıklığa götüreceği öngörüsünün toplumda yaygın ve yerleşik bir kanaat olmasıdır.
Bu yaklaşım günümüzde o kadar yaygın ve bireylerin Kur'an'a olan yaklaşımlarını o kadar fazla etkileyecek boyuta varmıştır ki, ilmiyle temayüz etmiş kişilerin dahi kalbine “acaba böyle midir?” şüphesi düşmektedir.
Halbuki en düz mantık bile, Allah (CC)’ın doğruluğa eriştirmek için bir hidayet rehberi olarak gönderdiği hikmetlerle dolu kitabının, insanı sapıklığa götürebileceğini kabul etmez.
Kur'an'ın apaçık bir kitap olduğunu birçok ayetle ispat mümkün iken bu yazımızda sadece Bakara suresinin 159 ve takip eden ayetleri belirtmekle yetineceğiz. Çünkü bu ayet yukarıdaki yaklaşımın yanlışlığını ve bu yaklaşımın çok büyük bir sorumluluğun da açıkça üstlenilmesi demek olduğunu ortaya koymaktadır.
"Gerçekten indirdiğimiz belgeleri ve doğru yolu Kitapta insanlara açıkladıktan sonra, gizleyen kimseler var ya, onlara hem Allah lanet eder, hem lanetçiler lanet eder, / ancak tevbe edenler, ıslah olanlar ve gerçeği ortaya koyanlar müstesna; işte onların tevbesini kabul ederim. Ben, tevbeleri daima kabul ve merhamet edenim. / İnkar edip de o halde ölenler var ya, işte, Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin laneti onlaradır. / Lanette temellidirler, onlardan azab hafifletilmez ve onların azabı geciktirilmez." (Bakara 159-160-161-162)
Girişte belirttiğimiz söz “herkesin kitaptan bir fıkhi hüküm çıkartmaması gerekir.” yaklaşımı çerçevesinde değerlendirildiğinde masum, hatta haklı bir yaklaşım gibi durabilir. Ancak bunun son derece tehlikeli bir şekilde, Kur'an'ı anlama metodu olarak hayata geçmesinden dolayı, zararı masumiyetinden büyük sonuçlar doğurmaktadır.
En önemli hasar şüphesiz ki, bireyin öncelikli ve mutlak olarak kendisini ilgilendiren, din ile ilgili yaklaşımları sorgulayabileceği yegane kaynağın elinden alınmış olmasıdır. Kavrayışlı bir zihin için bu durum başka açıklamaları gerektirmeyecek kadar açık bir tehlikedir.
Abdestsiz Kur'an'a dokunulmaz gibi ek yasaklarla da bireyin Kur'an ile ilişkisi arasına engeller konduğunda artık meydan Kur'an'ı açıkladığını iddia eden birçok açıklayıcıya kalmaktadır. Burada, bu açıklayıcıların niyetlerinin bozuk olduğunu toptan iddia etmek elbette yanlıştır. Fakat peşlerinden gidenlerin, doğru bilgiyle onları sorgulamadan, sırf takipçi olmaları, zamanla olası birçok yanlışın görenek halini almasına sebep olmaktadır ki maalesef bu hep böyle olmuştur.
Sonuç ise ortada… Birçok açıklayıcının kelâmlarını hıfzeden topluluklar, merak edipte acaba Allah (CC) ne demiş? bile demeden kendisini İslam’ı temsil etme misyonunun merkezinde görüyor. ..
Kendilerine kavrayışlarının veya metodlarının yanlışlığı AYET ile gösterildiğinde ise klasik cevap hazır…
“Sen veya hocan biliyorsunuz da onca namlı, filanca zat bunu anlamamış. Olacak iş değil…”
Ardından bir sürü teviller ileri sürülüyor. Veya size diş bileyip kişisel eksikliklerinizden dem vuruluyor. Yada daha da ileri gidip namı pek hoş olmayan akımlardan biriyle sizi imgeleştirerek AYET’ler gözardı ediliyor…
Yapılan maalesef hep bu olmaktadır.
Halbuki Allah (CC)’ın resulü veda haccında; “…Burada bulunan bulunmayana ulaştırsın. Çünkü burada bulunan bu bilgiyi, kendinden daha iyi kavrayan birine ulaştırabilir…” demişti. Sırf bu uyarı dahi, inanç konusunda (Hz. Muhammed hariç) bir kişi veya zamana demir atmanın, metod olamıyacağını göstermiyor mu?
Bugün ise inancını ciddiye alanlar hep serzeniş halinde...
Neden öyle olmasın ki?
• Hayatın dışına itilmiş ve sadece mistik bir tören sembolü olarak kutsallaştırılıp, içine bakılmayan Kur'an ve Kur'anı'ı anlama metodu.
• Sorgulama etiğinden yoksun, her fırsatta “Şahidim ki Allah (CC)’dan başka ilah yoktur. Yine şahidim ki Muhammed Allah’ın kölesi ve elçisidir” dediği halde; kendisini gerçek şahit yapacak Kur'an'ı, anlamak için bir kez olsun eline almamış müslüman birey.
• Din'i, bir şefaat zinciri ve bireysel haz alma eylemine indirgemiş akımlar.
• Ya kaybedecek birşeyleri olduğundan yada ayetlere olan güvensizliklerinden ötürü; Kur'an'ı Kur'an'la anlayıp hadisleri de uygun ayetlerle eşleştirmek yerine geçmiş alimlere methiye ve minik şerhler koymanın ötesine geçemiyen alimler.
• Tek tip, edilgen robotlar yetiştirmenin dışına çıkamayan; ilimleri eskilerin yazdıkları ile sınırlayıp hayata sırtını dönen; farklı ve özgür düşünceye, kutsanmış kariyerlerle baskı kurup geçit vermeyen eğitim sistemi.
• Allah (CC)’ın ayetlerini belli bir saltanatı sürdürmeye tercih edemeyen devlet modelleri.
• Davranış olaraksa; yanlış sabır anlayışı ile aşırı tepkisizlik yada marjinallik.
Müslümanların mevcutları bugün bunlardır.
Çözüm ise her müslüman bireyin şahitliğini, lafzî olmaktan çıkarıp Kur'an'ı bizzat anlayarak bilgiye dönüştürmesidir. Kur'an'ı anlamanın önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Bireyin Kur'an'a yaklaşmasına engel olacak en ufak maddi - manevi bidatleri yaşatmanın büyük bir vebal olduğunu yukarıdaki ayetler, müslüman, münafık, müşrik, kâfir ayrımı yapmadan çok açık bir şekilde ifade etmektedir…
"Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitabı, sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların, bu Kitaptan tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kalpleri Allah'ın zikrine yumuşar ve yatışır. İşte bu Kitap Allah'ın, dileyeni kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah, sapıklıkta yürüyenlere yol da göstermez." (Zümer 23)
Kur'an'ı Başka Kaynaklara Göre Anlamaya Çalışmak
Kur'an'ı, Kur'an'dan başka kaynakları esas alarak anlamaya çalışmak o kaynaklardan yararlanma düşüncesiyle değil de onları esas alma koşuluna bağlıysa, o zaman onlardaki yanlışları Kuranın anlamına taşımış oluruz. Bu da netice olarak Kuranı (söz olarak değil anlam olarak) tahrif etmek gibi büyük bir yanlışı içermektedir.
Her şeye Ölçü saydığımız Kitab'ı, başka ölçüleri esas alarak açıklamak, ölçülerin yerini ve işlevini değiştirmek demektir, Hiç bir kaynak Kur an gibi veya Kur'an'a denk olamaz;
"De ki: "Andolsun, insanlar ve cinler, bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak üzere bir araya gelseler birbirine yardımcı da olsalar, benzeri ni ortaya koyamazlar" (îsra-89)
Kur'an'ı anlamada başka kaynakları temel ölçü olarak almak ve Kur'an'ı bu kaynaklarla açık lamaya çalışmak, temelde Kur'an'ı o şeylere uydurmayıda beraberinde getirir. Böylesi bir yanlış da kişiyi Kur'an'ı anlama adına, Kurandan sapmaya götürür.
Kur'an'ı anlamada referans olarak alınan kaynaklara baktığımızda, başta esbab-ı nüzul (ayetlerin indirilmesine neden olan olay) olmak üzere; hadis, kelam ilmi, alimlerin görüşü, geleneksel kültür, mürşitler, tasavvuf odaklı din kültürü ve mezheplerin gelmekte olduğunu görmekteyiz. Bu kaynakların bir kısmını dışlamanın veya onları yok saymanın, kültürü ve bilgiyi yoksaymakla eş anlama geldiğini biz de bilmekteyiz.
Ancak sorun, onları yoksayarak veya varsaymak sorunu değildir. İşin yanlışı, onları temel ve genel geçer doğrular düzeyinde görerek, Kuran'dan anlaşılması gerekeni onların belirlediği şekilde anlamayı esas almaktır.
Oysa ki onlardan yararlanmayı ve fakat bu yararlanmayı da Kur'an'ın üzerinde ve önünde tutarak değil, bilgimize bilgi, görüşümüze zenginlik, bakış açımız a genişlik, düşüncemize olgunluk ve seviye kazandırıcı olarak görmek gerekir. Kuranı, bu kaynaklardan beslenen anlayışa kenetlemek, o kaynaklardan yararlanmak demek değil, o kaynaklarla Kur'an'ın vahy olma özelliğini zedelemektir. Doğruyu bulmada ölçü olarak Kur'an'ı değil, onları almaktır.
Kur'an'dan sapmanın temel nedenlerinden birisi de bu anlayıştır. Bu anlayışı onaylamak, insanın sözünü Allah'ın sözünün önüne geçirmek, insani bilgiyi, ilahi olandan üstün tutmak demektir.
Kur'an en üstün olandır, en doğru olandır, ana kaynaktır, korunmuştur, Allah sözüdür ve kendisine uyanlan kurtuluşa götürecek yegane rehberdir. Rehberden yararlanmak için ona uymak işin şartıdır. Rehberin yaptığı adres tarifini yanlış anlayanlar asla doğru adrese gidemezler.
Referans olarak aldığımız kaynaklarla Kur'an'ı kıyasladığımız da, yapacağımız seçimle hangisinin hangisine uyması gerektiğine, neyin ölçü ve esas olduğuna da karar vermiş olacağız. Diğer kaynaklar diyenler mi, Kur'an diyenler mi doğru demiş olacaklar?
Kuran diyenler doğru demiş olacaklarsa o halde Kur'an'ı anlamada diğer ölçüleri nasıl esas alabilir ve onları işin esası sayabiliriz? Onları, işin esası saydığımızda kendisinde hiçbir eksiklik ve çelişki bulunmayan, dosdoğru olan Kitab'a onlardaki çelişki, yanlışlık ve eksikliği bulaştırmış olmayacak mıyız?
Bu nasıl akletmektir? Sahibi Allah tarafından korunmaya alınan ve kıyamete kadar korunacağı vaad edilmiş Kitab'ı; zamana, insana ve başka şartlara karşı korumaya alınmamış kaynakları referans olarak alıp açıklamaya çalışmak yanlış bir yöntemdir.
"Doğrusu Zikri biz indirdik, O'nun koruyucusu elbette Biziz" (Hicr -9).
Burada haklı bir itiraz yapılabilir. Denilebilir ki; Kur'an'ı peygamberden daha doğru anlayan ve uygulayan kim olabilir? Onun için Peygamber (sav) nasıl anlamış ve yaşamışsa bizim de O nün gibi anlamamız ve yaşamamız gerekmez mi
Yani, Kur'anı hadis ve sünnete (Burada söz konusu edilen "sünnet" kavramı geleneksel anlayışda yer etmiş şekli ile alınmıştır.) göre açıklamalıyız diyenler, bu düşüncelerinde ilk bakışta haklı sayılabilirler.
Hadis ve sünnetten yararlanmayı biz de gerekli görmekteyiz. Hadis ve sünnetten 'yararlanmak' ayrı şey, hadis ve sünnete 'göre' tefsir yapmak ayrı şey. -Bu ayırıma dikkat ediniz- Ancak- şu gerçek gözardı edilmemelidir. Şayet Kur'an başka kaynaklara 'göre' açıklanmaya muhtaç bir kitap olsaydı, kendisi gibi açıklaması da korunma altına alınması gerekmez miydi? Kaldı ki Kur'an apaçık ve anlaşılır bir kitaptır:
"Mücrimlerin (suçluların) yolu apaçık belli olsun diye ayetleri uzun uzadıya açıklıyoruz" (En'am 55),
"İşte Rabbinin dosdoğru yolu budur. Öğüt alan kimseler için ayetleri iyice açıkladık" (En'am 126).
Allah'a ait olduğu ve korunduğu kesin olan vahyi, peygambere ait olduğu varsayılan ve öyle olduğu konusunda kesinlik bulunmayan sözlere göre yapılan açıklamaları, kesin doğrularmış gibi kabul edersek yapılacak yanlışlarla Kitab'ı (söz olarak değil? anlam olarak) tahrif etmiş olmayacak mıyız?
Eğer, ayeti kendisine göre açıkladığımız söz (hadis), Peygambere aitse ayeti doğru anlamış oluruz, ya o söz (hadis) Peygambere ait değilse, peygamber sözüdür diye, hadis böyle açıklıyor diye, o zaman gerçekte Allah'ın sözüne değil, ona verilen yanlış anlama iman etmiş olmaz mıyız? Ayetler apaçık ve anlaşılır olduğundan, Allah'ın elçisi onları insanlara bildirmekle yetinmiştir.
Yoksa hiç bir zaman, "bu ayet, bu da onun açıklamasıdır" diyerek iki ayrı şey söylememiştir.
Eğer öyle olsaydı, kendisi korunmuş olan vahyin açıklaması da korunmuş olurdu. Ancak Kur'an'ın pratize edilmesi gereken hükümlerini bildiren âyetler peygamberlik görevi gereği peygamberimiz (sav) tarafından pratiğe geçirilmiş (sünnet) olup ve bu pratiğe geçirilen hükümler kesintisiz bir şekilde yaşanarak "amel-i tevatürle" en sağlıklı şekilde bize ulaşmıştır.
Dostları ilə paylaş: |