Kur'AN'da tevhiD



Yüklə 1,67 Mb.
səhifə17/39
tarix07.01.2019
ölçüsü1,67 Mb.
#90829
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   39

9- ZÜ'L-ARŞ

Arş'ın sahibi anlamında olan “Zü'l-Arş” ismi, bütün yaratıkların üzerindeki yüce ve muazzam arşın sahibi 1049 olarak tefsir edilmiş­tir.

Arş'ın Allah'a izafesi mekân anlamında, bir yerleşme nisbeti olarak düşünülmemelidir. Zira bu yanlış düşüncenin önüne geçmek için Al­lah'ın mülk ve hükümranlığına, krallığına, kudretine, ilmine vs. işaret­tir diye te'vil edilmiştir. 1050 Fakat Arş da Kürsî de mahiyetlerini bi­lemediğimiz, ancak ismen bildiğimiz 1051 hakikatleri olan varlıklardır. Cenab-ı Allah Kur'an'da ilk kez Tekvîr suresinde bu isimle tavsif edil­miştir:

(O elçi) güçlüdür; Arş sahibi (Allah) katında yücedir.” 1052 Kur'an'da, Arş'ın çeşitli şekillerde Yüce Allah'a nisbet edildiğini gö­rüyoruz. Bu kullanışları şöylece sıralamamız mümkündür:



a- Rabbu'l-Arş: Arş'ın Rabbi anlamındadır. 1053

b- Rabbu'l-Arşi'l-Azîm: Yüce arş’ın Rabbi demektir. 1054

c- Rabbu'l-Arşi'l-Kerîm: Şerefli arş’ın Rabbi anlamına gelir. 1055 Bu kullanışların dışında da Kur'an'da, Arş’ın Allah'a izafe edildiği­ni görüyoruz.1056 Fakat Arş'ın mahiyeti hakkında açık bir bilgiye rast­lamak mümkün değildir. Bundan dolayı bize düşen Arş'ın hakikatine inanmak, mahiyeti hakkında ise, keyfiyeti meçhul olduğundan dolayı, ilgili bulunmayan te'villerden kaçınmaktır. 1057

10- EL-A'LÂ, EL-ALÎYY, EL-MÜTEAL

el-A'lâ, 'uluvv “yükseklik, yücelik” masdarından ism-i tafdildir. En yüce, en yüksek demektir. 'Aliyy, faîl vezninde yüce manasına gelir, et-Müteal da yüce olan demektir.1058

Birbirlerine yakın manalara gelen bu isimler tam anlamıyla yüceli­ği ifade ederler.

Kur'an-ı Kerim'de zamire muzâf, Rabb ismine sıfat olarak iki yerde el-A'lâ isminin geçtiğini görüyoruz:

Yalnız Yüce Rabbi'nin rızasını aramak için verilir.”1059

Rabbinin yüce adını teşbih et.”1060

Bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere “A'lâ” ismi en yüce, en şerefli an­lamına gelmektedir.1061

el-Aliyy, kadri yüce olan, kudreti büyük olan demektir. Daha çok ten­zih ifade eder. Mübalağa ve sübût ifade eden faîl vezninden sıfat olan bu kelime Kur'an'da daha çok Kebîr (el-Aliyyü'1-Kebir 1062 terkibiyle), el-Azim (el-Aliyyü'1-Azîm 1063 terkibiyle) ve Hakîm (el-Aliyy el-Hakîm 1064 terkibiyle) isimlerine bitişik olarak vârid olmuştur.

el-Müteâl fiiline delâlet eden ve bu, kökün tefâul şekli olan “tealâ” fi­ilide mübalağa ifade eder. Buna göre el-Müteâl, pek yüce pek münez­zeh demek olur.1065 “Tealâ “ fiil şeklinde çoğunlukla Yüce Allah'ın, insanların kendisi hakkında uydurduklan şeylerden, koştukları ortak­lardan yüce ve münezzeh olduğunu belirtmek için kullanılmıştır:

(Tuttular) cinleri Allah'a ortak yaptılar. Halbuki onları O (Allah) ya­ratmıştır. Bilmeden O'na oğullar ve kızlar icat ettiler. Haşa O, onların ileri sürdüğü niteliklerden yüce ve münezzehtir.”1066



11- EI-HABİR

Kur'an-i Kerim'de 45 ayette geçen “Habîr”1067 ismi, faîl vezninde sıfattır. Allah-û Teala’nın bir sıfatı olarak Habîr, hiç bir şey kendisine gizli kalmayacak derecede bilen, kendisinden gizli hiç bir haber sak-lanamayan, mülkünde gizli ve açık olup biten her şeyden, hareket eden en küçük zerreden bile haberdar olan, amellerimizin bütün ha­berlerini veya işlerimizin gizliliklerini bilen demektir. 1068 Bir çok ayette “Alîm” ismi ile birlikte kullanılmış olması da bu anlamlara de­lalet etmektedir:

Allah, (kıyamet) saatin(in ne zaman gelceği) hakkındaki bilgi, O'nun yanındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez ve hiç kimse hangi yerde öleceğini (de) bi­lemez. (Her şeyi) bilen, (her şeyden) haberi olan yalnız Allah'tır.”1069

Habîr isminin Kur'an'da bu kullanılış şeklinden başka “Hakîm Ha­bîr”, “Habîr Basîr” ve Latîf Habîr” şekillerinde geldiğine de şahid oluyoruz. 1070



12- EL-EHAD, EL-VÂHİD

Ehad ve Vâhid isimleri, Arapça'da Tevhid'i ifade etmek için kullanı­lan iki kelimedirler. İlk anda aynı anlama geldikleri sanılan bu iki sözcük arasında mühim farklar, ince nüanslar vardır. Biz bu farkları şu sekiz maddede toplayabiliriz:



1- Ehad “tek, biricik, hiç bir şeyin hiç bir surette kendisine benze­mediği” şeklinde tercüme edilebilirken, Vâhid “Bir, şeriki/ortağı olma­yan” olarak anlamlandırılır.

2- Ehad, nefiyle umûm ifade eder. “Lâ ehade” demek, “hiç bir şey yok” demek olur. Bu sebepten ötürü ehad, kendisi dışındaki her şeyi nefyeden, ortadan kaldıran, yok farzeden; tam anlamıyla teklik, hakiki bir­lik, bütün çoklukların kendisinde birleştiği, bütün varlığı tutan, eze­lî, ebedî, daimi olarak var olan, yokluğu hayel bile edilemeyen, bir ikin­cisini düşünmek bile çelişki olan demektir. Fakat “vâhid” sözcüğü bütün bu anlamları topyekün kapsamına almaz.

3-Vâhid, Ehad'e dahil olur, fakat Ehad, Vahid'e dahil olamaz. Da­ha açık olarak ifade etmemiz gerekirse, her Ehad Vâhiddir, lâkin her Vâhid, Ehad olamaz.

4-Vâhid, ispatta; Ehad nefyetmede kullanılır. İspatta: “Raeytü racü-len vahiden (bir adam gördüm)” denilirken, nefiyde “Mâ raeytü ehaden (hiç bir kimse görmedim)” denilir.1071

5-Vâhid, Allah'ın dışındaki varlıkların da vasfı olabilir. Fakat Ehad ile Allah'ın dışındaki hiç bir şey vasfedilemez. 1072

Ezherî, bu konuda şöyle der: “Ehâdiyet ile Allah Tealâ'dan başka bir şey tavsif olunamaz. Yani Ehad, Allah'tan başka hiç bir şeyin sıfatı ola­maz. Mesela, “raculun ehadun”, “dirhemun ehadun” denilemez. Ger­çekte “bir dirhem” yahut “bir adam” diyebilmek için “dirhemun vâhidun”, “raculun vâhidun” denilir ki, manası fert, yani tek demektir. Ehad, sadece Allah Tealâ'ya mahsus bir sıfattır. Bu sıfatta kendisine hiç bir şey iştirak edemez, O'na ortak olamaz. 1073

Vahdetin iki anlamı vardır:

a- Birliğin ancak kendisiyle kaim olduğu varlık: Bu manaya göre Vahid, kısımlara ayrılmayı, bölünmeyi kabul etmeyendir.

b- Zatında, fiillerinde, isim ve sıfatlarında bir benzeri olmayan demek­tir.

Mevcudatta bu iki anlamda hakikatle Allah'tan başka vasfedilebilecek bir varlık yoktur.



7- Ehad, hiç bir tekamüle ihtiyacı olmayan, hep bir olan demektir. Fakat Vâhid, Allah Teala’nın dışındaki varlıklar için kullanıldığında bu anlamı ifade etmez. Çünkü vâhid inkisamı kabul eder. Fakat Ehad, inkisamı kabul etmez.

8- Bu iki isim (Ehad ve Vâhid) Allah Teala için kullanıldıklarında şu anlama gelirler: Vahid, Allah'ın zatının haricen ve zihnen terkib, bir­leştirme ve teaddüd (birden fazla olmak)dan uzak olması, ortaklık ka­bul etmemesi demek olur. Ehad ise, Allah'ın hiç bir şekilde benzerinin ve naziri'nin olmaması anlamına gelir. 1074

Bütün manalar çerçevesinde düşündüğümüz zaman Kur'an'da Al­lah hakkında kullanılan bu iki ismin şu anlamlara geldiğini görürüz: Ehad lafzı “bir” anlamında olan “Vâhid” sözcüğü yerine kullanılabilir yorsa da, esas itibariyle zatında hiç bir noksanlık, hiç bir adet (sayı) ka­bul etmeyen, hiç bir surette iki olma ihtimali olmayan, hakiki bir, hep bir, daima bir, kendisi dışında kendisi gibi benzerin bulunması­na imkan olmayan bir, yegâne bir, celâl ve cemal bütün kemal sıfatla­rıyla varlık kendisinde olmakla uluhiyyet kendisinin hakkı olan, yani hakkıyla ma'bud olan, yalnız kendisine ibadet edilmesi gereken, evvel ve âhir ikincisi olmayan, tek bir v.b. anlamlarda kullanılır. Vâhid ise, Allah dışında kalan tüm sahte ilah, rabb ve ma'butların nefyedilmesi, sadece Allah'ın bir olması, şeriki/ortağının olmaması demektir. Yani Allah'ın sayı itibariyle birliğini değil, ortağı olmaması bakımından bir olduğunu ifade eder.

Ehad ismi, bütün Kur'an'da sadece bir ayette Allah'ı tavsif eder. “De ki: “O Allah tek'tir”1075

Vahid ismi ise bütün Kur'an'da 30 defa 1076 varid olmaştur. 22 ayet­te bizzat Allah'ın sıfatı olarak gelmiştir, bu ayetlerden bir kaç tanesi­ni aşağıya alıyoruz:

“…Çünkü Allah, yalnız bir olan ilah'tır...” 1077 “...O, (Allah)nun yalnız bir ilah olduğunu bilsinler... 1078 “Ki ilahınız yalnız Bir'dir.”1079


Yüklə 1,67 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   39




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin