13- ES-SAMED
Kur'an-ı Kerim'de yalnız bir defa varid olan1080 es-Samed ismi “kasd” anlamına gelen “samd” masdarından ism-i meful manası taşıyan bir kelimedir. Bu anlamdan hareketle başta İbn Abbas (r.a.) olmak üzere bir bilgin es-Samed ismini: “Yaratıkların ihtiyaç ve isteklerinde kendisini kastettikleri, kendisine yöneldikleri” tarzında izah etmişlerdir.1081
es-Samed'e alimler özetle şu anlamlan vermişlerdir: “Kendisinden üstün bir kimse bulunmayan, mahlukların ihtiyaç ve isteklerinde kendisini kastettikleri, kendisine yöneldikleri” tarzında izah etmişlerdir.1082
14- EL-ALÎM, ALÎM, ALLAMÛ'L- GUYÛB, A'LEM
İLM kökü ve bu kökten müştak olarak Allah'ı tavsif için gelen isimler Kur'an'da en çok olarak kullanılan maddelerden biridir. Çekimleri ve müştaklarıyla beraber 900 kadar 1083 yerde zikredilmiştir.
el-Alîm, faîl vezninde Allah Teala’nın ilim sıfatını ifade eden bir isimdir. Allah'ın ilminin kemâlini ifade ettiği için mübalağa vezninde gelmiştir. Hattabî el-Alîm sıfatını: “Yaratıkların bilmedikleri sırları ve gizlilikleri bilen” 1084 olarak tanımlamıştır.
Bu ismin manası açıktır. Bunun kemâli; her şeyi tam manasıyla bilmekle, yani dışını, içini, inceliğini, açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını ve bitimini bilmekle olur.1085
“Düşen hiç bir yaprak yoktur ki, (Allah) onu bilmesin. Yer dibinin karanlığında hiç bir dane yoktur ki, onu bilmesin. Yaş kuru hiç bir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta olmasın.”1086
“Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Doğrusu O, kalplerde olanı da bilir.” 1087
“Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gizlisini bilir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.”1088
“...(Allah) yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, ona çıkanı bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.”1089
“De ki: “Rabbim gökte ve yerde konuşulan her sözü bilir. O işitendir, bilendir.”1090
“...Ne yerde ne de gökte zerre ağırlığınca bir şey, Rabb'in (in bilgisin)den kaçmaz. Ne bundan küçük, ne de büyük hiç bir şey yoktur ki, hepsi apaçık bir kitapta olmasın.”1091
Allah Teala bütün zaman ve mekânların yaratıcısı olduğu için O'nun ilmi zaman ve mekanla sınırlı değildir. Allah zamandan önce olan şeyleri de, zaman içerisinde vuku bulan şeyleri de, kısacası geçmiş, gelecek ve şimdiki zamanda olmuş, olacak ve olmakta cereyan eden her şeyi bilir.
Allah'ın ilmi, insanların ilminden farklı ve yücedir. Allah'ın ilmi üç noktada kulun ilminden ayrılır:
1- Kulun ilmi, yani bilgisi sınırlı, mahduttur. Allah'ın ilmi ise sınırsızdır.
2- Kulun bilmesi ve anlayışı asıl gayeye ulaşacak kadar açık değildir, Allah'ın ilmi ise son derece açık, asıl gayeye vâsıl olacak kadar net, günün ortasında, aydınlık gibidir.
3- AlIah’ın ilmi, bir şeyden istifade edilerek elde edilmiş değildir, Bilakis bütün eşya onun ilminden istifade etmiştir. Kulun eşyayı bilmesi, eşyaya tabidir ve onun sayesinde meydana gelmiştir. Bu, santranç öğrenen kişinin ilmi ile asıl satrancı bulan kişinin ilmi arasındaki fark gibidir. Satrancı bulan kişi, satrancın vücuduna (varlığına) sebep olmuş, satrancın varlığı da öğrenen kişinin bilgisine sebeb olmuştur. Şu halde satrancı bulan kişinin ilmi, satrançtan önce gelmiştir. Satrancı öğrenen kişinin bilgisi bu yüzden gecikmiş ve sonradan elde edilmiştir. İşte Allah'ın bilgisi de böyledir. Eşyadan öncedir, eşyanın varlığına sebep olmuştur. 1092
Alim, İlm'den ism-i fail olup “bilen, bilici” manasındadır.
Alâmu'l-ğuyub, Âlim'in tekerrür ve mübalağa bildiren fa'âl şeklidir. “Olmuş, olacak her şeyi bilen, gökte ve yerde hiç bir şey kendisine gizli kalmayan” anlamlarına gelir.1093
A’lem, ilim'den ism-i tafdil şeklidir, “en iyi, çok iyi, daha iyi, pekiyi bilen; ğaybları çok çok bilen manalarına gelir. Şu ayetlerde Allah Teala bu isimle vasfedilmiştir:
“...Allah şükredenleri daha iyi bilmez mi?”1094
“...Allah zalimleri çok daha iyi bilir.”1095
“Rabbin, (evet) O, yolundan sapan(lar)ı çok iyi bilir ve O, (doğru) yolda olan(lar)ı da çok iyi bilir.”1096
“Ve yine Allah demiştir ki: “Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara: “Beni ve annemi Allah'tan başka iki tanrı edinin” dedin?” “Haşa, sen yücesin, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen benim nefsimde olanı bilirisin, ben senin nefsinde olanı, bilmem, çünkü ğaybları bilen yalnız sensin, sen!” dedi.”1097
15- EL-AZÎZ
Cenab-ı Allah'ın kudretiyle ilgili isimlerden biri olan el-Azîz, “izz” masdarından sıfattır. Şiddet, kuvvet, galebe, kahr gibi anlamlara gelir. Azîz, “kendisi kahreden, fakat kahredilemeyen” demektir.1098
Hattabî el-Azîz için: “yenilgiye uğramayan güç kudret sahibi” 1099 tanımını getirirken İbn Cerir: “Cezalandırmak ve intikam olmak istediği hiç kimsenin elinden kurtulamadığı” şeklinde tarif eder. 1100 Gazzali: “Emsali az bulunan, çok ihtiyaç duyulan ve ulaşılması güç olan” şeklinde tanımlamıştır. 1101
el-Azîz ismi Kur'an'da en çok “Aziz Hakim” terkibiyle (47 defa) gelmiş, ayrıca Rahim, Alim, Kaviyy, Ğaffâr, Hamîd, Gafur, Muktedir ve Zu'n-tikâm isimleriyle terkip halinde kullanılmıştır. 1102
el-Azîz isminin geçtiği bir kaç ayeti aşağıya alıyoruz:
“Karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran O'dur. Geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı (vakitlerin belirlenmesi için) birer hesap (ölçüsü) yapmıştır. Bu o aziz ve bilen (Allah)in takdiridir.”1103
“Sakın, Allah'ı, elçilerine verdiği sözden cayar sanma! Çünkü Allah daima azizdir, öç alandır!”1104
“Ey Musa, gerçek şu ki ben, aziz, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ım!”1105
İzzet sıfatı Kur'an'da birçok yerde azap ayetlerinin geçtiği yerinde gelmiştir. Fakat bu ismi şerifin yine birçok defa da Hakîm ismi ile birleştiğini görüyoruz. Bunun manası, Allah Teala'nın kudreti galiptir; fakat hikmeti ile kötülerin cezasını tehir eder, kötülük edip durmakta olan insanları cezalandırmakta acele etmez, demektir. 1106
Dostları ilə paylaş: |