62- ZU'NTİKÂM, MUNTAKİMÛN
Nikme, “ukubet” demektir.1469 İntikam bu kökten masdardır. “Ukubetle karşılık vermek” 1470 demektir. Zü'ntikâm, “intikam sahibi” demektir ki, “hak ettiği kadar cezalandıran” 1471 demektir.
Allah'ın zü'ntikâm, yani hakkettiği kadar cezalandıran, kullarından intikam alan olarak vasfedilmesi, O'nun aciz değil, Aziz olmasından dolayıdır. Allah, suçlulardan intikam almaya güç yetirendir. O halde bu sıfatın Aziz ismiyle beraber zikredilmesi oldukça manidardır: Cürme ceza vermek kudreti düşünülmeyen bir aczin, “affettim” demesi pek gülünçtür.”1472
Kur'an'da zü'ntikâm Allah'ın vasfı olarak dört ayette zikredilmiş ve hepsi de Azız ismiyle terkib halinde vârid olmuştur. 1473
Muntakimûn, “intikam alan, cezalandıran” anlamına gelir. Bütün Kur'an'da üç ayette varid olmuştur. 1474 Her üç ayette de Hz. Peygamber (s.a.v.) ve müslümanlara her tür işkence ve çirkin davranışları reva gören mücrim ve müşriklerden Allah'ın intikam alacağı söz konusu edilmiştir:
“Biz mücrimlerden intikam alıcılarız.” 1475
63- KÂBİLUT-TEVB
“Tevbe edenin, tevbesini kabul eden” anlamına gelen 1476 bu vasıf, sadece bir Mekki ayette Allah için zikredilmiştir.
“O, günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası şiddetli, lütfü bol olandır. O'ndan başka ilah yoktur. Dönüş O'nadır.”1477
Allah Teala'nın bu vasfı, ileride üzerinde daha genişçe duracağımız “et-Tevvûb” sıfatı anlatılırken daha da iyi anlaşılacaktır, kanaatindeyiz. 1478
64- ŞEDİDÜ'L-İKÂB
Şedd, masdar olarak “sağlam bir şekilde bağlamak” demektir. 1479 Şidde ise hem düğüm atmak, bağlamak, hem bedeni kuvvet, hem de azâb hakkında kullanılır. 1480 Şedidu'l-İkâb “cezası şiddetli olan” demektir.
Kur'an-ı Kerim'de “şedîd” vasfı yalnız başına Allah için vârid olmamış, ancak “azâb” ve “ikâb” kelimelerine muzaf olarak zikredilmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de bu vasıf ondört ayette zikredilerek 1481 kulların Allah'ın yolundan sapmamaları ve ilahi emir ve yasaklara uygun bir şekilde hareket etmeleri öğütlenmiş, zulüm ve haksızlıklardan uzak durarak adaletle hükmetmelerinin gereklililği vurgulanmış ve dolayısıyla Allah ve Resulüne itaatsizlikten vazgeçmeleri için uyarıda bulunulmuştur. 1482
65- Zİ’T-TAVL
Zi't-tavl, “geniş ihsan ve gina sahibi” demektir. İbn Abbas, Mücahid ve Katade bu vasfı, böyle açıklamışlardır. 1483 Allah Teala’nın vasfı olarak, Zi't-tavl, “O'nun kullarına karşı çok lütufkâr olduğunu, kullarına yapmak istediği ihsan ve hayırları kolaylıkla yapabildiğini, bu hususta hiç bir zaman daralmadığmı, yani istediği anda, istediği gibi lütuf ve ihsanda bulunabildiğini beyân etmek” 1484 amacıyla Allah için bir ayette 1485 varid olmuştur.1486
66- REFİU'D-DERECÂT
Ref, “hem hissi ve hem de manevi olarak yükseklik, yücelik” ifade eder. Refiu'd-derecât “mertebesi yüce, yüksek olan” anlamına gelir. Allah hakkında: “Yücelik bakımından, kendisinin üstünde hiç kimse bulunmayan, yüceliğine hiç kimsenin ortak olamadığı ve olmayacağı, mutlak Yüce” 1487 demektir.
İşte sözü edilen bütün bu anlamları içeren bu vasıf bütün Kur'an'da yalnızca bir ayette Allah'ı tavsif eder. 1488
67- MUHYİ'L-MEVTA
“Ölüleri dirilten” anlamına gelen bu vasıf Kur'an-ı Kerim'de iki ayette Allah Teala'yı tavsif eder:
“Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Ölüleri diriltecek olan da O'dur. O, her şeye hakkıyla kadirdir.”1489
“O'nun ayetlerinden biri de (şudur): Sen, toprağı, boynu bükük (kupkuru) görürsün. O'nun üzerine suyu döktüğünüz zaman titreşir ve kabarır. Onu dirilten (Allah) elbette ölüleri de diriltir. O her şeye hakkıyla kadirdir.”1490
68- MUNZİR
Kur'an'da yalnız bir ayette, azamet cem'i ile (munzirîn) Allah'ı tavsif eden 1491 Munzir, “insanlara dinen faydalı veya zararlı şeyleri önceden haber veren” 1492 anlamında kullanılmıştır.
Allah Teala, bu vasfı ile kulları üzerindeki hüccetini tamamlamış, kulların da ileri sürecekleri bir mazaret kalmamış olmaktadır. Yani insanoğlunun: “Bize kitap inidirilmedi, bize vahiy ulaşmadı, biz ise ilahi vahyden habersizdik, bize kitap gönderilseydi, doğru yolda olurduk, şirk koşmaz, Tevhid dinini benimserdik” 1493 gibi mazaretleri olmayacaktır. 1494
69- MURSİL
Mursil, “gönderen” demektir. Kur'an-ı Kerim'de azamet cem'i ile (mursilin) Allah'ı tavsif eden 1495 bu vasıf, “zaman zaman insanlara peygamberler göndererek 1496, onları uyaran, hak ve batıl yollan rasuller vasıtasıyla gösteren” olarak tanımlamak mümkündür.
İrsâl fiil olarak Kur'an'da 100'den fazla yerde kullanılmış 1497 ve genellikle gerçeği öğretmek üzere rasullerin gönderilmesi hakkında varid olmuştur. 1498
70- MÛSİ
Mûsi’, takat manasına gelen vus' masdarından gelir. Azamet cem'i ile Allah'ı tavsif eder. Kadir; rızkı, mülkü ve ni’meti genişleten gibi anlamları vardır. 1499 Kur'an-ı Kerim'de yalnızca bir ayette Allah'ın vasfı olarak zikredilir:
“Göğü kuvvetle Biz bina ettik. Biz geniş geniş bir kuvvet ve kudret sahibiyiz (mûsiûn)”1500
71- EL-METİN
Metîn, metâne masdarından sıfattır. “Sağlam, kuvvetli” demektir. Allah Teala, gücünün çok şiddetli olması itibariyle metindir. 1501
İbn Abbas (r.a.) el-Metîn ismini “Şedîd” yani sağlam ve kuvvetli olarak tefsir etmiştir. 1502 Allah'ın sıfatı olarak “kuvveti eksilmez, gevşemez, futûr gelmez.” 1503 Şeklinde de tanımlanmıştır.
Bu isim bütün Kur'an'da bir defa geçer:
“Muhakkak ki rezzak, kuvvet sahibi, Metîn olan Allah'tır.”1504
Dostları ilə paylaş: |