NEFRET VE BOYKOT
Kuran-ı kerim’in düstur ve emirleri doğrultusunda İslam peygamberinin davranışı bazı durumlarda nefret duymak idi. Şahısları, grupları, toplantıları boykot ederek onlardan yüz çevirir ve onları yalnız bırakarak uyarılarda bulunurdu.
Konu hakkında birçok hadisler görmek mümkün olduğu gibi, yüce kitabımız Kuran-ı kerimin enam suresi 68. Ayette şöyle buyurur:” Ayetlerimize dair münasebetsiz sözlere daldıklarını görünce bir başka bahse girişinceye dek yüz çevir onlardan.”[286]
Buna benzer bir tabirde Nisa 140. Ayette geçmektedir: “Kitapta, Allah'ın ayetlerini inkâr ettiklerini ve onlarla eğlendiklerini duyarsanız, başka bir bahisten söz açıncaya dek onlarla oturmayın…”[287]
Kuşkusuz kötülüklerden nefret etmek ve kötülüklerle savaşmak “Nehyi an-il münkerin” metotlarından olup, bir mektebin korunması için gerekli olan bir yoldur.
İnsan, bozulmuş ve kötü bir topluma yem olmamalıdır, aksine o toplumu değiştirerek uygun bir toplum haline getirmelidir. Bunu başaramazsa orayı terk etmek suretiyle tepkisini ortaya koymalıdır.
Hadisi şerifte “Fasıklarla oturmak iyiler hakkında yanlış düşünülmesine sebep olur” diye buyurmaktadır.
Başka bir örnek ise Nur suresi 4. Ayette şöyle buyurur: “Hür namuslu kadınlara iftira edip de sonra dört tanık getiremeyenlere de seksen sopa vurun ve tanıklıklarını ebediyen kabul etmeyin ve onlardır buyruktan çıkanların ta kendileri.”[288]
Kişilerin şahitliklerini reddetmek onlardan yüz çevirmek ve onları bir nevi boykot etmektir.
Rivayetlerde buna benzer insanlarla konuşmamak, arkadaşlık yapmamak, kız alıp kız vermemek vs. söylenmişse bunların tamamı bir nevi onları boykot edip yaptıklarını kınamaktır.
Tövbe suresinde şöyle buyurur: Tebuk savaşından kaçan“Geri kalan üç kişiye, yeryüzü o kadar genişken( halkın nefreti yüzünden) daraldıkça daralmış, gönülleri sıkıldıkça sıkılmıştı da sonucu Allah'tan, gene ancak Allah'a kaçılabileceğini anlamışlardı. Sonra Allah, onları da tövbeye muvaffak etmişti. Şüphe yok ki Allah bir mabuttur ki odur tövbeleri kabul eden rahim.”[289]
Tebuk savaşına katılmayan üç Müslüman[290] pişmanlıklarından dolayı özür dilemek için Hz. peygamber’in (s.a.a) huzuruna geldiler, Hz. Muhammed (s.a.a) onlarla konuşmayıp halkında onlarla konuşmamalarını söylediler.
Bu üç kişi şehirde kimse onları konuşturmadıkları için şehri terk edip dağlara çıktılar. Oralarda Allah’a yalvararak tövbe edip gözyaşı dökmeye başladılar. Bu olay elli gün boyunca devam etti, elli gün sonra bağışlayan Allah onların tövbelerini kabul etti.[291]
Bu olaydan alacağımız bazı dersler:
1- İlahi önderin emrine uymayan ve savaştan kaçanlar cezalandırılmalı ve toplumdan uzaklaştırılmalıdırlar.
2- Dargınlık, ilgisizlik ve boykot etmek muhalif ve suçluları eğitmenin yollarındandır.
3- Muhaliflere negatif davranmak toplumu onlara bir nevi dar etmektir.
4- Hz. peygamber ilahi rahmetin mazharı olmasına rağmen eğitim için negatif olarak da davranmıştır.
5- Azap ve ıstıraplardan birisi de vicdan azabıdır.
6- Halktan ümidini kesen, Allah’a yönelir.
7- Tövbe etmek, Allah’ın bir lütfü ve yardımıdır. Yüce Allah ilk olarak insanı kendi lütfüne mazhar kılar ve kul da yaptığından pişman olup Yüce Allah’a yönelerek özür diler ve tövbe eder, Allah’ta o kulunun tövbesini kabul eder.
8- Negatif harekette ısrarcı olmamak gerekir. Aksine muhaliflerin ıslah olmaları için iyi bir ortam yaratılır, döndüklerinde ise onlara kucak açmak gerekir.
9-
HZ. PEYGAMBERE HAS (S.A.A) DAVRANIŞLAR
Hz. peygamber (s.a.a) tevhidi getirerek şirki ortadan kaldırdı. Kız çocuğunun ar ve utanç sayılmasını kaldırarak onun izzet ve gurur kaynağı olduğunu ortaya koydu.
Kadınlara mülk edinme, eş seçme, tahsil görme, Hac farizasını yerine getirme, Cuma ve cemaat namazlarına katılma, ilmi, manevi, kültürel, siyasi ve iktisadi alanlarda erkeklerin hak ettiği yerlere ulaşma hakkı tanıdı.
Kuran-ı kerimde “ulu-l elbab” (akıl sahipleri) ve idrak sahipleri hakkında konu ettiğinde şöyle buyurur: “idrak edenler gök ve yerlerin yaratılışını düşünerek, iman ederler ve Allahlarıyla konuşma ve dua halindeler.” Devamında şöyle buyurur:” Allah idrak sahibi insanların dualarını kabul eder ve şöyle buyurur: ben sizin amellerinizi zayi etmem, ister erkek olsun isterse kadın, bunlar birbirlerindendir.”[292]
Evet, cahiliye döneminde hiçbir hakkı olmayan kadını Kuran ulu-l elbab (akıl sahibi) olarak saymıştır.
Ahzap 33 de kadınların evlerinde oturmaları söylenmişse de, bu bir gericilik olarak algılanmamalıdır. Ahzap 34. Ayette şöyle buyurur: “size indirilen ilahi ayetleri evinizde okuyun” yani evde boş boş oturmayın, evde oturmak ilim öğrenmeye engel değildir. Yine konuyla ilgili olarak şöyle buyurur: “evden çıktığınızda kendinizi teşhir etmeyin” yani İslam dininde bir kadın ilim hikmet sahibi olmalı ancak, kendisini başkalarına teşhir etmemelidir.
Ahzap 35 de şöyle buyurur: “Erkek ve kadınlar yardımlaşarak manevi kemale birlikte yükselip, ilahi büyük mükâfata kavuşabilirler.”
PEYGAMBER NESLİ ÖRNEK BİR NESİL
Hz. peygamber’in (s.a.a) nesli bizler için güzel bir örnektir.
Bu satırları yazmam Hz. peygamber’in biricik kızı, vahiy evinin kızı, Allah’ın kevseri Hz. Fatma’nın (a.s) şahadet yıldönümü olması hasebiyle burada bir konuyu hatırlatmak istiyorum.
On dört masum içerisinde bir kadının da olması gerekirdi, zira masumların tamamı erkek olsalardı, kadınlarla ilgili olan örtünme, eş edinme, evle ilgilenme, çocuk yapma, iffetli olma ve bütün olaylara karşı sabırlı olma gibi konular yalnız sözde kalırdı.
Kadınlar: eğer masumlardan birisi kadın olsaydı, bizi daha iyi anlarlardı ve bu kadar siparişte bulunmazlardı, derlerdi.
Hz. Fatma’nın varlığı, İslam’ın kadınlarla ilgili emirlerin uygulamasının en güzel bir örneğidir. Yalnız Hz. Fatma değil kızı Hz. Zeynep de Müslüman kadınlar için en güzel bir örnek kadındır. Hz. Fatma’nın kenizi Fizze’nin kızı büyük bir kuran üstadıdır.
Hz. Fatma’nın örnek hanım olmasıyla ilgili bazı konuları burada zikredeceğiz:
-Kuran, baba ve anneye iyilik hakkında birçok tavsiyelerde bulunmuş, bunu derk etmek için Hz. Fatma’nın hayatına bakmak gerekir ki, Hz. peygamber (s.a.a) bundan dolayı “babasının annesi” diye hitap ediyor. Yani, Hz. peygamber anneye duyulacak sevgiyi Hz. Zehra’ya duyuyordu.
-Kuran cömertlik ve bağışta bulunmak hakkında tavsiyede bulunuyorsa, Hz. Fatma’nın evlendiğinde damat evine giderken düğün elbisesini o gece fakire veriyor.
-Kuran hicretten bahsediyor ise, Hz. Fatma (s.a) hicret etti.
-Kuran sabır, takva, ihlâs, teslimiyet ve hayâdan bahsediyorsa, bunun canlı örneğinin zirvesinde Hz. Fatma’yı görmek mümkündür.
-Kuran ilim ve hikmetten söz ediyorsa, Hz. Fatma (s.a) Mushaf’a sahiptir, Masum imamlar gelecekten haberdar olmak için o Mushaf’a müracaat ederler.
-Kuran, çalışmak ve gayretten bahsediyor ise, Hz. Fatma (s.a) ev işlerini kendisi yaptığından elleri kabarmıştı.
-Kuran adaletten söz ediyor ise, Hz. Fatma (s.a) ev işlerini kendisiyle hizmetçisi arasında paylaşıyordu.
-Kuran ilahi önderlikten bahsediyor ise, Hz. Fatma (s.a) Hz. peygamber’in vefatından sonra ki mescidü-n Nebide okuduğu hutbelerde nasıl ilahi önderlerden savunma yaptığını, hakikatleri nasıl da haykırdığını ve bunun sonucunda çok genç yaşta şahadete erdiğini görmek mümkündür.
-Kuran ahrete iman ve öbür dünyaya şevk ve istekli olmaktan bahsediyor ise, Hz. Fatma’nın (a.s) babası ölüm esnasında kulağına “ailemden bana ilk ulaşacak sensin” diyerek ölüm haberini verdiğinde, Hz. Fatma buna gülümseyerek cevap vermesinden daha güçlü bir inanç olabilir mi acaba?
Tüm bunlara baktığımızda Hz. Fatma’yı Kuran’ın canlı bir örneği olduğunu açıkça söyleyebiliriz.
Her ne kadar geçmişte ve günümüzde şiir ve atasözlerinde kadınlar küçümsenmiş, aşağılanmış ve güçsüz tanıtılmışsa da Kuran yalnız kadınlara değil tüm imanlı erkeklere de Firavunun karısını (Asya) örnek göstermiştir. O sarayda yaşamasına rağmen asla kendisini Firavunun sarayına kaptırmadı. Firavunun zorbalığını gördüğü halde ondan asla korkmadı, çeşitli eğlence ortamı bahçeler, ırmaklar ve havuzlar, hükümdarlık ve sahip olduğu güçle gururlanarak Allahlık iddiasında bulunan Firavun, Mısır saltanatı ve elimde bulunan bu ırmaklar benim değil mi? Diyordu. “Ve Firavun, kavminin arasında bağırıp dedi ki: Ey kavmim, Mısır saltanatı ve ayağımın altından akıp duran şu ırmaklar, benim değil mi, görmüyor musunuz?”[293]
Ama bunun karşısında karsı Allahtan: “… hani Rabbim demişti, bana cennette bir ev kur ve beni kurtar Firavun'dan ve yaptığı şeyden ve beni kurtar zalim topluluktan.”[294]
Bu ayette cennet ve cennet evinden daha önemlisi “indeke” (katında) kelimesi önemlidir. Firavunun sarayından ve tüm dünyevi nimetlerden vazgeçip gönlünü Allah’a bağlaması önemlidir.
Dostları ilə paylaş: |