Mahkeme başkanı Hasan Hüseyin Özese ile üye Hakimler Gökmen Demircan ve Sedat Sami Haşıloğlu’ndan oluşan mahkeme heyeti tarafından 07. 09. 2010 günü saat 09: 30’da celse açıldı


Duruşmaya saat 20:30’a kadar ara verildi



Yüklə 0,61 Mb.
səhifə7/7
tarix07.01.2019
ölçüsü0,61 Mb.
#91583
1   2   3   4   5   6   7
Duruşmaya saat 20:30’a kadar ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Sanık Hasan Atilla Uğur Müdafii Av. Afşin Gayretli:” Sayın Başkan, Değerli Üye Yargıçlar, müvekkilim tutukluluğun 26. ayı içerisindedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesi 3. fıkrasının gerekçesinde aynen, kişinin suç işlediğine dair makul şüphe sürüyor olsa bile, kamu yararı yoksa, yani, delilleri karartma tehlikesi, suçta tekerrür tehlikesi, kamu düzeninin bozulması gibi riskler kalmamış ise tutukluluk devam etmemelidir. Sayın Başkan, Kıymetli Üyeler, şimdi soruyorum müvekkilim Hasan Atilla Uğur’un tutuklu bulunmasında kamu yararı var mırdır? Artık bütün Türkiye onun bütün hayatını terörle mücadeleye adamış bir kahraman olduğunu bilmektedir. Tutuklu bulunması kamunun yararına değil aksine zararınadır. İnsanlarımız bir çok ortam da bu kadar önemli göreve başarıyla imzasını atmış olan bu kişinin neden terörist muamelesine tabi tutulduğunu sorgulamaktadır. Özellikle internet ortamında, pek çok paylaşım sitesinde binlerce insan ki birçoğu da şehit yakını ve gazilerimizdir. Hasan Atilla Uğur’un tutuklu olmasına isyan etmektedirler. Sayın Başkan, Değerli Üye Yargıçlar, medya ve internet ortamını bire bir takip ettiğim için söylüyorum. Böyle bir kahramanın tutuklu olmasına sadece PKK Terör Örgütü alkış tutmaktadır. Siz Değerli Yargıçlarımızın terörle mücadele içinde bulunan ve bir çoğu Hasan Atilla Uğur gibi isimleri örnek almış olan binlerce insanımıza moral olacağını terörle savaşırken Apo’yu sorgulayan komutanın başına neler geldi, tereddüdünü ortadan kaldıracağını göstereceğinizden bir hukukçu olarak genç bir hukukçu olarak emin olduğumu ifade etmek istiyorum. Daha önce müvekkil Hasan Atilla Uğur aleyhinde olmadık yayınlara imza atan ve onu karalamaya çalışan, Nazlı Ilıcak, Yasemin Çongar, Ozan Kütahyalı gibi bir çok isminde terörle mücadelenin başarılı ismi müvekkilin uzun tutukluluk süresini alenen eleştirmeye başladıkları görülmektedir. Yaklaşık bir yıl önce sorgusu yapılmış, savunması alınmıştır. Aleyhinde somut, kesin delil yoktur. İddia olunan Ergenekon Terör Örgütünün varlığına dair, gerek soruşturma, gerekse kovuşturma aşamasında somut hiçbir delil ortaya konulmamıştır. Müvekkilin karartacağı delilde yoktur. Bir çok üst düzey komutanı ve Albay Mustafa Koç gibi, tutuksuz yargılanma hakkına sahiptir. Müvekkilim Hasan Atilla Uğur’un tahliyesine karar verilmesini saygılarımla arz ediyorum.”



Mahkeme Başkanı:" Buyurun. Cevat Bey buyurun sıradan gidelim. Buyurun.”

Sanık Mustafa Özbek Müdafii Av. Mustafa Hisar:” Sayın Başkanım, Değerli Üyeler, müvekkil sanıkla ilgili iddianame ekinde suçlamalara ilişkin hiçbir somut delil sunulamamıştır. Yargılamanın başladığından itibaren tüm sanıklar elde edilen delillerin hukuki boyutunu, hukuksal niteliklerini dile getirmişler, elde edilen delillerin hukuk dışı yollardan elde edildiği yönünde savunmalarda bulunmuşlardır. Bizde aynı şekilde, gerek gözaltına alma gerek ev aramasında, hukuk dışı yollardan yapıldığı kanaatindeyiz. Şöyle ki; yetki kuralları aşılmış. Usul kuralları hiçe sayılmıştır. Buna rağmen elde edilen, somut bir isnada ilişkin hiçbir delil mevcut değildir. Nitekim, iddianame ekinde suçlamalara ilişkin delillerde Türk Metal Sendikasından elde edilen belgeler, ART Haber Ajansından elde edilen belgeler ve ev aramasından elde edilen belgeler, aleyhe delil olarak sunulmuştur. Bu sunulan delillerin hiç birinde isnat edilen suçlamaların somut delili yoktur. Nitekim bu deliller arasında özellikle, telefon konuşmaları müvekkil sanığın lehinedir. Aleyhine hiçbir konuşma yok. İsnat edilen suç örgütünü anımsatacak hiçbir delil yoktur. Yargılanan sanıklardan sadece Balbay’la olan ilişiler, biz defalarca dile getirdik bunu. Sayın Balbay’ın gazeteci kimliği ile yaptığı işten dolayı Türk Metal Sendikasıyla olan bir iş akdi, hizmet akdi söz konusudur. Bunun dışında isnat edilen terör örgütünün delili olarak hiçbir konuşma mevcut değildir. Aksine müvekkilim sabahki tahliye talebinde de dile getirdiği üzere tamamen sendikacı kimliğine yöneliktir. Bu sendikal faaliyetlerle ilgili Cumhuriyet Gazetesinin birde strateji eki çıkartılmıştır ki bu da Türk Metal Sendikasının Yönetim Kurulunun, Genel Kurulun almış olduğu karar doğrultusundadır ki bu strateji eklerinin hiçbirinde isnat edilen örgütle ilgili hiçbir yazışma, hiçbir makale söz konusu değildir. Ki bunlar yasal bir gazete, bu gazetenin ekinde yazı yazılmasının suç olduğunu da takdirinize arz ediyoruz. Diğer taraftan, gizli tanıklar var, delil olarak Sayın Başkanım. İki tanık, ki bunların kimlikleri yine iddianame ekinde sunulan BDDK Raporunda açıklanmıştır kimlikleri. Bunlar Mehmet Ali Özaltın, Mahmut Taşdemir. Kimdir bunlar; Mehmet Ali Özaltın, bir dönem Türk Metal Sendikasının Manisa Şube Başkanıdır. Mahmut Taşdemir ise başkan yardımcısıdır. Ne zaman ki Mahmut Taşdemir, başkan yardımcılığını kaybediyor, Mehmet Ali Özaltın şube başkanlığından ayrılınca, müvekkille ilgili, gazete haberlerinden oluşan bir ithamla geliyorlar, İstanbul’da özel yetkili savcıya müvekkilimle ilgili gazete haberlerinin abartılı açıklamalarını ihbar ederek gizli tanıklık yapılıyor. Bu gizli tanık Mehmet Ali Özaltın, Manisa Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmaktadır. Biz bunun iddianamesini ve yargılamanın tüm aşamalarına ilişkin tutanakları arz ettik. Zimmet suçundan, hizmet nedeniyle emniyeti suiistimalden, sahtecilikten yargılanma sürmektedir. Büyük bir ihtimalle sona da geldik. Yani onda da mahkumiyet kaçınılmaz gibi gözüküyor. Ki usul yasamıza göre bunun tanıklığı, gizli tanıklığı tartışmalıdır. Tanık olamaz. Dolayısıyla verdiği ifadelerin hiçbir somut kanıtı da dosyamız ekinde, iddianame ekinde göremiyoruz. Biz şunu arz ediyoruz, Sayın Başkanım ceza yargılaması sanığı gafil avlamak değildir. Maddi hakikate ulaşmaktır. Biz Sanık Mustafa Özbek’i suçlayacak hiçbir kanıt yok dosyada. Kaldı ki lehine delille var. Lehine delil nedir? Yine iddianamede Cumhuriyet Mitingleri, Cumhuriyet Grubu çalışmaları, Kent Otel toplantıları sanki yasa dışı bir toplantıymış gibi sunulmuştur. Ki bu toplantılara davet edilmesine rağmen benim müvekkilim hiçbirisine katılmamıştır. Neden katılmamıştır? 350 bin kişi üyesi olan sendikanın başkanıdır, sorumluluğu vardır. Bu tabanın tamamının isteğini tek başına karar vermesi de mümkün değildir. Dolayısıyla bu toplantılara, bu mitinglerin hiçbirine ne sendikasını, ne kendisi de katılmamış kesinlikle bunun yasa dışı olmadığı da muhakkaktır. Katılmasının bir sakıncası da yoktur. Ancak katılmamıştır. Dolayısıyla biz isnat edilen suçlamaların somut bir delili yoktur. Tutuklu kaldığı süre, yaşı, sendikacı kimliği, yani biz Mustafa Özbek’i tahliye ettiğimiz zaman yurtdışına çık da desek dahi çıkmaz, çıkmaz. 40 Yıl sendikacı olarak bu ülkede mücadele etmiş dönemin iktidarları elbetteki sendikacılardan hoşnut olmazlar. Dolayısıyla muhalif kimliği mevcuttur. Buna rağmen iddianamede isnat edilen suç örgütün birinci derecede etkileyeceği kişi sendikalardır. Zaman zaman müdahalelere askeri müdahalelere baktığımızda ilk şey yaptıkları, sivil toplum örgütü sendikalardır. Sendikaların faaliyetleri askıya alınmıştır. Dolayısıyla ki Sayın Balbay’la yaptığı telefon konuşmasında ülkenin içerisinde bulunduğu siyasal çalkantı içerisinde darbelerin en çok zarar vereceği düşüncesiyle darbe karşıtı konuşmalar vardır. Bu delilleri biz şunu arz etmek istiyoruz. Tahliye talebimiz ret edilirken özellikle sorgusunun yapılmadığı ileri sürülmektedir. Sayın Başkanım biz yargılamanın başından itibaren savunma yapıyoruz. Cumhuriyet Savcılığında, yargıç önünde ifadelerimizi verdik. Biz burda sorgumuz sırasında suç ikrarında mı bulunacağız. Diyeceğiz mi biz bu suç örgütünün üyesiyiz diye. Aksine böyle bir ikrarımızda olsa biz bu suç örgütünün üyesiyiz desek, somut bir delili olmadan, bu ikrarın kerhe dayanması karşısında biz bu örgütün üyesi mi sayılacağız. Dolayısıyla 72 yaşında olan benim müvekkilimin yarın çok geç olacak diye düşünüyoruz. Bun hep dile getirdik. Yakınlarının çoğu vefat etmiştir. Uzun ömür versin Allah daha ama hepimizin çok üzüleceği bir sona yaklaşmayalım. Biz müvekkilimizin aleyhine somut isnat edilen bir suç delili olmadığı düşüncesiyle tahliyesine karar verilmesine saygıyla arz ediyoruz efendim.”

Sanıklar İbrahim Şahin, Yaşar Oğuz Şahin, Erol Mütercimler ve Hatice Bahtiyar Müdafii Av. Cavit Subaşı:” Sayın Başkan Sayın Üyeler, şimdi bugünkü savunmalarda herkes şu meşhur Avcı’nın haliçte yaşayan Simonlar kitabından bahsetti bir de bende biraz bahsetmek istiyorum. Tabi herkesin baktığı gözle değil kitabı okudum detaylı da okumasını bilirim 1.’si kitapta dikkatimi çeken bir şey var şimdi Sayın Avcı bir kitap yazmaya başlamış böyle hatıratını işte günlük güneşlik anlatıyor her şeyi kitabı bitirecek o sırada bir tane vahiy gelmiş arkadaşının teki demiş ki, işte sende dinleniyorsun Hanefi Avcı’nın eli ayağına dolaşmış eyvah demiş bende gidiyorum şeye Silivri’ye şu kitabın sonuna bir 20-30 sayfa daha ekleyip ondan sonra o 20-30 sayfayı da ekleyip belki paçayı kurtarırım diye peşine şeyi eklemiş cemaati eklemiş. Şimdi kitabının içinde başka şeyler de var mesela PKK’lılardan çok güzel sitayişle bahsediyor hayran gördüğüm kadarıyla hepsine hayran gerilla diyor. Bir pekeke dememiş onu da dese belki de pekeke diyor da biz PKK okuyoruz. Şimdi tabi bu arada başka şeylerde söylemiş bunu şunun için söylüyorum demiş ki biz hiç gündüz baskın yapmadık bütün baskınlarımızı gece yaptık biz mahkemelerden karar almadık mahkemelerden karar almadan kitabına uydurarak, aramalar yaptık biz dinlemelerin hiçbiri için Hakim kararı almadık demiş. Peki, bunları paşam yazıyorsun da en son senin e-mail numaralarından en gizli telefonların dinlenince elin ayağına dolaşıyor bende bunu söylemek istedim işin bu yönünden bakmak istedim. Yazılanlar doğrudur oradaki feveran hiç şey değildir gerçekçi değildir paçayı kurtarmak için yazılmış bir kitap. Devam edelim Sayın Arınç’la ilgili herkes diyor ki işte herkesin tahliyesini istedi ben hiç öyle bir şey okuyamadım. Burada duyunca dedim Allah Allah kafasına taş mı düştü hemen koşturdum içeriye internete baktım aynen şöyle diyor; içerde Tuncay Özkan’la Balbay yatıyor da bu paşalar niye dışarıda. Tuncay Özkan’la Balbay’a yazık olmuş falan demiyor yazık olduğu gerçek yalnız, ben öyle bir nedamet kendisinden beklemediğim için bunu da böyle düzeltelim ondan sonra gelelim konumuza tabi diğer arkadaşların söylediği gibi bende şuanda ne söyleyeceğimi toplamaya çalışıyorum her hafta aynı şeyleri temcit pilavı gibi tekrarladığımız için. Yaşar Oğuz Şahin’den başlayalım Yaşar Oğuz Şahin şuanda benim gördüğüm kadarıyla zaten yatması gereken cezai eğer hüküm alırsa ki alacağına inanmıyorum çok büyük bir şey olmazsa yatacağı süreyi yattı. Bence artık şeyden yani tutukluluğuna son verilmesine değil de cezası infaz olunduğundan tahliyesine karar verilmesini talep ediyorum. İbrahim Şahin’e gelelim, İbrahim Şahin’e 2 seneye yakındır bir türlü sağlam raporu veremedik. Sıkıntı üstüne sıkıntı bir sağlam raporu verilse herkes rahat edecek yarı resmi Zaman Gazetesi yarı resmi Zaman Gazetesi işte İran’da Kayhan var şeyde işte Rusya’da neydi pravla mı ne vardı bir şeyler vardı birkaç tane var. Türkiye’nin yarı resmi gazetesi Zaman Gazetesi, tarih 01.09.2010 İbrahim Şahin’i adli tıpta kurtarma girişimi. Bizim içinde bir şeyler yazmışlar işte biz sağa sola başvurmuşuz adli tıbbın kapısından içeri sokmuyorlar bizi bir yere başvurmayı kafa vurmayı bırakın kapısından içeri sokmuyorlar muhatapta olmuyorlar ama bu haber çıktığı gün adli tıbbın en yetkililerine kadar hepsi telefonumuza çıktı. Rapor çıkmış e sizin tekit yazınız var tekit yazısı da garip bir hale gelinip bizim elimize verildi biliyorsunuz tekitten çıkartılıp tekrar akıbet soğuma yasağı haline getirilmiş ara karar tekit. Biz dedik ki ya olsun hiç olmazsa yine netice sormak için bir yazı ona da cevap vermiyorlar. Şimdi ben size söyleyeyim 20 gün öncesinin tarihi ile her zaman olduğu gibi 20 gün öncesinin tarihi ile bu rapor yine gelecek bu rapor yine gelecek. İbrahim Şahin’e artık tek bir şansınız kaldı bi genel kurula tabi yasal olarak gönderemezsiniz ama yine göndereceksiniz genel kurulda da sağlam raporu alamazsanız elinizde patladı İbrahim Şahin. Yapacak bir şey yok bir tek adli tıp genel kurulu kaldı artı 6. , 7. raporu aldı bir insana, bir insanın cezai ehliyetinin olmadığına nasıl karar verilir ben bilmiyorum. Daha da artık bilmiyorum yani tahminimde bu durumda da işte bu senenin sonuna kadar bir süreniz var elinizde 12. ayda falan tahliye edersiniz diye düşünüyorum. Ha buna rağmen de İbrahim Şahin'in de tahliyesini istiyorum. Hatta ve hatta tabi adamın kendi el yazısıyla yazmış olduğu söylenen ve üzerinde imzası, parmak izi, kendi el yazısı olmayan, tedhiş planı silahlara ilişkin belgeler, bunların üzerinde hiçbirisinin kendi elinin mahsulü olmadığına dair olan adi tıp raporunu da tabi ki her zamanki gibi göz ardı etmemiz gerekiyor. Onu da yok farz edeceğiz bu arada kazılar yapılmadan bir gün önce bir gün önce kazılar yapılmadan ve açma tutanakları düzenlenmeden yani bu böyle bir belgenin varlığından haberdar olunmadan bir gün önce Ankara özel yetkili mahkemelerinden savcılarının işlemleriyle kazılara başlanmış olması da bir kenara atalım. Çünkü yapabileceğimiz bir şey yok bunları biz anlatıyoruz ama duyuramıyoruz maalesef tüm bunları da göz önüne alınarak umudum yok ama İbrahim Şahin'in de tahliyesini istiyorum teşekkür ederim.”

Sanık Mehmet Haberal Müdafii Av. Dilek Helvacı:” Sayın Başkan, Sayın Üyeler, Sayın İddia Makamı, müvekkilimiz Profesör Mehmet Haberal 17 aydan beri terör örgütün kurucusu olmak isnadıyla hukuki hiçbir gerekçe gösterilmeksizin, hürriyetinden mahrum edilmiş biridir. Nitekim müvekkilimize iddianamede isnat edilen eylemlere bakıldığında Anayasayla her ferde tanınan ifade ve düşünce hürriyeti, siyasi parti kurma, siyasi faaliyetlerde bulunma, toplantı ve gösteri yürüyüşünde bulunma, haberleşme hürriyeti kapsamında değerlendirilebilecek tamamıyla 82 Anayasasında dahi her ferde tanınan Anayasal hakların icrası mahiyetinde olduğu ve bunu dışında hiçbir hukuka aykırı faaliyetinin söz konusu olmadığı açıkça görülmektedir. Müvekkilimizin nitekim Kardiyoloji Enstitüsünde video konferans suretiyle alınan ifadesi sırasında Sayın İddia Makamı ve Sayın Mahkemeniz tarafından toplam 185 soru sorulmuş olmasına rağmen bu sorulardan bir tanesi dahi terör örgütü ile bağlantılı bir soru değildir. Nitekim müvekkilimizin sorgusundan sonra Sayın Mahkeme Başkanı Köksal Şengün tarafından ilk o duruşmada olmak üzere bu güne kadar 6’sı Sayın Mahkemeniz Başkanı tarafından olmak üzere toplam 22 Mahkeme Başkanı ve üyeleri tarafından, 8 Cumhuriyet Savcısı tarafından müvekkilimiz, delil durumu kaçma ve delilleri karartma şüphesinin bulunmaması ve toplumdaki konumu göz önünde bulundurularak tahliyesi talep edilen, bu konuda muhalefet şerhleri verilen bir kişi konumundadır. Dosya kapsamında 22 ayrı mahkeme kararında mevcut delil durumu itibariyle tahliyesi istenen müvekkilimiz nasıl olurda Sayın Mahkemenizin oy çokluğuyla verdiği kararla tutukluluk hali devam ettirilmektedir. Biz maalesef yargılamanın bu aşamasına kadar, kamuoyuna da yansıyan, dosyaya da yansıyan somut veriler çerçevesinde Sayın Mahkemenizin siyasi baskı altında hareket ettiğini ve bu çerçevede müvekkilimizin yargılama sürecine çeşitli müdahalelerde bulunduğunu tespit etmiş bulunmaktayız. Nitekim bu müdahalelerden ilk müvekkilimiz gözaltına alınmasından hemen ertesi günü yani 13 Nisan 2009 da gözaltına alındı. Ertesi günü, o tarihteki Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik kamuoyuna bir açıklama yapmıştır. Ve aynen şöyle demiştir; Mehmet Haberal profesör olduğu,ameliyat yaptığı için değil gözaltında değil, darbe çığırtkanlığı yapan rektörler var, hiç kimse hesap sorulmaz sorgulanmaz değildir. Açıkça Hüseyin Çelik’in bu beyanı Anayasanın 138. maddesinde düzenlenen yargı bağımsızlığına müdahale teşkil eden bir durumdur. Ayın zamanda Ananasının 38 maddesindeki masumiyet karinesinin de ihlali niteliğindedir. Nitekim bu siyasi baskıların neticesinde müvekkilimiz şeklen yapılan sorgusuna müteakip 14. Ağır Ceza Mahkemesi Üyesi Sayın Rüstem Eryılmaz tarafından tutuklanmıştır. Daha sonra aralarında bu Hakiminde yer aldığı 9 Hakim bildiğiniz üzere Yargıtay 4. Hukuk Dairesince tutuklamayı gerektiren hiçbir somut gerekçenin gösterilmemiş olması, ayrıca tutuklama nedeniyle müvekkilimizdeki rahatsızlıkların artış göstererek sağlıklı yaşam hakkının müdahaleye uğramış olması nedeniyle, yoruma ihtiyaç göstermeyecek derecede, açık ve kesin hukuka aykırı davrandıkları tespit edilerek tazminata mahkum edilmişlerdir. Müvekkilimizin maalesef soruşturma aşamasından sonra yargılama aşamasında daha önceden bakan seviyesinde yapılan müdahaleler daha da artış göstermiş ve maalesef Sayın Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan bu dokuz Hakimin tazminata mahkum edilmesinin akabinde parti toplantısında AKP İl Başkanları Toplantısında 18 Haziran 2010 tarihli toplantıda şunları söylemiştir. Burada birçok şeyi çok açık, çok net söylemem gerekir. Kısa bir süre önce, birkaç gün önce, malum 9 tane yargı mensubu Hakime malum yine bir dava açılması neticesinde üst mahkemen kalkıp da ceza vermesine bu ülkede hukuk adına ciddi sıkıntı süreci olarak görüyorum. Bugüne kadar olmamış, yeni kapıların açılmasına mesnet edecek bir adımdır. Bakınız henüz hakkında karar kesinleşmemiş ve yargı süreci devam ederken Anayasa’yı çiğneyerek böyle bir kararı verme yetkisini üst mahkeme kendisinde nereden buluyor. Hangi hukuka ve hangi maddeye dayalı olarak böyle bir adım atıyorsun. Bunun ideolojiden ayrı bir yanı olamaz. Bunun kendi dünyalarındaki verilmiş karardan başka bir özelliği yoktur. Buna ne kendileri inanıyorlar, ne de milleti inandırıyorlar. Ben inanmıyorum, kimsenin de inandığına ihtimal vermiyorum. Çünkü yargı o kararla güvenirliğini yitirmiştir, şeklide bir beyanda bulunmuştur. Bu durum açıkça yürütmenin yargıya müdahalesi niteliğindedir. Müvekkilim hakkında halen görülmekte olan bir dava bulunmasına rağmen Anayasa’nın 38. maddesinde hiç kimse hükümle sabit oluncaya kadar suçlu sayılmaz şeklinde adlandırılan masumiyet karinesi ihlal edilerek hukuka aykırı davrandıklarına karar verilen ve açık hukuka aykırı davrandıklarına karar verilen Hakimlerle ilgili bir ülkenin Başbakanı açıklamada bulunmaktadır. Bu açıkça bir müdahaledir. Sayın Başbakan bu beyanın akabinde 4 gün sonra bu sefer grup toplantısında yine aynı konuyu gündeme getirmiş ve yüksek yargıyı hedef tutan beyanlarda bulunarak Yargıtay’ın ideolojik karar verdiğini yargının bu kararı ile bir hukuk skandalına imza attığını söyleyerek kuvvetler ayrılığı ilkesini bir kez daha ihlal etmiştir. Siyasi iradenin müvekkilimiz Mehmet Haberal’la ilgili yargılama sürecine müdahaleleri bununla da kalmamıştır. Nitekim 21 Temmuz 2010 tarihinde bu kez Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde genel kurulunda söz alarak, Sayın Mehmet Haberal darbecilerin içeri koyduğu bir şey değil ama ülkede demokrasinin işleyişine, hukukun işleyişine, Anayasal düzenin işleyişine, hukuk dışı yollarla müdahale etme gayreti içinde olduğu için, bu ülkenin Cumhuriyet Savcılara tarafından soruşturuluyor ve bu ülkenin yargıçları tarafından hakkında tutuklama kararı veriliyor. Yoksa üniversitede ders verdiği için, ameliyat yaptığı için değil bunu birbirinden ayırmak lazım. Bu ülkenin demokrasisine, bu ülkenin hukukuna, milli iradesine kastettiği için iddianame düzenleniyor. Artık burda yoruma hiç ihtiyaç göstermeyecek derece de açık bir, masumiyet karinesinin ihlali söz konusudur ve yargı bağımsızlığına müdahalede bululmuştur. Bekir Bozdağ’ın bu beyanlarından sonra bu kez 24 Temmuzda AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik CNN Türk’e bir açıklama yaparak Mehmet Haberal profesör olduğu için içeri alınmadı netice itibariyle, bunu içeri alan İçişleri Bakanı A, Bakan B AKP’nin yöneticileri değildir şeklinde beyanda bulunarak yargıya müdahalede bulunmadıklarını söyleyemeye çalışırken bir kez daha ihlal etmiş Haberal, profesör olduğu için içeri alınmadı diyerek müvekkilimizin kamuoyu nezdinde suçluymuş gibi bir intiba yaratmaya çalışmıştır. Sayın Mahkemenize takdim ettiğimiz bu açıklamalar ki dilekçemizin ekinde tüm bu beyanatları sunduk. Anayasanın 138. maddesinde düzenlenen yargı ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin ihlalinin yanı sıra, aynı zamanda yargı görevi yapanları etkileyeme çalışma, TCK 277 ve 288. madde kapsamında adil yargılanmayı etkilemeye teşebbüs suçlarını da oluşturmaktadır. Ancak hakkında kesinleşmiş bir yargı kararı bulunmamasına rağmen, kamuoyunda müvekkilimizi bir suçluymuş gibi ilan etmeye yönelik masumiyet karinesini çiğnemeye yönelik bu tutum ve davranış, iktidar partisi kendisi ile ilgili olduğu zaman biranda masumiyet karinesi aklına gelerek iddia edenin iddiasını ispatlamakla mükellef olduğunu söyleme ihtiyacı hissetmiştir. Nitekim terör örgütü yöneticisi Murat Karayılan’ın hükümet ateşkes için Apo’yla görüştü şeklinde beyanatta bulunması üzerine Başbakan bir anda masumiyet karinesini ihlal, karinesini bu kez hatırlayarak, bu iddianızı ispatlamakla siz mükellefsiniz hukukta bir kaide var, müddei yani iddia sahibi, iddiasını ispatla mükelleftir, eğer bu iddianızı ispatlamazsanız müfterisiniz demiştir. Aynı şekilde, bu gün çok bahsedildi ama, Hanefi Avcı’nın bu Haliç’te yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat isimli kitabında emniyet teşkilatı ve yargıdaki bir takım cemaatleşme faaliyetleriyle ilgili açıklamaları üzerine Cemil Çiçek bu kez açıklama yapmak ihtiyacı hissetmiş ve yine masumiyet karinesine dayanak kanaatler üzerinden hüküm tesis etmek ne kadar doğrudur. Biz evvela olaya hukuk açısından bakarız ve deriz ki, Hakim karar verirken Anayasaya, hukuka ama her şeyden öncede dosyadaki delile bakar. Delil yoksa mahkum etmek olmaz. Siz bir yargıya varacaksınız, bunun delillendirilmiş olmanız lazım. Delillenmiyorsa bu kanaat olarak kalır, buna katılanda olur, katılmayan da diyerek yine masumiyet karinesine sığınmışlardır. Buna ilaveten Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Balyoz soruşturması sırasında Başbakanla görüşerek yargıya, Hakimlere müdahale ettiğine yönelik ithamları üzerine yine masumiyet karinesini gündeme getirmiş, ben Başbakanla günde 24 saat görüşürüm, benden görüş alır. Adalet Bakanı Hakimlere talimat veriyor diyor Türkiye’de en kolay şey iddiayı ortaya atmak adeta itham makinesi gibi çalışan bir makine var bunları söyleyen kişinin müddeinin bunu ispat etmesi gerekir şeklinde beyanda bulunmuştur. Sayın Başkanım bu masumiyet karinesi müvekkilimiz Mehmet Haberal yada burda yargılanan diğer sanıklar olduğu zaman ne siyasi iktidar tarafında ne de Sayın Mahkemeniz tarafın maalesef kabul edilmemekteyken bugün bir husus dikkatimi çekti, Sayın Balbay yine bu Hanefi Avcı’nın kitabından alıntılar yaparak cemaatleşme ile ilgili açıklamalar yaptığı sırada, Sayın Başkanım siz dediniz ki o onun düşüncesi o onun kanaati dediniz. Yani maddi bir kanıta dayanmayan bir iddianın delil kuvveti olmadığını belirterek Balbay’ın bu konuşmalarına devam etmemesi gerektiğini söylediniz, onu belittiniz. Olması gerekende buydu. Ancak bu olması gereken masumiyet karinesine Sayın Mahkemeniz niye tüm sanıklarla ilgili olarak riayet etmiyor. Söz gelimi Recai Birgün isimli müvekkilimizle 2003 yılından beri bu arasında bir husumet olan bir kişi var. Bu kişinin maddi hiçbir kanıta dayanmayan ve politik zeminde kendisine bir malzeme olarak kullanmak için attığı gerçek dışı iddialar, maddi hiçbir kanıta dayanmamasına rağmen ve bu kişi ile aramızdaki husumet dosyaya bir sürü husumet arz eden dosyaları da arz etmemize rağmen, bilhassa Sayın Başkanım siz müvekkilimizin sorgulanması sırasında sorularınızın yüzde 65’i Bülent Ecevit’in Başkent Üniversitesindeki tedavi süreciyle ilgiliydi. Müvekkilimiz Mehmet Haberal’ın ihtisas alanı dışında olması nedeniyle Bülent Ecevit’in tedavi sürecinde yer almadığı. Kaldı ki Bülent Ecevit’in hastaneden iyileşerek taburcu edilmesinden sonra da kamuoyuna birçok kez açıklamalarda bulunduğu, bu sırada Kanal B Televizyonun bir çok programına katıldığı ve bu iddiaları yalanladığı sabitken maalesef Recai Birgün gibi soyut iddialara dayalı bir kişinin beyanını masumiyet karinesini ihlal ederek gerçek bir kanıt olarak kabul ettiniz, ve tüm sorularınızın yani yüzde 65’i sorularınızın Recai Birgün gibi bir tanıklığına itibar edilemeyecek bir kişinin beyanlarına dayandınız. Hanefi Avcı ile ikisi arasında hiç bir fark yok. Hanefi Avcı devletin en üst kademelerinde en azından görevler icra etmiş bir kişi, onunki kanaat oluyor ama Recai Birgün’ün dosyada maddi kanıtlarla çürütülen iddialarını delilmiş gibi kabul ederek müvekkilimizi siz sorguladınız. Bülent, bu açıkça kanunlar önünde eşitlik prensibine aykırılık teşkil eden bir durumdur. Ayrıca son olarak biz Sayın Mahkemenize malum bu Karaoğlan Belgeselinin kamera arkası görüntülerini takdim ettik. Burda bizzat Bülent Ecevit’in ve Rahşan Ecevit’in ağzından Başkent Üniversitesinde kendisine yanlış tedavi yapılmadığı ve kendisine bu süreç içerisinde uzun süreli bir dinlenme tavsiyesinde bulunulmadığı, tam tersine iyileştiğinin söylendiği, bu hastaneye daha sonra, tedavi sürecinin devam etmemesindeki sürecin kapının önündeki gazetecilerin kendisini bekleyerek yanlış bir görüntüsünü almak isteyip, yeni spekülasyonlara meydan vermemek için buraya gittiğini hepimiz Bülent Ecevit’in ağzından burda dinledik. O nedenle biz kanunlar önünde eşitlik ilkesi çerçevesinde bu yaklaşımınızın tüm yargılama sürecinde başta müvekkilimiz olmak üzere tüm sanıklara da uygulanmasını talep ediyoruz. Bu konuda müvekkilimiz, Anayasal haklarını kullandığı için huzurunuzda sanık olarak yargılandığını söyledim. Tutukluluğunun 500. gününde de kamuoyuna bir açıklama yapmıştır. Ve bu açıklaması aynen şöyledir; Bugün bütün özgürlüklerimin, hiçbir yasal gerekçe gösterilmeden gasp edilmesinin 500. günü ben 12 Eylül 1980 öncesi anarşi ortamını yaşadım. İhtilal sonrası ise, anti demokratik uygulamalara karşı bir üniversite gurubu kurdum. Yasaklı liderlere konferanslar verdirdim. Aydınlar dilekçesine imza attım. Ve Sıkı Yönetim Mahkemesinde ifade verdim. Üniversiteden disiplin cezası aldım. 1987 Referandumunda siyasi yasakların kalkması için alenen kapı kapı dolaşarak bütün imkanlarımı kullandım. Yıllardır ülkemiz demokrasi ile yönetiliyor ama, yıllar önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Kürsüsünden İsmet Paşa’nın söylediği gibi özellikle son yıllarda ülkemiz iftira rejimine doğru hızlı bir şekilde gidiyor. Bunun sonucudur ki 500 gündür hiçbir yasal gerekçe gösterilmeksizin, bütün özgürlüklerim maalesef sivil bir yönetim döneminde gasp edilmiştir. Böyle bir dönemi, sivil bir yönetim döneminde yaşadığım için, ülkemize ve demokrasimize yakıştıramadığımı, yaptıran ve yapanları kınadığımı, aziz milletimize saygı ile sunuyorum. Profesör Doktor Mehmet Haberal. Bu çifte standartla ilgili bir başka örnekte, iletişimin dinlenmesi konusundadır. Adalet Bakanı Sadullah Ergün 18.11.2009 tarihinde yasadışı dinlemelerle ilgili vermiş olduğu kamuoyuna açıklamasında 2006 yılında TİB’in kurulması bir milattır. Bu tarihten önce usulsüz dinlemeler vardır. Her kurum kendi başına, kendine buyruk dinlemeler yapıyordu ama TİB kurulduktan sonra bir milat meydana geldi ve TİB’de yapılmayan dinlemeler delil olmaktan çıktı, hatta suç olarak kabul edildi. Artık emniyet, jandarma, MİT, TİB üzerinden dinleme yapabiliyor demiştir. Geçtiğimiz günlerde Sayın Adalet Bakanı, Fatih Altaylı’nın köşesinde yayınlanan Beni Dinlemeyen Yılan Bin Yaşasın şeklindeki haberde artık illegal dinleme yapılmayacak, illegal delil olmayacak bu konuyu hallettik demiştir. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’da Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından terör örgütünü dinlemek için alınan bir takım teknik cihazlarla yasadışı dinleme yapıldığına yönelik iddiaların ortaya atılması üzerine yasadışı dinlemelere karşı hassas olmak gerekir. Dinlemelerle ilgili toplumdaki olumsuz algıyı gidermek için her yönüyle araştırıp ortaya çıkarmak gerekir demiştir. Oysaki bildiğiniz üzere, ısrarlı taleplerimiz üzerine Sayın Mahkemenizce celbine karar verilen Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün yazılarından anlaşıldığı üzere Müvekkilimiz Mehmet Haberal’la ilgili dosyadaki telefon kayıtları herhangi bir mahkeme kararına dayamadan izinsiz olarak alınmıştır. Bunların bir bölümü ki, iki telefon numarasıdır bu Başkent Üniversitesi santraline ait. Yüzlerce kişinin telefonu izinsiz olarak dinlenmiş, Mehmet Haberal’ın yanı sıra. Ve bu kanuna aykırı delillerde Sayın Soruşturma Savcıları tarafından iddianamenin eklerine konularak haberleşmenin gizliliği ihlal edilmiş bu konuşmalar kamuoyuna ifşa edilmiştir. Şimdi bu çerçevede bir tarafta Adalet Bakanı, bir taraftan bu dinlemeleri yapan aidiyet numaraları dosya da belirtilmiş olan, emniyet mensupları İçişleri Bakanlığına bağlıdır. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı Ulaştırma Bakanlığına bağlıdır. Müvekkilimiz Mehmet Haberal olunca Başkent Üniversitesi gibi bir eğitim yuvası yüzlerce kişinin görev yaptığı bir eğitim yuvası izinsiz olarak dinlenmiştir ve Sayın Mahkemenize çapraz sorgu sırasında yasadışı bu delilerle dayanılmaması bu konuda soru sorulmaması şeklindeki tüm itirazlarımıza rağmen bu telefon dinlemelerine dayalı olarak müvekkilimize sorular yöneltmiştir. Açıkça söylemek gerekirse bunlar yasadışı delildir. Ama o günde söylediğimiz gibi tüm konuşmalar hukuka uygundur ve hiçbir şekilde hukuka aykırı darbeye teşebbüs teşkil edecek anayasal düzeni ihlal edecek hiçbir suç unsuru barındırmamaktadır. Yine bu çifte standardın bir başka göstergesi, son olarak ortaya çıktı. Bir taraftan hep işte modern yargı, Avrupa Birliği standartlarında biz ödenekleri arttırıyoruz ve Ulusal Yargı Ağı Projesiyle dünyada çok büyük, en iyi yargıya önem veren ülkeler arasındayız diye Sayın Adalet Bakanımız beyanatlarda bulunurken maalesef terörle mücadele şubesini bir yazısıyla müvekkilimiz Mehmet Haberal hakkında yine farklı bir muamelenin yapıldığı ortaya çıktı. Bu yazıda açıkça 2009 yılında İstanbul Cumhuriyet Savcılığından Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün ödenek tahsis etmesine rağmen, dijital verilerin bu ödenek tahsis edilmediğinden dolayı 17 aydır yapılamadığı ve Sayın Mahkemenizin de bu olaya 2010 yılının Mayıs ayından itibaren haberdar olmasına rağmen bu konuda herhangi bir işlem yapmadığı sorumlular hakkında yasal işlem başlatmadığı, hatta bu konuda bizim geçen celse talepte bulunmamızı dahi reddederek tamamıyla bu diğer birimler tarafından görevi kötüye kullanmak sureti ile işlenen ve müvekkilimizin tutukluluğunu uzatmak için yaratılan suni gerekçelerin bir zımnen onay verildiği açıkça görülmektedir. Şimdi bu yazıda her ne kadar Mehmet Haberal’dan elde edilen dijital veriler çok sayıda olduğu için ödenek tahsisi talep edilse de bu tamamen gerçek dışı bir beyandır, çünkü müvekkilimizin arama tutanakları ve Mutlu Ekizoğlu İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürü Mutlu Ekizoğlu tarafından İstanbul Cumhuriyet Savcılığına gönderilen fezlekede ayrıntılı olarak belirtildiği üzere Mehmet Haberal’a ait sadece bir tek laptop vardır. Bunun dışındaki tüm bilgisayar ve dijital veriler Kanal B veya Başkent Üniversitesine bağlı kuruluşlara ait birimlerde başkalarına ait odalarda, başkalarına ait bilgisayarlar ve hard diskleridir. Bu kişilerin kim olduğu, nerede yapılan aramada olduğu arama tutanakları ve bu fezlekede açıkça belirtilmiştir. Şimdi bi taraftan sayın Soruşturma Savcıları 2009’dan beri herkese ödenek tahsis etmesine rağmen, sadece Mehmet Haberal’a nedense sadece o tek bilgisayarına ödenek tahsisi için hiçbir işlem yapmazken, diğer yandan her duruşmada delillerin toplanmamış olmasını Mehmet Haberal’ın tutukluluğuna bir gerekçe olarak göstermektedir. Bunun kasten yapıldığı ve siyasi baskı altında yapıldığı çok açıktır. Aynı şekilde Sayın Mahkemenizde Mayıs ayından beri bu konuda terörle mücadelenin yazısıyla haberdar olduğu bu durama hiç ses çıkarmamıştır. Ve oy çokluğuyla da verilen kararlarda da halen daha delillerin toplanmamış olmasını torba olarak tüm sanıklar olarak verseniz dahi müvekkilimizin içinde tutukluğu uzatmak içini suni bir gerekçe yapılmıştır. Şimdi bu dijital verilerle ilgili emniyetin yazısında çok enteresan bir husus daha vardır. Bur da denmektedir ki, biz bu hard disklerin imajlarını da alamadık. Şimdi düşünebiliyor musunuz? Ceza Muhakemeleri Kanunu 134’e göre imajların arama sırasında alınması yasal zorunluluktur. Suretlerinin ilgiliye verilmesi gene buradaki bir düzenleme gereğidir. İmajları alınmayan, suretleri verilmeyen, bu dijital verilerin zaten delil kuvvetine haiz olmadığı açıktır. Kaldı ki müvekkilimizle de hiçbir irtibatı yoktur. Bu dijital veriler madem ki imajları alınmadı ve incelemeleri halen yaptırılmadı ise dosyada bu konuda hiçbir belge yokken Sayın İddia Makamı nasıl bu dijital verilere atıfta bulunarak, müvekkilimiz hakkında iddianame tanzim etmiştir. Sayın Mahkemeniz nasıl iddianamenin eklerinde bu veriler, el konulan belgeler bulunmamasına rağmen, bu eksik iddianameyi CMK 174 e göre iade etmek yerine kabul etmiştir. Aynı şekilde, yine biz bu konuda itirazda bulunduk, çapraz sorgu sırasında, bu belgeler, bu dijital veriler dosyaya ibraz edilmemiş olmasına rağmen, fezlekeye atıfta bulunarak, müvekkilimize soru sorularak savunma hakkı kısıtlanmıştır. Son olarak, dijital incelemeleri 17 aydan bu yana tamamlanmamasına göz yuman, Sayın Mahkemeniz halen daha delillerin toplanmamış olmasını nasıl müvekkilimizin tutukluluğunun devamına bir sözde gerekçe olarak yaratmaktadır. Bütün bu veriler tamamıyla ileri sürülen tüm bu suni gerekçelerin, müvekkilimizin tutukluluk halini uzatmak için siyasi baskı altında yaratılan siyasi gerekçeler olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim bu süreç içerisinde sadece bizimle ilgili değil, iktidarın Ergenekon süreciyle ilgili olarak, başka sanıklar ve tüm sanıkları ihlal edici, savunma haklarını ihlal edici başka beyanları da olmuştur. Nitekim Eski Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Zaman Gazetesinde Ergenekon soruşturmasıyla ilgili yapmış olduğu Adalet Bakanı olarak yargı mensuplarına şu güvenceyi veriyorum; Hiçbir şeyden çekinmeyin her şeyin üstüne gidin, sonuna kadar gidin. Sonu nereye varırsa hükmet arkanızdadır. Yargı mensupları hiçbir mağduriyete uğramayacaksınız. Teminatını ben veriyorum. Sayın Başbakan da söyledi bende söylüyorum, bu tip suç örgütleri konusunda nereye kadar uzanırsa, oraya kadar gitmesi için ne ihtiyacı varsa karşılayacak olan iktidar baştadır demiştir. Şimdi Genelkurmay, Jandarma, MİT, böyle bir suç örgütünün, Emniyet tespit edilemediğini belirtmişken Sayın Adalet Bakanı, dönemin Adalet Bakanı böyle bir örgüt varmış gibi beyanlar da bulunmuş ve masumiyet ilkesini ihlal ettiği için tazminata mahkum edilmiştir. Bunları açıkça söylemek gerekirse hukukçu olarak söylemekten dahi çok büyük üzüntü duyduğum, adalete olan güveni rencide eden hususlardır. Konuşmamı şununla bitirmek istiyorum. Sadullah Ergün, Sayın Adalet Bakanı Demokratikleşme Sürecinde Hukukun Üstünlüğü ve Yargı konulu panelde bir Hakimin adil ve tarafsız olması yetmez aynı zamanda adil ve tarafsız gözükmesi de gerekir. Hakimin kamuoyunda bu algıyı oluşturması lazımdır şeklinde bir beyanda bulunmuştur. Şimdi Sayın Mahkemenize takdim ettiğim bu açıklamalar çerçevesinde Mehmet Haberal’ın 17 aydır hukuksal hiçbir gerekçe gösterilmeden siyasi baskı ile hareket ettiği konusunda ciddi şüphelerimiz olan ve bu nedenle ret etmek zorunda kaldığınız Sayın Mahkemenizce oy çokluğuyla verilen kararlarla tutukluluğunun sürdürüldüğü konusunda kanaatimiz söz konusunudur. Ve bu artık son dönemlerde arka arkaya gelen bu olaylarla nihai noktasına olaşmıştır. Mahkemenizin tarafsız ve bağımsız olduğunu en azından bu aşamadan sonra vereceği adil kararlarla hem bize hem kamuoyuna açıklamasını göstermesini istiyoruz. Çünkü, belki kendi içinizde sübjektif olarak tarafsız olabilirsinize ama buradan bakıldığı zaman, kamuoyu nezdinde, bu olayda tarafsız ve bağımsız davrandığınız konusunda hiçbir güveni oluşturmadığınızı üzülerek belirtmek istiyorum. O nedenle daha fazla müvekkilimizin mağduriyetine sebebiyet vermemek için müvekkilimizin tahliyesine karar verilmesini talep ediyorum. Şayet bunu yapmayıp da her zaman olduğu gibi oy çokluğuyla verdiğiniz, kararlarda, mevcut delil durumu, atılı suçun vasıf mahiyeti, CMK 100/3 gibi soyut gerekçelerle tutukluluk halinin devamın karar verirseniz, şunu bilin ki, kamuoyu nezdinde somut gerekçenin Mehmet Haberal’ın siyasi baskı nedeniyle Hakimler üzerinde kurulan siyasi baskı nedeniyle tahliye edilemediği şeklindeki gerçeğin bir kez daha tevsik edileceğini belirtmek isterim. Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’in dünkü Adli Yıl nedeniyle yapmış olduğu açıklamada şöyle bir konuşması oldu. Çok hoşuma gitti ki bu da bizim onayımıza da maalesef çok uyuyor. Bir hukukçunun sözlerini sizlere hatırlatmak istiyorum. Bilim der ki, siyaset soylu ve özverili bir kamu hizmetidir. Ama bir tutamcık siyaset yargıya karışırsa virüse dönüşür. Yargı hastalanır kirli adalet salgılanır. Bende adaletin temiz olmasını ve bu konuda üzerinde dolaşan karabulutların biran önce Sayın Mahkemenizin bu aşamadan sonra vereceği kararlarla ortadan kaldırılmasını talep ediyorum.Teşekkür ederim.”

Mahkeme Başkanı:" Avukat Hanım mahkememizin baskı altında olduğu konusundaki beyanlarınıza katılmıyoruz. Hiç kimse mahkememize baskı yapamaz. Anayasamıza göre telkin ve tavsiyede bulunamaz. Sadece tutukluluk halinin devamına ve tahliyeye ilişkin kararlar mahkeme heyetince veriliyor, bunun başka türlü de izahı mümkün değil. Delillerin toplanması için eliimizden geleni yapıyoruz. Zannediyorum daha önce emniyet müdürlüğünü yazıldı bu konuda cevap verildi. En sonda böyle bir durum ortaya çıktı. Biz gereği neyse onu yaparız bundan emin olun. Delilleri elimizden geldiğince, mümkün olduğunca çabuk çabuk toplamaya çalışıyoruz ve çalıştık.”



Sanık Mehmet Haberal Müdafii Av. Dilek Helvacı:” Sayın Başkanım bir şey ekleyebilir miyim? Sayın Başkanım şunu söylemek istiyorum. En azından bu gelen yazı cevapları çerçevesinde meslektaşım Ali Rıza Dizdar’da söyledi. Sade vatandaşa bile suçu bildirmemek suç haline geldi. 272. Maddeye göre gerek Cumhuriyet Savcısı, 2009’dan beri ödenek tahsis etmede, gerek izinsiz dinleyen İçişleri Bakanlığına bağlı Emniyet Mensupları TİB hakkın da ne işlem yaptınız. Siz objektifliğinizi bu noktada siz olması gerekeni söylüyorsunuz. Bizde öyle olmanızı arzu ediyoruz. İnşallah bu aşamadan sonra bunu kanıtlarsınız kararlarınızla. Teşekkür ederim.”

Sanık Yalçın Küçük, Muhammed Sarıkaya, Taylan Özgür Kırmızı Müdafii Av. Kazım Yiğit Akalın:” Efendim elbette tutuklu tek müvekkilim Taylan Özgür Kırmızı’yla ilişkili olacak. Bildiğiniz üzere Cavit Bey bahsetmiştir. Ben o kısmı kaçırdım ama müvekkilim Taylan Özgür Kırmızı İbrahim Şahin’e bağlı suikast timinin lideri olarak huzurunuzda tutuklu olarak bulunmaktadır. Onun yanında Taylan Özgür’ün yani müvekkilimin diğer müvekkilim Muhammed Sarıkaya ve bir kısım teğmen ve astsubayları da bu sözde yani aslında onların düşündüğü şekilde Özel Harekat Dairesi oluşturulacak bir özel birime dahil olmak için aramaları sebebiyle tutuklu bulunmakta ancak, bugüne kadar diğer bu askerleri müvekkilimin aradığı askerleri tahliye ettiniz. Heyetiniz tahliye etti. Tek tutuklu subay bu birimle ilişkin olarak tek tutuklu subay müvekkilim Taylan Özgür Kırmızı kaldı. Onunda bağlı olduğu, tabi iddia edildiği şekilde bağlı olduğu birim İbrahim Şahin. Cavit Bey bahsetmiştir. İbrahim Şahin‘de en son olarak öğrendiğimiz kadarıyla, daha öncede öğrendiğimizde kısmi akıl sağlığını kaybetmiş kişi olarak gösterirken. Şimdi tam olarak akıl sağlığını o dönem itibariyle temyiz kudretinden yoksun olarak, temyiz kudretinden yoksun olduğu belirtilmektedir. Adli Tıp Gözlem İhtisas Kurulu üzerine. Tabi burda şey, burda sizin aklınıza daha önce kısmi çıktı, şimdi tam olarak çıktı arada fark var. Genel Kurula gönderelim gibi bir kaygı oluşabilir. Oluşmuştur da olabilir. Bu nedenle bunu beklememiz gerektiğini düşünebilirsiniz. Bu nihai karar için doğru olabilir. Yani sizin görüşünüzde yani bence Gözlem İhtisas Dairesinin dediği neyse, çünkü 5 Dakkalık bir normal ihtisas dairesini gözlemimi daha önemlidir? Yoksa uzun dönem kaldığı bir gözlem ihtisas dairesin kararı, rapor önemlidir? Elbetteki uzun dönem kaldığıdır. Velev ki Genel Kurulun kararını bekleyelim, ancak tutuklama açısından şu anda şöyle bir durum oluşmuştur. Hukuki bakımdan söylüyorum. Kuvvetli suç şüphesi en azından biz kesinlikle zaten suç şüphesini dahi en başından beri daha önceki savunmalarımızda belirtmekle kuvvetli suç şüphesi daha yokken, en azından şu durumda kuvvetli suç şüphesi basit bir suç şüphesine dönüşmüştür. Aradaki fark yüzünden. Tek bu nedenden dolayı bile müvekkilim bugün itibariyle tahliye edilmek zorundadır. Bu benim görüşümdür, arz etmek istedim. İkinci olarak daha önce bunu daha açık bir şekilde belirtmemiştik. Bildiğiniz üzüre telefon tapeleri tamamen tek bir konu üzerine ve hiçbir farklı sözcük veya belirti içermeden, sadece özel birime özgün, müsteşarlığa özgün bir telefon görüşmeleriydi. Bu telefon görüşmede başka hiçbir kelime duymadık. Benzer veya yanıltabilecek, şifre olabileceği, düşünülebilecek kemle duymadık. Ve müvekkilimin de sadece telefonla görüşmeleri nedeniyle burda olduğunu sizde biliyorsunuz. Onunla ilgili ne el yazısı örneği çıktı, ne parmak izi çıktı zaten İbrahim Şahin’e ilişkinde çıkmadı. Bu telefon tapelerinde müvekkilim hadi kötüyü düşüneyim, yani gerçekten böyle bir örgüt var. Yani gerçekten bir suikast timini kurmak istedi İbrahim Şahin. İbrahim Şahin’in akıl sağlı yerindeydi. İstedi, istediyse bile, bunu müvekkilime hiçbir zaman anlatmadı. Hiçbir zaman anlattığı kanıtlanmadı. Elimizde ki telefon tapelerin de bunların aksini gösteren hiç bir şey yok. Eğer İbrahim Şahin, yani ben öyle olduğunu benim müvekkilim değil ama, ben öyle olduğunu bende kesinlikle düşünmüyorum. Hadi öyle oldu diyelim, bunu hep kendi iç dünyasında tuttu, müvekkilime bildirmedi. Müvekkilimde tamamen iradesi Özel Harekat Birimine, Müsteşarlığa dahil olmaktı. Bunun dışına hiçbir iradenin en ufak bir yansımasını dahi göstermedi. Ne hareketleriyle, izleme yapıldı, fiziki takip yapıldı. Fiziki takipte İbrahim Şahin’le buluştuğu görülmedi. Telefon dinlemeleri her şekilde yapıldı. Her telefonu, evinde aramalar yapıldı. Bunun aksini gösteren hiçbir şey olmadı. İddia Makamı sadece eldeki verilerle farazi bir şekilde akıl yürüterek, aslında bunları o şekilde söylemek istememişlerdir diye bir yürütmeyle müvekkilimi 20 aydır tutuklu tutmaktadır. Bu kısmı müvekkilimle ilgili kısmı sadece burda kesip müvekkilimin o 20 aylık tahliyesi, 20 aylık tutukluluk süresinin sona erdirilmesini talep ediyorum. Bunun dışında davanın genel seyriyle ilgili ve hızlandırılmasıyla ilgili sizinde çabalarınız olduğunu öngörerek, bir iki husustan daha bahsetmek istiyorum. meslektaşlarımda bu hususlara değindiler. Şu anda öyle bir topluma yaratıldı ki. Bizim önümüze getirildi ki. Yüksek sizin meslektaşlarınız, elbette bizimle aynı okullardan mezun olduğumuz insanlar, Hakimler, yüksek Hakimler, yasadışı, ahlaksızca, özür dileyerek söylüyorum, şerefsizce, yasadışı dinlenilmektedir. Ortam dinlemesi yapılmaktadır. Bu size karşıda yapılabilir, belki yapılıyordur, işleri geldiği zaman kullanacaktır. Şu anda başkalarına karşı yapılıp bunlar sunuluyor, servis ediliyor. Nasıl ki şunu da tasvip etmiyor, ve bunlar tartışılıyor. Beni üzen Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’e bunun hakkında soru sormuşlar ne düşünüyorsunuz diye? Gereği yapılması gerekir, vahim iddialar demiş. Salih Kapusuz 1 Ekim’e kadar yapılmazsa 1 Ekim’den sonra biz gereğini yapacağız demiş. Beni mahk, yani onlardan daha genç. Bir hukukçu olarak, aklıma ilk gelen şey, ben onların yerinde olsaydım, ne saçmalıyorsunuz bunlar tamamen yasadışıdır. Yasadışı olduğu için içeriği ne olursa olsun hiçbir şekilde işlem yapılmaz içeriği de bizi ilgilendirmez demeleri gerekirdi. Nasıl ki Sayın Başbakanımızın Remzi Gür’den oğlu için 30 bin dolar Amerika’da para istemesi ne kadar o telefon görüşmesinin kayıtlara kayda alınması ve servis edilmesi ne kadar ahlaksızca ve kullanılmayacak illegalse aynı şekilde Hakimler için sizin içinde size yapılan telefon görüşmelerinde ve sizinle ilgili de ortam dinlemeleri aynı şekilde ahlaksızcadır hiçbir şekilde kullanılamaz. Ben buradan yola çıkarak bu davada da soruşturma aşamasında elde edilen hukuka aykırı delillerin hukuka aykırı oldukları hukuka aykırı olarak elde edildikleri ve kullanamayacakları kovuşturmada kullanamayacakları ilişkin bir kararı herkes gibi bu sorgulama aşamasında almanızı temenni ediyorum bunu da şöyle bir yolla siz bu yargılamada heyetiniz bu davanın bütün bu davanın CD olduğunu da belirttiniz buna ilişkin karar vermediniz ama bunun CD olduğunu tutanaklara geçirdiniz. Hani hiçbir şekilde bana şu şekil bu gerekçeyle gelemez avukatlara dava yargılanırken klasörleri yollamayız hayır bu dava CD’dir. Bu davayı tutuklamaya itirazlara da 14’e klasörle yollamıyorsunuz CD’yle yolluyorsunuz reddi Hakim taleplerini de CD’yle yolluyorsunuz. Burada aynı gün 14’den faks gelerek yargılamaya başladık klasörler nerede diye sorduğumuzda bu dava CD’dir dediniz. E bu davanın CD olduğunu göz önüne alarak ve şunu da söylemeye söylememenizi istiyorum CMK’nın CMK’nın hükümleri bize bunu yol vermiyor şeklinde bugüne kadar Avrupa İnsan hakları sözleşmesinin çok fazla gerekçe göstererek CMK’nın bir çok hükmünü sorgulamada savunmaların kısıtlanarak taleplerin ayda birde indirerek veya başka yollarla CMK’nın birçok hükmünü ihlal demeyelim değiştirebildik farklı uygulayabildik. Burada da CMK’ya bağlı kalmak zorunda değiliz sorgulamalar bittikten sonra delillerin değerlendirmesi kısmına geçmek zorunda değiliz bu yargılamanın hızlanmasını sizde bizim gibi istiyorsanız sorgulamanın bitmesi şuan itibariyle en azından bir, bir buçuk sene olduğu göz önüne alınırsa öngörülürse ki bu, bu zamana kadar daha da hiçbir zaman doğru tahmin edemedik. Sorgulama sırasında da bu davanın CD’lerinin bilirkişilere teslim edilerek tevdi edilerek hukuki ve teknik bilirkişilerden oluşturacak heyete tevdi edilerek ilgili kişilerin elde edilen delillerin hukuka aykırı olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini talep ediyorum. 2 son olarak da uzatma konusunda herkes sizin sizde daha doğrusu müsamaha gösterdiğinizi başka yargılamalarda bu şekilde konuşamayacağımızı evet doğru söylüyorsunuz yani o konuda hiç aksini düşünmüyoruz. Bu şekilde kalkıp rahat rahat derdimizi anlatamayacağımızı ve buradaki özgürlüğü fark etmemiz gerektiğini bize hatırlattınız ben onu başka bu dava başladığında başka açıdan baktım bu davada mikrofon ve kameraları görünce şu ana kadar 7 yıllık 7 yıllık normal şartlarda 7 yıl sürecek davanın niye bu kadar uzadığını direk açık göstergesi oldu. Eğer bu dava tutanak tutulsaydı kamera değil de tutanak tutulsaydı siz Sayın Başkan bugün Fahri Kepek’e yaptığınız gibi bir sanık kalkıp da doğduğu yerden başladı savunmasına sorgusuna doğduğu yerden başlasaydı Sayın Ahmet size iddia edilen konulara geliniz bunlar ne alakası var? Bugün Fahri Kepek’e bunu söylediniz bunun konumuzla ne alakası var dediniz? O günde eğer bu tutanakta tutulsaydı iddia edilen konulara geliniz iddia edildiklerini söyleyiniz bütün hikayeyi anlatmayınız derdiniz ve herkesin en fazla 2 sayfa tutan deliller ve hukuki değerlendirme kısmındaki yazılan iddialara ilişkin her sanık kalkar en fazla 5 dakika sürerdi. Burada hepimiz bu konu hakkında tecrübeliyiz belki burada bir çok sanık ilk defa yargılanıyor ilk defa bir ceza davasında ama diğer ceza davalarında sizde diğer Beşiktaş’ta yargılamalarınızda yüzde 90’ı atılı suçlamayı kabul etmiyorum masumum delip bitirdiğini hepimiz biliyoruz. Ama buraya mikrofon getirip sizde bu konuda uğraştırmadığından tutanak tutturmadığından siz onları aklınızda tutup da katibe yazdırmadığınızdan bu davanın uzamasına sebebiyet veriyorsunuz nasıl ki bugün evet belki kızacaklar ama nasıl ki bugün Fahri Kepek’e bunla ilgisi yok dediyseniz bundan sonrada demeniz gerekiyor birçok insan öncekileri tenzih ederek söylüyorum hayat hikayesinden başlayıp o delillerin hukuki değerlendirme kısmına gelene kadar 2 gün geçiyor. Benim müvekkilimde bunu görmeyeceğiz ha çok mu iyi iş yapıyorum ama bu davanın hızlanmasının yollarından biri sizinde katkınızla bu şekilde olacaktır. Bu konuda tam olarak samimi olduğunuzu düşünmüyorum yani her zaman her durumda bu şekilde davrandığınızı düşünmüyorum. Aynı şekilde bu savunma haklarını ayda 1’e düşürmenizle birlikte her kısıtlamayı savunmadan alıyorsunuz. Her kısıtlamayı her düşürmeyi haftada 2 gün olanı 1 güne düşürerek haftada 1 gün olanı ayda 1’e düşürerek savunmadan aldınız ama hiçbir zaman yırtık pantolon giyer miydin? Veya fasulye sever miydin diye iddia makamının sorgularını kısıtlama yoluna gitmediniz veya doğrudan deliller ve hukuki değerlendirmeler kısmına ilişkin olarak soru sormalısınız. Veya savcılık aşamasında sormuş olduğunuz soruların veya benzerini burada sormamalısınız diye bir kısıtlamaya gitmediniz. Onların süreleri sonsuz burada sanıklar 2 gün kendilerine en fazla savunma yapabilirler ama onlar 3 gün isterlerse soru sorabilirler yanlış mı söylüyorum.”

Mahkeme Başkanı :”Efendim aynı şeyleri sanıklar ve avukatlar da sorabilir burda çapraz sorguya alınan sanığa istedikleri kadar soru sorabilirler. Aynı şey savcılar içinde geçerli sanık ve avukatlar içinde geçerli lütfen.”

Sanıklar Yalçın Küçük, Muhammed Sarıkaya, Taylan Özgür müdafi Av. Kazım Yiğit Akalın:”Soru sorma ama bizim niye siz efendim haklısınız peki niye (bir kelime anlaşılmadı). ”

Mahkeme Başkanı :”Yani buradaki uygulamayı biliyorsunuz herhalde.”

Sanıklar Yalçın Küçük, Muhammed Sarıkaya, Taylan Özgür müdafi Av. Kazım Yiğit Akalın:”Asıl amacımız neydi direk konuya yönelmekti onun için 2 güne düşürdünüz orda da direk konuya girerek fasulye ile ilgili soru sormasını engelleyebilirsiniz. Her kısıtlamada bize gol oldu diyebilirim amiyane tabirle. Bununla ilgili de gerekli işlemleri gerekli kararı vermenizi talep ediyorum saygılarımla sağ olun.”

Talep ve Beyanlar konusunda görüşü sorulan iddia makamı.



Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Sayın Başkan, sanık ve sanık müdafileri taleplerinin bir kısmına ilişkin iddia makamı mütalaası ile iddia makamı taleplerini bildiriyorum. A- Sanıklar ve müdafilerinin talepleri ile ilgili olarak: 1- Sanık Fahri Kepek’in 7.9.2010 havale tarihli dilekçesindeki delil toplama mahiyetli talebinin kabul edilip Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na yazı yazılarak, sanığın kullanımında bulunduğunu belirttiği 5396330807 ve 5373923290 numaralı GSM hatlarının tesis tarihinden, tutuklandığı 10.1.2009 tarihine kadar arayan ve aranan, arayan ve aranan kişilerin açık kimlik ve adresleri, arama tarih ve süresi, arama sırasında kullanılan baz istasyonu kaydı ile birlikte gösterir ayrıntılı HTS raporunun Excel ortamında hazırlanarak CD ortamında Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, 2- Sanık Muhterem Bağcı’nın 3.9.2010 havale tarihli dilekçesindeki el konulan cep telefonlarının iadesi talebi konusunda önceki mütalaamızın esas alınmasına, 3- Sanık Durmuş Ali Özoğlu’nun 3.9.2010 havale tarihli dilekçesindeki savunmasına yarayacak delil toplama mahiyetli talebinin kabul edilerek, sanığa ait olduğu belirtilen TIB ID NO: 198288779 numaralı telefon görüşmesi ses kaydının çözümünün yaptırılarak Mahkemeye sunulması için bilirkişi tayin edilmesine, bu amaçla Naip Hakim görevlendirilmesine, Ceza Usul Kanununda yeri olmayan itiraza konu telefon görüşmesi ses kaydının mevcut çözümünün iddianameden çıkartılması talebinin ise reddine, 4- Sanık Birol Başaran müdafileri Sayın Avukatlar Celal Ülgen ve Hüseyin Ersöz’ün 2.9.2010 tarihli dilekçelerindeki, sanık hakkında Mahkemenizce verilen yurtdışına çıkış yasağı tedbirinin kaldırılması taleplerinin, usul ve yasaya uygun olarak verilen Mahkemeniz kararı gerekçelerinde bir değişiklik olmadığından reddine, 5- Sanık Adil Serdar Saçan’ın sözlü beyanındaki hakkında Mahkemenizce verilen yurtdışına çıkış yasağı tedbirinin kaldırılması talebinin, usul ve yasaya uygun olarak verilen Mahkemeniz kararı gerekçelerinde bir değişiklik olmadığından reddine, 6- Sanık Mustafa Dönmez’in 7.9.2010 havale tarihli dilekçesindeki yinelenen talepleri konusunda önceki mütalaalarımızın esas alınmasına, 7- Sanıklar Mustafa Levent Göktaş, Hasan Ataman Yıldırım ve Cengiz Köylü müdafi sayın Av.Hasan Gürbüz’ün, yazdığı bir kitap nedeni ile Hanefi Avcı isimli kişinin tanık olarak dinlenilmek üzere Mahkemeye çağrılması talebi konusunda önceki mütalaalarımızın esas alınmasına, 8- Sanık Durmuş Ali Özoğlu’nun 7.9.2010 havale tarihli dilekçesinde kendisine verilmesini istediği belgelerin zaten dosya içerisinde yer alması, sanığa yüklenen ve iddianamede delilleri gösterilen suçlar ve bunların aydınlatılması ile ilgili olmayan CMK 250. Maddesiyle Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin değişik iş defterlerinin fotokopilerinin getirtilmesi talebinin ise yargılamaya bir yenilik katmayacağının anlaşılması karşısında reddine, 9- Sanık Levent Ersöz müdafi sayın Av. Alirıza Dizdar’ın tanık dinletme talebinin sanıkların sorgularının tamamlanmasından sonra karara bağlanılmasına, B- İddia makamı talepleri ile ilgili olarak: 1- Sanık Neriman Aydın’ın evinden ele geçtiği ve Kara Harp Okulu öğrencileri ile ilgili olduğu iddia edilen; 82. Klasörün 122 ve 123 üncü pdf sayfalarında yer alan isimler, karşılarında disiplin puanları ve buna ilişkin açıklamalar, kredi durumları ve bölükleri yazılı 10 kişinin el yazısı ile listelendiği belge ile 82.Klasörün 124 üncü pdf sayfasında yer alan isimler, karşılarında numara, sabit ve cep telefonları bulunan 23 kişinin el yazısı ile listelendiği belgenin Genelkurmay Başkanlığına gönderilerek; Söz konusu belgelerde yazılı kişilerin geçmiş dönemde ve halen Kara Harp Okulu öğrencisi olup olmadıklarının, Kara Harp Okulu öğrencilerinin isimlerinin, numaralarının, bölüklerinin, disiplin puanlarının, kredi durumlarının, sabit ve cep telefonu numaralarının gizli olup olmadıklarının, gizli ise gizlilik derecelerinin, bunların sivil kişilerde bulunması ya da sivil kişilere verilmesinin olağan olup olmadığı hususlarının açıklanarak Mahkemeye bildirilmesinin istenilmesine, 2- Sanık Mehmet Ali Çelebi’nin sanıklardan Kemal ve Neriman Aydın ile görüşmelerini gerek Kara Harp Okulu gerek ise Kara Havacılık Komutanlığı’na bildirdiği, Askeri istihbarat biriminin kendisinin bu kişiler ile görüşmelerini mutlaka bildiği ve bu kişilerin görüşlerinin Genelkurmay Başkanlığınca bilinmesi nedeni ile kendisini olumsuz yönde uyarmadığı şeklindeki savunmaları dikkate alınarak; Genelkurmay Başkanlığı’na yazı yazılarak: Kara Harp Okulu öğrencilerinin tanıştıkları ve görüşmeye başladıkları sivil bir şahsı Okul Komutanlığı’na bildirmelerine dair yasal bir düzenleme bulunup bulunmadığının, Sanık Mehmet Ali Çelebi’nin Kemal ve Neriman Aydın ile görüşmeye, Neriman Aydın’ın evine gidip gelmeye başladığına dair yazılı bir başvurusu bulunup bulunmadığının, Yazılı bir başvurusu olmasa da, bu konuda Okul Komutanlığı dâhilinde gelişen bir olay bulunup bulunmadığının, Kara Havacılık Komutanlığı bünyesinde görevli bir subayın görüştüğü sivil şahısları Komutanlığa bildirmelerine dair yasal bir düzenleme bulunup bulunmadığının, Askeri İstihbarat birimlerinin Mehmet Ali Çelebi isimli kişinin Kemal ve Neriman Aydın isimli kişiler ile görüştüğü, Kemal Aydın ve Neriman Aydın isimli kişilerin ve bu kişilerin fikri görüşlerinin Genelkurmay Başkanlığınca bilindiği, Mehmet Ali Çelebi’nin Kemal Aydın ve Neriman Aydın isimli kişiler ile görüşmelerine devam etmesine Genelkurmay Başkanlığınca onay verildiği iddialarının gerçeği yansıtıp yansıtmadığının araştırılarak Mahkemeye bildirilmesinin istenilmesine, 3- İddianame anlatımları ve bu celse sanık Ahmet Tuncay Özkan’ın beyanları dikkate alınarak; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazı yazılarak, 1993 yılı içerisinde Meclis bünyesi içerisinde Milletvekili Sadık Avundukluoğlu Başkanlığında kurulan Faili Meçhul Cinayet Olayları Araştırma Komisyonu Raporu ve tüm eklerinin Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, Star ve Show Televizyonlarına yazı yazılarak, 1993 yılı Eylül-Kasım tarihlerinde Show Televizyonunda Uğur Dündar yönetiminde yayınlanan ve Hizbullah isimli Terör Örgütü üyelerinin Güneydoğu bölgesinde Jandarma birlikleri içerisinde eğitildiği iddialarını gündeme getiren Arena isimli program arşivi ile dayanak kayıtların bir örneğinin Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, C) Yakalama ve tutukluluk durumları ile ilgili olarak; 1- Firari sanık Turhan Çömez hakkındaki yakalama emri kararının devamı ile infazının beklenilmesine, 2- Sanıklar Hüdai Ünlüer ve Muzaffer Öztürk’ün önceki duruşmalarda bildirdiğimiz mütalaamızdaki gerekçeler uyarınca adli kontrol altına alınarak serbest bırakılmalarına, 4- Bizzat veya müdafileri aracılığı ile tahliye talebinde bulunan tutuklu sanıklar ile diğer tutuklu sanıkların, Kendilerine yüklenen terör örgütü yöneticisi veya üyesi olmak ile buna bağlı suçları işlediklerine dair iddianamede de gösterilen kuvvetli suç şüphesi doğuran delillerin bulunması, Yüklenen bu suçun CMK 100/3 üncü maddesinde sayılı tutuklama nedenlerinden olması, Tutuklama nedenlerinde herhangi bir değişiklik olmaması hususları gözetilerek, Tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi, Kamu adına talep ve mütalaa olunur.

Talepler konusunda karar verilmek üzere duruşmaya ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Talepler incelendi.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

1-Sanıklar ve müdafilerinin bugün vermiş oldukları yazılı ve sözlü talepler ile İddia makamının taleplerinin celse arasında değerlendirilmesine,

2-Sanık Turhan Çömez’in yakalamasının beklenilmesine,

3-Suç vasfının değişme ihtimali dosyadaki mevcut delil durumu dikkate alınarak sanıklar Murat Çavdar, Zerrar Atik ve Fahri Süslü’nün bihakkın tahliyelerine, Başka suçtan tutuklu ve hükümlü değillerse serbest bırakılmaları için yazı yazılmasına, bu sanıklar haklarında yurt dışı çıkış yasağı konulmasına, ilgili yerlere yazı yazılmasına,

4-Dosya kapsamındaki mevcut deliller, her sanığa iddianamede ayrı ayrı isnat olunan suçlamalar ve bunlarla ilgili sevk maddeleri, delillerin tamamen toplanmamış olması, atılı suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığının devam etmekte ve bu suçların CMK’nun 100/3. maddesinde sayılan suçlardan olması ve bir kısım sanıkların halen savunmalarının alınmamış olması dikkate alınarak diğer tutuklu sanıkların mevcut hallerinin sürdürülmesine,

Tahliye taleplerinin reddine dair verilen ara karara İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz hakları bulunduğu konusunda sanıklar ve müdafilerine ihtarat yapılmasına, ( Hazır sanıklar ve müdafilere ihtarat yapıldı )



Bu nedenle duruşmanın 27.09.2010 günü saat 09.00’a bırakılmasına oybirliği ile karar verildi.07.09.2010 saat.22:45

Başkan 28298 Üye 34952 Üye 37266 Katip 134033


Yüklə 0,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin