MAKALENİN YAZIM TARİHİ : 10 TEMMUZ 2005
MAKALENİN YAYIM TARİHİ ve YERİ : “UZLAŞMA”, Bahçeşehir Üniversitesi IGUL YAYINLARI, No: 9, İstanbul, Ağustos 2005.
Makaleye Atıf Yapmak İçin : Tamer Soysal, Türk Ceza Hukukunda Uzlaşma, UZLAŞMA, Bahçeşehir Üniversitesi IGUL Yayınları, No: 9, İstanbul, Ağustos 2005.
Makaleye internet üzerinden ulaşabilmek için Bkz.:
“www.hukukturk.com/fractal/hukukTurk/pages/dwnldCntHT.jsp?pFileNum=2”
Türk Ceza Hukukunda Uzlaşma
TAMER SOYSAL(*)
tamer.soysal@adalet.gov.tr
I.GİRİŞ
Ahde vefa (pacta sunt servanta) postülatına1 dayanan ve devletin meşruluğunu açıklamak için başvurulan devlet teorilerinden olan sosyal sözleşme teorisine göre devlet, insanlar arasındaki karmaşa ortamını gidermek üzere insanlar tarafından verilen yetki ile kurulmuş bir organizasyondur. Thomas Hobbes’a (1588-1679) göre insanlar başlangıçta tabiat halinin oluşturduğu bir güvensizlik ve istikrarsızlık durumundaydı. Bu dönemi Hobbes “insan insanın kurdudur (homo homini lupus)” şeklinde açıklamaktadır. Düzenin ve organizasyonun olmadığı bu dönemde sınırsız hürriyetler kaosa ve karmaşaya yol açıyordu. Ancak zamanla insan aklı, kaostan düzene geçilmesi gerektiği konusunda toplumsal bir uyuşma sağladı. Bu varsayımsal (fiktif) uyuşma devletin insanların daha onurlu ve adil bir yaşama ulaşmalarını temin için ortaya çıktığı anlayışını temsil etmektedir. İnsanın daha hür ve müreffeh yaşaması için her bireyin kendi haklarından bir kısmını bir otoriteye (devlete) devretmesi gerekti. Sonraki süreçte devletin gerçekleştirdiği fonksiyonlar yasama, yürütme ve yargı olarak bölündü. Bu durum iktidarın tek elde toplanmaması ve dengeye dayalı bir düzen sağlanması için bir zorunluluktu. Yargının bağımsızlığı demokratik sistemlerin olmazsa olmaz şartı (condictio sine qua non) niteliğindedir. Yargı kişilerin birbirlerine karşı ve devlete karşı olan haklarını garanti altına alan ve koruyan temel bir fonsiyona sahiptir. Kişilerin haklarını yargıya başvurmaksızın kendi fiileri ile temin etmeleri (ihkak-ı hak) hukuk sistemlerince yasaklanmıştır. Bu nedenle herkesin devlet mahkemelerinde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkı vardır (Anayasa m. 36). Ne var ki insanlar arasındaki uyuşmazlıkların tamamının çözümünün devletten beklenmesi bir zaman sonra insanların haklarına kavuşmalarını geciktirmiş ve yargı fonksiyonunun işlerliğini engellemeye başlamıştır. Bu nedenle devletler uyuşmazlıkların çözümünde yargı dışı çözüm prosedürleri geliştirmek suretiyle yargının yükünü hafifletmeye ve adalete ulaşma hedefinde etkinlik sağlamaya çalışmıştır. Mahkemelerin gerçekleştirdiği yargılama faaliyetlerine alternatif oluşturan bu yeni uyuşmazlık çözüm yöntemleri alternatif uyuşmazlık çözüm usulleri diye adlandırılmıştır.
Ülkemizde de Devlet Planlama Teşkilatı’nın Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde yayımladığı “Adalet Hizmetlerinde Etkinlik” başlıklı Özel İhtisas Komisyonu Raporu’nda yargıdaki aksaklıklar ve tıkanmalar ortaya konulmuş ve çözüm önerileri arasında dava sayısının azaltılmasına yönelik olarak arabuluculuk, uzlaştırma gibi alternatif çözüm yollarına işlerlik kazandırmaktan bahsedilmiştir.2 Esasen Türk hukukunda bundan daha önce 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunun3 23 üncü maddesi gereğince toplu iş uyuşmazlıklarının çözümünde arabuluculuk yöntemi öngörülmüştü. Yine 442 sayılı Köy Kanununun4 5 inci maddesine göre iki köy arasındaki nizalı sınırların ihtiyar heyetlerinin müzakereleri sonucu çözüme kavuşturulmasından bahsedilmişti. Bundan başka 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un5 22 inci maddesine göre tüketiciler ile satıcılar arasında çıkan uyuşmazlıkların çözümü için Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından “Tüketici Sorunları Hakem Heyeti” oluşturulmasından bahsedilmiştir. Esasen 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 516-536 maddeleri arasında düzenlenen tahkim de bir alternatif uyuşmazlık çözüm usulüdür. Ancak alternatif çözüm usullerinin gelişmesi ile birlikte klasik tahkimi alternatif uyuşmazlık çözüm dışında değerlendirme eğilimi giderek artmaktadır.6 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun7 4 üncü maddesi ile de Türkiye Futbol Federasyonu bünyesinde oluşturulacak Tahkim Kurulu’nun, futbol federasyonu ile kulüpler, futbolcular, hakemler, teknik direktörler ve antrenörler arasında çıkacak ihtilafları çözmekle görevli ve yetkili olduğu düzenlenmiştir. Daha sonra 02.05.2001 tarihinde 4667 sayılı Kanun ile 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 35 inci maddesinden sonra “uzlaşma sağlama” başlığı ile 35/A maddesi eklenerek Türk hukukunda alternatif çözüm yollarına etkinlik kazandırılmak istenmiştir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda 12.02.2004 tarihinde 5092 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile8 onikinci babın başlığı “Konkordato ile Sermaye Şirketleri ve Kooperatiflerin Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırılması” olarak değiştirilmiş ve 309/I maddesinden sonra 309/m ila 309/ü maddeleri eklenerek muaccel para borçlarını ödeyemeyecek durumda olan veya mevcut ve alacakları borçlarını karşılamaya yetmeyen ya da bu hallerden birine düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalması kuvvetle muhtemel olan bir sermaye şirketi veya kooperatifin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılması kabul edilmiştir (İİK. m. 309/m).
Son olarak alternatif uyuşmazlık çözüm usullerinin ceza yargılaması alanına girmesi gerçekleşmiş ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 73 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253, 254 ve 255 inci maddeleri ile Türk Ceza Sisteminde “Uzlaşma” kurumu kabul edilmiştir.
-
ÇATIŞMA, ANLAŞMAZLIK, UYUŞMAZLIK VE SULH KAVRAMLARI
2.1. Genel Olarak
Kabil, Habil’in nişanlısına aşık olur ve vazgeçmek istemeyince Habil ile Kabil arasında ihtilaf başlar. Hz. Adem çocuklarının aralarındaki ihtilafı çözmek için Allah’a bir kurban sunmalarını ister. Kimin kurbanı kabul edilirse onun isteği kabul olacaktır. İki kardeş bu teklifi kabul ederler ve birer kurban sunarlar. Habil kurbanlık olarak genç ve iri bir deve getirir. Kabil ise kurbanlık olarak bir deste solmuş sarı buğday getirir. Kabil’in kurbanı kabul edilmeyince ihtilafta Habil’in dediğinin olması kabul edilir. Ancak bu yenilgiyi içine sindiremeyen Kabil kardeşini öldürür. Yeryüzünde ortaya çıktığı söylenen bu ilk ihtilafta dahi çözüm için alternatif bir çözüm şekli denendiği düşünülebilir. Ancak o dönemde henüz yargı kurumları oluşmadığı için ihtilafın halli için denenen çözüm şeklinin de alternatif olmasından söz edilemeyecektir. Yeryüzündeki ihtilaflar bu ilk ihtilaftan sonra da insanların çoğalması ile birlikte artarak devam etmiştir.
Yaşadığımız Dünya içinde ‘mutlak’ kavramının olmaması ilişkilerin seyrininin hep aynı şekilde cereyan etmesini de engeller. Gerek bireylerin kendi içinde gerekse birbirleri arasında inişler ile çıkışların ve bunun sonucu olarak farklılılıkların görülmesi gayet tabidir. Bu durumun toplumsal hayata yansıması çeşitli şekillerde gerçekleşebilir. Görülen farklılıkların bazen bireyin kendi çabasıyla bazen de bireyin ilişki kurduğu diğer bireylerin çabası ile çatışmaya dönüşmeden etkisizleştirilmesi (absorbe edilmesi)9 mümkün olduğu gibi çoğu zaman bu farklılıkların çatışma, anlaşmazlık ve uyuşmazlıklara yol açabileceği ve son tahlilde ‘dava’ ya dönüşebileceği yaşanılan bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum insanın olduğu her yerde ortaya çıkabileceğinden ve bilhassa kurum içi farklılıkların çatışmaya (conflict)10 dönüşmesinin kurum içinde huzuru bozarak çalışanların verimliliğini düşürebileceği için ‘çatışma yönetimi’ işletme biliminin ilgilendiği önemli kavramlardan birisi oluvermiştir.11 Çatışma yönetimi (conflict managament), herhangi bir teşkilatta veya kurumda çatışmaların ortaya çıkmasını önlemek veya meydana gelen çatışmaları teşkilat veya kurum lehine dönüştürecek bir biçimde geliştirilen idari yöntemlerin bütünüdür.12 Çatışma yönetimi ile çatışmaların motivasyon artırımı için kullanılarak performansın yükseltilmesi de mümkün olmaktadır. Yaşanan çatışma durumunun adının konulması ile ‘anlaşmazlık’ ortaya çıkmaktadır. Anlaşmazlık, yaşanan durumun artık geçici bir çatışma halinden çok mevcut ve yaşanan bir farklılık olduğunu vurgular. Anlaşmazlık (niza, conflict), “iki veya daha çok tarafın düşünce ve amaçları arasında ayrılık, uyuşmazlık, ihtilaf”13 olarak tanımlanmaktadır. Anlaşmazlık ve uyuşmazlık kelimeleri çoğu zaman aynı anlamda kullanılmakla birlikte terim olarak farklı anlamları ihtiva etmektedir. Uyuşmak mastar ekinden türüyen ‘uyuşmazlık’ kelimesi kendi içinde bir ‘tartışma’ ve ‘farkındalık’ eylemini barındırır. Kişiler arasındaki farklılıkların adının konulması ‘anlaşmazlık’ olarak ifade edilebilirse bu durumun kişiler tarafından algılanması ve artık ‘çözüm’ ün konuşulduğu durum ‘uyuşmazlık’ olarak adlandırılacaktır. Uyuşmazlık (ihtilaf, dispute), dava konusu olabilecek hukuki meselelerde ortaya çıkan ve artık görünür hale gelen anlaşmazlık türü olarak tanımlanabilir.14 Kişiler arasında anlaşmazlıkların olması doğaldır ancak uyuşmazlıkların devam etmesi doğal değildir. Uyuşmazlıkların çözülmemesi ‘toplumsal kargaşa ve kaos’ durumunu ortaya çıkarır. Uyuşmazlığın, kişiler arasındaki anlaşmazlık halinin çözüme doğru gitmesi için kişi tarafından ‘talep (claim)’ de bulunulmasıyla oluştuğu da söylenebilecektir.15 Uyuşmazlıkların çözülmesi toplumsal hayatın devamı için bir zorunluluktur. Uyuşmazlıklar için en bilinen ve en eski zamanlardan beri uygulanan çözüm şekli ise ‘sulh’ tur. Sulh taraflar arasında yaşanan uyuşmazlık halinin (münazaa, çekişme)16 iki tarafı da memnun edecek şekilde sona erdirilmesi halini ifade eden bir kavramdır. Uyuşmazlık çözümü (dispute resolution) taraflar arasındaki çekişmenin dava konusu olmadan çözülmesi yöntemleri ile dava yolu (litigation) ile çözülmesi yöntemlerinin tümünü içerir.
2.2. İslam Hukukunda Uyuşmazlıkların Çözümünde Sulh
Sulh yolu İslam Hukukunda da teşvik edilmiş ve uyuşmazlıkların çözümünde tercih edilen bir yol olmuştur. İslam hukukunda sulh “aradaki anlaşmazlığı ortadan kaldırmak için yapılmış bir akit” olarak tanımlanmıştır. Hz. Muhammed “Bir haramı helal, bir helali de haram kılanı müstesna, sulh Müslümanlar arasında caizdir” derken; Nisa Suresinde de “Sulh daha hayırlıdır” ifadesi geçmektedir.17 Uyuşmazlıkların hakim kararından önce tarafların anlaşması ile çözülmesi ise Hz. Muhammed’in ilk önce uygulamaya çalıştığı bir yöntem olmuştur. İki kişi arasında borç-alacak mevzusundan dolayı çıkan uyuşmazlığı Hz. Muhammed alacaklının alacağının yarısından vazgeçmesi, borçlunun da kalan yarısını ödemesi ile ‘sulh yolu’ ile sonuçlandırmış, bir başka uyuşmazlıkta verilen hükmün iki tarafı da memnun etmeyebileceğini bu yüzden anlaşarak bir çözüme gitmelerinin daha iyi olacağını söyleyerek tarafların sulh yolu ile anlaşmasını sağlamıştır. İki taraf arasındaki uyuşmazlık ‘sulh yolu’ ile giderilemediği takdirde hakim bir karar vererek yani ‘kaza’ ile uyuşmazlığı çözecektir. Kaza sözlükte “insanlar arasında hüküm vermek” demektir. Kadı kelimesi de ‘kaza’ kökünden gelir ve ‘hüküm veren’ anlamına gelir.18 Hüküm ise ‘hak ve adalet’ dairesinde verildiği zaman meşru olacaktır. “Onların aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz Allah, adaletli davrananları sever. (Maide Suresi, 5/42)” Hz. Muhammed yargı kurumunun oluşumu sürecinde önceleri kendisi Kadılık yapmış sonra kadılık vazifesini yürütmek üzere Hz. Ali’yi tayin etmiştir. Hz. Ali “Ey Allah’ın Resulü! Beni kadı olarak gönderiyorsun, oysa ben genç yaştayım ve kaza konusunda bilgim yoktur.” diye söyleyince Hz. Muhammed şöyle buyurdu: “Muhakkak Allah, senin kalbini hidayete erdirecek, dilini hak üzere sabit kılacak.. Huzuruna iki hasım oturduğunda ilkini dinlediğin gibi ikincisini de dinlemedikçe hüküm verme. Şüphesiz bu, yargının senin için açıklık kazanması için daha uygundur.” İki kişi arasındaki uyuşmazlığın sulh yolu ile giderilmesi ile artık husumet ve çekişme sona ermiş kabul edilir ve kişilerin davaları dinlenmez.19 Bu şekilde İslam Hukukunda uyuşmazlıkların çözümünde tarafların anlaşması hakim kararı ile sorunların çözümünden önce başvuralan bir yol olmuş ve ayet ve hadislerle de tavsiye edilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |