B. HİNDİSTAN
Hindistan tarih boyunca birbirinden bağımsız çok farklı kültürlerin oluştuğu bir bölge olmuştur. Bölgede MÖ. 5000-1700 yılları arasında şehircilik ve henüz çözülememiş bin yazı ile tarihe geçen, tarım, hayvancılık ve maden işletmeciliğinin bilindiği ve uygulandığı Ariler tarafından yıkılan İndus Medeniyeti hüküm sürmüştü.
Ariler, Hindistan’ın dinî inanışlarının ve sosyal geleneklerinin şekillenmeye başladığı, Vedaların3 ve Kast sisteminin4 ortaya çıktığı, krallıkların oluşmaya başladığı Ganj Medeniyetini (MÖ. 1500-1000) kurmuşlardır. Bu dönemde tabiat güçleri ilahlaştırılmış ve ruhlara tapınma esas alınmış, Ari kökenli din adamları olan Brahmanlar ve onların oluşturduğu Veda Külliyatı etrafında oluşan inanç sistemi olan Brahmanizm5 ortaya çıkmıştır. Bu sistemde tanrılar hükümdarın ve soyluların koruyucusu kabul edilirdi.
Ari kavimleri özlerini kaybetmemek galesiyle, babadan oğla geçen meslek gruplaşması olan Kast sistemini kurmuşlardır. Kast sistemi, aralarında din, dil, ırk bağı olmayan Hint halkı arasında kapanmayan uçurumlar meydana getirmiş ve cemiyet buna göre, ilahi düzenlemeye göre Brahmanlar (din adamları), Kşatriyalar (asiller ve askerler), Vaisyalar (çiftçiler, sanatkârlar ve tüccarlar), Sudralar (işçiler) adıyla dört sınıfa ayrılmıştır. Bunların dışında toplumda hiçbir hakları olmayan Paryalar bulunuyordu.
Brahmanizmin şekilciliğine ve kast sistemine karşı MÖ. VI. yy’da Buda tarafından Budizm kurulmuştur. Budizm’e göre yaşamak acı çekmek demekti ve kötü bir şeydi. Koruyucu tanrı kabul etmeyen Budizm’e göre Nirvaya ancak ruhun yok edilip kaldırılması ile ulaşılabilirdi. Budizm’in güçlenmesi üzerine Brahmanizm kırsala çekilmiştir. Ancak Budizm de ilerleyen zamanlarda temel ilkelerin kaybederek Buda, insan biçiminde dünyaya gelmiş bir tanrıya dönüştürülmüştür.
İslam medeniyetinin doğduğu sıralarda Hindistan’da bölgesel krallıklar hüküm sürüyordu. İslam medeniyetinin doğduğu ve geliştiği asırlarda Brahmanizm’in sonunu ve bu dinin genişlemiş, yerli inançlarla asimile olmuş, dış etkenler aracılığıyla yeni bir şekle bürünmüş olan Hinduizm ortaya çıkmıştır.
Hindistan medeniyet tarihinde mimarlık, anıtlar, heykeltıraşlık, kimya, fizik, tıp, astrolojiden doğan astronomi, matematik, edebiyat, mistik dini inançlar, gelenekler ve kast sistemi alanındaki gelişmelerle ünlüdür. Kesme taştan yapılmış anıtların iç ve dış yüzeyleri oyma ve işlemelerle süslenmiştir. Brahman zihniyetini taşıyan Ramayana ve Mahabharata Sanskritçe yazılmış iki ünlü destandır. Hindistan’da, Hint-İslam mimarisinden önce, Budist mimari, Brahman mimari gelişmiştir.
Perslerin kuzeybatı Hindistan’a hâkim oldukları yıllarda Mezopotamya astronomisi ve eserleri, MS. II. yy.da ise Yunan astrolojisi buraya gitmiş, bunu da İskenderiye kaynaklı diğer astronomi bilgileri izlemiştir. Hintli astronomlar, eskiçağ boyunca kullanılan gözlem aletlerini kullanmışlardır. Kendileri gözlem tekniklerine büyük bir yenilik getirememişlerdir. Daha sonra Müslüman astronomlardan aldıkları usturlabı ve taştan imal edilmiş dev astronomi aletlerini benimsemişlerdir. Matematik alanında trigonometrinin temel kavramları, cebirin ilkeleri, karekök ve küp kökünü bilen Hintliler, bu alanlarda büyük ilerlemeler kaydetmişlerdir.
Veda dönemi hekimleri çeşitli hastalıklar için tedavi yöntemleri geliştirmişler ve tedavide bitki kökenli ilaçlar kullanarak bunlara mineraller ilave etmişlerdir. Tedavilerinde MÖ. II. yy.dan itibaren yogayı (bir çeşit fizik tedavi) kullandıkları gibi dini ayin, sihir ve şarkılara da yer vermişlerdir. Tıp alanında çok sayıda gözlem yapılmış ve teknik terimler geliştirilmiş, milat yıllarında Ayuverda’yı (mutlu yaşam) derleyecek kadar birikime sahip olmuşlardır.
Ariler öncesinden kalma ilk kültürde ölüler suya gömülmekte, suda ölmek şerefli bir ölüm kabul edilmekteydi. Bugün dahi ölüler yakılarak Ganj nehrine dökülmektedir. Ayrıca Ganj nehrinde yıkanarak günahlardan arınma inancı devam etmektedir.
Dostları ilə paylaş: |