BİBLİYOGRAFYA :
J. Sauvaget. Alep, Paris 1941; a.mlf., "Ha-leb", iA, V/l. s. 121-122; a.mlf., "Halat)", El2 (İng.), III, 88-90; H. Bodman, Potitical Factions İnAleppo: 1760-1826, Chapel Hill 1963; Ab-
dülkerim Refik, et-'Arab oe'i-cOşmâniyyûn, Dımaşk 1974, tür.yer.; A. Birken. Die Prooinzen des Osmanİschen Re'tcher, Wiesbaden 1976, s. 235-239; H. Gaube - E. Wirth, Aleppo, Wiesba-den 1984; B. Masters, The Origins ofWestern Economic Dominance in the Middle East, MewYork 1988. tür.yer.; A. Marcus. TheMiddte East on the Eue of Modernity, Mew York 1989, tür.yer.; Andre Raymond, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, İstanbul 1995, bk. İndeks.
İffil Bruce Masters
Son Dönem. 1. Dünya Savaşı öncesinde Halep, İstanbul ve Kahire'den sonra Osmanlı Devleti'nin üçüncü büyük şehri durumundaydı. Savaşın sonlarına doğru İtilâf devletleriyle Araplar'ın hücumlarını sıklaştırmaları üzerine Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa başarısız savunma teşebbüslerinden vazgeçip geri çekildi ve şehir Önce Arap kuvvetleri, ardından da İngilizler tarafından işgal edildi (27 Ekim 1918). 1920 Martının başında Şam'da toplanan Eşraf Kongresi, Suriye Krallığı'nın kurulduğunu açıklayarak Şe-rîf Hüseyin'in oğlu Faysal'ı tahta geçirdi. Emîr Faysal'in Suriye kralı olarak taç giymesine (8 Mart 1920) rağmen Fransızlar Sykes-Picout ve Manda anlaşmasına göre Şam ve Halep'e girdiler. Fransa'nın Suriye'deki yüksek komiseri General Gouraud 1 Eylül 1920 tarihli bildirisiyle, Halep'in 72.243 kmz'lik bir saha üzerinde kurulan özerk bir bölgenin merkezi olduğunu İlân etti; İskenderun'u da içine alan bu bölgenin yönetimi Araplar'a bırakılmıştı. Böylece Fransızlar Halep'i, batıyı doğuya bağlayan ana ticaret yolu üzerinde olması sebebiyle, bu ekonomik yönünden daha fazla avantaj sağlayabil-
HALEP
mek için Suriye'den ayırmaya çalışıyorlardı. Bunun üzerine Halep bölgesinde Fransız manda yönetimine karşı İbrahim Henânû liderliğinde büyük bir milliyetçi teşkilât kuruldu ve Türkler tarafından silâh ve mühimmatla desteklendi; ancak 1921 yılından itibaren bu destek kesildi. Fransız-Türk savaşı da sona erince Fransız otoriteleri Anadolu'daki bütün askerî güçlerini çekip Arap milliyetçilerinin karşısına çıkardılar. Fransızlar 1922 yılının sonlarında Halep özerk bölgesiyle, onunla birlikte oluşturdukları Şam, Dürzî ve Alevî özerk bölgelerini birleştirerek merkezi Halep olan federal bir devlet kurdular. 1924'te bu federal devlet Suriye adı altında üniter hale getirildi ve hükümet merkezi Şam'a taşındı; İskenderun ise yarı bağımsız bir statüyle doğrudan Beyrut'taki Fransız yüksek komiserliğine bağlandı. Ancak her tarafta Henânû'nun ayaklanmasına Suriye ile antlaşma imzalamak zorunda kaldılar (1936). Bunun üzerine Türkiye İskenderun meselesini ortaya attı ve sonunda Fransa ile Türkiye arasında imzalanan bir antlaşma ile İskenderun Türkiye'ye ilhak edildi (24 Haziran 1939).
II. Dünya Savaşı başlarken Fransa'da Almanya yanlısı Vıchy hükümeti iktidarı ele geçirdi. İngiliz savaş uçakları, Halep'in Barun otelindeki Fransız kumanda merkezini bombaladı (1941). General VVilson kumandasındaki İngiliz güçleriyle General Catroux kumandasındaki Hür Fransa hükümeti güçleri birlikte hareket ederek Halep'e girip Suriye'deki Vichy hükümetine bağlı yönetime son verdiler. General Catroux Fransa hükümeti adına
HALEP
hürriyet vaad etti ve Suriye 29 Şubat 1945'te Birleşmiş Milletler tarafından bağımsız bir devlet olarak tanındı. Ancak Fransa hükümeti bağımsızlığın gerçekleşmesini oyalayınca ülkenin her tarafında Fransa aleyhine gösteriler başladı. Buna şiddetle karşı koyan Fransız askerleri 20-21 Mayıs 1945 günleri Halep'te iki öğrenciyi öldürüp baskılarını arttırdılar ve daha sonra parlamentoya yürüdüler. Suriyeiiler'le Fransızlar arasında çıkan çarpışmalara Birleşmiş Milletler müdahale ederek yabancı güçlerin ülkeden çekilmesine karar verdi ve çekilme işlemi 15 Nisan 1946'da tamamlandı.
Osmanlı Devleti'nin dağılmasından sonra siyasî sınırlama dolayısıyla Halep geleneksel ticarî bölgesinden ayrıldığı için ekonomik buhran geçirdi. Ancak kara ve demir yollarının merkezinde bulunduğundan Şam'la mukayese edildiğinde yine de bir ticaret merkezi olarak önemini koruduğu dikkati çeker. Daha sonra şehir, bütün tarım ürünlerini Lazkiye yoluyla ihraç eden bir ticaret merkezi haline geldi. Bugün Suriye ticaretinin % 38'İ Şam, % 30'u Halep yoluyla yapılmaktadır. Halep bir ticaret merkezi olmasının yanı sıra aynı zamanda Suriye'nin en önemli sanayi merkezlerinden biridir. Şehirde cam, çimento ve özellikle çeşitli tekstil fabrikaları bulunmakta, ayrıca geleneksel el dokuma tezgâhlan da faaliyetlerine devam etmektedir. Halep'te 1946 yılında ilk defa mimarlık fakültesinin açılmasıyla başlayan yüksek öğretim faaliyeti şehri bugün ülkenin ikinci büyük eğitim merkezi haline getirmiştir. Halen burada 19S8'den beri çeşitli fakülteleriyle hizmet veren ve toplam öğrenci sayısı 60.000'e yaklaşan bir üniversite, birçok yüksek okul ve enstitü ile tıp fakültesi öğrencilerinin eğitim gördükleri ve aynı zamanda şehrin en büyük sağlık kuruluşu olan bir uygulama ve yüksek ihtisas hastahanesi bulunmaktadır.
Halep, zamanla birbirleriyle kaynaşan çeşitli din ve dinî fırkaya mensup Arap, Türkmen, Kürt, Ermeni ve yahudi gibi milletlerden oluşmuş kozmopolit bir ahaliye sahiptir. Şehrin nüfusu 1883*te 99.179 iken 1908'de % 71.4'ü müslüman, % 20.6'sı hıristiyan ve % 8'i yahudi olmak üzere 119.81 fe, 1946'da 340.000'e, 1976"-da750.000'e, 1983'te 985.413'e, 1992'-de 1.445.000'e (tah.) yükselmiştir; şehrin merkezi olduğu ilin nüfusu ise 2.667.000'-dir (1992 tah). Nüfusun büyük çoğunluğunu Hanefî ve Şâfıî mezheplerine mensup müslümanlar oluşturmaktadır.
248
BİBLİYOGRAFYA :
Âişe Abdülkâdir ed-Debbâğ. et-Hareketü'l-nkriyye fi Haleb, Beyrut 1392/1972; J. C. Da-vid. "Evolution et deplacement des fonctions centrales â Alep aux XIXe et XXf siecles". La uitie arabe dans /'islam fed. Abdelwahab Bouh-diba - Dominique Chevallier}. Tunus 1982, s. 247-259; Zevkân Karkût, Tetâuuurü'l-hareke-ti'l-uataniyye fi Suriye, Dımaşk 1989, s. 231; Ali Rızâ, Kışşatü'l-kîfâhi't-uatanî fi Suriye, Halep 1979, s. 57, 79, 87; a.mlf., Suriye ba'de'l-isüklât, Halep, ts. (Matbaatü Şîk Blok), s. 86, 91, 104, 115; Mahmûd HarîtânT. Esuâku't-me-dîne bi-Haleb, Dımaşk 1991; Nedim Faks -Fuâd Hilâl. Detilü Haleb, Halep, ts. (Matbaatü Camia Haieb), s. 80, 82, 113, 118, 173. 227; Mustafâ Tallâs v.dğr, "Haleb", el-Mu'cemü'l-coğrâfi ti'l-kutri'l-'Arabiyyi's-Sûrt, Dımaşk 1992, MI, 94-108. m
İRİ Mahmûd Harıtânî
F HALEP ULUCAMİİ ^
Suriye'deki
erken İslâm mimarisinin ilk Örneklerinden biri.
Halep Kalesi'nin batısında eski Bezzazlar Çarşısı'nda bulunan külliyenin içinde yer alan cami {el-Câmiu'l-kebîr, eİ-Mescidü'1-câmi'), bitişiğindeki Hz. Ze-keriyyâ'ya izafe edilen türbeden dolayı Ze-keriyyâ Mescidi adıyla da anılmaktadır. Kaynaklarda, Emevî Halifesi Süleyman b. Abdülmelik tarafından 96-97 (715-716) yıllarında bir katedralin avlu veya hazîresi üzerine cuma mescidi olarak inşa ettirildiği bildirilen ilk bina 351'de (962) Bizans İmparatoru 11. Nikepho-ros'un şehre saldırısı sırasında yanmış, 354*te (965) Seyfüddevle el-Hamdânî'-nin tamiriyle yeniden ibadete açılmıştır. Caminin günümüze ulaşan en eski mimari elemanı. 483 (1090) yılında Selçuklu Sultanı Melikşah'ın köklü bir onarım
sırasında yaptırdığı minaredir ve kitabesine göre üst kısmı kardeşi Tutuş tarafından 48Tde (1094) tamamlanmıştır. 564"te (1169} çarşı ile birlikte tekrar yanan cami, 581'de (1185) Halep'i ziyaret eden İbn Cübeyr'in yazdığına göre Nû-reddin Zengî'nin emriyle minarenin dışında kalan yerlerinin tamamı temellerine kadar yıkılarak yeniden yapılmıştır. Bir başka yangın da 658'de (1260) Moğol istilâsı sırasında vuku bulmuş, cami Hü-lâgû'ya eşlik eden Ermeni kralının saldırısıyla büyük ölçüde hasar görmüştür. Bu enkazın onarımını Memlüklü Sultanı Kalavun'un emriyle Halep Kadısı Şem-seddin İbn Sakr gerçekleştirmiş (684/ 1285), caminin yeni minberini de Sultan el-Melikü'n-Nâsir Muhammed b. Kala-vun yaptırmıştır. 724-727 (1324-1327) yıllarında vali Karasungur avlu etrafındaki revakları yeniletmiş, 79Tde (1395) Berkuk avluya bir şadırvan inşa ettirmiş, 824 (1421) yılında da vali Emîr Yeşbeg el-Yûsuf yıkılan batı revakının üzerini çift meyilli çatıyla, harimin üzerini ise tonozla örttürmüştür. Caminin ilk yapısında bulunan, daha sonraki onarımlar ve yeniden yapımlar sırasında da muhafaza edilen dikey şahın, Memluk Sultanı el-Melikü'z-Zâhir Çakmak (1438-1453) tarafından kaldırılarak yıpranan kubbe ve tonozlar yenilenmiş, bu arada duvarlar da payandalarla desteklenmiştir. Batı revakı ile harim mekânının büyük bir bölümü 996'da (1588) Osmanlı Sultanı III. Murad'ın emriyle tamir ettirilmiş, cami 1908'de II. Abdülhamid tarafından yeniden elden geçirtilmiştir.
Mimarisi ve süslemeleriyle tamamen Emeviyye Camii'ne (Şam) benzediği rivayet edilen Halep Ulucamii'nin ilk yapıldığında üç nefli bazilika! bir plan şemasına sahip olduğu sanılmaktadır. Bina. birkaç defa temellerine kadar yıkıldığından ve her onarımda bazı yeni bölümler ve mimari elemanlar eklendiğinden orijinal yapı dokusunu zamanla kaybetmiştir. Bugünkü şekliyle cami. geniş bir avlunun üç yanını çevreleyen revaklı mekânlar ve güneydeki harim bölümünden meydana gelmektedir. Harim. yanlardakiler duvarlara bitişik olan dört sıra kare kesitli paye ile bölünmüş üç sahınlı bir plan şeması sergiler. Yatık dikdörtgen prizma şeklindeki yapının dikey ekseni üzerinde yer alan orta mekânı kubbe, diğer kısımları çapraz tonozlarla örtülmüştür. Kıble duvarında derin oyulmuş yuvarlak nişli basit mihrap, sağında minber, solunda da cepheden dışa taşan Hz. Zekeriyyâ Tür-
besi bulunmaktadır: minberle doğu duvarı arasında köşeye yakın ikinci bir mihrap daha mevcuttur. Kesme taş malzemeyle örülen paye ve duvarların üzerindeki izlerden harimin bir zamanlar mermerle kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Avludan ve kıble yönünden iki kapı ile içeri girilir; avluya bakan kuzey cephedeki kapı dışında kalan kemerler kısmen kapatılarak pencere haline getirilmiştir.
Caminin en gösterişli bölümü avlusu ile etrafındaki revaklı mekânlardır. Kuzey ve doğu cephelerindekiler derin eyvan şeklinde, batıdaki daha küçük olan üç kapıdan girilen avlunun beyaz mermer zemini geometrik kompozisyonlu renkli taşlarla bezenmiştir. Üç yönden avluya açılan revaklarda plan ve mimari açıdan bazı farklılıklar görülür. Doğu kanadı Zengî ve Memlüklü dönemlerinde düzenlenmiştir. Bugün kullanılmayan eyvan şeklindeki giriş kapısının doğusunda kalan revak bölümü mihrabıyla birlikte yedi kemerli, dikey iki sahıniı küçük bir ibadet mekânı görünümündedir; kuzeydoğusundaki ikinci bölüm ise revak kemerleri örülerek maksure haline getirilmiştir. 1908 yılındaki onarım sırasında doğu cephesindeki Nûred-din Zengfye ait kitabe sıva ile kapatılmıştır. On beş kemerli kuzey revakı da iki sa-hınlı olup kuzeybatısındaki kapı eyvanına kadar uzanır. Kuzeydeki minare sebebiyle diğerlerinden daha kısa tutulan batı revakı ise tek sıralıdır. Bu bölümün karşısındaki Haleviyye (Halâviyye) Medresesi'-ne geçilen küçük kapı üzerinde Osman-
lı dönemine ait bir kitabe göze çarpar. Avlu etrafındaki bütün mekânlar çapraz tonozlarla örtülmüştür. Kare kesitli payelere basan kemerlerin mimari form ve kurguları farklı özelliklere sahiptir. Kemerlerin bazıları içten ve dıştan değişik geometrik desenlerle süslenmiştir. Avlu etrafında dört yönde cephe oluşturan kemerlerin üstleri, konsollara oturan ve dendan dizileriyle sonuçlanan meyilli sun-durma-saçakla donatılmıştır. Kuzeydoğu köşesindeki maksure kısmında kapı-pencere üstlerine ayrıca bir siperlik daha eklenmiştir. Konsollarda olduğu gibi kemer ayaklarına yerleştirilen çörtenlerde de farklı sıra ve yükseklikler dikkati çeker. Avluda altışar sütunlu ve üstleri kubbe örtülü iki şadırvan bulunmaktadır.
Caminin kuzeybatı köşesinden yükselen kare planlı beş katlı minare, üzerindeki süslemeleri ve kitâbeleriyle Suriye'deki Selçuklu sanatının günümüze ulaşan nâdir örneklerinden biridir. Yapının beden duvarlarından başlayan ve yüksekliği 50 metreye ulaşan minare kesme taş malzemeyle örülmüş, her katı kaval silme çerçevelerle diğerinden ayrılmıştır. Kemerleri dilimli mihrâbiye motifleri, kabartma rozet ve kûfî kitabe kuşaklan çok uzaktan dikkati çekmektedir.
Halep Ulucamii, değişik dönemlere ait detayda farklı malzeme ve mimarisine rağmen genel görünüş ve kullanımı açısından XIII. yüzyıl İslâm mimarisi çerçevesinde bir bütünlük arzetmektedir.
BİBLİYOGRAFYA :
İbn Cübeyr, er-Rihle, Beyrut 1400/1980, s. 227; İbn Battûta, Tutfetü'n-nüzzâr, I, 88; Ah-med b. Muhammed İbnü'ş-Şihne. ed-Dürrü'l-müntehab fi târîtıi memleketi Haleb, Beyrut 1969, s. 61-66; a.e.: Les Perles choisies d'Ibn Achchihna(trc. |. Sauvaged), Beyrouth 1933 -> (nşr. Fuat Sezgin}, Frankfurt 1993, s. 56-66; a.mlf, Alep, Paris 1941, s. 75-78; Oktay Asla-napa, Türk Sanatt, İstanbul 1972, s. 100-101; M. Kâmil Fâris, "Me'âzinü'i-Haleb ve tetavvu-ruhe'l-fennî ve'l-'umrânî", 'Âdiyyâtü Haleb, Halep 1977, III, 126, 131-133; Muhammed Kürd Ali. Hıtatü'ş-Şam, Dımaşk 1403/1983, VI, 48-49; Architecture of the Islamİc Worid [ed. George Michell), London 1984, s. 231; J. D. Hoag. islam, Stuttgart 1986, s. 107; J. Bloom. Minaret Symbol of İslam, Oxford 1989, s. 163-164; M. Meinecke, Die Mamlukische Architek-turinÂgypten undSyrien,Olückstadt 1992,1, 52-55; R. Burns, Monuments of Syria, London 1992, s. 34-35; Kâmil el-Gazzî, Nehrü'z-zeheb fî târihi Haleb, D\maşk 1412/1992,11,180-202; E. Herzfeld, "Damascus: Studies in Architecture- IV, Al, XIII (1948], s. 118-120;T. Ailen, "Some Pre-Mamluk Portions of the Courtyard Façades of the Great Mosque of Aleppo", BEO, XXXV (1985), s. 7-12; M. Sobernheim. "Halab", El, III, 235-236. r-,
İM Abdüsselâm Uluçam
HALET EFENDİ
P HALET EFENDİ n
(1760-1822)
. Osmanlı devlet adamı.
İstanbul'da doğdu. Kadı Kırımı Hüseyin Efendi'nin oğludur. Asıl adı Mehmed Said olmakla birlikte küçük yaşlarda aldığı Halet takma adıyla şöhret buldu. Düzenli bir medrese tahsili görmeyen Halet Efendi babası gibi kendi kendini yetiştirdi. Önce Şeyhülislâm Mehmed Şerif Efendi'nin aracılığı ile kadılık mesleğini seçti, fakat daha sonra rikâb-ı hümâyun reisi Mehmed Râşid Efendi'nin yanında mühürdar yamağı oldu. Râşid Efendi'nin teveccüh ve itibarını kazandı. Kısa sürelerle Ohrili Ahmed Paşa'nın ve Yenİşehr-i Fenâr naibinin yanında bulundu. Daha sonra İstanbul'a giderek Galata Mevlevîhânesi şeyhi Galib Dede'ye intisap etti ve kısa sürede Şeyh Galib'in gözüne girmeyi başardı. Bir süre daha bazı devlet adamlarının kâtipliklerinde bulunan Halet Efendi. Dîvân-ı Hümâyun tercümanlığını ellerinde tutan Fenerli Rumlar'la tanıştı. Onların kâtipliğini yaparken voyvodalık ve tercümanlık tevcihleri sırasında büyük servet sahibi oldu. Bu münasebetle birçok düşman kazandı. Ardından beylikçi kesedarlığına girerek hâcegân zümresine alındı. 1803 yılında başmuhasebecilik payesi ve ortaelçi unvanıyla Paris'e gönderilen Halet Efendi üç yıl kadar Fransa'da kaldı. Na-polyon Bonapart zamanına rastlayan elçiliği sönük geçti. 1806'da İstanbul'a döndükten sonra beylikçi vekili, ardından rikâb-ı hümâyun reîsülküttâbı oldu (1807). Fakat İngilizler'le gizlice muhabere ettiğine dair Fransa elçisi Sebastia-ni'nin ihbarı üzerine görevinden alındı ve 1808'de Kütahya'ya sürüldü. Bir yıl kadar burada kalan Halet Efendi, devlete isyana kalkışan Bağdat Valisi Süleyman Paşa'yı idam edip yerine kethüdası Abdullah Ağa'yı getirme vazifesiyle II. Mah-mud tarafından Bağdat'a gönderildi. Burada Musul ve Baban mutasarrıflarının yardımlarıyla Bağdat kölemenlerinden Süleyman Paşa'nın hükümranlığına son vermesi padişah üzerinde nüfuz kazanmasına sebep oldu. İstanbul'a döndükten sonra rikâb-ı hümâyun kethüdâ-lığı ile gizli haberleşme işlerinin başına, ardından da nişancılık görevine getirildi (1811).
Uzun süre bu görevde kalan Halet Efendi, II. Mahmud üzerindeki nüfuzunu
249
gittikçe arttırdı ve padişahın başdanışmanı oldu. Halk arasında "devlet kâhyası" diye anıldı; tayin ve azillerde büyük rol oynadı. Bu arada Fenerli Rumlar'la bir olarak adı bir kısım yolsuzluklara ve devlet aleyhindeki bazı faaliyetlere karıştı. Fenerli Rumlar'ın tesirinde kalıp kendisine rüşvet vermeyi reddeden ve Rum âsilerinin hakkından gelebilecek tek adam olan Tepedelenli AH Paşa'nın katlinde önemli rol oynadı. Yenilik taraftarı veziriazamlardan Benderli Ali Paşa ile Hacı Salih Paşa'yı azlettirdi ve bir süre sonra Ali Paşa'yı öldürttü (1821). Aynı şekilde şeyhülislâmlardan Mekkîzâde Mustafa Âsim Efendi ve halefi Çerkez Halil Efendi ile de geçinemeyen Halet Efendi bunların da azillerinde etkili olmuştur. Özellikle Rum ayaklanmasında ters düştüğü Halil Efendi'yi önce Bursa'-ya, ardından da Afyon'a sürdürmüş, karısı Hacce Hanım'ı büyücülükle suçlayarak Bursa dışında feci bir şekilde öldürtmüş (Şânîzâde, IV, 137-139}, bu olayı duyan Halil Efendi de üzüntüsünden felç olarak Ölmüştür.
Uzun sûreden beri hareketlerinden şüphe edilen Halet Efendi hasmı Meh-
250
med Said Galib Paşa'nın tesiriyle önce Bursa'ya. ardından Konya'ya sürüldü; kısa bir müddet sonra da padişahın emriyle koru-yı hümâyun ağası Arif Ağa tarafından öldürüldü (Safer 1238/Kasım 1822). Cesedi Konya'da defnedildi. İstanbul'a getirilen kesik başı Önce Galata Mevlevîhânesi'ne. ardından bazı dedikodular sebebiyle Yahya Efendi Dergâhı hazîresine gömüldüyse de yıllar sonra tekrar eski yerine nakledildi. Bütün mallarına devletçe el konuldu.
Çağdaşlarınca merhametsiz, kindar biri olarak nitelendirilen ve pek sevilmeyen Halet Efendi, hayatı boyunca muhaliflerine karşı ve menfaatlerinin devamı için Yeniçeri Ocağı'na dayanmış, zaman zaman ocak ileri gelenlerine hediyeler ve bahşişler dağıtarak desteklerini sağlamış, ocağın ilga edilmemesi için elinden gelen gayreti göstermiştir. II. Mah-mud'un orduya yeni bir düzen verme girişimlerine hep muhalif kalmış ve onu yeniçerilerin isyanı tehdidiyle korkutmuştur. Ayrıca Avrupa'dan ve Avrupalı olan her şeyden nefret eden ve bu nefreti Paris elçiliği sırasında daha da artan Halet Efendi Batı taraftarları karşısın-
da yer almış ve muhafazakâr kesimin başını çekmiş, bu yolda da padişahı tesiri altına almıştır. Elçiliği sırasında Paris'ten gönderdiği mektuplarda herkesin övgüyle söz ettiği gerçek Avrupa'yı bulamadığını, bu kâfir diyarından bir an önce kurtulmak istediğini belirttikten sonra Fransa'yı görüp de beğenenleri Frenk taraftan ve casusu, görmeden beğenenleri de ya Frenkler'in yazdıklarına inanan bir ahmak veya onların dininden biri olarak nitelemiştir. Onun bu tutumu, yurda döndükten sonra askerî yeniliklere karşı çıkma ve yeniçerileri destekleme şeklinde tezahür etmiştir. Batı'dan nefret etmesine rağmen Osmanlı Devleti ile Avrupa'yı teknik ve sanayi bakımından kıyaslarken onların ehl-i İslâm'la farklarını "kayıkçılarla kâtiplerin" farklarına benzeten Halet Efendi Frenkler'in hilelerini ve politikalarını gayet kaba bulur, galebelerini de ancak bizdeki gayretsizliğe bağladıktan sonra askerî cesaret ve vükelâ bakımından Osmanlı'yı üstün görür. Üç dört yıl içinde enfiye, kâğıt, billur, çuha ve fağfur için beş imalâthane ile lisan ve coğrafya ilimleri için bir mektep yaptırılsa beş yıl sonra onlarla boy ölçüşebilecek konuma gelineceğini öne sürer.
Halet Efendi Mevlevi tarikatine mensup olup evini devrinin seçkin şahsiyetlerinin toplandığı bir mekân haline getirmiştir. Burada ilmî ve edebî sohbetler yapılırdı. Aynı zamanda iyi bir hatip ve şair olan Halet Efendi devrinin edip ve şairleriyle tartışmalar da yapardı. Keçe-cizâde İzzet Molla Halet Efendi'nin en yakın dostlarından biridir. Vak'anüvis Sahaflar Şeyhizâde Esad Efendi de ona intisap ederek tahsilini sürdürmüştür. Halet Efendi Galata Mevlevîhânesi içinde sebil, muvakkithâne ve kütüphaneden oluşan ve Arap dünyasında "sebilküttâb" diye anılan iki katlı bir bina yaptırmıştır. Kitapları, günümüzde Süleymaniye Kütüphanesi'ni oluşturan koleksiyonlardan birini teşkil etmektedir (bk. HALET
EFENDİ KÜTÜPHANESİ).
Daha ziyade kaside ve methiyelerden oluşan şiirlerinin toplandığı divanı ile manzumelerini ihtiva eden Zînetü'I-mecâlis adlı eseri bir arada yayımlanmıştır (İstanbul 1258). ölümünden sonra halkın ağzında dolaşan, "Ne kendi eyledi rahat ne halka verdi huzur / Yıkıldı gitti cihandan dayansın ehl-i kubur" beyti Halet Efendi için söylenmiştir.
BİBLİYOGRAFYA :
TSMA, nr. E. 4347, 4720, 4766, 5751, 7147, 8892; BA, HH, nr. 1110; Sefınetü'r-rüesâ, s. 157-161; Şânîzâde. Târih, 1,249; III, 104 v<±; !V, 137-139; A. Slade, Records of Trauels in Turkey Greece, Londres 1832, s. 245-250; Cevdet, Târih, IX, 121, 310-316; X, 113-116, 186; XI, 94 vd., 127 vd.; XII, 55-58; Fatîn. Tezkire, s. 54 vd.; Ahmed Rifat, Lugat-t Târihtyye ve Coğrârıyye, İstanbul 1300. III. 81: Sicilt-i Osmânl, 11, 102; İzâhu'l-meknün, 1, 496; Ab-durrahman Şeref, Târih Musahabeleri, İstanbul 1339, s. 27-38; N. Jorga, Osmanlı Tarihi (trc. Bekir Sıtkı Baykal], Ankara 1948, V, 151, 213, 231,246, 294; Gövsa, Türk Meşhurları, s. 162-163; TCYK, s. 853-857; Karal. Osman/ı Tarihi, V, 77-78, 102, 111, 113; a.mlf.. Halet Efendinin Paris Büyük Elçiliği, İstanbul 1940; Dâniş-mend. Kronoloji, IV, 103, 107-108; özeğe. Katalog, 1, 288; S. J. Shaw - E. K. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ue Modern Türkiye (trc. Mehmet Harmana). İstanbul 1983, II, 33-34, 44-45; Erünsal, Türk Kütüphaneleri Tarihi II, s. 126-127; Kâmüsü'l-a'lâm, 111, 1915-1916; Lewis. Modern Türkiye'nin Doğuşu, s. 70-71, 105, 131; a.mlf.. "The Impact of the French Revolution on Turkey", Journal of Worid History, I (1953). s. 113, 117, 123-124; M. Şihâbeddin Tekindağ, "Halet Efendi", İA, V/l, s. 123-125; E. Kuran, "Halet Efendi", El2 (Fr.). III, 93-94; Baha Tan-man, "Galata Mevlevîhanesi", DİA, XIII, 319; Necdet Sakaoğlu. "Halet Efendi", DBİsLA, 111, 498-499. m
İRİ Abdülkadir Özcan
r HALET EFENDİ KÜTÜPHANESİ ""
Halet Efendi (ö. 1822) tarafından
Galata Mevlevîhanesi avlusunda
kurulan kütüphane.
1820'de kurulan kütüphane tarih, edebiyat, özellikle de tasavvuf! eserler bakımından zengin koleksiyona sahiptir. Ayrıca üslûbu İle dikkati çeken vakfiyesi, diğer büyük kütüphanelerin vakfiyeleri gibi sanatkârane bir ifade ile kaleme alınmış, seçilen bazı kelimelerle metne ta-savvufî bir eda verilmek istenmiştir.
Halet Efendi, Rebîülâhir 123S {Ocak 1820) tarihinde hazırlattığı vakfiyesinde belirttiğine göre kütüphanesine önce 266 cilt kitap koymuştur. Başbakanlık Arşi-vi'nde bulunan Halet Efendi'nin konağının bir aylık masraflarını gösteren defterden (Cevdet-Dâhiliye, nr 7738),vakfiyesini düzenlediği Ocak 1820tarihinden sonra da kütüphanesi için kitap satın almaya devam ettiği anlaşılmaktadır. İki yıl sonra yaptığı ek vakfiye ile kütüphaneye 547 kitap daha vakfeden Halet Efendi, kütüphane personelinin tayinini mevlevîhâ-ne şeyhine bırakmış ve birinci hâfız-ı kü-tübün bekâr olmasını, ikinci hâfız-ı kü-tüblük görevinin de dergâhın duacı dedesine verilmesini şart koşmuştur.
Kütüphanedeki kitaplar, tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra 1 927 yılında Süleymaniye Kütüphanesi'ne nakledilmiştir. Halet Efendi Kütüphane-si'nde 291 'i Türkçe, 451 'i Arapça, sekseni Farsça olmak üzere 822 yazma eserle seksen altısı Türkçe, elli altısı Arapça, beşi Farsça 147 matbu eser mevcuttur. Kütüphaneye kuruluşundan sonraki yıllarda bağışlanan 310 yazma ve yirmi sekiz matbu kitap "Halet Efendi mülhakı" diye adlandırılan ayrı bir bölümde muhafaza edilmektedir (Galata Mevlevîhâne-si'nin avlusunda 1234 (1819) yılında inşa edilen ve müstakil bir yapıya sahip olan kütüphanenin mimarisi için bk- DİA, XIII, 319).
BİBLİYOGRAFYA :
BA. Cevdet-Dâhiliye, nr. 7738; HâletEfendi Vakfiyesi, Süleymaniye Ktp., Halet Efendi, nr. 837/1, vr. lb-21b; Halet EfendVnin İkinci Vakfiyesi, Süleymaniye Ktp., Hâîet Efendi, nr. 837/ 1, vr. 22b-38"; Şer'İyye Sicilleri, Evkâf-ı Hümâyun Müfettişliği, nr. 375, vr. l°-7b; Halit Dener, Süleymaniye umumî Kütüphanesi, İstanbul 1957, s. 44-45; Erünsal, Türk Kütüphaneleri Tarihill.s. 126-127, 143, 159, 175, 178, 188, 197, 203, 234, 239, 261, 266, 271-272, 274; Erdem Yücel, "Galata Mevlevîhanesi", TDA, 1/ 2 [1979], s. 75-78; M. Baha Tanman, "Galata Mevlevîhanesi", DİA, XIII, 319.
Dostları ilə paylaş: |