Mekke'deki Zİyaret yerleri sevr dağI (Sevr Mağarası)



Yüklə 380,42 Kb.
səhifə4/5
tarix27.10.2017
ölçüsü380,42 Kb.
#16249
1   2   3   4   5

      PEYGAMBERİMİZİN YARALANMASI:
      Müslümanlar dağıldıkları zaman, müşrikler, Peygamberimizin yanına kadar sokulmuşlardı.
      Peygamberimizin hayatına son vermek için and içen müşriklerden Utbe b. Ebî Vakkas'ın attığı taşlar, Peygamberimizin yüzüne isabet etti.
      Alt dudağı yaralandı.  Alt çenesinin sağ yanındaki Rebaiye (kesici) dişi kırıldı.
      İbn-i Şihap da Peygamberimizin yüzüne taş vurdu.
      Utbe, o gün, Peygamberimize dört taş atmıştı. (Vakıdî — Megazi. s. 190)
      Ebö Saîd-i Hudrî der ki: «(Resulullah'ın şakaklarına kim vurdu?) diye sormuştum.
      “İbn-i Kamia!” denildi.
      “Alnını kim yardı?” diye sordum. (İbn-i Şihap!) denildi.
      “Dudağına kim vurdu?” diye sordum. (Utbe!) denildi.» 
      İbn-i Kamia: «Gösteriniz bana Muhammed'i! Onun hakkında benim andım var: Onu, görürsem, öldüreceğim!» diyerek Peygamberimizin yanına gelmişti.
      Peygamberimizin üzerinde ild zırh vardı. önünde, Müslümanları düşürmek için, Ebü Amir tarafından kazılmış derince bir çukur bulunuyordu.
      Bu çukur, Peygamberiınizi, Ibn-i Kamia'dan uzakça bulundurduğu, üzerindeki zırh da iki kat olduğu için, İbn-i Kamia'mn kılıç darbesi Peygamberimize pek o kadar te'sir etmedi.
      Kendisinin çukura düşmesi de orada korunmasına ayrıca yaradı.
      Ebü Beşîr-i Mazinî: «Uhud günü, Ibn-i Kamia'nın, kılıcını kaldırınca, Resulullah'ın önündeki çukura, yam üzerine düştüğünü ve gözden gayb olduğunu görüp feryad ettim. Müslümanların hemen Ona doğru koşuştuklarını gördüm.» der.
      İbn-i Kamia'nın kılıç darbesiyle Peygamberimizin sağ omuzu yaralandı.
      Ibn-i Kamia: «Al bunu benden! Ben, Ibn-i Kamia'yım!» diyerek vurup yüzünü yaraladığı zaman, Peygamberimiz: «Allah, seni zelil ve perişan etsin!» dedi. Yine İbn-i Kamia'nın kılıç darbesinden Peygamberimizin başındaki miğfer de parçalandı.
      Miğferin halkalarından ikisi, Peygamberimizin yanağının yukarısına (şakaklarına) battı.
       
      Hz. Safiyye'nin Bir Yahudî'yi Öldürüşü Ve Uhud'e Gelişi:
      Uhud seferine çıkılırken, Peygamberimiz, zevcelerini ve akraba kadınlarını Medine köşklerinin en sağlamı ve yükseği olan ve Hassan b. Sabit'e aid bulunan köşke yerleştirmişti.
      Hassan b. Sabit, Uhud seferine katılamamıştı.
      Uhud'de çarpışma başladığı sırada bir Yahudî gelip köşke yanaştı. İçeride konuşulanları dinlemeğe yeltendi.
      Peygamberimizin Halası Hz. Safiyye, Hassan b. Sabit'e : 
      «Şu Yahudînin yanına in! Öldür onu!» dedi486.
      Hassan: «Allah, Sana rahmet etsin ey Abdulmuttalib'in kızı! Ben,onun yanına inecek kadar cesaretli kişilerden olsaydım, Resulullah ile birlikte Uhud'e gider, müşriklerle çarpışırdım!» dedi. (Yakubî — Tarih, c. 2, s. 48)
      Hz. Safiyye, Hassan'ın korktuğunu görünce, eline bir sırık geçirip aşağı indi. Yahudîyi kaçırmamak için, kapıyı yavaş yavaş araladı. Birden, sırığı onun tepesine indirdi ve işini bitirdi.
      Hz. Safiyye, köşkün en yüksek tepesine çıkıp uzaklardan savaşın sonucunu öğrenmeye çalışmış, günün sonuna doğru da kılıcını eline alarak Uhud yolunu tutmuştu.
      Hz. Safiyye, Hz. Hamza'nın Cesedi Başında:
      Hz. Safiyye, Hz. Hamza'nın cesedini görmek istiyor, fakat, ona ne yapıldığını henüz bilmiyordu. Hz. Ali ile Zübeyr b. Avvam'a rastladı.
      Hz. Ali, Zübeyr b. Avvam'a: «Annene anlat!» dedi.
      Zübeyr b. Avvam : «Ben, anlatmam. Senin Halan olur. Sen, anlat!» dedi.
      Hz. Safiyye: «Hamza'ya ne yapıldı? Haydi, onu bana gösteriniz?» dedi.
      Hz. Ali: » Ey Hala! Geri dön. Halk, bozguna uğradı!» dedi.
      Hz. Safiyye: «Resulullah, nasıl, ne halde?» diye sordu.
      Hz. Ali: «Hamd olsun iyidir!» dedi.
      Hz. Safiyye : «Bana, Onu göster!» dedi.
      Hz. Ali, Peygamberimizi, işaretle gösterdi. Peygamberimiz, yaralı idi.
      Hz. Safiyye, baba anne bir kardeşi olan Hz. Hamza'ya yapılanı, muhakkak görmek istiyordu.
      Peygamberimiz, onun gelmekte olduğunu görünce,  Zübeyr b. Avvam'a «Anneni geri çevir! Kardeşinin cesedini görmesin!» dedi. Zübeyr b. Avvam: 
      «Anneciğim! Resülullah, Sana, geri dönmeni emrediyor!» dedi. Hz. Safiyye:
       «Eğer, Ona yapılanı bana göstermemek için geri döneceksem, zaten, ben, kardeşimin cesedinin kesilip biçildiğini öğrenmiş bulunuyorum. O, bu musîbete, Allah yolunda uğramış bulunuyor. Biz, Allah yolunda bundan daha beter olanlarına da razıyız! Sevabını AIlah'dan bekleyeceğiz. inşallah sabredip katlanacağız!» dedi.
      Zübeyr b. Avvam, gelip bunu bildirince, Peygamberimiz: 
      «Öyle ise, bırak, görsün!» dedi.
      Zübeyr b. Avvam der ki: «Uhud günü bozguna uğrayınca, dokuz kadın Uhud'e koşup gelmişlerdi. Şehidlerle karşılaşacakları sırada Peygamber Aleyhisselam, onların şehidleri görmelerini istemedi. “Kadınlara göstermeyiniz! Kadınlara göstermeyiniz!” dedi.
      Onlardan birisinin annem Safiyye olduğunu söyledim ve Ona doğru koştum. Şehidlerin yanına varmadan kendisine kavuştum. Annem, güçlü, kuvvetli bir kadındı. Göğsüme vurup beni geriletti ve: “Senin bana engel olmana razı değilim!” dedi. “Şehidlerden geri durman için beni Sana Resülullah Aleyhisselam gönderdi!” dedim, durakladı. Hz. Safiyye, Peygamberimizi görünce : «Ya Resulallah! Anamın oğlu Hamza, nerede?» diye sordu.
      Peygamberimiz : «O, şehid düşen Müslümanların arasındadır!» dedi491.
      «Safiyye'nin aklına bir zarar gelmesinden korkuyorum!» diyerek elini, Onun göğsüne koydu ve dua etti.
      Hz. Safiyye, Hz. Hamza'nın cesedinin yanına oturup sessizce ağlamağa başladı. Onunla Peygamberimiz de ağladı. Hz. Safiyye, sesini yükseltince, Peygamberimiz de yükseltti. 0 sırada Hz. Fatıma da gelip ağlamağa başladı. Peygamberimiz Onunla da ağladı.
      Hz. Safiyye: = înna lillahi ve inna ileyhi raciün =: Bizler, Allah'ın kuluyuz ve Ona döneceğiz!» ayetini okudu.
      Hz. Hamza için Allah'dan rahmet ve mağfiret dileğinde bulundu. 

      MUS'AB İBN UMEYR (r.a)(v.3/625 m). 
      UHUD SAVAŞI SANCAKTARI GENC MUHACİRİN ŞEHADETİ

      Ashab-ı kirâm'ın ileri gelenlerinden Künyesi Ebâ Muhammed'tir. Mekke'nin zengin ailelerinden olup, yakışıklı ve güzel giyinen bir gençti. Anne ve babası onun üzerine titrerdi. Özellikle, Mekke'nin en zenginlerinden sayılan annesi, oğluna güzel elbiseler giydirir ve güzel kokular sürerdi. Mekkeliler de onu hayranlıkla seyrederlerdi. Bir defasında Hz. Peygamber de onun hakkında şöyle buyurmuştu: 
      -"Mekke'de Mus'ab b. Umeyr'den daha güzel giyinen, daha yakışıklı ve nimetler içinde yüzen başka bir genç görmedim" 
      Mus'ab, Mekke'de o günün şartlarına göre zenginlik ve ihtişam içinde yaşarken, Hz. Peygamber(s.a.s)'in insanları İslâm'a davet ettiğini öğrendi. Fazla vakit kaybetmeden Hz. Peygamber'e giderek iman edip müslüman oldu. O sırada Mekkeliler, müslümanlara yoğun bir baskı uyguladığından, Hz. Mus'ab müslüman olduğunu ailesinden gizlemek zorunda kalmıştı. Ama o, Peygamberimizi gizlice ziyaret etmeyi de ihmal etmezdi. Ne var ki Osman b. Talha, Mus'ab'ın namaz kıldığını görüp durumu annesi ile akrabalarına bildirmişti. Bunun üzerine akrabaları yakalayıp hapsettiler. Mekke'nin bu nazlı ve zengin genci için artık çile dolu zor günler başlamıştı.
      Habeşistan'a hicret eden ilk kafileye katılıncaya kadar hapiste tutulan Hz. Mus'ab, hicret imkanı çıkınca, dinini daha rahat bir şekilde yaşayabilmek için Habeşistan'a hicret etti. Habeşistan dönüşünde Hz. Mus'ab'ın durumu tamamen değişmiş ve bu nazlı delikanlının yerini, kalbi İslam ve imanla dopdolu iradesi güçlü kuvvetli, metin bir genç almıştı. Annesi ondaki bu kararlılık ve metaneti görünce, üzerindeki baskısını biraz hafifletmek zorunda kaldı.
Bu sırada Birinci Akabe Beyatı olmuş ve Medinelilerden bir grup İslâm'ı kabullenmişti. Kendilerine İslâm'ı anlatmak ve diğerlerine de tebliğ yapmak için Rasulullah'tan bir öğretici istediler. Hz. Peygamber de bu önemli görev için Hz. Mus'ab b. Umeyr'i görevlendirdi. Hz. Mus'ab onlara hem namaz kıldıracak, hem Kur'an öğretecek, hem de diğer insanlara İslâm'ı anlatacaktı ve yeni kimseleri İslâm'a davet edecekti.
      Böylece Medine'ye ilk hicret eden sahabi Mus'ab b. Umeyr oluyordu. Medine'de ilk cuma namazını da Mus'ab b. Umeyr kıldırdığı kaynaklarda ifade edilir 
      Bir yıl sonra Mekke'ye, hac mevsiminde yanında yetmiş kişi ile gelen Mus'ab b. Umeyr, Hz. Peygamber (s.a.s)'e İslâm'ın Medine'deki hızlı yayılışının müjdesini verirken şöyle demişti: "İslâm'ın girmediği ve konuşulmadığı ev kalmadı." Başta Hz. Peygamber olmak üzere bütün müslümanlar bu habere çok sevindiler. Oğlunun Mekke'ye döndüğünü haber alan annesi onu tekrar hapsetmek istedi. Ancak Mus'ab bütün bunlara karşı olgun bir müslüman tavrını takınarak imanında direndi ve annesini bundan vazgeçirdi. Onun annesini İslâm'a daveti bir sonuç vermediği gibi annesi de Mus'ab'ı yolundan döndürememişti.
      Hz. Peygamber (s.a.s)'in yanında iki ay kadar kalan Mus'ab b. Umeyr, Hicretten on iki gün önce Medine'ye vardı. Hz. Peygamber (s.a.s) onu Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a) ve Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a) ile kardeş ilan etmişti 
Bedir savaşında muhacirlerin sancağı onun elindeydi. "Rasûlullah'ın bayraktarı" olarak ün yapmıştı. Uhud savaşında da sancak yine onun elindeydi. Savaş esnasında müslümanların gerilediğini gören Mus'ab b. Umeyr, atını sağa sola doğru sürüyor ve yüksek sesle şu ayeti okuyordu: 

وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ




      144- Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır.
      "Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce birçok peygamberler gelip geçmiştir" (Ali İmrân, 3/144). Bu ayetin Uhud gününe kadar nazil olmadığı ve o gün giderildiği rivayeti, Hz. Mus'ab'ın Allah katındaki değerini ifade eder (İbn Sa'd, a.g.e., III,120,121). 
      Uhud Gazvesinde İslâm ordusunun sancağını taşıyan Mus'ab b. Umeyr'in önce sağ kolu kesildi. Hemen sancağı sol eline alarak savaşa devam etti. Fakat ardından sol eli de kesildi. Bu defa vücuduyla sancağa sımsıkı sarıldı ve yukarıdaki ayeti okumaya devam etti. Sonunda müşriklerin bir mızrak darbesiyle şehid oldu. Sancağı hemen Suveybit b. Sa'd ve Ebû'r-Rûm b. Umeyr adlı sahabiler aldılar.
      Hz. Mus'ab şehid olarak yerde yatarken, günün sonlarına doğru, Hz. Peygamber (s.a.s) Mus'ab'ı elinde sancakla gördü ve "İleriye git ey Mus'ab!" diye emretti. Fakat o kişi geri dönerek "Ben Mus'ab değilim" deyince Hz. Peygamber onun Mus'ab kılığında savaşan Allah'ın meleklerinden biri olduğunu anladı (İbn Sa'd, a.g.e., II, 121).
Uhud savaşında Ashab-ı kiram'ın ileri gelenlerinden birçok kimse şehid oldu. Hz. Mus'ab b. Umeyr de şehidler arasındaydı. Hz. Peygamber (s.a.s)'in ne kadar üzüntülü olduğu yüzünden okunuyordu. Mus'ab'ın mübarek na'şının başucunda oturarak, Uhud şehidleri hakkında nazil olduğu bildirilen şu ayeti okudu: 

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا



      "Mü'minlerden öyle er kişiler vardır ki, Allah'a verdikleri sözde sadakat ettiler. Kimi adağını ödedi şehid oldu. Kimi de (şehid olmayı) bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler" (el-Ahzab 33/23). Sonra Hz. Peygamber diğer sahabilere, şehidlere yaklaşıp selam vermelerini söyledi ve verilen selamların şehidler tarafından alınacağını ifade etti (İbn Sa'd, a.g.e., III, 121).
      Hz. Mus'ab şehid edildiğinde kırk yaşlarında idi. Bir zamanlar zenginlik ve refah içinde yaşayan bu değerli insanı kefenleyecek bir örtü dahi bulunamamıştı. Hz. Peygamber, yanına geldiğinde Mus'ab b. Umeyr eski bir hırkanın içinde saçları dağılmış, vücudu ise kılıç ve mızrak darbeleriyle parçalanmış bir durumda yatıyordu. Hz. Peygamber üzüntülü bir halde şunları söyledi: "Seni Mekke'de gördüğümde, senden daha güzel giyinen, senden daha yakışıklı kimse yoktu. Şimdi ise, kefen olarak sarılmış hırkadan başın dışarıda kalıyor." Sonra onun için de bir kabir açtılar ve o mübarek sahabiyi de Uhud şehidleri arasına defnettiler.
      Allah yolunda canını feda eden bu aziz şehid sahabi için Ashab-ı Kiram'dan Habbab (r.a) şunları anlatıyor: 
"Biz Hz. Peygamberle birlikte Medine'ye yalnız Allah rızası için hicret ettik. Artık mükâfatını Allah'tan bekleriz. Arkadaşlarımız arasında bu nimetlerden tatmadan âhirete gidenler vardır ki Mus'ab b. Umeyr bunlardan biridir. O Uhud günü şehid olmuştu da, kendisini saracak bir kefen dahi bulamamıştık. Yalnız şehidin bir kaftanını bulmuş ve bu aziz şehidi ona sarmaya çalışmıştık. Ancak başını örterken ayakları açılıyor, ayaklarını kapatırken de başı açığa çıkıyordu. Bu yoksulluk karşısında Hz. Peygamber bize şehidin başını örtmemizi ve ayaklarının üstüne de izhîr denilen kokulu ottan koymamızı emretti" (Buharî, Cenâiz 27; İbn Sa'd, a.g.e., III, 121).

YAPTIĞIM ARAŞTIRMALARA GÖRE KROKİ
http://img.webme.com/pic/h/haccadogru/cbaqi2.jpg


http://80.190.202.79/pic/h/haccadogru/mnebevikrk0.jpg

1. GENEL OLARAK MESCİD-İ NEBEVIDEKİ KAPILAR


    Peygamberimiz Mescid-i üç kapılı olarak yaptırdı. Arka kapı, Bab-ı Atike (Bab-ı Rahmet), Resulullahın girdiği kapı (Bab-ı Cibril). Kıble yönü değiştirilip Kabe’ye döndürüldüğünde önceki arka kapı kapatıldı ve onun tam karşısında kuzey tarafında yeni bir kapı açıldı.
    Hz. Ömer zamanında mescid genişletilirken Mecid-i Nebevi altı kapılı hale getirildi. Her üç yöne birer kapı ilave edildi. Doğu kısma Cibril kapısı yanına Nisa (Kadınlar) Kapısı, Batı tarafında Bab-ı Rahmetin yanına Bab-ı Selam Kapısı ve Kuzey tarafina da bir kapı ilave edildi.
    Hz.Osman zamanında yapılan genişletmede kapı ilave edilmedi.
    Ömer b. Abdülaziz zamanında (H.88-91) yıllarında yapılan genişletmede mescidin kapı sayısı yirmi oldu: Sekiz doğu tarafında, Sekiz batı tarafında ve dört de kuzey tarafında oldu.
    Mehdi zamanında (H.165) yirmidört oldu. Dört kapı kıble yönünde özel kapı olarak yapıldı. Yirmi kapı ise umumi olarak kaldı. Değişik dönemlerde tamir sebebiyle kapanıp sayının dörde kadar düştüğü olmuştur.
    1955 yılında Batı tarafına Bab-ı Sıddık ve Bab-ı Suud; Doğu tarafında ise Kral Abdülaziz Kapısı; Kuzeye ise Bab-ı Ömer ve Bab-ı Osman kapılan yapıldı.
    
    2. BAB-I CİBRİL VE İSIMLENDİRİLİŞ SEBEBİ
    Hz.Peygamberin sürekli girdiği kapı olması sebebiyle "Nebi Kapısı"" denir. Resulullahın zamanında doğu kısmında başka bir kapı yoktur.
    Hz. Osman'ın evinin karşısında olmasından dolayı "Osman Kapısı" da denir. "Cibril Kapısı" ismi ile de meşhurdur. Resulullah Hendek savaşından döndükten sonra mescidin kapısının yanında Cebrail bir atın üzerinde gelip durdu ve Beni Kureyza Yahudilerinin olduğu yere seferi işaret etti. Bu kapının yanında durması sebebiyle "Cibril Kapısı" adıyla anılmıştır.

    3. BAB-I NİSA VE İSİMLENDİRİLİŞ SEBEBİ


    Bu kapı (H. 17) yılında Mescidin doğu duvarında arka tarafına Hz. Ömer tarafından açılmıştır. "Kadınlar Kapısı" adıyla anıldı. Çünkü Hz. Ömer "Keşke bu kapıyı kadınlara bıraksak" buyurmuştur.

    4. BAB-I RAHMET VE İSİMLENDİRİLİŞ SEBEBİ


    Mescidin batı duvarında ve Resulullah zamanında yapılan üç kapıdan birisidir. Genişletmelerde hep aynı hizasına yapılmıştır. Bu kapıya Bab-ı Rahmet" denilmesinin sebebj Resulullah hutbe okurken sahabenin birisi bu kapıdan girmiş, kuraklık ve sıkıntılardan bahsedince Resulullah dua etmiş ve yağmur yağmıştır. Bu yüzden "Bab-ı Rahmet" olarak isimlendirilmiştir.
    Şuanda "Bab-ı Rahmet" kapısında bulunan tahta kapı Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılmıştır ve üzerinde "Bu kapı Sultan Abdülmecid Han tarafından yaptırılmıştır" yazmaktadır.

    5. HUHA EBU BEKİR SIDDIK VE İSİMLENDİRİLİŞ SEBEBİ


    Huha: küçük kapı anlamındadır. Duvardaki açıklık anlamına da gelir. Hz.Ebu Bekir'in evinden mescide açılan kapı Mesccidin batı tarafında olup minbere yakındı.
    Peygamberimizin vefatına yakın zamanda "Ebubekir'den başka mescide açılan hohaların hepsinin kapanmasını istemiş ve sadece duvardaki bu açıklık (huha) kalmıştır. Hz. Ebubekir Resulullahm rahatsızlığı döneminde mescide buradan girerek namaz kıldırmıştır. Hilafetin ona ait olması gerektiği hususunda da bu delil olarak ileri sürülmüştür.
    Mescidin genişletmesi esnasında bu kapı hizasında sürekli, kapı olarak açık tutulmuştur. Bab-ı Selam ile Bab-ı Rahmet arasındadır. Şuandaki kapının üzerinde "Bu Seyyidina Ebubekir- Sıddık'm Hohosıdır" yazmaktadır.

    6. BAB-I SELAM VE İSİMLENDİRİLİŞ SEBEBİ


    Ömer b. Hattab tarafından genişletme sırasında ziyaret edenlerin selam için durdukları yerin hizasına bir kapı yaptırıldı. Buna "Huşu'"kapısı da denir.

    7. BAB-I ABDULMECİD VE İSİMLENDİRİLİŞ SEBEBİ


    Sultan Abdülmecid tarafından (H.1277) yılında mescidin kuzey tarafına yaptırıldı. "Bab-ı Mecidi" olarak tanındı.Bu kapı şuanda ikinci Suud genişletmesinin içinde kalmıştır.

    8. BAB-I MELİK ABDÜLAZİZ VE İSİMLENDİRİLİŞ SEBEBİ


    1955 yılında yapılan Suudi genişletmesinde mescidin kuzey tarafına bu kapı yapıldı. Bu kapı şuanda ikinci Suud genişletmesinin içinde kalmıştır.

    9. BAB-I OSMAN B. AFFAN VE İSİMLENDİRİLİŞ SEBEBl


    1955 yılında yapılan Suudi genişletmesinde bu kapı yapılmış ve "Bab-ı Osman b. Affan'"1 olarak isimlendirilmiştir. Bu şekilde isimlendirilme sebebi Hz. Osman''m evi mescidin doğu tarafında ve Cibril kapısı yanında idi. Genişletme sonrasında mescidin kuzeydoğu tarafına açılan bu kapı onun evini ve şahsını hatırlatmak maksadıyla olabilir. Bu kapı şuanda ikinci Suud genişletmesinin içeride kalmıştır.

    10. BAB-I ÖMER B. HATTAB VE İSİMLENDİRİLİŞ SEBEBİ


    1955 yılında yapılan ikinci Suudi genişletmesinde bu kapı yapılmış ve "Bab-ı Ömer b. Hattab" olarak isimlendirilmiştir. Bu şekilde ismlendirilme sebebi Hz. Ömer'in evi mescidin batı tarafinda ve Selam ve Rahmet kapıları arasında idi. Genişletme sonrasında mescidin kuzeybatı tarafına açılan bu kapı onun evini ve şahsını hatırlatmak maksadıyla olabilir. Bu kapı şuanda ikinci Suud genişletmesinin içinde kalmıştır.

    11. BAB-I MELİK SUUD VE İSİMLENDİRİLİŞİ


    1955 yılında yapılan Suudi genişletmesinde mescidin batı tarafına bu kapı yapıldı.Genişletme temeli 1952 yılında Suud b. Abdülaziz tarafından bu kapının olduğu yerde atıldı.
http://80.190.202.79/pic/h/haccadogru/mescidinebevitmkrk.jpg

  MESCİD-i KIBLETEYN (Hicaz Albümü, Diyanet İşleri Başkanlığı)

     Medine'nin kuzeybatısındaki Vebere harresinde ve Mescid-i Nebevi'nin 5 km. uzağında yer almaktadır. İlk adı, içinde bulunduğu kabile bölgesinden dolayı Beni Selime Mescidi iken Resul-i Ekrem'in burada öğle veya ikindi namazını kıldırdığı sırada kıblenin Kudüs'teki Mescid-i Aksa'dan, Kabe'ye çevrilmesi üzerine "iki kıbleli mescid" anlamına gelen bugünkü adını almıştır.
     Resul-i Ekrem Mekke döneminde olduğu gibi hicretten sonra da on altı veya on yedi ay Kudüs'e yönelerek namaz kıldı ve Mescid-i Kuba ile Mescid-i Nebevi'nin mihrapları buraya yönelik olarak yapıldı. Bu süre içinde Hz. Peygamber Kudüs'e yönelerek namaz kılmakla birlikte ilgili ayette de işaret edildiği üzere (el-Bakara 2/144) Kabe'nin kıble olmasını arzulamakta ve bu hususta bir vahiy beklemekteydi. Bu mescidde namaz kıldığı sırada vahiy inmiş ve kıblenin artık Kabe olduğu bildirilmiştir.
     Ömer b. Abdülazız, Medine valiliği sırasında Mescid-i Kıbleteyn de dâhil olmak üzere Resul-i Ekrem'in namaz kıldığı bütün mescidleri yenilemiştir. Memlük Sultanı Kayıtbay zamanında 1488'de Mescid-i Kıbleteyn'in tavanı yenilenmiş, avlusu da bir duvarla çevrilmiştir. Sonraki dönemlerde Mescid-i Kıbleteyn'in ilk ciddi imarı Kanuni Sultan Süleyman devrinde 1543-44'te gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde cami iki kıblesinde de yer alan revaklarla birlikte 425 m2'lik bir alanı kaplıyordu ve üzeri daha önce olduğu gibi ahşap bir çatıyla örtülmüştü. Uzun süre Kanuni döneminde gerçekleşen yenileme dışında herhangi bir değişikliğe uğramayan, etrafında yapıların bulunmadığı, bağ ve bahçeler içerisinde varlığını sürdüren Mescid-i Kıbleteyn XX. yüzyılın başlarında harap bir vaziyette idi. En son 1987’de Suudi hükümeti tarafından genişletilerek yeniden inşa edilen Mescid-i Kıbleteyn'in alanı 3920 m2'ye ulaştl. Bu yenileme sırasında Kabe kıblesine mihrap, Kudüs tarafına ise Bakara suresinin 144. ayetiyle Türkçe, Farsça, Urduca, İngilizce ve Fransızca mealinin yazıldığı bir pano konulmuştu. Bu pano daha sonra kaldırılarak Kudüs tarafına bir kapı açılmıştır. Kıble yönündeki iki köşesinde birer minare bulunan caminin üzeri 8,7 m. çapında ve 8,18 m. yüksekliğinde iki kubbe ile örtülü harim kısmının içi modern tarzda süsleme motifleriyle ve Türk hattatı Hasan Çelebi’nin yazdığı celi sülüs ve kufi hatlarla bezenmiştir. 
     
     Kıbleteyn Mescidi  (Diyanet Hac Rehberi)
     Kıblenin Mescid-i Aksa'dan Kabe'ye çevrilmesi sırasında Hz. Peygamber'in içinde  namaz kıldırmakta olduğu cami.Medine'nin kuzeybatısındaki Vebere harresinde ve Mescid-i Nebevi’nin 5 km. uzağındadır.
     İslam’ın ilk yıllarında namazlar, Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’ya doğru kılınıyordu. Peygamber Efendimiz Kıble’nin Kâbe olmasını, yani namazların Kâbe’ye dönülerek kılınmasını çok arzu ediyor ve bu konuda Allah’tan gelecek emri bekliyordu. Hicretten 18 ay kadar sonra Şaban ayının 15. günü (Berat Kandilinde) Hz. Peygamber, Seleme oğulları mahallesinde öğle veya ikindi namazının farzını kıldırdığı esnada, ikinci rekatın sonunda aşağıdaki âyet-i kerime indi: "... Seni elbette, hoşlanacağın kıbleye döndüreceğiz. O halde hemen Mescid-i Haram’a (Kâbe’ye) doğru dön. (Ey mü’minler) siz de nerede olursanız olun, (namazda) oraya doğru dönün."(Bakara, 144)
     Bunun üzerine Hz. Peygamber, namazı bozmadan hemen Kâbe istikametine döndü, cemaat de saflarıyla birlikte döndüler. Böylece Kudüs’e doğru başlanan namazın son iki rekatı Kâbe’ye yönelinerek tamamlandı. 
     İşte bu bakımdan bu mescide Mescid-i Kıbleteyn (İki Kıbleli Mescid) denir. Bu mescidin yerinde şimdi büyük bir cami yapılmıştır. Bu camii ziyaret edilerek iki veya dört rekat Tahiyyet’ül-Mescid namazı kılınması ve dua edilmesi güzel olur.  







Yüklə 380,42 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin