MESCİD-İ NEBEVÎ
Medine'de içerisinde Hz. Peygamber "in kabrinin de bulunduğu mescid.
İslâm tarihinde bir dönüm noktası olan Resûl-i Ekrem'in Mekke'den Medine'ye hicretinden sonra gerçekleştirilen ilk faaliyetlerden biri Mescid-i Nebevî'nin (Mescid-i Nebî) inşasıdır. Bizzat Hz. Peygamber tarafından yaptırılan iki mescidden biri olan (diğeri Kubâ), Mescid-i Nebevîonun Medine'deki bütün faaliyetlerinin merkezinde yer almış ve fonksiyonları bakımından sonraki dönemde kurulan camilere örnek teşkil etmiştir. Mescid-i Nebevî'nin adı Kur'ân-ı Kerîm'de doğrudan geçmemekle birlikte "ilk günden takva üzerine kurulan mescid" ifadesiyle 300Mescid-i Nebevi veya Mescid-i Ku-bâ'nın kastedildiği rivayet edilmektedir.301 İbn Kesîr, Mescid-i Nebevî'nin âyette sözü edilen sıfata daha lâyık olduğunu belirtir.302 İslâm âlimlerinin çoğuna göre Mescid-i Nebevî fazilet bakımından Mescid-i Harâm'dan sonra gelir. İmam Mâlik başta olmak üzere bazı âlimlere göre ise Resûlullah buraya defnedildiğinden Mescid-İ Nebevî daha faziletlidir.303 Mekke'deki Mescid-i Haram gibi Mescid-i Nebevi
ve Kudüs'teki Mescid-i Aksa için de Ha-rem-i şerif tabiri kullanılır.
Akabe'de Hz. Peygamber'e ilk biat eden Es'ad b. Zürâre, hicretten önce Medine'de bir hurma kurutma yerinin etrafını duvarla çevirerek mescid haline getirmişti.304 Resûl-i Ekrem 12 Re-bîülevvel 305 Cuma günü Medine'ye girdiğinde kendisini davet edenleri kırmamak için devesi Kasvâ'nın salıverilmesini ve onun çöktüğü yere en yakın evde konaklayacağını söyledi. Hz. Peygamber'in bu sırada Hz. Nuh'a öğretilen, "Rabbim! Beni mübarek bir menzile kondur. Şüphesiz konaklatanlann en hayırlısı sensin" duasını 306 tekrarladığı rivayet edilir.307 Kasvâ'nın Mâlik b. Neccâr oğullarının evlerinin önünde hurma kurutulan bir düzlükte çökmesi üzerine Resûlullah buraya en yakın evin sahibi Ebû Eyyûb el-Ensârî'ye misafir oldu. Resûi-i Ekrem, Es'ad b. Zürâre, Muâz b. Afra ve Ebû Eyyûb el-Ensârî'den birinin himayesinde bulunduğu nakledilen Sehl ve Süheyl adlarında iki yetim çocuğa ait oian bu arsayı mescid yapmak üzere sahiplerinden 10 dinar karşılığında satın aldı.308Sahiplerinin arsayı mescid için bağışladıkları rivayeti de vardır. 309Bu engebeli ve çalılık alanın310 zemin düzenlenmesi yapıldıktan sonra yak-Iaşık3 arşın derinliğindeki temeline ilk taşı Hz. Peygamber koydu. Rebîüİevvel ayında 311 inşasına başlanan Mescid-i Nebevi, kendisi de ashapla birlikte çalışan Resûl-i Ekrem başta olmak üzere özellikle Talk b. Ali. Ammâr b. Yâsir gibi sahâbî-lerin öncülüğünde şevval ayında 312tamamlandı. Mescidin inşası, Resû-fullah'ın güzel sözleri ve şiirlerle teşvik edilen ensar ve muhacirlerin kaynaşması için iyi bir fırsat olmuştu.313 İlk bina, taş temel üzerine tek sıra kerpiçten, bir adam boyu kadar yükseklikteki çevre duvarı ile kuşatılarak üstü açık biçimde 60 x 70 zirâlık bir alana (1022 m2) yapıldı. 314Mescidin ilk yapısı ve sonraki ilâvelerle İlgili olarak kaynaklarda zikredilen ayrı ölçüler, esas alınan zirâin (arşın) ve metrik karşılığının farklılığından kaynaklanmış olmalıdır. Kıblesi bizzat Hz. Peygamber tarafından Kudüs'e yönelik olarak yapılan ve üç kapısı bulunan mescidin doğu duvarının güney kısmına Resûl-i Ekrem'in hanımları Hz. Aişe ve Şevde için İki adet oda hücre yapıldı. Daha sonra sayıları dokuza çıkan bu odaların bir kapısı mescide açılıyordu. Kıble hicretten on altı veya on yedi ay sonra Kudüs'ten Mekke'deki Kabe'ye çevrilince güneyde bulunan yeni kıble tarafına gelen kapı kapatılarak kuzey duvarında yeni bir kapı açıldı. Basit ve sade, ancak son derece fonksiyonel olan Mescid-i Nebevi müslümanların sayısının artmasıyla ihtiyaca cevap veremeyince 7. yılda (628) Hayber dönüşü yeni ilâvelerle genişletildi. Hz. Osman, Resûlullah'ın teşvikiyle Mescid-İ Nebevİ'ye bitişik bazı yerleri buraya dahil etmek amacıyla satın aldı.315 Bu dönemde Mescİd-i Nebevi, kıble tarafı hariç üç tarafından genişletilerek 100 x 100 zira (yaklaşık 2433 m2) ebadında kare planlı bir hale getirildi.316 Duvarları taş temel üzerine "semit" adı verilen tek sıra kerpiç, üzerine "saî-de" denilen kerpiçlerin yön değiştirdiği veya bir tam, bir yarım kerpiçten meydana gelen çift sıra, son olarak da erkekli dişili çift sıra olmak üzere üç farklı şekilde örüldü. Son aşamada duvar kalınlığı 1,5 zirâa (74 cm.), yüksekliği de 7 zirâa (3,45 m.) ulaştı. Başlangıçta üstü örtülmeyen Mescid-i Nebevî'nin kıble tarafında Hz. Peygamber'in namaz kıldırdığı yere yağmur ve güneşten korunmak için hurma kütüğünden altı direk üzerinde bir sundurma yapıldı. Kıble Kabe'ye çevrilince bu sundurma kısmen korunarak Suffe ehlinin barındığı bir yer oldu. Mescidin güney duvarına paralel dokuzar adet hurma kütüğünün üç sıra halinde dizilip ahşap sütunlar üzerine oturtulduğu bir çatı yapıldı. Araları 9 zira (4,44 m.) olan sütunlar, hurma ağacından kirişlerle birbirine bağlanıp yanlamasına hurma dalı ve yaprakları, izhirve semer otlarıyla örtülerek toprakla kapatıldı. Çok sade biçimde yapılan tavan gölgelenmeyi sağlıyor, ancak yağmurdan korunmayı temin etmiyordu.317
Mescid-i Nebevi, Hz. Ebû Bekir döneminde herhangi bir değişikliğe uğramadı. Ancak Medine'nin nüfusunun giderek artması mescidin genişletilmesi ihtiyacını doğurdu. Hz. Ömer, 17 (638) yılında çevredeki bazı evleri mescide dahil etmek için istimlâk etti; kuzey duvarı biraz geriye çekildi ve ön duvar mevcut sütunların aralığı kadar ileri alınarak yanlara üçer, batı tarafında ön duvara dik ikişer sütun
ilâve edildi. Çevre duvarı yükseltilen ve tavan yüksekliği 11 zira olan, kapı sayısı altıya çıkarılan Mescid-i Nebevî'nin boyutları kuzeyden güneye 140 zirâa, doğudan batıya 120 zirâa (4088 m2) ulaştı. Zemini Akik vadisinden getirilen küçük taşlarla kaplandı, ilk safların bulunduğu bölüm keçe ile döşendi.
Hz. Osman döneminde Mescid-İ Nebevi genişletilerek yeniden inşa edildi. Bunun için kendi malından 10.000 dirhem harcayan Hz. Osman 318 Tâif'teki arsasını Osman b. Ebü'l-Âs'a ait olan Medine'deki bir evle değişerek evi mescide dahil etti. Mescid-i Nebevî'nin Resûl-i Ekrem zamanındaki şekliyle kalması gerektiği yolundaki eleştirileri de "dünyada bir mescid yapan için Allah Teâlâ'nın cennette bir köşk bina edeceği" mealindeki hadisi 319hatırlatarak önlemeye çalıştı. 29 yılının Rebîülevveünde 320 başlayıp 30. yılın Muharreminde 321 tamamlanan çalışmalar sonunda mescidin boyutları 170 x 130 (5378 m2) veya 160 x 130 zirâa (5061,5 m2) ulaştı.322 Binanın yapımında yontma taş ve kireç kullanıldı, her sırada bulunan aynı ebatta hazırlanmış tezyinatlı taşlardan oluşan sütunların sayısı on ikiye çıkarıldı.
Mescid-i Nebevî, bu tarihten Emevî Halifesi Velîd b. Abdülmelik zamanına kadar herhangi bir değişikliğe uğramadı. Velîd, 87 (706) veya 88 (707) yılında Medine Valisi Ömer b. Abdülazîz'den Mescid-i Ne-bevî'yi genişletmesini, Hz. Peygamber döneminden kaldığı için yıkılmasına izin verilmeyen hücrelerle çevredeki evleri istimlâk edip mescide dahil etmesini istedi. Mescid-i Nebevî'nin İnşası için yapılan istimlâk faaliyetleri esnasında bazı problemler yaşanmış, özellikle Hz. Peygamber'in hanımlarına ait hücrelerin yıkılması Medineliler'i çok üzmüştür. Velîd'in Bizans imparatoruna mektup yazarak Mescid-İ Nebevî'nin iman için özel ustalar istediği, onun da 100.000 miskal altın. 40 yük mozaik ve 100 ustayı Medine'ye gönderdiği rivayet edilir 323Bizans hükümdarı tarafından yollanan usta ve malzemelerin aynı yıllarda yaptırılan Emeviyye Camii İçin kullanıldığı veya ancak bir kısmının Medine'ye ulaştığı tahmin edilmektedir.324 Velîd, mescidin 200 x 200 zira ebadında kare planlı olarak yapılmasını istediyse de bu gerçekleşmedi. Üç tarafından genişletilen mescid kuzey duvarı 135 zira (66,6 m.), güney duvarı 167,5 zira (82,63 m.), batı duvarı 200 zira olmak üzere yaklaşık 7500 mz'lik bîr alana ulaştı, bütün duvarlarda kesme taş kullanıldı.325 Hücre-i saadetin Mescid-i Nebevî'nin içerisine alındığı bu genişletmede minare, niş tarzı mihrap ve şerefe, üç yeni unsur olarak eklendi. Ayrıca kıble duvarına celî kûff hatla Şems sûresi veya Şems sûresinden Kur'ân-ı Kerîmin sonuna kadar olan kısmının yazıldığı rivayet edilir. Ömer b. Abdülazîz'in Öncülüğünde gerçekleştirilen bu imar faaliyetlerinin teknik ve malî İşlerinin denetim ve uygulaması Salih b. Keysân tarafından üstlenildi, 91 (710) yılında tamamlanan çalışmalar bir kitabe İle kayıt altına alındı.
Abbasî halifelerinden Mehdî-Billâh, 16O'ta (777) Medine'ye geldiğinde Mescid-i Nebevî'nin yetersiz kaldığını görüp genişletmeye karar verdi. 161 (777-78) veya 162 (778-79) yılında başlayan faaliyetler 165'te (781-82) tamamlandı. Sadece kuzey yönünde genişletilerek yaklaşık 9309 mz'ye ulaşan mesciddeki sütun sayısı 290'a ulaştı. Süslemesine özel bir önem verilen kıble duvarının alt kısmı mermer kaplandı. Üst tarafı ise uzaktan mozaik gibi görünen altın parçalarıyla, doğu ve bati duvarlarının avluya dönük yüzleri renkli dekoratif oymalarla süslendi. Hâ-rûnürreşîd, Me'mûn, Mütevekkil-Alellah, Mu'tazıd-Billâh dönemlerinde de Mescid-i Nebevî'nin bazı bölümlerinde onarım ve değişiklikler yapıldı. 460 (1068) ve 515(1121) yıllarında Medine'nin çevre-
sinde meydana gelen depremlerden zarar gören Mescid-i Nebevîkisa sürede onarıldı326 Mescid-i Nebevî'de çıkan yangının büyük tahribata yol açması üzerine Halife Müsta'sım-Billâh, İrak hac kafilesiyle malzeme ve eleman gönderip imar faaliyetlerini başlattı. Ancak Hülâgû'nun Bağdat'ı işgal ederek Abbasî hanedanına son vermesi çalışmaların yarıda kalmasına sebep oldu.
Abbâsîler'den sonra Mescid-i Nebevi1 -nin bakımını üstlenen Memlükler'den Sultan e!-Melikü'l-Mansûr Nûreddin Ali, yarım kalan faaliyetleri Yemen Hükümdarı el - Mel i kü'l-Muzaffer Şemseddin Yûsuf'un katkısıyla yeniden başlattı. Dört ana kapının bulunduğu ön tarafın imarı Memlûk Sultanı Kutuz zamanında (1259-1260) tamamlandı. Bağdat Abbasî hilâfetini Mısır'da yeniden kuran 1. Baybars tarafından sürdürülen çalışmalar 668'-de (1269-70) bitirildi. Memlûk Sultanı Ka-lavun devrinde Hz. Peygamber'in kabri üzerine ilk defa ahşap bir kubbe inşa edildi. Mescid-i Nebevi, Sultan Kayıtbay dönemine kadar herhangi bir değişikliğe uğramadı. Kayıtbay hücre-i saadetin kubbesini yenileyerek mescidde bazı düzenlemeler yaptı (881/1476). 13 Ramazan 886'-da 327 güneydoğu köşesindeki minareye düşen bir yıldırım sebebiyle çıkan yangında hücre-i saadeti örten iç kubbe hariç iki tavan, minber ve maksure yandı; sütunların büyük bölümü zarar gördü. Mescidin yenilenmesi ve tezyinatı 888'de (1483) tamamlandı. Bazı ince işler ve çevre düzenlemeleri ertesi yıl bitirildi.
Kayıtbay'ın bu imarının ardından Mescİd-i Nebevî'nin alanı 9429 m2'ye ulaştı.328 Hücre-i saadetin kubbesinin yerine daha büyük bir kubbe ve mescidin Bâbüsselâm tarafına iki kubbe yapıldı. Batı duvarına bitişik Bâbüsselâm ile Bâbürrahme arasında bir medrese ve ribât inşa edildi.
Hicaz'a hâkim olduktan sonra "hadi-mü'l-Haremeyn" unvanını kullanmaya başlayan Osmanlı padişahları. Medine'ye özel bir önem vererek şehrin ve Mescid-i Nebevî'nin İmarı için çeşitli faaliyetlerde bulundular. Medine Osmanlı hâkimiyetine girdikten sonra Mescid-i Nebevî'de ilk imar faaliyeti Kanunî Sultan Süleyman döneminde gerçekleştirildi. 938'de İstanbul'dan gönderilen mühendis ve ustalar hücre-i saadetin batı duvarı başta olmak üzere Mescid-i Nebevî'de bazı onarım ve yenileme çalışmaları yaptılar. Masrafları Mısır hazinesinden karşılanan bu çalışmalar 947'de (1 540) tamamlandı. Ardından Sultan II. Selim, 111. Murad, III. Mehmed, I. Ahmed, İV. Murad, IV. Meh-med, II. Mustafa, lll. Ahmed, I. Mahmud, III. Osman, I. Abdülhamid ve 111. Selim zamanlarında Mescid-i Nebevî'de bazı tamirat ve yenilikler gerçekleştirilerek buraya çeşitli hediyeler gönderildi.
Haremeyn işlerine büyük önem veren II. Mahmud'un emriyle 1813'te Mescid-i Nebevî'de tamirat ve düzenlemeler için hazırlıklar başladı. Gerekli insan gücü ve malzeme İstanbul ve Mısır'dan Medine'ye ulaştırıldı. 1817'de başlayan ve 183 de tamamlanan faaliyetlerle Mescid-i Nebevî'nin kıble, kuzey ve doğu tarafına üç, batı tarafına dört sütun ilâve edildi. Sultan Kayıtbay tarafından hücre-i saadetin üzerine yaptırılan ve "kubbetü'l-hücre" veya "kubbetü'n-nûr" diye anılan kubbenin yerine taştan yeni bir kubbe yapıldı, üstü de kurşunla kaplanarak yeşile bo-yandı. Günümüze kadar gelen ve Mescid-İ Nebevî'nin simgesi olan bu kubbe renginden dolayı "Kubbetü'l-hadrâ" adıyla anılmaktadır.
Osmanlılar döneminde Mescid-i Nebe-vî'de en büyük imar faaliyeti Sultan Ab-dülmecid zamanında gerçekleştirildi. Medine şeyhülharemi Dâvud Paşa'nın Mescid-i Nebevî'nin yaklaşık dört asırlık bir süreden beri tam bir imardan geçmediği şeklindeki mektubu üzerine bir rapor hazırlatan Abdülmecid, 1266 yılı başında 1849 sonlan mescidi yeniden inşa etmeye karar vererek Mühendis lakabıyla anılan mimar Abdülhaüm Efendi'yi bu amaçla oluşturulan inşa heyetinin başına getirdi. Sarayda düzenlediği hat yarışmasında birinci olan Abdullah Zühdü Efendi'yi Mescid-İ Nebevî'nin yazılarını yazmakla görevlendirdi. Abdülhaüm Efendi ve beraberindekiler 10 Şevval 1266'da 119 Ağustos 1850 Medine'ye ulaşıp çalışmalara başladılar.329 Sultan Abdülmecid, Mescid-i Ne-bevî'yi dört sütun üzerinde tek kubbeli olarak yaptırmak istemiş, ancak Ravza-i Mutahhara'daki korunması gereken sütunlar ve Mescid-İ Nebevî'nin özel durumu sebebiyle bundan vazgeçmek zorunda kalmıştır.330 Abdülhaüm Efendi'nin aynı yılın hac mevsiminde Mekke'de vefatı üzerine yerine Mehmed Râif Paşa tayin edildi. 1267'de (1851) başlayan çalışmalar şeyhülharem ve bina emininin öncülüğünde şehir ayan ve eşrafının katılımıyla 1277 (1861) yılında bitirildi. Tamamı yenilenen Mescid-İ Nebevî'nin ebadı kıble duvarı86,25 m., kuzey duvarı 66 m., kuzeyden güneye uzanan duvarı 116,25 m. olmak üzere 10.939 m2'ye ulaştı.331 Mescidin ön kısmında ve avlu etrafındaki revaklarda toplam 327 sütun bulunuyordu.332 Kıble tarafındaki revakların sayısı on ikiye çıkarıldı. Kuzey, doğu ve batı revaklan genişletilerek kuzey ve doğu taraflarına ikişer, batı tarafına üçer adet revak konuldu. Beş kapısı olan Mescid-İ Nebevî'nin zemini mermer döşendi. Taş rengine benzer bir şekilde boyanan sütunların başlıkları altınla süslendi ve sütunlar üzengiler üzerinde birleşen kirişlerle birbirine bağlandı. Abdullah Zühdü, üç yıl süren bir çalışmadan sonra Mescid-i Nebevî'nin kubbe kasnaklarını, duvarlarını, kapılarını, mihrap ve sütunlarını kuşak halinde celî sülüs tarzında âyetler, hadisler, Hz. Peygamber'in ve mescidinin adlan ve sıfatlarıyla tezyin etti. Mescid-i Nebevî'nin Resûl-i Ekrem dönemindeki bölümünün tezyinatına ayrı bir önem verildi, buradaki sütun başlıklarının altına aylama askı (askı çelenk), gövde kısımlarına yaprak veya çiçek çelenkleri içinde yazılar hakkedildi. Mescidin kıble duvarında Osmanlı çinileri arasında, doğu ve batı duvarlarında uzun celî sülüs yazılar yazıldı. Çalışmalar için İstanbul ve Mısır'dan gönderilen malzeme hariç 700.000 mecidiye harcanmıştır.
Suûdîler döneminde 1949'da başlayıp 1955'te tamamlanan ilk genişletme sırasında Mescid-i Nebevî 16.326 m2'lik alana ulaştı. 22 Ekim 1955te bazı İslâm devlet başkanlarının da katıldığı açılış töreni yapıldı. Bina planlanırken Abdülmecid devrinde gerçekleştirilen imarla uyumlu olmasına dikkat edildi ve daha önceki planlamalardan kaynaklanan zaviye bozukluğu giderilerek çift avlulu bir böiüm inşa edildi, ayrıca bir iç avlu oluşturuldu. Dış duvarlar önde de bütünlük arzedecek şekilde yenilendi. Bâbüsselâm ve Bâbür-rahme'ye Osmanlı tuğra ve kitabelerinin üstünden sivri kemerli birer taçkapı, aralarına çifte sütunlar üstünde beş yüksek kemer yapıldı. Mescidin kıble tarafındaki revaklar dışında kalan kısmı yıkılıp yenilendi. Mescidin içerisinde birbirine kemerle bağlanan 232 direğin üzeri 12,55 rn. yüksekliği olan kare planlı ahşap bir tavania kapatıldı. 1973'te mescidin batı tarafında namaz kılmak için 35.000 m2'-lik gölgelik bir alan oluşturuldu. Bir süre sonra buna 43.000 m2'lik bir ilâve daha yapıldı.
Mescid-i Nebevî'nin tarihinde en büyük genişletme ve imar faaliyeti 1984-1994 yılları arasında gerçekleştirildi. Mevcut yapıyı doğu, batı ve kuzeyden kuşatan 82.000 m2'lik bu ilâveyle, mescidin alanı 98.326 m2'ye ulaştı. Mescidin damında namaz kılınabilecek 67.000 m2'lik kısımla birlikte toplam alan 165.326 m2 oldu. Mescidi kuşatan, mermerle döşeli avlu 235.000 m2 olup bununla birlikte Mescid-İ Nebevî aynı anda 650.000 kişinin ibadet edebileceği 400.000 m2'lik bir alana ulaştı. Minarelerin sayısı ona çıkarıldı ve mescidin bodrum kısmı garaj olarak taşarlandı. Yeni genişletmede doksan beş kareye bölünen alan önceki yapıyı güney hariç üç yönden çevrelemekte, kare alanlar kuzeyden güneye doğru sağ sol ve arkada beşer olmak üzere on beş sıra, doğudan batıya doğru ise arkadaki üç, diğerleri sekizer sıra oluşturmaktadır. Bu alanların yirmi yedisi sabit raylar üzerinde hareket edip hava şartlarına göre açılıp kapanabilen kubbeli çatılar olarak planlanmıştır. Bunlardan her biri 18x18 m. ebadında olup 324 m2'iik bir alanı kaplamaktadır. Yerden yükseklikleri 16.65 m., yarıçapları 7.35 m. olan kubbeler hendesî ve arabesk ahşap kabartma üzerine altınla tezyin edilmiştir. Son genişletmede eski haliyle bırakılan ve çok sayıda kubbeyi taşıyan sütunlardan Ravza-i Mutah-hara bölümünde yer alanların tezyinatı diğerlerinden farklıdır. Sütun başlıkları hurma yapraklarıyla süslenmiş olup yapraklar köşelerde kıvrılarak iyoniK bir karakter kazanmıştır. Ancak bu bölümdeki bütün başlıklar aynı stilde değildir.
Mescid-İ Nebevî'nin Bölümleri. Hücre-İ Saadet. Resûl-i Ekrem'in Hz. Âişe'nin odasına defnedilmesinden sonra burası hücre-İ saadet adıyla anılmaya başlanmıştır. Hz. Ömer ve Hz. Osman. Mescid-i Nebevî'yi genişletirken hücre-i saadeti ve diğer odaları olduğu gibi bırakmışlardı. Hücre-i saadetin dışındaki diğer odalar Velîd zamanındaki genişletmede mescide dahil edilmiştir. Mescid-i Nebevî ile ilgili bütün onarım faaliyetlerinde hücre-i saadete öncelik verilmiş, burası. Hz. Peygamber'in minberinin bulunduğu yerle bütünleşerek mescidin en önemli bölümü haline gelmiştir.333
Minber. Resûl-i Ekrem'in Mescid-i Ne-bevî'de cemaate hitap ederken dayanması için hurma ağacından bir kütük konulmuş, cemaatin Hz. Peygamber'in yüzünü görememesi ve sesini işitememesi üzerine 7 (628) veya 8. (629) yılda ılgın ağacından 50 cm. eninde 1,25 m. uzunlukta, 1 m. yükseklikte, arkasında üç sütunu bulunan üç basamaklı ilk minber yapılmıştır. İlk halifeler Resûl-i Ekrem'e saygılarından dolayı üçüncü basamağı kullanmamışlardı ve bu basamak bir tahta parçasıyla kapatılmıştı. 334Resûlul-lah'ın minberin yapılmasından önce dayandığı hurma kütüğü İslâm'ın ilk yıllarından itibaren Übey b. Kâ'b tarafından muhafaza edilmişti. 335Öte yandan Hz. Peygam-ber'e dair şiirlerini okuması için Hassan b. Sâbit'e Mescid-İ Nebevî'de bir minber tahsis ettiği kaydedilmektedir. Hz. Osman zamanında Resûl-i Ekrem'in minberinin üzerine bir kubbe yapılarak kumaşla örtülmüş ve basamakları abanoz ağacıyla kaplanmıştır. Muâviye b. Ebû Süfyân devrinde minbere altı basamak ilâve edilmiştir. Bu ilk minber 654 (1256) yılındaki bir yangında yanınca yerine Yemen Hükümdarı el-Melikü'1-Muzaffer Şemseddin tarafından gönderilen minber konulmuş (656/1258], ardından bu minber Memlûk Sultanı I. Baybars tarafından yenilenmiştir (666/1268) Memlûk Sultanı Berkuk'un 797'de gönderdiği minberi 820'de (1417) Memlûk Sultanı Şeyh el-Mahmûdî değiştirmiştir. Bu minber 886'daki (1481) Mescid-i Nebevî yangınında hasar görerek kullanılamaz duruma gelince Medinelüer tuğia ve alçıdan yeni bir minber yaptırmış, bu minber, Kayıtbay tarafından 888'de (1483) gönderilen mermer minberin Mescid-i Nebe-vî'ye konulmasına kadar kullanılmıştır. Kayıtbay'ın minberi daha sonra Mescid-i Küba'ya taşınarak yerine III. Murad'ın yolladığı mermer minber konulmuştur (998/1590). Osmanlı selâtin camilerinde benzerleri görülen, üzerinde zarif altın tezyinatlı kubbenin yer aldığı, yaklaşık 7 m. yüksekliğindeki bu minber süsleme ve tezyinat bakımından bir şaheser olup halen Hz. Peygamber'in mihrabının sağında ve minberinin yerinde durmaktadır.
Mihrap. Başlangıçta Mescid-i Nebevî'nin bir mihrabı yoktu. Hz. Peygamber'in namaz kıldırdığı yer belliydi. Ömer b. Ab-dülazîz. Mescid-i Nebevî'yi imar ederken ön duvara oyulmuş niş tarzında bir mihrap ilâve etmiş, bu mihrap daha sonra Resûl-i Ekrem'in mihrabı olarak tanınmıştır. Velîd b. Abdülmelikve Mehdî-Bil-lâh dönemlerinde yapılan düzenlemelerde mihraba giden revakın tezyinatına özel bir önem verilmiş, çok dengeli çizgiler taşıyan, sağında imamın girmesi için bir kapısı bulunan mihrabın üstü altın tezyinatlı bir kubbe ile örtülmüştür. 336Memlûk Sultanı Kayıtbay'ın, 888'de (1483) siyah-beyaz ve renkli mermerden yeniletip madalyon ve şerit halinde celî sülüs yazılar ve geometrik motiflerle süslettiği mihrap yüzyıllar boyunca kullanılmış, 1984'te ise tamamen yenilenmiştir. Mescid-i Nebevî'de Resûl-i Ekrem'in mihrabından başka mihraplar da vardır. Hz. Osman, mescidde zemini yükseltilerek çevresi kuşatılan ve "maksure" adı verilen bir yer yaptırmış ve burada namaz kılmayı âdet edinmiştir. Ömer b. Abdülazîz, Mescid-i Nebevî'yi imar ederken bu maksurenin yerine niş tarzında bir mihrap yaptırınca burası Hz. Osman'ın mihrabı olarak anılmaya başlanmıştır. Maksurenin kuzeyinde Hz. Peygamber'in gece namazı kıldığı yerdeki "mihrâbü't-teheccüd" olarak tanınan mihrap Kayıtbay ve Abdülmecid devirlerinde yenilenmiştir. Mushaf konulan ahşap dolabı dışında bugün de mevcut olan bu mihrabın üzerinde altın süslemeler ve teheccüd âyetleri yazılıdır. Mihrâ-bü't-teheccüdün önünde ve hücre-i saadetin arkasında maksure içinde Resûl-i Ekrem'in mihrabına benzer şekilde tezyin edilmiş olan Hz. Fâtıma'nm mihrabı bulunuyordu. Mescid-i Nebevî'de farklı mezhepler için ayrı ayrı mihraplar konulmuştur. Bunların en meşhuru, Memlûk Sultanı el-Melikü'1-Eşref İnal'ın 861 'de koydurduğu Hanefî mihrabıdır 337 938'de (1531-32) Kanunî Sultan Süleyman tarafından beyaz ve siyah mermerden yaptırılarak tezyin edilen ve üslûbu Kayıtbay mihrabına benzeyen bu mihrap Süleymâniye adıyla meşhur olmuştur. Memlûk ve Osmanlı dönemlerindeki mihrapların kademeli girift kemerinde ve köşelerindeki mermer kaplamalarda ince bir işçilik göze çarpmakta, üzerlerinde kıbleyle ilgili âyetler yer almaktadır.
Mahfil. Mescid-i Nebevî'ye İlk mahfili (maksure) Hz. Ömer'in namaz kıldırırken şehid edilmesini dikkate alan Hz. Osman yaptırmıştır. Mescid-i Nebevî'de Resûl-i Ekrem'in minberinin kuzeyinde Bilâl-i Habeşî'nin müezzinlik yaptığı yerde bulunan müezzin mahfili "makberiyye" adıyla meşhur olmuştur. İlk zamanlarda basit ve sade yapıda ahşap olan mahfil, Kayıt-bay tarafından kare planlı ince ve zarif dört direkten bir kaide üzerine tamamı mermerden yapılmıştır.338 Ardından bazı tamir ve tadilâttan geçirilen müezzin mahfilinin en son tamiratı 1983'-te gerçekleştirilmiştir.
Minare. Hz. Peygamber döneminde Mescid-i Nebevî'nin kıble tarafında, Bilâl-i Habeşî'nin ezan okumak İçin üzerine iple tırmanarak çıktığı "üstüvane" denilen bir yer bulunmaktaydı.339 Minarenin ilk şekli olarak düşünülebilecek silindir biçimindeki bu yerin dışında ezan okumak için mescidin çevresindeki bazı yüksek yerler de kullanılıyordu. Ömer b. Abdülazîz, Mescid-i Nebevîyi genişletirken dört köşesine 8 x 8 zira ebadındaki bir kaideye oturan yaklaşık 26 m. yükseklikte dört minare yaptırmış, 97'de (716) Süleyman b. Abdülmelik. güneybatı köşesindeki minareyi şerefesinin mesken mahremiyetine zarar verdiği gerekçesiyle yıktırmıştır. 340Mescid-i Nebevî'nin bundan sonra yüzyıllar boyunca üç minareli olarak kaldığı, Medine'yi ziyaret eden İbn Cü-beyr ve Evliya Çelebi'nin kayıtlarından anlaşılmaktadır. 341Muhammedb. Kalavun'un 706'da (i 306-1307) inşa ettirdiği Bâbüsselâm minaresi IV. Mehmed tarafından yenilenmiştir. 13 Ramazan 886'da 342 mescidin güneydoğu köşesindeki minarenin bir kısmının yıldırım sebebiyle yıkılmasının ardından mescid imar edilirken bütün minareler tekrar yapılmıştır. Bu minarelerden bugün hâlâ ayakta duran ve Memiük sanatının en önemli örneklerinden biri olan güneydoğu köşesindeki minare dört bölümden oluşur. Başmüezzin burada ezan okuduğu için Reîsiyye adı verilen bu minarenin kare şeklindeki alt gövdesi üstte mukarnaslarla genişleyip ilk şerefeye ulaşır. Gövdenin orta kısmında dört yana açılan kapılarla mukarnaslar üzerine oturan, mahfil veya balkon tarzında dört küçük şerefe vardır. Dışarıdan gittikçe derinleşen bir niş gibi görünen mahfil kapılarının yukarısında üçgen şeklinde birer kemer yer alır. Osmanlı döneminde 947'de (1540] mescidin kuzeydoğusundaki minare yıkılarak yerine 4,65 x 4,65 metrelik kaide üzerinde yaklaşık 70 m. yükseklikte. Kanunî Sultan Süleyman'a nisbetle Süleymâniye olarak adlandırılan üç şere-feli bir minare inşa edilmiştir. Abdülmecid'in iman sırasında kuzeybatıda Mecidiye, güneybatıda Bâbüsselâm, batıda ise Bâbürrahme diye anılan minareler yapılmıştır. Mescidin Reîsiyye dışındaki minareleri tamamen Osmanlı tarzını yansıtmaktaydı. İlk Suudî genişletmesinde Mecidiye ve Süleymâniye yerine kare kaideli, 72 m. yükseklikte iki yeni minare inşa edilmiştir. Mescid-i NebevTnin 1994'te tamamlanan son imarında minare sayısı ona çıkarılmıştır. Yeni eklenen altı minare
Son genişletilme çalışmalarından evvel Mescid-i Nebevi'nin kıble tarafından bir görünüş yükseklikte olup dörder şerefelidir. 5.5 x 5,5 m. ebadındaki bir zemine oturan minarelerde alt kısım kare, ortası sekizgen, üst kısım silindirik gövdelidir.
Avlu. Emevî Halifesi Velîd b. Abdülmelik dönemindeki planlamada Mescid-i Ne-bevfnin ortasında kum ve çakıl dökülmüş, iki tarafına hurma ağaçlarının dikildiği, daha sonra "kumluk" adıyla meşhur olan üzeri açık bir avlu bulunuyordu. Ebû Caı-fer el-Mansûr sıcak havalarda avlunun örtülerle gölgelendirilmesin! istemiş ve ahşap direklere gerilen İplerin üzerine konulan örtülerle gölgelenme sağlanmıştı.343 439'da (1047-48) Medine'yi ziyaret eden Nâsır-ı Hüsrev. Mescid-i Nebevî'nin üstü açık kısımlarının üzerinin kuşların girmemesi için ağla örtülmüş olduğunu kaydeder.344 Mescidin sahanlığının ortasındaki araç ve gereçlerin saklandığı yere "kub-betü'z-zeyt" denilir.345 Burası Abdülmecid'in imarında ortasında havuzun yer aldığı, farklı ihtiyaçlar için bölümlerin bulunduğu iki farklı kısım şeklinde tasarlanmıştır.
Kapılar. Mescid-i Nebevî'nin ilk inşasında batı tarafında Bâbürrahme (Bâbüâtike), doğu tarafında Bâbücibrîl (Bâbüos-man) ve güney tarafında Bâbülcenûbî adlarıyla üç kapısı bulunuyordu. Kıblenin değişmesinden sonra güneydeki kapı kapatılarak kuzey duvarında bir kapı açılmıştır. Hz. Ömer zamanında kapı sayısı altıya çıkarılmıştır. Mescid-i Nebevî'nin kapıları, genişletmeler sırasında daha ileriye alınmaları dışında Mehdî zamanındaki imara kadar herhangi bir değişikliğe uğramamıştır. Bu dönemde doğu ve batı duvarlarında sekizer, güney ve kuzey duvarlarında dörder olmak üzere kapı sayısı yirmi dört olmuştur. Bu sayı on sekiz, on dokuz veya yirmi olarak da kaydedilmektedir. 346Kanunî Sultan Süleyman devrinde Bâbürrahme yenilenmiş, kapının sağ ve sol tarafına Hz. Peygam-ber'in âlemlere rahmet olarak gönderildiğini belirten âyetten sonra Kanûnî'den Osman Bey'e kadar bütün Osmanlı padişahlarının adı yazılmıştır. Abdülmecid zamanında bu kapılardan, ilk dönemden kalan batı duvarının kıble duvarına bitiştiği yerdeki Bâbüsselâm, batı tarafındaki Bâbürrahme, kuzey duvarındaki Abdülme-cid'e nisbetle Bâbülmecîdî, doğu tarafındaki Bâbünnisâ ve Bâbücibrîl yenilenmiş, diğerleri kapatılmıştır. Resûl-i Ekrem, hastalığı sırasında Hz. Ebû Bekir'in kapısı dışında mescidin avlusuna açılan bütün kapıların kapatılmasını istediğinden 347 bu kapı genişletmelerde korunmuş ve mescid dışına yer altından bir geçit konulmuştur. 348Geçidin çıkışı Kayıtbay Medresesİ'nin inşası esnasında kapatılmış, geçit ise çeşitli eşyaların konulduğu küçük depolar haline getirilmiştir. İlk Suudî genişletmesinde kapıların sayısı ona çıkarılmıştır. Günümüzde Mescid-i Nebevînin kırk bir ana giriş ve çıkış noktası bulunmaktadır.
Diğer özellikleri. Mescid-i Nebevî'nin çeşitli yerlerine erken dönemden itibaren su getirilmiştir. 11. (VIII.) yüzyılda mescidin iç ve dış bölümlerinde abdest almak ve su içmek için on dokuz adet su mahalli bulunduğu rivayet edilmektedir. 349Ömer b. Ab-dülazîz zamanından başlayarak kurşun borular kullanılmıştır. 350726'da(1326) Medine'yi ziyaret eden İbn Battûta hücre-i saadetin kuzeyinde mermer bir havuz bulunduğunu. Bâ-büsselâm'in yanındaki Aynüzzerkâ kaynağından gelen çeşmeye bir merdivenle inil-diğini kaydeder.351 Memlûk Sultanı Kalavun çeşmenin yanına bir şadırvan inşa ettirmiş, bu şadırvan 1837'de yenilenmiştir. Aynı yıl Bâbürrahme civarında I. Ahmed tarafından yaptırılan sebil ve fıskiye de onarılmıştır.352 Abdülmecid devrinde (1839-1861) gerçekleştirilen imarda kuzeyde re-vaklardan sonra kıble duvarına paralel iki bölümden oluşan bir yapı tasarlanmıştır. Üstü kapalı olan doğu kısmı Mecidiye kapısının iki tarafında ikişer odadan oluşan bir mekteptir. Üstü açık batı kısmında bir iç avlu etrafında kandiller ve temizlik malzemeleri, hasır gibi eşyaların konulduğu oda ve mahzenler, ortasında ise tuvalet, banyo ve abdest alma yerleri bulunmaktadır.
Mescid-i Nebevî ilk zamanlarda hurma dallan yakılarak aydınlatılıyordu. Ashaptan Temîm ed-Dârî, Suriye'den Medine'ye gelirken beraberinde kandil ve yağını getirmiş, mescid bununla aydınlatılmaya başlanmıştır. Temîm, Hz. Peygamber'in takdir ve dualarına nail olmuş 353 ardından mescidin aydınlatılması görevini Temîm'in kölesi üstlenmiştir.354 Hz. Ömer zamanında Mescid-i Nebevîye büyük kandiller asılmış ve buhurdanlıklar konulmuştur. Daha sonra kandil, fener, mum ve meşale gibi aydınlatma araçları kullanılmış, bunlar için özel tahsisat ayrılmıştır. Osmanlı döneminde kullanılamaz hale gelen altın ve gümüş buhurdanlık ve kandiller eritilip bunların yerine yenileri konulmuştur.355 Mescid-i Nebevî'de ilk defa 1908 yılında elektrik kullanılmıştır.356
Mescid-i Nebevî'nin gece görünüşü Mescidin tamamının ilk olarak ne zaman tefriş edildiği bilinmemekte, ancak konuyla ilgili haberlerin Memlûk devrinin sonlarına doğru arttığı görülmektedir. Osmanlılar zamanında Mescid-i Nebevî'nin tefrişine ayrı bir önem verilmiş, başlangıçta yaygın olan Hint seccadelerine Uşak, Gördes, Hereke gibi Anadolu'da dokunanları ilâve edilmiştir. Abdülmecid'in imarından sonra başlayan seccade gönderme işi 1901'de İstanbul'da dokunan yirmi yedi parça İle tamamlanmış. Osmanlı seccadeleri Melik Abdülazîz döneminde Mescid-i Nebevî seccadeleri tek tipe dönüştürülünceye kadar kullanılmıştır.
Emevî Halifesi Velîd b. Abdüİmelik zamanında gerçekleştirilen imar faaliyetlerinin ardından Mescid-i Nebevî'ye ilk kitabe konulmuş, Abbasî Halifesi Mehdî-Biüâh devrinden itibaren halife ve sultanların Mescid-i Nebevî'nin imarıyla ilgili her türlü faaliyetlerinin bir kitabe ile kayıt altına alınması bir gelenek olmuştur.
Dinî-İlmî, Sosyal ve Kültürel Hayattaki Yeri. Vahyin en çok geldiği mekânlardan biri olan Mescid-İ Nebevî, Hz. Peygamber'in ibadet ve ziyaret maksadıyla yolculuk yapılmaya değer olduğunu belirttiği üç mescidden diğerleri Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa biridir.357 Resûlullah, Mescid-i Nebevî'de kılınan namazın Mescid-i Haram hariç diğer yerlerde kılınan namazlardan bin kat daha faziletli olduğunu haber vererek 358 bu mescidde namaz kılmanın önemini belirtmiş, diğer bir hadisinde eviyle minberi arasındaki Ravza-i Mutahhara'nın cennet bahçelerinden bir bahçe oiduğunu söylemiştir. 35922 x İS m. ebadındaki bu bölümde İslâm'ın ilk döneminden hâtıralar taşıyan sütunlar yer almaktadır. Abdül-mecid'in imarı esnasında bu sütunların üzerine adları ve Hz. Peygamber'in mes-cidle ilgili hadisleri yazılıp bunların diğer sütunlardan farklı olduğu vurgulanmıştır. Resûl-i Ekrem ramazanın son on gününde Mescid-i Nebevî'de itikâfa girerdi. Bu uygulamasını vefatına kadar sürdürmüştür. 360Medine'de Abbâsîler'e karşı isyan eden Tâlibîler zamanında Mescid-i Nebevî'de dört hafta üst üste cuma namazının kılınamaması çok hüzün verici bir durum olarak karşılanmıştır.361
Hz. Ömer zamanına kadar Mescid-i Ne-bevî'de teravih namazını cemaatle kılma âdeti yoktu. Halife Ömer teravih namazını kıldırmak için kadın ve erkeklere iki ayrı imam tayin etmiş, Übey b. Kâ'b, Resûlullah'ın mihrabında erkeklere, Süleyman b. Ebû Hasme mescidin kuzeydoğu köşesinde yapılan ve Butayha diye anılan revakta (rahbe) kadınlara imamlık yapmıştır. Fıkıh mezheplerinin ortaya çıkışından sonra mezhep mensupları, Mescid-i Nebevî'ye konulan mihraplarının arkasında ayrı ayrı namaz kılmaya başlamıştır. XVII. yüzyılda mescidde önce Şafiî, ardından Hanefî. Mâliki ve Hanbelîler'in sırayla namaz kıldıkları, müezzinlerin mahfilde oturdukları yerden kalkmayıp bütün mezheplerin müezzinliklerini yaptıkları Evliya Çelebi'den öğrenilmektedir .362Mescid-İ Nebevî yapılışından itibaren Medine'nin en önemli ilim ve kültür merkezi olmuştur. Hz. Peygamber tarafından başlatılan eğitim ve öğretim faaliyetleri artarak devam etmiş ve mescid, bütün İslâm dünyasında özellikle dinî ilimlerde en önemli kültür merkezi olma özelliğini tarih boyunca sürdürmüştür. Mescidin harimiyle avlu ve revaklannda ders halkaları kurulmuş, hac mevsimlerinde İslâm dünyasının her yanından gelen âlimler bu derslere katılmaya özen göstermiştir. Burada yapılan ilmî müzakere ve tartışmalar İslâmî ilimlerin oluşumuna önemli katkılarda bulunmuştur. Mescid-i Nebe-vî'de ikamet eden Suffe ehlinin ise bu konuda ayrı bir yeri vardır.363 Mescidin bakım ve onarımını yapmak, burada yürütülecek dinî hizmetlerle eğitim ve öğretim faaliyetlerinin masraflarını karşılamak için Emevîier döneminden itibaren çeşitli vakıflar tesis edilmiş, zamanla ortadan kalkan bazı vakıfların yerine de yenileri kurulmuştur.
Medine'de bilinen en eski kütüphane Mescid-İ Nebevî'nin kütüphanesidir. Hz. Osman zamanında çoğaltılan mushaflar-dan biri, Mescid-i Nebevî'de "üstüvâne-tü'1-muhâcirîn" adlı sütunun yanında Abbasî halifelerinden Nasır-Lidînillâh devrinde yaptırılan küçük bir kürsünün üzerinde teşhir ediliyordu. Bunun dışında maksurenin karşısında içerisinde mushaf ve kitapların yer aldığı iki büyük dolap vardı. 364985 (1577) tarihli bir kayıtta mescidin kütüphanesinde yer alan kitapların ciltlenmesi gerektiği belirtilmektedir.365 1309'da (l89l-92) mescidde! adet kitap ve mushaf bulunmaktaydı.366
Mescid-i Nebevî'nin ilk imamı, hatip ve vaizi olan Hz. Peygamber'den sonra bu görevier halifeler, hilâfet merkezinin Dımaşk'a nakledilmesinden sonra valiler, ardından imam ve hatipler tarafından üstlenilmiştir. Mescid-i Nebevî'ye yapımından itibaren başta müezzin olmak üzere çeşitli alanlarda görevliler tayin edilmiş, bunlara Hz. Osman zamanından itibaren maaş verilmeye başlanmış, Emevîier döneminde görevlilerin sayısı arttırılmış, çalışma alanları çeşitlenmiştir. Ömer b. Abdülazîz Medine valisi olunca mescidin güvenliğini sağlayan ve özellikle cenazelerin mescide getirilip götürülmesine nezaret eden bekçiler tayin etmiştir. 367İlk zamanlarda Medine valileri veya özel görevliler vasıtasıyla takip edilen teknik ve mimari işler için Memlûk ve Osmanlı devirlerinde daimî statüde bina eminleri vazifelendirilmiştir. Osmanlı döneminde Mescid-i Nebevî'nin bütün masraf ve giderleri bu maksatla kurulan ayrı bir hazineden karşılanmıştır. 997'de (I 589) gerçekleştirilen faaliyetlerde mimara günde 30 para ücretle aylık 10 irdeb buğday, vasıfsız işçiye günde 12 para ücretle aylık İrdeb buğday takdir edilmiştir.368
İslâmiyet'in ilk yıllarında Mescid-i Nebevî bütün resmî faaliyetlerin gerçekleştirildiği bir mekândı. Hz. Peygamberin devlet başkanı olması dolayısıyla siyasetin, muallimlik vasfı sebebiyle eğitimin, ordu kumandanı olarak askerî teşkilâtın, kadılık vasfıyla adalet teşkilâtının merkezi durumundaydı. Ayrıca Suffe başta olmak üzere bazı kişiler için barınma yeri. misafirhane ve sosyal yardım mahalli olarak kullanılıyordu. Resûl-i Ekrem, çeşitli Arap kabilelerine mensup elçi heyetlerini burada "üstüvânetü'l-vüfûd" denilen sütunun önünde kabul etmiş, bazı heyetler mescidin içerisinde kurulan çadırlarda ağırlanmıştır.369 Hz. Peygamber zamanında Mescid-i Nebevî'de Eşlem kabilesinden Rufeydeel-Ensâriyye adındaki kadın için bir çadır kurulmuş, Rufeyde burada yaralı ve hastalan tedavi etmişti. Aynı dönemde bazı suçluların cezalarını çekmeleri için Mescid-i Nebevî'nin direğine bağlandıkları rivayet edilmektedir.370 Resûlullah ve dört halife devrinde mescidin sosyal ve hukukî problemlerin çözümü için kullanıldığı ve hâkimlerin oturdukları revaka "kaza revakı" denildiği kaydedilmektedir.371
Hz. Peygamber gerekli gördüğü zamanlarda münâdîler çıkarmak suretiyle halkı mescide toplardı.372 Mescid-i Nebevî'de "meşrebe, hizâne" adları verilen oda beytülmâl görevi yapmaktaydı.
Mescid-i Nebevi, inşasından itibaren Mekke'deki Mescid-i Haram gibi şehrin gündelik hayatının merkezini oluşturmuştur; çevresindeki çarşılar da ticarî hayatın merkeziydi. Halkın toplantı ve buluşma yeri olan avlusunda ikindi namazının arkasından başlayan hareketlilik yatsı namazının sonuna kadar devam ederdi. Be-lâzürî'nin nakline göre mescidde genellikle muhacirlerin oturduğu, halifenin ülkenin çeşitli yerlerinde olup bitenler hakkında bilgi verdiği ve istişarede bulunduğu bir bölüm vardı.373 İlk dönemlerde mescidin arka tarafında kadın ve erkeklere ait birer sofa bulunuyordu. 0 devrin şartlan içerisinde insanların serbest zamanlarını geçirdikleri bir sohbet yeri olan bu alanda beytülmâl teşekkül etmeden önce Medine'ye gelen mallar muhafaza ediliyordu.374 Hz. Ömer, mescidin doğu tarafındaki avlusunun arka (kuzey) kısmında Butayha adı verilen bir mekân yaptırarak burasını sohbet etmek, yüksek sesle konuşmak veya şiir okumak isteyenlere tahsis etmişti.
Dinî ve ilmî fonksiyonu yanında Mescid-i Nebevî siyasî hayatta da önemli bir rol oynamıştır. Mescidin minberi sadece hutbe okumak için değil halka yapılacak konuşmalar, halifelere biat gibi merasimler için de kullanılmıştır. Medine'nin dinî merkez olma özelliğini ortadan kaldırmayı düşünen Muâviye b. Ebû Süfyân, 50 (670) yılında Medine Valisi Mervân'dan mescidin minberini sökerek Hz. Peygam-ber'in asâsıyla birlikte Dımaşk'a göndermesini İstemişti.375 Muâviye, kutsal emanetleri elinde toplayarak istikbale yönelik siyasî beklentilerinin gerçekleşmesini kolaylaştırmayı ve kendisine muhalif olan Medineliler'i siyasetin dışına itmeyi hedefliyordu. Minberi sökmek için harekete geçen Mervân, Medineli müslümanlann tepkisi ve o sırada güneş tutulması üzerine bundan vazgeçmiş, minbere altı basamak daha ilâve edilmesini emretmiştir.376 Muâviye'den sonra da bazı Eme-vî halifeleri Mescid-i Nebevî'nin minberini başşehir Dımaşk'a nakletmeyi düşünmüşler, ancak bunu gerçekleştirecek uygun bir ortam bulamamışlardır.
Emevî Halifesi Abdülmelik zamanından itibaren başşehirden gönderilen Kabe örtüsünün Mescid-i Nebevî'de halka gösterildikten sonra Mekke'ye gönderilmesi âdet olmuştur. 377Abbâ-sîler'in sonlarına doğru halifeler, Haremeyn siyaseti açısından Mescid-i Nebevî'de bazı tadilâtlar yapmaya önem verdiler. I. Baybars 658-663 (1260-1265) yıllan arasında, her yıl Mescid-i Nebevî'nin yarım kalan imarını tamamlamak için Medine'ye gönderilecek malzeme ve aletleri Kahire'de halka teşhir edip usta ve işçilerle birlikte buraya gönderirdi.378 Bu uygulama Osmanlı hâkimiyeti zamanında da devam etmiş, Hicaz'da kutsal yerlere konulacak olan malzemeler ve armağanlar İstanbul'da teşhir edildikten sonra bölgeye gönderilmiştir.
Mescid-i Nebevî, Hz. Peygamber'den Abbâsîler'in sonuna kadar Mekke veya Haremeyn valisi yahut onlar tarafından görevlendirilen Medine kadısı veya muh-tesibleri tarafından yönetilmiş, Eyyûbî-ler döneminden itibaren Mescid-i Nebevî'de görevlendirilen hadimlerin başkanı olan şeyhülharem bunlara ilâve edilmiştir. Osmanlı devrinde Mescid-i Nebevî ile ilgili işlere vali adına onun görevlendirdiği nâİbü'l-Harem bakmaya başlamıştır. Padişahların Medine'deki temsilcisi şeyhülharem de Mescid-i NebevTnin yönetiminde söz sahibiydi. Tanzimat'ın ardından Mescid-i Nebevî'nin yönetimi Harem-i şerif müdürü vasıtasıyla yürütülmüştür.
Bibliyografya :
el-Muoatta*,"Curtfa", 2,"Kaşrü'ş-şalât", 14, 24,"Vukütü'ş-şalât", 2; Abdürrezzâkes-San'â-nî, et-Muşannef (nşr. Habîbürrahman el-A'zamî), Beyrut 1403/1983, I, 414, 532-533; İH, 153, 182-183, 215; IV, 248-249; V, 396-397; IX, 267; Müsned, I, 70, 184, 249; 11, 29, 53, 68, 101; III, 91, 155, 323; V, 116, 299-300, 330, 335; Dâri-mî. "Mukaddime", 6, "Şalât", 202, "Siyer", 12; Buhârî. "Şalât", 48, 62-65, 68, 70-72, 75-77, 80, "Cum'a", 26, "Fazlü'ş-şalât fî mescidi Mekke ve'l-Medîne", 1. 5-6, "Hac", 210, 415, "Şavm", 72-73, 76,84,88,"hikâf',1, "Büyü", 32, "Şehâdât", 15, "Veşâyâ", 27, 30, "Menâkı-bü'1-enşâr", 45; Müslim, "Mesâcid", 533, 544, "Şıyâm", 213. 215-216. "Hac", 415, 500-514; İbn Mâce, "Mesâcid", 1, "İkâmetü'ş-şalât", 195-196, 199; Ebû Dâvûd. "Şalât", 11, 13, 15,221-223, "Menâsik", 94-95; Tirmizî. "Şalât", 125-126,"Menâkıb", 19;Nesâî, "Mesâcid", 4,7, "Ci-hâd", 44; Dârekutnî, es-Sünen (nşr. Abdullah Hâşim Yemânî el-Medenî], Beyrut, ts. (Âlemü'I-kütüb). IV, 195; Ahmed b. Hüseyin el-Beyhaki, es-Sünenü'1-kû.brâ, Haydarâbâd 1346-52, II, 444; 111, 195; VI, 127, 167-168; BA. MD, nr. 31, s. 369; nr. 64, s. 45; nr. 73, s. 368; BA. İrade -Dahiliye, nr. 219/12892; BA, Meclis-i Vükelâ, nr. 159/13; BA. HH, nr. 27432; BA, A.MKT.ÜM, nr. 406/5; nr. 545/37; BA. Eükaf Defterleri, nr. 1-1/11189-90, 12341, 15189; Ebû Yûsuf. Kitâ-bü'l-Harâc (nşr. Muhibbüddin el-Hatîb), Kahire 1396, s. 50; İbn Hişâm, es-Sîre (nşr. Ömer Ab-düsselâm Tedmürî), Kahire 1987, li, 83, 138, 142; IV, 314-315; İbn SaU eî-7a£)afcât(nşr. M. AbdülkâdirAtâ). Beyrut 1410/1990,1,183-186; 111,213-215, 277,399, 457, 459; IV, 15-16, 109; V, 19, 339; VIII, 133; İbn Şebbe, Târîhu't-Medî-neti'l-müneuvere. I, 34, 138, 183, 259; III, 958-962; IV, 1294-1295; Beiâzûrî, Füîûh(Fayda). s. 2, 4-8, 382; a.mlf., Ensâb (Zekkâr), I, 314; II, . 118; III, 297-299; VI, 150; VIII, 71-72; X, 322-323; XI, 257; İbn İshak el-Harbî. el-Menâsik oe emâkinü (uru ki'I-hac oe mecâitmü'l-Cezîre (nşr. Hamed el-Câsir}, Riyad 1401/1981, s. 272-273, 359-397; Taberî, Câmi'ul-beyân, Vi, 437; XI, 26-28; XVIII, 121; a.mlf.. Tarih (Ebü'1-Fazl), II, 396-397; III, 22, 160, 457, 590; IV, 267; V, 238-240; VI, 427-428, 435-437, 456, 476; X, 7; İbn Rüşte, el-A'lâku'n-neftse, s. 64-75; İbn Ab-dürabbih, el-'Skdü'l-ferİdinşr. Abdülmecîd et-Terhînî), Beyrut 1407/1987, II, 17; Vll, 288-290; Taberânî, el-Mu'cemü'1-kebîr[nşr. Hamdı Abdülmecîd es-Selefî). Musul-Kahire 1404/1983, 1,196; II, 143, 144; V, 133; VI, 207; Ibn Abdülber. el-İstlcâb, il, 683; Nâsır-ı Hüsrev, Sefernâme (trc. Yahya el-Haşşâb), Beyrut 1983, s. 110-111; îbn Cübeyr, er-Rihle, Beyrut, ts. (Dârü'ş-şarki'1-Ara-bî), s. 144-148; İbnü'1-Esîr. el-Kâmil, II, 226, 489; XII, 107; İbnü'n-Neccâr el-Bağdâdî. ed-Dürretü'ş-şemîne fî târîhi'i-Medîne (nşr. M. Zey-nühüm M. Azeb), Kahire 1416/1995, s. 146 vd., 175-177; Nevevî. Şerhu Müslim, IX, 163-164; Zehebî. A'lâmü'n-nübelâ1, II, 448, 605; III, 275; İbn Battûta, er-Rİhle (nşr. Ali el-Muntasır el-Ket-tânî), Beyrut 1405/1985, I, 133-140; İbn Kesîr, el-Bidâye,]\l, 213-214, 218; VIII, 45-46; IX, 80; XII, 102, 201; XIII, 251; Zerkeşî, İ'lâmü's-sâcid bi-ahkâmi'l-mesâcid {nşr Eymen Salih Şa'bân], Beyrut 1416/1995, s. 153-156, 170-171, 179-180, 185-186; Firûzâbâdî, el-Meğânimü'l-mü-tâbefîme''âlimi Tâbe{nşı Hamed el-Câsir), Ri-yad 1389/1969,s. 57; İbn Hacer. et-İşâbe,]], 32; İbnü'z-Ziyâ el-Mekkî, Târîhu Mekkete'l-müşer-refe oe'l-Mescidi'l-Harâm ue'l-Medtneü'ş-şerîfe üe'l-kabri'ş-şertf[T\şT. A\â" İbrahim el-Ezherî-Eymen Nasrel-Ezherî), Beyrut 1418/1997, s. 274-275; Tecrid Tercemesi,], 375, 393; III, 74;Se-hâvî, et-Tuhfetü'l-latîfe fi târîhi'l-Medîneti'ş-şe-rlfe, Medine 1979, 1, 45, 60; II, 267; Semhûdî, Vefâ'ü'l-uefâ bi-ahbâri dâri'[-Mustafâ (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd). Beyrut 1374/1955, I, 88, 94, 322, 333-336, 338, 340, 341; II, 399-403, 497-510, 526, 531, 540. 686-687; III, 678; Evliya Çelebi, Seyahatname, IX, 614-640; Mir'â-lü'l-Haremeyrt, 11,16-17,48-49, 68-69, 388 vd., 416 vd., 494 vd., ayrıca bk. tür.yer.; Hicaz Vilâyeti Salnamesi (1309), s. 306; M. Lebîb el-Be-tenûnî, er-Rihletü'l-Hicâzlyye, Kahire, ts. (Mek-tebetü's-sekâfeti'd-dîniyye), s. 327; İbrahim Ri-fat Paşa, Mir'âtü'l-Haremeyn, Kahire, ts., I, 448-480; K. A. C. Creswell, A Short Account of Early Müslim Architecture, Mitcham 1958, s. 43-44; Selâhaddin el-Müneccid, Dirâsâî fî târî-hi'l-hatti'l-'Arabîmünzü bidayetin ilâ nihâye-tri-'aşri'l-Ümeul,Beycui 1972, s. 46, 82; Doğan Kuban, Müslim Religious Architecture, Leiden 1974, s. 2 vd.; Şevket Rado, Türk Hattatları, İstanbul, ts. (Yayın Matbaacılık), s. 218; Salih Lem'î Mustafa, el-Medînetü'l-müneuuere tetau-üürühe'l-çumrânî ve türâşühe'l-mrmâri, Beyrut 1981, tür.yer.; Suâd Mâhİr, Mesâcjd fi's-sîre-ti'n-nebeüiyye,Mısır 1987, s. 63-113; M. Hezzâ' eş-Şehri, el-Mescidû'n-nebeut fı'l-'aşri't-'Oşmâ-nl (doktora tezi, 1407/1987), Câmiatü ümmi'l-kurâ küiliyyetü'ş-şerîa ve'd-dîrâsâti'l-îslâmiy-ye, s. 91, 101, ayrıca bk. tür.yer.; a.mlf., '/mâ-retü'l-Mescidi'n-nebeoîmünzü inşâ'ihı hattâ nihayeti'l-'aşri'l-Memlûkt, Kahire 2001, tür.yer.; Oleg Grabar, İslam Sanatının Oluşumu (trc. Nu-ran Yavuz), İstanbul 1988, s. 93, 107, 109-110, 116-119, 133; M. Seyyİd el-Vekîl, el-Mescldü'n-nebeüî 'abre't-tânh, Cidde 1409/1988; Abdül-hay el-Kettâni, et-Terâtlbü't-idârtyye (Özel], I, 148-151, 161-162; II, 29-31; Nâcî M. Hasan Ab-dülkâdir el-Ensârî, cİmâre ue teusîzatü'l-Mes-cidi'n-nebeulyyi'ş-şerîf cabre't-târîh, Medine 1416/1996; Yûsuf Ragdâ el-Âmilî, Me'âlımü Mekke oe'l-Med'ine beyne'l-mazî ue'l-hazır, Beyrut 1418/1997, s. 277 vd., 328, 329, 338; M. İlyas Abdülganî, Târîhu'i-Mescidİ'n-nebeuîy-yi'ş-şertf, Medine 1418/1997, s. 46, 152-154; a.mlf.. el-Mesâcİdü'i-eşeriyye fi'l-Medtneü'l-müneuuere,Medine 2003, s. 16vd.;M. Mâcid Abbas Hulûsî. "I'mâretü 't-mesâcld, Kahire 1998, s. 66, 69-70, 71 vd.; Ahmed Receb M. Ali, el-Mescidü 'n-nebeuî bi 'l-Medineti 'l-müneuvere ve
rüsûmühû fi'l-fenni'l-lslâmi. Kahire 1999, s. 19 vd., 72 vd.; Abdüllatîf b. Abdullah b. Dehîş. Umâretü'i-Mescİdi'l-Harâm üe'l-Mescidi'n-ne-beut fî "ahdi's-Su'ûdî, Riyad 1419/1999, tür.yer.; Hâlid Muhammed Hâmid. Me<âlimü'l-Mescidi'n-nebeuiyyi'ş-şerîf, Kahire 1423/2003, s. 9 vd., 19, 22 vd., 54 vd., 68 vd., 78, 82, 100 vd., 127 vd.; Mustafa S. Küçükaşcı, CahUİye'-den Emeuüer'in Sonuna Kadar Haremeyn, İstanbul 2003, s. 65, 217-236; İbrahim Ateş, "Mescid-i Nebevî'nin Yapıldığı Günden Bu Yana Geçirdiği Genişletme Girişimleri", VD, XXIV (1994), s. 5-50; Uğur Derman, "Abdullah Zühdi Efendi", DİA, I, 147.
Nebi Bozkurt Mustafa Sahri Küçükaşcı
Dostları ilə paylaş: |