Mevlânâ Ceîâleddin, Divan-ı Kebîr'-den Seçme Şiirler İstanbul 1959; Divan-ı Kebîr'den Seçmeler adıyla 2



Yüklə 1,06 Mb.
səhifə5/40
tarix05.09.2018
ölçüsü1,06 Mb.
#76904
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   40

GÖRDÜS

Yunanistan'ın Mora yarımadasında bugün Korinthos adını taşıyan bir kasaba.



Mora yarımadasının en eski liman şe­hirlerinden biri olup Osmanlılar döne­minde, antik Korinth şehrinin mahallî söyleniş tarzı Gortho'dan bozma olarak Grdüs (Gördes) şeklinde anılmıştır. Grek-Roma antik çağlarında Doğu Akdeniz'in en büyük merkezleri arasında yer alan ve Osmanlı hâkimiyeti sırasında önemi­ni koruyan şehir bu dönemde Mora san­cak beyliği ve kadılığının merkezi olmuş, birçok cami, medrese ve tekke İle İslâ-mî bir hüviyet kazanmıştır. Zaman za­man meydana gelen depremlerle yıp­ranmış olan Gördüs. özellikle 1858 depreminden sonra eski mekânın 5 km. ku­zeydoğusunda Korinth körfezi kıyıların­da yeniden inşa edilmiş, eski yeri ise bugün köy (Palaio Korinthos) haline gel­miştir.

Tarihî Gördüs şehrinin deniz seviye­sinden 330 m. yükseklikte, üzerinde Akrokorinth'in yer aldığı dağlık kısmının yanı sıra buraya yani kaleye kadar uza­nan bir ova kısmı da vardı. Şehir, Yunan ana karasıyla Mora yarımadasını birbi­rine bağlayan ve iki körfezin (Korinth ve Saronic) arasında bulunan dar korido­run batısındaki bir noktada yer alması, aynca topraklarının verimli olması dola­yısıyla çok eski çağlardan beri meskûn bir yer olmuştur. Milâttan önce 1100'-den daha eski dönemlerde bile burası bir yerleşim merkeziydi. Hatta Korinth adının da Grek öncesi döneme ait oldu­ğu düşünülmektedir. Antikçağ Grek dün­yasının en önemli şehirlerinden biri ha­line gelen ve milâttan önce 146'da Ro­malılar tarafından tahrip edilen Korinth ancak yüz yıl sonra yeniden inşa edile­bildi. Milâttan sonra 111. yüzyılda Gotlar ve IV. yüzyılın sonunda Vizigotlar'ın sal­dırılarına uğradı. 521 "de meydana ge­len depremden etkilenen şehir, İmpara­tor I. Iustinianos döneminde (527-565) ancak üçte bir nisbetinde yeniden inşa ettirilebildi. 580-585 yıllarındaki Slav sal­dırılan esnasında eski şehrin aşağı kıs­mı harap oldu ve uzun süre bu şekilde kaldı. 789'dan sonra Bizans idaresi al­tında Mora "tema'sının merkezlerinden biri haline geldi; 1210'da Franklar tara­fından ele geçirilinceye kadar bir Bizans şehri olarak varlığını sürdürdü. Frank Achaea (Akhaia. Akhaya) prensliğinin bir parçası olan şehir, 1358'de Floransalı Niccolo Acciajuoli tarafından alındı. Ar­dından Niccolo'nun yerine geçen oğlu Nerio buraya yerleşti ve kızını verdiği Bi­zanslı Mistra despotu Theodoros'la itti­fak kurması (1385) hanedanı bakımın­dan büyük bir tehlike teşkil etti. Zira ye­rine bir vâris bırakmadan 1394'te ölü­mü üzerine Gördüs şehri, damadı Theo-doros ile diğer damadı Kefalonya Kontu Carlo Tocco arasında çekişmeye yol aç­tı. Kuşatma altına alınan Carlo, Tesal-ya'da bulunan Osmanlı ordusu kuman­danı Evrenos Bey'den yardım istedi. Ev-renos Bey de Carlo'nun bu daveti üzeri­ne Bizans kuvvetlerini buradan çıkardı. Böylece Osmanlılar'ın şehirle ilk bağı ku­rulmuş oldu. Fakat daha önce 1327 ve 1361'de Aydınoğullan'nın buraya saldı­rıda bulundukları, ancak kalıcı bir var­lık gösteremedikleri bilinmektedir. Ev­renos Bey de Gördüs'te kalamadı: çün­kü Kral Sigismund'un önderliğindeki Haçlı orduları Niğbolu'ya doğru ilerlemekteydi. Evrenos Bey kumandasında­ki Osmanlı kuvvetleri Niğbolu'ya yardı­ma gidince şehir yeniden Theodoros'un eline geçti (1395). Haziran 1403'te Nerio Acciajuoli'nin halefi Antonio, Osmanlı­lar'ın da yardımıyla şehri tekrar ele ge­çirmeye çalıştıysa da başarılı olamadı ve burası 1458'e kadar Bizans despot­luğunun idaresinde kaldı. XIV. yüzyıl bo­yunca mâruz kaldığı savaşlar şehrin ha­rap olmasına ve küçük bir kasaba hali­ne gelmesine yol açmıştı. Nitekim 1394'-te Niccolo da Martoni burada birkaç ev. elli kadar aileden oluşan sivil nüfusun bulunduğunu yazar. Hatta bu yüzden XV. yüzyılın ilk çeyreğinde Gördüs ida­recileri ve Özellikle de Bizans despotları, Mora nüfusunun etnik yapısını temelin­den değiştirecek ölçüde on binlerce Ar-navut'u bölgeye yerleştirmişlerdi.

1423-1424'te Antonio Acciajuoli şeh­ri yeniden geri almaya çalıştıysa da ba­şarılı olamadı. 1444 Varna Savaşı sıra­sında Bizans despotu Konstantin, Ko-rinth berzahının karşısında Hexamilia duvarını (Kerme surları) yeniden tahkim edip Osmanlı hâkimiyeti altındaki Grek ana karasına doğru nüfuz etmeye çalış­tı. Bunun üzerine Kasım 1446'da II. Mu-rad kuvvetli bir ordu ile Mora'ya saldır­dı ve bu surları yıktı. 1458 baharında Fâtih Sultan Mehmed Gördüs yakınları­na kadar geldi ve üç aylık bir kuşatma­dan sonra barış yoluyla şehri aldı71. Kalesine askerî malzeme ve yiyecekle çok iyi donanmış 400 yeniçe­ri bırakarak şehrin güvenliğini sağladı.

Kumandayı da tecrübe sahibi Turhanoğ-lu Ömer Bey'e verdi. Bölge halkından olan Rumlara şehrin korunmasında ya­pacakları yardımlar ve katkılar karşılığı vergi muafiyeti getirildi.

Gördüs'ün Osmanlılar tarafından fethedilişine Osmanlı kroniklerinde (Âşık-paşazâde, Neşrî, Oruç, Tursun Bey ve Kemalpaşazâde) çok kısa olarak yer verilir. Fetih hakkında en ayrıntılı bilgi Krito-voulos'un eserinde yer alır. Fetihten son­ra Akrokorinth'teki (kaledeki) eski ma­nastır camiye çevrilmiş ve temeli hâlâ mevcut olan yüksek bir minarenin de eklendiği bu mabede Fâtih Camii adı ve­rilmiştir.

Ortaçağ'da Gördüs küçük fakat önem­li bir şehirdi. Osmanlı Gördüsü de çok büyük bir yer değildi. Şehrin fizikî du­rumu ve nüfusu hakkında mevcut ilk bil­giler, Mora'nın tamamen Osmanlılar'ın eline geçmesinden sonraya ait olup 1460-1461 tarihlidir.72 Bu bilgi­lere göre şehirde 328 hıristiyan haneye (yaklaşık 1700-1800 kişi) karşılık kalede­ki Osmanlı askerleri ve muhafızları dı­şında hiç sivil müslüman bulunmamak­taydı. Askeri kuvvetin sayısı hakkında ise bilgi yoktur. Ayrıca defterde bir pis­koposla on papazın burada ikamet et­tikleri zikredilmekte ve buranın bir pis­koposluk merkezi özelliğini sürdürdüğü anlaşılmaktadır. 1516 tarihli tahrirlere göre şehirde 10 müslüman, 313 hıristi­yan hâne vardı.73 Gördüs kazasına bağlı köylerin üçte birinden da­ha fazlası, 1400'lerde gelip yerleşmiş hıristiyan Arnavutlar'ın neslinden gelen­lerce iskân edilmişti. 1460'tan sonraki yıllarda Mora sancak beyi Elvan Bey oğ­lu Sinan Bey'in sancak merkezi olan Gör­düs'te oturduğunun belirtilmesi şehrin idarî bir merkez olduğunu gösterir. Da­ha sonra Anabolu'nun fethedilmesiyle sancak merkezi oraya taşındı (1540). Osmanlılar şehirde önemli tamir işleri yap­mışlar ve Akrokorinth Kalesi'nin duvar­larını kuvvetlendirmişlerdir. 1491 yılının ikinci yarısında gerçekleştirilen bu ta­mirata dair bilgiler bugüne ulaşmış olup bununla ilgili defter Ömer Lutfi Barkan tarafından yayımlanmıştır. XVI. yüzyılda da müslüman ailelerin Gördüs'e geldiği bilinmektedir. Bunlar şehrin aşağı kıs­mındaki düzlüğe yerleşmişler, burasını tekrar mâmur hale getirmişlerdir. Bu­nun en açık örneklerinden biri, 921'de (1515) Yûsuf el-Hayyât tarafından yap­tırılan âbidevî çeşmedir. Kaleye uzanan yol üzerinde inşa edilen bu çeşmeye gü­nümüzde Hacı Mustafa Çeşmesi denil­mektedir.

Osmanlı yönetimindeki Gördüs zaman zaman dış saldırılara mâruz kaldı. Mo­ra'nın fethinden üç yıl sonra 1463 yazın­da Venedikliler Gördüs Kalesi'ni aylar­ca muhasara altında tuttularsa da Ko­ca Dâvud Paşa kumandasında gelen Os­manlı kuvvetlerince geri püskürtüldü­ler. 1611 "de Maltalılar da Gördüs'e ba­şarısız bir saldırı gerçekleştirdiler.

XVII. yüzyılda Gördüs Mora'nın en önemli İslâmî merkezlerinden biri hali­ne geldi. Bu döneme ait en ayrıntılı bil­gi, 1667'de burayı gören Evliya Çelebi tarafından verilmektedir. Şehrin adının Koritoz'dan (Korinthos) bozma Gördüs olduğunu, Atina körfeziyle İnebahtı kör­fezi arasında her iki tarafı da rahatça görebilecek bir tepenin üzerinde sekiz­gen şekilli bir kalesi bulunduğunu belir­ten Evliya Celebi, kalenin aşağı kısmın­da 200 hıristiyan hanenin, bir duvarla ayrılmış üst kısmında ise 200 müslü­man hanenin varlığından söz eder. Ona göre burada Sultan Mehmed, Beyzade, Ahmed Paşa ve Fethiye adlarını taşıyan dört cami vardı. Ayrıca varoş olarak ni­telendirdiği, kalenin aşağı kısmına doğ­ru uzanan düz kesimde de 500 hanenin bulunduğunu belirtmektedir. Bu kısım­da da cuma namazı kılınabilen üç cami (Mehmed Çavuş Camii, Tekke Camii ve Zorba Camii), 100 dükkân, iki han ve bir hamam mevcuttu. Halk Rumca ve Ar­navutça konuşuyordu, fakat Rumca da­ha yaygındı. Kalede 200 muhafız görev yapıyordu.74 Evliya Çelebi'den sonra Jacob Spon ve George VVheler de GÖrdüs'ü ziyaret et­tiler. Spon ve VVheler'e göre toplam hâ­ne sayısı 1500 civarındaydı ve bunun yarısı Rumlar'dan, yarısı da Türkler'den oluşmaktaydı.

1687'de barış yoluyla Venedikliler'e bırakılan şehrin müslüman ahalisi bu­rayı terketti. Bunların arasında müstak-bel Gülşeniyye tarikatı şeyhi Sezâî-yi Gül-şenî de vardı. Venedikliler Osmanlı eser­lerini tahrip etmeyip kendi amaçlarına uygun tarzda kullandılar. Bazı camiler kiliseye çevrildi, bazıları da askerî amaç­lara tahsis edildi. Meselâ kale surları içindeki Ahmed Paşa Camii baruthane yapılmıştır. Savaş sırasında ve daha son­ra Osmanlılar'in ayrılmasıyla şehir nü­fusunun büyük bir kısmını kaybetti. 1702 Venedik sayımına göre Gördüs'te kale kısmında yetmiş dört hâne ve aşağı kı­sımda da ancak yirmi beş hâne mevcut olup toplam nüfus 378 kadardı.

Osmanlılar Haziran 1715'te şehri tek­rar ele geçirdiler. Eski binalarını restore ettiler ve İslâmî hayatı canlandırdılar. Ekrem Hakkı Ayverdi'nin arşiv kaynak­larına dayanarak verdiği bilgiye göre 1723-1724'te Mûsâ Paşa Camii. 1757-1758'de Şeyh Ali Efendi Halvetî Tekke­si. 1781-1782'de Gülşenî Dergâhı, Mus­tafa Paşa Camii ve 1785-1786'da Mira­lay Abdi Bey Camii yapılmıştır. Arşiv mal­zemelerinden daha fazla İslâmî yapı hak­kında bilgi çıkacağı muhakkaktır. XVIII, yüzyılda Mora'yı ziyaret eden Batılı sey­yahlar İslâmî yapılarla pek ilgilenme­mekle beraber Luigi Mayer'in 1785'ler-de çizdiği resimlerde şehrin aşağı Kesi­minde dört minare, VVilliam Page'ninki-lerde ise 1820'lerde beş minare görül­mektedir. Aşağı Gördüs'ün en önemli camilerinden birinin resmi 181 İde Mag-nus Stackelberg tarafından çizilmiştir. Bu resme göre caminin büyük bir orta kubbesi ve yanlarda iki kubbesi vardı. Hemen arkasında da banisinin kubbeli türbesi mevcuttu. Caminin planı. Mani­sa'da birçok küçük cami ile Edirne'de Üç Şerefeli Cami'de uygulanan plana ben­zemektedir. Burası Evliya Çelebi tara­fından zikredilen Mehmed Çavuş Camii olmalıdır. Venedik hâkimiyeti sırasında kiliseye, 1715'te yeniden camiye çevrilen bu binanın yerinde şimdi 1960'lann beton yapısı olan Palaio Korinthos'un başlıca büyük kilisesi yükselmektedir. 1715'ten sonra Türk nüfusun bir kısmı Gördüs'e tekrar döndü. Bunlar arasın­da Sezâî-yi Gülşenî ve müridleri de var­dı. Sezâîyi Gülşenî, şeyhinin doğduğu evi Gülşeniyye tekkesi yaptı. Bu tekke­nin banisine ait türbe hâlâ mevcut olup son zamanlarda restore edilmiştir. 1805'te bölgeyi ziyaret eden VVilliam .Martin Leake kalede üç caminin bulunduğunu belirtmektedir. Leake'in Aşağı Gördüs tasviri Evliya Celebi'ninkiyle büyük ben­zerlik göstermektedir. Her iki seyyah da bol yeşil alana yayılmış bağlar ve bah­çeler içinde evlerden bahsetmektedir. Leake, nüfusun 100 Türk ve 200 Rum haneden oluştuğunu yazmaktadır. Fran-çois Pouqueville ise 180O'de bahçeler içinde kurulmuş 370 haneden söz et­mektedir. Diğer seyyahlar gibi Leake ve Pouqueville, 1715'teki yeniden fethin ardından bölgede padişah adına idareyi üstlenmiş olan aileden gelen Gördüs de­rebeyi Kâmil Bey'in kendi adıyla anılan sarayını da anlatırlar. Bu saray bütün Yunan topraklarındaki en lüks ve en ge­niş bina idi. Her iki seyyaha göre dere­beylerinin iyi yönetimi sayesinde Gördüs Mora'nın en zengin şehri olmuştu. 1829 tarihli Dizionario Geographico-ya göre 1821'de Gördüs'te hâne sayısı 400'e kadar ulaşmıştı.

1822 Yunan bağımsızlık savaşı sıra­sında Gördüs isyancıların eline geçti ve Kâmil Bey esir alındı. 1823'te Dramalı Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu­nun yaklaştığını haber alan âsiler Kâmil Bey'i öldürdüler. Savaş sırasında müs­lüman nüfus ya öldürüldü veya şehri ter­ketti. Savaştan sonra Osmanlı binaları­nın birçoğu tahrip edildi; tahrip edilme­yenler de bakımsızlıktan çürümeye bı­rakıldı, 1850'lerde vuku bulan deprem­le de şehrin büyük bir kısmı harabeye döndü. 1858'de Gördüs kıyıda bir yerde yeniden kuruldu.

Bugün kale kısmında Ahmed Paşa ve Fâtih Sultan Mehmed camilerinin mina­re kalıntılarını görmek mümkündür. Şeh­rin aşağı kısmında da çok kubbeli halk hamamı, tek kubbeli ev hamamı, Yûsuf el-Hayyât Çeşmesi ve Sezâî-yi Gülşenî tarafından yaptırılan Gülşeniyye Tekkesi Türbesi'nin kalıntıları hâlâ mevcuttur.

Bibliyografya:

BA, TD, nr. 10, 80, 560; kritovoulos, History of Mehmed the Conqueror (trc. Ch. T Riggs), Princeton 1954 — Westport 1970, s. 131-135; Varidat ue Masârîfât-ı Evkaf Hâsılatı, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet, nr. 0.91 (894 |I488-89| yılma ait muhasebe defte­ri); a.e. [nşr O. L. Barkan, TTK Belgeler, 1/1 [1964| içinde), s. 104; Evliya Çelebi, Seyahatna­me, VIII, 275-282; J. Spon - G. VVlıeler, Voya-ge d'llatie, de Dalmatie et du Leuant fait aux annees 1675-1676, Amsterdam 1679; F. C, H. L. Pouqueville, Voyage de la Grece, Paris 1826, IV, 445-474; 0. M. Stackelberg. La Grece uues pittoresques et topographiques, Paris 1829 — Berlin 1831; Dizionario Geographico Storico deli' Impero Ottomano (Comptlato da G. B. Margaroli), Milano 1829, s. 54-55; W. M. Lea­ke. Trauels in the Morea, London 1830, III, 257-263; B. Brue, Journal de la campagne que le grand uesir Ali Pacha a faite en 1715 pour la conquSte de la Moree (nşr. A. Dumond), Paris 1870, s. 13-22; F. Babinger. Mehmed der Eroberer und seine Zeit, München 1953, s. 168-170; K, Andrevvs. Castles of the Morea, Prince­ton 1953, s. 136-145; R. L Scranton. Mediaev&l Archİtecture in the Central Area of Corinth, Princeton 1957; P. Schreiner, Die Byzantini-seheri Kleinchroniken,W\en 1975, II, 354, 381-384, 492-496, 507; D. A. Zakythinos, Le des-potat grec de Moree: histoire politiçue (ed. Chryssa Maltezou). London 1975, s. 266-274; M. Andreades, / Korinthia meta to 1821, Atina 1980; Ayverdi, Aurupa'da Osmanlı Mimarî Eserleri IV, s. 247-248; S. Chrysafi, Tourkika Ktismata stin Korintho-Krines kai thriskeuti ka ktiria. Anastilosi, Sgntirisi, Prostasia Mni-meion kai Synolon, Atina 1984; J. V. A. Fine. 77ıe Late Medieuat Balkans, Ann Arbor 1987, s. 64, 249, 403, 434, 534, 562-566; S. Lauffer. Griechenland, Lexikort der hlstorischen Stâd-ten, München 1989, s. 338-343; P, MacKay, "The Fountain of Hadji Mustapha", Hesperia, XXXVI, Princeton 1967, s. 193-195; a.mlf, "Ac-rocorinth, A Turkish Account", a.e., XXXVII (1968), s. 386-397; Nejat Göyünç, "Mora'da Osmanlı-Türk İnşa Faaliyetleri", GDAAD, I (1972), s. 13-18; D. I. Pallas, "Corinth et Nico-polis pendant le haut moyen âge", Felix Ra-uenna, XVIII, Ravenna 1979, s. 93-142; Brigit-te Moser [-VVeithmann], "Korinth und Akro--korinth in osmaniseher Zeit", Münchrıer Ze-itsehrift für Balkankunde, III, München 1980, s. 67-82; VII-VIII (199)1, s. 227-309; N, Beldi-ceanu — 1. Beldiceanu-Steinherr, "Recherches sur la Moree", SOF, XXXIX (19801, s. 17-75; a.mlf.. "Corinth et sa region en 1461 d'apres le registre TT 10", a.e., XLV (1986), s. 37-59; Tahsin Yazıcı. "SezaT, İA, X, 547-549; Thris-keutiki kai ithiki Enkİklopaideia, Atina 1965, VII, 860-867; E. Zahariadou, "Kordos", El2 (İng.), V, 268; Johannes Koder. "Korinth", Lexikon des Mittelalters, München-Zürich 1991, V, 1444.




Yüklə 1,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin