Genel olarak revizyonizm, Marksizmin sağladığı büyük tarihsel başarıdan dolayı ve bunun bir sonucu olarak, kendi öz kimliği ile değil Marksizmin genel tabanı üzerinde ortaya çıkan, ama Marksizimin devrimci özünü ve içeriğini bozup boşaltarak onu sıradan bir liberalizm derekesine indirgeyen çabaların, bu çabayı gösteren ve sistemleştiren akımların genel adıdır. Aslında bu sınırlar içinde kimsenin, bu arada T. Kurtuluş’un bir itirazının olabileceğini sanmıyoruz. ("Marksist teoriyi revize etme" sınırları içindeki bir tanım çerçevesinde H. Yurtsever’in bize sezdirdiği anlaşma olanakları hatırlansın.)
Nedir ki, revizyonizmi bir ideolojik akım olarak ve salt ideolojik sınırlar içinde tanımlamak, salt ideolojik bir kimlik çerçevesinde nitelemek yeterli ve anlamlı değil. Zira revizyonizm her şeyden önce bir politik kimliğin ideolojik ifadesidir. 20. Kongre’nin ideolojik açılımları revizyonist ise eğer, bunu SBKP’nin oluşmakta olan yeni politik kimliğinden koparamazsınız , tersine ona bir gösterge saymak zorundasınız. Fakat dahası var. Her gerçek ideoloji ve akım gibi, revizyonizm de kökü derinlerde bir toplumsal olgudur. Bir toplumsal üründür, bir toplumsal kimliği dile getirir, bir toplumsal işlev görecek demektir. Önemli olan onu bu toplumsal kimliği ve işleviyle teşhis edebilmektir. Ve bir kez daha yineliyelim, embriyonik biçimini tam tahlil edemememiz, onu 20. Kongre’de ulaştığı gelişmiş ve kendini artık açıkça ortaya koymuş biçimiyle teşhis etmemize hiç de engel değil. Öte yandan, demek ki sorun hiç de Kruşçev’in 20. Kongredeki “Marksizmi revize etme”si gibi dar bir sorun(308)değildir. Bu yalnızca bir yansımadır. Bu yansımanın toplumsal mantığı ve tarihsel sonuçları -işte canalıcı soru ve sorun budur.( Şu tür görüşler Ekim'de defalarca ve en son "Modern Revizyonizmin Çöküşü" başlıklı başyazıda yer aldı: "Sovyet modern revizyonizminin iç kaynağı bürokratik yozlaşma idiyse, dış kaynağı da emperyalizmin soğuk savaş baskısına boyun eğme oluşturdu. 20. Kongre, yalnızca bürokratik deformasyonun ürünü olarak partide ve devlette oluşmuş ve yuvalanmış bir küçük-burjuva aristokrasisinin içte sosyalizme yüz çevirmesinin değil, aynı zamanda dışta emperyalizmin soğuk savaş baskısına teslimiyetin, emperyalizmin önünde diz çöküşünün platformu ve simgesi oldu. Bu meşum Kongre, yalnızca Sovyetler Birliği ve öteki sosyalist ülkelerde sosyalist kuruluşun iktisadi, siyasal ve kültürel sonuçlarını tasfiye sürecini başlatmanın değil, fakat aynı zamanda, dünya işçi sınıfının burjuvaziye, dünya halklarının emperyalizme boyun eğişini savunmanın da teorik platformu oldu, "(sayı: 27, s. 3-4))