Sözkonusu ekonomik reformların uygulanması, doğal olarak politik reformların da yapılmasını gündeme getirdi. Ekonomide klasik kapitalist mekanizma ve kurumları benimsemek, politik alanda ise merkezi bürokrasiye ağırlık vermek, burjuva demokrasisinin kurumlarını benimsememek bir çelişki yaratmıştı. Bu çelişkiyi Dubçek çözdü ve reformları mantıki sonucuna vardırdı. Nowatny yönetimi ise eski bürokrasinin savucusu olarak gelişmelere ayak uyduramıyordu. SBKP'nin de doğrudan müdahalesi ile 1968 Ocağında yapılan MK Plenumunda, Nowatny görevden alınarak A. Dubçek parti liderliğine getirildi. "Prag Baharı”nın yaşam bulması için bütün koşullar oluşmuştu.
A. Dubçek işbaşına gelir gelmez reformlara hız verdi. Ekonomik reformların çerçevesi olarak O. Şik'in reformları hazırdı. Bu nedenle Dubçek asıl olarak politik reformlara ağırlık verdi. Politik reformların ana çerçevesi, burjuva demokrasisinin kurumlarını "sosyalizm" koşullarına uygulamaktan ibaretti. A. Dubçek bunu, "sosyalizmin insancıllaştırılması", "güleryüzlü ve demokratik sosyalizm" olarak ifade ediyordu. SBKP ve yandaşları A. Dubçek'i "anti-sosyalist" olarak gösterseler de, gerçekte A. Dubçek, en azından SBKP yöneticileri kadar "reel sosyalizm”e içten bağlıydı. Onun karşı olduğu 1949-54 arasında uygulandığı biçimiyle "stalinist, bürokratik" sosyalizmdi. Bu ise, her şeyden önce SBKP yöneticilerinin de her fırsatta karşı olduklarını söyledikleri gibi Stalin dönemine, o dönemdeki "dik(192)tatörlüğe", proletarya diktatörlüğüne karşı olmak demekti.
Dubçek'in yapmak istediği reformlar, "eylem programı" adıyla MK'da 1968 Nisanında oybirliği ile onaylandı. Bu programı onaylayanların başında, işgal sonrası yönetimin başı olacak olan, G. Husak geliyordu.
"Prag Baharı"nın yaratıcılarına göre -Kruşçev'in ve günümüzde Gorbaçov'un yaptığı gibi-, politik reformların ilk adımı, ("stalinist Gottwald diktatörlüğü”nün) kurbanlarının "rehabilite" edilmesinden geçiyordu. "Özgürlük bölünmezdi, her türlü baskıya" karşı çıkılmadan "demokratik sosyalizm" kurulamazdı, "güleryüzlü" hale getirilemezdi. "Kurbanların hiçbir suçu yoktu; bu kimseler, sosyalizm bir gün gerçekleşsin diye savaşta komünistlerle yanyana döğüşmüş kişilerdi vb. Bu nedenle Prag Baharı'nın aldığı ilk kararlardan biri, bir soruşturma komisyonunun kurulması olmuştu. Bu komisyon, siyasi yargılamaların yeniden ele alınması ve 1949-54 arasında bu yargılamalardan mağdur olmuş herkesin itibarının iade edilmesi üzerine çalışacaktı." (J. Pelikan, D. Avrupa'da Sosyalist Muhalefet, s.18-19).
A. Dubçek reformları uygularken, aslında, Kruşçev'in ve Brejnev'in çizgisini iyi anlamıştı ve onları mantıki sonucuna götürüyordu. Fakat, onun ihmal ettiği bir nokta vardı; bu, reformları uygularken S. Birliği'nin uluslararası çıkarlarını dikkate almamasıydı. Her türlü reform serbestti, ama bunun yine de bir sınırı vardı; ölçü kaçırılmamalıydı, efendinin çıkarlarını tehlikeye düşürmemeliydi. Böyle kapsamlı bir reform diğer D. Avrupa ülkelerine de örnek olabilir, onlar da "kendi bağımsız sosyalizm yolu"nu yaşama geçirebilirlerdi; bu ise, SB'nin "sınırlı egemenlik" politikasının son bulması olurdu. İşte, A. Dubçek ve "Prag Baharı" nın yaratıcıları bu noktayı ihmal ettiklerinden, hatalarının kurbanı oldular!
Küçük hatanın cezası büyüktü. Yönetimin karşı çıkmasına rağmen, 20 Ağustos 1968'de, SB ve diğer bazı Varşova Paktı ülkeleri bir gecede Çekoslovakya'yı işgal ettiler."Prag Baharı”nın öne çıkan liderlerini tasfiye ederler(193)ken, kendilerine bağlılık konusunda güvence veren G. Husak'ın başkanlığında bir kukla yönetimi işbaşına getirdiler. Diğer Varşova Paktı ülkelerinin işgale katılmaları sembolik değer taşıyordu. Böylece, işgal tüm sosyalist ülkelerin iradesi ile gerçekleşmiş oluyordu. Kısa süre sonra bu ülkeler askerlerini geri çekmesine rağmen, SB'nin askeri güçleri uzun süre işgallerini devam ettirdiler. İşgalden sonra gizlice Moskova'ya götürülen bir kısım parti yöneticileri, canlarını kurtarma karşılığında işgali desteklediklerini açıkladılar.
Bütün bunlar neyi kanıtlıyordu?
Aslında "Prag Baharı"nın mimarları A. Dubçek ve arkadaşları değil, Kruşçev ve Brejnev'di. A. Dubçek Kruşçev'in açtığı yoldan yürüyerek çizgiyi mantıki sonuçlarına götürmüştü. "Prag Baharı" temsilcilerinin, Kruşçev'in açtığı, Brejnev'in Kruşçev'siz devam ettirdiği yoldan yürüme dışında bir suçları yoktu. Bu durumu, "Prag Baharı"nın yöneticilerinden, bugün İtalya Sosyalist Partisi milletvekili olarak "Sosyalist muhalefetin" önderliğini yapan Jiri Pelikan, "Muhalefetin Tarihsel Kökleri" başlıklı makalesinde şöyle ortaya koyuyordu: "Başlangıçta Parti'nin hakimiyeti ancak zor yoluyla (proletarya diktatörlüğü aracıyla demek istiyor) kabul ettirilebildi. Daha sonra, SBKP 20. Kongresi’ne gelinceye kadar, bu zorlama kaçınılmaz olarak göründü... Önderlik ise (Nowatny önderliği kastediliyor), bütün bu olup bitenlerden hiçbir pratik sonuç çıkarmadı... Oysa parti toplantılarında Kruşçev'in ünlü söylevlerinden bazı bölümler yüksek sesle okunuyor, parti konferansçılarına yanıtlanması olanaksız, şaşırtmalı sorular yöneltiliyordu. Siyasi yargılama kurbanlarının itibarlarının iade edilmesine, Çekoslovakya'nın kendine özgü sosyalizm yolunu aramasına, yaratıcı Marksist düşünceye, parti içinde tartışma özgürlüğüne ilişkin talepler duyulmaya başlandı. Bir çok parti örgütü, SBKP kararlarının bütün alanlarda uygulanması üzerinde çalışacak özel bir kongre toplanmasını istediler...
"Kruşçev'in Stalin’e ardarda saldırıları, Çekoslovakya(194)Komünist Partisi içindeki eleştirel eğilimleri güçlendirdi: Onikinci Parti Kongresi'nde Drahomir Kolder'in başkanlığında, siyasi yargılamalar ve itibar iadesi sorununu yeniden ele almakla görevli bir Merkez Komitesi Komisyonu oluşturuldu". (Agk, s.20-21)